
Dijital Tilsim Çağı: Alt Yapının Üst Yapıya Sızan Erozyonu
Yeni çağın falcıları artık kristal küreye değil, algoritmaya bakıyor.
Ufukta bulut değil, “trend topic” var.
Kehanetler “DM’den yürüyen” toplumsal mühendislerin elinde;
tarikat liderleri, “spiritüel influencer” kılığına girip, içeriği veriyle karıştırılmış bir dogma yayıyor.
Alt yapının çürüyen temelleri, üst yapının vitrininde parfümlü bir dezenformasyona dönüşüyor.
Neo-kapitalist düzen, arzularla arz sistemini birbirine yapıştırırken,
Makyavelist, oportünist, pragmatist figürler türemeye devam ediyor—
etik değil, “etiket” belirliyor artık değerini insanın.
Ve sosyal medya, bu kibrin katedraline dönüşmüş durumda:
herkes “ben buradayım” diye bağırıyor,
“ben şunu giydim”, “ben bunu yedim”,
“benim çocuğum en zeki, eşim en güzel, arabam en parlak, tatilim en lüks.”
Modern vitrin insanı, kendi varlığını “beğeni” cinsinden ölçüyor,
kendini paylaşarak tüketiyor,
tükettikçe paylaşıyor.
Kendine tapınmanın en steril, en “filtreli” hali bu.
Fakat unuttuğu bir şey var:
Ego, ışık altında parladıkça gölgesi büyür.
Ve tabii ki gerçekliğin yerine gösteri,
değerin yerine görünürlük,
düşüncenin yerine “story” geçmiş durumda.
Bütün bu büyübozumu içinde
toplum, farkına bile varmadan
dijital bir falcılığın, algoritmik bir tarikatın müritleri hâline geliyor.
Yeni çağın mabedi “timeline”, kutsal kitabı “trend”, ayini “scroll”.
Ve hepimiz, o mabette birer putyapan çıraklarıyız artık.
Geçtiğimiz akşam Milyoner yarışmasında sorulan bir soru, dijital çağın en kritik etik tartışmalarından birini ekranlara taşıdı:
“Dijital Dünyada Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde yer alan unutulma hakkı nedir?”
Yarışmacının doğru akıl yürütmesi, milyonlarca çocuğun dijital mecralarda rızasızca dolaşıma sokulan verilerine dikkat çekti. Çünkü unutulma hakkı, yalnızca bir “veri silme” talebi değil; çocuğun dijital çağda kendisi olma hakkının, onurunun ve geleceğinin korunmasıdır.
Avrupa Birliği’nin GDPR (Madde 17) ve Dijital Dünyada Çocuk Hakları Sözleşmesi (Madde 4), bu hakkı hukuki güvence altına alır. Ancak mesele yalnızca hukuk değil — bir çağın vicdanıdır.
Bugün birey —ve giderek çocuk— artık yalnızca tüketen değil, tüketilmek için üretilen bir varlığa dönüşmektedir. İktidar, ekranın arkasındaki algoritmaya sinmiş; gözetimden gönüllü teşhire evrilmiştir.
Her paylaşım, hem özgürlük sanrısını hem de sistemin görünmez zincirlerini pekiştirir. Sosyal medya, modern zamanların mabedi; ayin “scroll” hareketi, kutsal kitap ise “trend listesi”dir.
Ve her “beğeni”, biraz daha derine kazınan bir dijital izdir. Biraz daha silinemez bir çocukluk. Biraz daha unutulamayan bir benlik.
Tıpkı akademideki performans metrikleri gibi — takipçi sayısı, etkileşim grafiği, “etki değerleri”… Hepsi, insan ruhunu ölçülebilir kılarken özünü buharlaştırır.
Birey ne kadar görünür olursa, kendine o kadar kör hale gelir. Baudrillard’ın simülakr evreninde, artık kendi kimliğimizi değil, algoritmik yansımamızı yaşarız.
Bu yüzden “unutulma hakkı”, dijital teşhirin ortasında insan kalabilme mücadelesidir.
Unutulmak, bir kayboluş değil; benliği geri kazanmanın en sessiz, en asil biçimidir.
Gösteriden çekilmek, gerçek öznelliğe yeniden doğmaktır.
Çünkü bu çağda en radikal özgürlük artık: “Kendine kör olmadan yaşama cesareti”dir.
“Dijital Dünyada Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde yer alan unutulma hakkı nedir?”
Yarışmacının doğru akıl yürütmesi, milyonlarca çocuğun dijital mecralarda rızasızca dolaşıma sokulan verilerine dikkat çekti. Çünkü unutulma hakkı, yalnızca bir “veri silme” talebi değil; çocuğun dijital çağda kendisi olma hakkının, onurunun ve geleceğinin korunmasıdır.
Avrupa Birliği’nin GDPR (Madde 17) ve Dijital Dünyada Çocuk Hakları Sözleşmesi (Madde 4), bu hakkı hukuki güvence altına alır. Ancak mesele yalnızca hukuk değil — bir çağın vicdanıdır.