Özet Metin
Çalışmanın amacı, finansal tutum ve yaşam tatmini ölçeklerinin, yaş, cinsiyet ve eğitim durumu gibi demografik faktörlerle olan etkileşiminin ortaya konulmasıdır. Çalışmanın ampirik bölümü, Bursa’da bulunan ve tamamen ihracata yönelik üretim gerçekleştiren imalat işletmesi bir KOBİ’nin toplam 125 çalışanının tamamına uygulanmasıyla elde edilen geçerli 108 anketin analizine dayanmaktadır. Anket uygulamasının yalnızca bir firmanın çalışanları üzerine gerçekleştirilmesi nedeniyle, araştırma bir örnek olay çalışması olarak değerlendirilmiştir. Çalışmada anket verilerinin analizinde SPSS 22 paket programı kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, yaşam tatmini ölçeği ile yaş ve cinsiyet değişkenleri arasında ve finansal tutum ölçeği ile eğitim düzeyi ve cinsiyet değişkenleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişkinin var olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Finansal tutum Cronbach Alpha değeri 0.870 olup yaşam tatmini Cronbach Alpha değeri ise 0.907 olarak bulunmuştur. Elde edilen bu sonuçların, ilgili literatüre sağladığı katkının yanısıra ilginç bulgularıyla, gerek çalışanların finansal tutum ve yaşam tatminine bakışını yansıtması gerekse çalışanların yaşam tatminini artırıcı çabalar konusuna ışık tutması bakımından önemli olduğu değerlendirilmektedir.
Anahtar Kelimeler
Finansal Tutum, Yaşam Tatmini, İmalat sanayi, KOBİ
Özet Metin
Çalışmada MIST ülkeleri olarak bilinen Meksika, Endonezya, Güney Kore ve Türkiye hisse senedi piyasalarının endeksleri arasındaki entegrasyonun incelenmesi amaçlanmıştır. 2000-2016 dönemi için ülkelere ait hisse senedi endekslerinin günlük kapanış değerleri kullanılarak Johansen eşbütünleşme ve VECM Granger nedensellik analizleri yürütülmüştür. Johansen eşbütünleşme testi sonuçları MIST ülkelerinin hisse senedi piyasaları arasında uzun dönemli bir denge ilişkisinin varlığını ortaya koymaktadır. Ayrıca, bu piyasalar arasındaki kısa dönemli nedensellik ilişkisinin geçerliliği Vektör Hata Düzeltme Modeli (VECM) ile araştırılmıştır. Nedensellik analizi sonuçlarına göre Endonezya’dan Güney Kore’ye ve Türkiye’den Meksika’ya tek yönlü bir nedensellik ilişkisinin varlığı tespit edilmiştir. Uzun dönemde, MIST ekonomileri arasında varlığı tespit edilen eşbütünleşme ilişkisi, bu ekonomilerin hisse senedi piyasaları arasında portföy çeşitlendirmesi ve arbitraj imkânlarının sınırlılığına işaret etmektedir.
Anahtar Kelimeler
Yükselen Piyasalar, MIST, Borsa Entegrasyonu, Eşbütünleşme, Nedensellik.
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
This study explores the long-run association between globalization and external borrowing interest rate. The sample contains a time series data of Turkey containing years from 1970 to 2014. Firstly, a unit root test is conducted to see if the series are stationary or not. Secondly, ARDL bounds test is performed to figure out whether the series move together in the long-run. Then, both short-run and long-run coefficients of the variables are estimated by employing an error corrected form of ARDL model. Lastly, a causality test is conducted to see if there exists a causality relationship among series. The findings reveal that series of globalization and external borrowing interest rate are co-integrated and thus they move together in the long-run. Estimated long-run coefficients show that globalization has a reducing and statistically significant impact on external borrowing interest rate in Turkey. Moreover, a unidirectional causality running from globalization to external borrowing interest rate is detected. These results also remain valid for two different external borrowing interest rate series, which are interests charged by two different suppliers of official and private creditors.
Anahtar Kelimeler
Globalization, External Debt, ARDL Model, Turkey.
Özet Metin
Günümüz dünyasının temel problemlerinden birisi de yaşlanan nüfus ve bakıma muhtaç nüfusun artışıdır. Bu nüfusun sosyal güvenlik kurumlarınca fonlanacağı varsayıldığında büyük bir kaynağa ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de bireysel emeklilik sisteminin yapısının açıklamak, son mevzuat düzenlemelerinin etkilerinin incelemek ve finansal okuryazarlık ile bireysel emeklilik sistemi üyeliğinin banka çalışanları temelinde araştırmaktır. Bu amaçla Kütahya il merkezinde bulunan 17 farklı bankanın 24 şubesinde çalışmakta olan 200 çalışanından 120’sine gönüllülük esasına göre ulaşılmıştır. Elde edilen bulgulara göre banka çalışanlarının finansal okuryazarlık düzeylerinin (=4,05) ile yüksek olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca finansal okuryazarlığın yaşa, eğitime, çalışma hayatındaki süre ve Bireysel Emeklilik Sistemi üyeliğine göre anlamlı farklılıklar olduğu tespit edilmişken cinsiyet, medeni durum, aylık gelir ve kurumda çalışma süresine göre anlamlı farklılık tespit edilememiştir.
Anahtar Kelimeler
Bireysel Emeklilik Sistemi, Demografik Değişkenler, Finansal Okuryazarlık, Finansal Kararlar.
Özet Metin
The influences of information and communication technologies (ICT) on interest rates by using four distinct ICT indicators and two different interest rates are investigated. We use an unbalanced data set ranging from 1990 to 2013 for various sample sizes with the largest one containing 799 observations of 86 countries. After controlling for other macroeconomic determinants peculiar to interest rate and taking into account heteroskedasticity and autocorrelation problems in the model, the estimation results disclose an adverse association between information and communication technologies and interest rate. This finding is strong and statistically significant and also does not alter across four different ICT proxies and two distinct interest rates. Therefore we might assert that countries experiencing higher ICT penetration rates face with lower interest rates. This provides policymakers, especially monetary policy authorities, with some useful policy implications.
Anahtar Kelimeler
ICT, Interest rate, Panel data, Autocorrelation, Heteroskedasticity.
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
This study empirically analyzes the association between the level of ICT-use and interest rates in transition economies. We hypothesized that an increase in ICT penetration level lowers interest rates in an economy. In order to test this hypothesis, we utilize four different proxies for ICT and two distinct indicators for interest rate. The study conducts panel data analysis and uses unbalanced data containing 24 years between 1990 and 2013. The size of samples varies from model to model and the largest sample includes 402 observations of 22 transition economies. After taking into consideration other macroeconomic determinants peculiar to interest rate, our primary finding reveals a strong and statistically significant negative association between ICT-use level and interest rate in these economies. This finding remains valid no matter which indicator is used for ICT penetration and interest rate in the models. Hence our results are robust.
Anahtar Kelimeler
ICT, Interest rate, Panel data, Transition Economies.
Özet Metin
Globalization may play an important role in attracting portfolio investment in both short -run and long-run. In order to test the validity of this relation, this study empirically examines the long-run relationship between globalization and portfolio investments by using a balanced panel data of 66 countries covering the period of 2004-2014. The results gathered from panel cointegration tests reveal that there exists a positive statistically significant association between globalization and porfolio investments in both short -run and long-run. According to the findings, if globalization index value goes up by 1% then portfolio investments increase by 5.8% in the long-run whereas this rise is just by 3.9% in the short-run. Besides, panel causality test results show that there is a two-way causality between globalization and portfolio investments.
Anahtar Kelimeler
Globalization, Porfolio Investment, PMG Method, Panel Causality Test, Panel Cointegration.
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Financial crisis has become an inevitable aspect of today’s globally integrated modern economies. In contradiction to their unpleasant consequences, financial crises have attracted researchers’ attention hence been continuously subject to numerous studies. This study examines the relationship between both domestic and global financial crises and selected financial data of Turkey. The period examined covers a fairly long-term of 23 years, which is between 1993 and 2015. The examination has been constructed in a manner of before, during and after reflections of financial crises on selected financial variables. They are stock market shares turnover ratio, stock market trading volume and interest rate. The study considers possible causal relationships of the financial indicators with financial crises. The preliminary observations reveal that with respect to the type of the crisis, whether it is domestic/global or economic/financial, relationships exist between the crises and all financial indicators. The most notable association is detected between the crises and stock market share turnover ratio.
Anahtar Kelimeler
Financial crises, Stock market share turnover, Trading volume, Interest rate
Özet Metin
In recent years, there have been significant changes in global economy’s structure. It has been observed that some developing countries known as emerging market economies that have common characteristics such as soaring young and working population, rapid growth and industrialization, have become a compelling force to the developed economies. These countries, which have a high potential to attract foreign direct investment and have the power to influence the global economy at the same time, are grouped in different forms. Most commonly known of these classifications are BRICS, MINT, MIST EAGLEs, CIVETS, N-11 and 3G. In this study, integration among the stock market indices of MIST countries, named by Goldman Sachs economist Jim O‘Neill and being consist of Mexico, Indonesia, South Korea and Turkey, is examined. For the purpose, the Johansen cointegration and the VECM Granger causality analyses are performed for the period 2000-2016 by using daily closing values of these countries’ stock market indices. As a result of Johansen co-integration test, a long-run equilibrium relation is identified among the stock markets of MIST countries. In addition, the validity of short-term causality relationship among these markets is investigated by the Vector Error Correction Model (VECM). The causality tests reveal the existence of a one-way causality from Indonesia to South Korea and also from Turkey to Mexico. Consequently, the identified long run cointegration among the MIST economies implies the limitations of stock market portfolio diversification and arbitrage opportunities for these economies.
Anahtar Kelimeler
Emerging Markets, MIST, Stock Market Integration, Co-integration, Causality
Özet Metin
Diğer etkilerinin yanısıra, küreselleşme müşteri ihtiyaç ve beklentilerinde değişimi de beraberinde getirmiştir. Satıcıya bağımlılıktan kurtulan müşteri, sorgulayıcı ve arza yön veren bir aktör haline gelmiştir. Bu sebeple satıcı, klasik pazarlama anlayışının, müşteri ihtiyacına cevap veremediği gibi kendisinin kârlılık, verimlilik gibi beklentilerine de cevap veremediğini farketmiştir. Öyle ki, klasik pazarlama günümüzde yerini ilişkisel pazarlamaya bırakmıştır. Bu çalışma, banka-müşteri ilişkisinde uzun soluklu bir iş ilişkisinin oluşturulmasında, ilişkisel pazarlamanın yerini ve konumunu ortaya koymayı amaçlamaktadır. Halihazırda konunun, bankacılık sektöründe diğer sektörlerdeki kadar araştırmaya konu olmadığı görülmektedir. Beş farklı ildeki beş şubede 100 banka müşterisi üzerinde yürütülen bir anketle gerçekleştirilen çalışmanın, öncü bir nitelik taşıdığı düşünülmektedir. Müşteri örneklemi rassal olarak oluşturulmuştur. Banka yöneticilerinin tecrübelerine dayanarak, çalışmanın amacına yönelik 10 kriter oluşturulmuştur. Anketle, banka müşterilerinin beklentileri ve ilişkisel pazarlama davranışlarında hangi kriterlere odaklanılması gerektiği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Elde edilen bulgulara göre, oluşturulan 10 kriterden en yüksek değeri alan ilk ikisi, sırasıyla istikrarlı iyi fiyat sunumu ve uzun soluklu müşteri temsilcisidir.
Anahtar Kelimeler
İlişkisel pazarlama, Bankacılık, Müşteri beklentileri
Özet Metin
20. yüzyıl sonlarında hız kazanan işletmeler arası birleşmeler, satın almalar ve stratejik ortaklıkların finans alanına yansıması bankalar, aracı kurumlar, sigorta, factoring ve leasing şirketleriyle sınırlı kalmamış, zamanla borsaları da etkisi altına almıştır. Diğer sektörlerde olduğu gibi, finans sektöründe de ölçek ekonomileri ve sinerji arayışları bu tür çabaların temel dayanağını oluşturmaktadır. Böylece, uluslararası borsa ve piyasalarla işbirliğini kolaylaştıracak rekabet gücüne ulaşılması, finansal piyasa araçlarına derinlik ve çeşitlilik kazandırılması, yatırım ve yatırımcı tabanının genişletilmesi hedeflenmektedir. Nitekim, son yıllarda borsalar arasında bu amaçlara yönelik ulusal ve uluslararası boyutlu birleşme ve işbirliklerinin gerçekleştiği görülmektedir. Çalışmada, 2013 yılına kadar kendilerine özgü farklı misyonları bulunan İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, İzmir Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası AŞ ve İstanbul Altın Borsası’nın, “İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Projesi”nin önemli bir yapı taşı olarak “Borsa İstanbul (BIST)” adı altında birleştirilmesinin sinerjik etkiler yaratıp yaratmadığı yatırım aracı çeşitliliği, işlem hacmi, elde tutma süresi, toplam piyasa değeri gibi temel göstergeler ve uluslararası boyutlu ortaklıklar/işbirlikleri bağlamında ele alınmıştır. Birleşme sonrası ilk gözlemler olarak diğer ülke borsaları ve uluslararası finansal kuruluşlar ile işbirliklerinin arttığı, VİOP’ta opsiyon sözleşmelerinin işlem görmeye başladığı, pay, vadeli işlem ve opsiyon, kıymetli madenler ve taşlar ile borçlanma araçları piyasalarında da işlem hacimlerinde belirgin artışlar yaşandığı dikkati çekmektedir.
Anahtar Kelimeler
Borsa, Birleşme, BIST
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
In this study, using Grey relational analysis (GRA) method, we conduct a financial performance analysis on three ceramic industry firms whose shares are publicly traded in Borsa Istanbul (BIST). The sample covers a five-year period of 2010-2014. In order to measure the financial strength of the firms, the GRA is performed on a selected set of their liquidity, operating efficiency, financial leverage and profitability ratios. For the purpose, each firm’s calculated financial ratios are converted into a single score via the GRA method so that it reflects the firm’s overall performance. The calculated performance scores are used for ranking the firms. As a result of the study, “Ege Seramik” appears to be the best in financial performance, followed by “Kütahya Porselen” and “Usak Seramik” respectively.
Anahtar Kelimeler
Grey Relational Analysis, Financial Performance, Ceramic Industry
Özet Metin
Bilgi teknolojilerindeki gelişmeler, toplumsal hayatın bir çok alanında olduğu gibi finansal piyasalarda da birtakım yenilikler meydana getirmiştir. Söz konusu yenilikler, ticari hayata ve finans sektörüne hız, kolaylık, düşük maliyet, vb. avantajlar sunmakla birlikte, çeşitli suç örgütleri yanında terör örgütleri açısından da cazip araçları ortaya çıkarmıştır. Özellikle 11 Eylül 2001 terör saldırılarından sonra önem kazanan terörizmin finansmanı ile mücadele konusu, terörizmle mücadele sürecine yeni bir anlayış sunmuş mücadelenin yönünü, teröristlerin elimine edilmesinden, terör örgütlerinin finansal kaynaklarının yok edilmesine çevirmiştir. Terör örgütleri açısından, finansal kaynaklar hayati önem taşımaktadır. Yasal ve yasal olmayan yöntemlerle finansman sağlayan terör örgütleri, elde ettikleri fonları çeşitli yöntemlerle transfer edebilmekte böylece eylemlerini ve örgütsel varlıklarını devam ettirebilmektedir. Bu kapsamda, önceden beri karapara aklama başta olmak üzere çeşitli suç gelirleriyle mücadele etmekte başvurulan finansal istihbaratın çalışma alanı, terörizmin finansmanı ile mücadeleyi de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Terörizmle mücadelede, özellikle de terörizmin finansmanı ile mücadelenin ne derece önemli olduğu ve bu süreçte finansal istihbaratın nasıl katkı sunduğu konularını araştırmak üzere yürütülen bu çalışmada, terörizmle mücadelede bilgi ve tecrübe sahibi uzman ve akademisyen şahıslara uygulanan yarı biçimsel mülakat yöntemiyle elde edilen veriler, betimsel sistematik analiz yöntemiyle incelenmektedir. Elde edilen sonuçlara göre, terörizmin finansmanı ile mücadelenin çok önemli bir işleve sahip olduğu, ancak bu konuda henüz ulusal ve uluslararası alanda yeterli seviyede koordinasyon ve işbirliğini içeren bir eşgüdümün bulunmadığı zamanların olabildiği, bunda terörizmin tanımının net olarak yapılmamasının da etkili olduğu, finansal istihbarat alanında faaliyet gösteren kamu görevlilerinin muhasebe ve finansman konuları başta olmak üzere çeşitli bilgi birikimleri, tecrübe ve kişisel bazı özellikler doğrultusunda daha faydalı olabileceği, finansal istihbarat birimlerinin daha esnek, dinamik, özerk, proaktif ve multi-disipliner bir yapıda faaliyetlerini yürütmelerinin daha başarılı sonuçlar doğurabileceği yönünde sonuç ve değerlendirmelere ulaşılmıştır.
Anahtar Kelimeler
Terör, Terörizm, Terörizmin Finansmanı, Finansal İstihbarat
Özet Metin
Bu çalışmada 31 Aralık 1995 ile 31 Aralık 2014 arasındaki 19 yıllık dönem için, Borsa İstanbul’da firma büyüklüğü ve piyasa değeri/defter değeri anomalilerinin varlığı ve bu iki anomalinin öngördüğü işlem stratejisine göre en yüksek getiriyi sağlaması beklenen portföylerin birleştirilmesi ile, ayrı ayrı sağlayacakları anormal getiriden daha yüksek bir anormal getiri sağlanıp sağlanamayacağı test edilmiştir. Araştırma sonucuna göre, incelenen örneklem dönemi sonunda firma büyüklüğü anomalisi işlem stratejisi ile %10.7 PD/DD anomalisi işlem stratejisi ile %13.5 anomalilerin birleştirilmesi şeklinde oluşturulan işlem stratejisi ile %12.1 ortalama kümülatif anormal getiri sağlanmıştır. Borsa İstanbul’da önceki çalışmalara paralel olarak firma büyüklüğü ve PD/DD oranı anomalisinin varlığını sürdürdüğü tespit edilirken bu iki anomalinin öngördüğü işlem stratejisine göre en yüksek getiriyi sağlaması beklenen portföylerin birleştirilmesinden, ayrı ayrı sağlayacağı getiriden daha yüksek bir getiri sağlanamayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Anahtar Kelimeler
Anomali, BIST, Firma Büyüklüğü, PD/DD
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Girişimcilik, KOBİ, Finans
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Bank performance, State and private banks, Banking crises
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Genel işletme, muhasebe ve finans
Özet Metin
Önsöz Küreselleşen dünyada ekonomiler ve finansal piyasalar arasındaki entegrasyon her geçen gün büyük bir hızla artmaktadır. Günümüzde teknolojinin geometrik bir hızla büyüdüğü bir ortamda, ülkeler arasındaki rekabet daha fazla verimlilik ve toplumsal refah artışı yaratmak üzere, sınırlı bir kaynak olan global sermayeden azami payı alma mücadelesine dönüşmüş durumdadır. Bütün ekonomilerde, gerek doğrudan yabancı sermaye yatırımları gerekse portföy yatırımları kapsamında ülkeye sermaye girişinin kolaylaştırılması için hukuki düzenlemelerden, yeni finansal enstrümanlar yaratmaya kadar çok sayıda alanda teşvik ve cezbedici uygulamalar gerçekleştirilmektedir. Ülkemizde de özellikle son yıllarda ciddi sermaye girişlerinin yaşandığı görülmektedir. Bu bağlamda, sözkonusu sermaye akımlarının türler itibariyle ele alınıp bunları etkileyen yerel ve global faktörlerin ekonometrik olarak karşılaştırmalı etkinlik analizinin Türkiye örneğinde gerçekleştirildiği bu çalışmanın, mevcut durumun analizi ve geleceğe ışık tutacak bilgiler sunması nedeniyle takdire değer bir çalışma olduğunu düşünmekteyim. Çalışmanın hem akademik çevre hem de politika yapıcılar için faydalı olacağı inancını taşımaktayım. Prof. Dr. İlker Parasız T.C. Merkez Bankası Banka Meclisi Üyesi Giriş Sermaye sınırlı bir üretim unsuru olup özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomiler başta olmak üzere, bütün ekonomilerin ihtiyaç duyduğu bir kaynaktır. Sınırlı olan bu kaynak, gideceği yeri seçme lüksüne sahip olup bu seçimde risk-getiri hesabı sözkonusu olacaktır. Her iki tarafın beklentileri farklı olup çıkar çatışması yaşanması olasılığı vardır. Taraflar pazarlık gücü ölçüsünde çıkar sağlama çabası içerisinde olacaktır. Özellikle gelişmekte olan ülkeler için, doğrudan yatırımlar ekonomik kalkınma ve refaha önemli katkı yapacak bir kaynak olarak kabul edilmektedir. Bunun temel nedeni, gelişmekte olan ülkeler için en önemli sorunlardan birisinin sermaye birikiminin yetersiz oluşudur. Bu bağlamda doğrudan yatırımların, yerel ekonominin sermaye birikimine ve üretim kapasitesine önemli katkı sağlaması beklenmektedir. Küreselleşme kavramı pek çok boyutuyla ele alınmak suretiyle dünya genelinde son dönemin en popüler tartışma konularından birisi haline gelmiştir. Finansal piyasalarda yaşanan entegrasyon küreselleşme olgusunun en yeni ve önemli boyutlarından birisini oluşturmaktadır. Entegrasyon konusu özellikle 1980’lerin başından bu yana, yatırımcıların portföy çeşitlendirmesi ve riski azaltma çabasının bir sonucu olarak, portföylerine yabancı menkul kıymetleri dahil etmeye başlamasıyla ortaya çıkan bir süreçtir. Bu küreselleşme ve entegrasyonla birlikte sermaye hareketlerinin büyüklüğü ve hızı dünya genelinde ciddi biçimde artış göstermiştir. Böylelikle sermaye göreceli olarak bol ve getirisi az olan bölgelerden, daha kıt olduğu ve dolayısıyla da getirisinin daha yüksek olduğu bölgelere yönelmiştir. Bunun sonucunda bir taraf yüksek getiri elde etme şansını yakalarken, diğer taraf da sermaye açığını kaptma imkânına kavuşmuştur. Şüphesiz günümüzün teknolojik altyapısı da, finansal araç ve piyasa mekanizmalarına sunduğu yeni olanaklar sayesinde sermayenin likiditesindeki artışa önemli ölçüde katkı sağlamaktadır. 20. yüzyılın başlarında ortaya çıktıkları görülmekle birlikte doğrudan sermaye yatırımları için İkinci Dünya Savaşının önemli bir dönüm noktası oluşturduğu söylenebilir. Bu bağlamda çok uluslu şirketler sermaye akımlarının en önemli aktörleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu akım, önceleri Amerika’dan Batı Avrupa ülkeleri ve Japonya’ya doğru gerçekleşmiştir. 1970’lerden itibaren ise akımın yön değiştirerek adeta tersine dönmeye başladığı ve hızla sanayileşip sermaye birikimi artan Japonya ve Batı Avrupa ülkelerinden Amerika’ya yöneldiği görülmüştür. Nihayet akımın en yeni olgusunu, sanayileşmiş ve sermaye birikimi göreceli olarak bir hayli artmış Amerika, Batı Avrupa ve Japon sermayesinin, 1980’lerden itibaren gelişen ekonomilere yönelmesi oluşturmuştur. 1980’lerden itibaren başlayan bu yeni dönem, aynı zamanda dünya ekonomisinin hızla küreselleştiği ve doğrudan yatırımların sürükleyici olarak ön plana çıktığı dönem olmuştur. Öyle ki, 1980’lerin başlarından bu yana dünya genelinde görülen doğrudan yatırımların büyüme hızı, dünyanın toplam üretim ve ticaretindeki büyüme hızından daha yüksek bir düzeye ulaşmıştır. Bu gelişmelerle birlikte sermaye akımlarının ekonomiler üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri, en hararetli tartışma konularından biri haline gelmiştir. Artan sermaye girişleri, hem fon sunucular, hem de yerel ekonomiler için somut bir takım avantajları beraberinde getirmektedir. Yatırımcılar portföylerini çeşitlendirmek suretiyle riski dağıtma ve getirilerini maksimize etme imkânına kavuşurken yerel ekonomilere yatırımlarını finanse ederek üretim ve verimlilik artışıyla beraber refah düzeyinde yükseliş yaratma fırsatı sunmaktadır. Gelişen piyasalara olan sermaye akımları konusunda giderek genişleyen bir literatür vardır. İlgili literatürün bir tarafını gelişen piyasalara sermaye girişinde uluslararası faiz oranları gibi global faktörlerin mi, yoksa yapısal etkenler gibi yerel faktörlerin mi daha etkili olduğu konusu oluşturmaktadır. Diğer bir kısmının odak noktasını ise artan sermaye girişlerine, göreceli üstünlükleri dikkate alarak alternatif politikalar aracılığıyla verilebilecek tepkilerin incelenmesi oluşturmaktadır. Farklı türlerde de olsa özellikle, istikrarlı bir sermaye girişinin yerel ekonomi için ekonomik kalkınma boyutu itibariyle ciddi yarar ve katkıları olduğu, hem akademik dünya, hem de ekonomi politikası yapıcıları tarafından bir hayli kabul gören bir görüştür. Bu akımları etkileyen temel faktörler büyük ölçüde ekonomik faktörlerdir ki, bunlar hedef ülkeden elde edilecek potansiyel sermaye kazancının belirleyicisi konumundadır. Fakat sözkonus temel ekonomik belirleyicilerin yanında sözkonusu ülkenin yasal, bürokratik ve ekonomik gibi alanlardaki açıklık ve şeffaflık derecesi de özellikle doğrudan yatırımlar açısından yabancı sermayenin kararı üzerinde önemli etkiye sahiptir. Sermaye akımlarını etkileyen yerel ve global faktörlere bakıldığında, literatürdeki bulguların genel olarak güçlü bir biçimde “global” görüşü, bir başka ifadeyle sermaye akımlarının gelişen piyasalara yönelmesinde dışsal (itici) faktörlerin öneminin ağır bastığını destekler nitelikte olduğu görülmektedir. Fakat, iki noktaya dikkat edildiğinde bu resimde eksiklikler olduğu ortaya çıkmaktadır. Öncelikle, global faktörlerin belirgin önemi “yerel veya çekici” unsurların geçerliliğini perdelemektedir. Global faktörler yeni sermaye girişlerinin boyutunu ve zamanlamasını açıklamakta gerekli olmakla birlikte, yerel etkenlerin bu süreçte akımların coğrafik dağılımını açıklamakta gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Gerek ülkelere göre, gerekse zaman içerisinde sermaye girişlerinin düzeyinde gözlenen değişimler, yabancı sermayeyi absorbe etmekte belli ülke veya dönemlere has özelliklerin öneminin dikkate alınmasını gerekli kılmaktadır. Bu özellikler hem ekonominin hem de makro ekonomik politikaların kurumsal niteliklerini içerebilmektedir. İkinci olarak, mevcut literatür finansal bütünleşmenin derecesindeki değişimlerle, beklenen getiri arasında belirgin bir ayrım yapmamaktadır. Yabancı sermayenin girişi kadar ülkeyi terk etmesinin altında yatan nedenler de önemli bir tartışma konusu ve çalışma alanıdır. Sermaye çıkışlarının, fiyatların aşırı tepki vermesine ve bu tepkinin yayılmasına neden olduğu sıkça tartışılan bir konudur. Diğer taraftan finansal iktisatçıların karşıt görüşüne göre alım-satım, yalnızca bilginin varlık fiyatlarına olan yansımasından ibarettir. Buna göre, sermaye çıkışları kriz yaratmazlar çünkü bu çıkışlar ekonomik temellerin mevcut durumunun bir izdüşümüdür. Sermaye akımları hem yatırımcılara, hem de girdiği ekonomilere fayda sağlamakla birlikte –özellikle portföy yatırımlarının– ekonomik koşullara karşı hassasiyetleri nedeniyle, yaşanacak beklenmedik geri dönüşler yerel ekonomilere ciddi bir takım maliyetler yükleyebilmektedir. dolayısıyla, gelişmekte olan ülkeler bir taraftan sermaye girişlerinden sağlayacakları faydayı maksimize etmeye çalışırken, diğer tarafdan da ani geri dönüşlerin yaratabileceği zararları azaltıcı ekonomi politikalarını uygulamaya çalışmak durumundadır. Genel Değerlendirme ve Sonuç Mevcut literatür bulguları 1990’ların sonlarında gelişmekte olan ülkelerde yaşanan sermaye akımlarında, hem yerel hem de uluslararası faktörlerin etkili olduğuna işaret etmektedir. Sermaye akımına konu olan özellikle yüksek enflasyon geçmişine sahip ülkelerdeki makroekonomik istikrar, mali disiplin ve finansal serbestleşmeye yönelik politikalar gibi etkenler önemli yerel faktörlerdir. Global faktörler arasında ise, uluslararası faizlerdeki düşüşler, sanayileşmiş ülkelerdeki durgunluk ve ABD’nin cari işlemler hesabındaki iyileşmeler gibi etkenler yer almaktadır. Sermaye hareketlerinin sürdürülebilirliği konusunda, sermaye akımlarına neden olan faktörler önemli rol oynamaktadır. Literatürde sermayenin gelişmekte olan ekonomilere girmesini sağlayan faktörlerin, yapısal reformlar ve makroekonomik performans gibi yerel faktörler olması halinde, gelişmiş ülke koşulları iyileşse bile, gelişmekte olan ülkelerden ani sermaye çıkışı yaşanmayıp sermaye akımının sürdürülebilirliğinin sağlanabileceğini iddia eden çalışmalara rastlanmaktadır. Bu durumda sermaye girişleri, uluslararası şartlarda ortaya çıkabilecek olumsuzluklara rağmen devam edebilir ve yapısal reformlar ve güvenilir ekonomi politikalarıyla sermayenin çıkışı önlenebilir. Sermaye akımlarını gelişmekte olan ülkelere yönlendiren unsurların, gelişmiş ülkelerdeki düşük faiz oranları gibi global faktörler olması halinde ise, gelişmekte olan ülkelerin ekonomi yönetiminin, dışsal şartlarda ortaya çıkabilecek tersine bir gelişmenin sermaye çıkışı yaratması ihtimaline karşı tedbirli olması gerekmektedir. Sermaye akımlarının sürdürülebilirliği konusunda, akımın türü de önem taşımaktadır. Giren sermaye doğrudan yabancı yatırım biçimindeyse, sermayenin kısa süreli şoklardan etkilenip çıkması sözkonusu olmayacaktır. Fakat, sermaye akımları kısa vadede yüksek getiri elde etmeyi amaçlayan spekülatif sermaye ve portföy yatırımları şeklinde ise, gelişmekte olan ülkelerdeki arbitraj fırsatını değerlendirip getirisini de alarak ekonomiden uzaklaşacaktır. 1990’ların ortasında, pozitif reel faiz farkı nedeniyle Latin Amerika’ya giren sermaye, Meksika başta olmak üzere bu ekonomilerde şartlar değişip devalüasyonların olmasıyla aniden bu bölgeyi terk etmiş ve ardında hasar görmüş ekonomiler bırakmıştır. Sermaye akımlarına ilişkin iç ve dış piyasalardaki şoklara ve dalgalanmalara karşı dayanıklı olan ülkelerin deneyimleri konusunda yapılan çalışmalarda, bazı ortak özellikleri yansıtan bulgulara ulaşılmıştır. En önemlisi, bu ülkelerin yapısal reformlar yoluyla makroekonomik yapılarını güçlendirerek, istikrarlı makroekonomik politikalar yürütmeleridir. Bu ekonomilerin, ödemeler dengesi problemlerini çözme konusunda çaba gösterip cari işlemler açığını kontrol altında tutabilmiş ülkeler olduğu görülmektedir. Ayrıca, uzun vadede ulusal paralarının reel olarak değerlenerek ihracatlarını olumsuz etkilemesini engellemekte, hatta ihracatı teşvik edici uygulamalarla, özellikle dış ticarete konu olan sektörlere yatırım yapmaktadırlar. Bir başka ifadeyle, kısa vadeli sermaye akımlarının toplam sermaye hareketleri içindeki payının yüksek olması ve ulusal paraların reel olarak aşırı değerlenmesi, hem gelişmekte olan ülkelere giren sermayenin sürdürülebilirliği, hem de ülke ekonomisinin istikrarı açısından olumsuz gelişmeler olarak değerlendirilmektedir. Türkiye’ye gelen yabancı sermayeye doğrudan yatırımlar ve portföy yatırımları olarak baktığımızda, global ve yerel ekonomik değişikliklerden bazen benzer, bazen de farklı biçimlerde etkilendikleri görülmektedir. Türkiye için yerel makroekonomik hareketlerin hem doğrudan yatırımlar hem de portföy yatırımları üzerindeki etkisi göreceli olarak global değişikliklere göre daha fazladır. Bununla birlikte global değişimlerin Türkiye’ye gelen doğrudan yatırımları, portföy yatırımlarına kıyasla daha ciddi biçimde etkilediği iddia edilebilir. Amerikan ekonomisindeki büyüme ile global büyümenin sıklıkla beraber hareket ettiği düşünüldüğünde, bu hareketin Türkiye’ye gelen yabancı yatırımları olumlu etkilediğine dair bulgular analiz sonuçlarına yansımıştır. Bir diğer değişken olan Amerikan faiz oranlarının, yalnızca portföy yatırım hareketlerini etkilediği tespit edilmiştir. Yerel makroekonomik değişkenlerdeki hareketlere olan duyarlılığa baktığımızda ise, portföy yatırımlarının doğrudan yabancı yatırımlara kıyasla daha tepkisel olduğu anlaşılmıştır. Özetle, 1970’lerden itibaren sermaye akımlarının genel yükseliş trendine rağmen, akımlarda zaman zaman yükseliş ve düşüşlerin meydana geldiği döngüsel süreçler görülmüştür. Örneğin 1970’lerde gelişmekte olan ekonomilere yönelen sermaye hareketlerindeki artışın ardından 1980’lerde bir dönüş yaşanmış 1980’lerin sonu ve 1990’ların başındaki yükseliş trendini, 1990’ların ikinci yarısından itibaren tekrar bir düşüş takip etmiştir. Yeni milenyumun başlarındaki düşüşün ardından harekete geçen sermaye akımları, 2008’in şu ilk günlerinde kendisine yeni bir yol çizmeye çalışmaktadır. Fakat, çok sıcak bu gelişmenin henüz başlarında olmakla birlikte, sorun gelişen piyasalar değil, gelişmiş piyasalar, daha spesifik bir ifadeyle ABD kaynaklıdır. Son zamanlarda tartışılan popüler konulardan birisi haline gelen, gelişmiş ve gelişen piyasalar arasındaki ayrışma (decoupling) kavramının savunucularının tezinin doğru çıkması halinde önümüzdeki dönemde bu kez gelişen piyasaların, uzaklaşılması gereken riskli bölgeler olmaktan çıkıp, aksine sığınılacak limanlar haline gelmesi dahi sözkonusu olabilecektir.
Anahtar Kelimeler
Doğrudan yatırımlar, portföy yatırımları
Özet Metin
Sigorta şirketleri birer finansal hizmet kuruluşu olmasına rağmen onların sermaye yapısı diğer finansal sektör firmalarından bile ayrılır. Sermaye maliyeti sanayi şirketlerinde yatırım projelerinin değerlemesinde baz alınan bir ölçütken, sigorta şirketlerinde poliçe fiyatlamasında dikkate alınan bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışmanın amacı literatürde görüş ayrılıklarının sözkonusu olduğu sigorta şirketlerinde özkaynak maliyetinin belirlenmesinde başvurulan yöntemlerin incelenerek karşılaştırmalı olarak ele alınmasıdır. Türkiye’de toplumun ekonomik refahının artmasına paralel olarak sektörün gelişme potansiyeli oldukça yüksektir. Dolayısıyla, ülkemizde henüz bakir bir alan olan sigortacılık sektörünün yakın bir gelecekte hızlı bir büyümeye sahne olacağı öngörüsü, sektör açısından sermaye maliyeti konusunun önemini ortaya koymaktadır. Risk-getiri ilişkisini yansıtmadaki başarısı ve göreceli olarak basit yapısıyla CAPM’in vergi etkisini yansıtan uygulamasının, sigorta sektörünün kendine has doğası göz önünde bulundurularak teorisyenler tarafından uyarlanan versiyonu, bir başvuru kaynağı olma özelliğini sürdürmektedir.
Anahtar Kelimeler
sigortacılık sektörü, sermaye maliyeti, özkaynak maliyeti
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
SMEs, Tile-ceramic sector, Foreign trade
Özet Metin
This paper evaluates the role of financial reporting on the efficiency of financial markets along with the effect of globalization by approaching from the Information Technologies (IT) point of view. The innovations in IT have revolutionized the business world and led to globalization by integrating economies. Since the economics deals with the efficient allocation of limited resources, globalization has become the universal way in the search of efficiency. In employing highly efficient production factors, information is the essential element that initiates this process. IT’s pivotal role derives from the fact that financial markets rely on competent information provided by financial reporting mechanism. Thus, financial market participants should be fully equipped by high quality information so that financial markets function effectively and the misallocation of resources is avoided.
Anahtar Kelimeler
Globalization, Financial Markets, Market Efficiency, Financial Reporting, IT
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Financial reporting, IT, Globalization
Özet Metin
Bu makale, piyasa mikroyapısı ile finansal varlıkların fiyatları arasındaki ilişkiyi anlatmaktadır. Finans literatürü, finansal varlıkların fiyatlarının, finansal piyasaların yapılarından etkilendiklerini göstermektedir. Bu ilişki, geleneksel olarak alış-satış fiyat aralığı ile ölçülen, likidite ile açıklanmaktadır. Piyasa mikroyapısı araştırmaları, likiditeyi, beklenen getirilerin potansiyel bir belirleyeni olarak ele almaktadırlar. Bu çalışma, firmaların ve yatırımcıların yatırım kararlarına ilişkin bazı yansımaları bulunan, likidite ve varlık fiyatlama arasındaki bu ilişkiyi de anlatmaktadır. Bu konudaki ampirik kanıtlar göstermektedir ki, likiditedeki gelişmeler, fiyatların daha etkin oluşmasını sağlamaktadır. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda (İMKB) yakın zamanda uygulanan yeniliklerin de, finansal varlıkların likiditesini ve fiyat oluşumunu geliştirmesi beklenmektedir.
Anahtar Kelimeler
Piyasa mikro yapısı, likidite, fiyat oluşumu
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
BPM
Özet Metin
Ucuz alıp pahalı satmak mantığıyla gerçekleştirilen arbitraj işlemleri, aslında piyasalarda gerçek veya adil fiyatın oluşumuna büyük katkı sağlayan önemli bir piyasa mekanizmasıdır. Böylelikle, piyasalar arasındaki dengesizlikleri ve yanlış fiyatlamaları gidererek, bütün bir ekonominin yararına olan etkin ve dengeli kaynak dağılımının gerçekleşmesine yardım etmiş olur. Arbitraj işlemi, transferi mümkün olan her varlık için gerçekleştirilebilir. Finansal piyasalarda da oldukça geniş bir uygulama alanına sahip olup, pek çok araştırmaya konu olmaktadır. Piyasalarda ortaya çıkan gelişmeler ve yaratılan yatırım araçları arbitraj işlemlerine yeni boyutlar kazandırmaktadır. İndeks hisseler henüz on yıldır finansal piyasalarda işlem görmekte olup, yeni bir yatırım enstrümanı olarak arbitraj işlemlerine katkı sağlaması düşünülen bir araçtır. Bu çalışmada, indeks hisselerin piyasaya çıkışının, spot indeks ve indeks futures piyasaları arasındaki arbitraj ilişkisine olan etkisi incelenmektedir.
Anahtar Kelimeler
arbitraj, program işlemler, indeks hisse, indeks futures
Özet Metin
Ekonomi biliminin kurallarına rağmen, aynı ülke coğrafyası içinde dahi, aynı varlığın farklı piyasalardaki fiyatları arasında farklılıklar görülebilmektedir. Bu durum, bir takım piyasa noksanlıkları veya bölümlenmeleri olarak ifade edilen kısıtlardan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, piyasalara sunulan yeni yatırım araçları, her ne kadar öncelikle yatırımcıların gereksinimlerini karşılamaya yönelik olarak yaratılsalar da piyasaların kalitesine ve fiyatlama etkinliğine büyük katkı sağlamaktadır. Bu ise, ekonomi biliminin özünden hareketle sahip olunan kıt kaynakların daha etkin ve verimli dağıtılarak, hem bireysel hem de toplumsal refahın maksimize edilmesine yardım edecektir. Bu çalışmada, piyasaların etkinliğine ilişkin yaklaşımlar ve yeni bir yatırım aracı olan indeks hisselerin, piyasalardaki sözkonusu etkinlik ve kaliteye olan katkısı incelenmektedir. Ayrıca, bir indeks hisse olan ve Nasdaq 100 İndeksini takibeden CUBEs’un, aynı indeksin futures piyasadaki kontratlarının kalitesine etkisi üzerine bir uygulama gerçekleştirilmektedir. Elde edilen uygulama sonuçları bir piyasa kalitesi artışını ortaya koymaktadır. Buradan hareketle, ülkemizde de indeks hisselerin piyasaya sunumunun benzer bir kalite artışını yaratması beklenebilir.
Anahtar Kelimeler
Nasdaq 100 index futures, CUBEs, İndeks hisseler, Piyasa kalitesi