Özet Metin
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının öncü yazarlarından Sabahattin Ali, 25 Şubat 1907 yılında, Gümilcine’nin Eğridere (şimdiki adıyla Ardino) kazasında doğdu. Sabahattin Ali, çok okuyan, çok yazan, bilgiye merak duyan, halkla iç içe olmayı seven, onlardan bir şeyler öğrenmek için çaba harcayan aydın bir karakterdir. Onun bu merakı ve öğrenme arzusu, Kaz dağlarında yaptığı gezintilerinden birinde, bir Yörük kızından dinlediği, Hasan Boğuldu Efsanesi’ni literatüre kazandırmasını sağlamıştır.
Anahtar Kelimeler
Sabahattin Ali, Hikaye, Roman, Hayatı
Özet Metin
Sabahattin Ali, yazın dünyasına ilk olarak şiirle başlamıştır. Ancak edebiyatın roman, oyun, eleştiri, makale, fıkra dallarında da ürünler vermiştir. Türk Edebiyatında ise hikâyeciliği ile tanınır. Roman sanatında da edebiyat çevrelerince takdir edilmiş olan yazarın toplam üç romanı vardır. Kuyucaklı Yusuf Sabahattin Ali’nin ilk romanıdır. Yazar, romanın ana kahramanıyla (Yusuf’la) Aydın Hapishanesinde (1931) tanışmıştır. Roman, Aydın’ın Nazilli ilçesinin Kuyucak Köyü’nde başlar ve romanın ana temelini oluşturacak olan Edremit kasabasında devam ederek sonlanır. Yazar, Kuyucaklı Yusuf romanında Edremit’i ve yöre insanlarını gerçekçi bir yaklaşımla sunar. Romanın izleği boyunca yazar, Edremit’in doğası, ekonomik, sosyal ve tarihsel yapısını ince bir titizlikle anlatır. Diğer taraftan Edremit’in geçim kaynağı zeytinlikler ve buralarda çalışan işçiler ve köylüler toplumcu gerçekçilik bakış açısıyla sunulur. Eserde ayrıca ana kahraman Yusuf’un başını dinlemeye gittiği kır ve ormanlık alanlar ve bunların içinde raks eğleyen bin bir türlü nebatlar misk kokularıyla anlatılır. Romanda, ilgi çeken önemli bir diğer unsur ise, Edremit’in mozaik taşları misali rengârenk, farklı din, mezhep ve milletten oluşan uyumlu yapısıdır.
Anahtar Kelimeler
Edremit, Doğa, Sabahattin Ali, Toplumcu Gerçekçilik
Özet Metin
Toplumcu gerçekçiliğin, bireyler ve aileler üzerindeki etkisini eserlerinde konu alarak, değişik bakış açılarıyla bireyin varoluş sebebine cevap bulmaya çalışan Serhat Kestel, Cumhuriyet Dönemi kadın yazarlarındandır. Cumhuriyet’in ilânıyla beraber, “çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak” için yapılan reformlar ve devrimler, toplumsal yapılandırmaya yöneliktir. Tarihsel sürecin yansımalarını bünyesinde barındıran Türk edebiyatı, Cumhuriyetle birlikte yeni bir kimlik kazanır. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı olarak adlandırılacak olan dönem, roman ve hikâyede yeni yaşam modelini benimseyen “toplumcu gerçekçiliği” yaratır. Türk Romanı ve hikâyesi Tanzimat’la başlayan batılılaşma sorununu 1950’li yıllara kadar devam ettirmiştir. Bazı yazarlar, halka yönelerek, halkı bilinçlendirme amacıyla eserler verirken, bazıları ise geleneksel ve modernite çatışmasının yarattığı sorunları ele alarak ayrı bir çizgi izlerler. Serhat Kestel’in romanda yapmak istediği şey ise yeni yaşam modelini benimseyerek, toplumcu gerçekçiliği yaratmaktır. Serhat Kestel’in en ilgi çekici yönü, eserlerinde, kadınların cinsiyet farkı gözetilmeksizin birey olarak toplumda var olabilme mücadelesinde yaşadıkları sorunları, feminist anlayıştan uzak tutarak anlatmasıdır. Yazar, kadın-erkek ilişkilerinde kadının ezilmişliğini, sosyal ve siyasal koşulları göz önünde tutarak, gerçekçi bakış açısıyla ele alır ve eserlerini bu yolda bir araç olarak kullanır. Yazarın romanlarında, toplumun değer yargılarına göre birey olarak algılanmayan kadın, daha çoğunlukla cinsel kimliğiyle algılanır ve bu durum “toplum-kadın-erkek” üçlemesinde “değerler çatışması” olarak sunulur. Çağdaş kadın romancılarımızdan Serhat Kestel (“özellikle erkek yazarların bile değinmekten kaçındığı konuları”) kadınların ve erkeklerin cinsel sorunlarını büyük bir cesaretle irdeler ve kadının toplumdaki yerini, Cumhuriyet sonrası kadının kazandığı hukuksal ve sosyal haklar çerçevesinde “Uygar Kadın” modeliyle, evrensel değerler çerçevesinde sunar.
Anahtar Kelimeler
Serhat Kestel, Kadın, Toplumcu Gerçekçilik, Cumhuriyet Dönemi: Serhat Kestel, Female, Socialist Real
Özet Metin
Toplumcu gerçekçiliğin, bireyler ve aileler üzerindeki etkisini eserlerinde konu alarak, değişik bakış açılarıyla bireyin varoluş sebebine cevap bulmaya çalışan Serhat Kestel, Cumhuriyet Dönemi kadın yazarlarındandır. Cumhuriyet’in ilânıyla beraber, “çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak” için yapılan reformlar ve devrimler, toplumsal yapılandırmaya yöneliktir. Tarihsel sürecin yansımalarını bünyesinde barındıran Türk edebiyatı, Cumhuriyetle birlikte yeni bir kimlik kazanır. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı olarak adlandırılacak olan dönem, roman ve hikâyede yeni yaşam modelini benimseyen “toplumcu gerçekçiliği” yaratır. Türk Romanı ve hikâyesi Tanzimat’la başlayan batılılaşma sorununu 1950’li yıllara kadar devam ettirmiştir. Bazı yazarlar, halka yönelerek, halkı bilinçlendirme amacıyla eserler verirken, bazıları ise geleneksel ve modernite çatışmasının yarattığı sorunları ele alarak ayrı bir çizgi izlerler. Serhat Kestel’in romanda yapmak istediği şey ise yeni yaşam modelini benimseyerek, toplumcu gerçekçiliği yaratmaktır. Serhat Kestel’in en ilgi çekici yönü, eserlerinde, kadınların cinsiyet farkı gözetilmeksizin birey olarak toplumda varolabilme mücadelesinde yaşadıkları sorunları, feminist anlayıştan uzak tutarak anlatmasıdır. Yazar, kadın-erkek ilişkilerinde kadının ezilmişliğini, sosyal ve siyasal koşulları göz önünde tutarak, gerçekçi bakış açısıyla ele alır ve eserlerini bu yolda bir araç olarak kullanır. Yazarın romanlarında, toplumun değer yargılarına göre birey olarak algılanmayan kadın, daha çoğunlukla cinsel kimliğiyle algılanır ve bu durum “toplum-kadın-erkek” üçlemesinde “değerler çatışması” olarak sunulur.
Anahtar Kelimeler
Serhat Kestel
Özet Metin
1. Serhat Kestel kimdir? Lütfen ailenizi, memleketinizi anlatır mısınız? Üç kardeşin ortancasıyım. Doğum tarihim/Nisan 1922. Annem Kızılay‘ım ilk mezunlarından Emver Çağlar, babam Afyon-Şuhut‘un bir köy zengini. Ben orada doğmuşum ama savaştan sonra zafere ulaşmaya başladığımız günlerde İstanbul’a gelmişiz. İlk kimliğimde adım, Muzaffer Ruhat. Ruhat adı konmasını annemin bir arkadaşı istemiş. Bu ad bana yabansı geldi ve okula başladıktan sonra bir gün yolda yürürken anneme, bu adı sevmediğimi ve Sevim, Sevgi... gibi ‘S‘li bir ad istediğimi söyledim. O da: “Serhat olsun mu?“ demişti. Böylece İstanbul‘da yeni kimliğim bu ad ile çıkarıldı. 3. Edebiyata olan tutkunuz ilk olarak ne zaman başladı? Neden roman ve hikâye? Bu konuda sizi yönlendiren biri veya birileri var mıydı? Edebiyata olan tutkum aslında şiirle başladı. “Mensur şiirler”le.. bir kaçı ‘Yedigün’ dergisinde yayınlandı, büyük ilgi gördü, özellikle derginin editörü ve zamanın değerli edebiyatçısı Nihat Sami Banarlı tarafından. Aynı dergide Banarlı övgüler yağdırdı. 1947-1948, örneğin: “Siz Türkçe‘nin mimarı olacaksınız.“ Sözünü unutamıyorum. Bu dile sevgim o zamanlardan başlamış demek ki. “Neden roman ve hikâye?” diye soruyorsunuz? Bunun nedeni: Toplumla-insanlarla birliktelik sevgisi ve gerçekçilik ilkesi olabilir Böylece insanlara-topluma bir ışık tutarak yararlı olmak, iyi bir gözlemci olarak, Türkçe‘nin büyük değerlerine ilgim nedeniyle de ve hiçbir etki-korku altında kalmadan yazmayı yeğlediğim için. Ön plânda her zaman ‘okur‘u düşünmüşümdür: “Onlar varsa ben varım.“ diyerek. Şöhret vb. şeyleri asla benimsemedim. Hatta kendime bir de ad takmışımdır: Salyangoz yazar. Yeter ki iyi bir iz kalsın. Şimdi burada rahmetli bir yazarımızın bana sunduğu şiirini anımsamamak olanaksız: Serhat Kestel‘e Neye dokunsan çiçekleniyorsa, Neden yok oluyormuşsun, uzaklara Ayak izlerin şiire dönüşüyorsa adında!“ Hakkı Özkan, Gül Sesleri, Yeni Pan Yay. 1990
Anahtar Kelimeler
Serhat Kestel, Kadın, Roman
Özet Metin
Bu çalışmada Cumhuriyet Dönemi Türk kadın yazarlarından Serhat Kestel’in hayatı, eserleri ve edebî kişiliği anlatılmaya çalışılmıştır. Bu amaçla yazarın, romanları, hikâyeleri detaylı olarak incelenmiş, gezi ve belgesel anlatı tarzındaki eserleri tanıtılmıştır. Serhat Kestel, toplumsal gerçekçiliğin, bireyler ve aileler üzerindeki etkisini eserlerinde konu alarak, kadının toplumdaki yerine cevap bulmaya çalışır. Kadın-erkek ilişkilerinde, kadının ezilmişliğini, sosyal ve siyasal koşulları göz önünde tutarak, gerçekçi bakış açısıyla ele alan yazar, eserlerini bu yolda bir araç olarak kullanır. Serhat Kestel’in en ilgi çekici yönü, eserlerinde, kadının cinsiyet farkı gözetilmeksizin birey olarak varolabilme mücadelesinde yaşadıkları sorunları, feminist anlayıştan uzak tutarak anlatmasıdır. O, kadınların ve erkeklerin cinsel sorunlarını büyük bir cesaretle ele alırken, kadının toplumdaki yerini, Cumhuriyet sonrası kadının kazandığı hukuksal ve sosyal haklar çerçevesinde ‘‘Uygar Kadın’’ modeliyle sunar. Bu noktada da diğer kadın yazarlarımızdan farklı bir yol izler. Onun için sanat toplumun gerçeklerini yansıtmada bir ayna görevi görmelidir. Serhat Kestel, tüm eserlerinde sade ve anlaşılır diliyle iyi bir Türk Dili kullanıcısı olduğunu ispatlamıştır.
Anahtar Kelimeler
Serhat Kestel, Kadın, Toplumcu Gerçekçilik, Roman
Özet Metin
Türk Dili’nin gelişim sürecini belirli çizgiler üzerinden veren Lûgat-i Çağatay ve Türkî-i Osmânî adlı eserimizde, Şeyh Süleyman Efendi, Çağataycayı “Dünyada bulunan ana dillerden biri” ve “Osmanlı Türkçesinin temeli ve kaynağı” sayar. Eser, Osmanlı ve Çağatay lehçeleriyle düzyazı ve şiirle yazılan ön sözlerden sonra Arap alfabesinin harf sırası gözetilerek sözlükle devam eder. 2. ve 16. sayfalar arasında yaptığım çalışmalar esnasında bazı kelimelerin alfabetik sıraya uymadığı gözlenmiştir. Eseri okumada, kelimelerin anlamlarını bulmada oldukça zorlandık. Bunun en büyük sebebi eserin harekesiz yazılmasıdır. Ünlüler kelimelerde belirtilmemiştir. Kelimelerin anlamlarında Farsça karşılıklar verilmiştir. Bu kelimelerin anlamlarını Arapça, Farsça, Rusça ve de Çağatayca sözlüklerinin Fransızca çevirilerinden yararlanarak bulduk. Yazı hataları oldukça fazladır. Okuyamadığımız kelimelerin karşılığını boş bırakıp Arap harfleriyle tıpkı basımında yer alan şekliyle yazdık. Günümüz sözlükleriyle kıyaslama yaptığımızda eserin sözlük niteliğinde bazı farklılıklar göze çarpar. Süleyman Efendi anlamını verdiği kelimeleri Nevâyî, AllahYâr gibi şairlerin şiirlerinden ayrıca Ahmet Yesevî’nin Hikmetlerinden yararlanarak örneklendirmiştir. Eser, Türk Dili ve Türk milletinin sosyal, kültürel, tarihi ve edebi yönlerini tüm unsurlarıyla yansıtmaktadır. Eserde, geleneksellik, birlik beraberlik, hoş görülük gibi kavramlar vardır.
Anahtar Kelimeler
Çağatayca, Buharalı Şeyh Süleyman Efendi