Kafkas Jeopolitiği İçerisinde Ahiska‘nın Geleceği (*)
Radikal Blogdaki Denemelerimden 31 Ocak 2011, 15:00
Jeopolitik siyasi coğrafyadan doğan bir bilim dalıdır. Bu bilim Siyasi Coğrafya'nın devletlere sağladığı avantaj ve dezavantajları inceler.
Jeopolitik için üzerinde uzlaşılmış bir kısa tanım yoktur. Jeopolitik, devletlerin coğrafi özellikleriyle siyasetleri arasındaki ilişkileri inceleyen bilim dalıdır denilebilir. Kavramın isim babası İsveçli Rudolf Kjellen (1864-1922)'dir. Jeo ve Politik sözcükleri ayrıştırıldığında Jeopolitik sözcüğü yer-siyaseti anlamını akla getirir. K. Haushofer jeopolitiği içinde yaşadığı coğrafi bölgenin ve tarihî gelişmelerin etkisi altında değişen siyasal hayat şekli olan devletin, üzerinde yaşadığı yer ile ilişkisi olarak tanımlar.
Jeopolitik bilimi, Coğrafyacı ve Siyasi Coğrafyacıların öncülüğünde ortaya çıkmış ve onların çalışmalarıyla kurumsallaşmıştır. Öte yandan Siyaset Bilimciler de bu bilimin gelişmesini sağlamışlardır. Askeri stratejistler için de, jeopolitik önemli bir rehberdir. Dünyanın dört bir yanındaki karar alıcılar 20. Yüzyıl'ın başından itibaren jeopolitikten yararlanmıştır.
Jeopolitik'i belirleyen siyasi coğrafyadır. Siyasi coğrafya; yeryüzü şekilleri, demografya, sosyo-kültürel ve ekonomik durum, siyasi sınırlar gibi unsurlardan beslenir. Siyasi coğrafya'yı ilgilendiren doğal etkenler içerisinde siyasi coğrafyayı birinci derecede etkileyen unsurlar, coğrafi mevki, saha, yer şekilleri, iklim özellikleri, sulardır.
Türkiye Cumhuriyetinin jeostratejik ufku ve stratejik ilgi alanları; Balkanlar, Orta Doğu, Kafkasya ve Orta Asya’dır (İlhan 2006: 171). Mütercimler’e (2006: 356) göre ise Türk jeopolitiği şu iki alanı kapsar: İlki, Türkiye’de ve Türkiye dışındaki bütün Türklerin yaşadıkları coğrafyalar, ikincisi de, Türkiye ve Türk Dünyasının jeopolitik ufku ve politik ilgi alanlarıdır. Kafkasya bu alanların başında gelen yerlerden biridir.
Her Devletin kendine özgü vizyonu vardır ve hükümetler değişse bile bu vizyon değişik strateji ve taktiklerle devam etmek zorundadır. Bir devletin vizyonu; devletin benimsediği politikaya ve stratejiye uygun olarak saptamış olduğu hedeflere gelecekteki değişen koşullarıda dikkate alarak her türlü olanak ve araçları bilimsel olarak kullanmak suretiyle ulaşmak şeklinde tanımlamak mümkündür (Mütercimler 2006: 38).Bu bağlamda;
Türkiye’nin birçok ulusal ve uluslararası sorunu çözüm beklemektedir. Ancak dış aktörlr ve yerli iişbirlikçileri Türk milletini içinden çıkılmaz yapay gündemlerle oyalamakta, ülkenin sorunlarının çözümü sürekli ertelenmektedir. Ülke, genellikle iç ve dış gelişmelerde kural koyucu ve yönlendirici değil, dayatılan koşullara uyum sağlamak zorunda kalan, gelişmeleri izleyen bir görünüm arz etmektedir (Çınar 2006). Bu koşullarda Türkiye, Avrupa Birliği tarafından Balkanlardan, Rusya tarafından Orta Asya ve Kafkaslardan, ABD tarafından da Orta Doğu’dan dışlanmaya çalışılmaktadır (İlhan 2006: 173).
Bu genel duruma karşın Türkiye’nin jeopolitik hesaplarında tarih ırmağında ve mecrasında ters kürekler çekmekte olduğu dikkat çekmektedir. Türk jeopolitiği,Dünya ya hakim güçlerin kritik noktasıdır . yeni Dünya düzeni ve bu düzenin planları bu coğrafya üzerinde uygulamaya konmuş ve adım adım uygulanmaktadır. Örneğin Kıbrıs, Batı Trakya,Balkanlar ve kafkasya ve diğer enerji hinderlandıları bu coğrafyaya dahildir. Bu bölgelerdeki jeopolitik hatalar Türkiye 'ye ve Bölgede yaşayan Türklere çok büyük bedellere mal olabilecektir. Türkiye’nin Kıbrıs gibi Kafkasya’da da (örneğin Acaristan, Kars Antlaşması, madde 6) garantörlüğü bulunmaktadır.
Kafkasya 'nın Jeopolitik konumu
Doğal sınırlarını batısında Karadeniz, doğusunda ise Hazar Denizi oluşturur. Kafkas Dağları Taman Yarımadası'ndan başlayıp, güneydoğu istikametinde uzanarak Abşeron Yarımadası'na ulaşır. Uzunluğu 1440 kilometreden fazladır. Genişliği ise 50 ile 225 km arasında değişir. Genellikle iki veya üç sıra halinde uzanır. Bu sarp dağlar batıdan doğuya doğru üç ana kısımdan meydana gelir. Birinci kısım Taman Yarımadası'ndan Kuban Nehri'nin kaynaklarına kadar uzanır. Pseha Vadisi'ne kadar yükseklik 1000 metrenin altındadır. Daha doğuya doğru ise 1500 metrenin altına düşmez.
Orta Kafkasya ise Kuban Vadisi'nden Daryal Geçidi'ne kadar uzanır. Dağların en sarp ve yüksek kesimi buradadır. Aynı zamanda dağlar en fazla genişliğe de burada ulaşırlar. Yüksekliği 5642 metre olan Elbruz ve yine yüksekliği 5047 metre Kazbek burada yer alır. Burada da büyük kitlelerin hareketine elverişli geçit yoktur. Böylece Batı ve Orta Kafkaslar sarp, son derece engebeli ve geçit vermeyen özellikleri nedeniyle Rusya'ya karşı direnen Kafkasyalıların son sığınaklarını teşkil etmiştir. Doğu Kafkaslar ise, Daryal Geçidi'nden Apseron Yarımadası'na kadar uzanır. Burada dağlar alçalır ve yayvanlaşırlar. Daha çok yüksek platolar hakim manzarayı teşkil eder. Hazar Denizi'ne doğru ise bu platolar da kademeli olarak alçalmak suretiyle yok olurlar. Bu bölgenin merkezinde doğu-batı istikametinde uzunluğu 180 km genişliği ise 106 km olan Dağıstan Platosu yer alır. Bu bölgenin batısı daha yüksek ve engebeli olduğu için oraya nüfuz edilmesi de zordur. Ancak Hazar Denizi'ne doğru arazi yapısı daha yeknesak bir hal alır ve içine girilmesi daha kolaydır. İşte bu nedenle Doğu Kafkasya'da Rusya'ya karşı mukavemet daha çok Çeçen İnguşlar'ın ve Avarların yaşadıkları Daryal Geçidi'ne doğru olan kesimde daha şiddetli olmuştur.
Kafkasya'nın akarsuları genellikle kaynaklarını Kafkas dağlarının kar ve buzlarla örtülü tepelerinden alırlar. Derin vadiler oyarak dağlardan indikten sonra kaynaklarını zaten bu dağlardan alan Kuban, Terek, Sulak ve Kura nehirlerine kavuşurlar. Doğu Kafkasya'nın kuzeyi Terek ve Sulak nehirlerine rağmen bir bozkırdır. Bu bozkır ile dağlık Dağıstan arasındaki sınır aşağı yukarı Mahaçkale-Hasavyurt arasında uzanan çizgidir. Bu çizginin kuzeyindeki bozkırda ve Hazar Denizi kıyılarında Kumuklar otururlar. Buna karşılık dağlık bölgede Kafkasyalı yerli kabileler yasarlar.Kafkasya, Karadeniz ile Hazar denizi arasında yer alır. Hazar ve Baku petrollerine yakın bir coğrafyadır. Dünya enerji kaynaklarının yarıdan çoğunun bulunduğu Avrasya’nın önemli bir geçidi ve kapısıdır. Tarihte orduların doğudan batıya, batıdan doğuya geçtikleri bir geçit olma özelliği taşır. Kuzeyde Dağıstan, Çeçenya, Kalmukya, İnguşetya, Abhazya, Osetya ve Güneyde Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye’nin kuzeydoğusu bu alan içindedir. Kafkaslar tıpkı Balkanlar gibi her anlamda karışık bir bölgedir. Bölgede onlarca etnik grup olsa da bunlar Türk jeokültürüne ait halklardır. Ağırlıklı olarak Müslümandırlar. Türkiye’de Kafkaslardan göç etmek zorunda kalmış birçok toplum yaşar ve bölgeyle bir şekilde bağları vardır. Bölge kadim zamanlardan beri Türk topraklarıdır.
Anadolu'nun Doğusu'nun ve Türkiye'nin güvenliği, Güney Kafkasya'daki gelişimler ile de çok yakından ilgilidir. Çünkü, coğrafi yapısı nedeni ile Anadolu'nun Doğusu ile Güney Kafkasya bir bütündür; coğrafi yapısı ve karakteristikleri nedeni ile Güney Kafkasya'yı Anadolu'nun Doğusu'ndan soyutlamak ise mümkün değildir. Güney Kafkasya, Anadolu'nun Doğusu istikametinde kuzeyden ve doğudan gelişebilecek jeostratejik açılımları engelleyen bir coğrafi blok, Türkiye'nin Avrasya açılımları için ise bir jeostratejik atlama taşıdır. Bu nedenle de Türkiye'nin Güney Kafkasya'daki gelişimleri etkilemesi, bunu yapabilmek için ise bölgede aktif rol oynaması gerekmektedir (Eslen 2006).
Kafkaslar Türkiye’nin ulusal ilgi ve çıkarlarının olduğu bir yerdir. Ulusal çıkarlar; bir vatanın sınırları içinde yaşayan toplumun can ve mal güvenliği ve vicdan özgürlüğü içinde yaşaması için uygun gördüğü nicel ve nitel (maddi ve manevi) değerlerin tümünü ifade eder (Mütercimler 2006: 383). Ulusal çıkarları korumak sınırlar ötesindeki gelişmeleri de izlemeyi, hatta gelişmelere müdahale etmeyi gerektirir.
Bu coğrafya, Türkiye için evin ön bahçesi hatta avlusudur. Geçmişin iddialı bir gücü ve geleceğin dikkate alınması gereken aktörü olarak Türkiye’nin Kafkas politikasını sürekli olarak bölgede değişen koşullara göre revize etmesi kaçınılmazdır. Türkiyenin bu bölgeyle ilgili olarak tarihsel, hukuksal ve insani görevleri vardır. İstesede bu bölgeye ilgisiz kalamaz.Tıpkı Musul ve Kerkük gibi. Tarihi mirası, Türkiye’nin kendi sınırları ötesinde de her an müdahil olması gereken de facto durumlar yaratabilir (Davutoğlu 2004: 41).
Tarihin daha iyi bilinen dönemlerinde bölgeye genel olarak Türkler (Hazarlar, Selçuklular, Safevîier, Osmanlı) biçim vermiş, 1800’lerden itibaren Rusya ve İran etkisini giderek artıran güçler olmuştur. Birinci Paylaşım Savaşı sonunda İngiltere bölgede karışıklık çıkarmış ve Batıya bağlı Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan oluşturma projesini uygulamıştır. “Kafkas seddi” olarak bilinen bu proje 1920’lerde Türkiye ve Sovyet Rusya’nın ortak hareketiyle bozulmuş, Batı kaybetmiştir. Günümüzde İngiltere’nin yerini alan ABD, bölgede müttefik arayışında ciddi çalışmalar içindedir. Tarihte Batı, bölgeye giremediği zamanlarda da Türk-Rus savaşlarını provoke etmiş, Hem Rusya hem de Türkiye kaybetmiştir. Şimdilerde Rusya’nın söz sahibi olduğu bölgeyi Türkiye ve İran yakından “izler” haldedir. Küreselleşme rüzgârını arkasına alan ABD ile Rusya bölgede nüfuz çatışması içindedirler. ABD, Kafkasya’yı “yaşamsal çıkarlarının bulunduğu bölge”, Nato ise “stratejik bölge” ilan etmiştir (Erdurmaz 2005: 18). İsrail’in de bölgeyle yakından ilgilendiği dikkat çekmektedir (Tanrıbakan 2006: 55-61).
Bölgede hem Rus ve İran hem de Atlantik desteğiyle Ermenistan keyfi davranışlar içersindedir.Hatta Ermmenistan o kadar ileri gitmiştirki Türkiye’den toprak taleplerini dile getirmektedir. Irkçı politikalar izleyerek topraklarından bütün Türk kökenli halkları uzaklaştırmış ve Tarihî Türk toprakları olmasına karşın yaptığı etnik temizlikle Ermenistan’da tek Türk kalmamıştır.
Gürcistan ile de yakın ilişkiler kurulmuştur. Bunun sonucunda Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı buradan geçmiştir. Bakü-Tiflis-Kars demiryolunun yapımı sürmekte ve gelecekte siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkilerin daha yakın olması beklenmektedir.
Ahıskalının Mevcut Durumu
Ahıska, Ardahan ili ile sınır olan Gürcistan’a bağlı yerleşim birimidir. Binlerce yıl Kıpçak/Kuman soylu insanların yaşadıkları bu topraklarda (Kırzıoğlu 1992) artık onlar yok. Sürgündeler ve dünyanın dört bir yanına dağıtılmış durumdadırlar. Nüfusu yarım milyonu geçen bu halkı ve sorunlarını insan hakları ve demokrasi örgütleri nedense görmemekte ve duymamaktadır. Ahıska Türklerinin 15 Kasım 1944 sabahı ıbaşlayan sürgünü, 2010 yılının sonunayaklaştığımız şu günlerde 66 yılınıdoldurmuş bulunmaktadır.İlk sürgün yerleri olan Kazakistan, Kırgızistanve Özbekistan’da yaşayan Ahıska Türklerininbir kısmı, Stalin’in ölümünden sonra, memleketedönüş ümidiyle Azerbaycan’a gelmişlerdi.Stalin kurbanı diğer sürgün topluluklar vatanlarına döndükleri halde bütün gayretlere rağmenAhıskalılar vatanlarına dönemediler. Bunun
yegâne sorumlusu Gürcistan’dır.Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonraAhıska Türklerinin vatansızlığına bir de devletsizlik
eklenmiş, yeni sürgün ve yeni ıstıraplarlakarşı karşıya gelmişlerdir. Fergana Faciası olarakandıkları 1989-Özbekistan olaylarından sonra Rusya, Ukrayna ve Türkiye’ye göçler olmuşve nihayet ABD de buna eklenmiştir.
Gürcistan Hükûmeti, 1999 yılında Avrupa Konseyi’ne yaptığı üyelik müracaatıyla başlayan süreç dâhilinde nihayet 2007 yılında AhıskaTürklerinin vatana dönüşüyle ilgili bir kanun çıkarmıştır.
2008-2009 yıllarında müracaatları kabuletmiş, 2010 yılı içinde bu müracaatları değerlendireceğini,nihayet 2011 yılında da dönüşmüracaatı kabul edilenlerin Gürcistan’a gelişininbaşlayacağını bildirmiştir.
2010 yılının sonuna yaklaştığımız şu günlerdeGürcistan makamlarının söz konusu dönüşmüracaatlarıyla ilgili olarak ne gibi ilerlemelerkaydettiğinin bilmiyoruz. Yalnız Gürcüyönetiminin Ahıska Türklerinin dönüşüne sıcakbakmadığının işareti sayılabilecek birçokvak’ayı biliyoruz. Gürcü yetkililerin, ikili görüşmelerde,“Vatan kapısı açık, isteyen istediği zamandönebilir ve kendi imkânlarıyla yerleşebilir.”şeklindeki beyanlarına inanan bazı Ahıskalılar,Azerbaycan’dan gelip burada mülk satın almışlardır.Fakat Ahıska’ya gelen 30-40 aile adetageldiğine pişman edilmiş, bazıları geri gitmiştir.Bu gibi hadiselerinsürgünde yaşayan Ahıskalılarüzerinde nasıl bir etki yapacağı her aklıselimintahmin edeceği bir keyfiyettir.
I. Posof ve Türkgözü kapısı
Ardahan’ın Ahıska sınırındaki ilçesi Posof’tagünden güne nüfus azalmaktadır. Bir zamanlar
30.000 nüfusu barındıran bu ilçede, bugünköylerle birlikte 9.000 nüfus mevcuttur. 49 köydâhil sadece altı ilköğretim okulu olan Posof’tabu okullardan birinin daha kapanacağı söylenmektedir.Posof, Türkiye’nin Kafkasya’ya açılan
çok önemli bir stratejik noktasıdır. Tarihte çokönemli stratejik konuma sahip olduğunu anlayanRusların, 1800’lü yılların başında bu hususukavradıkları ve 1828’de bütün kuvvetlerini burayatevcih ederek Ahıska’yı aldıklarını görüyoruz.Sonraki savaş ve antlaşmalarda ısrarla burayıtutmaları da manidardır. Devletimiz, nüfusun
burada kalması hatta artması için tedbir almalıdır.Osmanlı Devleti’nin serhatlardaki ahaliyeuyguladığı özel rejim hatırlanmalıdır. Sınırınbu tarafı ne kadar kuvvetli olursa Ahıska tarafınao nispette etki edecektir. Ahıskalıların vatanadöndüğü günleri ve sonrasını bu penceredengörmeliyiz.Türkgözü Kapısı, tamamen metruk hâldedir.Yarım kapasitede bile çalışmamakta, bazen de
faaliyet tamamen durmaktadır. Yolun Türkiye
kısmı muntazam olmasına rağmen Gürcistan
tarafındaki ilk beş kilometresi adeta patika
hâlindedir.
II. Ahıska Bölgesi
Serbest mülk satışına izin verilmemektedir:
Gürcistan, yerli Türk ahalinin dönmesi hususundaaçıktan söylemese de gönüllü olmadığıöteden beri bilinmekteydi. Bu ülkenin Türkiyeile olan iyi ilişkileri çerçevesinde konuyaiyi niyetle yaklaştığı kanaati mevcuttu. Gerçekten
de kanun süreci başlamadan Ahıska’ya gelipkendi imkânlarıyla mülk alıp yerleşenlere bir
şey demiyordu, zira kanunları da buna müsaittir.Fakat son zamanlarda bir Ahıskalının ev almasıimkânsız hâle getirilmiştir. Öyle ki ölen kocanınevinin tapusu, karısına verilmemektedir.
Gürcistan, Türklerin Ermeni hassasiyetini istismaretmekte, yalan söylemektedir. Hâlbuki yaşlı
Ahıskalılar, sürgünden önce, Ermenilerle ilişkileriningayet iyi olduğunu söylemektedirler. BugünAhıska’da yaşayan Ermeniler, mülkünü satarakburadan gitmek isterken, Gürcüler, mülkün
Türklerin eline geçmesini istememektedirler.Gürcistan, Ahıskalıların dönüşüne ve sivil
toplum faaliyetine müsaade etmemektedir:2010 yılının ilk günü yaşanan bir hadise
ve buna benzer uygulamaların devam etmesiyleGürcistan’ın iyi niyetli olmadığı anlaşılmıştır.Şöyle ki: Buraya gelenlere vatandaşlık verilmemekte,gelenler geldikleri ülkenin (Azerbaycan)pasaportunu taşımaktadırlar. Hâl böyle
olunca belirli zaman sonra Gürcistan’dan çıkışyapıp geri dönmeleri gerekiyor. En yakın ülkeolan Türkiye’ye gelenler geri dönerken sınırdaniçeri alınmamaktadır. Aile fertleri Ahıska’dabulunan zavallı insanlar, bu ülkeyi terk ederek
geldikleri ülkeye (Azerbaycan’a) taşınmakzorunda kalmıştır. 1 Ocak 2010’da Posof’a gelipaynı akşam Ahıska’ya dönmek isteyen HasanbayMüseddinov ve oğlu, Türkgözü kapısındangeri çevrilmiş, bir daha da içeri alınmamıştır.
Konu tarafımızdan başta Dışişleri Bakanlığı olmaküzere ilgili makamlara bildirilmiş, fakat tatminedici bir sonuç alınamamıştır. Aynı günlerdeAzerbaycan’dan Ahıska’ya gelen iki aileninkamyonu sınırda alıkonulmuş, iki ay bekletildikten
sonra uydurma bahanelerle geri gönderilmiştir.Ahıska’da yaşayan Abamüslim Arifov’unoğlu Yaşar, bir yıl Posof’ta YİBO’da okumuş, ertesisene Türkiye’de okumasına müsaade edilmemiştir.
Posof’ta çalışan ağabeyi Davut daAhıska’ya sokulmamıştır. Davut, Nahcıvan üzerinden
Azerbaycan’a gitmek zorunda kalmıştır.Gürcistan, Ahıskalıların kimlik değiştirmesini
istemektedir: Gürcistan’da Ahıska Türkleriadına faaliyet gösteren üç dernek bulunmaktadır.
Bunlar:
i. Halil Gozalishvili Derneği(Xısna), başkanı Sandro Hozrevanidze’dir.Bu dernek, Gürcü makamlarının teşvik ve desteğiile Ahıska Türklerinin Gürcü kökenli olduğunuve vatana da Gürcü olarak dönmeleri yolunda
faaliyet göstermektedir. Mevcut kanunun,Gürcü kimliği kabul edenlere giriş izni vereceğiaçıkça söylenmektedir. Xısna, halk tarafındankabul görmemektedir. Daha önce Gürcüolduğunu kabul ederek bu ülkeye gelen İsa
Eşrefov’un daha sonra Gürcistan’ı terk ederekNalçik’e gittiği de bilinmektedir.
ii. Vatan Cemiyeti,Azerbaycan’daki Vatan Cemiyetine bağlıdır.Bu derneğin faaliyeti de halka güven vermemektedir.
iii. Dünya Ahıska Türkleri Birliği’netabi olan Vatan Cemiyeti ise Gürcü makamları
tarafından baskı altında tutulmakta, faaliyetineimkân verilmemektedir. Türkiye’den gelenlerinziyaretine dahi müsaade edilmemektedir. Dernekmensupları, ziyaretçileriyle ancak dernek
lokali dışında bir yerde görüşebilmektedirler.Ahıska’ya gelenler üzerinde gizli polisbaskısı var; adeta nefes aldırmıyor ve
yıldırıyor. Posof’ta yaşayan ve bölgeye sıksık giden TV Muhabiri Gazeteci Halil İbrahim
Ataman’ın mesajı şöyledir: “Ahıska’ya dönenAhıska Türkleri öyle takip ediliyor ki internetsitelerinde dahi onlarla ilgili çıkan haberleriGürcü KGB’si aleyhte delil olarak kullanıyor.
Hatta öyle ki Bizim Ahıska dergisi ve benimhaber sitem olan www.posofhaber.com’da haberlerin çıktısını alarak derneğe getiripçıkan“Bunlar ne?” diye sorgulamışlar. Özetolarak Ahıska’ya gelen Ahıska Türklerini gerigöndermek için her türlü baskı yapılıyor.”Ahıska’ya gelmiş olan Müslüman ahalinin
mezarlık talebi kabul edilmemektedir. Hristiyan
mezarlığının bir tarafı verilmiş olup burasıda günden güne onların mezarlığının içinde kalacaktır.Halk tedirgindir.
Gürcü makamları Ahıska Türklerinin çocuklarına
eğitim imkânı vermemektedir.
Gürcistan genelinde (Tiflis, Özürget, Kutayıs,
Batum-Kobulet dâhil) 1500 kişiye yakın Ahıskalı
nüfusu bulunmaktadır. Gürcistan, bu ailelerin
çocuklarının Türkiye’de okumasına müsaade
etmemektedir.
Ahıskalılarda oluşan kanaat şudur: “Gürcistan
bizim buraya gelmemizi istemiyor; Avrupa
Konseyi sürecinde 2011 yılında vatana dönecek
olanları Ahıska’ya değil, Gürcistan’ın
Hristiyan ahalisinin yaşadığı yerlere iskân edecekler.”
Bu mesele en kısa zamanda açıklığa
kavuşturulmalıdır.
Türkiye’deki Gürcü lobisi başta TRT olmak
üzere medya organlarından azami derecede
yararlanmakta; Ahıska ve Acara Müslümanlarına
yapılan baskıları bir cümleyle dahi anmamaktadır.
Bu durum Türkiye kamuoyunda bilgi
kirliliğine sebep olmaktadır.
Ne yapılabilir?
Ahıska Türkleri meselesi resmî ve bilimsel
bir zeminde Gürcü tarafıyla açıkça konuşulmalıdır.
En kısa zamanda bir parlamento heyeti
bölgede incelemeler yapmalıdır. Türkiye’nin
dostluğuna vurgu yapılarak endişeye gerek olmadığı
teziyle yıllardır acı çeken bu halkın ıstırabına
artık son verilmesi gerektiği dile getirilmelidir.
Ahıska’da 1749 yılında Vali Ahıskalı Hacı Ahmet
Paşa tarafından inşa ettirilen meşhur Ahmediye
Camii sahipsiz ve perişan bir hâldedir.
Türkiye sınırları içinde Erzurum ve Artvin’deki kiliseler
de Ahmet Paşanın ecdadının Hristiyanlık
çağındaki eserleridir. Gürcistan bu yapılara sahip
çıkarak restore ettirmek istemektedir! Kültür
Bakanlığı ile Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi
Bölümünden bazı görevlilerin, hiçbir belgeye
dayanmaksızın bu Hristiyanlık dönemi yapılarını
Gürcü eseri olarak tescil etmeleri, hatta coğrafya
adlarını Gürcü imlâsına göre kullanmaları anlaşılır
değildir. Ahmediye Camii ile medresesi,
en kısa zamanda restore ettirilmeli hatta oraya
bir din görevlisi gönderilmelidir. Bu din görevlisi
vatana dönen Ahıskalılarla da ilgilenmelidir. Halen
Ahıska’da İslâmî ibadet, Acaralı bir imamın
tutuğu köhne bir evde yapılmaktadır.
1937’de kurşuna dizilen ünlü yazar Ömer
Faik Numanzade’nin Ahıska’nın Azgur kasabasında;
yine aynı yıl tutuklanarak kaybedilen
ünlü Âşık Mehmed Sefilî’nin Pulate köyündeki
evi tespit edilerek müze hâline getirilmelidir. Bunun
için her iki şahsın yaşayan yakınlarıyla temas
kurulmalıdır. Bu akrabaların, âcilen adı geçen
köylere iskânı sağlanmalıdır.
Mensubiyet şuurunun geliştirilmesi, millî ve
manevî değerlerin kazanılması ve uyanık tutulması
için bilgilendirmenin şart olduğu öteden
beri bilinen bir keyfiyettir. Bunun için de neşriyat
ihtiyacı acilen giderilmeli, hatta popüler
mahiyette dinî ve millî muhtevalı küçük kitaplar
hazırlanmalıdır. Elden geldiğince ulaştırılan
dergimizin daha çok insana ulaştırılması sağlanmalıdır.
Bu hususta vaki olan yazılı müracaatımız,
zamanın Devlet Bakanı Sayın M. Said
Yazıcıoğlu’nun hüsnükabulüne rağmen TİKA
tarafından akamete uğratılmıştır. Bu hususun
behemehâl yeniden değerlendirilmesi zarurîdir.
Ahıska Türklerinin vatana dönüşüyle ilgili
çaba ve mücadelelerin Avrupa Konseyi kayıtlarına
geçmesinden sonraki döneminde bilhassa
2004 yılından beri ciddî bir faaliyet yürüttüğümüzü
söyleyebiliriz. Strassburg’da Avrupa
Konseyi yetkilileriyle görüşmeler ile Ankara ve
İstanbul’da düzenlenen konferanslarda konu
en yüksek seviyede ortaya getirilmiştir. Bu sayımızda
okuyacağınız gibi AGİT toplantılarında
konunun başka bir uluslararası plâtformda dile
getirilmesi de bu cümledendir. Şimdi bütün merakımız,
Gürcü makamlarının sözünde durup
2011 yılında vatan kapılarını şerefli bir şekilde
açıp açmayacağıdır.
Ana yurtlarına dönmelerine 1944’ten 2007’ye kadar izin verilmeyen bu insanlar adeta ortada kalmışlardır. Eski Sovyetler Birliği’nin 13 Cumhuriyetinin 264 farklı bölgesinde ikamete zorlanmışlardır. Uluslararası Ahıska Türk Dernekleri Federasyonu (AHDEF) Genel Başkanı Yunus Zeyrek; “Meselenin tarafları bellidir: Bölgeyi 1828 yılında ana parçadan koparan Ruslardır. Bu insanları 1944 yılında yurdundan süren Sovyet Rus rejimidir. Sürgün insanları yurduna bırakmayan da Gürcistan yönetimidir” demektedir (Zeyrek 2004). Bu saptamaya, Ahıskalıların haklarını uluslararası alanda savunma görevinin de öncelikle Türkiye’ye düştüğünü eklemek gerek.
Ahıskalılar, tarihimizde 93 harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus savaşları sırasında çok sıkıntılar çekmiş, Türkiye’ye geçebilenlerin bir kısmı Ardahan, Artvin, Ağrı, Muş, Hatay, Bursa, Çorum gibi yurdun değişik yerlerinde iskân edilmiştir. Osmanlı-Rus savaşı döneminde 120 bin kişi göç etmek zorunda kalmıştır (Gökdemir 1998: 10) Malatya’nın Doğanşehir ilçesini de Ahıska (genellikle Posof ve Şavşat) muhacirleri kurmuşlardır. Ahıska kökenliler şimdilerde yoğun olarak Artvin, Ardahan, Ağrı, Muş, Hatay ve Bursa’nın İnegöl ilçesinde yaşamaktadırlar. Sınırın ötesinde kalanlar Gürcistan’ın bağımsızlığıyla birlikte Gürcistan vatandaşı olmuşlardır. 1944’e kadar bir şekilde süren yaşamları bu yıldan itibaren değişmiş 1944 yılından beri vatansız bırakılmış büyük Sovyet coğrafyası içinde defalarca sürgüne gönderilmiş, katliamlara uğramışlardır. Ahıskalı bir kadının deyişiyle “sahapsız kalmış”lardır.
Kafkaslarda yıllarca süren baskı, birçok Kafkaslı toplumu Türkiye’ye göçe zorlamıştır. Gürcistan Devlet Bakanı Giorgi Haindrava’nın verdiği bilgiye göre Çarlık Rusyası 1880’lerde 80 bini Abhaz olmak üzere Gürcistan’dan Türkiye’ye 400 bin insan sürmüştür (Kanbolat 2006). Çerkez, Çeçen, Gürcü, Abhaz, Osset, Avar, Azeri, Karapapak (Terekeme) ve Ahıska Kıpçakları bunlar arasındadır. Bu yazının konusu olan Ahıska’nın yoğun göç etmelerine (120 bin), katliamlara (Ahilkelek'te 80 bin civarında) ve bölgeye Ermenileri yerleştirme politikasına rağmen 1917 yılı tarım istatistiğine göre (Ahıska ve Ahılkelek A Bölgesi) nüfus dağılımı şöyledir (Gökdemir 1998: 105):
Müslüman
66.480
Ermeni
29.510
Gürcü
10.380
Yahudi
3.283
Rus
205
Rum
100
Türkiye Kars Antlaşması gereği Gürcistan’ın Acaristan (Acara) özerk bölgesinin garantörüdür. Bir milyon civarında Müslüman bu bölgede yaşar ve garantörlüğün gerekçesi de bu Müslümanların haklarının güvence altında tutulmasıdır. Yine Gürcistan’da nüfusun en az % 6,5’unu Karapapaklar (Terekemeler) oluşturmaktadır.
Gürcistan Acara’da yaşayan Müslümanlara yönelik Kartvelleştirme (Gürcüleştirme) ve Hıristiyanlaştırma çalışmalarını hızlandırarak sürdürmektedir. Müslüman köylerde kilise açma çalışmaları yürütülmektedir. Çürüksu’da 18.7.2006’da 300 genç vaftiz edilerek Hıristiyanlaştırıldı. Maçahel bölgesinde üç köyün topluca Hıristiyan dinine geçmesi törenine Gürcistan başbakanı da katıldı. Müslümanlar ekonomik ve siyasi baskılar sonucu din değiştirmeye zorlanmaktadırlar.
Gürcistan Parlamentosunun çıkardığı dönüş yasasından Ahıska (Cavaheti) Ermenileri oldukça rahatsız olmuş görünmektedirler. Rahatsızlıklarının bir kısmı da bölgeye yakın bir başka yer olan Borçalı (Merneuli) da 400 bin kadar Karapapak’ın yaşamasıdır. Ermeniler iki yandan kuşatılacaklarını ve özerklik talepleri konusunda rahat olamayacakları düşüncesindedirler. Ahıskalıların dönüşü Karadeniz’e ulaşma hedefi olan Ermeni yüksek stratejisine de ters düşmektedir. Aslanlı’nın (2006) aktardığı bilgiye göre Sovyetler Birliği'nin dağılma döneminde toplanan Ermeni Ulusal Kongresi, genişleme projesi çerçevesinde Azerbaycan'a ve Gürcistan'a karşı toprak iddialarının ortaya konmasını görüşmüştür. Toplantıda, öncelikle Azerbaycan topraklarının bir kısmının Ermenistan'a birleştirilmesi, daha sonra Gürcistan'a yönelik çalışmalara yoğunluk verilmesi doğrultusunda karar alınmıştır. Buna gerekçe olarak da, ilk önce Gürcistan'a yüklenilirse, hedefe ulaşılmış olsa bile, daha homojen olan Azerbaycan'a yönelik ikinci hamlenin başarıya ulaşma ihtimalinin düşük olacağı görüşü ortaya konmuştur. Bu nedenle de "ilk önce Azerbaycan topraklarının bir kısmı Ermenistan'a birleştirilecek (önce işgal, sonra hukuki boyut kazandırma yolu ile), daha sonra ise, bu süreçte diğer etnik sorunlarla boğuşmaktan yorgun düşmüş olan Gürcistan'a yüklenilecekti. (Nitekim, Abhazya sorunu sırasında Gürcistan ordusuna karşı Abhazya'nın bağımsızlığı için mücadele eden en önemli birliklerden birisinin Ermeni birliği olduğu unutulmamalıdır) Fakat yine de “altyapı” çalışmalarından geri kalınmamış, bu doğrultudaki çalışmaları organize etmek üzere 25 Şubat 1988'de "Cevah" isimli bir örgüt oluşturulmuştur.
Sonuç :
Rusya 1828’den itibaren Kafkasya’yı işgal etmiştir. Bölgede tarihin eski zamanlarından beri süren Türk ve Müslüman varlığı Rusya’ya karşı her zaman aktif ya da pasif direniş biçiminde sürmüştür.
Türkiye Kafkasya ile ilgilenmeli ancak bağlaşık bulunduğu Atlantik bloğunun “meri kekliği” rolünü oynamamalıdır. Aynı şekilde Rusya’nın emperyalist politikasından uzak tutulması gerekir. İki yüzyıldır başta Çerkez ve Çeçenlere olmak üzere Kafkas halklarına yaptığı zulme artık son vermelidir. Bölge bağımsız olabilmelidir. Genel olarak yüzlerce yıl bir arada yaşamış ve bir arada yaşama kültürü olan bu halklar bağımsız yaşamayı hak etmektedirler.
Türkiye Ahıska’nın en azından alt yapısına yardım edebilir. Bunun bölgeye yönelik bir yardım olacağından Ermeniler de yararlanacaklardır. Bu iyi niyetin iyi niyetle karşılık bulacağı beklenir.
Gürcistan, bölge Ermenilerini Türklerle dengeleme politikası izlerse, ki niyet bu olmasa bile sonuçta olacak olan budur, bölge yeni sorunlara gebe kalacaktır.
Referans:
(*) Çınar, İkram. 2007. "Kafkas Jeopolitiği ve Ahıska."
Eğitişim Dergisi. Sayı: 16 (Ağustos 2007).
Yunus Zeyrek , " Sürgünün 66. Yılında Ahıska ve Ahıska Türkleri " , Bizim Ahiska Dergisi,Yıl7,sayı20,http://www.ahiska.org.tr/sayi20/3.pdf
Adji, Murat. 2002. Kıpçaklar: Türklerin ve Büyük Bozkırın Kadim Tarihi. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yayınları.
Ağacan, Kamil. 2004. “Cavaheti Sorunu-Gürcistan Ermenilerinin Artan Özerklik Talepleri” Stratejik Analiz. Haziran 2004.
_____. 2005. “Ermenistan-Gürcistan İlişkileri” Ermeni Araştırmaları. Sayı 19. Sonbahar, 2005. http://www.eraren.org/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=364
Aslanlı, Araz. 2004. “Türkiye, Pasif Konumda” Cumhuriyet Strateji. 09.08.204.
_____. 2006. “Gürcistan’ın Yeni Sorunu: Ermeni Nüfus” Cumhuriyet Strateji. 09.01.2006.
Çeçen, Anıl. 2006. Türkiye ve Avrasya. Ankara: Fark yayınları.
Çınar, İkram. 2004. “Avrasya’nın Geleceği: Sultan Galiyev’i Anlamak” Eğitişim Dergisi. Mayıs, 2004. http://www.egitisim.gen.tr/site/arsiv/39-6/421-ikram-galiyev1.html
_____. 2006. Mankurtlaştırma Süreci. Ankara: Anı Yayıncılık.
Dugin, Aleksandr. 2004. Rus Jeopolitiği, Avrasyacı Yaklaşım. (Çev. Vügar İmanov) 2. Baskı. İstanbul: Küre Yayınları.
Davutoğlu, Ahmet. 2004. Stratejik Derinlik: Türkiye’nin Uluslararası Konumu. 19.Baskı. İstanbul: Küre Yayınları.
Erdurmaz, Serdar. 2005. “ABD’nin Kafkaslardaki Hedefleri” Cumhuriyet Strateji. 16 Mayıs 2005.
Eslen, Nejat. 2006. “Türkiye: Kafkasyadaki Ortağı Azerbaycan Kıtasal Önemde” Cumhuriyet Strateji. 29.5.2006
Feyizoğlu, Turhan. 2007. Türk Ocağından Türkiye Komünist Partisi’ne Mustafa Suphi. İstanbul: Ozan Yayıncılık.
Gökay, Bülent. 2006. Emperyalizm ile Bolşevizm Arasında Türkiye (1918-1923). (Çev. Sermet Yalçın) İstanbul: Agora Kitaplığı.
Gökdemir, Ahmet Ender. 1998. Cenûb-i Garbi Kafkas Hükûmeti. Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi.
İlhan, Suat. 2006. Türklerin Jeopolitiği ve Avrasya. İstanbul: Bilgi Yayınevi.
Kanbolat, Hasan. 2001. Kafkasya’da Cevaheti (Gürcistan) ile Krasnodar (Rusya) Ermenilerinin Jeopolitiği ve Özerklik Arayışları (İngilizceden Türkçe Özet) Ermeni Araştırmaları Sayı 2 http://www.eraren.org/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=218
_____. 2006. “Gürcistan Kars Antlaşmasını Unuttu mu?” Stratejik Analiz. Mayıs 2006.
Kırzıoğlu, Fahrettin. 1992. Yukarı Kür ve Çoruk Boylarında Kıpçaklar. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Mehmed Arif. 2006. Başımıza Gelenler: 93 Harbinde Doğu Anadolu Cephesi. Üçüncü baskı. İstanbul: Babıali Kültür Yayıncılığı.
Mirza, Ervin. 2007. “Qırmızı Kürdüstan İdeyasından Ermeniler de Xeberdardılar” Yeni Müsavat Gazeti. 22 May 2007. http://www.musavat.com/site/?name=archive&do=search&mid=0&date=2007-05-22&list=20&p=2#
Mütercimler, Erol. 2006. Geleceği Yönetmek/ Yüksek Stratejiden Etki Odaklı Harekâta. İkinci Baskı, İstanbul: Alfa Yayınları.
Tanrıbakan, Namık. 2006. “İsrail’in Türkiye’ye Komşu Kafkas Ülkeleri ile İlişkileri” Stratejik Araştırmalar Dergisi (Sarem) Sayı 8. Eylül 2006.
Tezkan, Yılmaz ve M. Murat Taşar. 2002. Dünden Bugüne Jeopolitik. İstanbul: Ülke Kitapları.
Tombuloğlu, Mustafa. “Avrasya Hareketi ve İran-Rusya Yakınlaşması. Yörtürk Kültür ve Sanat Dergisi. Mart-Nisan 2004. http://www.yorturkvakfi.com/turkish/modules.php?name=Guncel&file=avrasya Erişim: 25.7.2007.
Üşümezsoy, Şener. 2004. Avrasya’da Devrim: Türk Jeostratejisi. İkinci baskı. İstanbul: İleri Yayınları.
Zeyrek, Yunus. 2001. Ahıska Bölgesi ve Ahıska Türkleri. Ankara: Pozitif Matbaacılık.
Zeyrek, Yunus. “Ahıska ve Ahıska Türkleri.” http://www.ahiskalilar.org/giris/tarihimiz.html 8.8.2007.
Ahıska Türkleriyle ilgili kapsamlı etnografik bir araştırma için bkz. http://www.axiska.narod.ru ,