İlk söz: "Üniversite sadece bilim için değildir, aynı zamanda Hak, Hukuk, Adalet ve Cumhuriyet içinde üniversite gereklidir.Üniversite Cumhuriyet'in sahipliğindedir."Memleket işlerinde, millet işlerinde, gerçek işlerde, duyguya, hatıra, kardeşliğe ve dostluğa bakılmaz. "
Üniversite rektör adaylarının sadece öğretim üyelerinin katıldığı seçim sistemi ile belirlenmesi yanlıştı. Kalkması çok iyi oldu. Üniversitede kısır,seviyesiz bir rektörlük seçim kampanya kulislerinin önünü kapattı. Bunun demokrasi ile de alakası yoktu. Mevcut sistem 12 eylülün ürünü bambaşka bir seçimdi..Sadece öğretim üyelerinin (Yard.Doçent./Doçent ve profesör) oy kullandığı bir seçim sistemi ...
Bunun "çalışanı" vardı.... "öğrencisi" vardı...Araştırma Görevlisi vardı...Okutmanı vardı...Uzmanı vardı.....
"Ellerim titreyerek yazıyorum....Bana gerici diyecekler ama herşey demokratik davranarak çözülemez!..." diyor Henry Rosovsky ....ve devam ediyor ".seçimler'ler genelde zayıf karakterli yöneticilerin işbaşına gelmesne yol açar yönetim için verilen tavizler, kayırmacılığı getirmştir.....seçiminin hangi kriter ve hangi süre ile olacağı belirlenmeden yapılmasının tipik bir yerel seçim olacaktır....bir okulun kalitesi ile yöneticilerin denetimsiz yetkileri arasında negatif bir korelasyon olduğu kanısındayım........ ....Yeni şeyleri deneyebilmek için insanın önce kendi konusunu iyi bilmesi gerekir....Üniversitelerinde,en az silahlı kuvvetler kadar hiyerarşi ve rütbeleri seven kurumlar olduğu unutulmamalıdır..” diye de devam ediyor..Üniversite ile ilgili olanların mutlaka okuması gereken "Üniversite (Bir Dekan Anlatıyor)" Tubitak yayını(*) bu kitapda...
Sadece "öğretim üyelerinin " iştirak ettiği seçimlerden alınan sonuçlar ortada...Rektör seçimi için Öğrenci +öğretim elemanı+ çalışanların dahil olduğu sistemler var.... Temsilcilerin katıldığı seçiciler kurulu var....
Üniversite de kriter akademik başarı yanında üniversitede herkese eşit yaklaşacak, katılımcı yönetim anlayışını benimsemiş, yönetimde deneyimli, karizmatik liderlik özelliklerine sahip, tertemiz lekesiz tüm paydaşları dışarıda bırakmayan tek bir bayrak altında toparlama gücü ve iradesi bulanan.kısacası özü sözü bir olan...Gerisi-lafu-guzaf...
"Büyük senfoniler, büyük orkestralarla ve en önemlisi büyük şeflerle çalınır.İyi orkestra iyi enstrüman çalanlarala kurulur..Üniversiteler de" “Yükseköğretimin Fırtınalı Sularında” ;Üniversitelerde kurumsallaşma ve dünya üniversitesi olma ülküsüne yönelik çabalar… Bu ülkü ile “Türk Ulusu' nu çağdaş uygarlığın en ön safhasına geçirme, bilimde, teknikte özgür ve bağımsız olarak hareket edebilme, dünyanın en gelişmiş ülkesi olarak diğer ülkelere liderlik edebilme ve sürekli ilerlemenin bir düşünce-nesnesi olarak somut çıktılar elde etme çabaları…… Belki ülkenin sosyal, politik ve ekonomik gelişmelere önderlik etme isteği…. Bir yandan Ulusal irade seslenişi yeteneğini, diğer bir deyişle kolektif ruh/irade varlığını çağdaş bilim ve akılcılıkla geliştirme çabası…Bu çabaların elli yıllık panoroması… Sonra ...Sonrası malum!…Tarihteki örnekleri ile defalarca görülebileceği gibi Bilim'de ihmalin maliyeti çok çok büyük; bugün ise çok daha büyük, telafisi yok...
Ülkelerin zenginliği nasıl belirleniyor, zenginlik nasıl ölçülüyor? Merkantilist yaklaşımla, kıymetli madenlerle mi?, Döviz stoğu ile mi? Doğal kaynakları ile mi?, Altın /Petrol /Doğalgaz /Maden rezervleri ya da yataklarının varlığı ile mi? Beşeri sermayesi ile mi?, Bireylerinin niteliği ile mi?, Becerileriyle mi ?..Nasıl ölçülüyor bir Ülkenin zenginliği ?..
Ülkelerin zenginliğini doğal kaynakları, altın stoku değil beşeri sermayeleri, bireylerinin nitelikleri, becerileri, değer yargıları belirliyor. Ülkelerarası farklı doğal kaynaklar, altın, kıymetli maden varlıkları değil, insan yaratıyor.
Doğal kaynak fakiri yüzlerce irili ufaklı adaya sıkışmış, yüzölçümü Türkiye'nin yarısından az olan Japonya, dünya sıralamasında önde de, Türkiye niçin hep gerilerde. Farkı insan öğesi yaratığı kesin.. .
Milletlerin zenginliğinin doğasını ve nedenlerini araştıran Adam Smith, insan faktörünün öneminin belirleyiciliğini yüzyıllar öncesi görmüştür. A. Smith'e göre, milletlerarası zenginlik farkını, işgücünün beceri, nitelik farkı ile işgücünün üretime katılma oranı belirler. Adam Smith ayrıca zenginlik bağlamında adalet, emniyet, hukuka bağlılığın önemini vurguluyor, bunları çağdaş bir devletin temelleri olarak görüyor. Adam Smith, zenginliğin ölçüsünün toplam değil, topluluğun bireylerinin ortalama zenginliği olarak görüyor. Adam Smith'e göre milletlerin zenginliği için, bireylerin becerisi yükseltilmeli, nitelikli işgücünün istihdamı artırılmalı, zenginlik dengeli dağılmalıdır. Adam Smith, günümüzün neoliberal, refah, zenginlik anlayışına kıyasla çok daha ileride.
Fizikteki birleşik kaplar kuralı gereği toplumun hemen her kesiminde düzeyin giderek düştüğünü gözlemlemek mümkün.....İşinin gereğini yapma yerine, “herkesin abisi” olma yolunu tercih edenlerin bilgisizliği, ilkesizliği, kuralsızlığı, ölçüsüzlüğü ile onlara alkış tutanların bolluğu , ülkemizin çok şeyleri yitmesine yol açtı; yol açmaya da devam ediyor...Dün olduğu gibi bugün de tüm kurum ve kuruluşlar da temel parametre zamana uyum kapasitesi. Diğer bir deyişle, Sürdürülebilir yetenekleri geliştirebilme kapasitesi.
"Kalite" insanın ve kurumların tüm yaptıklarının toplamında ortaya çıkmakta ve sadece yandaşların değil tüm paydaşların mutluluğu; "Ya var ya da yok". "Bunun ortası yok"!...
Böyle yazıyor kitaplar.
Böyle söylüyor konunun uzmanları....
O yüzden kalite, kullandığınız araçların / binaların kaliteli olması meselesi değil, insana dair bir konu. Özünde , öznesinde insan var. Kalite bir sistemi tanımlar. Sistemi oluşturan alt sistemler zincirin en zayıf halkalarıdır.Kurumsal olarak hem girdiyi, hem süreçleri hem de dolayısıyla çıktıyı kalite hale getirmek. Bu süreci kurumsal olarak tamamlarken tüm paydaşların memnuniyetini sağlayabilmek bütün mesele bu!...
Yaşam alanlarımızda muhakkak karşılaştığımız gücü (yetki /otarite/para vb..) ellinde bulunduran bu prototipler sadece yandaşlarına her türlü menfaatleri esirgemeyenler, akraba eş dost kayırmakla ("nepotizm") kurumun kalitesi artmıyor. Siz artığını sansanız bile!... Birden aklım Amerikalı düşünür William James'e kaydı. James'e göre, kendi yarattığı "pragmatizm" akımı; bireylerin, bencil bir egoizmle önlerine çıkan fırsatlardan da yararlanmaları haklarıydı, bizzat fırsatlar yaratarak ondan yararlanmaları da. Bir düşünceyi, doğurduğu eyleme göre ölçmek gerekli...
Ve kısaca kalite; tek tek kişilerle belirlenecek bir kavram değil, top yekun bir sonuç. Yani sistemin tamamını içine aldığından "Toplam kalite" denilmiş.
Kurumunuzun kalite algısı, "idare eder" düzeyinde kaldığı sürece; Kaliteden söz etmek mümkün değil.
Kalite denetimi yapanları yanıltmak kolay, zira iki tane çıktıya ya da sürece bakıp onay verirler..Önemli olan çıktınızın piyasadaki değeri.Çıktınızın piyasadaki imajı..Siz ne kadar kaliteli çıktı ürettiğinizi iddia etseniz bile!...Bu bağlamda,hak etmeden elde edilen mevki ve makamların beraberinde getirdiği bir takım ahlak erozyonu kaçınılmaz...Ahlak erozyonu, değerlerin kaybı, tepkisizleşmek...Bu yerleştikten sonra, zaten ört ki ölem.....
Üniversitelerin gelişmişlik düzeyi ile bir ülkenin bulunduğu kalkınmışlık düzeyi arasında kuvvetli bir korelasyon ilişkisi mevcut.... Birleşik kaplar misali...Dünya çapında bir bilim iklimine sahip olmayan bir ülke, dünyanın önde gelen ve kalkınmış ülkelerinden birisi olması mümkün değil.... Neden? Çünkü üniversiteler ekonominin temel lokomatifleridir/ya da olmak zorundalar...
Dünyanın önde gelen ülkelerine bakıldığında, bu ülkelerin aynı zamanda dünyanın önde gelen üniversitelerine ve bilim insanlarına da sahipler. Dünyanın önde gelen üniversiteleri listesinde ön sıralara doğru yükselmeye başlayan Güney Kore, Singapur, Çin de de bu böyle.. Bunun bir rastlantı olması mümkün mü? Fen bilimlerinde de sosyal bilimlerde de...
"Üniversite bu anlamda ve üniversitenin kökeni itibariyle geçmiş bütün eğitim kurumları insanlığın en ulvi müesseselerii. Bu ulvi özelliklerini koruyup insan doğasına, insan onuruna, insanın ihtiyaç hissettiği erdeme hitap ettiğinde ve onu tekrar ürettiğinde aslında onun üretildiği toplumlara büyük bir onur kazandırmış. Bunun olmadığı toplumlarda ise maalesef araçsallaşmış ve önemini kaybetmiştir. Bizim gönlümüz, zihnimiz, yüreğimiz bahsettiğim dördüncü harmanlanmada, yani küreselleşmenin getirdiği zihni ve bilgi kompozisyonunda Türk üniversitelerinin insanlığın önüne geçmesi ve tarihin öznesi, bilgi tarihinin öznesi olması. Sadece bilgi aktaran, yorumlayan değil bilgiyi üreten kurumlar haline dönüşmesir. Yeni Türkiye kavramını bugünlerde siyasi olarak çok kullanırken, aslında böylesi yeni Türkiye'nin inşasının da temeli yeni bir bilgi paradigmasının inşası ve yeni bir üniversite geleneğinin bütün o engin tecrübe üzerinde inşa edilmesi.Bilimi yol gösterici olarak,rehber olarak seçmeyen ülkelerin ileriye gidebilmesi mümkün değil.Onun içindir ki büyük önder,"Benim mirasıma girmek isteyenler var sa,ancak aklı rehber alanlardır.Aklı rehber alanlar benim mirasıma girebilir."diyor.Bu nedenledir ki Türk halkı,bu cumhuriyetin genetik kodlarını oluşturan büyük önderin gösterdiği bu yol haritasını iyi yol haritası olarak seçmiş.Bu yolda ,sendelemeden,sekteye uğramadan yoluna devam edeceğine inancımız tam.Ve ona minettar.Şükran borçlu.Ve onu minnetle ve şükranla her zaman anmakta. Bu nedenle;"Üniversite sadece bilim için değil, aynı zamanda Hak, Hukuk, Adelet ve Cumhuriyet içinde üniversite gerekli.Üniversite Cumhuriyet'in sahipliğinde.
Bu paradigma çerçevesinde;Türkiye Cumhurieti'nin Bekâsını" önemsiyen, Türkiye Cumhuriyetin genetik kodlarını oluşturan cumhuriyet ilkelerine bağlı ve bu paradigma çerçevesinde Nasıl bir eğitim?" sorusunun yanıtını verebilecek rektör adayı; medeniyet, kültür ve kâdim değer tasavvurunu ve eğitim-öğretim kavrayışlarını bilen birisine oy verilmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Fildişi kulesinde kendi gerçekleriyle yaşayan bir küçük üniversite mi,yoksa Türk eğitim dünyasında ağırlığı olan,toplumla ve diğer kurumlarla irtibatlı,kendine güvenen ve liderlik hedefleyen bir üniversite mi? Eğer "Üniversite" olarak eğitim hayatına ve yaşadığımız kente damga vurmayı düşünüyorsak öncelikli olarak lisansüstü programları güçlendirmeden araştırmaya önem veren bir üniversite olmak mümkün değil..."Yükseköğretimin Fırtınalı Sularında" Kurumsal yönetimle ilgili dört temel ilkeyi benimseyen (Adillik, Şeffaflık, Hesap verebilirlik ve Sorumluluk). Üniversitelerde kurumsallaşma ve dünya üniversitesi olma ülküsüne yönelik çabaları ve bu ülkü ile "Türk Ulusu' nu çağdaş uygarlığın en ön safhasına geçirme, bilimde, teknikte özgür ve bağımsız olarak hareket edebilme, dünyanın en gelişmiş ülkesi olarak diğer ülkelere liderlik edebilme ve sürekli ilerlemenin bir düşünce-nesnesi olarak somut çıktılar elde etme inancı tam. Belki ülkenin sosyal, politik ve ekonomik gelişmelere önderlik etme, bir yandan Ulusal irade seslenişi yeteneğini, diğer bir deyişle kolektif ruh/irade varlığını çağdaş bilim ve akılcılıkla geliştirme Üniversitelerde rektör seçimi, adaylar kadar oy verenlerin demokrasi algılarının bir göstergesi. Bu algıların neye göre şekilendiği de ayrı bir tartışma konusu. Türkiye'de rektörlerin atanma süreci Yüksek Öğretim Kurulunun tercihi ve Cumhurbaşkanı'nın onayı ile gerçekleşiyor.Kim ne derse desin Cumhurbaşkanlığı ataması da belirli bir seçim sürecinin sonucu. Cumhurbaşkanlığı makamıda Yükseköğretim Kurumunun belirlediği bir adayı atamakta , Son olarak "Her yönetim kendi ekibiyle çalışır". Bundan doğal ne olabilir ki? ..
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’ne İlişkin Ana Projelerimin özeti :
1. Sivil Toplum Destekli Girişimci Üniversite Modelini Hayata Geçirmek
Üniversite, Üniversite Vakıfı ve Üniversite Mezunlar Derneği; kemale ermiş, para kazanmış mümtaz, toplumda saygıdeğer konumlarda bulunan kimselerin temsil edildiği bir yer olacak. Dernek ise tüm mezunların eşit temsil edildiği, eşit katkıda bulunduğu, mezunlar arası dayanışmayı ve üniversiteyle özdeşleşmeyi teşvik eden bir kurum olacak. "Sivil toplum destekli girişimci üniversite" modeli ana hatlarıyla bu çerçevede örgütlenmesiyle kurulacak ve Kütahya ile sağlam temelli ilişkiler kurularak kentsel politikaların üretilmesi ve uygulanması noktasında etkin bir akademik/bilgi desteği sağlanacak. Kütahya Dumlupınar üniversitesi; eğitim, kültür, sanat, sağlık, spor, sosyal hizmetler vb. gibi hizmet alanlarında kentin yerel dinamiklerine ve/ya yerel yönetimlere etkin bir akademik destek vermesi planlanmakta. Bunun etkin mecralarını (iş birliği protokolleri vd.) var etmek suretiyle kent ile üniversitenin bütünleşik biçimde bir değer üretmesi amaçlanmakta. Bu destek, etkin ve verimli bir kentsel hizmet anlayışı doğrultusunda gerekli olan bilgisel ve kültürel katkıyı da temin edecek.
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi, kendine özgü tarihi ve kültürel dokusu ile sosyolojik yapısı olan Kütahya’nın marka değerine farklı bir boyuttan katkı sağlamak. Araştırma ve/veya eğitim-öğretim kapasiteleri açısından markalaşacak Kütahya Dumlupınar Üniversitesi, yerleşik bulunduğu Kütahya’nın global ölçekte erişilebilirliğine ve uluslararası tanınırlığına anlamlı bir değer katacak.
Toplumsal sorumlulukları doğrultusunda Kütahya Dumlupınar Üniversitesi, kentin, tarihi, doğası ve kültürel varlığını keşfedici bir işlev üstlenecek. Çevre ve enerji ilişkisi ve doğal kaynakların verimli kullanımı gibi konulardaki sosyal ve kültürel sorumluluk projeleri ile kentte yaşam kalitesini artırmaya yönelik bir misyon icra edecek. Bu misyonu gerçekleştirme konusundaki akademik öncülük, kent toplumunda yaygın bir toplumsal bilinçlilik düzeyi var edecek.
Girişimci Üniversite Modeli; hemen akla piyasa çağrışımı getirdiği için. Ben bu tanımı o anlamda kullanmıyorum. Üniversite de girişimcilik çok başka. Çünkü üniversite yatay bir organizasyon. Herkesin söz sahibi olma, sorgulama hakkı var. Dolayısıyla çok farklı piyasa girişimciliğinden. Türkiye’de herkes hiyerarşik bir yönetime alışmış. Herkes birbirine şüpheyle bakıyor. Ben ise Kapalıçarşı modeline bakıyorum. Esnafa gidiyorsun, cebinden para çıkmıyorsa ‘’yarın gelir verirsin’’ diyor. İşte bu sistemi izleyerek, beraber çalışarak, yanındakine güvenerek, şeffaf olarak aslında çok güzel işler yapabilirsin. Benim DPÜ’deki yimibeş yıllık yöneticilik tecrübem budur. Hürmet, şeffaflık, birlikte çalışmak ve güven. İnsanlara bunu verdiğiniz zaman inanılmaz işler yapabilirsiniz. Demokrasi sözü bana çok popülist geliyor. Hürmet, şeffaflık, dinleme gibi kavramları kullanmayı tercih ederim. Çok demokrat gibi olup otoriter de olursun. Demokrat olmak çok özgürlükçü biri olduğunuz anlamına gelmez.
İnsanları daima kazanmak gerektiği konusundaki ilkem sadece bir eğitimci olarak değil; bir yönetici olarak kurumsal başarıyı oluşturan arka planı daha iyi anlamamızı sağlıyor
İkinci aşamada ana strateji olarak üniversitenin kente yönelimi. ‘Kendini yöneten kentine yönelen bir üniversite” sloganıyla hareket etmek. Sürdürülebilir rekabet için evrensel bilgi ve teknolojiler geliştirerek bölgenin gelişmesine ve ülke kalkınmasına katkı sağlayan bir teknoloji üretim merkezi olmak.Bölgemiz ve ülkemizin ihtiyaçları doğrultusunda, ileri bilgi ve teknolojiye dayalı yüksek katma değerli ürünler üretebilmek için ulusal ve uluslararası şirketleri bir araya getirerek üniversite-sanayi işbirliği ile akademisyen, girişimci, şirket ve çalışanlara, yüksek standartta Ar-Ge ve Teknopark hizmeti sunmak.
2. Üniversite Yönetişim Modelini Kurumsallaştırmak
Kurumsallaşma (Reorganizasyon) Yönetsel ve Akademik Rotada Değişim: Yeni Yol Haritası. Üniversitenin öncelikle kendini iyi yönetmesi gerekiyor. Kendini yönetemeyen, iç dinamiklerini harekete geçiremeyen akdeminin dışsal bir fayda sağlaması imkansız. Bu bağlamda stratejik amaçlarımızın başında üniversitemizin teslim aldığı kültürel mirasa sahip çıkma ve geliştirmeye devam ettirme. Bu çerçevede akademik ilke ve değerleri savunarak Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’ni farklı kılan üniversite yönetişim modelini kurumsallaştırmak. Üniversitemizde bilimsel çalışmalarla, akademik programlarla ve yetiştirilen insan gücü ile yaşadığımız toplumun ekonomik refahının yanı sıra sosyal ve kültürel esenliğine katkıda bulunmak. Özgürlük ve medeni ilişkiler çerçevesinde birlikte yaşam.
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi bir medeniyet ve sulh ortamında söyleyeceğini söyleyebilen çözüm odaklı bir kurum olacak ve bu konumunu gelecekte de muhafaza edecek. Birbirine hürmet, şeffaflık ve güven. Hayatta en önemli güç bir yönetici için etrafında olan biteni dinlemek, radarlarını hep açık tutarak kazanılır. Bu nasıl olur? İnsanların arasına karışarak, onları dinleyerek sorunları çözme.
Ben eğitime yalnız şu kadar matematik, bu kadar fizik diye bakmıyorum. Sorumlu vatandaşlar da yetiştirebilmemiz gerek. Üniversitemizin en büyük ihtiyacı bu.
Ben kendime hep şu kuralı koydum: İnsanlar beni bugün alkışlamasın ama 10 sene sonra alkışlasın.
Çoğulluk, açıklık ve özgürlük ilkelerini sahiplenerek bilimsel akıl ile sosyal aklı birlikte çoğaltacak çalışmalarla ve etkinliklerle daha demokratik ve kapsayıcı bir gelecek için öğrencilerimize faydalı olmak.
Bir kamu üniversitesi olarak farklı toplumsal kesimlere farklı ihtiyaçlarına cevap verebilecek teknolojiler, projeler ve bilimsel eserler üretmek. Ürettiğimiz bilgi ile eğitimin ve bunları üretme yollarımızın kamusal olma özelliğini yitirmemesine özen göstermek. Günümüzün kaotik koşullarında farklı kulvarlarda bu süreçleri birlikte başarıyla götürmek. Bunu yaparken uluslararası sıralamalarda yükselmek, üniversitemize yeni projeler kazandırmak, performans ölçütleri ile uyumlu biçimde sonuca odaklı faaliyetlerde bulunmak. Bununla birlikte yaptığımız işler arasında belki de en önemlisinin yaratıcılığı ön planda tutan, eleştirel düşünceyi ve yeni sorular sorulmasını destekleyecek altyapıyı kurmak. Böylelikle bir yandan akademik anlamda mükemmeliyete ulaşırken bir yandan da toplumsal ve ekolojik anlamda sürdürülebilir bir dünya kurmak için daha demokratik ve kapsayıcı yeni değerler yaratmamız mümkün olacak. Yeni stratejik planımızın oluşumuna katkı sağlayan çok sayıda ve her gruptan üniversite mensubunun, stratejik planda yer alacak faaliyetlerin yürütülmesi, izlenmesi ve değerlendirilmesi konusundaki niyet ve kararlılıklarının planın hayata geçirilmesinin en önemli güvencesi olacağı inancındayım.
Akademik, bilimsel ve kültürel faaliyetlerimizle daha iyi bir geleceğin şekillenmesine katkıda bulunmak, Kurumsal değerlerimizi sahiplenen, yaratıcı ve eleştirel düşünen, özgür ve özgürlükçü, etik değerleri önemseyen, doğa ve çevre bilinci gelişmiş, yerele kök salmış, evrensele açık, bilimsel, sosyal ve kültürel formasyonu ve özgüveni ile üstleneceği mesleki ve sosyal sorumlulukları başarıyla yerine getirecek bireyler yetiştirmek; evrensel boyutta düşünce, bilim ve teknoloji üreterek insanlığın hizmetine sunmak ve bilim, sanat ve kültürün toplumda yer bulmasında ve yaygınlık kazanmasında yardımcı ve öncü olmak.
Kütahya Dumlupınar Üniversitesi İleri Teknoloji Merkezi (İLTEM) bünyesinde kurulacak Tarım Ar-Ge Merkezi aracılığı ile özellikle Altıntaş-Aslanapa ovalarında tohum ıslahı üzerine çalışmalar yapmak. Yerli sermayeli, yerli üretimle piyasada özellikle hastalıklara dayanıklı, verimliliği yüksek ürünler üzerine çalışmak. Dünya Üniversiteler Birliği'ne ve Avrupa Üniversiteler Birliği’ne üye Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi kurmak. Bu merkez aracılığı ile Kütahya’ nın el sanat değerleri olan çini işlemeciliği, halıcılık, telkâri vb. geliştirmek.
3. Kütahya Politikalar Merkezi (KPM)
Bu merkez üniversite ile ilişkili ama özerk bir kurum olacak. Üniversite’nin bürokrasi ve organizasyon şemasında hiyerarşik olarak yer almayacak, hiçbir fakülteye bağlı olmayacak. Müdürünün doğrudan rektöre ve mütevelli heyetine sorumlu olduğu bir yapı olacak. Bu kurum üniversiteye ancak yeteri kadar yakın olacak, sivil toplum kuruluşları ve diğer üniversiteler ile ağ kurabilmesini sağlamak amacıyla da Kütahya Dumlıpınar Üniversitesi'nin bir iç kuruluşu olmayacak. Şeytanın avukatı olabilecek, ülkenin karşılaştığı sorunlarda veri tabanlı ciddi analizler yapabilecek, ayakları yere basan politika alternatifleri üretebilecek, bunu sağlamak içinde sivil toplum ve bilim dünyası arasında köprü olabilecek bir kurum hedefliyorum.
Bu proje benim için Türk sivil toplum ve akademik dünyasına sunulabilecek öncü bir proje KPM sivil toplum ve akademik dünya arasında köprü olmayı, bilgi ve veri bazlı uygulanabilir politikalar (siyasa) geliştirmeyi, kamuoyu ve siyasi karar vericilerin dikkatlerine sunmayı amaçlayacak. Merkez özerkliğini koruyabilmesi için de fonlanmasının projelerden ve diğer kaynaklardan sağlanan imkânlarla yapılması öngörülmekte. KPM’nin yapacağı etkinliklerin hemen hepsi projelerden sağlanan gelirlerle gerçekleştirilecek.
.Son Söz: Bir "değer sistemi" olmadan, felsefe olmadan bununla ilgili bir zihniyet modeli oluşturmadan, üniversite eğitiminin somut tarafının ortaya konulabileceğine hiçbir zaman inanmıyorum, "Bu bir zincir meselesi. Zincir aslında genel bir felsefeyle başlar. Eğitim felsefesiyle devam eder. Buna bağlı bir eğitim teorisi gerekiyor. Yani bir kavram çerçevesi gerekiyor. Kavram çerçevesinden hareketle model kurulması gerekiyor. Modele bağlı strateji koymak, stratejiye bağlı yöntemler, teknikler ve uygulama zincirini kurmamız gerekiyor. Bu kurulmadığında sadece aktivite olur. Sadece birtakım etkinliklerle projelerle yetinmek zorunda kalırız.
Üniversite sadece bilim için değil, aynı zamanda Hak, Hukuk, Adelet ve Cumhuriyet içinde üniversite gerekli.Üniversite Cumhuriyet'in sahipliğinde
Türkiye’nin stratejik yol haritasında ki kilometre taşları 2023, 2053, 2071 vizyonları ile yükseköğretim sisteminin nasıl bir ilişkisi olduğu? Bu vizyonlara ulaşmada üniversitelerin kritik rolünün ne olduğu? Türkiye’nin bu vizyonlara ulaşmayı sağlıyacak üniversite modelinin nasıl kurulacağı? Bunların hepsi can alıcı ve hayati öneme sahip kritik sorular ve doğru bir şekilde yanıt ve uygulama bulmaları büyük öneme sahip....Aşağıda ki linkde konu ile ilgili daha önce ki yıllarda yayınlanmış naçizane iki denememiz var..Birlikte okuyalım....
(*)
Sonsöz: "Dünyada her şey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fen haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, delalettir."
(*)Büyük Önderin kaleme aldığı Geometri kitabını aşağıdaki alan bağlantıdan indirebilirsiniz.) https://lnkd.in/gUj-VX7
Duvarımda ve masamda senin resmin olan ben de, koltuğumda büyük adam gibi oturan torunum da sana minnettar. İnşallah onların çocukları da, oğlum gibi, hepimizin minnetini bilecekler. Ululaştırarak ve masal kahramanı haline getirerek değil, kalpten severek ve teşekkür ederek, Atatürk diyecekler.
Sağlıcakla kalın...
Yüreği
"Berkehan ve
Bilgehan Deniz"
kadar temiz tüm insanların,
günleri hep aydınlık olsun!
Yüreklerindeki sevgi daim olsun!
https://bit.ly/2ulAMkW 703 nolu KHK’nın 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’yla ilgili 135. maddesinin d
13 üncü maddesinin (a) fıkrasının birinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Devlet ve vakıf üniversitelerine rektör, Cumhurbaşkanınca atanır. Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektör ataması, mütevelli heyetinin teklifi üzerine yapılır. Rektör, üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü tüzel kişiliğini temsil eder."
https://bit.ly/2CRZEby kararname 17 / 3.madde b bendi
(**)Rektörlerin belirlenme yöntemi dünyadaki akademik gelenekler ve uygulamalar çerçevesinde tartışılması gereken en temel ve öncelikli meseledir. Ancak sistemi tartışırken, sorumluluk alanı gereği rektör atamalarında söz sahibi olan Yükseköğretim Kurulu'nun (YÖK) aday değerlendirme sürecindeki rolünü de anlamak gerekir.Var olan rektör belirleme sisteminin yeniden düşünülmeye muhtaç yönlerini göz ardı edilemeyecek biçimde ortaya koymak gerekir..İlgilenenler için, Cumhurbaşkanlığı Makamı'na arz edilmek üzere YÖK'e sunduğumuz "Öngörü Proje Raporu" nun tamamı 100 sh.dır
İlgilenenler İçin Bir not:
ABD'de farklı yönetim modelleri uygulanıyor:
İngiliz üniversitelerinde rektör, profesörlerin haricinde özel sektör temsilcileri ve öğrencilerin de üye olduğu üniversite komiteleri tarafından aday gösteriliyor ve üniversite konseyi tarafından süresiz olarak atanıyor.
AB ülkeleri