Tüm Bilgi Paylaşımlarım

Eylemde Bulunma ve Eylemsizlik

Uzun zamandır süregelen "eyleme geçme" arzusunun artık bir "ihtiyaç" halini alması sebebiyle bu yazıyı kaleme alma fikri doğdu bende. Günümüzde her şeyde olduğu gibi "girişimcilik" alanında da yaşanan devrimin, eylemlerin daha "bilinçli" şekilde yönetilmesinin bir yansıması olarak gördüğümden, bazı noktalarda çektiğimiz sıkıntıları sanırım artık açıkça tartışmanın vakti geldi...   İçinde bulunduğumuz kavram "kargaşaları", bilimsel metotla bağdaşmayan aksiyon alma durumu, bir türlü yıkamadığımız "önyargılar", zamanlamadaki kararsızlık, maddi beklenti konusunda acelecilik, araştırmaya yeterli özeni gösterememe ve halihazırda sunulan şeyleri koşulsuz kabullenme gibi faktörlerin, kendi kendimize kurduğumuz engeller olduğuna kanaat getirdim. Nitekim, genelde büyük hesaplaşmalar kendimizle ilgili olduğundan, eylemlerimizin niteliğini büyük ölçüde etkiliyor.   Yukarıda değindiğim bazı hususlar, toplumun yapısı ve eğitim anlayışı gibi ögelerle yakından ilgili gibi gözükse de, insanın kendine "dürüst" olabilmesi noktasında çok daha temel bir soruna işaret ediyor: içinde bulunduğumuz bir tür kriz. Krishnamurti'nin de sürekli üzerinde durduğu "bilinç krizi". Her ne kadar bu tartıştığımız konularla ilgili hepimizin iyi kötü fikri olsa da, farkındalığın bedene tümüyle tezahür etmesi için zihnin de "berrak" olması gerekiyor. Burada "berrak" betimlemesinden kastım, utançtan, nefretten, korkudan ve şüpheden arınmış bir zihin.   Zihnimizin berrak olabilmesi günümüz dünyasında bir günde olacak iş değil elbet; zira arka planda farkına var(a)madığımız pek çok uyaran var. Eski alışkanlıkları terk etmek, bedeni disipline etmek, gerçekten bir katkı sağlamayan gündemden uzak durmak vb. gibi radikal kararlar kolay alınmıyor; alınsa da kolay uygulan(a)mıyor. Eğer mevzubahis konu yalın girişim adına eyleme geçmekse, ben bunu atılması gereken ilk adım olarak görüyorum.   Çoğunuzun muhtemelen gayet iyi bildiği Yalın Girişimcilik akımının öncülerinden biri kabul edilen Eric Ries'in Yap-Ölç-Öğren döngüsünde (Yalın Üretimin PÜKÖ döngüsüne benzer şekilde) eylem ve eylemsizliğin bir arada olduğunu görüyoruz. Malzeme termodinamiği, bir reaksiyonun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine kabaca deltaG (Gibbs Serbest Enerjisi) ile karar verir. Eğer deltaG 0'dan büyükse reaksiyon gerçekleşmez, 0'dan küçükse gerçekleşir kabul edilir. deltaG'nin 0'a eşit olduğu durum ise denge durumu olarak tanımlanır. Bu analojiden hareketle ben bu duruma, eylem ve eylemsizliğin bir arada bulunma durumu diyorum.   Yalın Üretim anlayışının yeşerdiği Toyota Yolu'na baktığımızda istemsizce şu soru aklımda beliriyor: Söz gelimi arıları ele aldığımızda, organizma kimdir: Arı mı, kovan mı? Kovanı bir bütün olarak ele alacak olursak ve organizma diye tanımladığımız şey "işleyen sistemin bütünü" ise bu soruya "kovan" diye cevap vermek daha makul geliyor, fakat şunu da eklemek gerekiyor: kovanın bir üyesi olan tek bir arının da tüm sistemi temsil edecek nitelikleri barındırdığı durumunu. Nitekim, atom altı ölçekten astronomik ölçeklere doğru gittiğimizde aynı sistemin benzer şekilde işlediğini görüyoruz.   Beden ve zihnin birlikte bulunduğu duruma da "denge durumu" demenin yanlış olmayacağını düşünüyorum. Bir girişimci için bu önemli; zira girişimciler de durağan olduğu kadar işleyen bir sistemi yaratma çabasında olan kişiler ve bu sistem içerisinde yer almak durumundalar...