GENÇLERLE SAĞLIKLI İLETİŞİM DİLİ: KONUŞMAK MI? DİNLEMEK Mİ?
“Eskiden oğlumla konuşmak kolaydı, fakat şimdi 18 yaşında ve ne düşündüğünü anlamak bizim için zor. Odasına kapanıyor ve artık bizimle eskisi gibi konuşmuyor!”
“Önceleri çocuklarım söylediğim şeyleri can kulağıyla dinlerdi. Şimdiyse genç birer delikanlı oldular ve onların dünyasını anlamadığımı düşünüyorlar.”
Genç olmak, onu anlamak ve birlikte yaşamayı başarmak kolay değildir.
Gençler bir yandan “Ah yeniden genç olsam! Keşke sizin yaşınızda olsaydım!” diye özlemlerini belirten yetişkinlerin onları niçin anlayamadıklarını düşünürken, bir yandan da yaşadıkları büyük ve hızlı değişime ayak uydurmaya çalışırlar. Bu nedenle genç olmak zordur. Gençlik, insanın pek çok psikolojik, sosyal, ekonomik ve ahlaki sorunlarla baş etmek zorunda olduğu zorlu bir dönemdir. Zaten gençlik dönemi insan hayatının en sorunlu yılları olarak bilinir. Çünkü bu bir geçiş dönemidir. Uzun çocukluk yılları geride bırakılmış fakat yetişkin bir insan olmanın bütün şartlarına da ulaşılamamıştır. Bu dönemde beden hızla değişirken sorumluluklar artmaktadır. Gençler bazı şeyleri kendilerinin yapabileceğini keşfeder ancak çoğu kez nasıl bir yol izlemesi gerektiği konusunda kararsızdırlar. Bir taraftan aynı anda çok şey başarmak, özgür olmak, birey olmak, yalnız kalmak isterken, diğer taraftan arkadaşlarıyla olmak, onlar tarafından kabullenilmek ve onaylanmak için uğraşırlar. Bireyselleşme ve kimlik oluşumunu sağlayacak bu değişiklikler gençlerin bedenini ve ruhsallığını yorar. Artan beden enerjisiyle birlikte hızlı beden gelişimi ve uyanmaya başlayan cinsel farkındalığı yaşayan gençler şaşkındır, sarsılmıştır.
Şüphesiz bu zor durumun, gençlik döneminin sözü edilen gelişim özellikleriyle doğrudan ilgili olan yanı vardır. Fakat günümüzde gençlik dönemi zorluklarının birçoğu modern çağın insan anlayışı, toplum görüşü ve kültür yapısının eşlik ettiği, gençliğin dışında oluşan faktörler kümesiyle daha yakından ilgilidir. Nitekim günümüz gençliği, kendileri üzerinde etkisini oldukça fazla hissettiren hazcı, cinsel konularda kural tanımayan, aşırı tüketimci, her türlü kazancın mubah görüldüğü, bireyin yaşamında hiçbir değere yer verilmeyen bir hayat anlayışının meydan okumasıyla karşı karşıyadır. Değişen toplum düzeni ve hayat anlayışları içinde farklı rol beklentileri ve bu değişime paralel biçimde değişime zorlanan gençler ruhsal bir gerilim ortamında kimlik arayışlarını sürdürmek durumunda kalmaktadır. Böylesi toplumsal, ruhsal ve bedensel dönüşümlerin yaşandığı, büyüme ve gelişmenin hızlı hareket ettiği zorlu bir süreç olan gençlik yıllarında kimlik, rol ve statü karmaşasının yol açtığı bocalamalar bazen uzun bir süreyi alabilir. Bozulan denge ile baş etmeye çalışan gençler, bu dönemde, kendini ifade edebilmekte zorlanırlar. Bu gibi durumlarda genç olmayı anlamak da onlarla birlikte yaşamak da zor olabilir. Özellikle ebeveynler açısından o zamana kadar kontrol edebildiği, ne yapacağını az çok tahmin ettiği çocukları gitmiş, yerine anne-babalarının sevgilerinden şüphelenen, arkadaşlarını onlara tercih eden ve anne-babaların da kendilerine düşman gibi davrandığını düşündüğü, onları terk etmek için can attığını sandığı başka bir insan gelmiştir.
İletişim birlikte yaşamanın temelidir.
Çağımızdaki hızlı gelişmeler toplum içinde ve toplumlar arasındaki etkileşimi yoğunlaştırmış, yetişmekte olan gençler ile yetişkin kuşaklar arasında ciddi uyumsuzluklar ve çatışmalar meydana getirmiştir. Günümüzde gençler ile yetişkin kuşaklar arasında yeterli ve doyurucu iletişim dili ve imkânları ortadan kalkmıştır. Gençler genellikle aile ve akraba ilişkilerinden kopuk dar bir arkadaş çevresiyle hayatlarını sürdürmektedir. İlişki kurulan yetişkinlerle tecrübe aktarımı ve dayanışma imkânı sağlayacak ortak bir iletişim dili çoğu kez bulunamamaktadır. Kuşaklar arasındaki bu uyumsuzluklar, kişilerarası ilişki ve iletişimin insanî ilke ve anlayışlara göre düzenlenmesinin kaçınılmaz olduğunu göstermektedir.
Yüce Allah yarattığı canlıları kendilerini korumak, varlıklarını sürdürmek için bazı yetenek ve güçlerle donatmıştır. Bazılarının beden gücü, bazılarının görme duyusu, bazılarının koku alma duyusu gelişmiştir. Bazıları çok ürer, bazıları daha hızlı koşar… İnsan da konuşma ve anlaşma kabiliyeti ile donatılmış bir varlıktır. İnsanın her türlü iletişimini bu yeteneği çevresinde düşünmek gerekir. Bu manada iletişim birlikte yaşamanın temelidir. Sağlıklı bir iletişim için ise iyi bir iletişim diline ihtiyaç vardır. Çünkü dil, kullandığımız en önemli iletişim aracıdır.
Yeni kuşakların dilini ve üslubunu anlamak, onlarla yeni bir iletişim kurabilmek, yeni bir dil oluşturmak her dönem için kaçınılmazdır. Zira doğası gereği, iletişimin çeşitliliği ve imkânlarının sınırı yoktur. İletişim biçimi ve içerikleri sürekli olarak gelişmekte, farklılaşmakta ve gelecek için öngörülerde bulunulamayacak kadar hızlı değişmektedir. Bu sebeple gençlerle iletişim kurabilmek için yeni bir dile, hatta sürekli yenilenmesi gereken bir dile ihtiyaç duyulmaktadır. Sadece günümüz anne-babalarının değil aynı zamanda akademisyen, eğitimci ve din görevlilerinin de bu konularda daha fazla çaba harcaması gerekir. Zira dini gelişim açısından manevi arayış ve sorgulamaların en üst düzeyde seyrettiği bu dönemde gençlerin, içinden geçtikleri sorunlu ve sıkıntılı şartları hasarsız atlatabilmeleri için duygu ve düşüncelerini yansıtabilecekleri ve kendilerinin örnek alabileceği modellerin onları anlayabileceği yeni bir dile ihtiyaçları vardır. İnsanlık için en mükemmel ve en ideal değerlere sahip olan İslam dini, bugünün gençleri tarafından doğru anlaşılamıyor ve onlara doğru anlatılamıyorsa ortada ciddi bir dil problemi var demektir. Günümüz için ifade edilecek olursa, din görevlileri görev yaptıkları alanlar içinde gençleri çok fazla göremez ve onlarla iletişime giremezler. Bu durumun elbette pek çok nedeni olabilir ancak kullanılmakta olan din dili ve iletişim şekillerinin gençleri ne kadar kuşatıcı nitelikte olduğu yeniden değerlendirilmelidir.
İletişim konuşmaktan ibaret değildir.
Günümüzde değişen dünya bireysellik, özgürlük, üretim ve tüketim kültürü, demokrasi ve çoğulculuk gibi bireysel ve toplumsal yapıyı derinden etkileyen yeni değerler üretmektedir. Yükselen bu değerler arasında konumuzu daha yakından ilgilendireni bireyselliktir. Ferdin kendi değerini kendi inşa etmesi olan bireysellik anlayışı eski toplumsal dokuyu fertler lehine zayıflatmaktadır. Eski toplumsal roller, toplumsal bağlar ve toplumsal ilişkiler birey merkezli bir şekil kazanmaktadır. Günümüzde bireye tek taraflı hitap ederek “dıştan” yardım etmek, eğitmek, tavsiyelerde bulunmak, ona yol göstermek yerine; onu dinleyerek ve karşılıklı konuşup “içsel” güçlerini kullanarak kendi başına yürümesine imkân sağlamak, kendi yolunu kendisinin bulması ve tercihlerini kendisinin yapmasının gereğine inanılmaktadır.
Bireyi merkeze alan bu temel görüş ve yaklaşımlara göre, anne-babaların çocuklarına, öğretmenlerin öğrencilerine, yetişkinlerin gençlere birtakım emirler verip veya nasihatlerde bulunarak, onların tepkilerini dikkate almamaları iletişim olarak kabul edilemez. Hâlbuki anne babalar ya da yetişkinler genelde böyle davranarak gençlerle iletişim kurduklarını sanırlar. Fakat gençler konuşurken de ikaz, önerilerde bulunma, hatırlatma, yargılama gibi pek çok iletişim engelleri ile aslında gençleri dinlemezler. Bu durumda genç kendini duyulmamış, anlaşılmamış ve kendisi ile ilgilenilmemiş hissederek iletişimi keser. Böyle durumlarda ailelerin çoğu “çocuğumuz bizimle hiçbir şeyi paylaşmıyor, gizliyor” derken; gençlerin çoğu da “aileme anlattığım zaman beni dinlemiyor, ne söylesem hemen tepki veriyor, kızıyorlar”, “beni anlamıyorlar bende hiçbir şeyi anlatmıyorum” demektedir.
Gençlerle diyalog kurabilecek dil ve üslup günümüzde konuşmaktan çok dinlemeyi gerektirmektedir. İyi bir dinleyici olabilmek, iyi bir iletişim için çok önemlidir. Gençler, çok sinirli veya endişeli durumlarda dahi duygular kontrol edilerek, ani tepki verilmeden, yargılanmadan, yorum yapılmadan, sözü kesilmeden dinlenebilmelidir. Gençlerle konuşurken geçirilen zamanın en az iki katını onları dinleyerek geçirmelidir. Konuşma sırasında söylediklerinin yanında söyleyemedikleri için onları cesaretlendirerek dinlemek gerekir. Bu durum onlarda saygı duyulduğu ve önemsendiği hislerini güçlendirir.
Gençlerle konuşurken ‘ben dili’ ile konuşmayı tercih etmek gerekir. Yetişkinler gençlerin beğenmedikleri, onaylamadıkları, ya da rahatsız oldukları davranışları karşısında “sözümüzü dinleseydin bunlar olmazdı”, “çocuk gibi davranıyorsun”, “hiç sorumluluk taşmıyorsun” gibi uyarılarda bulunur. Bu uyarıların ortak noktası ‘sen dili’ kullanılarak yapılmış olmalarıdır. Bu şekildeki bir iletişimde genç, kızgınlık, kırgınlık ve suçluluk duygularına kapılarak doğrudan savunmaya geçer ve iletişimi keser. ‘Ben dili’ kullanılarak yapılan konuşmalarda ise yetişkin, gencin davranışı karşısında ne hissettiğini iletir ve iletişimin sürmesini destekler. Böylece onu düşünmeye sevk ederken, problemi anlamasına da yardımcı olur. Örneğin eve geç gelen gence “eve haber vermeden geç geldiğinde çok endişeleniyorum, çünkü başına bir şey geldiğini düşünüyorum” diye konuşulursa gencin dinlemesi ve anlamaya çalışması sağlanabilir.
Kısaca yetişkinler edindikleri bilgileri, yaşadıkları tecrübeleri gençlere nasihatlerle aktarmak ve böylelikle onları kötülüklerden korumak, onlar için en iyi olanı onlara göstermek isterler. Fakat günümüzde böyle bir amaca öğüt vererek değil; doğru davranışlarla gençlere örnek olarak ve sağlıklı bir iletişim dili ile rehberlik ederek ulaşmak mümkündür.