Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Türkiye hemen her dönemde başka ülkelerden gelen sığınmacılara kapısını açan ve onları ağırlayan bir ülke olmuştur. Körfez Savaşı sırasında Irak sınırından çok sayıda mülteci Türkiye’ye giriş yapmış, uzun süre sınıra yakın bir bölgede misafir edilmişlerdir. Ancak 2011 yılında, Suriye’de, başlayan iç savaşın giderek şiddetlenmesi sonucunda, civar ülkelere önemli oranda mülteci akını başlamıştır. Suriye ile en uzun sınıra sahip ülke olan Türkiye, gittikçe küresel bir dalga haline gelen bu göçten en çok etkilenen ve en çok sığınma talep edilen ülkelerden biri olmuştur. Mülteci sayıları büyük rakamlara ulaştıkça, sınıra yakın kentlerde kurulan kamplar yeterli olmamıştır. Göç dalgası diğer kentlere doğru yayılmaya başlamıştır. Böylece bu göçler ülkenin tamamını, nerdeyse her şehrini etkileyen bir mülteci sorununu doğurmuştur. Dolayısıyla yerleşim erlerinde mültecilere yönelik hizmetler için yeni politikalar üretme zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Bu süreçte mültecilerin güvenlik ve korunma gibi hayatî ve öncelikli problemlerinden sonra sağlık, barınma, gıda, adalet, eğitim, istihdam gibi sığınmanın sürdürülebilirliği ve entegrasyon açısından gerekli şartların hazırlanması önem arz etmektedir. Bu imkânların sunulmasında, kamu kurumları yanında, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri hatta özel sektör kuruluşları mültecilerle ilgili çalışmalar yapmış, bu sorunların çözümünde önemli roller üstlenmişlerdir. Ancak, mültecilerin kente uyumu ve mültecilerle ilgili hizmet ve politikaların gerçekleştirilmesinde en önemli görev yerel yönetimlere düşmektedir. Ancak, bazı çalışmalarda yerel yönetimlerin mültecilere yönelik politikalar üretme konusunda istenen düzeyde olmadıkları belirtilmektedir. Böyle bir göç dalgasına karşı hazırlıksız ve deneyimsiz oldukları ifade edilmektedir. Bu çalışmada, özellikle Suriyeli sığınmacılarla birlikte bütün kentlerimizde görülmeye başlayan göç ve mülteci sorunları analiz edilecektir. Küresel etkileri de görülen bu sorunların daha ziyade yerel etkileri gözlemlenmektedir. Bu sebeple, sorunlara yerelden başlayarak çözümler geliştirilmesi gerekmektedir. Bu çalışmada, göç sorunlarının çözülmesinde, mültecilerin kente uyum sağlamasında, onlara yönelik politika ve hizmetlerin gerçekleştirilmesinde yerel yönetimlerin rolü ve önemi incelenecektir. Son olarak, bazı örnek belediyelere ait öne çıkan hizmet ve politikalar üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler
Göç, Mülteciler, Yerel Entegrasyon, Kent, Yerel Yönetimler
Özet Metin
Günümüzde Türkiye’de olduğu gibi dünyanın birçok ülkesinde önemli sorunlardan biri de göçtür. Belirli bölgelerde gelişmişlik düzeyinin geri olması, yaşanan ekonomik sorunlar, savaş gibi nedenlerle binlerce insan ülkelerinden başka ülkelere göç etmek zorunda kalmaktadır. Ulaşım imkânlarının gelişmiş olması bu süreci hızlandırmaktadır. Tabi bu hareketlilik, son bulduğu ülkelerde ciddi siyasal, sosyal, kültürel, etnik, dinsel sorunlara da yol açmaktadır. Göç ile gelen insan sayısının fazla olması konut, istihdam, sağlık, kültür ve gıda meseleleri üzerinde yoğunlaşmayı gerektirmektedir. Bu da ülkelerin gerek kısa vadede gerekse uzun vadede gerekli tedbirleri alıp bu alanda politika üretmesine, yasal, kurumsal tedbirler almasına neden olmaktadır. Göç genel itibariyle ülkelerin merkezi yönetimlerinin çözmesi gereken bir sorun gibi görünmekle beraber özelde göçten en fazla etkilenenlerin kentler ve kent yönetimleri olduğu söylenebilir. Çünkü göçle gelenlerin öncellikle yerleştikleri yerler kent merkezleri veya çevresi olmaktadır. Bu durum, altyapısı belli bir nüfusa göre düzenlenmiş olan kentlerin yapısını bozmakta, kısa, orta ve uzun vadede yerel idarelere de önemli yük ve sorumluluklar getirmektedir. Bu bağlamda yerel yönetimler, güç yönetimi alanında ve özellikle uyum konusunda birinci derece aktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’ye yapılan bu göçlere karşılık, mülteci kampları kurulsa da bu kamplar dışında yaşayan binlerce mülteci bulunmaktadır. Bu durumda gerek ulusal gerekse yerel birçok politikanın üretilmesine ve gerekli tedbirlerin alınmasını zorunlu kılmaktadır. Bu çalışmada öncelikle Suriye’de gelen göç dalgaları karşısında tedbir olarak alınan politikalar belirtilip, meselenin hukuki ve idari çerçevesi çizilecektir. Ardından yerel yönetimlerin bu süreçte üstlendiği roller sayısal veriler ışığında Konya örneğinden yola çıkarak analiz edilecektir.
Anahtar Kelimeler
Yerel Yönetimler, Mülteciler, Göç, Konya, Suriyeli Mülteciler
Özet Metin
Günümüzde bir Türkiye Cumhuriyeti devletinden bahsediliyorsa, aslında aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisinden (CHP) bahsediliyor denmektedir. Zira CHP Türkiye Cumhuriyetini kurduğu gibi onu günümüze kadar getiren kimliği de temsil etmektedir veya temsil ettiği düşünülmektedir. Bir diğer ifade ile CHP devleti kuran partidir ve bu çerçeveden Altı Ok’u temsil etmektedir. Cumhuriyet’in ve laikliğin Türkiye’deki bekçisi ve garantisidir. Devletin kurucu kadroları CHP içerisinden çıktığı için, uzunca bir dönem CHP’nin sahip olduğu politik vizyon devletin siyasi vizyonu ile de eş değer tutulmuştur. Elbette bir asra yakın bir tarihi olan Türkiye Cumhuriyeti’nin ve CHP’nin, bu birlikteliği bu kadar uzun sürmemiştir. Yani CHP 27 yıl boyunca (1923 -1950) ülkeyi tek başına yönetmiş fakat daha sonra ise muhalefete düşmüştür. Bu düşüşten sonra CHP’nin iktidara hükümet ortağı olarak gelmesi, istisnai birkaç durum dışında, neredeyse hiç görülmemiştir. Tek başına iktidar ise zaten hiç olamamıştır. Buna rağmen CHP, ülkede var olan ordu,yargı ve yüksek bürokrasi gibi bir takım baskı aygıtları aracılığı ile yönetimde sürekli olarak etkin olmaya çalışmıştır. Kuruluş döneminde devletin rotasını belirlemiş olmaları ilerleyen yıllarda sürekli olarak bu konuda onlara bir söz hakkı vermiştir. Ortadoğu ve Ortadoğu coğrafyasında yaşanan durumlara karşı Türkiye Cumhuriyetinin temel duruşu, yine CHP tarafından belirlenmiştir. CHP tarafından ortaya konulan yeni kimlik kodları ve değerleri doğrultusunda Türkiye’nin artık Ortadoğu’dan uzaklaştığı bilinmektedir (Bozdağlıoğlu, 2003: 43-115). Bu uzaklaşmada en önemli etken ise Türkiye’nin kendisini tanımlamada hiçbir şekilde Ortadoğu toplumları ile ortak bir noktada buluşmamasıdır. Türkiye Ortadoğu’daki Arap toplumları ile beraber yüzyılın başında kendisini İslam kimliği üzerinden tanımlarken, Cumhuriyetle birlikte artık kendisini batılı değerler ve laiklik üzerinden konumlandırmıştır. CHP tarafından belirlenen bu Türk ulusal kimlik kodlarının, Ortadoğu toplumlarının kendilerini tanımladıkları milli kimlik anlayışıyla temel birleştirici unsurlardan yoksun olması ülkemizin Ortadoğu’dan soğumasının temel sebebi olarak görülmektedir (Sander, 1998: s. 213). Günümüzde Filistin sorunu olarak bilinen meselede, yine CHP’nin iktidarı döneminde ortaya çıkmıştır. Bu çerçeveden bu meseleye ilk duruşu ortaya koyan yine CHP iktidarı olmuştur. İslam âleminin ayağa kalktığı ve Yahudilerin Filistin topraklarını işgal ederek kurduğu İsrail devleti tanımadığı bir dönemde, kurulan devleti bölgede tanıyan ilk Müslüman ülke yine CHP yönetimindeki Türkiye olmuştur. CHP’nin belirlemiş olduğu bu siyaset, elbette gelecek dönemlerde değişik siyasi partiler yönetiminde bir takım farklılıklar göstermiştir. Fakat CHP’nin pozisyonu ise uzun süre değişmemiştir. Tüm bu bilgiler ışığında Türkiye Cumhuriyetinin kurucu partisi CHP’nin Filistin sorununa bakışı ciddi önem arz etmektedir. Bu çerçeveden CHP’nin Filistin sorununa yaklaşımını hangi ideolojik anlayış belirlemiştir? Geçen 70 yıllık süre içerisinde CHP’nin Filistin sorununa yaklaşımı nasıl olmuştur ve herhangi bir kırılma yaşanmış mıdır? CHP gerek kendi yönetimi ve gerekse muhalif olduğu dönemde İsrail ile olan ilişkileri veya Türkiye’nin İsrail ile olan ilişkilerinde nasıl bir duruşa sahip olmuştur? Gelecekte Filistin sorununun çözülmesinde, CHP, geçmiş tecrübeler ışığında nasıl bir rol üstlenebilir veya gerçekten bir rol üstlenebilir mi? Bu bölümde bu sorulara cevap aranacak ve Türkiye’nin kurucu partisi CHP’nin Filistin meselesindeki konumu anlaşılmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Cumhuriyet Halk Partisi, Filistin, İsrail, Filistin Sorunu, Orta Doğu,
Özet Metin
Barınma ihtiyacı, insanlığın var oluşundan bu yana karşılanması gereken bir olgudur. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve bu bildirgenin somutlaşmasına olanak tanıyan farklı bir takım sözleşmelerde de konut hakkına, diğer bir ifadeyle, barınma hakkına yer verilmiştir. Türkiye’de de, 1961 ve 1982 Anayasalarında, söz konusu hakka değinen ifadeler kullanılmıştır. Temel yaşamsal haklardan biri olarak kabul edilen konut hakkının, ulusal ve uluslararası mevzuatta tanınıyor olmasına rağmen, günlük yaşamda ne denli gözetilmekte olduğu tartışmalı bir husustur. Bu çalışmada, konut hakkı kavramı ile ne kastedildiğinin açıklanmasının ardından, Türkiye’deki konut sektörüne ilişkin birtakım güncel istatistiki verilerin analizine girişilecektir. Son olarak, Konya’nın merkez ilçeleri olan Karatay, Meram ve Selçuklu’daki emlak ve konut sektörü temsilcilerinin bir kısmı ile yüz yüze gerçekleştirilen görüşmelerden de yararlanılarak, Konya’da, kiralık ya da satılık olmak üzere konut ediniminin ne şekilde seyrettiği araştırılacaktır. Çalışmanın ana gayesi, araştırma sahasında yaşam süren insanların konut ihtiyacına, sektörce, ne ölçüde yanıt verildiğinin ortaya konulmasıdır.
Anahtar Kelimeler
Konut hakkı, Konut sektörü, Konut politikaları.
Özet Metin
Yerel kamu hizmetlerinin sunulmasında yerel yönetimlerin daha etkin rol oynaması, 1970’lerin ikinci yarısından itibaren refah devletiuygulamalarına bir tepki olarak ortaya çıkan Yeni Kamu Yönetimi modelinintemel ilkelerinden biridir. Bu süreçte desantralizasyon (yerelleşme) ve subsidiarite(hizmette yerellik) yerel yönetimlerin yeni rolünü ifade etmek için kullanılan kavramlar olmuşlardır. Görev ve sorumluluklarında artışlara karşın merkezi yönetimlerden aktarılan kaynakların aynı oranda arttırıl(a)maması yerel kamu hizmetlerinin sunumunda klasik satın alma modellerinden farklı model arayışlarını gündeme getirmiştir. Bu modellerden biri olarak Kamu Özel İşbirliği (KÖİ), merkezi yönetimler için olduğu kadar yerel yönetimler için de yeni fırsatlarsunmuştur. Yerel hizmetlerde KÖİ kullanılıp kullanılmaması sorunu kadar KÖİ’nin hangi yerel hizmetlerde kullanılacağı ve daha işlevsel olduğu sorunsalı da tartışmalı bir konu olmuştur. Bu çalışmada ilk olarak yerel yönetimlerin görev ve sorumluluklarındaki artışlar ve yerellik ilkesinin güç kazanması işlenmiştir. Yerel yönetimlerin yaşadıkları mali sıkıntılar karşısında KÖİ’nin nasıl bir işlev gördüğü ve yerel hizmetlerin sunulmasında üstlendiği fonksiyon değerlendirilmiştir. Daha sonra KÖİ uygulamaları için kentsel dönüşüm ve kalkınma, su ve atık su yönetimi, kent içi ulaşım hizmetleri ve katı atık yönetimi olmak üzere 4 (dört) hizmet alanı belirlenmiş ve bu alanlarda KÖİ uygulamalarının işlevsel olup olmadığı araştırılmıştır. Özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde dört hizmet alanında örnek olay incelemelerine dayanarak yerel hizmetlerde KÖİ uygulamaları ve işlevsellik durumları hakkında sonuçlar elde edilmiştir. Son olarak yerel hizmetlerde KÖİ’nin işlevselliğine katkı sağlayacak başarı kriterleribelirlenmiş ve başarısız KÖİ uygulamalarıyla bu kriterlerde yaşanan zafiyetler arasındaki ilişki değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler
Yerel Yönetimler, Kamu Özel İşbirliği, Yerel Kamu Kamu Hizmetleri
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler
Özet Metin
Anahtar Kelimeler