İlksöz: "Öğrenciye bilmediği konuyu, bilmediği dille öğretmeye kalkmak yanlışların en büyüğü. Ezbere zorlar, kavram karmaşasına neden olur, yaratıcı düşünceyi sakatlar. Yabancı dilin önemi zihni zenginleştirmesindedir. Yasak savar gibi değil, ciddiyetle ama ayrıca öğretilmesi gerekir."
“Türkiye’de Yükseköğretim Kurumlarında İngilizce - Bir Durum Analizi” çalışması hakkında
TEPAV’la British Council’ın saha çalışmasını birlikte yürüttüğü 400 öğretmen ve 4300 öğrenciyle yapılan anketler, 65 ders gözlemi, 350’den fazla öğretmenin yer aldığı odak grup çalışmaları ve üst düzey yöneticilerle gerçekleştirilen 72’den fazla mülakattan beslenen rapor, pek çok soruyu gündeme getirmekle kalmıyor, aynı zamanda Türkiye’de yükseköğretim kurumlarında İngilizce öğretmenleri ve öğrencilerinin sahip olduğu güçlü yönleri ortaya koyuyor ve karşılaştıkları zorlukları ele alıyor. Dahası, Türk üniversitelerinde gerçekleştirilen ve yükseköğretimde İngilizce dili öğretimini iyileştirme taahhüdünü açıkça ortaya koyan çok sayıdaki başarılı girişimi de gözler önüne seriyor. Rapor, British Council web sitesinden
https://www.britishcouncil.org.tr/en/teach/elt-publications/he-research
Raporda öne çıkan bulgular:
Üniversitelerin çoğu, öğrencilerin ihtiyaçları ve müfredatın birbiriyle örtüşmemesi sorununu yaşıyor. Bu da öğrencilerin ve öğretmenlerin motivasyonunun düşmesine neden oluyor.
Türkiye’deki üniversiteler yabancı öğrenciler tarafından tercih edilmiyor ve global endekslerde alt sıralarda yer alıyor.
Rusya, Çin, Hindistan ve Güney Kore gibi gelişmekte olan diğer G20 ülkelerinde üniversitelerin kalitesini ve sıralamadaki yerini yükseltmeye yönelik projeler gerçekleştirilirken Türkiye’nin niceliğe odaklanarak üniversite eğitimi alan öğrenci sayısını çok büyük ölçüde artırdığı dile getiriliyor ve Türk hükümetinin üniversitelerin kalitesini artırmaya yönelik benzer bir proje başlatması gerektiği yönünde tavsiyede bulunuluyor.
Rapor, ülkenin ulusal ve uluslararası gelişim hedeflerine ulaşmada İngilizce’nin hangi içerikle, nasıl ve neden yükseköğretimde öğretilmesiyle ilgili önerilerde bulunuyor.
Hazırlık sınıfları seçmeli olmalı ve yalnızca Eğitim dili İngilizce olan üniversitelerde olmalı
Müfredat, Genel Amaçlı İngilzce’den Genel Akademik Amaçlı İngilizce’ye dönüştürülmeli Türkiye, 2015 İngilizce Yeterlilik sıralamasında 50. sırada yer alıyor. British Council’ın Türkiye’de daha önce gerçekleştirdiği eğitim araştırması hakkında
Rapora göre İngilizce konuşmaya dair çeşitli ölçütler temelinde Türkiye sürekli olarak alt sıralarda yer alıyor. Örneğin, English First tarafından geliştirilen 2013 İngilizce Yeterlik Endeksi’nde (EPI) Türkiye 60 ülke arasında 41. sırada bulunuyor. 2012 yılında anadili Türkçe olan katılımcılarla Türkiye’de yaşayan katılımcıların Test of English as a Foreign Language (TOEFL) toplam ortalama puanı 120 üzerinden 75 ile Sudan ve Etiyopya gibi Latin alfabesi kullanmayan ülkelerle benzer seviyede kaldı. Türkiye sıralamada 2012’den bu yana yükselme gösteremedi. 2015 İngilizce Yeterlik Endeksi’nde ise Türkiye, dünyada 50. oldu.
Sonsöz:“Sorunlarımızı onları yaratan düşünce tarzımızı kullanarak çözemeyiz” diye veciz bir tespiti var. Denenmişi denemekte ısrar etmemek lâzım. Bilgi evrensel, velakin evrensele giden yol yerli..
-------------------------
27 Eylül 2020
Yabancı dil öğrenimi gerekli mi?
Teknolojideki bu gelişmelere bakarak artık çocuklarımıza yabancı dil eğitimini hangi düzeye kadar vermemiz gerektiğini tartışmanın zamanı geldi de geçiyor bile...
Biyoakustik teknolojisindeki son gelişmelere kadar yabancı dil öğrenimi son derece önemliydi. Özellikle İngilizce tüm ulusların neredeyse ikinci ya da üçüncü dili olmuştu. Elbette herkesin İngilizceyi anadili gibi konuştuğunu iddia etmiyorum. Ama herkes şu ya da bu düzeyde İngilizce konuşur hale gelmişti.
İş arama ilanlarında İngilizce bilmek maddesi neredeyse standart hale gelmişken, son yıllarda bu maddeye ikinci ve üçüncü dil bilmenin tercih nedeni olduğu maddesi de eklendi.
Günümüzde uygulama çeviri teknolojisi hızla gelişip, mükemmelleşmekte. Google Çeviri benzeri uygulamalar ilk zamanlardaki yetersiz çeviri aşamasını çoktan geçtiler. Sürekli öğrenme halinde olan bu uygulamalar kendilerini her geçen gün geliştiriyorlar.
Önce metinleri çevirmekle başlayan çeviri uygulamaları artık sesli çeviri aşamasına geldiler. Bu uygulamaların yüklü olduğu cihazlarınızın mikrofonlarına, çevrilmesini istediğiniz cümlenizi kaydettiğinizde uygulama cümlenizi istediğiniz dile çevirebiliyor. Yani birbirinin dilini hiç bilmeyen iki insan ellerindeki telefonlar sayesinde iletişim kurabilir hale geldiler. Artık bu sistemlerin çevrimdışı versiyonları da kullanıma sunuldu.
Teknolojide bir inovasyon yapıldığında, bu yeniliği takip eden daha gelişmişleri çorap söküğü gibi gelirler. Makine çevirisinin de bir adım ilerisi olan Biyoakustik mühendisliği yepyeni atılımlar içinde; küçük bir kulaklık, konuşulan yabancı dile eşzamanlı olarak kendi ana dilinizde söyleneni size fısıldamaya başladı bile. Gecikme zamanının, sesin hızı olması planlanıyor. Biyoakustik teknolojisi ile üretilmiş kulaklıklar ile yapılan çevirilerde kulağınıza gelen ses bir bilgisayar sesi olmayacak, karşınızdakinin sesi olacaktır.
"Biyoakustik mühendisliğinde frekans, dalga boyu, ses şiddeti ve sesin diğer özelliklerini ölçen gelişmelerle beraber kulaklığınıza bağlı buluttaki yazılım karşınızda konuşan kişinin sesini sizin ana dilinizi konuşacak şekilde tekrar yaratacak!"[1]
Düşünsenize birbirinin dilini bilmeyen 10 değişik ulustan kişiler bir araya gelecek ve birlikte sohbet edebilecekler. Bu büyük gelişme için yıllarca beklemek zorunda değiliz, uygulamanın beta versiyonları piyasaya çıktı bile. Bu demektir ki, çok yakın zamanda iletişimdeki dil engelini hep birlikte aşacağız.
Teknolojideki bu gelişmelere bakarak artık çocuklarımıza yabancı dil eğitimini hangi düzeye kadar vermemiz gerektiğini tartışmanın zamanı geldi sanırım. Şahsi fikrim, yabancı dil eğitiminin çok temel düzeyde olmasının yeterli olacağı yönündedir. Okullarımızda İngilizceye ayrılan ders saatlerinin bir kısmını teknoloji ve yazılım ile derslere ayırmanın daha faydalı olacağına inanmaktayım. Elbette müfredatta bulunan birçok çağdışı derse ayrılan saatlerin de teknoloji ve yazılıma ayrılması gerektiğini de belirtmeden geçmeyeyim.
[1] ROSS Alec, Geleceğin Endüstrileri, Orion Kitabevi, Ankara 2017, s 161
[2] EF'nin 2020 İngilizce Yeterlilik Endeksi (English Proficiency Index) 100 ülkeyi kapsıyor. Türkiye, 100 ülkenin bulunduğu genel listeye 69.sırada girdi ve 'düşük seviye' kategorisinde yer aldı.
Listede İngilizceyi en iyi konuşan ilk 5 ülke sırasıyla Hollanda, Danimarka, Finlandiya, İsveç ve Norveç gibi İskandinav ve Kuzey Avrupa ülkeleri olurken, bu ülkeleri Avusturya, Portekiz, Almanya, Belçika ve Singapur takip etti.https://www.ef.com/wwen/epi/
[3] Akademik yayınlarda ve bilimin geleceğinde İngilizce'nin yerine dair tum arastirmacilarin okuması gereken akademik bir makale... .https://bit.ly/397hm99
İngilizcenin uluslararası bilimsel süreli yayın literatüründeki hakimiyeti ve bilimde dil kullanımının geleceği
Rainer Enrique Hamel
Universidad Autónoma Metropolitana, México, D.F.
20. yüzyıl boyunca, uluslararası iletişim, çeşitli dillerin çoğul kullanımından, özellikle bilim alanında, İngilizcenin açık bir üstünlüğüne kaymıştır. Bu makale, sosyal bilimler ve beşeri konulardaki makalelerin yüzde 75'inden fazlasının ve doğa bilimlerindeki yüzde 90'dan fazlasının İngilizce olarak yazıldığı uluslararası süreli yayınlara odaklanmaktadır. İngilizceye geçiş, ana dili İngilizce olmayan artan sayıda bilim insanının yayınlanmak üzere zaten İngilizceye geçtiği anlamına geliyor. Sonuç olarak, diğer uluslararası diller, yani Fransızca, Almanca, Rusça, İspanyolca ve Japonca bilim dili olarak çekiciliklerini yitirmektedir. Pek çok gözlemci, yalnızca İngilizce olsa bile İngilizce yayın yapmanın kaçınılmaz olduğu sonucuna varmıştır. Temel soru, İngilizcenin gerçek hegemonyasının, en azından uluslararası düzeyde tam bir tekel yaratıp yaratmayacağı veya değişen küresel koşullar ve dil politikalarının alternatif çözümlere izin verip vermeyeceğidir. Makale, kaçınılmaz bir İngilizce tekelinin sonuçlarının nasıl inşa edildiğini ve böyle bir sürecin ne gibi olası dezavantajlara yol açabileceğini analiz ediyor. Son olarak, bilimsel üretim ve iletişimde yeni bir çok dilli yaklaşımın bazı perspektifleri çizilmiştir.