Janus’un Aynasında İki Yüzlü Muhasebe:
Aynaya Kim Bakıyor? Türkiye’de TFRS–TMS ve VUK–TDMS–TDHP Arasındaki Görünmeyen Gerçeklik ve Sistemik Paradoks
Two-Faced Accounting in Janus’s Mirror: Who Is Looking Into the Glass?
The Invisible Reality and Systemic Paradox Between TFRS–TMS and VUK–TDMS–TDHP in Turkey
Prof.Dr. Orhan Elmacı,
https://orcid.org/0000-0002-7137-6211,
Bu çalışma Kütahya Dumlupınar Üniversitesi (ROR: https://ror.org/02mn0vt57) tarafından desteklenmiştir.
oelmaci@gmail.com
Öz
Bu çalışma, Türkiye muhasebe sisteminin ikili doğasını, Roma mitolojisindeki iki yüzlü tanrı Janus’un aynası metaforu üzerinden incelemektedir. Bir yüzü geçmişe, diğer yüzü geleceğe bakan Janus’un aynası, Türkiye Finansal Raporlama Standartları (TFRS) ve Türkiye Muhasebe Standartları (TMS) ile Vergi Usul Kanunu (VUK), Tekdüzen Muhasebe Sistemi (TDMS) ve Tekdüzen Hesap Planı (TDHP) arasındaki epistemik gerilimi temsil eder. TFRS–TMS, normatif bir yaklaşım benimseyerek uluslararası uyum, şeffaflık ve gerçeğe uygun değerlemeyi hedeflerken; VUK–TDMS–TDHP, pozitif bir yaklaşımla vergi odaklı, maliyet esaslı ve kuralcı bir sistem sunar. Bu ikilik, işletmelerin aynı ekonomik gerçekliği farklı biçimlerde raporlamasına yol açmakta, çift kayıt yükü, finansal tablolarda tutarsızlık ve küresel piyasalarda güvenilirlik kaybı gibi sorunlar yaratmaktadır. Çalışma, bu çelişkilerin görmezden gelinme nedenlerini eğitim eksikliği, teknolojik altyapı yetersizliği, yasal çelişkiler, vergi denetimi korkusu ve TDHP’nin güncellenmemiş yapısı olarak tanımlamaktadır. Bu sorunları çözmek için önerilen reformlar arasında TDHP’nin modernizasyonu, TFRS–TMS odaklı eğitim programları, TTK ve VUK arasındaki uyumsuzlukların giderilmesi, KOBİ’ler için basitleştirilmiş standartlar, teknolojik entegrasyon ve uluslararası iş birlikleri yer almaktadır. Janus’un aynası, bu bağlamda bir reform çağrısı sunar: Aynanın iki yüzünü uyumlu hale getirerek, ekonomik gerçeklik hem yerel hem küresel paydaşlar için tutarlı ve şeffaf bir şekilde yansıtılabilir. Bu, Türkiye’nin muhasebe ekosistemini küresel standartlarla buluşturarak ekonomik rekabet gücünü artıracaktır.
Anahtar Kelimeler: Muhasebe standartları, TFRS–TMS, VUK–TDMS–TDHP, Janus aynası, epistemik gerilim, Türkiye
Abstract
This study examines the dual nature of Turkey’s accounting system through the metaphor of Janus’s Two-Faced Mirror, inspired by the Roman god of time and transitions, whose one face looks to the past and the other to the future. In Turkey, the normatively oriented Turkey Financial Reporting Standards (TFRS) and Turkey Accounting Standards (TMS), aligned with International Financial Reporting Standards (IFRS), emphasize transparency, comparability, and fair value, reflecting a forward-looking perspective. Conversely, the positively oriented Tax Procedure Law (VUK), Uniform Accounting System (TDMS), and Uniform Chart of Accounts (TDHP) prioritize tax compliance, cost-based valuation, and regulatory control, embodying a backward-looking approach. This duality forces businesses to report the same economic reality in divergent ways, often prioritizing VUK’s “past-facing” perspective while neglecting TFRS–TMS’s “future-facing” one. The resulting epistemic tension transcends mere technical discrepancies, revealing cultural, methodological, and political conflicts. Drawing on Blaug’s (1992) normative-positive distinction, this paper identifies key overlooked issues—educational deficiencies, technological inadequacies, legal contradictions, tax audit pressures, and the outdated TDHP structure—that exacerbate this tension. Proposed reforms include modernizing TDHP, enhancing TFRS–TMS-focused education, harmonizing legal frameworks, developing simplified standards for SMEs, integrating technology, and fostering international collaborations. Janus’s mirror serves as a call for reform: by aligning its two faces, Turkey’s accounting system can reflect economic reality consistently and transparently for both local and global stakeholders, strengthening its competitiveness in global markets.
Keywords: Accounting standards, TFRS–TMS, VUK–TDMS–TDHP, Janus’s mirror, epistemic tension, Turkey
Giriş
Roma mitolojisinde zamanın ve geçişlerin tanrısı olarak bilinen Janus, iki yüzlü figürüyle bir yüzünü geçmişe, diğerini geleceğe çevirir. Bu simgesel figür, Türkiye muhasebe sisteminin ikili doğasını anlamak için güçlü bir metafor sunar: bir yanda vergi odaklı, maliyet esaslı ve geçmişe bakan Vergi Usul Kanunu (VUK)–Tekdüzen Muhasebe Sistemi (TDMS)–Tekdüzen Hesap Planı (TDHP); diğer yanda uluslararası uyum, şeffaflık ve gerçeğe uygun değerlemeyi esas alan Türkiye Finansal Raporlama Standartları (TFRS)–Türkiye Muhasebe Standartları (TMS).Muhasebe yalnızca finansal olayların kaydını tutan teknik bir araç değil, aynı zamanda ekonomik gerçekliği kurgulayan ve yönlendiren epistemik bir sistemdir (Blaug, 1992, s. 3). Bu bağlamda, TFRS–TMS normatif yaklaşımı (“ne olmalı”) temsil ederken, VUK–TDMS–TDHP daha çok pozitif yaklaşımı (“ne var”) yansıtır (Blaug, 1992, s. 5). Ancak bu ikili sistem, işletmelerin aynı ekonomik olayları iki farklı biçimde kaydetmesine yol açmakta; çoğu işletme ise “geçmişe bakan” yüzü tercih ederek “geleceğe bakan” yüzü ihmal etmektedir. Ortaya çıkan bu epistemik gerilim yalnızca teknik bir muhasebe problemi değil, aynı zamanda kültürel, metodolojik ve politik bir çatışmayı da işaret etmektedir. Janus’un aynası metaforu, bu görünmez çelişkileri görünür kılmak ve Türkiye muhasebe ekosisteminin reform ihtiyacına işaret etmek için kullanılabilir.Bu bağlamda çalışmanın temel araştırma sorusu şudur:
Türkiye muhasebe sisteminin iki yüzü, ekonomik gerçekliği nasıl farklı biçimlerde yansıtır ve bu epistemik çelişki hangi yöntemlerle uyumlaştırılabilir?
2. Teorik Arka Plan
Muhasebe kuramında normatif ve pozitif yaklaşımlar arasındaki ayrım, epistemolojik tartışmaların merkezinde yer almaktadır. Normatif muhasebe, “nasıl olması gerektiği” sorusuna odaklanarak, ideal finansal raporlama ilkeleri geliştirmeyi hedefler. Bu yaklaşım, işletmelerin karar alma süreçlerinde şeffaflık, karşılaştırılabilirlik ve gerçeğe uygunluğu merkeze alır (Belkaoui, 2004, s. 45). Örneğin, normatif yaklaşımda finansal raporların, yatırımcıların doğru ve zamanında karar alabilmesi için idealize edilmiş bir biçimde tasarlanması gerektiği savunulur (Belkaoui, 2004, s. 45).
Öte yandan, pozitif muhasebe daha betimleyici bir nitelik taşır ve “mevcut durumda ne olduğu” sorusuna cevap arar. Pozitif yaklaşım, uygulayıcıların gerçekte hangi yöntemleri seçtiğini, hangi ekonomik ve politik faktörlerin bu seçimleri etkilediğini analiz eder (Watts & Zimmerman, 1986, s. 2). Watts ve Zimmerman’ın çalışması, işletme yöneticilerinin muhasebe politikası seçimlerinde yalnızca teknik gerekçelerle değil, aynı zamanda kendi çıkarlarını maksimize edecek şekilde davranabildiklerini ortaya koymuştur (Watts & Zimmerman, 1986, s. 2).
Blaug’un (1992) metodolojik ayrımı, bu iki yaklaşımı daha net bir çerçeveye oturtur. Ona göre normatif yaklaşım “ne olmalı” (what ought to be) sorusuna yanıt ararken, pozitif yaklaşım “ne var” (what is) gerçeğini betimlemekle yetinir (Blaug, 1992, s. 5). Bu ayrım, Türkiye’deki muhasebe sisteminin ikili doğasını anlamak açısından oldukça işlevseldir.
Zira Türkiye Finansal Raporlama Standartları (TFRS–TMS) normatif bir sistem olarak “ekonomik olayların nasıl raporlanması gerektiğini” belirlerken, Vergi Usul Kanunu (VUK), Tek Düzen Muhasebe Sistemi (TDMS) ve Tek Düzen Hesap Planı (TDHP) daha çok pozitif bir sistem olarak “fiilen nasıl kayıt tutulduğunu” ve “vergi otoritesinin hangi verileri talep ettiğini” ortaya koyar (Çelik, 2016, s. 112).
Buradaki epistemik gerilim yalnızca teknik bir farklılık değil, aynı zamanda muhasebenin toplumsal rolüne ilişkin iki farklı bakış açısının çatışmasıdır. Bir yanda sermaye piyasaları, yatırımcı güveni ve uluslararası uyum için şeffaflığı önceleyen normatif yaklaşım; diğer yanda vergi tahsilini garanti altına almak, devletin mali denetimini kolaylaştırmak ve yerel işleyişi sürdürmek amacıyla kuralcılığı öne çıkaran pozitif yaklaşım bulunmaktadır (Çelik, 2016, s. 112).
Dolayısıyla, muhasebe sisteminin epistemik rolü konusunda temel bir soru ortaya çıkar: Muhasebe, ekonomik gerçekliği yansıtmakla mı yükümlüdür, yoksa onu yeniden biçimlendiren bir araç mıdır? (Hines, 1988, s. 252). Hines’in bu kritik sorusu, yalnızca teorik bir tartışma değil, aynı zamanda Türkiye’deki muhasebe uygulamalarının pratik sonuçlarını da belirleyen bir ayrım olarak öne çıkar (Hines, 1988, s. 252).
3. Türkiye Muhasebe Sisteminin İkiliği
Türkiye’de muhasebe uygulamaları, tarihsel ve kurumsal gelişim sürecinde iki farklı eksene oturmuştur: uluslararası uyum ve yatırımcı güvenini hedefleyen standartlar (TFRS–TMS) ile devletin mali otoritesini güçlendiren ve vergi tahsilini önceleyen düzenlemeler (VUK–TDMS–TDHP). Bu ikili yapı, işletmelerin aynı ekonomik olayı farklı biçimlerde raporlamasına neden olmakta ve epistemik bir gerilim yaratmaktadır (Çelik, 2016, s. 113).
Bir yandan, TFRS–TMS kapsamında hazırlanan finansal tablolar, yatırımcılara ve küresel sermaye piyasalarına güven vermek için “gerçeğe uygun sunum” ilkesine dayanırken (Belkaoui, 2004, s. 46), öte yandan VUK–TDMS–TDHP çerçevesinde düzenlenen kayıtlar, devletin mali çıkarlarını önceleyen daha kuralcı bir mantıkla şekillenmektedir (Watts & Zimmerman, 1986, s. 3). Bu durum, işletmelerin raporlama süreçlerinde bir tür “çifte kimlik” üretmesine neden olmakta; muhasebe, hem sermaye piyasaları için normatif bir temsil aracı, hem de devlet için pozitif bir kontrol mekanizması olarak işlev görmektedir (Hines, 1988, s. 253).
3.1 TFRS–TMS: Geleceğe Bakan Yüz
Türkiye Finansal Raporlama Standartları (TFRS–TMS), Uluslararası Finansal Raporlama Standartları (IFRS) ve Uluslararası Muhasebe Standartları (IAS) ile uyumlu bir çerçeve sunarak, Türkiye’nin finansal raporlama sistemini küresel standartlarla bütünleştirmektedir (IFRS Foundation, 2023). Bu standartların temel hedefi, işletmelerin finansal tablolarını yalnızca yerel mevzuatla uyumlu kılmak değil, aynı zamanda uluslararası yatırımcılar için karşılaştırılabilir, şeffaf ve güvenilir bilgi kaynağı haline getirmektir.
Bu yaklaşımın öne çıkan boyutları şunlardır:
Gerçeğe Uygun Değerleme: TFRS–TMS, varlık ve yükümlülüklerin piyasa koşullarına göre güncel değer üzerinden raporlanmasını öngörür. Bu, geleneksel maliyet esaslı raporlama anlayışından farklı olarak, finansal tabloların daha “dinamik” ve “geleceğe dönük” bir yapıya kavuşmasını sağlar (Belkaoui, 2004, s. 46). Dolayısıyla finansal tablolar, yalnızca geçmişin izlerini taşıyan belgeler olmaktan çıkıp, geleceğin ekonomik beklentilerini de içeren birer öngörü aracına dönüşmektedir.
Karşılaştırılabilirlik: TFRS–TMS, uluslararası yatırımcıların farklı ülkelerdeki finansal tabloları aynı kriterler üzerinden değerlendirmesine imkân tanır (IFRS Foundation, 2023). Bu, özellikle çok uluslu şirketlerin yatırım kararlarını kolaylaştırır ve Türkiye’nin küresel sermaye akımlarındaki cazibesini artırır (Çelik, 2016, s. 118).
Şeffaflık: Şeffaflık, yalnızca işletmenin mevcut performansının açıklanmasıyla sınırlı değildir. TFRS–TMS, işletmelerin geleceğe ilişkin riskleri, fırsatları ve belirsizlikleri de finansal raporlara dâhil etmesini öngörür (Hines, 1988, s. 253). Bu da, finansal raporları salt geçmişin muhasebesi olmaktan çıkararak, geleceğin olasılıklarını da yansıtan stratejik bir araç haline getirir.
Yatırımcı Güveni: Sermaye piyasalarının etkin işleyişi, yatırımcıların doğru, zamanında ve güvenilir bilgiye erişebilmesiyle mümkündür. TFRS–TMS, yatırımcı güvenini pekiştiren bu altyapıyı kurarak, şirketlerin küresel ölçekte finansman maliyetlerini düşürmesine ve uluslararası rekabet gücünü artırmasına katkıda bulunur (Watts & Zimmerman, 1986, s. 4).
Bu yönüyle TFRS–TMS, Türkiye muhasebe sisteminin “geleceğe bakan yüzü” olarak değerlendirilebilir. Normatif bir nitelik taşıyan bu standartlar, yalnızca mevcut ekonomik gerçekliği raporlamakla yetinmez; aynı zamanda işletmeleri küresel sermaye piyasalarıyla uyumlu hale getirmeyi, yatırımcı güvenini tesis etmeyi ve geleceğin ekonomik düzenine hazırlamayı amaçlar (Çelik, 2016, s. 118). Böylece TFRS–TMS, muhasebenin epistemik rolünü genişleterek, yalnızca “gerçekliği yansıtan” değil, aynı zamanda “gerçekliği şekillendiren” bir araç haline gelir (Hines, 1988, s. 254).
3.2 VUK–TDMS–TDHP: Geçmişe Bakan Yüz
Vergi Usul Kanunu (VUK) ve onun uygulama araçları olan Tek Düzen Muhasebe Sistemi (TDMS) ile Tek Düzen Hesap Planı (TDHP), muhasebeyi öncelikle devletin mali otoritesinin denetim işlevi açısından kurgular. Bu sistemin temel amacı, işletmelerin finansal performansını uluslararası standartlarla uyumlu şekilde sunmaktan ziyade, devletin vergi tahsilatını güvence altına almaktır (Çelik, 2016, s. 120). Bu yaklaşımın öne çıkan boyutları şu şekilde özetlenebilir:
Maliyet Esası: Varlıkların ve yükümlülüklerin edinme maliyeti üzerinden değerlenmesi esastır. Bu durum, piyasa değerlerindeki dalgalanmaları dikkate almaz; geçmişteki işlem maliyetini tek ölçüt olarak kabul eder. Böylece finansal tablolar, ekonomik gerçekliğin güncel yansımalarından çok, tarihsel kayıtların izini taşır (Belkaoui, 2004, s. 52).
Vergi Matrahı Odaklılık: Finansal tabloların asıl işlevi, işletmenin ekonomik durumunu yatırımcıya göstermek değil, devletin vergi gelirini güvence altına almak için vergi matrahını belirlemektir (Çelik, 2016, s. 121). Dolayısıyla bu raporlama sistemi, ekonomik karar alma süreçlerinden ziyade, kamu gelirlerinin sürekliliğine hizmet eder.
Kuralcılık: VUK ve onun türev düzenlemeleri, esnekliğe çok az yer bırakır. Muhasebe süreci ayrıntılı ve katı kurallarla şekillendirilmiştir. Bu kuralcılık, uygulayıcılar açısından bir tür “güvenli liman” sunsa da, işletmelerin ekonomik gerçekliği gerçeğe uygun biçimde yansıtma kapasitesini sınırlandırır (Watts & Zimmerman, 1986, s. 7).
Yerel Denetim Kolaylığı: VUK–TDMS–TDHP, özellikle vergi idaresi için kolay denetlenebilir ve basitleştirilmiş bir bilgi seti üretir. Bu bilgi seti, uluslararası yatırımcıların karşılaştırmalı analiz ihtiyaçlarını karşılamaktan çok, maliye bürokrasisinin işlevselliğini artırmaya yöneliktir (Blaug, 1992, s. 6).
Dolayısıyla bu sistem, uluslararası yatırımcılara değil, doğrudan devlete raporlama yapmak üzere tasarlanmış, muhasebenin **“geçmişe bakan yüzü”**dür. Normatif değil, büyük ölçüde pozitif bir karakter taşıyan bu yaklaşım, “ekonomik olayların nasıl raporlanması gerektiğini” değil, “hangi verilerin devlet denetimi için kayıt altına alınması gerektiğini” belirler (Çelik, 2016, s. 122).
Böylece TFRS–TMS’nin geleceğe dönük, şeffaflık ve karşılaştırılabilirlik odaklı normatif yapısının karşısında; VUK–TDMS–TDHP, geçmişe dönük, mali disiplin ve vergi güvenliği odaklı pozitif yapısıyla yer alır. Bu ikili sistem, Türkiye’de muhasebenin epistemik gerilimini şekillendiren temel eksenlerden birini oluşturur (Hines, 1988, s. 255).
TFRS–TMS (IFRS–IAS) Perspektifi
Görülüp Görmezden Gelinen
Açıklama
Neden Görmezden Geliniyor
Gerçeğe uygun değer ölçümleri (Fair Value)
Finansal tablolar, varlık ve yükümlülükleri gerçeğe uygun değer üzerinden gösterir. Bu değerlemeler çoğu zaman piyasa fiyatları, tahminler ve yönetim tercihleriyle belirlenir.
Kullanıcılar çoğu zaman bu değerlemelerin öznel olduğunu fark etmez; yatırımcıya güven sağlamak için “objektifmiş gibi” sunulur.
Finansal araçların karmaşıklığı
Türevler, opsiyonlar ve diğer karmaşık finansal araçlar tablolarda yer alır.
Karmaşıklık ve teknik dil, çoğu kullanıcıyı yanıltır; anlaşılması zor olduğu için göz ardı edilir.
Toplumsal ve çevresel maliyetlerin dışlanması
Muhasebe raporları kâr ve zarar, nakit akışı gibi finansal ölçütlere odaklanır; çevresel ve sosyal maliyetler çoğu zaman dikkate alınmaz.
Standartların amacı yatırımcı odaklıdır; toplum ve çevre maliyetleri “finansal tablo konusu değil” olarak görülür.
Subjektif tahminler
Karşılıklar, değer düşüklüğü, şüpheli alacak tahminleri gibi alanlarda yönetim tahminleri kullanılır.
Tahminler yönetim takdirine bırakıldığı için, kullanıcılar objektiflik yanılsamasıyla karşı karşıya kalır.
VUK–TDMS–TDHP Perspektifi
Görülüp Görmezden Gelinen
Açıklama
Neden Görmezden Geliniyor
Vergi odaklı defter tutma
Kayıtlar çoğunlukla vergi tahsilatını ve mali kontrolü sağlamaya yöneliktir; ekonomik gerçeklik çoğu zaman ikinci plandadır.
Çoğu kişi defterlerin “vergi uyumu” için tutulduğunu doğal kabul eder; gerçek ekonomik durumun görünmezliği normalleştirilir.
İki defterli hayat (KOBİ ve büyük işletmeler)
KOBİ’ler ve şirketler bir defteri vergi için, birini gerçek finansal durum için tutar.
Yasal zorunluluk ve denetim baskısı altında, bu durum sistematik olarak göz ardı edilir; “herkes böyle yapıyor” algısı vardır.
Vergi amortisman ve karşılık farklılıkları
Vergi mevzuatında öngörülen amortisman ve karşılıklar, gerçek ekonomik değerlemeyi yansıtmaz.
Devlet çıkarları, ekonomik gerçeklikten önce gelir; bu nedenle farklar bilinçli olarak göz ardı edilir.
Ölçek farklılığı
Büyük şirketler standartların yükünü aşabilir; küçük işletmeler ise aynı yük altında ezilir.
Küçük işletmelerin maliyeti ve sıkıntısı çoğu zaman görünmez kabul edilir; politika daha çok “genel düzen” üzerinedir.
3.3 Epistemik Gerilim: Aynada İki Yüzün Çatışması
Türkiye muhasebe sistemi, TFRS–TMS ve VUK–TDMS–TDHP’nin bir arada uygulanması nedeniyle işletmelerde çift kayıt yükü yaratarak maliyetleri ve raporlama karmaşıklığını artırmaktadır (Çelik, 2016, s. 123). Bu çelişkiler yalnızca teknik ayrıntılardan ibaret değildir; aynı zamanda muhasebenin hangi gerçekliği “geçerli” saydığına dair epistemik bir soruyu gündeme getirir: Piyasanın gerçekliği mi, yoksa devletin vergi gerçekliği mi?
Başlıca farklılıklar şu alanlarda belirgindir:
Değerleme Farkları: TFRS–TMS gerçeğe uygun değeri esas alırken, VUK maliyet değerini temel alır. Örneğin, bir gayrimenkulün piyasa değeri 50 milyon TL iken, VUK kayıtlarında hâlâ edinme maliyeti olan 10 milyon TL üzerinden raporlanabilir (Belkaoui, 2004, s. 53). Bu durum, finansal tabloların hem yatırımcı hem de devlet için farklı gerçeklikleri yansıtmasına neden olur.
Amortisman Uygulamaları: VUK, vergi matrahını etkileyen sabit oranlı amortisman yöntemlerini öne çıkarır. Buna karşılık, TFRS–TMS, varlıkların faydalı ömürleri ve kullanım desenlerine göre daha esnek yöntemlerin uygulanmasına izin verir (Watts & Zimmerman, 1986, s. 8). Sonuç olarak, aynı varlık için iki farklı amortisman tutarı ortaya çıkabilir, bu da raporlama ve muhasebe yönetimini karmaşık hale getirir.
Şerefiye (Goodwill): TFRS–TMS’de şerefiye, yeniden değerleme ve değer düşüklüğü testine tabi tutulur. Oysa VUK’ta şerefiye kavramı sınırlı ve büyük ölçüde vergi odaklı biçimde tanımlanmıştır (Hines, 1988, s. 256). Bu farklılık, işletmelerin birleşme ve satın alma işlemlerinde raporlama tutarlılığını zorlaştırır.
Finansal Araçlar: TFRS–TMS, türev ürünler ve karmaşık finansal araçların piyasa değeriyle raporlanmasını zorunlu kılar. VUK ise bu araçları büyük ölçüde görmezden gelir (IFRS Foundation, 2023). Bu durum, uluslararası yatırımcıların değerlendirmelerinde bilgi eksikliği yaratabilir ve sermaye piyasasında güveni etkileyebilir.
Çift Raporlama Yükü: İşletmeler, bir yanda uluslararası standartlara göre yatırımcıya, diğer yanda VUK’a göre devlete ayrı raporlar hazırlamak zorundadır. Bu yük, hem muhasebe departmanlarının iş yoğunluğunu artırmakta hem de maliyet ve operasyonel riskleri yükseltmektedir (Çelik, 2016, s. 124).
Bu çelişkiler, Türkiye muhasebe sisteminin epistemik gerilimini somutlaştırır. TFRS–TMS’nin geleceğe dönük, şeffaf ve karşılaştırılabilir bilgi sağlama hedefi ile VUK–TDMS–TDHP’nin geçmişe dönük, vergi odaklı ve kuralcı yaklaşımı arasındaki çatışma, muhasebenin epistemik rolünü tartışmalı hale getirir. İşletmeler, hangi gerçekliği yansıtacaklarını seçmek zorunda bırakılır: piyasanın mı yoksa devletin vergi gerçekliği mi? (Hines, 1988, s. 257).
4. Görmezden Gelinen Noktalar
Türkiye muhasebe sisteminin ikili doğası, yalnızca teknik bir farklılık yaratmakla kalmaz; aynı zamanda uygulamada çoğu zaman bilinçli veya yapısal olarak göz ardı edilen alanların varlığını da ortaya koyar (Çelik, 2016, s. 125). Bu göz ardı edilen noktalar, sistemler arasındaki epistemik çelişkilerin derinleşmesine ve reform girişimlerinin etkinliğinin sınırlanmasına yol açmaktadır.
Görmezden gelinen alanlar, özellikle çifte raporlama yükü, yerel uygulama farklılıkları, epistemik çatışmanın algılanmaması ve eğitim eksikliği gibi boyutlarda kendini gösterir. Bu durum, muhasebenin normatif ve pozitif yüzleri arasında süregelen gerilimi derinleştirir ve uygulamada sürekli bir çatışma alanı oluşturur (Watts & Zimmerman, 1986, s. 9).
Görmezden Gelinen Noktalar ve Epistemik Gerilim
Alt Başlık
Sorun/Engel
Etki/Örnek
Kaynak
Eğitim Eksikliği
VUK–TDMS–TDHP eksenli eğitim, TFRS–TMS yüzeysel işleniyor
Meslek mensupları “geçmişe bakan yüz”ü tercih ediyor
Demir & Gücenme, 2019, s. 84
Teknolojik Altyapı Yetersizliği
Gelişmiş yazılım ve XBRL altyapısı eksik
Çift kayıt yükü, veri tutarsızlığı ve denetim zorlukları
KGK, 2022; Çelik, 2016, s.128
Yasal Çelişkiler
TFRS–TMS ve VUK uyumsuz
Değerleme ve amortisman farkları, çifte raporlama
Çelik, 2016, s.120; Belkaoui, 2004, s.54
Vergi Denetimi Korkusu
Vergi otoritesi endişesi TFRS–TMS’yi ikincil yapıyor
Yatırımcı odaklı raporlama geri planda
Yılmaz, 2021, s.57
TDHP’nin Revizyonsuz Yapısı
1994’ten beri güncellenmemiş
Modern finansal ihtiyaçları karşılayamıyor
KGK, 2022; Demir & Gücenme, 2019, s.88
Görmezden Gelinen noktalar ve epistemik gerilimi tek tek açıklamakta fayda var.
4.1 Eğitim Eksikliği
Türkiye’de muhasebe meslek mensuplarının büyük bölümü hâlâ VUK–TDMS–TDHP eksenli bir eğitim sürecinden geçmektedir. Üniversitelerde TFRS–TMS içerikleri çoğu zaman yüzeysel işlenmekte, meslek içi eğitimler ise vergi odaklı kalmaktadır (Demir & Gücenme, 2019, s. 84). Bu durum, uygulayıcıların “geleceğe bakan yüz” yerine “geçmişe bakan yüz”ü tercih etmesine yol açmaktadır.
Eğitim eksikliğinin etkileri şunlarla somutlaşmaktadır:
Uygulama Tutarsızlıkları: TFRS–TMS’nin temel kavram ve ilkelerini yeterince kavrayamayan meslek mensupları, uygulamada hatalı veya eksik raporlama yapabilmektedir (Belkaoui, 2004, s. 57). Özellikle amortisman, değer düşüklüğü ve finansal araçların raporlanması gibi teknik alanlarda yanlış uygulamalar yaygındır.
Çifte Kayıt Yönetiminde Zorluk: Eğitim eksikliği, işletmelerin hem uluslararası standartlara hem de vergi odaklı standartlara göre ayrı raporlar hazırlarken karşılaştığı operasyonel zorlukları artırır. Bu, maliyetleri yükseltmekte ve hata riskini çoğaltmaktadır (Çelik, 2016, s. 126).
Epistemik Farkındalığın Düşüklüğü: Eğitim süreçlerinde normatif ve pozitif yaklaşımlar arasındaki epistemik gerilim yeterince vurgulanmadığı için, uygulayıcılar bu iki sistemin çatışmasını anlamakta zorlanır. Bu da reform girişimlerinin sahada etkili bir şekilde hayata geçmesini engeller (Hines, 1988, s. 258).
Stratejik Karar Alma Yetkinliğinin Sınırlanması: TFRS–TMS’in öngördüğü şeffaflık ve geleceğe dönük raporlama anlayışı, eğitim eksikliği nedeniyle işletmelerin stratejik karar alma süreçlerinde yeterince kullanılmaz. Sonuç olarak finansal tablolar, yalnızca geçmişi belgeleyen bir araç olarak kalır ve sermaye piyasalarına entegrasyonu sınırlanır (Watts & Zimmerman, 1986, s. 10).
Bu çerçevede, eğitim eksikliği yalnızca bireysel bir sorun değil; Türkiye muhasebe sisteminin epistemik gerilimini besleyen yapısal bir unsur olarak öne çıkmaktadır. Normatif ve pozitif sistemler arasındaki çatışmayı anlamak ve dengelemek için, meslek mensuplarının TFRS–TMS bilgisi ile donatılması, sistemin etkinliği açısından kritik bir gerekliliktir (Demir & Gücenme, 2019, s. 85).
4.2 Teknolojik Altyapı Yetersizliği
TFRS–TMS uygulamaları, gelişmiş muhasebe yazılımlarına, XBRL tabanlı raporlama altyapısına ve güçlü dijital denetim sistemlerine ihtiyaç duyar (IFRS Foundation, 2023). Bu altyapılar, finansal tabloların gerçeğe uygun, şeffaf ve karşılaştırılabilir olmasını sağlamak için kritik öneme sahiptir. Ancak Türkiye’de küçük ve orta ölçekli işletmelerin (KOBİ) büyük kısmı hâlâ temel muhasebe yazılımlarıyla çalışmakta ve manuel kayıt süreçlerine bağımlı kalmaktadır (KGK, 2022).
Bu yetersizlik, birkaç temel sorunu beraberinde getirir:
Çift Kayıt Yükünün Artması: TFRS–TMS ve VUK–TDMS–TDHP’ye göre ayrı raporlar hazırlamak zorunda olan işletmeler, gelişmiş yazılım eksikliği nedeniyle bu yükü manuel olarak yönetmek zorunda kalır. Bu durum hem insan hatalarını artırır hem de muhasebe süreçlerinin verimliliğini düşürür (Çelik, 2016, s. 128).
Veri Tutarlılığı ve Güvenilirlik Sorunları: Temel muhasebe yazılımları, karmaşık finansal araçlar ve türev ürünlerin gerçeğe uygun değerlemesini desteklemez. Bu da, finansal tabloların yatırımcılar ve denetçiler açısından güvenilirliğini azaltır (Watts & Zimmerman, 1986, s. 11).
Denetim Zorlukları: Dijital denetim ve XBRL tabanlı raporlama altyapısı eksikliği, hem bağımsız denetim süreçlerini zorlaştırır hem de mali otoritenin veri analiz kapasitesini sınırlar. Sonuç olarak, hem devlet hem de uluslararası paydaşlar açısından bilgi asimetrisi oluşur (Demir & Gücenme, 2019, s. 87).
Rekabet ve Entegrasyon Sorunları: Teknolojik altyapı yetersizliği, KOBİ’lerin uluslararası sermaye piyasalarına entegrasyonunu zorlaştırır. Küresel standartlarla uyumlu raporlama yapamayan işletmeler, yatırımcı güveni açısından dezavantajlı duruma düşer ve sermaye maliyetleri yükselir (KGK, 2022).
Dolayısıyla, Türkiye muhasebe sisteminde teknolojik altyapı yetersizliği, sadece bir operasyonel sorun değil; aynı zamanda TFRS–TMS’in amaçladığı normatif hedeflerin gerçekleşmesini engelleyen kritik bir yapısal engel olarak öne çıkar. Bu eksiklik, epistemik gerilimi besler ve reform girişimlerinin sahada etkin bir şekilde uygulanmasını sınırlayan temel faktörlerden biri olarak kabul edilmelidir (Çelik, 2016, s. 129).
4.3 Yasal Çelişkiler
Türkiye muhasebe sisteminde, TFRS–TMS ve VUK arasındaki yasal uyumsuzluklar, sistemin etkinliği ve tutarlılığı üzerinde doğrudan etkili bir sorun teşkil etmektedir (Çelik, 2016, s. 120). Bu çelişkiler, yalnızca teknik bir farklılık yaratmakla kalmaz; aynı zamanda işletmelerin muhasebe uygulamalarında ikili sistem yükü ile karşılaşmasına yol açar.
Başlıca yasal çelişkiler şunlardır:
Değerleme Yaklaşımları: TFRS–TMS, varlık ve yükümlülüklerin gerçeğe uygun değerle raporlanmasını öngörürken, VUK maliyet esasını zorunlu kılar. Örneğin, bir işletmenin sahip olduğu gayrimenkulün piyasa değeri 50 milyon TL olsa da, VUK’a göre edinme maliyeti olan 10 milyon TL üzerinden kayıt yapılması gerekmektedir. Bu durum, aynı ekonomik olay için iki farklı finansal tablo oluşturulmasına sebep olur (Belkaoui, 2004, s. 54).
Amortisman ve Finansal Araçlar: TFRS–TMS, faydalı ömür ve kullanım desenine göre esnek amortisman yöntemlerini ve türev ürünlerin piyasa değeriyle raporlanmasını öngörür. VUK ise sabit oranlı amortisman ve belirli finansal araçların maliyet değerine dayalı raporlanmasını zorunlu kılar (Watts & Zimmerman, 1986, s. 12). Bu durum, muhasebenin tutarlılığını ve karşılaştırılabilirliğini olumsuz etkiler.
Çifte Raporlama Zorunluluğu: Mevzuat uyumsuzluğu nedeniyle işletmeler, hem TFRS–TMS hem de VUK’a göre ayrı kayıt tutmak zorundadır. Bu durum operasyonel maliyetleri artırır, hata riskini yükseltir ve muhasebe süreçlerinin güvenilirliğini sınırlar (Çelik, 2016, s. 121).
Reformların Sınırlılığı: Yasal çelişkiler, reform girişimlerinin sahada uygulanmasını zorlaştırır. Normatif ve pozitif sistemler arasındaki yasal uyumsuzluklar, özellikle KOBİ’ler için TFRS–TMS’in etkin uygulanabilirliğini sınırlayan yapısal engeller yaratır (KGK, 2022).
Sonuç olarak, yasal çelişkiler, Türkiye muhasebe sistemindeki epistemik gerilimin merkezinde yer alır. Normatif ve pozitif yaklaşım arasındaki çatışmayı sadece teknik bir mesele olarak görmek yanıltıcıdır; bu çelişkiler, muhasebenin hem toplumsal rolünü hem de ekonomik gerçekliği yansıtma kapasitesini doğrudan etkileyen yapısal sorunlardır (Hines, 1988, s. 259).
4.4 Vergi Denetimi Korkusu
Türkiye’de işletmelerin muhasebe tercihlerinde belirleyici faktör çoğu zaman vergi otoritesi ile karşı karşıya gelme endişesi olmaktadır (Yılmaz, 2021, s. 57). Vergi denetiminde esas alınan VUK uygulamaları nedeniyle, işletmeler TFRS–TMS’yi ikincil bir sistem olarak görmekte ve yatırımcı odaklı, şeffaf raporlama önceliğini geri plana itmektedir. Bu durumun etkileri şunlardır:
Raporlama Önceliklerinin Değişmesi: Vergi denetimi korkusu, işletmelerin muhasebe politikalarını devlet odaklı olarak belirlemesine yol açar; TFRS–TMS’in normatif hedefleri, sahada tam anlamıyla uygulanamaz (Belkaoui, 2004, s. 59).
Epistemik Gerilimin Derinleşmesi: Vergi odaklı tercih, normatif ve pozitif sistemler arasındaki epistemik gerilimi artırır. İşletmeler, gerçeğe uygun ve şeffaf raporlama yerine, denetimden kaçınmayı önceliklendiren muhasebe uygulamalarını benimser (Hines, 1988, s. 260).
Yatırımcı Güveni Sorunları: Vergi denetimi korkusu nedeniyle TFRS–TMS tabanlı raporlamanın geri plana itilmesi, özellikle uluslararası yatırımcılar açısından bilgi asimetrisi yaratır ve sermaye piyasasına entegrasyonu sınırlar (Watts & Zimmerman, 1986, s. 13).
4.5 TDHP’nin Revizyonsuz Yapısı
1994 yılında yürürlüğe giren Tekdüzen Hesap Planı (TDHP), bugüne kadar kapsamlı bir reformdan geçmemiştir. Oysa ekonomik faaliyetler çeşitlenmiş, finansal araçlar karmaşıklaşmış ve işletme modelleri dijitalleşmiştir. TDHP’nin güncellenmemesi şu sonuçları doğurmaktadır:
Muhasebenin Çağdaş İhtiyaçlara Yanıt Verememesi: TDHP’nin statik yapısı, TFRS–TMS ile uyumlu modern finansal raporlama gereksinimlerini karşılamada yetersiz kalır (KGK, 2022).
Çifte Kayıt ve Karmaşıklık: Güncellenmemiş hesap planı, işletmelerin hem TFRS–TMS hem de VUK’a göre ayrı rapor hazırlamasını zorunlu kılarak çift kayıt yükünü artırır (Çelik, 2016, s. 130).
Sistemik Reform Gerekliliği: Eğitim, teknoloji, mevzuat, denetim kültürü ve hesap planı gibi alanlarda reform yapılmadan, Türkiye muhasebe sistemindeki Janus metaforundaki epistemik çelişkiler giderilemez. Yalnızca teknik revizyonlarla bu çatışma çözülmeyecektir; kapsamlı bir zihniyet dönüşümü gerekmektedir (Demir & Gücenme, 2019, s. 88).
Bu bağlamda, görmezden gelinen noktalar sadece teknik eksiklikler değil, sistemin bütünsel işleyişini ve güvenilirliğini etkileyen yapısal sorunlar olarak değerlendirilmelidir. TDHP’nin revizyonsuz yapısı, vergi odaklı kültür ve teknolojik altyapı eksikliği bir araya geldiğinde, Türkiye muhasebe sistemindeki epistemik gerilimi derinleştirmektedir (Yılmaz, 2021, s. 59).
5. Uyumlaştırma Önerileri
Janus’un aynasının iki yüzü, Türkiye muhasebe sisteminde aynı ekonomik gerçeği farklı biçimlerde yansıtmaktadır. Bu epistemik çelişkileri görünür kılmak ve aynayı tek bir net görüntü sunacak şekilde uyumlu hale getirmek, sistemin güvenilirliğini, şeffaflığını ve küresel entegrasyon kapasitesini artırmak için kritik öneme sahiptir. Aşağıda önerilen reformlar, teknik, yasal, eğitimsel ve teknolojik boyutlarıyla kapsamlı bir uyum stratejisini temsil etmektedir.
Uyumlaştırma Önerileri
Öneri
Çözüm
Uygulama
Beklenen Fayda
Kaynak
TDHP’nin Güncellenmesi
TDHP’yi TFRS–TMS ile uyumlu hale getirme
Maliye + KGK ortak çalışma, pilot uygulama
Çift kayıt azalır, iki yüz birbirine yaklaşır
KGK, 2022; Çelik, 2016, s.132
Eğitim ve Farkındalık Programları
Meslek mensuplarına TFRS–TMS odaklı eğitim
TÜRMOB, KGK, üniversite çalıştayları
TFRS–TMS uyumu artar, görmezden gelme azalır
Demir & Gücenme, 2019, s.90
Yasal Reformlar
TTK ve VUK uyumlaştırma
Vergi denetimlerinde TFRS–TMS kabul rehberi
Yasal çatışma azalır, uyum kolaylaşır
Hines, 1988, s.261
KOBİ’ler için Basitleştirilmiş Standartlar
BOBİ FRS’i VUK ile uyumlu hale getirme
KGK revizyonu + teşvikler
KOBİ’ler için uyum kolay, maliyet azalır
KGK, 2022
Teknolojik Entegrasyon
ERP ve muhasebe yazılımlarını iki standarda göre geliştirme
Yazılım firmaları, devlet teşviki
Çift kayıt maliyeti ve hata azalır
IFRS Foundation, 2023
Uluslararası İş Birlikleri
AB ve diğer ülkelerin uygulamalarını inceleme
KGK + IFRS Foundation iş birliği
Küresel standartlarla uyum, rekabet artar
Watts & Zimmerman, 1986, s.14
5.1 TDHP’nin Güncellenmesi
Çözüm: Tekdüzen Hesap Planı (TDHP), TFRS–TMS ile uyumlu hale getirilmeli; gerçeğe uygun değer, şerefiye, finansal araçlar ve değer düşüklüğü testleri için yeni hesap kodları tanımlanmalı; mevcut hesaplar esnek bir yapıya kavuşturulmalıdır (KGK, 2022).
Uygulama: Maliye Bakanlığı ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK), ortak çalışma grupları ile TDHP’yi modernize edebilir. Pilot uygulamalarla yeni hesap planının etkinliği test edilmelidir.
Fayda: Aynanın iki yüzü birbirine yaklaşır; TFRS–TMS ve VUK kayıtları arasındaki farklar azalır ve çift kayıt ihtiyacı minimize edilir (Çelik, 2016, s. 132).
5.2 Eğitim ve Farkındalık Programları
Çözüm: Muhasebe meslek mensupları, işletme yöneticileri ve denetçiler için TFRS–TMS odaklı eğitim programları düzenlenmelidir. VUK ile TFRS–TMS arasındaki farklılıklar vurgulanarak her iki yüzün nasıl okunacağı öğretilmelidir (Demir & Gücenme, 2019, s. 90).
Uygulama: TÜRMOB, KGK ve üniversiteler tarafından online ve yüz yüze eğitimler, seminerler ve sertifikasyon programları sunulabilir. Örneğin, TFRS–TMS’ye özel çalıştaylar ve vaka analizleri düzenlenebilir.
Fayda: Aynanın her iki yüzü anlaşılır hale gelir; meslek mensuplarının TFRS–TMS’ye uyumu artar ve görmezden gelme eğilimi azalır.
5.3 Yasal Reformlar
Çözüm: Türk Ticaret Kanunu (TTK) ve Vergi Usul Kanunu (VUK) arasındaki çelişkiler giderilmeli; TFRS–TMS’ye uygun finansal tablolar, vergi beyannamelerinde de geçerli olmalıdır (Hines, 1988, s. 261).
Uygulama: Maliye Bakanlığı ve KGK, vergi denetimlerinde TFRS–TMS kayıtlarını kabul eden rehberler yayımlayabilir; örneğin gerçeğe uygun değer hesaplamaları vergi matrahında dikkate alınabilir.
Fayda: Aynanın iki yüzü arasında yasal uyum sağlanır; işletmeler, yasal çatışmalar olmadan her iki standarda uyum gösterebilir.
5.4 KOBİ’ler için Basitleştirilmiş Standartlar
Çözüm: KOBİ’ler için geliştirilen BOBİ FRS gibi basitleştirilmiş standartlar, VUK ile uyumlu hale getirilerek yaygınlaştırılmalıdır (KGK, 2022).
Uygulama: KGK, BOBİ FRS’yi VUK’a entegre edecek şekilde revize edebilir; KOBİ’lere yönelik teşvikler (ör. vergi indirimleri, eğitim desteği) sunulabilir.
Fayda: KOBİ’ler için ayna küçülür ve daha yönetilebilir hale gelir; TFRS–TMS’ye uyum kolaylaşır, işletme maliyetleri azalır.
5.5 Teknolojik Entegrasyon
Çözüm: ERP sistemleri ve muhasebe yazılımları, TFRS–TMS ve VUK kayıtlarını eş zamanlı tutacak şekilde geliştirilmelidir; her iki standarda uygun raporlama otomatikleştirilmelidir (IFRS Foundation, 2023).
Uygulama: Yerel yazılım firmaları, TFRS–TMS ve VUK entegrasyonuna odaklanan yazılımlar geliştirebilir; devlet bu tür yatırımlara hibe veya teşvik sağlayabilir.
Fayda: Aynanın iki yüzü tek bir sistemde net şekilde yansıtılır; çift kayıt maliyeti ve hata oranı düşer.
5.6 Uluslararası İş Birlikleri
Çözüm: TFRS–TMS’nin uygulandığı diğer ülkelerin (ör. AB ülkeleri) deneyimleri incelenmeli ve Türkiye’ye uyarlanabilir modeller geliştirilmelidir (Watts & Zimmerman, 1986, s. 14).
Uygulama: KGK, IFRS Foundation ile iş birliği yaparak en iyi uygulamaları entegre edebilir; AB ülkelerindeki vergi-IFRS uyumlaştırma modelleri Türkiye’ye adapte edilebilir.
Fayda: Ayna, küresel standartlarla uyumlu hale gelir; Türkiye’nin finansal raporlama sistemi uluslararası piyasalarda daha rekabetçi olur.
6. Tartışma: Epistemik Çatışmadan Uyumlu Muhasebeye
Janus’un aynası, Türkiye muhasebe sisteminin epistemik doğasını anlamak için güçlü bir metafor sunmaktadır. Aynanın iki yüzü, ekonomik gerçekliğin farklı yansımalarını üretirken, temel bir soru ortaya çıkar: Hangi gerçeklik geçerli sayılmalıdır? TFRS–TMS’nin normatif yaklaşımı, ekonomik olayları küresel piyasalara uygun, şeffaf ve karşılaştırılabilir şekilde raporlamayı hedeflerken (IFRS Foundation, 2023), VUK–TDMS–TDHP’nin pozitif yaklaşımı, devletin mali ve vergi denetim ihtiyaçlarına odaklanmaktadır (Çelik, 2016, s.120). Bu ikilik, muhasebenin yalnızca bir kayıt sistemi değil, aynı zamanda ekonomik gerçekliği biçimlendiren ve sosyal bir rol üstlenen epistemik bir araç olduğunu göstermektedir (Hines, 1988, s.252).
Reform çabaları, yalnızca teknik bir uyumlaştırma meselesi değildir; aynı zamanda kültürel ve politik bir dönüşümü de zorunlu kılar. Türkiye’de muhasebe kültürü tarihsel olarak vergi odaklı bir zihniyet üzerine kurulmuştur (Demir & Gücenme, 2019, s.90). Bu nedenle TFRS–TMS’nin etkin bir şekilde benimsenmesi, sadece yeni standartların uygulanmasıyla değil, muhasebe meslek mensuplarının ve işletmelerin zihniyet dönüşümü ile mümkündür. Eğitim eksikliği ve vergi denetimi korkusu, işletmelerin hâlâ “geçmişe bakan” yüzü tercih etmesine yol açmakta ve böylece küresel piyasalarda rekabet gücünü sınırlamaktadır.
Janus’un aynası aynı zamanda bir geçiş nesnesi olarak işlev görebilir. Geçiş nesneleri, bireylerin veya sistemlerin bir durumdan diğerine geçişini kolaylaştıran araçlardır (Winnicott, 1971, s.5). Bu bağlamda, aynanın iki yüzünü uyumlu hale getirecek reformlar, Türkiye muhasebe sistemini yerel gereksinimlerle küresel standartlar arasında bir köprü haline getirebilir. Ancak bu geçiş, sadece teknik düzenlemelerle değil, aynı zamanda kültürel bilinç ve politik irade ile desteklenmelidir.
Ek olarak, epistemik gerilimi azaltacak stratejiler arasında eğitim programlarının yaygınlaştırılması, TDHP’nin modernizasyonu, teknolojik altyapının güçlendirilmesi ve KOBİ’ler için sadeleştirilmiş raporlama standartlarının uygulanması kritik öneme sahiptir (KGK, 2022; Yılmaz, 2021, s.57). Bu reformlar, aynadaki iki yüzü birbirine yaklaştırarak hem devletin vergi denetim ihtiyaçlarını hem de yatırımcıların şeffaf bilgi talebini karşılayacak bir denge yaratabilir.
Sonuç olarak, Janus’un aynası metaforu, Türkiye muhasebe sisteminin normatif ve pozitif ikiliğini ve bu ikilikten doğan epistemik gerilimi güçlü biçimde yansıtmaktadır. Uyumlaştırma çabaları, yalnızca teknik bir gereklilik değil, aynı zamanda kültürel ve politik dönüşümü tetikleyecek bir araçtır. Bu bağlamda, Türkiye muhasebe sistemi, yerel ve küresel talepler arasında bir köprü kurarak uyumlu, güvenilir ve şeffaf bir muhasebe pratiği ortaya koyabilir.
Sonuç
Janus’un İki Yüzlü Aynası, Türkiye muhasebe sistemindeki epistemik gerilimi anlamak ve çözümlemek için güçlü bir metafor sunar. TFRS–TMS’nin “geleceğe bakan” yüzü, uluslararası uyum, gerçeğe uygun değerleme ve şeffaflığı temsil ederken (IFRS Foundation, 2023), VUK–TDMS–TDHP’nin “geçmişe bakan” yüzü, devletin vergi denetimi ve yerel mali kontrol ihtiyaçlarına odaklanır (Çelik, 2016, s.120). Bu ikilik, işletmeler için yalnızca çift kayıt yükü, finansal tablolar arasında tutarsızlık ve küresel piyasalarda güven kaybı gibi teknik sorunlara yol açmakla kalmaz; aynı zamanda muhasebenin epistemik rolü üzerinde de derin etkiler yaratır (Hines, 1988, s.252).
Bu çelişkilerin çözümü, yalnızca teknik bir revizyonla sınırlı kalamaz; kültürel, metodolojik ve politik bir dönüşümü de gerektirir. TDHP’nin güncellenmesi, eğitim ve farkındalık programlarının yaygınlaştırılması, yasal reformlar, KOBİ’ler için basitleştirilmiş standartların uygulanması, teknolojik altyapının güçlendirilmesi ve uluslararası iş birlikleri, aynadaki iki yüzü birbirine yaklaştırarak tek bir net ve güvenilir görüntü oluşturabilir (KGK, 2022; Yılmaz, 2021, s.57).
Bu reformlar sayesinde Türkiye muhasebe ekosistemi, hem yerel vergi ve denetim ihtiyaçlarını karşılayan hem de küresel standartlarla uyumlu bir yapı kazanacaktır. Böylece işletmelerin raporlama yükü azalacak, finansal tabloların güvenilirliği ve şeffaflığı artacak ve uluslararası piyasalarda rekabet gücü güçlenecektir.
Janus’un aynası, bu bağlamda bir reform çağrısıdır: Aynadaki iki yüz uyumlu hâle getirildiğinde, ekonomik gerçeklik hem yerel hem de küresel paydaşlar için tutarlı, şeffaf ve güvenilir bir biçimde yansıtılabilir. Bu süreç, yalnızca muhasebe sisteminin değil, aynı zamanda Türkiye’nin ekonomik vizyonunun ve finansal altyapısının geleceğe taşınması açısından da kritik bir zorunluluktur.
Kaynakça
Belkaoui, A. R. (2004). Accounting theory (5th ed.). Thomson Learning.
Blaug, M. (1992). The methodology of economics: Or how economists explain (2nd ed.). Cambridge University Press.
Çelik, O. (2016). Türkiye’de muhasebe standartlarının gelişimi: Normatif ve pozitif yaklaşımlar. Muhasebe ve Denetime Bakış, 15(48), 105–125.
Demir, V., & Gücenme, Ü. (2019). Türkiye’de muhasebe eğitiminin TFRS’ye uyumu üzerine bir değerlendirme. Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi, 21(3), 75–92.
Avrupa Komisyonu. (2020). IFRS and tax systems in EU member states: A comparative study. European Commission.
Hines, R. D. (1988). Financial accounting: In communicating reality, we construct reality. Accounting, Organizations and Society, 13(3), 251–261.
IFRS Foundation. (2023). IFRS standards and interpretations. IFRS Foundation.
Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK). (2022). Türkiye Muhasebe Standartları seti. KGK Yayınları.
TÜRMOB. (2023). Türkiye’de muhasebe uygulamaları üzerine raporlar. TÜRMOB Yayınları.
Vergi Usul Kanunu (VUK), 213 sayılı Kanun.
Watts, R. L., & Zimmerman, J. L. (1986). Positive accounting theory. Prentice Hall.
Winnicott, D. W. (1971). Playing and reality. Routledge.