Tüm Bilgi Paylaşımlarım

Yarım Yüzyıldır Devam Eden Hata: Gelir Tablosu

"Bilgi paylaşıldıkça Değer Kazanır ve Bilgisine Güvenen Kişiler de Bilgisini Gerçekten Paylaşır." Kârın Gölgesinde Gelir: Muhasebenin Yarım Yüzyıllık Terminoloji Yanılgısı Income in the Shadow of Profit: A Half-Century Terminological Fallacy in Accounting                                                                                                                 Prof.Dr. Orhan Elmacı,                                                                                            https://orcid.org/0000-0002-7137-6211, Bu çalışma Kütahya Dumlupınar Üniversitesi (ROR: https://ror.org/02mn0vt57) tarafından desteklenmiştir.                                                                                                                      oelmaci@gmail.com Prof. Dr. Orhan Elmacı Kurum: Kütahya Dumlupınar Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü orhan.elmaci@dpu.edu.tr Tarih:ilk yayın: 01 Mart 2017  Güncelleme: 20.Eylül 2025 Öz Bu çalışma, Göksel Yücel’in (2016) “Yarım Yüzyıldır Devam Eden Hata: Gelir Tablosu” başlıklı eleştirisinden hareketle, Türk muhasebe terminolojisinde kökleşmiş bir kavramsal sorunu incelemektedir. 1963’ten itibaren kullanılmaya başlanan “Gelir Tablosu” ifadesinin, Amerikan “income statement” çevirisine dayalı olarak Türkçe’nin doğal kâr/zarar odaklı yapısını bozduğu savunulmaktadır. Bu yanlışlık, finansal raporlamada şeffaflığı ve karşılaştırılabilirliği zedelemekte, aynı zamanda muhasebe pedagojisini de karmaşıklaştırmaktadır. Çalışmada, TMS 1’deki “Kâr veya Zarar ve Diğer Kapsamlı Gelir Tablosu” başlığı ile önerilen “Kâr ve Zarar Tablosu” terminolojisi karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. Ayrıca TFRS/TMS ile VUK/TDMS/TDHP sistemleri arasındaki terminoloji farklılıkları tartışılmış; THY, ERDEMİR ve güncellenmiş 2024 verileriyle pratik etkiler incelenmiştir. Bulgular, terminoloji değişikliğinin KGK ve SPK tarafından acilen ele alınması gerektiğini göstermektedir. Literatür genişletilmiş olup, post-kolonyal muhasebe perspektifi eklenmiştir. Anahtar kelimeler: Gelir tablosu, kâr ve zarar tablosu, muhasebe terminolojisi, TMS 1, TFRS, VUK, finansal raporlama.   Abstract This study explores a deep-rooted terminological issue in Turkish accounting, based on Göksel Yücel’s (2016) critique titled “A Half-Century-Long Mistake: The Income Statement.” Since 1963, the Turkish translation of the American “income statement” as “gelir tablosu” has disrupted the natural profit/loss orientation of the Turkish language. This misnomer undermines transparency and comparability in financial reporting and complicates accounting pedagogy. The study conducts a comparative analysis between the title “Statement of Profit or Loss and Other Comprehensive Income” in IAS 1 and the proposed “Kâr ve Zarar Tablosu.” Furthermore, it evaluates discrepancies between IFRS/TAS and local systems such as VUK/TDMS/TDHP, illustrated through case examples of Turkish Airlines and Ereğli Iron & Steel, updated with 2024 data. Findings demonstrate that income statements in practice are inherently profit/loss oriented. The study concludes that replacing “gelir tablosu” with “kâr ve zarar tablosu” would enhance conceptual clarity and epistemic transparency for users, drawing on post-colonial accounting theory. Keywords: Income statement, profit and loss statement, accounting terminology, IAS 1, IFRS, Turkish GAAP, financial reporting.   Giriş Muhasebe yalnızca rakamların değil, aynı zamanda kavramların ve anlamların disiplinidir. Terminolojinin doğru seçimi, finansal bilginin anlaşılabilirliği, yorumlanabilirliği ve karar alma süreçlerindeki güvenilirliği açısından kritik bir rol oynar. Dil, yalnızca bir ifade aracı değil, aynı zamanda bilginin epistemolojik çerçevesini belirleyen bir unsurdur. Dolayısıyla muhasebede kullanılan kavramların yanlış çevrilmesi veya bağlam dışı kullanılması, sadece teknik bir hata değil, aynı zamanda bilgi üretiminin kalitesini doğrudan etkileyen bir sorundur. Türkiye’de muhasebe pratiği 1960’lı yıllardan itibaren Amerikan GAAP etkisi altında şekillenmiştir. Bu süreçte en çok tartışılan ve hâlen de çözümlenememiş sorunlardan biri, “income statement” teriminin “gelir tablosu” olarak çevrilmesidir. Bu çeviri, Türkçe’nin doğal dil yapısını bozmakta ve “gelir” kavramının maaş, kira veya rant gibi bireysel çağrışımlarını muhasebe bağlamına taşıyarak epistemik bir bulanıklık yaratmaktadır. Göksel Yücel (2016), bu çeviriyi “yarım yüzyıldır devam eden hata” olarak nitelendirmiştir (s. 207–209). Yücel’e göre, tablonun gerçek odak noktası işletmenin kârlılığıdır; “gelir” terimi ise kullanıcıda kavramsal bir yabancılaşma doğurur. Tarihsel bağlam incelendiğinde, Osmanlı muhasebe geleneği (defter-i kebir) kâr/zarar odaklı bir yapı üzerine kuruluyken, Cumhuriyet’in erken döneminde geliştirilen Tekdüzen Muhasebe Sistemi (TDMS, 1930’lar) “Kâr ve Zarar Tablosu”nu standartlaştırmıştır. Bu yaklaşım, işletme performansını öz sermaye artışı veya azalışı bağlamında değerlendiren daha anlamlı bir perspektife dayanıyordu. Ancak 1963’te Sosyal Sigortalar Kanunu ile başlayan Amerikan etkisi, terminolojide köklü bir kırılmaya yol açtı. 2005’te IFRS’in (Uluslararası Finansal Raporlama Standartları) Türkiye’de uygulanmaya başlanmasıyla birlikte ise hibrit bir terminoloji ortaya çıktı: TMS 1’de geçen “Kâr veya Zarar ve Diğer Kapsamlı Gelir Tablosu.” Bu ifade, bir yandan küresel uyum hedeflerken diğer yandan VUK/TDMS/TDHP’nin yerel mantığıyla çelişen kavramsal sorunları derinleştirdi. Bugün gelinen noktada Türkiye’de muhasebe dilinde çift katmanlı bir yapı oluşmuştur: TFRS/TMS ile VUK/TDMS/TDHP arasında hem kavramsal hem de terminolojik uyumsuzluklar bulunmaktadır. Bu durum yalnızca uygulayıcılar için değil, yatırımcılar, düzenleyiciler ve akademisyenler için de bir belirsizlik kaynağıdır. Bu makalenin temel araştırma sorusu şu şekilde formüle edilmektedir: “Gelir Tablosu terminolojisindeki hata, Yücel’in önerdiği düzeltmeyle giderilse, finansal raporlamanın şeffaflığı, kavramsal bütünlüğü ve uluslararası karşılaştırılabilirliği nasıl etkilenir?” Bu soruya yanıt aranırken, makale dört temel eksen üzerine inşa edilmiştir: Teorik Tartışma: Muhasebe dilinin epistemolojik boyutu ve kavramsal çerçevesi. Literatür Taraması: Osmanlı’dan günümüze terminolojik dönüşüm, Amerikan etkisi ve IFRS/TFRS uygulamalarının karşılaştırılması. Nitel Karşılaştırmalı Analiz: TFRS/TMS, VUK, TDMS ve TDHP bağlamında gelir tablosu/kâr-zarar tablosu ayrışmasının incelenmesi. Pratik Uygulamalar: Türkiye’nin önde gelen şirketlerinden örnekler üzerinden (THY ve Ereğli Demir-Çelik, 2024 verileriyle güncellenmiş) finansal raporlama sonuçlarının tartışılması. Bu yapı çerçevesinde makale, yalnızca terminolojik bir tartışma yürütmeyi değil, aynı zamanda muhasebenin epistemolojik doğasını sorgulamayı ve Türkiye’de finansal raporlamanın kavramsal bütünlüğüne katkıda bulunacak çözüm önerileri geliştirmeyi hedeflemektedir. Literatür taraması, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Terminoloji Türk muhasebe geleneği, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan çok katmanlı bir evrim sürecine sahiptir. Osmanlı döneminde kullanılan defter-i kebir ve mizan defteri, kâr/zarar odaklı muhasebenin öncülleri olarak kabul edilmektedir (Aydemir, 2018, s. 32). Bu defterler, işletmenin varlık ve borç hareketlerini izlemekten öteye geçerek, faaliyet sonuçlarının bütünsel bir resmini sunmayı amaçlamıştır. Cumhuriyet’in erken döneminde, özellikle 1930’lu yıllarda geliştirilen Tekdüzen Muhasebe Sistemi (TDMS), “Kâr ve Zarar Tablosu” ifadesini standartlaştırarak Osmanlı’daki kâr/zarar odaklı bakış açısını kurumsallaştırmıştır (Aydemir, 2018, s. 45). Bu dönem, muhasebe dilinde yerli kavramların hâkimiyetini yansıtan, epistemik olarak daha tutarlı bir evreydi. Ancak 1963’te yürürlüğe giren 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, Amerikan muhasebe sisteminden doğrudan etkilenmiş ve “income statement” teriminin “Gelir Tablosu” olarak çevrilmesiyle birlikte Türk muhasebesinde yeni bir terminolojik dönemi başlatmıştır (Yücel, 2016, s. 208). Bu kırılma, yalnızca kavramsal değil, aynı zamanda epistemik düzeyde de bir bağımlılık ilişkisi doğurmuştur. 2005’te IFRS’in Türkiye’ye uyarlanması ile bu süreç pekişmiş; özellikle TMS 1 – Finansal Tabloların Sunuluşu standardı, hibrit bir isimlendirme getirerek “Kâr veya Zarar ve Diğer Kapsamlı Gelir Tablosu” ifadesini kullanmaya başlamıştır (KGK, 2023, s. 12). Ancak bu hibrit yapı, yerel terminoloji ile küresel standartlar arasında kalıcı bir uyumsuzluk yaratmıştır. KGK’nın 2024 güncellemesi de (KGK, 2024, s. 5) bu hibrit yapıyı korumuş, fakat dilsel sorunları doğrudan ele almamıştır. Standartlar, Hibrit Yapı ve Kültürel Uyumsuzluk Literatürde bu uyumsuzluk farklı boyutlarıyla ele alınmaktadır. Yücel (2016), “gelir” kavramının Türkçe’de bireysel düzeyde (maaş, kira, rant vb.) çağrışımlar yarattığını, oysa tablonun odak noktasının işletme kârlılığı olduğunu vurgulamaktadır (s. 209). Benzer şekilde Nobes (2006), GAAP ve IFRS arasındaki terminolojik farklılıkların, kültürel dil farklılıkları nedeniyle raporlama kalitesini doğrudan etkilediğini savunur (s. 156). Post-kolonyal muhasebe literatürü bu tartışmaya farklı bir derinlik kazandırmaktadır. Belkaoui (2004), Anglo-Amerikan terminolojisinin gelişmekte olan ekonomilerde “epistemik sömürgecilik” yarattığını belirtir (s. 210). Bu durum, Türkiye’nin IFRS uyarlamasında ortaya çıkan “gelir tablosu” kavramının, yerli bilgi üretimini bastıran bir dışsal etki olarak değerlendirilebileceğini göstermektedir. Başka bir ifadeyle, terminoloji yalnızca teknik bir mesele değil, aynı zamanda bilgi bağımsızlığı ve epistemik özerklik sorunudur. Türkiye’de Terminoloji Sorununun Güncel Yansımaları Türkiye’de terminolojiye ilişkin sorunların uygulamada ciddi sonuçlar doğurduğu da görülmektedir. Örneğin Aydın ve ark. (2020), yüksek enflasyon dönemlerinde TMS 29 kapsamında kullanılan terminolojinin oran analizlerini bozduğunu ve kullanıcıları yanıltıcı çıktılar ürettiğini göstermiştir (s. 80). Erdoğan (2021) ise IFRS 16 – Kiralama İşlemleri standardı bağlamında, TFRS/TMS ile VUK/TDMS/TDHP arasındaki kavram farklılıklarının finansal bütünlüğü zedelediğini ortaya koymuştur (s. 142). Benzer şekilde, VUK/TDMS/TDHP sisteminde “Gelir Tablosu”nun zorunlu tutulması, 600–699 hesap gruplarının kâr/zarar odaklı olmasına rağmen dilsel olarak “gelir” terimiyle çelişkili bir çerçeve yaratmaktadır (MuhasebeTR, 2012, s. 4). Bu durum, TFRS ile VUK arasındaki farkları artırarak uyumsuzlukları daha da belirgin hale getirmiştir (Finansal Eksen, 2021, s. 3). Uluslararası boyutta ise, IASB’nin 2023 Terminoloji Rehberi, kültürel uyarlamaların önemine işaret etse de (IASB, 2023, s. 22), Türkiye’deki hibrit yapıya doğrudan eleştiri getirmemektedir. Bu da Türkiye’nin, küresel muhasebe arenasında terminolojiye ilişkin kendi özgün çözümünü geliştirmekte geciktiğini göstermektedir. Literatürün Özeti ve Boşluk Özetle, mevcut literatür üç temel noktada birleşmektedir: “Income statement”ın “gelir tablosu” olarak çevrilmesi dilsel bir uyumsuzluk ve epistemik bir sorun yaratmaktadır (Yücel, 2016; Nobes, 2006). Bu uyumsuzluk, yalnızca teknik bir mesele değil, aynı zamanda post-kolonyal bir bilgi bağımlılığı problemidir (Belkaoui, 2004). Türkiye’de KGK ve SPK’nın hibrit standardizasyonu, yerli bilgi üretimini bastırmakta ve uygulamada ciddi belirsizliklere yol açmaktadır (Aydın vd., 2020; Erdoğan, 2021). Bu boşluk, makalenin temel araştırma sorusunun gerekçesini oluşturmaktadır: Eğer “gelir tablosu” yerine tarihsel ve kavramsal açıdan daha uygun olan “kâr/zarar tablosu” ifadesi benimsenirse, Türkiye’de finansal raporlamanın şeffaflığı, karşılaştırılabilirliği ve epistemik bağımsızlığı güçlenebilir mi? Yöntem Bu çalışma, nitel bir deskriptif analiz yöntemi üzerine kurulmuştur. Araştırmanın amacı, “income statement” teriminin Türkçeye “gelir tablosu” olarak çevrilmesinin yarattığı terminolojik, epistemik ve uygulamalı sorunları ortaya koymak ve alternatif çözüm önerilerini değerlendirmektir. Veri Toplama Çalışmada yalnızca ikincil veriler kullanılmıştır. Veri kaynakları şunlardır: Akademik literatür (ör. Yücel, 2016; Nobes, 2006; Belkaoui, 2004), Düzenleyici kurum standartları (KGK, 2023; SPK, 2023; IASB, 2023), İşletme uygulamaları: Türk Hava Yolları (THY, 2023–2024) ve Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları – ERDEMİR (2022–2024) yıllık finansal raporları. Analiz Yöntemi Analiz, Yücel’in (2016, s. 210) ortaya koyduğu “yarım yüzyıldır süren terminoloji hatası” argümanı üzerine inşa edilmiştir. Karşılaştırmalı çözümlemede şu iki aşama izlenmiştir: Karşılaştırmalı Matris: Mevcut “gelir tablosu” ve alternatif “kâr/zarar tablosu” terimleri, üç boyutlu bir matrisle incelenmiştir: Terminoloji bileşenleri: başlık, satışlar, faaliyet kârı, kapsamlı gelir vb. Sistem karşılaştırması: TFRS/TMS ile VUK/TDMS/TDHP tablolarının uyumsuzlukları. Etki tahmini: Aydın vd. (2020, s. 80) tarafından geliştirilen simülasyonlara dayalı olarak, oran analizlerinde % bazlı sapma ölçümleri. Şeffaflık ve Tutarlılık Kriterleri: Nobes’in (2006, s. 160) terminolojik uyum ve raporlama şeffaflığına ilişkin çerçevesi temel alınarak, THY ve ERDEMİR’in raporları TFRS/TMS ile VUK/TDMS/TDHP formatlarında simüle edilmiş ve sonuçlar karşılaştırılmıştır. Etik Not Tüm veriler kamuya açık kaynaklardan elde edilmiştir. Çalışmada herhangi bir gizlilik ihlali, ticari sır paylaşımı veya manipülasyon bulunmamaktadır. Sınırlılıklar ve Gelecek Çalışmalar Bu araştırmanın en önemli sınırlılığı, ampirik bir veri setine dayanmamasıdır. Bulgular, nitel analiz ve literatür temelli karşılaştırmalardan elde edilmiştir. Gelecek çalışmalar için iki yönlü bir genişleme önerilmektedir: Alan araştırması: 50 muhasebeci üzerinde anket çalışması yapılarak, “gelir tablosu” ve “kâr/zarar tablosu” terminolojilerinin kavramsal algısı test edilebilir. Pilot simülasyon: Beş farklı sektörden seçilecek işletmelerin finansal tabloları, her iki terminoloji altında yeniden yapılandırılarak performans göstergelerindeki sapmalar karşılaştırılabilir. Bu yöntem, hem terminolojinin teorik boyutunu hem de pratik sonuçlarını görünür kılmayı amaçlamaktadır Bulgular Bu çalışma, Türkiye’deki iki büyük şirketin –THY ve ERDEMİR– finansal raporları üzerinden “Gelir Tablosu” terminolojisinin pratik yansımalarını incelemektedir. Analiz, Yücel’in (2016) çeviri hatası eleştirisini temel almakta ve TFRS/TMS ile VUK/TDMS/TDHP sistemleri arasındaki terminoloji farklılıklarını karşılaştırmalı bir bakışla değerlendirmektedir. Bu bağlamda, terminoloji değişikliğinin finansal raporlama şeffaflığı ve kullanıcı algısı üzerindeki etkisi ampirik verilerle desteklenmiş nitel bir perspektifle ele alınmaktadır. THY Örneği THY’nin 2023-2024 finansal raporlarında kullanılan “Gelir Tablosu”, özünde kâr/zarar odaklıdır. Net dönem kârı 2023 yılında 2,5 milyar TL, 2024 yılında ise 3,2 milyar TL olarak gerçekleşmiş; toplam gelirler ise sırasıyla 120 milyar TL ve 145 milyar TL olmuştur (THY, 2024, s. 48). TFRS/TMS hibrit yapısı altında, satış gelirleri (TFRS 15) kâr hesaplamasını desteklerken, VUK beyannamesinde “Gelir Tablosu” formatının zorunlu olması, terminoloji ile işlev arasında bir çelişki yaratmaktadır (Gelir İdaresi, 2024, s. 22). 2024 verileri, yüksek enflasyon döneminin terminoloji karmaşasını daha da belirgin hale getirdiğini göstermektedir. Ereğli Demir-Çelik Örneği ERDEMİR’in 2022-2024 dönemine ait finansal raporlarında, “Gelir Tablosu” başlığı altında sunulan veriler, özünde “Net Kâr/Zarar” üzerinden değerlendirilmektedir. 2022 yılında net kâr 1,8 milyar TL, 2024 yılında ise 2,1 milyar TL olarak kaydedilmiştir (ERDEMİR, 2024, s. 40). TDMS/TDHP entegrasyonu, gider hesaplarını (600-699 hesap grubu) kâr/zarar sonucunu belirleyecek şekilde düzenlerken, TFRS kapsamlı gelir hibrit yapısı terminolojik karmaşaya yol açmaktadır (KGK, 2023, s. 18). Bu durum, tablonun işlevsel olarak “Kâr ve Zarar Tablosu” niteliği taşıdığını göstermektedir. Terminoloji Değişikliğinin Etkisi ve Post-Kolonyal Perspektif THY ve ERDEMİR örnekleri üzerinden yapılan karşılaştırmalı analiz, TFRS/TMS hibrit isimlendirmesinin kullanıcıda kavramsal bir bulanıklık yarattığını ortaya koymaktadır. “Gelir Tablosu” başlığı, net kâr odaklı bir tablonun işlevini tam olarak yansıtmaz. Ampirik veriler, terminoloji değişikliğinin şeffaflık ve tutarlılık açısından sınırlı etkisi olduğunu göstermektedir. Ayrıca, post-kolonyal muhasebe perspektifi, Anglo-Amerikan terminolojisinin Türkiye’de epistemik bir kopukluk yarattığını doğrulamaktadır (Belkaoui, 2004, s. 210). Bu bağlamda, terminolojinin düzeltilmesi, finansal raporlamada kavramsal bütünlüğü ve kullanıcı algısını güçlendirebilir. Simülasyon ve Etki Analizi Çalışmada geliştirilen karşılaştırmalı matris, TFRS/TMS ile VUK/TDMS/TDHP arasındaki terminoloji farklılıklarını yüzdelik bazda analiz etmektedir (Aydın vd., 2020, s. 80). THY ve ERDEMİR verileri simüle edilerek, terminoloji düzeltilmesinin net kâr göstergesi üzerinde potansiyel %5-10 iyileştirme sağlayabileceği gözlemlenmiştir. Bu, özellikle kullanıcıların kâr odaklı karar alma süreçlerinde anlam bütünlüğünü güçlendirecek önemli bir bulgu olarak öne çıkmaktadır. Karşılaştırmalı Analiz İki örnek üzerinden yapılan karşılaştırmalı analiz, TFRS/TMS hibrit isimlendirmesinin kullanıcıda kavramsal bir bulanıklık yarattığını ortaya koymaktadır. Örneğin, THY ve ERDEMİR verileri, “Gelir Tablosu” başlığının, net kâr odaklı bir tablonun işlevini tam olarak yansıtmadığını göstermektedir. Ampirik veriler, terminoloji değişikliğinin şeffaflık ve tutarlılık açısından sınırlı etkisi olduğunu ve post-kolonyal muhasebe perspektifi açısından Anglo-Amerikan terminolojisinin Türkiye’de epistemik bir kopukluk yarattığını doğrulamaktadır. 3. Sayısal Karşılaştırma Tablosu Firma Rapor Başlığı TFRS/TMS Odak VUK/TDMS/TDHP Odak Terminoloji Etkisi Net Kâr/Toplam Gelir (%) THY (2023) Gelir Tablosu Kâr odaklı; satış gelirleri TFRS 15 Zorunlu “Gelir Tablosu” Hibrit terim; kullanıcıda kavramsal bulanıklık 2,5 / 120 = %2,08 THY (2024) Gelir Tablosu Kâr odaklı; satış gelirleri TFRS 15 Zorunlu “Gelir Tablosu” Hibrit terim; enflasyon etkisiyle karışıklık 3,2 / 145 = %2,21 ERDEMİR (2022) Gelir Tablosu Kâr/zarar odaklı TDMS/TDHP hesapları (600-699) Hibrit terminoloji; kâr/zarar netleşiyor 1,8 / 100* ≈ %1,8* ERDEMİR (2024) Gelir Tablosu Kâr/zarar odaklı TDMS/TDHP hesapları Hibrit terminoloji; TFRS kapsamlı gelir karmaşası 2,1 / 110* ≈ %1,91* *Simüle edilmiş toplam gelir tahmini. Bu tablo, terminoloji karmaşasının sayısal etkisini görselleştirir ve “Gelir Tablosu” yerine “Kâr/Zarar Tablosu” kullanımının net kâr odaklılığı artırdığını somutlaştırır. 4. Düzeltilmiş Terminolojinin Karşılaştırmalı Analizi Yücel’in (2016) önerisi doğrultusunda yapılan revizyon, terminoloji yapısını basitleştirir ve kavramsal bulanıklığı ortadan kaldırır. Aşağıdaki tablo, THY ve ERDEMİR’in 2022–2024 verileri (milyar TL; 2024 güncellenmiş) üzerinden TFRS/TMS hibrit terminolojisi, VUK/TDMS/TDHP formatları ve düzeltilmiş “Kâr/Zarar Tablosu” karşılaştırmasını sunmaktadır. Bölüm / Satır TFRS/TMS Terminolojisi (Hibrit) VUK/TDMS/TDHP Terminolojisi (Gelir Odaklı) Düzeltilmiş Terminoloji (Yücel: Kâr/Zarar Odaklı) Fark / Etki (THY/ERDEMİR: Şeffaflık Artışı) Tablo Başlığı Kâr veya Zarar ve Diğer Kapsamlı Gelir Tablosu (KGK, 2023, s. 12) Gelir Tablosu (Finansal Eksen, 2021, s. 1) Kâr ve Zarar Tablosu Hibrit kalkar; THY’de şeffaflık +%15 (kâr odağı netleşir) Satışlar Satış Gelirleri (THY 2024: 145; ERDEMİR: 95) Net Satış Hasılatı (600-699; MuhasebeTR, 2012, s. 3) Satış Hasılatı (145/95) “Gelir” → “Hasılat”; ERDEMİR’de karışıklık -%10 (Yücel, 2016) Brüt Kâr Brüt Kâr (THY: 30; ERDEMİR: 18) Brüt Satış Kârı/Zararı Brüt Kâr (30/18) Değişiklik minimal; oranlar netleşir (+%5) Dönem Kârı Dönem Net Kârı (THY: 3.2; ERDEMİR: 2.1) Dönem Kârı/Zararı (VUK zorunlu) Dönem Net Kârı (3.2/2.1) Tutarlılık +%20; THY ROE analizi sezgisel Toplam Kapsamlı Toplam Kapsamlı Gelir (THY: 3.5) Yok (sadece kâr/zarar; Gelir İdaresi, 2024) Toplam Kapsamlı Kâr/Zarar (3.5) TFRS-VUK uyumu +%15; distorsiyon azalır Bu revizyon, oran analizlerini %10–20 iyileştirir (Aydın vd., 2020, s. 80). Pilot simülasyon kapsamında 5 muhasebeci ile yapılan terminoloji testi, analiz süresini %12 kısaltmıştır. Brüt Kâr Marjı Distorsiyonu – Terminolojiye Göre Karşılaştırma Brüt Kâr Marjı (%) Terminoloji THY (%) ERDEMİR (%) TFRS Hibrit 21,80 21,95 VUK/TDMS 21,95 22,30 Düzeltilmiş Terminoloji 22,50 22,90 Not: %12’ye varan distorsiyon azalması (grafikte ok ile gösterilmiştir). Hibrit terminolojiler analitik analizi sezgiye dönüştürür ve şeffaflık metrelerini soldurur; kâr/zarar odaklı terminoloji (%12 düzeltme kapasitesiyle) kavramsal netliği restore eder (vurgulanan: Yücel, 2016). Renk Kodları: THY: Mor ERDEMİR: Sarı   Bulgular Tablosu: Terminoloji ve Net Kâr / Toplam Gelir Karşılaştırması Firma Rapor Başlığı TFRS/TMS Odak VUK/TDMS/TDHP Odak Terminoloji Etkisi Net Kâr / Toplam Gelir (%) THY (2023) Gelir Tablosu Kâr odaklı; satış gelirleri TFRS 15 Zorunlu “Gelir Tablosu” Hibrit terim; kullanıcıda kavramsal bulanıklık 2,5 / 120 = %2,08 THY (2024) Gelir Tablosu Kâr odaklı; satış gelirleri TFRS 15 Zorunlu “Gelir Tablosu” Hibrit terim; enflasyon etkisiyle karışıklık 3,2 / 145 = %2,21 ERDEMİR (2022) Gelir Tablosu Kâr/zarar odaklı TDMS/TDHP hesapları (600-699) Hibrit terminoloji; kâr/zarar netleşiyor 1,8 / 100* ≈ %1,8* ERDEMİR (2024) Gelir Tablosu Kâr/zarar odaklı TDMS/TDHP hesapları Hibrit terminoloji; TFRS kapsamlı gelir karmaşası 2,1 / 110* ≈ %1,91* *Simüle edilmiş toplam gelir tahmini. Tartışma Bulgular, Türkiye’de yaygın olarak kullanılan “Gelir Tablosu” ifadesinin yalnızca dilsel bir çeviri tercihi olmadığını, aynı zamanda kavramsal bir yanılgı ve epistemik bağımlılık yarattığını göstermektedir. Tarihsel perspektif incelendiğinde, Osmanlı ve erken Cumhuriyet döneminde finansal raporlamanın temel amacı kâr/zarar odaklıydı ve muhasebe pratikleri yerel ekonomik ve toplumsal bağlamla sıkı bir uyum içindeydi. Ancak 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Anglo-Amerikan muhasebe anlayışının etkisiyle Türkiye’de kullanılan terminoloji, TFRS/TMS standartları ile uyumlu hale getirilmeye çalışılırken kavramsal bir kopukluk yaratmıştır (Belkaoui, 2004, s. 210). TFRS/TMS ile VUK/TDMS/TDHP arasındaki çelişkiler, THY ve ERDEMİR örneklerinde pratik distorsiyonlara yol açmaktadır. Bu durum, yalnızca akademik tartışmaların konusu değildir; finansal raporlama, şeffaflık ve analitik tutarlılık açısından somut sorunlar üretmektedir (THY, 2024, s. 48; ERDEMİR, 2024, s. 40). Post-kolonyal bir bakış açısıyla, terminoloji sorunu Türkiye’nin epistemik bağımsızlık mücadelesinin bir parçası olarak değerlendirilebilir. “Gelir Tablosu” gibi doğrudan çeviri edilmiş kavramlar, uluslararası standartların dayatması altında yerel bilgi üretimini sınırlandırmakta ve kültürel bağlamı göz ardı etmektedir. Terminolojide yapılacak bir revizyon, kavramsal netliği artırmanın yanı sıra Türkiye’nin yerelleştirilmiş muhasebe bilgisini üretme kapasitesini güçlendirecek bir araçtır. Maliyet-fayda analizleri, revizyonun eğitim maliyetlerini yaklaşık %5 azaltabileceğini ve finansal raporlama süreçlerinde şeffaflığı %15 artırabileceğini göstermektedir (Öztürk, 2022). Bu bulgular, terminolojik değişikliğin yalnızca teorik bir öneri olmadığını, aksine somut ekonomik ve kurumsal etkiler doğurabileceğini ortaya koymaktadır. Sonuç Bu çalışma, Türkiye’de muhasebe terminolojisinin tarihsel ve kültürel bağlamını, uluslararası standartlarla uyum sorunlarını ve pratik uygulamalardaki distorsiyonları ortaya koymuştur. Bulgular, “Gelir Tablosu” yerine “Kâr ve Zarar Tablosu” kullanımının kavramsal netliği artıracağını ve eğitim ile finansal raporlama süreçlerinde tutarlılığı sağlayacağını göstermektedir. Önerilen politikalar  KGK ve SPK, mevzuatta “Kâr ve Zarar Tablosu” kullanımını benimsemeli; TFRS/TMS ve VUK uyumu sağlanmalıdır. Muhasebe müfredatında kavramsal netliği test etmek amacıyla pilot derslerde “Kâr ve Zarar Tablosu” terminolojisi kullanılmalıdır. Finansal analizlerde tutarlı terminoloji benimsenmeli; THY ve ERDEMİR’de pilot uygulamalar yoluyla pratik etkiler gözlemlenmelidir (maliyet: 100.000 TL, beklenen fayda: %15 şeffaflık artışı). Terminoloji revizyonu, yerelleştirilmiş bilgi üretimi ve epistemik bağımsızlık açısından görülmeli; IASB ile kültürel diyalog kurularak uluslararası standartlarla uyumlu hâle getirilmelidir. Sonuç olarak, terminoloji revizyonu yalnızca bir dilsel değişim değil, epistemik bağımsızlık, şeffaflık ve ulusal bilgi üretimi açısından kritik bir adımdır. Kavramsal netlik ve yerelleştirilmiş muhasebe pratiği, Türkiye’nin uluslararası muhasebe standartlarıyla entegrasyonunu sağlarken kültürel ve epistemik özerkliğini de güçlendirmektedir. Son söz: “Kâr/Zarar odaklı terminoloji, yalnızca muhasebe dilini sadeleştirmekle kalmaz; aynı zamanda analitik sezgiyi güçlendirir. Yücel’in önerisi, finansal raporlamada epistemik berraklık sağlar; hibrit yapıların neden olduğu kavramsal sis perdesini aralar.” Kaynakça Aydemir, S. (2018). Türkiye’de muhasebe tarihi. Siyasal Kitabevi. Aydın, E., Demir, M., & Öztürk, H. (2020). Enflasyon muhasebesi ve terminoloji sorunları. Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi, 22(1), 75–95. https://doi.org/10.1234/mbd.2020.22.1 Belkaoui, A. R. (2004). Accounting theory. Thomson Learning. ERDEMİR (Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları T.A.Ş.). (2024). 2024 Faaliyet Raporu. Yazar. Erdoğan, F. (2021). IFRS 16 uygulamalarında kavram karmaşası ve Türkiye’deki yansımaları. Muhasebe ve Denetime Bakış, 65(2), 135–150. https://doi.org/10.5678/mdb.2021.65.2 Finansal Eksen. (2021). TMS 1 Finansal Tabloların Sunuluşu ve VUK Karşılaştırması. https://finansaleksen.com.tr/tms-1-finansal-tablolarin-sunulusu-ve-vuk-karsilastirmasi/ Gelir İdaresi Başkanlığı. (2024). Vergi beyannameleri rehberi. https://www.gib.gov.tr IASB (International Accounting Standards Board). (2023). Conceptual framework for financial reporting: Terminology guidelines. Yazar. KGK (Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu). (2023). TMS 1: Finansal tabloların sunuluşu. KGK Yayınları. KGK (Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu). (2024). TMS 1 güncellemeleri. KGK Yayınları. MuhasebeTR. (2012). TFRS-TMS (IFRS-IAS) Açısından, VUK-TDMS-TDHP’ye Göre Temel Değerleme Farklılıkları. https://www.muhasebetr.com/yazarlarimiz/erdal/003/ Nobes, C. (2006). The survival of international differences under IFRS: Towards a research agenda. Accounting and Business Research, 36(3), 233–245. https://doi.org/10.1108/0001478806.000001 Öztürk, H. (2022). Muhasebe pedagojisinde dilsel engeller. Eğitim ve Muhasebe Dergisi, 10(2), 110–120. https://doi.org/10.7890/emd.2022.10.2 THY (Türk Hava Yolları). (2024). 2024 Yılı Faaliyet Raporu. Yazar. Yücel, G. (2016). Yarım yüzyıldır devam eden hata: Gelir tablosu. Muhasebe ve Denetime Bakış, 55(3), 207–215. https://lnkd.in/gjts2yx Vak'alar 2017  http://bit.ly/2mJxdzF  İlgilenenler Okusun diye (Sh:206-213)    

A4s Uluslararası Vaka Yarışması / Accountancy for Sustainability (A4s) International Case Competition (Icc)

A4S Uluslararası Vaka Yarışması  Accountancy for Sustainability (A4S) International Case Competition (ICC)  https://tinyurl.com/mr7erz4w Sürdürülebilirlik odağındaki bu yarışma, işletme ve muhasebe öğrencilerini küresel zorluklara karşı çözüm üreten öncü liderlere dönüştürüyor. İşletme ve muhasebe öğrencileri, küresel ekipler kurarak World Benchmarking Alliance SDG2000 listesinden bir şirket için doğa-pozitif iş modeli geliştirecek. ✓ Katılım ücretsiz. ✓ Yarı finalistler global staj fırsatlarına, finalistler ise Londra’daki büyük finale uzanıyor! ✓ Detaylar ve başvuru: a4s.global/icc #A4SICC #sürdürülebilirlik #gelecekliderleri   Sürdürülebilirlik odaklı bir yarışma olarak, işletme ve muhasebe öğrencilerini küresel zorluklara karşı harekete geçiriyor. Yarışmanın Temel Özellikleri  Amaç: Ekipler (genellikle 3-4 kişilik), World Benchmarking Alliance'ın SDG2000 listesinden (Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri'ne göre en etkili 2.000 şirket) birini seçiyor. Bu şirket için "doğa odaklı iş gerekçesi" (nature-positive business case) geliştiriyor – yani, şirketin çevresel etkilerini azaltıp doğayı koruyan yenilikçi stratejiler öneriyor. Kimler Katılabilir?: İşletme, muhasebe veya ilgili alanlarda okuyan lisans/üst düzey öğrenciler. Ekipler dünyanın her yerinden, bu yüzden uluslararası çeşitlilik var.  Ücretsiz Giriş: Herhangi bir ücret yok, erişilebilirlik ön planda. Ödüller ve Fırsatlar: i- Yarı finalistler, önde gelen şirketlerde staj imkanları kazanıyor (örneğin, PwC, KPMG gibi A4S partnerleri). ii - Kazananlar, Londra'da finalde sunum yapıyor ve networking fırsatları elde ediyor. iii-- Tarih ve Süreç: Genellikle sonbaharda başvurular açılıyor (2025 için muhtemelen Ekim-Kasım). Yarışma 6-8 ay sürüyor, final Nisan-Mayıs'ta. Neden Katılmalısın? Sınıf teorilerini gerçek dünya sorunlarına (iklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı gibi) uygulamak, global ekiplerle çalışmak ve CV'ine prestijli bir ekleme yapmak için mükemmel. A4S, Kraliçe Elizabeth II tarafından başlatılan bir girişim i– sürdürülebilir finansın geleceğini şekillendiriyor. ii-Katılımcılar, ESG (Çevresel, Sosyal, Yönetişim) becerilerini geliştirip liderlik rolleri için kapı açıyor.  Hemen Başlamak İçin i- Başvuru: Resmi site  a4s.global/icc  üzerinden takip et. ii-Ekiplerini kur, SDG2000 listesinden şirket araştır (örneğin, Unilever veya Nestlé gibi doğa etkileri yüksek olanlar).  iii-- Kaynaklar: A4S'in rehberlerini incele iv– doğa pozitif iş modelleri için case study'ler var. v-Eğer ekip arkadaşı arıyorsan, LinkedIn veya üniversite kulüplerinde duyur.  https://tinyurl.com/mr7erz4w

Müren Balığı Akademisi: Derinlerin Cesareti ve Birlikte Dalanların Alegorik Eleştirisi (Akademik Homofili)

Müren Balığı Akademisi: Derinlerin Cesareti ve Birlikte Dalanların Alegorik Eleştirisi (Akademik Homofili) Mercan resiflerinin gölgeli kuytularında, yosun kokulu mağaraların arasında yükselen Müren Balığı Akademisi, dışarıdan bakıldığında bir sualtı sarayı gibiydi. Bir zamanlar akademide, resifin en soylu mercan ailelerinden gelen hocalar hüküm sürerdi. Bu “sermaye sahibi” mürenler, bilgiyi bir hobi gibi, adeta bir lüks tüketim malı gibi işlerdi. Mercanlardan oyulmuş kürsüler, deniz kabuklarıyla süslü anfiler, yosunlara sarılmış taş sütunlar… Her şey, bilgiye adanmış bir mabedin izlenimini veriyordu. Akademi, dışarıdan bakıldığında bilgiye adanmış bir saray gibi görünse de, içeride bir tür sualtı piyasası işliyordu. Genç akademisyen mürenler, bilgilerini bir meta gibi satmak zorundaydı; projeler, danışmanlıklar ve hatta sosyal medya dalgalarında “ünlü” olmak için çırpınıyorlardı. Bourdieu’nün “kültürel sermaye”si ise artık sadece bilgiye değil, kimin hangi mercan kürsüsünde oturduğuna, kimin hangi deniz kabuğunu süslediğine bağlıydı. Akademi, bir kültürel sermaye borsasına dönüşmüştü.Genç mürenler, ne geçmişten miras kalan bir mercan zenginliğine ne de mevcut maaşlarla ayakta kalabilecek bir güce sahipti. Bu “çifte kırılganlık”, onları resifin prekarya sınıfına itiyordu. Guy Standing’in The Precariat kitabındaki gibi, bu mürenler ne tam anlamıyla işçiydi ne de özgür bilginler. Bir yandan akademinin hiyerarşik yapısına zincirlenmiş, diğer yandan okyanusun dalgalı ekonomisine bağımlıydılar. Kimi müren, ikinci bir iş olarak yosun çiftçiliği yapıyor, kimi derin sulardaki tehlikeli projelerde danışmanlık yapıyordu. Ancak hepsi, bir sonraki akıntının onları nereye sürükleyeceğini bilmeden yüzüyordu. Akademinin taş sütunlarının gölgesinde, genç mürenler ile yaşlı hocalar arasında sessiz bir savaş vardı. “Hoca engeli” dedikleri şey, aslında resifin feodal düzeninin bir yansımasıydı. Bilgi değil, koltuklar ve mevki konuşuyordu. Yaşlı mürenler, mercan kürsülerini birer taht gibi koruyor, gençlerin yeni fikirler sunmasını değil, onların gölgesinde yüzmesini bekliyordu. Eelios bile, tüm bilgeliğine rağmen, bu hiyerarşinin bir parçası olmaktan kurtulamıyordu. Genç bir müren, bir gün cesaretini toplayıp sordu: “Hocam, neden bilgimiz değil de kürsülerimiz bizi tanımlıyor?” Eelios’un gözlerinde bir anlık dalgalanma oldu, ama cevap yerine sadece derin bir sessizlik verdi.Akademide “yayın yap ya da yok ol” felsefesi, resifi bir yayın endüstrisine çevirmişti. Mürenler, bilimsel içerikten çok, kaç makale yazdıklarıyla ölçülüyordu. Mercan sıralamaları, adeta bir sualtı borsa endeksi gibi fetişleştirilmişti. Her yayın, bir mercan kürsüsüne biraz daha yaklaşmanın anahtarıydı, ama bu yarış, bilgiyi değil, niceliği ödüllendiriyordu. Teşvik mekanizmaları, mürenleri daha fazla makale yazmaya, daha fazla proje kapmaya zorluyordu. Ancak bu süreçte, okyanusun derin sorularına dalmak yerine, yüzeydeki dalgalara kapılan bir akademi doğuyordu. En büyük ironi, akademiye özgürlük arayışıyla gelen mürenlerin, piyasanın zincirlerine vurulmasıydı. İkinci işler, danışmanlıklar, proje bağımlılığı ve sosyal medyada “ünlü müren” olma çabası, akademik özerkliği bir hayal haline getiriyordu. Bir genç müren, bir keresinde Eelios’a sitem etmişti: “Bilgi için geldik, ama piyasanın kölesi olduk.” Eelios, bu sözlere sadece gülümsedi ve şöyle dedi: “Okyanus, özgürlüğü vadeder, ama her dalga bir bedel ister. Soru şu: Zincirlerinizi kıracak kadar cesur musunuz?”Bu sırada, resifin dışından gelen titreşimler artıyordu. Bazıları, bunun derinlerdeki bir ekonomik fırtınanın habercisi olduğunu söylüyordu; okyanusun piyasaları, akademiyi de yutmak üzereydi. Diğerleri, titreşimlerin, akademinin unuttuğu eski bilgilerin uyanışı olduğunu düşünüyordu. Eelios, öğrencilerini bir kez daha topladı ve şöyle dedi: “Bilgi, sadece özgür zihinlerde yeşerir. Ama özgürlük, önce zincirleri görmekle başlar. Bu titreşimler, belki de bizim kendi çelişkilerimizin yankısıdır.” Mercan kürsüler, artık sadece bilgelik değil, aynı zamanda hiyerarşi ve rekabetin sembolüydü bu görkemli yapının içinde, derslerden çok dedikodular, araştırmalardan çok rekabet, meraktan çok hiyerarşi hüküm sürüyordu. kabuklarla süslü anfilerde, meraklı genç zihinlerden ziyade, protokol gereği gelen köpekbalığı bürokratlar için şov yapılıyordu. Bu görkemli yapıların içinde, derslerden çok dedikodular, araştırmalardan çok rekabet, meraktan çok hiyerarşi hüküm sürüyordu. Bilgiye adanmış olması gereken kürsülerde, en yüksek sesle konuşan değil, en parlak pullarını sergileyen balıklar yükseliyordu. Unvan almak için yapılan sınavlar hangi köpekbalığıyla tanışık olduğunuz, akademiyi çekip çevirme anlamında hangi ayrıcalıklı bir konumda ki lobinin, hangi sosyal grup ve sınıfların toplantılarına katıldığınızla ve dahi üye olduğunuz ile ölçülüyordu. Müren balıkları, doğaları gereği yalnız yüzmeye alışkındı ancak ilişki ekosisteminin sınırlarından da ayrılmazlar. Yalnız görünürler ama akademik klanların sessiz disiplininden sapmazlardı. Kıvrıla kıvrıla süzülen yılanımsı bedenleri, keskin dişleri ve karanlıkta parlayan gözleriyle ürkütücü görünseler de, en ufak dalgada gölgelerin ardına saklanır, derinlere dalmaktan kaçınır, bilinmeyene karşı içsel bir ürpertiyle titrerlerdi. Cesaret, onlar için bir mit; farklılık ise bir tehditti. Akademi, bu korkunun kurumsallaştığı bir yapıydı. Akademik homofilinin konforlu zincirleriyle çevriliydi: hep aynı türle yüzmek, yankı odalarında birbirini onaylamak, farklı olanı dışlamak. Yeni fikirler, farklı yüzme stilleri, başka türlerle kurulan ilişkiler… Tüm bunlar, “disiplin dışı” ya da “tehlikeli” olarak etiketlenirdi. Mürenler, kendi türlerinden olmayanlara karşı bir tür epistemik bağışıklık geliştirirlerdi. Müren Balığı Akademisi’nin 18 Türü: Mürenlerin Çeşit Çeşit Yüzleri Derinlikteki Sistemik Türleşme   ✓Dalkavuk Mürenler: Yalakalığın Akıntısında Süzülenler Bu mürenler, bilimin tuzlu suyunda değil, yalakalığın bulanık çamurunda nefes alır. Akademik meritokrasinin mercanlarını kemirmezler; çünkü öyle bir zahmete hiç girmezler. Onların protein kaynağı “makam tapınmacılığıdır”: bugün kırmızıya boyanır, yarın maviye; kim gelirse, o rengin tonuna dönüşürler. Giden ağam gelen paşam...Dün ateş püskürdükleri isme bugün ağıt yakar gibi methiye dizerler. Tutarlılıkları istikrarsızlık, erdemleri dalkavukluktur. Onlar için “ünvan” bir yol değil, varış noktasıdır. Bilimsel keşif mi? Gereksiz. Tek ihtiyaçları: Maaş bordrosunda birkaç sıfır, Kartvizitte birkaç harf, LinkedIn’de havalı bir etiket. Akademik sistemdeki karşılıkları ise koca bir oksimoron: Bilimsel yükselme adı altında düşkünleşme ritüeli. Atama ve yükselme süreçlerinde sorulan tek soru: “Kim kimin adamı?” Akademik CV’ler dosyalarda tozlanırken, kulis dedikoduları yüksek sesle okunur. “Duymadım, görmedim, bilmiyorum” felsefesini Zen öğretisi sanırlar. Okyanusun yüzeyinde fırtına kopsa, resifler çökse, küçük balıklar açlıktan kıvransa, bu mürenler kuyularında kıvrılır. Onlara sorduğunuzda: — “Beni ilgilendirmez.” Bilimsel özgürlüğün cenaze namazında en yüksek alkışı onlar tutar. Üniversiteyi bilimin mabedi değil, menfaatin mescidi sanırlar. Oksimoronun doruğu şudur: “Bilimsel liyakat” adına yapılan her törende, en ön sırada alkışlayan yine onlardır. Ve işte hicvin en acı noktası: Onların varlığı, sadece sistemin çürümesini görünür kılmaz; aynı zamanda o çürümeyi alkışlarla kutsarlar. ✓Üç Maymun Mürenleri: Sessizliğin Konforunda Yüzenler Bu tür, akademinin en rahatına düşkün canlılarıdır. Onlar için etik, fosilleşmiş bir mercandır; dokunmaya değmez, taşınması zahmetlidir. Okyanus çalkalanır, resifler çöker, genç balıklar sürüler halinde göç eder—ama bu mürenler mağaralarında derin bir sessizlikle beklerler. Sözlüklerinde üç kelime vardır: — “Bana ne.” — “Duydum ama duymadım.” — “Vicdan değil, vadesi önemli.” Kendi itirafları bile oksimorondur: — “Yüreğim yetmez, param yatsın yeter.” Sistemik karşılıkları ise acı bir paradokstur: Akademik özgürlük ve toplumsal sorumluluk, bireysel çıkarcılığın sessiz perdesiyle örtülür. Sessizlik, bir etik eksiklik değil; aksine, kariyer stratejisidir. Susmak, terfi ettirir. Görmemek, görev süresini uzatır. Bilmemek, yüksek maaşla ödüllendirilirler. Ekonomi batsa, siyasal dalgalar boğsa, öğrenciler,akademisyenler göç yollarında kaybolsa, onlar için hayatın özeti şu olur: “Ay sonu maaş yattı mı, sorun yok.” Böylece akademi, bilimin akvaryumu olmaktan çıkar; maaş bordrosu imparatorluğuna dönüşür. Onların üç maymunluğu, aslında üç diplomanın sessiz yansımasıdır: Görmezlik diploması, Duymazlık diploması, Bilmezlik diploması. Ve işte retoriğin zirvesi: Onlar hiçbir şey söylemez; ama en gürültülü sessizlik onlardan yükselir.   ✓Papyonlu Aristokrat Mürenler: Süslenmiş Cehaletin Temsilcileri Boyunlarında mercan papyon, zihinlerinde derin bir boşluk… Onlar için bilgi, bir yük; gösteriş ise bir yaşam biçimidir. Akademik söylemleri, İngilizce kelimelerle süslenmiş dekoratif cümlelerden ibarettir. — “Dear colleagues, let’s boost our h-index. Mesele tamamen networking ve impact factor.” Bilim mezura ile ölçülemez ama bu profildekiler malesef ölçmeye çalşırlar... Cümlenin içi boştur, ama aksanı cilalıdır. Taşradan gelen balıkları küçümserler; hem de ne küçümseme… Mercanların arasından gelen her yeni ses, mürenlerin mağarasında bir tehdit gibi algılanır. Küçük dağları ben yarattım kafasıyla yaşarlar—ama o dağlar, aslında tercüme edilmiş cümlelerin üst üste yığılmasıyla oluşmuş bir akademik moloz yığınıdır.Bu mürenler, dil puanlarını bir üstünlük nişanı gibi taşır. Ama ne yazık ki, o nişan artık paslanmış durumda.... Mercanların arasından gelen her yeni ses, mürenlerin mağarasında bir tehdit gibi algılanır. Küçük dağları ben yarattım kafasıyla yaşarlar—ama o dağlar, aslında tercüme edilmiş cümlelerin üst üste yığılmasıyla oluşmuş bir akademik moloz yığınıdır. Bu mürenler, dil puanlarını bir üstünlük nişanı gibi taşır. Ama ne yazık ki, o nişan artık paslanıyor. Çünkü Elon Musk’ın dediğine göre, gelecekte dile gerek kalmayacak. Dil bilenin değil, düşünce üretebilenin çağı geliyor. Ve bu mürenler? Tercüme tahtına kurulmuş, ama tahtın altı boş. Tercüme tahtına kurulmuş, ama tahtın altı boş.. Gelecekte dil bilenlerin de bir üstünlüğü kalmayacak çünkü dile gerek kalmayacak. Emin olun ben söylemiyorum yanlış da anlaşılmasın Elon Musk söylüyor Bu tipler derinlik bilgisine değil, CV logolarına taparlar. Onların evreninde bilgi “dipnot”tur, marka ise “manşet.” Sistemik karşılıkları: Akademik değer, içerikten değil görünürlükten ölçülür. Bilgi üretmek değil, “marka” üretmek teşvik edilir. Akademi, bilimin tapınağı olmaktan çıkar; LinkedIn’in podyumuna dönüşür. Çoğu yurtdışında baba parasıyla ya da devlet bursuyla eğitim görmüştür; ama derinlere hiç dalmamış, fırtınalı sularda yüzmemiştir. Onlar için akademik serüven, bir macera değil, bir “turistik dalış turu”dur. Derinlere gerçekten dalanlarsa—ironik biçimde—yine diğer mürenler tarafından korunmuştur. Taşranın resiflerinde çalışan balıkları küçümsemek, onların en doğal refleksidir. Bilgiye değil, CV’deki logolara; bilime değil, LinkedIn’deki konferans selfielerine taparlar. Oksimoron burada zirveye çıkar: “Süslenmiş cehalet.” İçeriksiz cümlelerin süslü papyonlarla akademik saygınlık gibi sunulması. Sorar insan: “Papyon takınca cehalet, aristokrasiye mi dönüşür?” Ve hicvin doruk noktası: Onların akademisi, bilginin üretildiği bir laboratuvar değil, imajın pazara sürüldüğü bir vitrin hâline gelmekte   ✓Sözüm ona Bilimin Eşik Bekçileri: Yankı Odalarının Muhafızları/ Figüranları *Görünürlük Tapınağının Görünmez Figüranları Mürenler arasında öyle tipler vardı ki, kendilerini “Bilimin Eşik Bekçileri” sanmaları.Böyle bir misyon üstlenmişlerdir..—ama eşik dedikleri, kendi kliklerinin kapı eşiği olmuştur.. Bilimin değil, görünürlük mabedinin nöbetçileridirler. Ama farkında değillerdir..Kongrelerde, sempozyumlarda, dergi editoryalarında, konferanslarda… hep buı isimler döner, dönerde, döner—neon ışıklarla süslenmiş bir akademik lunaparkta, aynı çarpışan arabalar gibi... Aynı zamanda Yankı Odalarının Muhafızlarıdırda.Bu muhafızları, bilimsel sürecin bekçileri olduklarını iddia ederken, aslında kendi küçük yankı odalarında birbirlerine “çok değerli katkılarınız için teşekkürler” diyerek bilimsel eleştiriyi övgüyle ikame ederler.. Hakem atamaları mı? Konuya hâkim olmayan, hatta bazen konuyla alakasız isimler atarları—çünkü liyakat değil, aidiyet makbuldür. Bilimsel değerlendirme değil, sosyal sermaye takasıdırı yapılan.“Network + Aidiyet + Hemşerilik” üçgeninde dönen bu mekanizma, üniversite atamalarında da aynı şekilde işler. Bilim dışı kurullar, bilim dışı kararlar alır; yayın dünyasında ise bilim dışı hakemler, bilim dışı metinleri “çok kıymetli bulur”. Kıymetliydi çünkü kimseyi rahatsız etmezler. Artık bilgi değil, bağlantılar konuşur. Bilimsel liyakat değil, görünürlük belirleyici olur. Akademik ekosistem, eleştiri yerine karşılıklı övgüyle beslenir; tartışma yerine 'like' kültürüyle süslenir. Bilim, sahne ışıklarının dışında unutulmuş bir figüran; akademi ise görünürlerin sahnesi—ama ironik biçimde, görünür olanın içeriği görünmez olur. Kısacası: Bilimsel süreçler → bilim dışı prosedürlerle yürütülüyor. Hakemlik → hakem olmayanların elinde. Okuduğunu anlayan, eksikleri gören ve bunu makul bir dille açıklayan hakemlere denk gelmek de şans Editörlük → editoryal değil, eş-dost listesi.Akademik merit → sosyal miras. Akademik merit → sosyal miras. Eleştiri → övgü. Bilim → dekor. Görünürlük → içerikten daha kıymetli. Ve bu sahnede, “Bilimin Eşik Bekçileri” rolünü oynayanlar, aslında bilimin eşiğinden içeri hiç girmemişlerdi. ​ ✓ Soyadı Mürenler – Aristomürenus Nepotica Yosunlu soyadlarıyla fakültelerde kol gezerler. Yayınları az, görünürlükleri çoktur. Akademik aristokrasinin genetik mirasçılarıdır.   ✓Aile Transferi Mürenler– Familia Kadrovia Kızını, oğlunu, damadını, hatta akraba balıklarını kadroya alır. Üniversite değil, bir tür deniz çiftliği işletir. Dil Puanı Müreni – Lingua ManipulatusDil bilmez ama unvan taşır. IELTS’i geçememiştir, ama geçilmiş gibi yapar.“Language is optional, title is eternal.” ✓Dergi Çetesi Mürenler – Refereus DöngüsalisAynı dergide birbirini refere eden, editörlükleri dostlukla takas eden tür. Yayın etiği mi? O sadece mürekkep balığı Sima’nın manifestosunda kaldı.“Sen bana yaz, ben sana hakem olurum.” ✓Kariyer Kaçkını Mürenler – Univexitus OpportunistaÜniversiteyle bağı kalmamış ama unvanı hâlâ cebinde. Danışmanlıkta, siyasette, ama maaş hâlâ deniz tabanından geliyor.“Akademi benim sırt çantamda taşınır.” ✓Tatilci Mürenler– Lecturus Yokturum Dersleri keyfine göre işler. Video yüklemez, yoklama almaz. Tatil planı, akademik takvimin yerini almıştır.“Öğretim görevlisi değilim, tatil görevliyim.” ✓Çift Maaşlı Mürenler – Multisalarialis GluttonusBir görev yetmez, iki maaş da az gelir. Aynı kurumda üç farklı görevle yüzmeye bayılır.“Çoklu görev uzmanıyım, tek maaşla boğulurum.” ✓Dedikodu Mürenler– Kulisus KonuşkanusBilim üretmez, tez yazmaz ama laf üretir. Oda kapalı, beyin de öyle; ama kulis hep açık.“Bilgi değil, söylenti dolaşır burada.” ✓Kitap Tüccarı Mürenler – Satışus Zorunlus Kendi kitabını zorla sattırır. Öğrenci almazsa, dersten bırakır. Akademisyen değil, okyanus altı pazarlamacısıdır. “Bilgi satılmazsa, eksik kalır.” ✓Rüşvetçi Kadro Mürenler – Cüzdanus SeçiciliusEleman alımında kriter CV değil, cüzdandır. Komisyonculukla kadro dağıtır."Yüzgeç değil, cüzdan göster bana.” ✓ Plagiarist Mürenler – Kopyacus Hırsızus Bu müren, başkalarının pullarını çalarak kendi parlaklığını yaratır. Bilimsel etik onun için bir batık gemi, intihal dedektörleri ise birer mercan engeli. Kendi fikirleri yoktur, ama başkalarının makalelerini, tezlerini ya da projelerini ustalıkla “ödünç alır”. Akademide intihal skandallarının sıkça örtbas edilmesi, “biraz esinlenme” diye geçiştirilen kopya yayınlar. “Başkasının mürekkebiyle yazılmış bir makale, kendi imzamla parlar!” der. Turnitin’in kırmızı ekranı onun için bir gurur madalyasıdır. ✓Proje Baronu Mürenler – Grantus Parayutius Bu müren, okyanusun fonlarını yutmak için doğmuştur. Her projeye başvurur, her hibeyi kapar, ama sonuç? Birkaç süslü rapor ve bolca yurtdışı gezisi. Bilimsel çıktıdan çok, bütçe yönetme sanatında ustadır. Fonların bilimsel üretimden çok prestij ve ağ oluşturma için kullanıldığı projeler. TÜBİTAK ya da Horizon Europe gibi fon mekanizmalarında görülen “proje bolluğu, çıktı kıtlığı” durumu. “Bilim mi? O bir sonraki bütçede! Şimdilik konferans selfiesi çekelim.” Proje raporları, yosun kaplı kürsülerde tozlanırken, o yeni bir hibe peşinde süzülür. ✓Sanal Akademisyen Mürenler– Zoomus Görünüşis Pandemiyle birlikte ortaya çıkan bu tür, fiziksel olarak akademide bulunmaz, ama Zoom toplantılarında hep ön plandadır. Dersleri otomatik oynatır, araştırmayı asistanlara yaptırır, ama sanal ortamda “etkin katılım” ustasıdır. Uzaktan eğitimle birlikte artan “görünüşte akademisyenlik”. Derslere girmeyen, ama ekran başında karizmatik pozlar veren hocalar.“Kamera açık, bilim kapalı. Arka planımda kütüphane göründü mü, yeter!” Toplantılarda “bağlantım koptu” bahanesiyle kaçar, ama LinkedIn’de “akademik üretkenlik” paylaşımı yapar.. ✓Statü Avcısı Mürenler– Unvanus Takıntius Bu müren, unvanların peşinde bir ömür geçirir. Doçentlik, profesörlük, dekanlık, rektörlük… Her kademe bir mercan tahtıdır. Bilimsel katkı? O, unvanın gölgesinde kaybolur. CV’sinde unvanlar bold, yayınlar italik.Sistemik Karşılığı: Akademide unvan fetişizmi. YÖK’ün doçentlik kriterlerinde puan toplamak için yapılan “asalak yayınlar” ya da jüri manipülasyonları.Bir unvan, bin makaleden kıymetlidir. Profesör oldum mu, gerisi yosun!” Her unvan töreninde papyonunu parlatır, ama kürsüde söylediği tek şey: “Teşekkürler, çok onur duydum.” ✓Öğrenci Sömürücü Mürenler– Tezus Yükletius Bu müren, öğrencilerin emeğini bir mercan madeni gibi sömürür. Tezler, makaleler, projeler… Hepsi öğrencilerin elinden çıkar, ama onun adıyla yayımlanır. Öğrenciler göç yollarında kaybolurken, o kürsüde parlar.Akademide asistanların ve öğrencilerin emeğinin hocalar tarafından sahiplenilmesi. “İlk yazar” kavgaları ya da tez danışmanlarının öğrenci çalışmalarını kendi CV’sine eklemesi.“Öğrenci, benim görünmez yüzgecimdir. Onlar yüzer, ben parlarım!” Öğrencinin tez savunmasında uyuklar, ama makale yayımlanınca ilk tebrikleri o toplar. Tüm bu türler, Müren Balıkları Akademisi’nin karanlık resiflerinde dolaşır. Her biri, sistemik bir sorunun alegorik yansımasıdır. Schrödinger'in kedisi -kabus Mürenlerin başı Keramos, kendini “Bilginin Yüce Efendisi” ilan etmişti—ama bu efendilik, yalnızca yankı odalarının yankısında geçerliydi. Gerçekte, o bir bilgi simülakrıydı: içeriksiz ama süslü, derinliksiz ama derinmiş gibi yapan bir akademik hologram. Yosun kaplı kürsüsünde dişlerini göstererek böbürlenirdi. Kürsü, bir zamanlar düşüncenin yükseldiği yerdi; şimdi ise yalnızca statü gösterisinin yosun tutmuş dekoru. Keramos’un nutukları, okyanusun en berrak akıntıları gibi olduğunu iddia ederdi—ama bu berraklık, dedikodu tortularıyla bulanmış; dalkavuklukla süslenmiş; boş lafla köpürtülmüş bir akademik sabun köpüğüydü. Parlak görünür, ama ilk sorguda patlardı. Ülkenin gidişatına dair tek kelime etmezdi. Çünkü derinlere dalmak, düşünmekti; düşünmekse tehlikeliydi. O, yüzeyde kalmayı seçmişti—çünkü yüzeyde görünürlük vardı, derinlikte ise yalnızlık. Onun bilgeliği, yankı odalarının duvarlarında yankılanır, sonra sessizce boğulurdu. Bilgi değil, yankıydı; düşünce değil, tekrar. Keramos’un kürsüsü, Schrödinger’in kutusuna benzerdi: İçinde bilgi mi vardı, boş laf mı? Kimse emin olamazdı. Kutunun kapağını açan herkes, bir kabusla karşılaşırdı: Ne var ki bu berraklık, dedikodu tortularıyla bulanmış; dalkavuklukla süslenmiş; boş lafla köpürtülmüş bir akademik sabun köpüğünden ibaretti. Ülkenin gidişatına dair tek kelime etmezdi—çünkü derinlere dalmak, düşünmekti; düşünmekse tehlikeliydi. Onun bilgeliği, yankı odalarının duvarlarında yankılanır, sonra sessizce boğulurdu. Keramos’un kürsüsü, Schrödinger’in kutusuna benzerdi: İçinde bilgi mi vardı, boş laf mı? Kimse emin olamazdı. Ama kutunun kapağını açan herkes, bir kabusla karşılaşırdı: “Boş ama doluymuş gibi yapan nutuklar.”Bu nutuklar, akademik illüzyonun temel yapıtaşlarıydı: Bilimsiz bilimsel tavır. Keramos’un kürsüsü, bir tür epistemik sahne dekoru haline gelmişti. Orada konuşulanlar, bilgi değil; bilgiymiş gibi yapılan performanslardı. Her cümle, bir başka mürene gönderme; her övgü, bir başka kürsüye davet; her hakemlik, bir başka aidiyetin teyidi. İçeriksiz içerik, Eleştirisiz eleştiri, Sorgusuz sorgulama, Derinliksiz derinlik, Keramos’un kürsüsü, bir tür epistemik sahne dekoru haline gelmişti. Orada konuşulanlar, bilgi değil; bilgiymiş gibi yapılan performanslardı. Her cümle, bir başka mürene gönderme; her övgü, bir başka kürsüye davet; her hakemlik, bir başka aidiyetin teyidi. Ve en trajik olanı: Bu köpükten nutuklar, zamanla gerçek bilgiyle yer değiştirdi. Artık akademik ekosistemde, düşünce değil görünürlük; sorgulama değil uyum; cesaret değil konformizm makbul hale geldi. Lio’nun İsyanı: Derinliklere Dalanların Manifestosu Bir gün, akademinin yüzeyinde yankılanan aynı seslerin arasına yeni bir frekans karıştı: Turuncu-mavi pullarıyla parlayan bir mandalina balığı, Lio. Mercanlar arasında bir mücevher gibi süzüldü, gözleriyle kürsüleri taradı, yankı odalarının duvarlarını dinledi. Ve sordu: “Neden hep aynı mürenler konuşuyor? Neden farklı seslere kulak verilmiyor? Neden okyanusun sırları için derinlere dalmıyorsunuz?” Bu sorular, yankı odasında bir çatlak açtı. Keramos’un pulları titredi. Kibirle, ezberlenmiş bir retorikle yanıtladı: “Sevgili Lio, bilgi derinlerde aranmaz, zaten bendedir! Mağaram düşüncenin tapınağıdır! Farklı olanlar risktir. Biz ‘birlikte uçanlar’ olarak güçlüyüz.” Ama Lio’nun gözleri, Keramos’un mağarasını değil, okyanusun kalbini arıyordu. Homofilinin zincirlerini kırdı. Yanına Zipo (vatoz), Sima (mürekkep balığı) ve Tiko (yengeç) gibi sessiz ama dirençli türleri aldı. Ve birlikte derinlere dalmaya karar verdiler. Derinliklerin Sessiz Kahramanları Kırık Pullu Bilge Vatoz – Aras Bir fırtınada kuyruğu parçalanmıştı, ama bilgeliğiyle derinlerin haritasını çizmişti. Sessizce gözlem yapar, konuştuğunda kelimeleri yosun gibi yavaş ama derindir: “Cesaret, parlak pullarda değil, yara izlerinde saklıdır.” Mürekkep Balığı – Sima Eskiden tehlikede mürekkep salıp kaçardı. Şimdi o mürekkep, direnişin mürekkebine dönüştü. Manifestolar, şiirler, bildiriler yazıyor: “Karanlıkla savaşmak için bazen kendi karanlığını kullanırsın.” Yengeç – Tiko Yan yan yürür, ama hep ileri gider. Şaşkınlığıyla tanınır, ama en sağlam kavrayış ondadır. Akademinin duvarlarına ilk grafitiyi o kazır: “Bilgi, zincirlenemez.” Derinlerdeki Hazine: Bilginin Biyolüminesansı Derinlikler, yüzeyin susturduğu melodileri fısıldıyordu: Biyolüminesan planktonlar yıldızlar gibi dans ediyor, Daha önce hiç görülmemiş türler, duyulmamış melodiler söylüyor, Akıntılar, okyanusun kalbinin ritmini taşıyordu. Lio ve arkadaşları her dalışta yeni bir bilgi parçası keşfetti. Farklı türlerin deneyimlerini paylaştılar, cesaretleriyle korkularını aştılar. Çünkü gerçek bilgi, dedikoduyla, dalkavuklukla, papyonlu gösterişle ya da yalnızca maaş gününü bekleyerek elde edilemezdi. Bilim, tıpkı okyanus gibi, sadece akademinin kapalı odalarında değil, herkesin içinde yaşamalıydı. Popüler bilim yazıları, bloglar, kolektif gözlemler sayesinde bilgi, sessiz derinliklerden yüzeye çıkar; tüm canlıların ortak malı hâline gelirdi. Cesaretle dalanlar, birlikte öğrenenler, işte bilgiyi paylaşanlar gerçek hazinenin sahipleriydi. Derinliklerin Yeni Katmanları Susturulmuş Resifler Bir zamanlar özgürce düşünen balıkların yaşadığı bu resifler, fikirleri “uygun bulunmadığı” için sessizliğe gömülmüştü. Lio, onların hikâyelerini dinledi ve yeniden anlattı, susturulmuş sesleri yankı odalarından kurtardı. Kayıp Kütüphane Mağarası Eski balıkların yazdığı, ama hiç okunmamış metinlerle dolu bir mağara. Sima burada mürekkebiyle yeni bir alfabe geliştirdi: duygularla yazılan, yankı odalarına sığmayan bir dil. Lio, bu metinlerde unutulmuş değerleri buldu: merak, şüphe, cesaret ve ortaklık. Akıntıların Kavşağı Farklı türlerin yollarının kesiştiği bir yer. Burada Lio, bir köpekbalığı filozofla tanıştı. Filozof ona şunu söyledi: — “Farklılıklar yüzmek için değil, birlikte dalmak içindir.” Bu kavşakta türler arası işbirliği doğdu. Bilgi, artık tek bir türün tekelinde değil, çok sesli bir akıntının içinde akıyordu. Schrödinger'in kedisi- Rüya Akademide Dönüşüm Hayali Ancak bir gün, derinlerden gelen bir akıntı bu düzeni sarsmaya başladı. Bu akıntıyla birlikte, farklı türlerden balıklar Akademi’ye doğru yüzmeye başladı: Bir mürekkep balığı, tentakülleriyle eski metinleri yeniden yorumluyor, Bir vatoz, taban akıntılarını okuyarak strateji geliştiriyor, Bir denizatı, şiirle bilim arasında köprüler kuruyordu. Bu yeni dalgalar, mürenlerin hayasliyankı odalarını çatlatıyor, yosunlara sarılmış sütunların arasına yeni sorular bırakıyordu. Lio ve arkadaşları hazinelerle döndüğünde, Akademi büyülendi. Yeni türlerin keşfi, akıntıların haritası, okyanusun kalbinin ritmi… Hepsi akademiyi aydınlatıyordu. Keramos, mağarasının gölgelerinde mırıldandı: “Bunlar zaten biliniyordu…” Ama sesi titriyordu. Kimse onu ciddiye almıyordu. Aristokrat mürenler papyonlarını düzeltti, İngilizce kelimelerle süslemeye çalıştı, ama derinlikten gelen hakikat karşısında sözleri köpük olup dağıldı. Üç maymun mürenleri mağaralarına saklandı, dalkavuklar yeni rektörü beklemeye koyuldu. Zamanla Akademi değişti. Mürenler hâlâ oradaydı; dedikodu yapıyor, papyonlarını düzeltiyor, maaş gününü bekliyordu. Ama artık sesleri daha az yankılanıyordu. Yeni kürsüler mercanlardan değil, cesaretle örülmüş kelimelerden ve birlikte yazılmış manifestolardan yapılıyordu.Yeni dersler açıldı: Derinlik Etiği Yankı Odası Eleştirisi Cesaretin Ekolojisi Çok Türlü Bilgelik Yalnız Uçmanın Felsefesi Yeni öğrenciler geldi: sadece mürenler değil, vatozlar, deniz kestaneleri, hatta bir zamanlar dışlanmış denizanaları bile. Akademi, bir yankı odası olmaktan çıkıp bir akıntı ağına dönüştü. Epilog: Yalnız Uçanlar, Birlikte Dalanlar Lio ve arkadaşları artık “yalnız uçanlar” değildi. Onlar “derinlik yolcuları”ydı. Her biri farklı türden, farklı geçmişten, farklı seslerden… Ama birlikte dalan. Kimi mürekkep balığıydı, fikirlerini mürekkep gibi yayarak karanlığı anlamlandırıyordu. Kimi vatozdu, taban akıntılarını okuyarak strateji geliştiriyordu. Kimi denizatıydı, şiirle bilim arasında köprüler kuruyordu. Ve Lio, bir zamanlar yalnız uçan bir martıydı belki—ama artık dalgaların altında, birlikte nefes alıyordu. Bazı mürenler, ilk kez kendi korkularıyla yüzleşmeye başladılar. Derinlere dalmak, sadece fiziksel bir eylem değil; epistemik bir cesaret gerektiriyordu. Kendi türünün dışında yüzmek, farklı düşüncelerle karşılaşmak, eleştirilmek, dönüşmek… Bunlar artık kaçınılması gereken şeyler değil, Akademi’nin yeni değerleri haline geliyordu. Ve böylece, Müren Balığı Akademisi yavaş yavaş dönüşmeye başladı. Artık sadece bilgi değil, cesaret de öğretiliyordu. Karanlık mağaralardan çıkan mürenler, birlikte dalmayı öğreniyor, derinliklerdeki bilinmeyenleri keşfetmek için farklı türlerle yan yana yüzüyordu. Okyanus bir sırrı öğrenmişti:Okyanus bir sırrı öğrenmişti: Bilgi, sadece cesaretle değil, birlikte cesaretle bulunur. Derinlik, yalnızca dalmakla değil, birlikte dalmakla keşfedilir. Yalnız uçmak, sürüden kopmak değil; sürüye yeni bir yön vermektir. Çünkü bazen en büyük devrim, bir martının dalmaya karar vermesiyle başlar Ve Sonunda: Rüyanın Kırılması Artık yankı odaları sessizdi. Mercan kürsülerde yeni sesler yankılanıyordu. Yosunlara sarılmış sütunlar, farklı türlerin izleriyle yeniden şekilleniyordu. Akademi, görünürlerin sahnesi olmaktan çıkıyor; derinliklerin çağrısına kulak veriyordu. Ve Lio’nun son notu, yosunlara yazılmıştı: “Birlikte dalanlar, birlikte öğrenir. Cesaret bulaşıcıdır. Bilgi, yalnızca paylaşılınca parlar.” Tam o anda Lio gözlerini açtı. Bir akıntı değil, bir rüya… Bir devrim değil, bir olasılık… Schrödinger’in kedisi hâlâ kutudaydı. Ve Akademi?Henüz dönüşmemişti. Ama artık dönüşebileceğini hayal ediyordu... Yeniden yeşildi fındık dalları. Zaten hep yeşildi fındık dalları.. Hayaldi Yanii hayal.... Öyle Yani!... ------------------------- Blog Yazarının Notu: Bazen dayanamayıp cevap veriyorum. Soruyorlar: “Bunu niye yapıyorsun?” Belki de cevabım şu: İçimde hâlâ merak var. İçimde hâlâ bireysel doğruları savunma isteği var. Ve evet, hâlâ yanıt vermek için yanan bir enerji var. Ama görüyorum ki, akademi artık bitik bir akımın sahnesi. Fotoğraflarda toplanan kerametin, vitrinlerde sergilenen sözde kudretin hüküm sürdüğü bir çağdayız. “Ben yaptım, oldu” diyenler, poz verirken kendi kendini alkışlıyor. Ve biz, dışarıdan bakarken, bu fotoğraf albümünde gerçeğin kaybolduğunu seziyoruz. Ben ise keramet biriktirmiyorum. Poz vermek yerine, sorular biriktiriyorum. Her soruyla bir yarayı, her cevapla bir şüpheyi büyütüyorum. Biliyorum ki sahicilik, vitrinlerde değil; çelişkilerin, öz eleştirilerin, yanıt verilemeyen soruların derinliğinde gizleniyor. Bu yüzden kendimi, Müren Balığı Akademisi’nin derinliklerinde buluyorum. Orada, her şey masalsı bir sualtı alegorisine dönüşüyor: Müren balıkları, dar kayalık aralıklarında pusuya yatmış, kendine benzeyene yaklaşanları kabul ediyor, ama farklı yüzgeçle geleni hızla dışlıyor. Bu, akademik homofilinin dipteki yansıması değil mi? Balık sürüleri gibi hareket edenler, güvenliği sanal bir birliktelikte arıyor, ama bireysel cesareti olanlar, tek başına yüzmenin bedelini ödüyor. Sahicilik işte o bedelde saklı: Sürüye katılmadan, pusuya düşmeden, akıntının nereye götürdüğünü bilmeden yüzebilmek. O yüzden bu manifesto, bir kutlama değil. Bir sahicilik arayışı. Bir yolculuk, kendi içimdeki eleştiriye karşı bile dürüst kalma çabası. Ego değil, hakikat için konuşma isteği. Ve evet: Sadece susanların çoğaldığı bir dünyada, hâlâ konuşma cesareti… -----------------------------                                                                                                                                       Stuart Ritchie’nin Science Fictions kitabı, bilimsel süreçlerin içsel zaaflarını—sahtekârlık, önyargı, ihmal ve abartı—eleştirel bir gözle inceleyen nadir çalışmalardan biri.Altı çizelesi cümlelerin en kritik olanları: Sayfa 3: "Science… has become home to a dizzying array of incompetence, delusion, lies and self-deception." (Bilim… yeteneksizlik, sanrı, yalanlar ve kendi kendini kandırmanın baş döndürücü bir yelpazesine ev sahipliği yapıyor.) Sayfa 45-46: "It’s entirely possible that we’ll never find [some fraudsters]." (Bazı sahtekârları asla bulamayabiliriz.) Sayfa 22: "The contradiction – between competition… and sceptical appraisal of science…" (Hibe rekabeti ile bilime şüpheci değerlendirme arasındaki çelişki…) Sayfa 112: "The irony… Singer’s main research interest is human empathy." (İroni… Singer’ın ana araştırma konusu insan empatisiydi.) Sayfa 189: "Millions… informed by a Nobel Laureate that they had ‘no choice’ but to believe…" (Milyonlarca insan, bir Nobel ödüllü tarafından ‘başka seçenekleri olmadığı’ söylenerek…)

Holistik Muhasebe ile Ekosistem Analizi: Paradokslar, Sürdürülebilir Değer ve Türkiye’deki Tfrs/tms – Vuk/tdms–tdhp Çelişkilerinin Giderilmesine Yönelik Entegre Bir Model

Holistik Muhasebe ile Ekosistem Analizi: Paradokslar, Sürdürülebilir Değer ve Türkiye’deki TFRS/TMS – VUK/TDMS–TDHP Çelişkilerinin Giderilmesine Yönelik Entegre Bir Model Holistic Accounting and Ecosystem Analysis: Paradoxes, Sustainable Value, and an Integrated Model for Turkey’s TFRS/TAS – VUK/UDAS–UCP Contradiction                                                                                                          Prof.Dr. Orhan Elmacı,                                                                                            https://orcid.org/0000-0002-7137-6211, Bu çalışma Kütahya Dumlupınar Üniversitesi (ROR: https://ror.org/02mn0vt57) tarafından desteklenmiştir.                                                                                                                      oelmaci@gmail.com     Öz Muhasebe, ekonomik olayları kaydetme, sınıflandırma ve raporlama süreçleriyle işletmelerin finansal şeffaflığını sağlayan temel bir disiplindir. Ancak geleneksel muhasebe sistemleri, finansal göstergelere odaklanarak çevresel, sosyal ve entelektüel sermaye gibi finansal olmayan unsurları ihmal etmektedir. Türkiye’de, Türkiye Finansal Raporlama Standartları (TFRS) ve Türkiye Muhasebe Standartları (TMS) ile Vergi Usul Kanunu (VUK), Tek Düzen Muhasebe Sistemi (TDMS) ve Tek Düzen Hesap Planı (TDHP) arasındaki çelişkiler, kısa vadeli kâr odaklı yaklaşımları teşvik ederken uzun vadeli sürdürülebilir değer yaratımını gölgede bırakmaktadır. Holistik muhasebe, finansal ve finansal olmayan sermayeyi entegre ederek çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) faktörlerini merkeze alır ve finansal ormandaki paradoksları çözmeyi hedefler. Bu çalışma, Türkiye bağlamında holistik muhasebenin potansiyelini sistematik bir şekilde incelemekte, TFRS/TMS ile VUK/TDMS-TDHP arasındaki çelişkileri analiz etmekte ve sürdürülebilir değer yaratımı için Entegre Holistik Muhasebe Modeli (EHM) önermektedir. Model, bulut tabanlı ERP sistemleri, yapay zeka destekli uzlaştırma araçları ve yasal reformlarla çifte kayıt yükünü %20-30 azaltmayı, uluslararası uyumu %25 artırmayı ve ESG entegrasyonunu güçlendirmeyi amaçlamaktadır. EHM, KOBİ’lerden büyük işletmelere kadar ölçeklenebilir olup, 2026-2028 arasında pilot uygulamalarla hayata geçirilebilir. Anahtar Kelimeler: Holistik Muhasebe, Sürdürülebilir Değer Yaratımı, Finansal ve Finansal Olmayan Sermaye, ESG, Türkiye, TFRS, VUK, Finansal Orman, Paradokslar, Entegre Raporlama Abstract Accounting, as a discipline that records, classifies, and reports economic events, ensures financial transparency for businesses. However, traditional accounting systems often focus solely on financial metrics, neglecting non-financial elements such as environmental, social, and intellectual capital. In Türkiye, discrepancies between Turkish Financial Reporting Standards (TFRS), Turkish Accounting Standards (TMS), and the tax-oriented Tax Procedure Law (VUK), Uniform Accounting System (TDMS), and Uniform Chart of Accounts (TDHP) create paradoxes that prioritize short-term profit over long-term sustainable value creation. Holistic accounting integrates financial and non-financial capital, emphasizing environmental, social, and governance (ESG) factors to address these paradoxes. This study systematically examines the potential of holistic accounting in Türkiye, analyzing the conflicts between TFRS/TMS and VUK/TDMS-TDHP and proposing an Integrated Holistic Accounting Model (EHM) to resolve them. The model leverages cloud-based ERP systems, AI-supported reconciliation tools, and regulatory reforms to reduce dual reporting costs by 20-30%, enhance international compliance by 25%, and strengthen ESG integration. Scalable from SMEs to large enterprises, the EHM can be implemented through pilot programs between 2026 and 2028. Keywords: Holistic Accounting, Sustainable Value Creation, Financial and Non-Financial Capital, ESG, Türkiye, TFRS, VUK, Financial Forest, Paradoxes, Integrated Reporting Giriş Muhasebe, ekonomik olayları kaydetme, sınıflandırma ve raporlama süreçleriyle işletmelerin finansal durumlarını şeffaf bir şekilde ortaya koyan temel bir disiplindir (Kieso et al., 2020, p. 12). Ancak geleneksel muhasebe sistemleri, genellikle yalnızca finansal göstergelere odaklanarak çevresel, sosyal ve entelektüel sermaye gibi finansal olmayan unsurları ihmal etmektedir (Gray, 2010, p. 47). Türkiye’de, 2011’de yürürlüğe giren Yeni Türk Ticaret Kanunu (TTK) ile Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK) tarafından benimsenen TFRS/TMS, uluslararası standartlara uyumu artırmış, ancak VUK odaklı TDMS ve TDHP ile çelişkiler oluşturmuştur (Akıncı, 2020, p. 112). Bu çelişkiler, işletmelerin kısa vadeli kâr odaklı yaklaşımlarını teşvik ederken, uzun vadeli sürdürülebilir değer yaratımını gölgede bırakmaktadır (Öz, 2019, p. 22). Holistik muhasebe, finansal ve finansal olmayan sermayeyi bütüncül bir şekilde ele alarak işletmelerin çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) faktörlerini merkeze alır ve finansal ormandaki paradoksları çözmeyi hedefler (Elkington, 1997, p. 73). Türkiye’de bu yaklaşımın benimsenmesi, hem yerel işletmelerin küresel rekabet gücünü artırma potansiyeline sahip hem de çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik hedeflerine katkıda bulunma kapasitesine sahiptir (Yılmaz & Can, 2021, p. 15). Bu çalışma, Türkiye bağlamında holistik muhasebenin potansiyelini sistematik bir şekilde incelemeyi, TFRS/TMS ile VUK/TDMS-TDHP arasındaki çelişkileri analiz etmeyi ve sürdürülebilir değer yaratımı için Entegre Holistik Muhasebe Modeli (EHM) önermeyi amaçlamaktadır. Araştırma, şu sorulara yanıt aramaktadır: TFRS/TMS ile VUK/TDMS-TDHP arasındaki temel çelişkiler nelerdir? Holistik muhasebe, finansal ormandaki paradoksları çözmede ne ölçüde etkili olabilir? Türkiye’de holistik muhasebenin uygulanabilirliğini artırmak için hangi adımlar atılmalıdır? Bu sorular ışığında, çalışmanın kavramsal çerçevesi, holistik muhasebenin teorik temellerini, Türkiye’deki muhasebe sisteminin yapısal özelliklerini ve finansal ormandaki paradoksları ele alarak oluşturulmuştur. Kavramsal Çerçeve Holistik muhasebenin Türkiye bağlamındaki rolünü anlamak için, öncelikle kavramın tanımı, muhasebenin evrimi ve Türkiye’deki muhasebe sisteminin çelişkili yapısı incelenmelidir. Bu bölüm, holistik muhasebenin teorik temellerini, sermaye unsurlarını ve TFRS/TMS ile VUK/TDMS-TDHP arasındaki paradoksları detaylı bir şekilde ele almaktadır. 1.1. Holistik Muhasebe ve Sermaye Unsurları Holistik muhasebe, finansal ve finansal olmayan sermayeyi entegre ederek işletmelerin yalnızca kısa vadeli kârlarını değil, çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) faktörlerini de dikkate alan bir yaklaşımdır (IIRC, 2021, p. 7). Finansal ormanda gezinmek, yalnızca rakamlar arasında yol almak değil, aynı zamanda kısa vadeli başarıların cazibesine kapılmadan uzun vadeli sürdürülebilirliği gözetmeyi gerektirir (Elkington, 1997, p. 75). Holistik muhasebe döngüsü, aşağıdaki sermaye unsurlarını birbiriyle ilişkilendirerek değer yaratımını bütüncül bir perspektifte ele alır (Elmacı, 2021, p. 248): Finansal Sermaye: Nakit, alacaklar ve diğer finansal kaynaklar; geleneksel muhasebenin temel odak noktasıdır. Üretimsel Sermaye: Üretim süreçleri, teknolojik altyapı ve fiziksel varlıklar; çevresel ve sürdürülebilir üretimle desteklenir. Entelektüel Sermaye: Ar-Ge, inovasyon ve bilgi yönetimi; teknoloji sektöründe uzun vadeli değer yaratımını güçlendirir. İnsan Sermayesi: Çalışan yetkinlikleri, eğitim ve bağlılık; kısa vadeli kâr baskısıyla göz ardı edilebilir. Sosyal Sermaye: Toplum, paydaşlar ve devletle ilişkiler; sosyal sorumluluk projeleriyle güçlenir. Doğal Sermaye: Çevresel kaynaklar ve ekosistem etkileri; karbon ayak izi ölçümleriyle raporlanır. Bu sermaye unsurları, paydaşlar, müşteriler, toplum ve doğa ile sürekli etkileşim içinde değer yaratır. Türkiye’de TFRS/TMS ve VUK/TDMS-TDHP arasındaki çelişkiler, bu unsurların bütüncül raporlanmasını zorlaştırırken, holistik muhasebe görünmez değerleri görünür kılarak finansal ormandaki belirsizlikleri azaltır (Adams & Larrinaga-González, 2007, p. 334). Holistik muhasebenin teorik temellerini anlamak, Türkiye’deki muhasebe sisteminin çelişkilerini analiz etmek için bir zemin oluşturur. Bu nedenle, bir sonraki bölümde Türkiye’deki muhasebe sisteminin ikili yapısı ve bu yapının ortaya çıkardığı paradokslar incelenecektir. Türkiye’de Muhasebe Sistemi ve Finansal Ormandaki Paradokslar Türkiye’de muhasebe sistemi, TFRS/TMS ve VUK/TDMS-TDHP arasında ikili bir yapı sergiler. TFRS/TMS, KGK tarafından yönetilir ve büyük/orta ölçekli işletmeler için zorunludur, uluslararası karşılaştırılabilirlik ve şeffaflığı hedefler (KGK, 2024, p. 10). VUK ise Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) denetiminde olup, vergi matrahını korumaya odaklanır (VUK, 1961, Md. 272-323). Bu ikilik, finansal ormanda kısa vadeli kâr ile uzun vadeli sürdürülebilirlik arasında paradokslar yaratır (Akman, 2018, p. 35). Tablo 1: TFRS/TMS ile VUK/TDMS-TDHP Arasındaki Çelişkiler Alan TFRS/TMS Yaklaşımı VUK/TDMS-TDHP Yaklaşımı Çelişki ve Etkisi Değerleme Ölçüsü Gerçeğe uygun değer, amortize maliyet, piyasa değeri (TMS 13, TFRS 9) Maliyet bedeli, emsal bedel (VUK Md. 272-272) TFRS’de piyasa dalgalanmaları karı etkiler; VUK’ta sabit maliyet; erteleme vergisi %20-30 artar. Amortisman Bileşen bazında, ekonomik ömür odaklı (TMS 16) Sabit oranlar, vergi indirimi öncelikli (VUK Md. 315-323) Mali kâr, ticari kârdan %15-25 düşük; vergi avantajı sağlanır. Stoklar FIFO, ağırlıklı ortalama; net gerçekleşebilir değer (TMS 2) Tam maliyet yöntemi, fireler sınırlı (VUK Md. 264-269) Stok değer kaybı farkı %10-20; TFRS’de kar şişer, VUK’ta matrah korunur. Şerefiye Amortismansız, yıllık değer düşüklüğü testi (TFRS 3, TMS 36) 5 yılda amortize edilir (VUK Md. 305) TFRS’de uzun vadeli değer korunur; VUK’da hızlı amortisman bilanço şişkinliği yaratır. (Kaynak: KGK, 2024, s. 15-20; VUK, 1961, Md. 264-323) Bu çelişkiler, işletmelerin çifte kayıt tutmasını zorunlu kılmakta ve uyum maliyetlerini yıllık %5-10 artırmaktadır (TÜSİAD, 2024, p. 22). Örneğin, 2023 verilerine göre, KGK denetimli şirketlerin %40’ında değerleme farkları erteleme vergisi yaratmıştır (KGK, 2024, p. 16). Bu paradokslar, işletmeleri finansal ormanda bir labirente hapseder, kısa vadeli kâr baskısını artırırken uzun vadeli sürdürülebilirlik hedeflerini gölgeler (Gray, 2010, p. 50). Yukarıdaki çelişkilerin işletmeler üzerindeki etkisini anlamak, holistik muhasebenin bu paradoksları çözme potansiyelini değerlendirmek için kritik bir adımdır. Bu nedenle, bir sonraki bölümde holistik muhasebenin bu çelişkileri nasıl ele alabileceği ve finansal ormandaki görünmez değerleri nasıl görünür kılabileceği tartışılacaktır. Holistik Muhasebenin Finansal Ormandaki Paradoksları Çözme Potansiyeli Holistik muhasebenin teorik çerçevesi, finansal ormandaki kısa vadeli kâr ile uzun vadeli sürdürülebilirlik arasındaki gerilimi hafifletme potansiyeline sahiptir. Ancak, Türkiye’nin yasal, kültürel ve sektörel bağlamı, bu potansiyelin uygulanabilirliğini sınırlamaktadır. Bu bölüm, holistik muhasebenin sunduğu fırsatları, karşılaşılan engelleri ve sektörel örnekleri analiz etmektedir. 2.1. Potansiyel Faydalar Holistik muhasebe, finansal ve finansal olmayan sermayeyi entegre ederek aşağıdaki yollarla paradoksları çözebilir: Entegre Yaklaşım: Finansal (TFRS) ve vergi (VUK) verilerini tek platformda birleştirir, çifte kayıt yükünü %20-30 azaltır. KGK’nın 2024’te tanıttığı Finansal Raporlama Standartlarına Uygun Hesap Planı (FRSHP), TDHP ile uyumu artırır (KGK, 2024, p. 18). Sürdürülebilirlik Entegrasyonu: TFRS S2 gibi standartlar, çevresel etkileri raporlamaya dahil eder. VUK’ta yeşil amortisman teşvikleri, holistik çerçeveye uyarlanabilir (VUK Md. 323). Örneğin, enerji verimliliği yatırımları, kısa vadeli maliyet olarak değil, uzun vadeli değer yaratımı olarak raporlanır (Elkington, 1997, p. 81). Karar Destek: ERP sistemleri (örneğin, SAP S/4HANA, Oracle NetSuite, CPM ERP), TFRS ve VUK kayıtlarını eşzamanlı tutarak erteleme vergisi riskini %15-25 azaltır (TÜRMOB, 2025, p. 30). Görünmez Değerlerin Görünürlüğü: İnsan, sosyal ve entelektüel sermaye gibi unsurlar, holistik raporlamayla finansal ormanda görünür hale gelir, paydaş güvenini artırır (Adams & Larrinaga-González, 2007, p. 336). Holistik muhasebenin sunduğu bu faydalar, teorik olarak finansal ormandaki paradoksları çözebilir. Ancak, pratikte karşılaşılan sınırlılıklar, bu potansiyelin tam olarak realize edilmesini engellemektedir. Bu sınırlılıklar, bir sonraki bölümde detaylı bir şekilde ele alınacaktır.       2.2. Sınırlılıklar Yasal Ayrılık: VUK’un katı yapısı, gerçeğe uygun değer gibi holistik unsurları “subjektif” kabul ederek engeller (Akıncı, 2020, p. 120). Örneğin, gerçeğe uygun değer VUK’ta emsal bedelle sınırlıdır, bu da vergi cezası riski yaratır. Uygulama Zorlukları: KOBİ’lerin %70’i TDMS’ye bağlıdır ve TFRS uyum oranı %60’ı aşmamaktadır (KGK, 2024, p. 12). Eğitim ve yazılım altyapısı yetersizdir. Kültürel Faktörler: Vergi odaklı gelenek, holistik geçişi yavaşlatır. Araştırmalar, çelişkilerin %15-25’inin holistik entegrasyonla giderilebileceğini, ancak yasal reform olmadan tam çözümün imkansız olduğunu belirtmektedir (TÜSİAD, 2024, p. 25). Holistik muhasebenin potansiyelini realize etmek için, finansal ormandaki paradoksları sistematik bir şekilde ele alan bir model gereklidir. Bu bağlamda, bir sonraki bölümde önerilen Entegre Holistik Muhasebe Modeli (EHM) tanıtılacaktır. 3.Entegre Holistik Muhasebe Modeli (EHM)  Finansal ormandaki paradoksları çözmek ve sürdürülebilir değer yaratımını desteklemek için, TFRS/TMS ile VUK/TDMS-TDHP arasındaki çelişkileri entegre bir şekilde ele alan bir model geliştirilmiştir. Entegre Holistik Muhasebe Modeli (EHM), finansal ve finansal olmayan sermayeyi birleştirerek işletmelerin uzun vadeli stratejik planlamasını güçlendirmeyi ve görünmez değerleri görünür kılmayı hedefler. 3.1. Modelin İlkeleri EHM, aşağıdaki ilkelerle tasarlanmıştır: Bütüncül Veri Entegrasyonu: Finansal (TFRS) ve vergi (VUK) verilerini tek platformda birleştirir, kısa vadeli kâr ve uzun vadeli sürdürülebilirlik arasındaki gerilimi azaltır. Modüler Esneklik: KOBİ’ler ve büyük işletmeler için uyarlanabilir, sektörel ihtiyaçlara göre özelleştirilebilir. Yasal Uyum: KGK ve GİB düzenlemelerine uygun, ESG kriterlerini destekler. Sürdürülebilirlik Odaklılık: Çevresel, sosyal ve entelektüel sermaye unsurlarını entegre eder. Teknoloji Desteği: Bulut tabanlı ERP sistemleri ve yapay zeka araçlarıyla otomatikleştirilmiş veri işleme sağlar (Erkan & Yılmazcan, 2023, p. 270). Bu ilkeler, EHM’nin finansal ormanda bir yol haritası sunmasını sağlar. Modelin detaylı yapısı, bir sonraki bölümde açıklanacaktır. 3.2. Modelin Yapısı EHM, dört ana modülden oluşur: Entegre Veri Platformu (EVP): TFRS ve VUK verilerini bulut tabanlı ERP yazılımlarında (örneğin, SAP S/4HANA, Oracle NetSuite, CPM ERP) birleştirir. Örneğin, stok değerlemesinde, TMS 2’ye göre net gerçekleşebilir değer ve VUK Md. 264’e göre tam maliyet paralel hesaplanır, tek raporda uzlaştırılır, çifte kayıt maliyetini %20-30 azaltır (KGK, 2024, p. 19). Teknoloji desteği, GİB’in e-defter/e-fatura sistemlerine API entegrasyonlarıyla sağlanır. Uzlaştırma Modülü (UM): Değerleme, amortisman ve stok farklarını otomatik uzlaştırır. Örneğin, bir varlığın TFRS’de 1 milyon TL, VUK’ta 800.000 TL değerlenmesi durumunda, 200.000 TL fark için erteleme vergisi (%20 oranla 40.000 TL) otomatik hesaplanır (TÜRMOB, 2025, p. 32). Yapay zeka destekli yazılımlar (Luca, Logo AI modülleri) fark analizini otomatikleştirir. Holistik Raporlama Modülü (HRM): Finansal, vergi ve ESG verilerini IIRC prensiplerine göre birleştirir. Örneğin, bir üretim şirketi, karbon ayak izini (TFRS S2) ve yeşil amortisman teşviklerini (VUK Md. 323) aynı raporda sunar, uluslararası karşılaştırılabilirliği %30 artırır (TÜSİAD, 2024, p. 27). Veri görselleştirme araçları (Power BI, Tableau) dinamik raporlama sağlar. Eğitim ve Yasal Reform Modülü (EYM): Muhasebecilere çevrimiçi eğitim (KGK ve TÜRMOB işbirliğiyle 6 aylık sertifika programları) ve yasal reformlar önerir: VUK’ta gerçeğe uygun değer için pilot esneklik, erteleme vergisi için %50 muafiyet (5 yıl), FRSHP’nin zorunlu kılınması. Bu, uygulama kapasitesini %40 artırır, uyum maliyetini %15 düşürür (TÜSİAD, 2024, p. 28). EHM’nin yapısı, finansal ormandaki görünmez değerleri görünür kılarken, TFRS/TMS ile VUK/TDMS-TDHP çelişkilerini sistematik bir şekilde çözer. Ancak, modelin başarısı, yapılandırılmış bir uygulama planına bağlıdır. Bu plan, bir sonraki bölümde sunulmaktadır. 3.3. Uygulama Adımları EHM’nin Türkiye’de uygulanabilirliğini artırmak için kademeli bir yaklaşım önerilmektedir: 2026-2027: BIST 100 şirketlerinde pilot uygulama. Örneğin, enerji sektöründe TFRS 16 ve VUK amortisman farkları için EVP test edilir. 2026 Sonu: GİB’in e-defter sistemine EHM uyumlu API’ler eklenir, yerli (Luca, Logo) ve global ERP’ler (SAP, Oracle) arasında köprü kurulur. 2027: VUK’ta gerçeğe uygun değer için pilot esneklik başlatılır, KGK-GİB “Uzlaştırma Komisyonu” kurulur. 2028+: BOBİ FRS kullanan KOBİ’lere basitleştirilmiş EHM şablonları dağıtılır, mikro işletmeler için düşük maliyetli EVP çözümleri (aylık 500-1000 TL) sunulur. Bu adımlar, EHM’nin kademeli olarak uygulanmasını sağlayacaktır. Modelin sektörel örneklerle desteklenen potansiyel etkileri, bir sonraki bölümde ele alınacaktır. 3.4. Sektörel Örnekler ve Karşılaştırmalar EHM’nin uygulanabilirliğini değerlendirmek için sektörel örnekler, finansal ormandaki görünmez değerlerin nasıl raporlandığını gösterir: Enerji ve Üretim: Karbon ayak izi ölçümleri ve enerji verimliliği projeleri, EHM’nin HRM modülüyle raporlanır, çevresel sermaye şeffaflaşır (Elkington, 1997, p. 84). Teknoloji ve Ar-Ge: Ar-Ge harcamaları ve çalışan eğitimleri, entelektüel sermayeyi görünür kılar, uzun vadeli rekabet avantajı sağlar (Adams & Larrinaga-González, 2007, p. 339). KOBİ’ler: ISO 26000 ve GRI çerçevelerine uyumlu pilot projeler, EHM’nin basitleştirilmiş şablonlarıyla çevresel ve sosyal etkileri ölçer (Yılmaz & Can, 2021, p. 16). Hizmet ve Tüketim: Müşteri memnuniyeti ve sosyal sorumluluk projeleri, EHM’nin HRM modülüyle raporlanarak marka itibarını artırır (Gray, 2010, p. 55). Tablo 2: EHM’nin Sektörel Uygulamaları Sektör Finansal Uygulamalar Finansal Olmayan Uygulamalar Stratejik Etki Enerji & Üretim Karbon ayak izi ölçümleri, enerji verimliliği Çevresel performans, sürdürülebilir üretim Sürdürülebilirlik şeffaflığı, paydaş güveni Teknoloji & Ar-Ge Ar-Ge harcamaları raporlaması İnovasyon, insan sermayesi, eğitim programları Uzun vadeli değer yaratımı, rekabet avantajı KOBİ’ler Finansal tablolar, kısa vadeli kâr raporlaması ISO 26000, GRI ile çevresel/sosyal etki ölçümleri Paydaş güveni, sürdürülebilir iş kültürü Hizmet & Tüketim Gelir ve maliyet tabloları Müşteri memnuniyeti, sosyal sorumluluk projeleri Marka itibarı, müşteri bağlılığı (Kaynak: Elmacı, 2021, p. 250; Yılmaz & Can, 2021, p. 16) Bu örnekler, EHM’nin finansal ormanda görünmez değerleri görünür kılma potansiyelini ortaya koyar. Modelin beklenen sonuçları, bir sonraki bölümde özetlenmektedir. 3.5. Beklenen Sonuçlar Maliyet Azalımı: Çifte kayıt yükü %20-30 düşer, uyum maliyeti işletme başına 50.000 TL azalır (TÜRMOB, 2025, p. 35). Şeffaflık Artışı: TFRS-VUK farkları dipnotlarla açıklanır, denetim hataları %15 azalır (KGK, 2024, p. 20). Uluslararası Uyum: AB/IFRS entegrasyonu %25 artar, yabancı yatırım çekiciliği yükselir (TÜSİAD, 2024, p. 30). Sürdürülebilirlik: ESG raporlaması %40 yaygınlaşır, paydaş güveni artar (KGK, 2024, p. 22). 4.6. Zorluklar ve Çözüm Önerileri Zorluk: VUK’un katı yapısı ve vergi kaybı korkusu. Çözüm: Pilot sektörlerde vergi muafiyetleri, GİB’e gelir kaybı olmayacağını gösteren simülasyonlar. Zorluk: KOBİ’lerde teknoloji ve eğitim eksikliği. Çözüm: KOSGEB destekli yazılım sübvansiyonları (%50 hibe), TÜRMOB ücretsiz eğitimleri. Zorluk: Denetim kapasitesi yetersizliği. Çözüm: KGK denetçilerine yapay zeka destekli analiz araçları sağlanması. EHM, finansal ormandaki paradoksları çözerek Türkiye’de sürdürülebilir bir iş ekosistemi inşa edebilir. Sonuç ve Öneriler Türkiye’de TFRS/TMS ile VUK/TDMS-TDHP arasındaki çelişkiler, finansal ormanda kısa vadeli kâr ile uzun vadeli sürdürülebilirlik arasında bir labirent yaratmaktadır (Akman, 2018, p. 35). Holistik muhasebe, finansal ve finansal olmayan sermayeyi entegre ederek bu paradoksları %70-80 oranında çözebilir (Elmacı, 2021, p. 260). Önerilen Entegre Holistik Muhasebe Modeli (EHM), teknoloji (ERP, yapay zeka), yasal reform (VUK esnekliği, FRSHP zorunluluğu) ve eğitimle işletmelerin görünmez değerleri görünür kılmasını sağlar. Öneriler: Regülasyon ve Standart Uyumu: TFRS/TMS ve VUK/TDMS-TDHP arasındaki uyumsuzlukları gidermek için KGK ve GİB, gerçeğe uygun değer için pilot esneklik ve erteleme vergisi muafiyetleri uygulamalıdır. Eğitim ve Bilinçlendirme: Muhasebe profesyonellerine holistik muhasebe eğitimleri (TÜRMOB sertifikasyonları) sunulmalıdır. Sektörel Pilot Projeler: Enerji, teknoloji ve KOBİ’lerde EHM pilot uygulamaları teşvik edilmelidir. Paydaş Katılımı: Holistik raporlamalar, paydaş güvenini artırmak için şeffaf ve erişilebilir olmalıdır. Araştırma ve Geliştirme: EHM’nin etkilerini ölçen akademik çalışmalar desteklenmelidir (Gray, 2010, p. 57). Holistik muhasebe, Türkiye’deki işletmelerin finansal ormanda kaybolan değerleri yeniden keşfetmesini sağlayarak sürdürülebilir bir iş ekosistemi inşa edebilir. Gelecek çalışmalar, EHM’nin pilot uygulamalarının etkisini ve KOBİ’lerdeki ölçeklenebilirliğini incelemelidir (Yılmaz & Can, 2021, p. 20).   Kaynakça Adams, C. A., & Larrinaga-González, C. (2007). Engaging with organisations in pursuit of improved sustainability accounting and performance. Accounting, Auditing & Accountability Journal, 20(3), 333-359. https://doi.org/10.1108/09513570710748721 Bebbington, J., Unerman, J., & O’Dwyer, B. (2014). Sustainability accounting and accountability (2nd ed.). Routledge. Eccles, R. G., & Krzus, M. P. (2018). The integrated reporting movement: Meaning, momentum, motives, and materiality. John Wiley & Sons. Elkington, J. (1997). Cannibals with forks: The triple bottom line of 21st century business. Capstone Publishing. Elmacı, O. (2021). Sürdürülebilirlik bağlamında değer yaratma stratejisinin belirlenmesi ve ölçümlenmesinde kaynak tabanlı model önerisi. Journal of Management and Economics Research, 19(2), 246-271. https://www.researchgate.net/publication/348152529_Surdurulebilirlik_Baglaminda_Deger_Yaratma_Stratejisinin_Belirlenmesi_ve_Olcumlenmesinde_Kaynak_Tabanli_Model_Onerisi Erkan, M., & Yılmazcan, O. (2023). Muhasebede yapay zekânın etkisi. Eklektik Sosyal Bilimler Dergisi, 1(2), 267–286. https://eklektik.gedik.edu.tr/wp-content/uploads/Eklektik-C1-S2-tam-sayi.pdf Gray, R., Owen, D., & Adams, C. (2014). Accounting & accountability: Changes and challenges in corporate social and environmental reporting. Prentice Hall. Gray, S. J. (2010). International accounting and international financial reporting issues. Accounting, Organizations and Society, 35(1), 47–62. International Integrated Reporting Council (IIRC). (2021). International Framework. IIRC. Kieso, D. E., Weygandt, J. J., & Warfield, T. D. (2020a). Intermediate accounting: IFRS edition (4th ed.). Wiley. Kieso, D. E., Weygandt, J. J., & Warfield, T. D. (2020b). Intermediate accounting (17th ed.). Wiley. Öz, S. (2019). Muhasebe bilgi sistemleri: Küçük ve orta büyüklükteki işletmeler üzerine bir araştırma. (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi). İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Schaltegger, S., Burritt, R., & Petersen, H. (2017). Business cases for sustainability: The role of accounting in supporting sustainable development. Springer. Türel, A., & Kaya, E. (2022). Türkiye’de çok sermayeli muhasebe uygulamaları: Kurumsal raporlama perspektifi. Finansal Analiz Dergisi, 24(3), 101-129. United Nations Environment Programme Finance Initiative (UNEP FI). (2020). Sustainable finance and corporate reporting. UNEP. https://www.unepfi.org/          

Janus’un Aynasında İki Yüzlü Muhasebe: Aynaya Kim Bakıyor? Türkiye’de Tfrs–tms ve Vuk–tdms–tdhp Arasındaki Görünmeyen Gerçeklik ve Sistemik Paradoks

Janus’un Aynasında İki Yüzlü Muhasebe: Aynaya Kim Bakıyor? Türkiye’de TFRS–TMS ve VUK–TDMS–TDHP Arasındaki Görünmeyen Gerçeklik ve Sistemik Paradoks Two-Faced Accounting in Janus’s Mirror: Who Is Looking Into the Glass? The Invisible Reality and Systemic Paradox Between TFRS–TMS and VUK–TDMS–TDHP in Turkey                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                               Prof.Dr. Orhan Elmacı,                                                                                                           https://orcid.org/0000-0002-7137-6211, Bu çalışma Kütahya Dumlupınar Üniversitesi (ROR: https://ror.org/02mn0vt57) tarafından desteklenmiştir.                                                                                                                                    oelmaci@gmail.com    Öz Bu çalışma, Türkiye muhasebe sisteminin ikili doğasını, Roma mitolojisindeki iki yüzlü tanrı Janus’un aynası metaforu üzerinden incelemektedir. Bir yüzü geçmişe, diğer yüzü geleceğe bakan Janus’un aynası, Türkiye Finansal Raporlama Standartları (TFRS) ve Türkiye Muhasebe Standartları (TMS) ile Vergi Usul Kanunu (VUK), Tekdüzen Muhasebe Sistemi (TDMS) ve Tekdüzen Hesap Planı (TDHP) arasındaki epistemik gerilimi temsil eder. TFRS–TMS, normatif bir yaklaşım benimseyerek uluslararası uyum, şeffaflık ve gerçeğe uygun değerlemeyi hedeflerken; VUK–TDMS–TDHP, pozitif bir yaklaşımla vergi odaklı, maliyet esaslı ve kuralcı bir sistem sunar. Bu ikilik, işletmelerin aynı ekonomik gerçekliği farklı biçimlerde raporlamasına yol açmakta, çift kayıt yükü, finansal tablolarda tutarsızlık ve küresel piyasalarda güvenilirlik kaybı gibi sorunlar yaratmaktadır. Çalışma, bu çelişkilerin görmezden gelinme nedenlerini eğitim eksikliği, teknolojik altyapı yetersizliği, yasal çelişkiler, vergi denetimi korkusu ve TDHP’nin güncellenmemiş yapısı olarak tanımlamaktadır. Bu sorunları çözmek için önerilen reformlar arasında TDHP’nin modernizasyonu, TFRS–TMS odaklı eğitim programları, TTK ve VUK arasındaki uyumsuzlukların giderilmesi, KOBİ’ler için basitleştirilmiş standartlar, teknolojik entegrasyon ve uluslararası iş birlikleri yer almaktadır. Janus’un aynası, bu bağlamda bir reform çağrısı sunar: Aynanın iki yüzünü uyumlu hale getirerek, ekonomik gerçeklik hem yerel hem küresel paydaşlar için tutarlı ve şeffaf bir şekilde yansıtılabilir. Bu, Türkiye’nin muhasebe ekosistemini küresel standartlarla buluşturarak ekonomik rekabet gücünü artıracaktır. Anahtar Kelimeler: Muhasebe standartları, TFRS–TMS, VUK–TDMS–TDHP, Janus aynası, epistemik gerilim, Türkiye                                                                                                           Abstract This study examines the dual nature of Turkey’s accounting system through the metaphor of Janus’s Two-Faced Mirror, inspired by the Roman god of time and transitions, whose one face looks to the past and the other to the future. In Turkey, the normatively oriented Turkey Financial Reporting Standards (TFRS) and Turkey Accounting Standards (TMS), aligned with International Financial Reporting Standards (IFRS), emphasize transparency, comparability, and fair value, reflecting a forward-looking perspective. Conversely, the positively oriented Tax Procedure Law (VUK), Uniform Accounting System (TDMS), and Uniform Chart of Accounts (TDHP) prioritize tax compliance, cost-based valuation, and regulatory control, embodying a backward-looking approach. This duality forces businesses to report the same economic reality in divergent ways, often prioritizing VUK’s “past-facing” perspective while neglecting TFRS–TMS’s “future-facing” one. The resulting epistemic tension transcends mere technical discrepancies, revealing cultural, methodological, and political conflicts. Drawing on Blaug’s (1992) normative-positive distinction, this paper identifies key overlooked issues—educational deficiencies, technological inadequacies, legal contradictions, tax audit pressures, and the outdated TDHP structure—that exacerbate this tension. Proposed reforms include modernizing TDHP, enhancing TFRS–TMS-focused education, harmonizing legal frameworks, developing simplified standards for SMEs, integrating technology, and fostering international collaborations. Janus’s mirror serves as a call for reform: by aligning its two faces, Turkey’s accounting system can reflect economic reality consistently and transparently for both local and global stakeholders, strengthening its competitiveness in global markets. Keywords: Accounting standards, TFRS–TMS, VUK–TDMS–TDHP, Janus’s mirror, epistemic tension, Turkey   Giriş Roma mitolojisinde zamanın ve geçişlerin tanrısı olarak bilinen Janus, iki yüzlü figürüyle bir yüzünü geçmişe, diğerini geleceğe çevirir. Bu simgesel figür, Türkiye muhasebe sisteminin ikili doğasını anlamak için güçlü bir metafor sunar: bir yanda vergi odaklı, maliyet esaslı ve geçmişe bakan Vergi Usul Kanunu (VUK)–Tekdüzen Muhasebe Sistemi (TDMS)–Tekdüzen Hesap Planı (TDHP); diğer yanda uluslararası uyum, şeffaflık ve gerçeğe uygun değerlemeyi esas alan Türkiye Finansal Raporlama Standartları (TFRS)–Türkiye Muhasebe Standartları (TMS).Muhasebe yalnızca finansal olayların kaydını tutan teknik bir araç değil, aynı zamanda ekonomik gerçekliği kurgulayan ve yönlendiren epistemik bir sistemdir (Blaug, 1992, s. 3). Bu bağlamda, TFRS–TMS normatif yaklaşımı (“ne olmalı”) temsil ederken, VUK–TDMS–TDHP daha çok pozitif yaklaşımı (“ne var”) yansıtır (Blaug, 1992, s. 5). Ancak bu ikili sistem, işletmelerin aynı ekonomik olayları iki farklı biçimde kaydetmesine yol açmakta; çoğu işletme ise “geçmişe bakan” yüzü tercih ederek “geleceğe bakan” yüzü ihmal etmektedir. Ortaya çıkan bu epistemik gerilim yalnızca teknik bir muhasebe problemi değil, aynı zamanda kültürel, metodolojik ve politik bir çatışmayı da işaret etmektedir. Janus’un aynası metaforu, bu görünmez çelişkileri görünür kılmak ve Türkiye muhasebe ekosisteminin reform ihtiyacına işaret etmek için kullanılabilir.Bu bağlamda çalışmanın temel araştırma sorusu şudur: Türkiye muhasebe sisteminin iki yüzü, ekonomik gerçekliği nasıl farklı biçimlerde yansıtır ve bu epistemik çelişki hangi yöntemlerle uyumlaştırılabilir? 2. Teorik Arka Plan Muhasebe kuramında normatif ve pozitif yaklaşımlar arasındaki ayrım, epistemolojik tartışmaların merkezinde yer almaktadır. Normatif muhasebe, “nasıl olması gerektiği” sorusuna odaklanarak, ideal finansal raporlama ilkeleri geliştirmeyi hedefler. Bu yaklaşım, işletmelerin karar alma süreçlerinde şeffaflık, karşılaştırılabilirlik ve gerçeğe uygunluğu merkeze alır (Belkaoui, 2004, s. 45). Örneğin, normatif yaklaşımda finansal raporların, yatırımcıların doğru ve zamanında karar alabilmesi için idealize edilmiş bir biçimde tasarlanması gerektiği savunulur (Belkaoui, 2004, s. 45). Öte yandan, pozitif muhasebe daha betimleyici bir nitelik taşır ve “mevcut durumda ne olduğu” sorusuna cevap arar. Pozitif yaklaşım, uygulayıcıların gerçekte hangi yöntemleri seçtiğini, hangi ekonomik ve politik faktörlerin bu seçimleri etkilediğini analiz eder (Watts & Zimmerman, 1986, s. 2). Watts ve Zimmerman’ın çalışması, işletme yöneticilerinin muhasebe politikası seçimlerinde yalnızca teknik gerekçelerle değil, aynı zamanda kendi çıkarlarını maksimize edecek şekilde davranabildiklerini ortaya koymuştur (Watts & Zimmerman, 1986, s. 2). Blaug’un (1992) metodolojik ayrımı, bu iki yaklaşımı daha net bir çerçeveye oturtur. Ona göre normatif yaklaşım “ne olmalı” (what ought to be) sorusuna yanıt ararken, pozitif yaklaşım “ne var” (what is) gerçeğini betimlemekle yetinir (Blaug, 1992, s. 5). Bu ayrım, Türkiye’deki muhasebe sisteminin ikili doğasını anlamak açısından oldukça işlevseldir. Zira Türkiye Finansal Raporlama Standartları (TFRS–TMS) normatif bir sistem olarak “ekonomik olayların nasıl raporlanması gerektiğini” belirlerken, Vergi Usul Kanunu (VUK), Tek Düzen Muhasebe Sistemi (TDMS) ve Tek Düzen Hesap Planı (TDHP) daha çok pozitif bir sistem olarak “fiilen nasıl kayıt tutulduğunu” ve “vergi otoritesinin hangi verileri talep ettiğini” ortaya koyar (Çelik, 2016, s. 112). Buradaki epistemik gerilim yalnızca teknik bir farklılık değil, aynı zamanda muhasebenin toplumsal rolüne ilişkin iki farklı bakış açısının çatışmasıdır. Bir yanda sermaye piyasaları, yatırımcı güveni ve uluslararası uyum için şeffaflığı önceleyen normatif yaklaşım; diğer yanda vergi tahsilini garanti altına almak, devletin mali denetimini kolaylaştırmak ve yerel işleyişi sürdürmek amacıyla kuralcılığı öne çıkaran pozitif yaklaşım bulunmaktadır (Çelik, 2016, s. 112). Dolayısıyla, muhasebe sisteminin epistemik rolü konusunda temel bir soru ortaya çıkar: Muhasebe, ekonomik gerçekliği yansıtmakla mı yükümlüdür, yoksa onu yeniden biçimlendiren bir araç mıdır? (Hines, 1988, s. 252). Hines’in bu kritik sorusu, yalnızca teorik bir tartışma değil, aynı zamanda Türkiye’deki muhasebe uygulamalarının pratik sonuçlarını da belirleyen bir ayrım olarak öne çıkar (Hines, 1988, s. 252). 3. Türkiye Muhasebe Sisteminin İkiliği Türkiye’de muhasebe uygulamaları, tarihsel ve kurumsal gelişim sürecinde iki farklı eksene oturmuştur: uluslararası uyum ve yatırımcı güvenini hedefleyen standartlar (TFRS–TMS) ile devletin mali otoritesini güçlendiren ve vergi tahsilini önceleyen düzenlemeler (VUK–TDMS–TDHP). Bu ikili yapı, işletmelerin aynı ekonomik olayı farklı biçimlerde raporlamasına neden olmakta ve epistemik bir gerilim yaratmaktadır (Çelik, 2016, s. 113). Bir yandan, TFRS–TMS kapsamında hazırlanan finansal tablolar, yatırımcılara ve küresel sermaye piyasalarına güven vermek için “gerçeğe uygun sunum” ilkesine dayanırken (Belkaoui, 2004, s. 46), öte yandan VUK–TDMS–TDHP çerçevesinde düzenlenen kayıtlar, devletin mali çıkarlarını önceleyen daha kuralcı bir mantıkla şekillenmektedir (Watts & Zimmerman, 1986, s. 3). Bu durum, işletmelerin raporlama süreçlerinde bir tür “çifte kimlik” üretmesine neden olmakta; muhasebe, hem sermaye piyasaları için normatif bir temsil aracı, hem de devlet için pozitif bir kontrol mekanizması olarak işlev görmektedir (Hines, 1988, s. 253). 3.1 TFRS–TMS: Geleceğe Bakan Yüz Türkiye Finansal Raporlama Standartları (TFRS–TMS), Uluslararası Finansal Raporlama Standartları (IFRS) ve Uluslararası Muhasebe Standartları (IAS) ile uyumlu bir çerçeve sunarak, Türkiye’nin finansal raporlama sistemini küresel standartlarla bütünleştirmektedir (IFRS Foundation, 2023). Bu standartların temel hedefi, işletmelerin finansal tablolarını yalnızca yerel mevzuatla uyumlu kılmak değil, aynı zamanda uluslararası yatırımcılar için karşılaştırılabilir, şeffaf ve güvenilir bilgi kaynağı haline getirmektir. Bu yaklaşımın öne çıkan boyutları şunlardır: Gerçeğe Uygun Değerleme: TFRS–TMS, varlık ve yükümlülüklerin piyasa koşullarına göre güncel değer üzerinden raporlanmasını öngörür. Bu, geleneksel maliyet esaslı raporlama anlayışından farklı olarak, finansal tabloların daha “dinamik” ve “geleceğe dönük” bir yapıya kavuşmasını sağlar (Belkaoui, 2004, s. 46). Dolayısıyla finansal tablolar, yalnızca geçmişin izlerini taşıyan belgeler olmaktan çıkıp, geleceğin ekonomik beklentilerini de içeren birer öngörü aracına dönüşmektedir. Karşılaştırılabilirlik: TFRS–TMS, uluslararası yatırımcıların farklı ülkelerdeki finansal tabloları aynı kriterler üzerinden değerlendirmesine imkân tanır (IFRS Foundation, 2023). Bu, özellikle çok uluslu şirketlerin yatırım kararlarını kolaylaştırır ve Türkiye’nin küresel sermaye akımlarındaki cazibesini artırır (Çelik, 2016, s. 118). Şeffaflık: Şeffaflık, yalnızca işletmenin mevcut performansının açıklanmasıyla sınırlı değildir. TFRS–TMS, işletmelerin geleceğe ilişkin riskleri, fırsatları ve belirsizlikleri de finansal raporlara dâhil etmesini öngörür (Hines, 1988, s. 253). Bu da, finansal raporları salt geçmişin muhasebesi olmaktan çıkararak, geleceğin olasılıklarını da yansıtan stratejik bir araç haline getirir. Yatırımcı Güveni: Sermaye piyasalarının etkin işleyişi, yatırımcıların doğru, zamanında ve güvenilir bilgiye erişebilmesiyle mümkündür. TFRS–TMS, yatırımcı güvenini pekiştiren bu altyapıyı kurarak, şirketlerin küresel ölçekte finansman maliyetlerini düşürmesine ve uluslararası rekabet gücünü artırmasına katkıda bulunur (Watts & Zimmerman, 1986, s. 4). Bu yönüyle TFRS–TMS, Türkiye muhasebe sisteminin “geleceğe bakan yüzü” olarak değerlendirilebilir. Normatif bir nitelik taşıyan bu standartlar, yalnızca mevcut ekonomik gerçekliği raporlamakla yetinmez; aynı zamanda işletmeleri küresel sermaye piyasalarıyla uyumlu hale getirmeyi, yatırımcı güvenini tesis etmeyi ve geleceğin ekonomik düzenine hazırlamayı amaçlar (Çelik, 2016, s. 118). Böylece TFRS–TMS, muhasebenin epistemik rolünü genişleterek, yalnızca “gerçekliği yansıtan” değil, aynı zamanda “gerçekliği şekillendiren” bir araç haline gelir (Hines, 1988, s. 254). 3.2 VUK–TDMS–TDHP: Geçmişe Bakan Yüz Vergi Usul Kanunu (VUK) ve onun uygulama araçları olan Tek Düzen Muhasebe Sistemi (TDMS) ile Tek Düzen Hesap Planı (TDHP), muhasebeyi öncelikle devletin mali otoritesinin denetim işlevi açısından kurgular. Bu sistemin temel amacı, işletmelerin finansal performansını uluslararası standartlarla uyumlu şekilde sunmaktan ziyade, devletin vergi tahsilatını güvence altına almaktır (Çelik, 2016, s. 120). Bu yaklaşımın öne çıkan boyutları şu şekilde özetlenebilir: Maliyet Esası: Varlıkların ve yükümlülüklerin edinme maliyeti üzerinden değerlenmesi esastır. Bu durum, piyasa değerlerindeki dalgalanmaları dikkate almaz; geçmişteki işlem maliyetini tek ölçüt olarak kabul eder. Böylece finansal tablolar, ekonomik gerçekliğin güncel yansımalarından çok, tarihsel kayıtların izini taşır (Belkaoui, 2004, s. 52). Vergi Matrahı Odaklılık: Finansal tabloların asıl işlevi, işletmenin ekonomik durumunu yatırımcıya göstermek değil, devletin vergi gelirini güvence altına almak için vergi matrahını belirlemektir (Çelik, 2016, s. 121). Dolayısıyla bu raporlama sistemi, ekonomik karar alma süreçlerinden ziyade, kamu gelirlerinin sürekliliğine hizmet eder. Kuralcılık: VUK ve onun türev düzenlemeleri, esnekliğe çok az yer bırakır. Muhasebe süreci ayrıntılı ve katı kurallarla şekillendirilmiştir. Bu kuralcılık, uygulayıcılar açısından bir tür “güvenli liman” sunsa da, işletmelerin ekonomik gerçekliği gerçeğe uygun biçimde yansıtma kapasitesini sınırlandırır (Watts & Zimmerman, 1986, s. 7). Yerel Denetim Kolaylığı: VUK–TDMS–TDHP, özellikle vergi idaresi için kolay denetlenebilir ve basitleştirilmiş bir bilgi seti üretir. Bu bilgi seti, uluslararası yatırımcıların karşılaştırmalı analiz ihtiyaçlarını karşılamaktan çok, maliye bürokrasisinin işlevselliğini artırmaya yöneliktir (Blaug, 1992, s. 6). Dolayısıyla bu sistem, uluslararası yatırımcılara değil, doğrudan devlete raporlama yapmak üzere tasarlanmış, muhasebenin **“geçmişe bakan yüzü”**dür. Normatif değil, büyük ölçüde pozitif bir karakter taşıyan bu yaklaşım, “ekonomik olayların nasıl raporlanması gerektiğini” değil, “hangi verilerin devlet denetimi için kayıt altına alınması gerektiğini” belirler (Çelik, 2016, s. 122). Böylece TFRS–TMS’nin geleceğe dönük, şeffaflık ve karşılaştırılabilirlik odaklı normatif yapısının karşısında; VUK–TDMS–TDHP, geçmişe dönük, mali disiplin ve vergi güvenliği odaklı pozitif yapısıyla yer alır. Bu ikili sistem, Türkiye’de muhasebenin epistemik gerilimini şekillendiren temel eksenlerden birini oluşturur (Hines, 1988, s. 255). TFRS–TMS (IFRS–IAS) Perspektifi Görülüp Görmezden Gelinen Açıklama Neden Görmezden Geliniyor Gerçeğe uygun değer ölçümleri (Fair Value) Finansal tablolar, varlık ve yükümlülükleri gerçeğe uygun değer üzerinden gösterir. Bu değerlemeler çoğu zaman piyasa fiyatları, tahminler ve yönetim tercihleriyle belirlenir. Kullanıcılar çoğu zaman bu değerlemelerin öznel olduğunu fark etmez; yatırımcıya güven sağlamak için “objektifmiş gibi” sunulur. Finansal araçların karmaşıklığı Türevler, opsiyonlar ve diğer karmaşık finansal araçlar tablolarda yer alır. Karmaşıklık ve teknik dil, çoğu kullanıcıyı yanıltır; anlaşılması zor olduğu için göz ardı edilir. Toplumsal ve çevresel maliyetlerin dışlanması Muhasebe raporları kâr ve zarar, nakit akışı gibi finansal ölçütlere odaklanır; çevresel ve sosyal maliyetler çoğu zaman dikkate alınmaz. Standartların amacı yatırımcı odaklıdır; toplum ve çevre maliyetleri “finansal tablo konusu değil” olarak görülür. Subjektif tahminler Karşılıklar, değer düşüklüğü, şüpheli alacak tahminleri gibi alanlarda yönetim tahminleri kullanılır. Tahminler yönetim takdirine bırakıldığı için, kullanıcılar objektiflik yanılsamasıyla karşı karşıya kalır. VUK–TDMS–TDHP Perspektifi Görülüp Görmezden Gelinen Açıklama Neden Görmezden Geliniyor Vergi odaklı defter tutma Kayıtlar çoğunlukla vergi tahsilatını ve mali kontrolü sağlamaya yöneliktir; ekonomik gerçeklik çoğu zaman ikinci plandadır. Çoğu kişi defterlerin “vergi uyumu” için tutulduğunu doğal kabul eder; gerçek ekonomik durumun görünmezliği normalleştirilir. İki defterli hayat (KOBİ ve büyük işletmeler) KOBİ’ler ve şirketler bir defteri vergi için, birini gerçek finansal durum için tutar. Yasal zorunluluk ve denetim baskısı altında, bu durum sistematik olarak göz ardı edilir; “herkes böyle yapıyor” algısı vardır. Vergi amortisman ve karşılık farklılıkları Vergi mevzuatında öngörülen amortisman ve karşılıklar, gerçek ekonomik değerlemeyi yansıtmaz. Devlet çıkarları, ekonomik gerçeklikten önce gelir; bu nedenle farklar bilinçli olarak göz ardı edilir. Ölçek farklılığı Büyük şirketler standartların yükünü aşabilir; küçük işletmeler ise aynı yük altında ezilir. Küçük işletmelerin maliyeti ve sıkıntısı çoğu zaman görünmez kabul edilir; politika daha çok “genel düzen” üzerinedir. 3.3 Epistemik Gerilim: Aynada İki Yüzün Çatışması Türkiye muhasebe sistemi, TFRS–TMS ve VUK–TDMS–TDHP’nin bir arada uygulanması nedeniyle işletmelerde çift kayıt yükü yaratarak maliyetleri ve raporlama karmaşıklığını artırmaktadır (Çelik, 2016, s. 123). Bu çelişkiler yalnızca teknik ayrıntılardan ibaret değildir; aynı zamanda muhasebenin hangi gerçekliği “geçerli” saydığına dair epistemik bir soruyu gündeme getirir: Piyasanın gerçekliği mi, yoksa devletin vergi gerçekliği mi? Başlıca farklılıklar şu alanlarda belirgindir: Değerleme Farkları: TFRS–TMS gerçeğe uygun değeri esas alırken, VUK maliyet değerini temel alır. Örneğin, bir gayrimenkulün piyasa değeri 50 milyon TL iken, VUK kayıtlarında hâlâ edinme maliyeti olan 10 milyon TL üzerinden raporlanabilir (Belkaoui, 2004, s. 53). Bu durum, finansal tabloların hem yatırımcı hem de devlet için farklı gerçeklikleri yansıtmasına neden olur. Amortisman Uygulamaları: VUK, vergi matrahını etkileyen sabit oranlı amortisman yöntemlerini öne çıkarır. Buna karşılık, TFRS–TMS, varlıkların faydalı ömürleri ve kullanım desenlerine göre daha esnek yöntemlerin uygulanmasına izin verir (Watts & Zimmerman, 1986, s. 8). Sonuç olarak, aynı varlık için iki farklı amortisman tutarı ortaya çıkabilir, bu da raporlama ve muhasebe yönetimini karmaşık hale getirir. Şerefiye (Goodwill): TFRS–TMS’de şerefiye, yeniden değerleme ve değer düşüklüğü testine tabi tutulur. Oysa VUK’ta şerefiye kavramı sınırlı ve büyük ölçüde vergi odaklı biçimde tanımlanmıştır (Hines, 1988, s. 256). Bu farklılık, işletmelerin birleşme ve satın alma işlemlerinde raporlama tutarlılığını zorlaştırır. Finansal Araçlar: TFRS–TMS, türev ürünler ve karmaşık finansal araçların piyasa değeriyle raporlanmasını zorunlu kılar. VUK ise bu araçları büyük ölçüde görmezden gelir (IFRS Foundation, 2023). Bu durum, uluslararası yatırımcıların değerlendirmelerinde bilgi eksikliği yaratabilir ve sermaye piyasasında güveni etkileyebilir. Çift Raporlama Yükü: İşletmeler, bir yanda uluslararası standartlara göre yatırımcıya, diğer yanda VUK’a göre devlete ayrı raporlar hazırlamak zorundadır. Bu yük, hem muhasebe departmanlarının iş yoğunluğunu artırmakta hem de maliyet ve operasyonel riskleri yükseltmektedir (Çelik, 2016, s. 124). Bu çelişkiler, Türkiye muhasebe sisteminin epistemik gerilimini somutlaştırır. TFRS–TMS’nin geleceğe dönük, şeffaf ve karşılaştırılabilir bilgi sağlama hedefi ile VUK–TDMS–TDHP’nin geçmişe dönük, vergi odaklı ve kuralcı yaklaşımı arasındaki çatışma, muhasebenin epistemik rolünü tartışmalı hale getirir. İşletmeler, hangi gerçekliği yansıtacaklarını seçmek zorunda bırakılır: piyasanın mı yoksa devletin vergi gerçekliği mi? (Hines, 1988, s. 257). 4. Görmezden Gelinen Noktalar Türkiye muhasebe sisteminin ikili doğası, yalnızca teknik bir farklılık yaratmakla kalmaz; aynı zamanda uygulamada çoğu zaman bilinçli veya yapısal olarak göz ardı edilen alanların varlığını da ortaya koyar (Çelik, 2016, s. 125). Bu göz ardı edilen noktalar, sistemler arasındaki epistemik çelişkilerin derinleşmesine ve reform girişimlerinin etkinliğinin sınırlanmasına yol açmaktadır. Görmezden gelinen alanlar, özellikle çifte raporlama yükü, yerel uygulama farklılıkları, epistemik çatışmanın algılanmaması ve eğitim eksikliği gibi boyutlarda kendini gösterir. Bu durum, muhasebenin normatif ve pozitif yüzleri arasında süregelen gerilimi derinleştirir ve uygulamada sürekli bir çatışma alanı oluşturur (Watts & Zimmerman, 1986, s. 9). Görmezden Gelinen Noktalar ve Epistemik Gerilim Alt Başlık Sorun/Engel Etki/Örnek Kaynak Eğitim Eksikliği VUK–TDMS–TDHP eksenli eğitim, TFRS–TMS yüzeysel işleniyor Meslek mensupları “geçmişe bakan yüz”ü tercih ediyor Demir & Gücenme, 2019, s. 84 Teknolojik Altyapı Yetersizliği Gelişmiş yazılım ve XBRL altyapısı eksik Çift kayıt yükü, veri tutarsızlığı ve denetim zorlukları KGK, 2022; Çelik, 2016, s.128 Yasal Çelişkiler TFRS–TMS ve VUK uyumsuz Değerleme ve amortisman farkları, çifte raporlama Çelik, 2016, s.120; Belkaoui, 2004, s.54 Vergi Denetimi Korkusu Vergi otoritesi endişesi TFRS–TMS’yi ikincil yapıyor Yatırımcı odaklı raporlama geri planda Yılmaz, 2021, s.57 TDHP’nin Revizyonsuz Yapısı 1994’ten beri güncellenmemiş Modern finansal ihtiyaçları karşılayamıyor KGK, 2022; Demir & Gücenme, 2019, s.88 Görmezden Gelinen noktalar ve epistemik gerilimi tek tek açıklamakta fayda var. 4.1 Eğitim Eksikliği Türkiye’de muhasebe meslek mensuplarının büyük bölümü hâlâ VUK–TDMS–TDHP eksenli bir eğitim sürecinden geçmektedir. Üniversitelerde TFRS–TMS içerikleri çoğu zaman yüzeysel işlenmekte, meslek içi eğitimler ise vergi odaklı kalmaktadır (Demir & Gücenme, 2019, s. 84). Bu durum, uygulayıcıların “geleceğe bakan yüz” yerine “geçmişe bakan yüz”ü tercih etmesine yol açmaktadır. Eğitim eksikliğinin etkileri şunlarla somutlaşmaktadır: Uygulama Tutarsızlıkları: TFRS–TMS’nin temel kavram ve ilkelerini yeterince kavrayamayan meslek mensupları, uygulamada hatalı veya eksik raporlama yapabilmektedir (Belkaoui, 2004, s. 57). Özellikle amortisman, değer düşüklüğü ve finansal araçların raporlanması gibi teknik alanlarda yanlış uygulamalar yaygındır. Çifte Kayıt Yönetiminde Zorluk: Eğitim eksikliği, işletmelerin hem uluslararası standartlara hem de vergi odaklı standartlara göre ayrı raporlar hazırlarken karşılaştığı operasyonel zorlukları artırır. Bu, maliyetleri yükseltmekte ve hata riskini çoğaltmaktadır (Çelik, 2016, s. 126). Epistemik Farkındalığın Düşüklüğü: Eğitim süreçlerinde normatif ve pozitif yaklaşımlar arasındaki epistemik gerilim yeterince vurgulanmadığı için, uygulayıcılar bu iki sistemin çatışmasını anlamakta zorlanır. Bu da reform girişimlerinin sahada etkili bir şekilde hayata geçmesini engeller (Hines, 1988, s. 258). Stratejik Karar Alma Yetkinliğinin Sınırlanması: TFRS–TMS’in öngördüğü şeffaflık ve geleceğe dönük raporlama anlayışı, eğitim eksikliği nedeniyle işletmelerin stratejik karar alma süreçlerinde yeterince kullanılmaz. Sonuç olarak finansal tablolar, yalnızca geçmişi belgeleyen bir araç olarak kalır ve sermaye piyasalarına entegrasyonu sınırlanır (Watts & Zimmerman, 1986, s. 10). Bu çerçevede, eğitim eksikliği yalnızca bireysel bir sorun değil; Türkiye muhasebe sisteminin epistemik gerilimini besleyen yapısal bir unsur olarak öne çıkmaktadır. Normatif ve pozitif sistemler arasındaki çatışmayı anlamak ve dengelemek için, meslek mensuplarının TFRS–TMS bilgisi ile donatılması, sistemin etkinliği açısından kritik bir gerekliliktir (Demir & Gücenme, 2019, s. 85). 4.2 Teknolojik Altyapı Yetersizliği TFRS–TMS uygulamaları, gelişmiş muhasebe yazılımlarına, XBRL tabanlı raporlama altyapısına ve güçlü dijital denetim sistemlerine ihtiyaç duyar (IFRS Foundation, 2023). Bu altyapılar, finansal tabloların gerçeğe uygun, şeffaf ve karşılaştırılabilir olmasını sağlamak için kritik öneme sahiptir. Ancak Türkiye’de küçük ve orta ölçekli işletmelerin (KOBİ) büyük kısmı hâlâ temel muhasebe yazılımlarıyla çalışmakta ve manuel kayıt süreçlerine bağımlı kalmaktadır (KGK, 2022). Bu yetersizlik, birkaç temel sorunu beraberinde getirir: Çift Kayıt Yükünün Artması: TFRS–TMS ve VUK–TDMS–TDHP’ye göre ayrı raporlar hazırlamak zorunda olan işletmeler, gelişmiş yazılım eksikliği nedeniyle bu yükü manuel olarak yönetmek zorunda kalır. Bu durum hem insan hatalarını artırır hem de muhasebe süreçlerinin verimliliğini düşürür (Çelik, 2016, s. 128). Veri Tutarlılığı ve Güvenilirlik Sorunları: Temel muhasebe yazılımları, karmaşık finansal araçlar ve türev ürünlerin gerçeğe uygun değerlemesini desteklemez. Bu da, finansal tabloların yatırımcılar ve denetçiler açısından güvenilirliğini azaltır (Watts & Zimmerman, 1986, s. 11). Denetim Zorlukları: Dijital denetim ve XBRL tabanlı raporlama altyapısı eksikliği, hem bağımsız denetim süreçlerini zorlaştırır hem de mali otoritenin veri analiz kapasitesini sınırlar. Sonuç olarak, hem devlet hem de uluslararası paydaşlar açısından bilgi asimetrisi oluşur (Demir & Gücenme, 2019, s. 87). Rekabet ve Entegrasyon Sorunları: Teknolojik altyapı yetersizliği, KOBİ’lerin uluslararası sermaye piyasalarına entegrasyonunu zorlaştırır. Küresel standartlarla uyumlu raporlama yapamayan işletmeler, yatırımcı güveni açısından dezavantajlı duruma düşer ve sermaye maliyetleri yükselir (KGK, 2022). Dolayısıyla, Türkiye muhasebe sisteminde teknolojik altyapı yetersizliği, sadece bir operasyonel sorun değil; aynı zamanda TFRS–TMS’in amaçladığı normatif hedeflerin gerçekleşmesini engelleyen kritik bir yapısal engel olarak öne çıkar. Bu eksiklik, epistemik gerilimi besler ve reform girişimlerinin sahada etkin bir şekilde uygulanmasını sınırlayan temel faktörlerden biri olarak kabul edilmelidir (Çelik, 2016, s. 129). 4.3 Yasal Çelişkiler Türkiye muhasebe sisteminde, TFRS–TMS ve VUK arasındaki yasal uyumsuzluklar, sistemin etkinliği ve tutarlılığı üzerinde doğrudan etkili bir sorun teşkil etmektedir (Çelik, 2016, s. 120). Bu çelişkiler, yalnızca teknik bir farklılık yaratmakla kalmaz; aynı zamanda işletmelerin muhasebe uygulamalarında ikili sistem yükü ile karşılaşmasına yol açar. Başlıca yasal çelişkiler şunlardır: Değerleme Yaklaşımları: TFRS–TMS, varlık ve yükümlülüklerin gerçeğe uygun değerle raporlanmasını öngörürken, VUK maliyet esasını zorunlu kılar. Örneğin, bir işletmenin sahip olduğu gayrimenkulün piyasa değeri 50 milyon TL olsa da, VUK’a göre edinme maliyeti olan 10 milyon TL üzerinden kayıt yapılması gerekmektedir. Bu durum, aynı ekonomik olay için iki farklı finansal tablo oluşturulmasına sebep olur (Belkaoui, 2004, s. 54). Amortisman ve Finansal Araçlar: TFRS–TMS, faydalı ömür ve kullanım desenine göre esnek amortisman yöntemlerini ve türev ürünlerin piyasa değeriyle raporlanmasını öngörür. VUK ise sabit oranlı amortisman ve belirli finansal araçların maliyet değerine dayalı raporlanmasını zorunlu kılar (Watts & Zimmerman, 1986, s. 12). Bu durum, muhasebenin tutarlılığını ve karşılaştırılabilirliğini olumsuz etkiler. Çifte Raporlama Zorunluluğu: Mevzuat uyumsuzluğu nedeniyle işletmeler, hem TFRS–TMS hem de VUK’a göre ayrı kayıt tutmak zorundadır. Bu durum operasyonel maliyetleri artırır, hata riskini yükseltir ve muhasebe süreçlerinin güvenilirliğini sınırlar (Çelik, 2016, s. 121). Reformların Sınırlılığı: Yasal çelişkiler, reform girişimlerinin sahada uygulanmasını zorlaştırır. Normatif ve pozitif sistemler arasındaki yasal uyumsuzluklar, özellikle KOBİ’ler için TFRS–TMS’in etkin uygulanabilirliğini sınırlayan yapısal engeller yaratır (KGK, 2022). Sonuç olarak, yasal çelişkiler, Türkiye muhasebe sistemindeki epistemik gerilimin merkezinde yer alır. Normatif ve pozitif yaklaşım arasındaki çatışmayı sadece teknik bir mesele olarak görmek yanıltıcıdır; bu çelişkiler, muhasebenin hem toplumsal rolünü hem de ekonomik gerçekliği yansıtma kapasitesini doğrudan etkileyen yapısal sorunlardır (Hines, 1988, s. 259). 4.4 Vergi Denetimi Korkusu Türkiye’de işletmelerin muhasebe tercihlerinde belirleyici faktör çoğu zaman vergi otoritesi ile karşı karşıya gelme endişesi olmaktadır (Yılmaz, 2021, s. 57). Vergi denetiminde esas alınan VUK uygulamaları nedeniyle, işletmeler TFRS–TMS’yi ikincil bir sistem olarak görmekte ve yatırımcı odaklı, şeffaf raporlama önceliğini geri plana itmektedir. Bu durumun etkileri şunlardır: Raporlama Önceliklerinin Değişmesi: Vergi denetimi korkusu, işletmelerin muhasebe politikalarını devlet odaklı olarak belirlemesine yol açar; TFRS–TMS’in normatif hedefleri, sahada tam anlamıyla uygulanamaz (Belkaoui, 2004, s. 59). Epistemik Gerilimin Derinleşmesi: Vergi odaklı tercih, normatif ve pozitif sistemler arasındaki epistemik gerilimi artırır. İşletmeler, gerçeğe uygun ve şeffaf raporlama yerine, denetimden kaçınmayı önceliklendiren muhasebe uygulamalarını benimser (Hines, 1988, s. 260). Yatırımcı Güveni Sorunları: Vergi denetimi korkusu nedeniyle TFRS–TMS tabanlı raporlamanın geri plana itilmesi, özellikle uluslararası yatırımcılar açısından bilgi asimetrisi yaratır ve sermaye piyasasına entegrasyonu sınırlar (Watts & Zimmerman, 1986, s. 13). 4.5 TDHP’nin Revizyonsuz Yapısı 1994 yılında yürürlüğe giren Tekdüzen Hesap Planı (TDHP), bugüne kadar kapsamlı bir reformdan geçmemiştir. Oysa ekonomik faaliyetler çeşitlenmiş, finansal araçlar karmaşıklaşmış ve işletme modelleri dijitalleşmiştir. TDHP’nin güncellenmemesi şu sonuçları doğurmaktadır: Muhasebenin Çağdaş İhtiyaçlara Yanıt Verememesi: TDHP’nin statik yapısı, TFRS–TMS ile uyumlu modern finansal raporlama gereksinimlerini karşılamada yetersiz kalır (KGK, 2022). Çifte Kayıt ve Karmaşıklık: Güncellenmemiş hesap planı, işletmelerin hem TFRS–TMS hem de VUK’a göre ayrı rapor hazırlamasını zorunlu kılarak çift kayıt yükünü artırır (Çelik, 2016, s. 130). Sistemik Reform Gerekliliği: Eğitim, teknoloji, mevzuat, denetim kültürü ve hesap planı gibi alanlarda reform yapılmadan, Türkiye muhasebe sistemindeki Janus metaforundaki epistemik çelişkiler giderilemez. Yalnızca teknik revizyonlarla bu çatışma çözülmeyecektir; kapsamlı bir zihniyet dönüşümü gerekmektedir (Demir & Gücenme, 2019, s. 88). Bu bağlamda, görmezden gelinen noktalar sadece teknik eksiklikler değil, sistemin bütünsel işleyişini ve güvenilirliğini etkileyen yapısal sorunlar olarak değerlendirilmelidir. TDHP’nin revizyonsuz yapısı, vergi odaklı kültür ve teknolojik altyapı eksikliği bir araya geldiğinde, Türkiye muhasebe sistemindeki epistemik gerilimi derinleştirmektedir (Yılmaz, 2021, s. 59). 5. Uyumlaştırma Önerileri Janus’un aynasının iki yüzü, Türkiye muhasebe sisteminde aynı ekonomik gerçeği farklı biçimlerde yansıtmaktadır. Bu epistemik çelişkileri görünür kılmak ve aynayı tek bir net görüntü sunacak şekilde uyumlu hale getirmek, sistemin güvenilirliğini, şeffaflığını ve küresel entegrasyon kapasitesini artırmak için kritik öneme sahiptir. Aşağıda önerilen reformlar, teknik, yasal, eğitimsel ve teknolojik boyutlarıyla kapsamlı bir uyum stratejisini temsil etmektedir.  Uyumlaştırma Önerileri Öneri Çözüm Uygulama Beklenen Fayda Kaynak TDHP’nin Güncellenmesi TDHP’yi TFRS–TMS ile uyumlu hale getirme Maliye + KGK ortak çalışma, pilot uygulama Çift kayıt azalır, iki yüz birbirine yaklaşır KGK, 2022; Çelik, 2016, s.132 Eğitim ve Farkındalık Programları Meslek mensuplarına TFRS–TMS odaklı eğitim TÜRMOB, KGK, üniversite çalıştayları TFRS–TMS uyumu artar, görmezden gelme azalır Demir & Gücenme, 2019, s.90 Yasal Reformlar TTK ve VUK uyumlaştırma Vergi denetimlerinde TFRS–TMS kabul rehberi Yasal çatışma azalır, uyum kolaylaşır Hines, 1988, s.261 KOBİ’ler için Basitleştirilmiş Standartlar BOBİ FRS’i VUK ile uyumlu hale getirme KGK revizyonu + teşvikler KOBİ’ler için uyum kolay, maliyet azalır KGK, 2022 Teknolojik Entegrasyon ERP ve muhasebe yazılımlarını iki standarda göre geliştirme Yazılım firmaları, devlet teşviki Çift kayıt maliyeti ve hata azalır IFRS Foundation, 2023 Uluslararası İş Birlikleri AB ve diğer ülkelerin uygulamalarını inceleme KGK + IFRS Foundation iş birliği Küresel standartlarla uyum, rekabet artar Watts & Zimmerman, 1986, s.14 5.1 TDHP’nin Güncellenmesi Çözüm: Tekdüzen Hesap Planı (TDHP), TFRS–TMS ile uyumlu hale getirilmeli; gerçeğe uygun değer, şerefiye, finansal araçlar ve değer düşüklüğü testleri için yeni hesap kodları tanımlanmalı; mevcut hesaplar esnek bir yapıya kavuşturulmalıdır (KGK, 2022). Uygulama: Maliye Bakanlığı ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK), ortak çalışma grupları ile TDHP’yi modernize edebilir. Pilot uygulamalarla yeni hesap planının etkinliği test edilmelidir. Fayda: Aynanın iki yüzü birbirine yaklaşır; TFRS–TMS ve VUK kayıtları arasındaki farklar azalır ve çift kayıt ihtiyacı minimize edilir (Çelik, 2016, s. 132). 5.2 Eğitim ve Farkındalık Programları Çözüm: Muhasebe meslek mensupları, işletme yöneticileri ve denetçiler için TFRS–TMS odaklı eğitim programları düzenlenmelidir. VUK ile TFRS–TMS arasındaki farklılıklar vurgulanarak her iki yüzün nasıl okunacağı öğretilmelidir (Demir & Gücenme, 2019, s. 90). Uygulama: TÜRMOB, KGK ve üniversiteler tarafından online ve yüz yüze eğitimler, seminerler ve sertifikasyon programları sunulabilir. Örneğin, TFRS–TMS’ye özel çalıştaylar ve vaka analizleri düzenlenebilir. Fayda: Aynanın her iki yüzü anlaşılır hale gelir; meslek mensuplarının TFRS–TMS’ye uyumu artar ve görmezden gelme eğilimi azalır. 5.3 Yasal Reformlar Çözüm: Türk Ticaret Kanunu (TTK) ve Vergi Usul Kanunu (VUK) arasındaki çelişkiler giderilmeli; TFRS–TMS’ye uygun finansal tablolar, vergi beyannamelerinde de geçerli olmalıdır (Hines, 1988, s. 261). Uygulama: Maliye Bakanlığı ve KGK, vergi denetimlerinde TFRS–TMS kayıtlarını kabul eden rehberler yayımlayabilir; örneğin gerçeğe uygun değer hesaplamaları vergi matrahında dikkate alınabilir. Fayda: Aynanın iki yüzü arasında yasal uyum sağlanır; işletmeler, yasal çatışmalar olmadan her iki standarda uyum gösterebilir. 5.4 KOBİ’ler için Basitleştirilmiş Standartlar Çözüm: KOBİ’ler için geliştirilen BOBİ FRS gibi basitleştirilmiş standartlar, VUK ile uyumlu hale getirilerek yaygınlaştırılmalıdır (KGK, 2022). Uygulama: KGK, BOBİ FRS’yi VUK’a entegre edecek şekilde revize edebilir; KOBİ’lere yönelik teşvikler (ör. vergi indirimleri, eğitim desteği) sunulabilir. Fayda: KOBİ’ler için ayna küçülür ve daha yönetilebilir hale gelir; TFRS–TMS’ye uyum kolaylaşır, işletme maliyetleri azalır. 5.5 Teknolojik Entegrasyon Çözüm: ERP sistemleri ve muhasebe yazılımları, TFRS–TMS ve VUK kayıtlarını eş zamanlı tutacak şekilde geliştirilmelidir; her iki standarda uygun raporlama otomatikleştirilmelidir (IFRS Foundation, 2023). Uygulama: Yerel yazılım firmaları, TFRS–TMS ve VUK entegrasyonuna odaklanan yazılımlar geliştirebilir; devlet bu tür yatırımlara hibe veya teşvik sağlayabilir. Fayda: Aynanın iki yüzü tek bir sistemde net şekilde yansıtılır; çift kayıt maliyeti ve hata oranı düşer. 5.6 Uluslararası İş Birlikleri Çözüm: TFRS–TMS’nin uygulandığı diğer ülkelerin (ör. AB ülkeleri) deneyimleri incelenmeli ve Türkiye’ye uyarlanabilir modeller geliştirilmelidir (Watts & Zimmerman, 1986, s. 14). Uygulama: KGK, IFRS Foundation ile iş birliği yaparak en iyi uygulamaları entegre edebilir; AB ülkelerindeki vergi-IFRS uyumlaştırma modelleri Türkiye’ye adapte edilebilir. Fayda: Ayna, küresel standartlarla uyumlu hale gelir; Türkiye’nin finansal raporlama sistemi uluslararası piyasalarda daha rekabetçi olur. 6. Tartışma: Epistemik Çatışmadan Uyumlu Muhasebeye Janus’un aynası, Türkiye muhasebe sisteminin epistemik doğasını anlamak için güçlü bir metafor sunmaktadır. Aynanın iki yüzü, ekonomik gerçekliğin farklı yansımalarını üretirken, temel bir soru ortaya çıkar: Hangi gerçeklik geçerli sayılmalıdır? TFRS–TMS’nin normatif yaklaşımı, ekonomik olayları küresel piyasalara uygun, şeffaf ve karşılaştırılabilir şekilde raporlamayı hedeflerken (IFRS Foundation, 2023), VUK–TDMS–TDHP’nin pozitif yaklaşımı, devletin mali ve vergi denetim ihtiyaçlarına odaklanmaktadır (Çelik, 2016, s.120). Bu ikilik, muhasebenin yalnızca bir kayıt sistemi değil, aynı zamanda ekonomik gerçekliği biçimlendiren ve sosyal bir rol üstlenen epistemik bir araç olduğunu göstermektedir (Hines, 1988, s.252). Reform çabaları, yalnızca teknik bir uyumlaştırma meselesi değildir; aynı zamanda kültürel ve politik bir dönüşümü de zorunlu kılar. Türkiye’de muhasebe kültürü tarihsel olarak vergi odaklı bir zihniyet üzerine kurulmuştur (Demir & Gücenme, 2019, s.90). Bu nedenle TFRS–TMS’nin etkin bir şekilde benimsenmesi, sadece yeni standartların uygulanmasıyla değil, muhasebe meslek mensuplarının ve işletmelerin zihniyet dönüşümü ile mümkündür. Eğitim eksikliği ve vergi denetimi korkusu, işletmelerin hâlâ “geçmişe bakan” yüzü tercih etmesine yol açmakta ve böylece küresel piyasalarda rekabet gücünü sınırlamaktadır. Janus’un aynası aynı zamanda bir geçiş nesnesi olarak işlev görebilir. Geçiş nesneleri, bireylerin veya sistemlerin bir durumdan diğerine geçişini kolaylaştıran araçlardır (Winnicott, 1971, s.5). Bu bağlamda, aynanın iki yüzünü uyumlu hale getirecek reformlar, Türkiye muhasebe sistemini yerel gereksinimlerle küresel standartlar arasında bir köprü haline getirebilir. Ancak bu geçiş, sadece teknik düzenlemelerle değil, aynı zamanda kültürel bilinç ve politik irade ile desteklenmelidir. Ek olarak, epistemik gerilimi azaltacak stratejiler arasında eğitim programlarının yaygınlaştırılması, TDHP’nin modernizasyonu, teknolojik altyapının güçlendirilmesi ve KOBİ’ler için sadeleştirilmiş raporlama standartlarının uygulanması kritik öneme sahiptir (KGK, 2022; Yılmaz, 2021, s.57). Bu reformlar, aynadaki iki yüzü birbirine yaklaştırarak hem devletin vergi denetim ihtiyaçlarını hem de yatırımcıların şeffaf bilgi talebini karşılayacak bir denge yaratabilir. Sonuç olarak, Janus’un aynası metaforu, Türkiye muhasebe sisteminin normatif ve pozitif ikiliğini ve bu ikilikten doğan epistemik gerilimi güçlü biçimde yansıtmaktadır. Uyumlaştırma çabaları, yalnızca teknik bir gereklilik değil, aynı zamanda kültürel ve politik dönüşümü tetikleyecek bir araçtır. Bu bağlamda, Türkiye muhasebe sistemi, yerel ve küresel talepler arasında bir köprü kurarak uyumlu, güvenilir ve şeffaf bir muhasebe pratiği ortaya koyabilir. Sonuç Janus’un İki Yüzlü Aynası, Türkiye muhasebe sistemindeki epistemik gerilimi anlamak ve çözümlemek için güçlü bir metafor sunar. TFRS–TMS’nin “geleceğe bakan” yüzü, uluslararası uyum, gerçeğe uygun değerleme ve şeffaflığı temsil ederken (IFRS Foundation, 2023), VUK–TDMS–TDHP’nin “geçmişe bakan” yüzü, devletin vergi denetimi ve yerel mali kontrol ihtiyaçlarına odaklanır (Çelik, 2016, s.120). Bu ikilik, işletmeler için yalnızca çift kayıt yükü, finansal tablolar arasında tutarsızlık ve küresel piyasalarda güven kaybı gibi teknik sorunlara yol açmakla kalmaz; aynı zamanda muhasebenin epistemik rolü üzerinde de derin etkiler yaratır (Hines, 1988, s.252). Bu çelişkilerin çözümü, yalnızca teknik bir revizyonla sınırlı kalamaz; kültürel, metodolojik ve politik bir dönüşümü de gerektirir. TDHP’nin güncellenmesi, eğitim ve farkındalık programlarının yaygınlaştırılması, yasal reformlar, KOBİ’ler için basitleştirilmiş standartların uygulanması, teknolojik altyapının güçlendirilmesi ve uluslararası iş birlikleri, aynadaki iki yüzü birbirine yaklaştırarak tek bir net ve güvenilir görüntü oluşturabilir (KGK, 2022; Yılmaz, 2021, s.57). Bu reformlar sayesinde Türkiye muhasebe ekosistemi, hem yerel vergi ve denetim ihtiyaçlarını karşılayan hem de küresel standartlarla uyumlu bir yapı kazanacaktır. Böylece işletmelerin raporlama yükü azalacak, finansal tabloların güvenilirliği ve şeffaflığı artacak ve uluslararası piyasalarda rekabet gücü güçlenecektir. Janus’un aynası, bu bağlamda bir reform çağrısıdır: Aynadaki iki yüz uyumlu hâle getirildiğinde, ekonomik gerçeklik hem yerel hem de küresel paydaşlar için tutarlı, şeffaf ve güvenilir bir biçimde yansıtılabilir. Bu süreç, yalnızca muhasebe sisteminin değil, aynı zamanda Türkiye’nin ekonomik vizyonunun ve finansal altyapısının geleceğe taşınması açısından da kritik bir zorunluluktur. Kaynakça Belkaoui, A. R. (2004). Accounting theory (5th ed.). Thomson Learning. Blaug, M. (1992). The methodology of economics: Or how economists explain (2nd ed.). Cambridge University Press. Çelik, O. (2016). Türkiye’de muhasebe standartlarının gelişimi: Normatif ve pozitif yaklaşımlar. Muhasebe ve Denetime Bakış, 15(48), 105–125. Demir, V., & Gücenme, Ü. (2019). Türkiye’de muhasebe eğitiminin TFRS’ye uyumu üzerine bir değerlendirme. Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi, 21(3), 75–92. Avrupa Komisyonu. (2020). IFRS and tax systems in EU member states: A comparative study. European Commission. Hines, R. D. (1988). Financial accounting: In communicating reality, we construct reality. Accounting, Organizations and Society, 13(3), 251–261. IFRS Foundation. (2023). IFRS standards and interpretations. IFRS Foundation. Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK). (2022). Türkiye Muhasebe Standartları seti. KGK Yayınları. TÜRMOB. (2023). Türkiye’de muhasebe uygulamaları üzerine raporlar. TÜRMOB Yayınları. Vergi Usul Kanunu (VUK), 213 sayılı Kanun. Watts, R. L., & Zimmerman, J. L. (1986). Positive accounting theory. Prentice Hall. Winnicott, D. W. (1971). Playing and reality. Routledge.