Akademik Kapitalizm ve Otoriterleşme Bağlamında Türkiye’de Üniversite Çıkmazı: ‘Akademik Vatandaşlık’ Kulelerinin Çöküşü
“Profesör, hiç kimse sizi okumuyor...”
The University Deadlock in Turkey under Academic Capitalism and Authoritarianism: The Collapse of the ‘Academic Citizenship’ Towers
“Professor, no one is reading you...”
Öz
Bu makale, akademik dünyanın güncel sorunlarını eleştirel bir bakış açısıyla inceliyor; özellikle bilimsel üretimin toplumsal etkisizliği, akademik dilin anlaşılmazlığı ve üniversitelerin kapitalist etkilere açıklığı üzerinde duruyor. Patentlerin ürüne dönüşüm oranlarının düşüklüğü, akademik yazıların sınırlı okuyucu kitlesi ve popüler medyanın ihmal edilmesi gibi konular, Asit K. Biswas ve Julian Kirchherr’in (2015) “Prof, No One Is Reading You” makalesinden yola çıkılarak tartışılıyor. Çalışma, akademik vatandaşlık kavramını merkeze alarak, üniversitelerin kapitalist ekonomik düzende kime hizmet ettiği, gelenekselden moderne evrilirken kapitalist ekonominin bir parçası haline gelmesi, akademik kapitalizmin patriyarkal ve ticarileşmiş yapısı ile otoriterleşen üniversite ve Türkiye bağlamı gibi konuları derinlemesine inceliyor. Üniversitelerin, sermayenin boyunduruğundan kurtularak hak, hukuk, adalet ve cumhuriyet ilkeleri doğrultusunda toplumsal fayda üreten kurumlar haline gelmesi gerektiği savunuluyor.
Anahtar Kelimeler: Akademik dil, bilimsel üretim, toplumsal etki, patent, popüler medya, üniversite reformu, akademik vatandaşlık, akademik kapitalizm, otoriterleşen üniversite.
Abstract
This article critically examines the academic world’s current issues, focusing on the ineffectiveness of scientific production’s social impact and the incomprehensibility of academic language. It addresses capitalist influences in universities, low patent-to-product conversion rates, limited readership of academic writings, and the neglect of popular media, drawing on Biswas and Kirchherr’s (2015) “Prof, No One Is Reading You.” The paper explores academic citizenship, the beneficiaries of universities in a capitalist economic order, the transformation of traditional to modern universities as part of the capitalist economy, the patriarchal and commercialized structure of academic capitalism, and the authoritarianization of universities, especially in the Turkish context. It advocates for simplifying academic language, transforming scientific production into societal benefit, and restructuring universities in alignment with rights, law, justice, and republican principles.
Keywords: Academic language, scientific production, social impact, patent, popular media, university reform, academic citizenship, academic capitalism, authoritarian university.
Giriş
Üniversiteler, tarih boyunca bilginin üretildiği, aktarıldığı ve dönüştürüldüğü temel kurumlar olarak toplumsal ilerlemenin öncüsü olmuştur. Antik Yunan’daki akademilerden modern araştırma üniversitelerine kadar, bu kurumlar bireylerin entelektüel ve etik gelişimine katkıda bulunarak sosyal dokuyu güçlendirmiştir. Ancak günümüzde, akademik dünya, kapitalist formasyonun bir uzantısı haline gelerek elitist, patriyarkal ve toplumsal sorunlara duyarsız bir yapı sergilemektedir. Bilimin ticarileşmesi, akademik üretimin niceliksel performans göstergelerine indirgenmesi ve üniversitelerin politik manipülasyonlara açık hale gelmesi, akademik vatandaşlık idealini zedelemektedir (Boğaziçi Üniversiteliler Derneği, 2024, s. 3). Akademik vatandaşlık, sadece bir meslek icra etmekten öte, üniversite ve toplum arasındaki ilişkinin etik ve sorumluluk temelli bir çerçevesini ifade eder. Bu, akademisyenlerin bilgi üretimi ve yayılımının ötesinde, toplumsal sorunlara duyarlı, eleştirel ve dönüştürücü bir rol üstlenmesini gerektirir.
Bu makale, Biswas ve Kirchherr’in (2015) “Prof, No One Is Reading You” çalışmasından yola çıkarak, akademik üretimin toplumsal etkisizliğini, akademik dilin anlaşılmazlığını ve patent sorunsalını ele alıyor. Üniversitelerin sermayenin boyunduruğundan kurtularak, bilginin demokratikleşmesini sağlayacak yapısal reformlara ihtiyacı olduğu savunuluyor. Bu bağlamda, cinsiyet eşitliğini teşvik eden, disiplinler arası iş birliğini güçlendiren ve toplumla bağ kuran bir akademik kültür önerilmektedir. Ayrıca, geleneksel ve modern üniversite anlayışının kapitalist ekonomiyle nasıl bütünleştiği, akademik kapitalizmin patriyarkal boyutları ve ticarileşme süreçleri, ve özellikle Türkiye bağlamında üniversitelerin yaşadığı otoriterleşme eğilimleri üzerinde durulacaktır.
1. Akademik Dilin Anlaşılmazlığı ve Bilimselcilik Eleştirisi
Akademik üretimin en temel sorunu, “bilimsel olacağım” kaygısıyla yazılan metinlerin karmaşık, jargon yüklü ve anlaşılmaz bir dile hapsolmasıdır. Bu elitist dil, bilginin yalnızca dar bir uzman kitlesine ulaşmasına yol açarak, üniversitelerin kamusal misyonunu zayıflatıyor. Biswas ve Kirchherr (2015) bu durumu çarpıcı verilerle ortaya koymuştur. Yazarlar, hakemli dergilerde yayımlanan makalelerin ortalama 10 kişi tarafından okunduğunu ve beşeri bilimlerde makalelerin %82’sinin hiç atıf almadığını belirtmektedir (Biswas & Kirchherr, 2015, para. 4). Bu durum, akademik bilginin kendi içine kapandığını ve geniş kitlelere ulaşma potansiyelini yitirdiğini gözler önüne sermektedir.
NCBI verilerine göre, multidisipliner bilimlerde makaleler ortalama 35.9 atıf alırken, edebiyat alanında bu sayı 1.0’a düşmektedir (Boyack vd., 2007, s. 2110). Bu, bilginin disiplinler arası ve toplumsal bağlarının koptuğunu ve farklı bilim alanları arasındaki iletişim eksikliğini göstermektedir. Akademik dilin sadeleştirilmesi, bilginin demokratikleşmesi için kritik bir adımdır. Açık erişim yayınların daha fazla atıf aldığına dair bulgular (Piwowar vd., 2018, s. 4375), erişilebilirliğin önemini vurgulamaktadır. Bu durum, akademik bilginin daha geniş bir kitleye ulaşması için atıf engellerinin kaldırılması gerektiğine işaret etmektedir. Ancak bu dönüşüm, yalnızca dilin basitleştirilmesiyle değil, sermaye odaklı performans ölçütlerinden kurtularak, cinsiyet eşitliği ve çeşitliliği teşvik eden bir akademik kültürle mümkün olabilir. Akademik dilin anlaşılmazlığı, yalnızca bir iletişim sorunu değil, aynı zamanda üniversitelerin kapitalist ve patriyarkal yapılarla olan bağlarının bir göstergesidir; zira bu durum, bilginin üretim ve yayılım süreçlerinin sınırlı bir çevrede kalmasına hizmet etmektedir.
2. Bilimin Toplumsal Etkisizliği ve Popüler Medyanın İhmali
Akademik bilginin toplumsal sorunlara çözüm üretme potansiyeli, mevcut sistemin kısıtlamaları nedeniyle yeterince kullanılamıyor. Biswas ve Kirchherr (2015), akademisyenlerin kamuoyu tartışmalarını şekillendirme konusunda yetersiz kaldığını belirtmektedir (para. 6). Popüler medya (sosyal medya, gazete yazıları, podcast’ler) bilginin geniş kitlelere ulaşması için güçlü bir araç olmasına rağmen, akademik yükselme süreçlerinde yalnızca hakemli yayınlar değerlendirilmektedir. Bu durum, bilim insanlarını toplumdan izole ediyor ve bilimi “fildişi kule”ye hapsediyor. Bilim insanlarının, araştırmalarının sonuçlarını yalnızca akademik çevrelerle değil, aynı zamanda halkla da paylaşma sorumluluğu bulunmaktadır. Ancak mevcut teşvik mekanizmaları, bu tür halka açık iletişim faaliyetlerini yeterince ödüllendirmemektedir.
Akademik başarı ölçütleri, toplumsal etki ve kamuoyuyla etkileşimi içerecek şekilde yeniden tanımlanmalıdır. Popüler medyanın etkin kullanımı, bilimin kamusal sorumluluklarını güçlendirebilir. Örneğin, sosyal medya platformlarında sade dille paylaşılan bilimsel bulgular, farkındalığı artırabilir ve bilimin toplumsal yaşamdaki yerini sağlamlaştırabilir. Bilim iletişimi, yalnızca bilimsel bilginin aktarılması değil, aynı zamanda bilimsel düşünce biçiminin ve eleştirel yaklaşımın yaygınlaştırılması anlamına gelmektedir. Ancak bu dönüşüm, üniversitelerin sermaye odaklı yapılarından kurtularak, disiplinler arası ve kapsayıcı bir akademik kültür benimsemesiyle mümkündür. Bilimsel üretimin toplumsal etkisini artırmak için, akademisyenlerin toplumun çeşitli kesimleriyle daha fazla etkileşim kurması ve araştırmalarını daha geniş bir perspektiften sunması teşvik edilmelidir.
3. Üniversitelerin Kapitalist Ekonomik Düzendeki Rolü ve Patent Sorunsalı
Üniversiteler, tarihsel olarak bilgi üretimi ve aktarımında özerk kurumlar olarak işlev görmüştür. Ancak modernleşme ve küreselleşmeyle birlikte, özellikle 20. yüzyılın sonlarından itibaren, üniversiteler kapitalist ekonomik düzenin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bu dönüşüm, sadece finansal kaynak arayışıyla sınırlı kalmayıp, üniversitenin temel misyonunu, değerlerini ve işleyiş biçimini derinden etkilemiştir. Artık üniversiteler, sadece akademik bilgi üretmekle kalmayıp, aynı zamanda bilginin ticarileştirilmesi ve ekonomik büyümeye katkı sağlaması beklenen kurumlar haline gelmiştir. Bu durum, akademik bilginin kamusal yarardan ziyade, piyasa taleplerine ve kar odaklı yaklaşımlara göre şekillenmesine neden olmaktadır. Bu bölüm, üniversitelerin bu karmaşık dönüşümünü, gelenekselden moderne evrilirken kapitalist ekonominin bir parçası haline gelmesini ve akademik kapitalizmin patriyarkal boyutları ile ticarileşme süreçlerini ele alacaktır.
3.1. Gelenekselden Moderne: Üniversite ve Kapitalist Ekonomi
Üniversiteler, tarihsel olarak bilgi üretimi ve aktarımında özerk kurumlar olarak işlev görmüştür. Ancak modernleşme ve küreselleşmeyle birlikte, özellikle 20. yüzyılın sonlarından itibaren, üniversiteler kapitalist ekonomik düzenin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Geleneksel üniversite modeli, bilginin "bilgi için bilgi" ilkesiyle üretildiği, eleştirel düşüncenin teşvik edildiği bir yapıyı temsil ederken, modern üniversite piyasa dinamikleriyle iç içe geçmiştir. Bu dönüşüm, üniversitelerin araştırma önceliklerinin, müfredat programlarının ve hatta yönetim yapılarının piyasa ihtiyaçlarına göre şekillenmesine yol açmıştır. Üniversiteler, "bilgi endüstrisi"nin bir parçası olarak görülmekte, patentler, ticarileştirilmiş araştırmalar ve endüstriyel iş birlikleri üzerinden gelir elde etme amacı gütmektedir. Bu durum, bilginin kamusal faydadan çok, ekonomik değere odaklanmasına neden olmaktadır.
3.2. Akademik Kapitalizm: Patriyarkal Kurumlar ve Ticarileşme
Akademik kapitalizm, üniversitelerin kar odaklı işletmeler gibi hareket etme eğilimini ifade eder. Bu sistemde, akademik başarı metrikleri niceliksel çıktılara, özellikle de patent ve yayın sayısına indirgenir. Bu durum, araştırmanın kalitesinden ziyade, ekonomik getirisini öne çıkarır. Dahası, akademik kapitalizm, genellikle patriarkal yapılarla iç içe geçmiştir. Üniversitelerin karar alma mekanizmalarında, liderlik pozisyonlarında ve hatta araştırma konularının belirlenmesinde erkek egemen bir yapı gözlemlenmektedir. Kadın akademisyenler, bu yapı içinde daha fazla engelle karşılaşmakta, cam tavan sendromu gibi sorunlarla mücadele etmek zorunda kalmaktadırlar. Bilimin ticarileşmesi, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini derinleştirebilir; çünkü piyasa odaklı araştırmalar, genellikle erkeklerin domine ettiği teknik ve mühendislik alanlarına yönelirken, kadınların daha fazla temsil edildiği sosyal bilimler ve beşeri bilimler göz ardı edilebilir.
Türkiye’de patent başvuruları artsa da, TÜRKPATENT (2024) verilerine göre ticarileşme oranı %3-5 civarında seyretmektedir (Türk Patent ve Marka Kurumu, 2024, s. 12). Örneğin, Hacettepe Üniversitesi’nin 2014-2023 arasında yaptığı 148 patent başvurusundan yalnızca 2’si ticarileşmiştir. Bu, bilginin sanayiye ve topluma entegre edilemediğini ve bilimsel üretimin gerçek hayatta karşılık bulmadığını göstermektedir. Küresel düzeyde patentlerin %95-97’si ticarileşmiyor (Forbes, 2023, para. 3). Bu düşük ticarileşme oranı, üniversitelerin Ar-Ge faaliyetlerinin endüstriyel beklentilerle yeterince örtüşmediği veya teknoloji transfer süreçlerinin yetersiz olduğu anlamına gelmektedir. Üniversitelerin toplumsal rolü, sadece akademik başarıyla değil, aynı zamanda ürettikleri bilginin somut çıktılara dönüşmesiyle de ölçülmelidir.
Atıf Oranları ve Patent Ticarileştirme
Kategori |
Ortalama Atıf Sayısı (Top 500 Makale) |
Ticarileştirme Oranı (Küresel) |
---|---|---|
Multidisipliner Bilimler |
35.9 |
%3–5 |
Genel Dahili Tıp |
49.7 |
%3–5 |
Biyokimya Moleküler Biyoloji |
20.7 |
%3–5 |
Edebiyat |
1.0 |
%3–5 |
Romantik Edebiyat |
0.1 |
%3–5 |
Klasikler |
0.0 |
%3–5 |
Yukarıdaki grafikte:
Yorum:
4. Akademik Vatandaşlık ve Üniversitelerin Kime Hizmet Ettiği
Akademik vatandaşlık, akademisyenlerin sadece kendi disiplinlerine değil, aynı zamanda üniversite topluluğuna, topluma ve hatta küresel meselelere karşı sorumlu olma durumunu ifade eder. Bu kavram, akademisyenin rolünü, sadece bilgi üreticisi veya aktarıcısı olmaktan çıkarıp, toplumsal bir aktör olarak konumlandırır. Ancak kapitalist ekonomik düzende üniversitelerin kime hizmet ettiği sorusu kritik bir hale gelmiştir. Üniversiteler, başlangıçta kamusal fayda ve aydınlanma misyonuyla kurulmuşken, günümüzde sıklıkla özel sektörün ve büyük sermayenin ihtiyaçlarına hizmet eder hale gelmiştir.
Bu durum, araştırma önceliklerinin endüstriyel taleplere göre belirlenmesi, mezunların işgücü piyasasının beklentileri doğrultusunda yetiştirilmesi ve hatta üniversite yönetimlerinin kurumsal çıkarlara odaklanmasıyla kendini gösterir. Bilginin metalaşması, üniversitelerin özgür ve eleştirel düşünce üretme kapasitesini zayıflatmakta, aksine piyasanın istediği niteliklere sahip iş gücü yetiştirme misyonuna yönelmektedir. Bu, akademik vatandaşlığın temel prensipleriyle çelişmektedir, zira gerçek akademik vatandaşlık, bilginin toplumsal eşitlik, adalet ve sürdürülebilirlik gibi değerlere hizmet etmesini gerektirir.
5. Otoriterleşen Üniversite ve Türkiye Bağlamı: Akademisyenlerin Çıkmazı
Son yıllarda, özellikle Türkiye bağlamında, üniversiteler üzerinde artan bir otoriterleşme eğilimi gözlenmektedir. Bu eğilim, üniversite özerkliğinin kısıtlanması, akademik özgürlüklerin daraltılması ve akademik kadroların siyasi müdahalelerle belirlenmesi gibi unsurlarla kendini gösterir. Üniversitelerin rektör atamaları, akademik terfi kriterleri ve hatta ders içerikleri üzerindeki siyasi baskılar, üniversitelerin bilimsel bağımsızlığını ciddi şekilde zedelemektedir. Bu durum, akademik bilginin üretimi ve yayılımı üzerinde sansür ve otosansüre yol açmakta, eleştirel düşünce ve muhalif seslerin bastırılmasına neden olmaktadır.
Otoriterleşen üniversite, akademik kapitalizmle de örtüşebilir; çünkü kontrol altına alınmış ve piyasa odaklı hale getirilmiş bir üniversite, iktidarın ve sermayenin çıkarlarına daha kolay hizmet edebilir. Bu ortamda, akademisyenlerin toplumsal sorunlara duyarlı ve eleştirel araştırmalar yapması giderek zorlaşmaktadır. Türkiye örneğinde, pek çok akademisyenin baskı ve tehdit altında çalıştığı, görevden uzaklaştırıldığı veya istifa etmek zorunda kaldığı durumlar, üniversite özerkliğinin ne denli kırılgan olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda, akademisyenlerin çıkmazı derinleşmektedir: Bir yanda bilimsel üretimde evrensel standartları yakalama ve topluma fayda sağlama arzusu, diğer yanda ise siyasi baskılar, ekonomik zorluklar ve kurumsal özerkliğin kısıtlanması gibi engellerle boğuşma gerçeği. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) gibi merkezi kurumların üniversiteler üzerindeki denetiminin artması, akademisyenlerin inisiyatif alma ve yenilikçi projelere girişme yeteneğini zayıflatmaktadır. Performans değerlendirme sistemlerinin niceliksel baskısı, nitelikli ve derinlemesine araştırmaların yerine, hızlı ve kolayca yayınlanabilecek yüzeysel çalışmalara yönelimi teşvik edebilir. Ayrıca, düşük ücretler, güvencesiz çalışma koşulları ve kariyer belirsizlikleri, genç akademisyenlerin mesleğe olan inancını sarsmakta ve beyin göçünü tetiklemektedir. Akademisyenler, bir yandan uluslararası yayın standartlarını yakalamaya çalışırken, diğer yandan kendi ülkelerindeki toplumsal sorunlara çözüm üretme sorumluluğu arasında sıkışıp kalmaktadır. Bu durum, akademik vatandaşlık kavramının Türkiye'de bir idealden çok, bir mücadele alanı haline geldiğini göstermektedir
Sonuç
Akademik dünya, bilimsel üretimin toplumsal etkisizliği, akademik dilin anlaşılmazlığı, patentlerin düşük ticarileşme oranları ve üniversitelerin kapitalist, elitist ve patriyarkal yapıları nedeniyle krizdedir. Bu sorunlar, üniversitelerin tarihsel misyonlarından koparak sermayenin çıkarlarına hizmet eden kurumlar haline gelmesine, otoriterleşen yönetim anlayışlarıyla birleşerek akademik özgürlükleri kısıtlamasına yol açıyor. Bilimin “fildişi kule”den çıkması ve toplumla bağ kurması için köklü reformlar gerekiyor. Aşağıdaki öneriler, bu dönüşümü hedefliyor:
Bu reformlar, üniversitelerin sermayenin boyunduruğundan kurtularak akademik vatandaşlık ilkesine dönmesini sağlayacak; bilimi, hak, hukuk, adalet ve cumhuriyet değerleriyle uyumlu bir şekilde toplumsal fayda üreten bir güç haline getirecektir. Bu sayede, üniversiteler gerçek anlamda toplumun hizmetinde olan, dönüştürücü ve aydınlatıcı kurumlar olarak işlev görebilecektir.
Kaynakça
Biswas, A. K., & Kirchherr, J. (2015, 16 Temmuz). Prof, no one is reading you. The Straits Times. https://www.straitstimes.com/opinion/prof-no-one-is-reading-you
Boğaziçi Üniversiteliler Derneği. (2024). 14. Genel Kurul Açılış Konuşması. İstanbul.
Boyack, K. W., Klavans, R., & Leydesdorff, L. (2007). Citation analysis of scientific categories. Journal of the American Society for Information Science and Technology, 58(14), 2108–2118.
Forbes. (2023). Patents: A numbers game. https://www.forbes.com/sites/forbestechcouncil/2023/10/05/patents-a-numbers-game/?sh=222a009477fb
Piwowar, H., Priem, J., Larivière, V., Alperin, J. P., Matthias, L., Norlander, B., Farley, A., Haustein, J., Glikman, E., & Mays, R. (2018). The state of OA: A large-scale analysis of the proportion of open access publications. PeerJ, 6, e4375.
Türk Patent ve Marka Kurumu. (2024). Yıllık Faaliyet Raporları. https://www.turkpatent.gov.tr/