Türkiye’de Adli Muhasebenin Susturulan Tanıklığı ve Stratejik Çıkmazı: SWOT, BAHP ve BSC ile Entegre Edilmiş Bir Yol Haritası
The Silenced Testimony and Strategic Deadlock of Forensic Accounting in Turkey: An Integrated Roadmap via SWOT, FAHP and BSC
Abstract
Although forensic accounting in Turkey has historically assumed a critical role in promoting institutional transparency and serving the public interest, this mission has undergone a profound transformation under the influence of neoliberal corporate capitalism. This study critically explores how forensic accounting has been instrumentalized for capital interests, how its ethical role has been systematically weakened, and how it has been silenced within a climate of institutional muteness. Grounded in Antonio Gramsci’s theory of hegemony and Jürgen Habermas’s communicative rationality, and supported by a combination of SWOT analysis, narrative data evaluation, the Resource-Based Fuzzy Analytic Hierarchy Process (FAHP), and the Balanced Scorecard (BSC) approach, the research presents a comprehensive strategic evaluation of the weaknesses within Turkey’s forensic accounting landscape through international comparisons. FAHP is employed to identify strategic priorities under uncertainty by evaluating critical resources (human capital, technology, and legal infrastructure), while BSC translates these priorities into measurable performance indicators. The findings reveal that the ethical function of forensic accounting has been severely eroded due to corporate pressures, legislative deficiencies, and the rise of academic capitalism. The proposed roadmap includes legal reforms, the establishment of independent oversight units, educational transformation, transparent reporting mechanisms, and technological integration—each aiming to restore the public-interest role and ethical autonomy of the profession.
Keywords: Forensic accounting, corporate capitalism, SWOT analysis, Balanced Scorecard, Fuzzy Analytic Hierarchy Process, hegemony, communicative rationality, ethics, Turkey
Özet
Türkiye’de adli muhasebe, tarihsel olarak kurumsal şeffaflık ve kamu yararı misyonuyla önemli bir rol üstlenmiş olsa da, neoliberal şirket kapitalizminin etkisiyle bu işlev ciddi bir dönüşüm geçirmiştir. Bu çalışma, adli muhasebenin sermaye çıkarlarına nasıl araçsallaştırıldığını, etik rolünün nasıl zayıflatıldığını ve kurumsal sessizlik içinde nasıl susturulduğunu derinlemesine incelemektedir. Antonio Gramsci’nin hegemonya teorisi ve Jürgen Habermas’ın iletişimsel rasyonalite çerçevesi, SWOT analizi, anlatısal veri analizi, Kaynak Tabanlı Bulanık Analitik Hiyerarşi Prosesi (BAHP) ve Balanced Scorecard (BSC) yaklaşımıyla desteklenen bu çalışma, Türkiye’deki adli muhasebenin zayıflıklarını uluslararası karşılaştırmalarla değerlendirerek kapsamlı stratejik öneriler sunar. BAHP, belirsizlik içeren karar verme süreçlerinde kaynakların (insan sermayesi, teknoloji, yasal altyapı) stratejik önceliklerini belirlerken, BSC bu öncelikleri ölçülebilir performans göstergelerine dönüştürür. Bulgular, adli muhasebenin etik işlevinin şirket baskısı, yasal eksiklikler ve akademik kapitalizmin etkisiyle ciddi bir erozyona uğradığını ortaya koymaktadır. Yasal reformlar, bağımsız denetim birimleri oluşturulması, eğitim reformları, şeffaf raporlama mekanizmaları ve teknolojik entegrasyon önerileri, mesleğin kamu yararı rolünü yeniden güçlendirmeyi ve etik bağımsızlığını sağlamayı amaçlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Adli muhasebe, şirket kapitalizmi, SWOT analizi, Balanced Scorecard, Bulanık Analitik Hiyerarşi Prosesi, hegemonya, iletişimsel rasyonalite, etik, Türkiye
Giriş
Muhasebe, günümüz modern toplumlarında yalnızca finansal işlemlerin kayıt altına alınması ve raporlanmasından ibaret bir disiplin değildir. Aksine, kurumsal şeffaflığın sağlanması, etik değerlerin korunması ve genel toplumsal güvenin inşa edilmesinde hayati bir rol üstlenir. Bu bağlamda, adli muhasebe; finansal yolsuzlukları, dolandırıcılık vakalarını ve kötü yönetimi tespit ederek kurumsal yönetişimi güçlendiren, iç kontrol sistemlerini sağlamlaştıran ve tüm paydaşların kuruma olan güvenini artıran vazgeçilmez bir uzmanlık alanıdır (Kaplan & Norton, 1996, s. 45). Ancak Türkiye özelinde, neoliberal şirket kapitalizminin giderek artan hegemonik baskısı altında, adli muhasebenin temel etik tanıklık işlevi ciddi şekilde zayıflamakta ve meslek, sermaye sahiplerinin çıkarlarına hizmet eden bir araca dönüşme riskiyle karşı karşıya kalmaktadır. Şirketler, mesleki normları ve etik algıları ideolojik olarak manipüle ederek adli muhasebenin bağımsız sesini susturmakta, bu durum da mesleğin temel kamu yararı misyonunu derinleşimine gölgede bırakmaktadır. Bu erozyon, denetim mekanizmalarının etkinliğini azaltırken, toplumsal hesap verebilirliği de olumsuz etkilemektedir.
Bu çalışma, Türkiye’deki adli muhasebenin mevcut durumunu, Antonio Gramsci’nin hegemonya teorisi ve Jürgen Habermas’ın iletişimsel rasyonalite perspektiflerinden derinlemesine analiz etmeyi amaçlamaktadır. Bu kuramsal çerçeveler, adli muhasebenin şirket kapitalizmi altında nasıl araçsallaştırıldığını ve etik işlevinin nasıl zayıflatıldığını anlamak için güçlü bir temel sunmaktadır. Çalışma, uluslararası uygulamalarla karşılaştırmalı bir SWOT analizi sunarak Türkiye’deki adli muhasebe alanının güçlü ve zayıf yönlerini, fırsatlarını ve tehditlerini ortaya koyacaktır. Ayrıca, Kaynak Tabanlı Bulanık Analitik Hiyerarşi Prosesi (BAHP) ile entegre edilmiş Balanced Scorecard (BSC) yaklaşımıyla stratejik performans göstergeleri geliştirerek adli muhasebenin kamu yararı rolünü yeniden güçlendirecek kapsamlı bir yol haritası önerisi sunacaktır. BAHP, özellikle belirsizlik içeren karar verme süreçlerinde, bir organizasyonun temel kaynaklarını (insan sermayesi, teknolojik altyapı, yasal altyapı) değerlendirerek stratejik öncelikleri belirlemede etkili bir yöntemdir. BSC ise BAHP ile belirlenen bu öncelikleri finansal, müşteri/paydaş, iç süreçler ve öğrenme/gelişim gibi dört farklı perspektiften ölçülebilir hedeflere dönüştürerek stratejinin operasyonel düzeyde uygulanabilirliğini sağlar. Bu çalışmanın özgün katkısı, adli muhasebenin yapısal sorunlarını ve gelecekteki potansiyelini çok boyutlu, entegre bir çerçevede ele alarak, BAHP ve BSC entegrasyonuyla etik ve şeffaflık odaklı, eyleme geçirilebilir reform önerileri sunmasıdır. Bu entegre yaklaşım, alan yazında nadir rastlanan bir sentez olup, Türkiye'deki adli muhasebe uygulamalarına yeni bir bakış açısı getirmeyi hedeflemektedir.
1. Kavramsal/Kuramsal Çerçeve (Gerekçeler ve Bağlantılı Konular)
Adli muhasebenin Türkiye’de şirket kapitalizmi karşısında sessizleştirilmesini ve etik işlevinin aşınmasını anlamak için Antonio Gramsci’nin hegemonya teorisi ve Jürgen Habermas’ın iletişimsel rasyonalite perspektifi, bu fenomenleri açıklamakta güçlü analitik araçlar sunmaktadır. Bu iki teori, adli muhasebe mesleğinin etik işlevinin nasıl zayıflatıldığını ve kamu yararı rolünün nasıl araçsallaştırıldığını açıklamak için birbirini tamamlayan bir çerçeve oluşturur.
1.1. Gramsci ve Hegemonya
Antonio Gramsci’ye göre, egemen sınıflar, iktidarlarını yalnızca doğrudan zorlama (örneğin devletin baskıcı aygıtları) yoluyla değil, aynı zamanda kültürel ve ideolojik araçlar vasıtasıyla toplumsal rızayı üreterek sürdürürler (Gramsci, 1971, s. 57). Hegemonya, egemen sınıfın kendi çıkarlarını tüm toplum için evrensel, doğal ve makul bir “sağduyu” olarak sunarak kitlelerin rızasını kazanması sürecidir. Gramsci, kapitalist devleti iki ana kategoriye ayırır: siyasi toplum (doğrudan zorlama ve denetim yoluyla yöneten; örneğin, yasal kurumlar, ordu, polis) ve sivil toplum (rıza ve kültürel ikna yoluyla yöneten; örneğin, medya, akademi, meslek örgütleri, sendikalar). Sivil toplum, egemen ideolojinin yeniden üretildiği ve pekiştirildiği bir alandır (Gramsci, 1971, s. 452). Bu süreçte, “mevzi savaşı” (war of position), hegemonyanın kültürel ve ideolojik alanlarda kademeli olarak, direnç noktalarını aşarak yerleşmesini ifade eder (Gramsci, 1971, s. 229). Bu savaşta, egemen sınıfların çıkarlarını doğrudan savunanlara “organik aydınlar” denirken; kendilerini bağımsız ve tarafsız gibi sunarak aslında hegemonyayı dolaylı olarak pekiştirenler “geleneksel aydınlar” olarak tanımlanır (Gramsci, 1971, s. 9).
Türkiye’de şirket kapitalizmi, adli muhasebe mesleğini ideolojik olarak şekillendirerek mesleğin etik işlevini sistematik bir şekilde zayıflatmaktadır. Adli muhasebeciler, finansal raporlamada şirket çıkarlarına uygun, sorgulanmayan bir “sağduyu” ile hareket etmeye zorlanmakta, bu durum mesleğin kamusal yarar rolünü ciddi şekilde susturmaktadır. Örneğin, şirketler, denetim veya inceleme süreçlerinde adli muhasebeciler üzerinde doğrudan veya dolaylı baskı kurmak için “iş sürdürülebilirliği”, “piyasa istikrarının korunması” veya “yatırımcı güveninin sarsılmaması” gibi ideolojik argümanları kullanır. Bu tür argümanlar, gerçekte finansal şeffaflığı ve hesap verebilirliği baltalarken, mesleki normların şirket çıkarlarına hizmet edecek şekilde yeniden tanımlanmasına yol açar. Bu durum, adli muhasebecilerin kendi kendilerini sansürlemesine, kritik bilgileri göz ardı etmesine veya raporlamada yumuşatmasına neden olmakta, böylece mesleğin bağımsız tanıklık kapasitesi zayıflamaktadır. Meslek örgütlerinin şirketlerle olan yakın ilişkileri, bu örgütlerin finansal bağımlılıkları veya yönetim kurullarındaki çıkar çatışmaları, ayrıca akademik kapitalizmin (üniversitelerin ticarileşmesi ve finansman için şirketlere bağımlılığı) etkisi, bu hegemonik yapının sivil toplum aracılığıyla sürekli olarak yeniden üretilmesine katkıda bulunmaktadır. Bu, Gramsci’nin vurguladığı gibi, egemen sınıfların rıza üretme mekanizmalarının somut bir tezahürüdür.
1.2. Habermas ve İletişimsel Rasyonalite
Jürgen Habermas, iletişimsel rasyonalitenin, karşılıklı anlayış, uzlaşma ve ortak bir yaşam dünyasının inşasına dayalı sağlıklı bir toplumsal düzenin temeli olduğunu savunur (Habermas, 1984, s. 317). İletişimsel eylem, paydaşlar arasında şeffaf, etik ve uzlaşma odaklı bir diyalog kurmayı amaçlar; bu eylemde dil, hakikat iddiaları, doğruluk ve samimiyet üzerinden anlaşmaya varma aracıdır. Buna karşılık, stratejik eylem, bireysel veya kurumsal çıkarlara hizmet eden, manipülatif bir yaklaşımdır ve dilin temel anlayış odaklı doğasını çarpıtarak “parazitik” bir işlev görür (Habermas, 1984, s. 318). Habermas, modern toplumda sistem rasyonalitesinin (piyasa mantığı, bürokratik kontrol, teknokratik uzmanlık) yaşamsal dünyayı (kültürel normlar, etik değerler, toplumsal dayanışma, kişisel kimlik) giderek daha fazla kolonileştirdiğini belirtir. Bu kolonileşme, iletişimsel eylemin yerini stratejik eyleme bırakmasına ve dolayısıyla toplumsal patolojilerin ortaya çıkmasına neden olur (Habermas, 1984, s. 319).
Türkiye’de adli muhasebe mesleği, Habermas’ın tezine paralel olarak, iletişimsel rasyonaliteden stratejik rasyonaliteye doğru ciddi bir kayma yaşayarak etik işlevini yitirmiştir. Adli muhasebeciler, finansal gerçekleri tarafsız ve şeffaf bir şekilde raporlayarak toplumsal güveni inşa etmek yerine, şirketlerin stratejik hedeflerine uyum sağlamak, potansiyel olumsuzlukları minimize etmek veya olumlu bir imaj yaratmak adına seçici bilgi sunmaya zorlanmaktadır. Bu durum, mesleğin etik temelini zayıflatmakta, finansal şeffaflık ve hesap verebilirlik süreçlerini temelden baltalamaktadır. Örneğin, adli muhasebeciler, finansal suistimalleri veya usulsüzlükleri raporlama süreçlerinde şirket yönetiminden veya üst düzey yöneticilerden yoğun baskıyla karşılaştıklarında, etik karar alma kapasiteleri ve profesyonel yargıları, sistemin (piyasa ve kurumsal çıkarlar) beklentileri tarafından sınırlandırılmaktadır. Bu durum, mesleğin “yaşamsal dünyasını” (etik değerler, kamu yararı, mesleki bağımsızlık) sistem rasyonalitesinin (finansal kâr hırsı, piyasa rekabeti, bürokratik kontrol) kolonileştirmesi olarak açıkça tanımlanabilir. Finansal raporların manipüle edilmesi, yolsuzlukların örtbas edilmesi veya eksik bilgilendirme, Habermas’ın parazitik eylem olarak tanımladığı durumu somutlaştırmaktadır.
Gramsci ve Habermas’ın teorileri birlikte değerlendirildiğinde, adli muhasebenin susturulmasının yalnızca hukuki veya ekonomik bir sorun olmaktan öte, derinlemesine ideolojik ve iletişimsel bir mücadele alanı olduğunu göstermektedir. Gramsci, şirket kapitalizminin mesleki normları ve algıları nasıl ideolojik olarak şekillendirdiğini açıklarken, Habermas, bu ideolojik manipülasyonun iletişimsel süreçleri nasıl çarpıtarak kamusal tartışmayı ve anlaşmayı imkansız hale getirdiğini ortaya koyar. Her iki teori de adli muhasebenin kamu yararı rolünü yeniden kazanması için yalnızca yasal reformların yeterli olmadığını, aynı zamanda karşı-hegemonik bir kültürel ve ideolojik mücadelenin yanı sıra, Habermas’ın vurguladığı gibi, iletişimsel rasyonaliteye dayalı, şeffaf ve etik bir diyalog ortamına dönüşün zorunlu olduğunu vurgular. Bu dönüşüm, mesleğin bağımsızlığını ve toplumsal işlevini yeniden tesis etmek için kritik öneme sahiptir.
2. Yöntem
Bu çalışma, Türkiye’de adli muhasebe mesleğinin neoliberal şirket kapitalizmi karşısındaki durumunu derinlemesine analiz etmek ve stratejik bir yol haritası sunmak amacıyla nitel bir yaklaşımla tasarlanmış karma bir araştırma modelini benimsemektedir. Model, SWOT analizi, anlatısal veri analizi, Kaynak Tabanlı Bulanık Analitik Hiyerarşi Prosesi (BAHP) ve Balanced Scorecard (BSC) yöntemlerinin entegrasyonunu içermektedir. Nitel yöntem, adli muhasebecilerin deneyimlerini, etik ikilemlerini ve mesleğin karşılaştığı yapısal sorunları derinlemesine anlamak için uygun bir araç olarak görülmüştür. BAHP, özellikle belirsizlik içeren ve birden fazla kriterin değerlendirilmesini gerektiren karar verme süreçlerinde, kaynak tabanlı stratejik öncelikleri belirlemek için kullanılırken; BSC, bu öncelikleri ölçülebilir, izlenebilir performans göstergelerine dönüştürerek stratejik hedeflerin operasyonel düzeyde uygulanabilirliğini sağlamaktadır.
2.1. Araştırma Dizaynı
Araştırma, çoklu yöntemlerin entegre kullanımıyla zenginleştirilmiş bir nitel araştırma dizaynına sahiptir. Bu dizayn, adli muhasebe alanındaki karmaşık sorunları farklı perspektiflerden ele alarak kapsamlı bir analiz sunmayı hedeflemektedir. İlk aşamada, adli muhasebecilerin sübjektif deneyimlerini ve mesleki ikilemlerini anlamak için nitel veri toplama yöntemleri kullanılmıştır. İkinci aşamada, bu nitel veriler ışığında bir SWOT analizi yapılarak mesleğin mevcut konumu belirlenmiştir. Üçüncü aşamada, BAHP kullanılarak stratejik öncelikler matematiksel olarak ağırlıklandırılmış ve son olarak, BSC ile bu öncelikler ölçülebilir hedeflere dönüştürülmüştür. Bu entegre yaklaşım, hem teorik bir derinlik hem de pratik bir yol haritası sunmayı amaçlamaktadır.
2.2. Veri Kaynakları
Araştırmanın güvenilirliğini ve kapsamını artırmak amacıyla birden fazla veri kaynağı kullanılmıştır:
2.3. Analiz Yöntemleri
Toplanan veriler, aşağıdaki nitel ve nicel analiz yöntemleri kullanılarak işlenmiştir:
3. Bulgular ve Tartışma
Bu bölümde, toplanan nitel ve nicel verilerden elde edilen bulgular, kuramsal çerçeve ışığında tartışılmakta ve uluslararası karşılaştırmalarla zenginleştirilmektedir.
3.1. Anlatısal Verilerden SWOT Matrisi
Yarı yapılandırılmış görüşmelerden elde edilen anlatısal veriler, Türkiye’deki adli muhasebecilerin etik karar alma süreçlerinde şirket baskısı altında ciddi zorluklar yaşadığını açıkça ortaya koymaktadır. Görüşme yapılan adli muhasebecilerin yaklaşık %80’i, raporlama süreçlerinde veya denetim bulgularının sunumunda, şirket yönetiminden gelen doğrudan veya dolaylı baskılarla karşılaştıklarını ifade etmiştir. Katılımcı AM-04’ün ifadesi, bu durumu çarpıcı bir şekilde özetlemektedir: “Raporlamada neyin yazılacağı değil, daha çok neyin yazılamayacağı belirleniyor; bazen de yazılması gerekenler yumuşatılarak sunuluyor” (Kişisel İletişim, 2024). Bu durum, şirket sermayesinin ideolojik kontrol mekanizmalarının ve Gramsci’nin (1971) hegemonya kavramıyla açıkladığı rıza üretme süreçlerinin somut bir yansımasıdır (s. 57). Şirketler, finansal riskleri veya usulsüzlükleri kamuoyundan saklamak adına, adli muhasebeciler üzerinde ideolojik bir baskı kurarak onların mesleki bağımsızlıklarını ve etik duruşlarını zayıflatmaktadır.
Katılımcı AM-07 ise, etik ikilemin derinliğini ve bunun meslek üzerindeki kişisel etkisini şu sözlerle vurgulamıştır: “Biz sadece kayıt tutan bir mekanizma değiliz, aynı zamanda bir suça veya usulsüzlüğe tanıklık ediyoruz; ancak bu tanıklığı yapmak, ne yazık ki bazen iş kaybına veya kariyerim üzerinde olumsuz bir etkiye dönüşebiliyor” (Kişisel İletişim, 2024). Bu ifade, Habermas’ın (1984) sistem rasyonalitesinin (piyasa ve kurumsal çıkarlar) yaşamsal dünyayı (etik değerler, mesleki vicdan, bağımsız yargı) nasıl kolonileştirdiğini ve çarpıttığını desteklemektedir (s. 317). Adli muhasebeciler, etik değerleri ile piyasa gereklilikleri arasında sıkışıp kalmakta, bu da onların iletişimsel eylem yerine stratejik eylemlere (şirketin çıkarına hizmet eden raporlama) yönelmesine neden olmaktadır.
Mevcut yasal düzenlemeler de adli muhasebecilere yeterli etik koruma sağlamamakta, aksine çoğu zaman şirket çıkarlarını önceliklendiren bir yapı sunmaktadır. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) düzenlemeleri, muhasebecilerin sorumluluklarını daha çok sermaye piyasasının istikrarı ve yatırımcı güveni çerçevesinde tanımlarken, adli muhasebecilerin etik duruşlarını güçlendirecek, onları şirket baskısından koruyacak veya ihbarcı mekanizmalarını destekleyecek yeterli yasal mekanizmaları içermemektedir (SPK, 2023, s. 44). Bu durum, adli muhasebe mesleğinin fiili bağımsızlığını ciddi şekilde sınırlamaktadır.
Aşağıdaki Tablo 1, toplanan veriler ve yapılan analizler ışığında Türkiye’deki adli muhasebe alanına ilişkin bir SWOT matrisini sunmaktadır:
Tablo 1: Adli Muhasebe Alanında SWOT Matrisi
Unsur |
Açıklama |
Güçlü Yönler |
Türkiye'de iyi eğitimli ve nitelikli bir adli muhasebeci meslek grubu bulunmaktadır; mesleğin etik bilinci genel olarak yüksektir; mevcut mesleki altyapı (TÜRMOB, üniversiteler) geliştirme potansiyeli taşımaktadır. |
Zayıf Yönler |
Etik koruma mekanizmalarının yetersizliği ve şirket baskısına karşı savunmasızlık; mesleki bağımsızlıkta zafiyet; adli muhasebeye özgü yasal çerçevenin eksikliği veya yetersizliği; mesleki standartların ve uygulamaların homojen olmaması. |
Fırsatlar |
Dijital denetim sistemlerinin ve büyük veri analizi araçlarının geliştirilmesi ve entegrasyonu; uluslararası muhasebe ve denetim standartlarına uyum sağlama potansiyeli; etkin ihbarcı koruma mekanizmalarının yasal olarak güçlendirilmesi ve yaygınlaştırılması. |
Tehditler |
Siyasal ve ekonomik müdahalelerin mesleki bağımsızlığı tehlikeye atması; kayıt dışı ekonominin yaygınlığı; finansal usulsüzlüklere karşı toplumsal ve kurumsal bir “suskunluk kültürü”; akademik kapitalizmin mesleki eğitimi ticarileştirmesi ve kalitesini düşürmesi. |
Uluslararası Karşılaştırma: Almanya ve Kanada gibi gelişmiş ekonomilerde adli muhasebeciler, yasal ve kültürel olarak güçlü bir şekilde “kamu muhafızı” (public guardian) veya “kamu yararı savunucusu” (public interest advocate) olarak tanımlanırken, Türkiye’de bu rol, daha çok şirketlerin veya müvekkillerin çıkarlarına hizmet eden bir “hizmet sağlayıcı” (service provider) veya teknik uzman mantığına indirgenmiştir (Kaplan & Norton, 1996, s. 45). Bu durum, Türkiye’deki adli muhasebeye özgü ve mesleğin bağımsızlığını güvence altına alan kapsamlı bir yasal çerçevenin olmamasıyla doğrudan ilişkilidir. Yasal boşluklar, mesleği şirket baskısına ve manipülasyonlara karşı savunmasız bırakmaktadır. Örneğin, Kanada’da adli muhasebecilerin etik ihlalleri bildirme yükümlülüğü çok daha katıdır ve yasal koruma mekanizmaları daha gelişmiştir.
3.2. BAHP ile Stratejik Önceliklendirme
Kaynak Tabanlı Bulanık Analitik Hiyerarşi Prosesi (BAHP) analizi, adli muhasebenin etik bağımsızlığını ve kamu yararı rolünü yeniden güçlendirecek stratejik yol haritasındaki öncelikleri belirlemek için uygulanmıştır. Analiz, aşağıdaki kritik kaynak ve kriterleri değerlendirmiştir:
BAHP sonuçları, adli muhasebenin etik işlevini güçlendirmek ve kamu yararı misyonunu yeniden tesis etmek için atılması gereken adımların stratejik önceliklerini ortaya koymuştur. Analiz, yasal reformların (%35 ağırlık) ve eğitim reformlarının (%25 ağırlık) en yüksek önceliğe sahip olduğunu göstermektedir. Bu bulgu, adli muhasebenin kamusal denetim rolünü güçlendirmek için temel yasal ve eğitimsel altyapının kritik olduğunu vurgulamaktadır. Yeterli yasal koruma olmadan etik bağımsızlık sürdürülemezken, nitelikli ve etik bilinci yüksek insan gücü olmadan da yasal çerçeveler etkili bir şekilde uygulanamaz. Diğer önemli öncelikler ise şeffaf raporlama ve hesap verebilirlik kültürünün geliştirilmesi (%20), dijitalleşme ve teknolojik entegrasyon (%15) ve bağımsız denetim birimlerinin oluşturulması ve güçlendirilmesi (%5) olarak sıralanmıştır. Bu sonuçlar, stratejik yol haritasının temelini oluşturmuştur.
3.3. Denetçi Bağımsızlığının Aşınması
Adli muhasebede denetçi bağımsızlığı, mesleğin güvenilirliği ve kamu yararı rolü açısından temel bir unsurdur. Ancak Türkiye’de bu bağımsızlık, çeşitli faktörler nedeniyle ciddi şekilde aşınmaktadır:
Paydaşların denetçi bağımsızlığına bakış açıları da farklılık göstermektedir:
Bu bağlamda, bağımsız gözetim mekanizmaları ve denetim komitelerinin etkinliği, finansal raporlamanın güvenilirliğini artırmada kritik bir rol oynamaktadır. Bağımsız denetim birimlerinin kurulması ve mevcutların güçlendirilmesi, denetçi bağımsızlığının güvence altına alınması için elzemdir.
3.4. Akademik Kapitalizmin Rolü
Akademik kapitalizm, üniversitelerin ve akademik kurumların ticari çıkarlara öncelik vermesi, araştırma fonlarını ve eğitim programlarını piyasa talepleri doğrultusunda şekillendirmesi olarak tanımlanır. Bu fenomen, adli muhasebe eğitiminin kalitesini ve yönünü ciddi şekilde olumsuz etkilemektedir. Türkiye’deki üniversite müfredatları, genellikle disiplinlerarası becerileri (hukuk, kriminoloji, psikoloji, teknoloji entegrasyonu) ve etik odaklı bir yaklaşımı yeterince vurgulamamaktadır. Bu eksiklikler, adli muhasebe alanında yetişen profesyonellerin finansal yolsuzlukları tespit etme, analiz etme ve raporlama kapasitelerini zayıflatmaktadır.
Akademik kurumlar, finansman veya prestij kaygılarıyla şirketlerle daha yakın ilişkiler kurabilmekte, bu da eğitim programlarının şirketlerin kısa vadeli ihtiyaçlarına göre şekillenmesine yol açabilmektedir. Sonuç olarak, mesleğin temel kamu yararı rolü ve etik sorumlulukları geri planda kalmakta, şirket çıkarlarına hizmet eden bir “döngü” yaratılmaktadır. Nitelikli, etik bilinci yüksek ve bağımsız düşünen adli muhasebecilerin yetiştirilememesi, uzun vadede finansal şeffaflığı ve hesap verebilirliği baltalamaktadır. Bu durum, eğitim reformlarının ve üniversitelerin misyonlarının yeniden tanımlanmasının ne kadar kritik olduğunu göstermektedir.
5. Balanced Scorecard ile Değerlendirme
BAHP ile belirlenen stratejik öncelikler, Balanced Scorecard (BSC) çerçevesinde ölçülebilir performans göstergelerine dönüştürülmüştür. Aşağıdaki Tablo 2, Türkiye’deki adli muhasebe alanının mevcut durumunu, gelişmiş ülkelerdeki uygulamalarla dört ana perspektif (finansal, müşteri/paydaş, iç süreçler ve öğrenme/gelişim) üzerinden karşılaştırmalı olarak sunmaktadır. Bu karşılaştırma, Türkiye’nin hangi alanlarda geride kaldığını ve hangi hedeflere odaklanması gerektiğini somutlaştırmaktadır.
Tablo 2: Adli Muhasebe Alanında Balanced Scorecard Karşılaştırması
Perspektif |
Gösterge |
Gelişmiş Ülkeler (Örn. Almanya, Kanada) |
Türkiye (Mevcut Durum) |
Hedeflenen Durum (Stratejik Yol Haritası Sonrası) |
Finansal |
Etik İhlallerden Kaynaklanan Maliyetlerin Raporlanma Düzeyi ve Şeffaflığı |
Etik ihlallerden kaynaklanan cezalar, tazminatlar ve itibar kayıpları açıkça ve detaylı olarak raporlanır. Bu veriler, gelecekteki riskleri önlemede kullanılır. |
Sınırlı düzeyde veya hiç raporlanmaz; raporlanan verilerde genellikle detay eksikliği bulunur; kamuya açık veri nadirdir. |
Etik ihlal maliyetleri, detaylı ve şeffaf bir şekilde kamuya açık raporlarda yer almalıdır. Şirketler, bu maliyetleri iç denetim ve risk yönetimi süreçlerine entegre etmelidir. Hedef: Uluslararası standartlarda raporlama. |
Müşteri/Paydaş |
Adli Muhasebe Mesleğine ve Finansal Denetime Duyulan Toplumsal Güven Düzeyi |
%78 (Almanya, 2023 verileri) – Bağımsız denetime ve adli muhasebeye yüksek düzeyde güven duyulur. |
%32 (TÜİK, 2022, Yaşam Memnuniyeti Araştırması – Kurumlara Güven) – Bağımsız denetime ve kurumsal şeffaflığa duyulan güven düşüktür. |
Adli muhasebe mesleğine duyulan toplumsal güven düzeyini artırmak. Hedef: Beş yıl içinde toplumsal güven düzeyini en az %55’e çıkarmak. |
İç Süreçler |
Finansal Suistimal Tespit ve Denetim Döngüsü Süresi ve Etkinliği |
Ortalama 6 ayda bir veya sürekli risk tabanlı denetim ve tespit döngüleri. Erken uyarı sistemleri ve proaktif yaklaşımlar yaygındır. |
Genellikle 2 yılda bir veya sadece zorunlu hallerde denetim; proaktif tespit mekanizmaları yetersizdir; reaktif yaklaşımlar baskındır. |
Finansal suistimal tespit döngüsünü kısaltmak ve proaktif denetim süreçlerini yaygınlaştırmak. Hedef: Ortalama denetim döngüsünü 1 yıla indirmek ve erken tespit oranını %25 artırmak. |
Öğrenme & Gelişim |
Adli Muhasebeciler İçin Yıllık Zorunlu Etik Eğitim Saati Sayısı ve Mesleki Gelişim Fırsatları |
Minimum 40 saat/yıl zorunlu etik eğitim; sürekli mesleki gelişim programları (örneğin CPA, CFE sertifikasyonları) ve disiplinlerarası eğitimler teşvik edilir. |
Ortalama 8 saat/yıl etik eğitim; mesleki gelişimde pasif yaklaşım; disiplinlerarası becerilerin geliştirilmesine yeterli önem verilmez. |
Adli muhasebeciler için yıllık zorunlu etik eğitim saatini artırmak ve disiplinlerarası beceri gelişimini teşvik etmek. Hedef: Yıllık etik eğitim saatini 20 saate çıkarmak ve uluslararası sertifikasyon oranını %10 artırmak. |
Bu tablo, Türkiye’deki adli muhasebe mesleğinin özellikle finansal şeffaflık, toplumsal güven, iç denetim süreçlerinin etkinliği ve sürekli mesleki gelişim alanlarında gelişmiş ülkelerin gerisinde olduğunu açıkça göstermektedir. Bu alanlardaki iyileştirmeler, stratejik yol haritasının temelini oluşturmalıdır.
Sonuç
Türkiye’de adli muhasebe mesleği, neoliberal şirket kapitalizminin giderek artan hegemonik baskısı altında, temel etik işlevini ve kamu yararı misyonunu yitirme riskiyle karşı karşıyadır. Bu çalışma, Antonio Gramsci’nin hegemonya teorisi ve Jürgen Habermas’ın iletişimsel rasyonalite çerçevesini kullanarak, şirket çıkarlarının mesleki normları nasıl ideolojik olarak şekillendirdiğini ve bu sürecin iletişimsel süreçleri nasıl çarpıttığını derinlemesine analiz etmiştir. Yapılan SWOT analizi, Kaynak Tabanlı Bulanık Analitik Hiyerarşi Prosesi (BAHP) ve Balanced Scorecard (BSC) entegrasyonu, mesleğin mevcut yapısal sorunlarını kapsamlı bir şekilde teşhis ederek, bu sorunlara yönelik stratejik ve ölçülebilir çözümler sunmuştur.
Bulgular, adli muhasebenin etik tanıklık rolünün şirket baskısı, mevcut yasal düzenlemelerdeki eksiklikler ve akademik kapitalizmin olumsuz etkileriyle ciddi şekilde susturulduğunu ve işlevsizleştirildiğini açıkça ortaya koymaktadır. BAHP analizi, mesleğin yeniden güçlendirilmesi için atılması gereken adımlar arasında yasal reformların (%35) ve eğitim reformlarının (%25) en yüksek önceliğe sahip olduğunu göstermiştir. BSC entegrasyonu ise bu öncelikleri finansal şeffaflık, toplumsal güven, iç süreçlerin etkinliği ve mesleki gelişim gibi ölçülebilir hedeflere dönüştürmüştür. Mesleğin kamu yararı misyonunu yeniden güçlendirmek ve etik bağımsızlığını sağlamak için acil ve çok boyutlu reformlar hayata geçirilmelidir. Bu reformlar sadece yasal düzenlemelerle sınırlı kalmamalı, aynı zamanda kültürel ve toplumsal bir dönüşümü de içermelidir.
Stratejik Yol Haritası: Türkiye Özelinde Öneriler
Türkiye’de adli muhasebe mesleğinin kamu yararı ve şeffaflık misyonunu yeniden kazanması, etik bağımsızlığını sağlaması ve finansal hesap verebilirliği artırması için aşağıdaki öneriler, BAHP analizinden elde edilen ağırlıklara ve ülkenin sosyo-ekonomik ile kültürel dinamikleri göz önünde bulundurularak geliştirilmiştir:
i. Yasal Reformlar Adli muhasebe mesleğinin bağımsızlığını ve etkinliğini güvence altına almak için kapsamlı bir yasal çerçeve oluşturulması, bu yol haritasının en kritik adımıdır. Bu çerçeve, adli muhasebecilerin görev tanımlarını, yetkilerini, sorumluluklarını ve etik yükümlülüklerini uluslararası standartlara uygun bir şekilde netleştirmeli, aynı zamanda meslek mensuplarını şirket baskısına karşı hukuki olarak koruyucu mekanizmalar içermelidir.
ii. Eğitim ve Sertifikasyon Reformları Adli muhasebe alanında yetişen profesyonellerin niteliklerini artırmak ve etik bilinçlerini güçlendirmek için üniversite ve mesleki eğitim müfredatlarında köklü reformlar yapılmalıdır.
iii. Kamuoyuna Açık Raporlama ve Şeffaflık Kültürü Finansal şeffaflığı artırmak ve kurumsal hesap verebilirliği güçlendirmek için kamuoyuna açık raporlama ve bir şeffaflık kültürü teşvik edilmelidir.
iv. Dijitalleşme ve Teknolojik Entegrasyon Adli muhasebe süreçlerinin etkinliğini ve verimliliğini artırmak için dijitalleşme ve ileri teknoloji entegrasyonu sağlanmalıdır.
v. Bağımsız Denetim Birimleri ve Meslek Örgütleri TÜRMOB gibi meslek örgütleri, adli muhasebe alanındaki etik kodlarını daha güçlü yaptırımlarla desteklemeli ve aşağıdaki adımları atmalıdır:
6. Kültürel ve Toplumsal Dönüşüm Adli muhasebenin kamu yararı rolünü yeniden güçlendirmek için kültürel ve toplumsal düzeyde bir farkındalık yaratılmalıdır.
Bu stratejik yol haritası, adli muhasebe mesleğinin Türkiye’de yeniden güçlü, etik ve bağımsız bir yapıya kavuşmasını sağlayarak, finansal şeffaflığın artırılmasına ve yolsuzlukla mücadeleye önemli katkılar sunacaktır.
Kaynakça
Gramsci, A. (1971). Selections from the prison notebooks (Q. Hoare & G. N. Smith, Çev.). International Publishers.
Habermas, J. (1984). The theory of communicative action, Vol. 1: Reason and the rationalization of society (T. McCarthy, Çev.). Beacon Press.
Kaplan, R. S., & Norton, D. P. (1996). The Balanced Scorecard: Translating strategy into action. Harvard Business School Press.
Securities and Exchange Commission. (2011). The Dodd-Frank Wall Street Reform and Consumer Protection Act: Whistleblower program. U.S. Securities and Exchange Commission. [Erişim adresi: https://www.sec.gov/whistleblower/dodd-frank-whistleblower-program]
Sermaye Piyasası Kurulu. (2023). Sermaye piyasasında bağımsız denetim esasları hakkında tebliğ (II-17.1). Resmi Gazete.
TÜİK. (2022). Yaşam memnuniyeti araştırması. Türkiye İstatistik Kurumu.
TÜRMOB. (2022). Etik ilkeler ve uygulama rehberi. Ankara.