Türk Muhasebesinde Postmodern Kukla Tiyatrosu: Göstergelerle Uzaya Kaçış
Postmodern Puppet Theater in Turkish Accounting: Escaping to Space with Indicators
Öz
Bu çalışma, Türk muhasebe pratiklerinin günümüzdeki durumunu, Giorgio Agamben'in Pinokyo alegorisi ve onun gerçeklikten kopuş teması üzerinden eleştirel bir mercekle inceliyor. Çalışma, özellikle muhasebe alanında giderek daha fazla öne çıkan entegre raporlama ve "uzay muhasebesi" gibi modern kavramların, aslında yapısal sorunları örtbas etme potansiyeli taşıyan birer estetik ve gösteri ekonomisi unsuru haline gelip gelmediğini sorguluyor.
Geleneksel olarak muhasebe, işletmelerin ve ekonominin gerçek durumunu şeffaf bir şekilde yansıtma işlevine sahiptir. Ancak, günümüz Türk muhasebe uygulamalarında gözlemlenen bazı eğilimler, bu temel işlevden uzaklaşma riskini beraberinde getiriyor. Agamben'in Pinokyo alegorisi, bu çalışmada, gerçekliğin yerine sahte bir gösterinin ikame edilmesi ve "gerçek" olanın bir tür simülasyon veya kukla gösterisi haline gelmesi metaforunu sunuyor. Bu bağlamda, Türk muhasebe sisteminde karşılaşılan yüksek enflasyon oranları, yaygın kayıt dışı ekonomi ve denetim mekanizmalarındaki yetersizlikler gibi köklü sorunlar, adeta birer "kukla" gibi manipüle edilebilir veya göz ardı edilebilir hale geliyor.
Araştırma, modern muhasebe yaklaşımlarının, finansal verilerin estetik sunumuna ve yüzeysel göstergelere odaklanarak, aslında altta yatan derin yapısal problemleri gizleyip gizlemediğini inceliyor. Bu durum, muhasebenin özündeki hakikate dayalı işlevi zayıflatmakla kalmıyor, aynı zamanda karar alıcılar ve paydaşlar için yanıltıcı bir tablo çizerek, ekonomik istikrarsızlığı daha da derinleştirme riskini taşıyor. Çalışma, bu postmodern "kukla tiyatrosu"nun, muhasebenin şeffaflık ve güvenilirlik ilkelerini nasıl aşındırdığını ve nihayetinde Türk ekonomisinin "uzaya kaçış"ını, yani gerçeklikten tamamen kopuşunu nasıl hızlandırdığını analiz etmeyi amaçlamaktadır.
Bu çerçevede, çalışma, muhasebenin sadece bir raporlama aracı olmaktan öte, toplumsal ve ekonomik gerçekliği inşa eden bir araç olduğu fikrinden hareketle, mevcut uygulamaların eleştirel bir değerlendirmesini sunarak, muhasebenin asıl amacına nasıl geri dönebileceği konusunda önemli tartışmalar başlatmayı hedeflemektedir.
Anahtar Kelimeler: Agamben, Pinokyo, entegre raporlama, gösterge ekonomisi, uzay muhasebesi, gerçek, muhasebe eleştirisi
Abstract
This study critically examines Turkish accounting practices through Giorgio Agamben’s Pinocchio allegory and the theme of detachment from reality. It questions whether modern concepts like integrated reporting and “space accounting” serve as aesthetic and performative elements of a spectacle economy, potentially masking structural issues. Persistent challenges in Turkish accounting, such as high inflation, widespread informal economy, and inadequate audit mechanisms, transform financial reporting into a manipulable “puppet theater” that substitutes reality with illusion. By prioritizing aesthetic presentations and superficial indicators, these practices erode accounting’s core function of transparency and reliability, risking deeper economic instability. The study argues that Turkish accounting is drifting toward a “cosmic escape” from reality, prioritizing performative metrics over substantive issues. It aims to spark critical discussion on realigning accounting with its truth-based mission while addressing systemic flaws.
Keywords: Agamben, Pinocchio, integrated reporting, spectacle economy, space accounting, accounting critique
Giriş
Kukla Tiyatrosunun Perde Arkası
Muhasebe, tarihsel olarak ekonomik gerçekliği şeffaf, tarafsız ve doğrulanabilir bir şekilde yansıtma göreviyle tanımlanmış temel bir disiplindir. Ancak günümüz Türkiye’sinde muhasebe pratikleri, bu geleneksel misyonundan giderek uzaklaşan, daha ziyade performans odaklı, görselliğe dayalı ve temsiliyet üzerinden işleyen postmodern bir karaktere bürünmektedir. Finansal tabloların estetik sunumları, sürdürülebilirlik raporlarının pazarlama aracı olarak kullanımı ve "uzay muhasebesi" gibi spekülatif kavramların akademik ve profesyonel tartışmalardaki ağırlığı, çözülmemiş yapısal sorunların üzerini örtmekte kullanılan estetik perdeler olarak işlev görmektedir. Bu dönüşüm, muhasebenin özünden, yani ekonomik olayların sadık bir temsilcisi olmaktan uzaklaşarak, bir tür "gerçeklik tiyatrosu"na evrildiği endişesini doğurmaktadır.
Giorgio Agamben’in (2002) Pinokyo alegorisi, bu durumu anlamak için güçlü bir analitik çerçeve sunar. Agamben’in okumasında Pinokyo, gerçeği söylemek yerine burnu uzayan, okul yerine kukla tiyatrosunu seçen, eğitim yerine gösteriyi tercih eden bir "yapay bilgelik" figürüdür (Agamben, 2002, s. 45). Bu alegori, Türk muhasebesinin de benzer bir ikilemle karşı karşıya olduğunu vurgular: göstergeler ve raporlar, ekonomik ilerleme veya kurumsal şeffaflık yanılsaması yaratmak amacıyla manipüle edilebilen birer marionet görevi görmektedir. Bu manipülasyon, muhasebe sisteminin gerçeklikle yüzleşmesini engellemekte, yerine sanal bir mükemmellik tablosu çizmektedir.
Bu çalışmanın temel tezi, entegre raporlama ve spekülatif "uzay muhasebesi" gibi kavramların, Türk muhasebe sisteminin daha geniş bir gerçeklikten kopuşunun semptomları olduğudur. Bu yaklaşımlar, enflasyonun muhasebe üzerindeki yıkıcı etkileri, kayıt dışı ekonominin yaygınlığı ve denetim mekanizmalarındaki ciddi eksiklikler gibi temel yapısal sorunları maskelemektedir (Demir, 2023, s. 66). Makale, bu bağlamda, Türk muhasebe sisteminin tarihsel bağlamını ve sorunsalın oluşumunu inceleyerek başlar.
Tarihsel Bağlam ve Sorunsalın Oluşumu
Türk muhasebe sistemi, son yirmi yılda önemli yasal ve yapısal dönüşümler geçirmiştir. 2012 yılında yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK), Türkiye'yi Uluslararası Finansal Raporlama Standartları'na (IFRS) uyumlu hale getirme konusunda önemli bir adım olmuştur. Bu yasal düzenleme, muhasebe ve denetim pratiklerinde uluslararası standartların benimsenmesini hedefleyerek, finansal şeffaflık ve karşılaştırılabilirliği artırma potansiyeli taşımıştır. Ancak yasal çerçevenin oluşturulmasına rağmen, IFRS'in tam ve etkin bir şekilde uygulanması konusunda çeşitli sorunlar ortaya çıkmıştır. Özellikle, Türkiye'nin kendine özgü ekonomik koşulları, yüksek enflasyon, siyasi ve ekonomik dalgalanmalar, bu standartların ruhuna uygun bir şekilde uygulanmasını zorlaştırmıştır. Muhasebe prensipleri, genellikle istikrarlı ekonomik koşullar altında en iyi şekilde işlerken, Türkiye'deki sürekli değişen ekonomik atmosfer, defter değerleri ile piyasa değerleri arasındaki uçurumu derinleştirmiş, finansal tabloların gerçekçi yansıtma kapasitesini ciddi şekilde sorgulanır hale getirmiştir.
Bu yasal dönüşüm sürecinin gölgesinde, Türk ekonomisini ve muhasebe sistemini derinden etkileyen önemli olaylar yaşanmıştır. Örneğin, 2013 yılı ve sonrasında ortaya çıkan büyük yolsuzluk skandalları, sadece siyasi arenada değil, aynı zamanda denetim sisteminin bağımsızlığı ve etkinliği konusunda da ciddi soru işaretleri yaratmıştır. Bu skandallar, finansal tabloların güvenilirliği ve denetçi raporlarının tarafsızlığı konusunda kamuoyunda büyük bir güven eksikliğinin oluşmasına yol açmıştır. Demir (2023, s. 66) bu olayları, muhasebenin yapısal sorunlarına yönelik yüzleşilmemiş bir geçmişin günümüzdeki krizini hazırlayan kritik eşikler olarak değerlendirmektedir. Bu bağlamda, Türk muhasebe sisteminin mevcut durumu, yalnızca teknik veya yasal eksikliklerden değil, aynı zamanda geçmişteki travmalarla yüzleşilmemesinden kaynaklanan kronik bir güvensizlik ve şeffaflık kriziyle karakterize olmaktadır. Bu durum, muhasebenin temel işlevi olan güvenilir bilgi sağlama kapasitesini temelden sarsmıştır. Uygulamada, mevzuatın getirdiği yenilikler, mevcut sorunları çözmekten ziyade, karmaşık ve esnek yorumlamalara açık bir zemin hazırlayarak, manipülasyon potansiyelini artırmıştır.
Bu makale, Türk muhasebesinin bir postmodern kukla tiyatrosuna dönüşüp dönüşmediğini, yani bu uygulamaların bizi hakikate yaklaştırıp yaklaştırmadığını, yoksa daha karmaşık, daha parlak ve nihayetinde daha yanıltıcı bir illüzyonun içine mi çektiğini sorgulamayı amaçlamaktadır. Sonraki bölümlerde, bu sorunsalı derinlemesine analiz etmek için yapısal sorunlar, gösterge ekonomisi, uzay muhasebesi miti ve Agamben’in alegorisi detaylı bir şekilde incelenecektir. Bu analiz, Türk muhasebe sisteminin mevcut durumunu daha iyi anlamak ve olası çıkış yollarına dair bir tartışma zemini oluşturmak için kritik bir adım olacaktır.
2. Yapısal Sorunlar: Gerçeklikten Kopuşun Dinamikleri
Muhasebe sisteminin temel işlevi, bir işletmenin veya ekonominin finansal ve operasyonel sağlığını doğru bir şekilde yansıtmaktır. Ancak Türkiye'de, bu temel işlevin yerine getirilmesi, yıllardır göz ardı edilen ve sistematik olarak çözüme kavuşturulamayan bir dizi yapısal sorun tarafından engellenmektedir. Bu sorunlar, finansal tabloların güvenilirliğini aşındırmakta, ekonomik kararların yanlış verilmesine yol açmakta ve sistemin genel itibarına zarar vermektedir. Agamben’in Pinokyo alegorisinde olduğu gibi, Türk muhasebe sistemi de kendi "tahta" doğasını ve içinde bulunduğu gerçekleri kabul etmek yerine, illüzyonlar ve göz ardı etmelerle yüzleşmekten kaçınmaktadır (Agamben, 2002, s. 47). Bu bölümde, Türk muhasebesinin gerçeklikten kopuşuna neden olan temel dinamikler detaylı bir şekilde incelenecektir.
2.1. Enflasyon ve Ekonomik Dalgalanmalar
Türkiye ekonomisinin kronik sorunlarından biri olan yüksek enflasyon ve buna eşlik eden ekonomik dalgalanmalar, muhasebe kayıtlarının güvenilirliği üzerinde yıkıcı bir etkiye sahiptir. Fiyatların sürekli ve hızlı değişimi, özellikle geleneksel tarihi maliyet ilkesine dayanan muhasebe sistemlerinde ciddi çarpıtmalara yol açmaktadır. Varlıkların ve borçların değerlemesi, gelir ve giderlerin doğru bir şekilde eşleştirilmesi gibi temel muhasebe prensipleri, enflasyonist ortamda anlamını yitirebilmektedir. Örneğin, 2025 yılı Mayıs ayında %35,41, Nisan ayında ise %37,86 olarak gerçekleşen enflasyon oranları (Trading Economics, 2025), muhasebe kayıtlarının nominal değerler üzerinden tutulduğu bir sistemde finansal tabloların ne denli yanıltıcı olabileceğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu durum, işletmelerin gerçek performansını ve finansal pozisyonunu anlama noktasında ciddi bir belirsizlik yaratmaktadır.
Uluslararası Finansal Raporlama Standartları (IFRS), hiperenflasyon muhasebesi konusunda IAS 29 gibi belirli standartlar sunsa da, Türkiye'deki yerel uyarlamalar ve uygulamalar genellikle bu zorluğun üstesinden gelmekte yetersiz kalmaktadır. Enflasyon düzeltmesi yapılmayan finansal tablolar, işletmelerin kârlılıklarını abartmakta, varlık değerlerini gerçekçi olmayan seviyelerde göstermekte ve böylece yatırımcıları, kredi verenleri ve diğer paydaşları yanıltmaktadır. Bu durum, şirketler arası karşılaştırılabilirliği de ortadan kaldırmakta, sağlıklı bir piyasa analizi yapılmasını imkânsız kılmaktadır. Enflasyon, muhasebenin "ölçüm" fonksiyonunu zedeleyerek, sistemin temel güvenilirliğini sarsan ve ekonomik kararların yanlış yönlenmesine neden olan temel bir "yüzleşilmemiş gerçeklik" olarak karşımızda durmaktadır (Demir, 2023, s. 68-70). Enflasyonun yarattığı bu yanıltıcı tablo, adeta bir sis perdesi gibi gerçek ekonomik verilerin önüne geçmekte, muhasebe kayıtlarını sanal bir zemine oturtmaktadır.
2.2. Kayıt Dışı Ekonomi ve Vergi Kaçakçılığı
Türkiye'de kayıt dışı ekonomi, muhasebe sisteminin bütünlüğü ve şeffaflığı açısından devasa ve kronik bir sorun teşkil etmektedir. Dünya Ekonomik Forumu'nun (World Economics, 2024) 2023 yılı verilerine göre, kayıt dışı ekonominin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'nın (GSYİH) yaklaşık %29,5'ine, yani 7 trilyon TL (yaklaşık 179 milyar USD) gibi astronomik bir değere tekabül etmesi, ekonomik sistemin ne kadar büyük bir kısmının resmi kayıtların dışında kaldığını çarpıcı bir şekilde göstermektedir. Kayıt dışı işlemler, hem gelirlerin hem de harcamaların resmi muhasebe sistemine girmemesi anlamına gelmekte, bu da ulusal gelirin, istihdamın ve vergi gelirlerinin eksik veya yanlış beyan edilmesine yol açmaktadır.
Bu durum, muhasebe sisteminin gerçek ekonomik aktiviteyi tam olarak yansıtamamasına neden olmakta, resmi finansal verilerin güvenirliğini ciddi şekilde sorgulatmaktadır. Kayıt dışı çalışan işletmeler veya bireyler, vergiden kaçınma ve rekabet avantajı elde etme amacıyla muhasebe kayıtlarını hiç tutmamakta veya gerçeği yansıtmayan paralel kayıtlar kullanmaktadır. Mevcut muhasebe uygulamaları ise, bu devasa sorunu çözmeye yönelik sistematik reformlar yerine, çoğu zaman yüzeysel uyum mekanizmalarıyla yetinmekte, yalnızca resmi olarak kaydedilen işlemlerle ilgilenmekte ve sorunun daha görünmez hale gelmesine katkıda bulunmaktadır (Demir, 2023, s. 72). Bu durum, bir yandan devletin önemli vergi gelirlerini kaybetmesine yol açarken, diğer yandan yasalara ve kurallara uyan işletmeler için haksız rekabet ortamı yaratmakta, ekonomik planlamayı ve karar alma süreçlerini ciddi şekilde aksatmaktadır. Kayıt dışı ekonomi, Türk muhasebesinin göz ardı ettiği en büyük "hayalet" olarak, finansal tabloların bütünlüğünü sürekli olarak çarpıtmaktadır. Bu durum, muhasebe verilerinin sadece buzdağının görünen yüzünü temsil etmesine neden olmaktadır.
2.3. Denetim Eksiklikleri ve Etik Sorunlar
Muhasebe bilgilerinin güvenilirliği, bağımsız ve etkin bir denetim mekanizmasının varlığına bağlıdır. Ancak Türkiye'de denetim süreçlerindeki zayıflıklar ve etik standartlardaki gevşeklik, muhasebenin yapısal sorunlarını daha da derinleştirmektedir. Yetersiz denetim, manipüle edilmiş finansal raporların yaygınlaşmasına ve etik ihlallerin göz ardı edilmesine zemin hazırlamaktadır (Demir, 2023, s. 75). Bağımsız denetçilerin tarafsızlık ilkesine tam olarak uyamaması, denetim firmalarının müşterileriyle olan ilişkilerindeki çıkar çatışmaları veya yetersiz denetim standartları, güvenilir finansal raporlamanın önündeki en büyük engellerdendir.
Örnek olarak, Nordic Monitor'un (2024) raporlarına göre, 2022 yılında Türkiye Varlık Fonu'nun denetim süreçlerinde, özellikle BOTAŞ'ın mali tablolarındaki şeffaflık eksikliği gibi durumlar, kamu güvenini ciddi şekilde zedelemiştir. Bu tür vakalar, denetim sisteminin sadece formaliteyi yerine getirdiği, ancak gerçek bir hesap verebilirlik sağlamakta yetersiz kaldığı eleştirilerini güçlendirmektedir. Denetçilerin, yasal standartlara "uyum" adı altında, aslında gerçeği örtbas eden raporlara onay vermesi, etik sorumlulukların ihlal edildiği bir tablo çizmektedir. Muhasebecilerin ve denetçilerin etik sorumlulukları, yalnızca yasalara uymakla sınırlı olmayıp, aynı zamanda kamu yararını gözetme, şeffaflık ve dürüstlük ilkelerine bağlı kalma gibi daha geniş bir çerçeveyi kapsamaktadır. Bu sorumlulukların yerine getirilememesi, finansal sistemin temel taşlarından biri olan güveni sarsmakta ve muhasebenin bir "kukla tiyatrosuna" dönüşmesine katkıda bulunmaktadır. Bu durum, Agamben’in Pinokyo’sunda olduğu gibi, gerçeklikten kaçışı tercih eden bir sistemin kendi etik yükünü göz ardı etmesiyle örtüşmektedir. Denetimdeki bu zafiyetler, mevcut yapısal sorunları perçinleyerek, muhasebe verilerinin "makyajlanmasına" olanak tanımakta ve karar vericileri yanıltıcı bilgilerle baş başa bırakmaktadır.
3. Gösterge Ekonomisi ve Simülasyon Gerçekliği
Günümüz ekonomisinde, finansal ve finansal olmayan performansın sunumu, salt olguların basit bir ifadesinden, karmaşık bir estetik performansa doğru evrilmiştir. Bu fenomen, özellikle Türk muhasebe pratiklerinde belirginleşen bir "gösterge ekonomisi" olarak adlandırılabilir. Bu ekonomide, raporların görsel çekiciliği ve anlatısal kurgusu, aktarılan bilginin içsel derinliği ve doğruluğundan daha fazla önem kazanmaktadır. Bu bölümde, Jean Baudrillard’ın hipergerçeklik kavramından yola çıkarak, işaretlerin ve sembollerin (semiyotiklerin) referanslarından nasıl koptuğunu ve kendi başına bir gerçeklik haline geldiğini, böylece nihai gerçeği gizlediğini analiz edeceğiz.
3.1. Entegre Raporlama: Estetik Bir Performans mı?
Entegre raporlama, şirketlerin finansal ve finansal olmayan performanslarını bütüncül bir şekilde sunarak kurumsal şeffaflığı artırma hedefiyle ortaya çıkmış, önemli bir küresel girişimdir. Ancak Türkiye'deki uygulamalar incelendiğinde, bu raporların genellikle gerçek bir entegrasyondan veya anlamlı bir derinlikten yoksun olduğu gözlemlenmektedir. Bunun yerine, entegre raporlar, çoğunlukla görsel çekiciliğe, özenle hazırlanmış infografiklere ve dikkatlice seçilmiş sürdürülebilirlik metriklerine odaklanarak, bir kurumsal imaj oluşturma ve pazarlama aracı haline gelmiştir (Yılmaz, 2024, s. 102). Bu raporlar, dışarıdan bakıldığında kapsamlı ve hesap verebilir bir görünüm sergilese de, içeriksel analizde çoğu zaman yüzeysel kaldığı, eleştirel bilgilerin ya eksik bırakıldığı ya da genel ifadelerle geçiştirildiği görülmektedir. Dolayısıyla, sunumdaki estetik mükemmellik, bilginin derinliğini ve doğruluğunu gölgede bırakmaktadır.
ACCA'nın (2019) raporu da bu durumu desteklemektedir; rapora göre Türk şirketlerinin %51'i entegre raporlama kavramına aşina olmasına rağmen, raporların içeriksel derinliği ve bilginin niteliği konusunda ciddi eksiklikler bulunmaktadır. Şirketler, sürdürülebilirlik hedeflerini veya sosyal sorumluluk taahhütlerini detaylı ve ölçülebilir bir şekilde sunmak yerine, genel beyanlarla yetinmekte, olumlu etkileri abartırken olumsuz etkileri minimize etmektedir. Bu durum, entegre raporlamanın, bir kurumsal marka oluşturma sahnesi olarak işlev gördüğü, gerçek şeffaflık ve hesap verebilirlik aracı olmaktan uzaklaştığı eleştirisini güçlendirmektedir. Raporlar, bir "tiyatro perdesi" gibi, şirketin gerçek performansını değil, idealize edilmiş bir imajını yansıtmaktadır (Yılmaz, 2024, s. 105). Bu yüzeysellik, paydaşların karar alma süreçlerinde yanıltıcı bilgilere dayanmasına yol açmakta ve kurumsal yönetimdeki boşlukları kapatmaktan ziyade, onları ustaca maskelemeye hizmet etmektedir.
3.2. Semiyotik Açıdan Finansal Göstergeler
Jean Baudrillard’ın hipergerçeklik kavramı, günümüz finansal göstergelerinin analizinde güçlü bir araç sunmaktadır. Baudrillard’a göre hipergerçeklik, gerçeğin yerini alan simülakrlar, yani referansından kopmuş işaretler dünyasıdır (Baudrillard, 1994, s. 6, Yılmaz, 2024, s. 108'de alıntılanmıştır). Bu bağlamda, Türkiye’deki finansal göstergeler—ESG puanları, karlılık oranları, borçluluk göstergeleri veya piyasa değerlemeleri gibi—kendi başlarına birer gerçeklik olarak işlev görmeye başlamıştır. Bu metrikler, çoğu zaman karmaşık manipülasyonları, yaratıcı muhasebe pratiklerini veya ekonomik dalgalanmaların (örneğin enflasyonun) gerçek etkilerini perdeleyebilmektedir. Finansal tabloların ve raporların arkasındaki somut ekonomik veriler yerine, bu göstergelerin kendisi birer "gerçeklik" halini almıştır.
Göstergeler, estetik olarak çekici grafikler ve tablolar aracılığıyla sunulduğunda, sanki mutlak birer gerçekmiş gibi algılanmaktadır. Oysaki bu işaretler, Agamben’in Pinokyo’sunda burnun uzaması gibi, gerçeği değil, gerçeğin çarpıtıldığını veya gizlendiğini ima eden birer semiyotik göstergeye dönüşebilir (Agamben, 2002, s. 50). Bu durum, bir şirketin aslında zararda olmasına rağmen, bazı göstergelerle kar ediyormuş gibi gösterilmesi veya çevresel etkilerinin olumsuz olmasına rağmen yüksek ESG puanları alması şeklinde ortaya çıkabilir. Bu tür göstergeler, yatırımcıların, karar vericilerin ve kamunun gerçek ekonomik duruma dair yanlış bir algı geliştirmesine yol açarak, sağlıklı piyasa mekanizmalarının işleyişini sekteye uğratmaktadır. Gösterge ekonomisi, böylece, finansal verilerin ötesinde, bir "simülasyon gerçekliği" inşa etmektedir; bu gerçeklik, ne kadar detaylı ve bilimsel görünürse görünsün, temelinde sanal ve manipülatif unsurlar barındırmaktadır.
3.3. Dijital Araçlar ve Yanılsamanın Derinleşmesi
Günümüz muhasebe ve raporlama süreçlerinde dijital araçlar ve yapay zekâ (YZ) destekli analitiklerin kullanımı yaygınlaşmıştır. Bu teknolojiler, muhasebe süreçlerinde verimliliği artırma ve raporlama kalitesini yükseltme potansiyeline sahiptir. Ancak bu bölüm, dijital araçların iki ucu keskin bir bıçak gibi işlev gördüğünü ve maalesef Türkiye'de de giderek daha sofistike yanılsamalar üretme kapasitesine sahip olduğunu ileri sürmektedir. Modern raporlama yazılımları, interaktif gösterge panelleri ve otomatikleştirilmiş raporlama sistemleri, bilginin sunumunda estetiği ve kullanıcı dostu arayüzleri ön plana çıkarmaktadır. Bu durum, kullanıcıların, raporların görsel çekiciliğine kapılarak, altında yatan verinin sağlamlığını veya bütünlüğünü sorgulamayı ihmal etmelerine yol açabilmektedir. Bilginin sunum biçimi, içeriğin kendisinden daha belirleyici bir hal almıştır.
YZ algoritmaları, büyük veri setlerini analiz ederek trendleri belirleyebilir veya raporları otomatik olarak oluşturabilirken, bu aynı zamanda istenmeyen veya olumsuz verileri filtreleme, pozitif trendleri abartma veya karmaşık görselleştirmelerle eleştirel detayları gizleme potansiyelini de taşımaktadır. Örneğin, bir şirketin sürdürülebilirlik performansını gösteren bir YZ destekli pano, yalnızca olumlu çevresel etkileri vurgulayıp, negatif etkileri küçük puntolarla veya az görünür alanlarda sunarak bir "yeşil yıkama" (greenwashing) etkisi yaratabilir. Bu durum, formun içeriğin önüne geçtiği, teknolojinin bir "gerçeği maskeleme aracı" olarak işlev gördüğü bir durumu ifade etmektedir (Yılmaz, 2024, s. 110). Dijital araçların bu şekilde kullanılması, gösterge ekonomisinin etkisini daha da derinleştirmekte ve paydaşların, finansal veya finansal olmayan veriler üzerindeki eleştirel analiz yeteneklerini köreltmektedir. Böylece, teknoloji, muhasebeyi bir "kukla tiyatrosu"nda sahneyi daha da aydınlatan ancak perde arkasındaki gerçekleri gizleyen bir ışıklandırma sistemi haline getirmektedir. Bu süreçte, veri manipülasyonu daha az tespit edilebilir hale gelmekte ve "uzaya kaçış" metaforuyla örtüşen sanal bir mükemmellik illüzyonu yaratılmaktadır.
4. Uzay Muhasebesi: Hakikatten Kozmik Kaçış
4. Uzay Muhasebesi: Hakikatten Kozmik Kaçış
Akademik söylemler, zaman zaman mevcut pratik sorunlardan uzaklaşarak spekülatif veya fütüristik alanlara yönelebilir. "Uzay muhasebesi" kavramı da, Türk muhasebe akademisinde benzer bir eğilimi temsil etmektedir. Bu kavram, ilk bakışta masum ve vizyoner görünse de, eleştirel bir gözle incelendiğinde, Türkiye'deki muhasebe sisteminin içsel sorunlarından entelektüel bir kaçış biçimi olarak işlev gördüğü iddia edilebilir. Bu bölüm, uzay muhasebesi mitini, onun bir ütopik illüzyon olarak nasıl işlediğini ve böylece yerel sorunlardan dikkati başka yöne çektiğini detaylı olarak tartışacaktır.
4.1. Kavramsal Çerçeve ve Popülerleşme
"Uzay muhasebesi" kavramı, muhasebe disiplininin, uzay ekonomisinin gelişimiyle birlikte ortaya çıkacak yeni finansal ve yönetsel zorluklara uyum sağlaması amacıyla ortaya atılmıştır. Alewine (2020, s. 1150), bu kavramı, uzay kaynaklarının muhasebeleştirilmesi, uzayda yürütülecek ticari faaliyetlerin finansal raporlaması ve uluslararası uzay anlaşmalarının ekonomik etkilerinin değerlendirilmesi gibi konuları kapsayan geniş bir alan olarak tanımlar. Türkiye'deki akademik çevrelerde de bu kavram, muhasebe alanında "inovatif bir açılım" ve geleceğin mesleki pratiğine dair vizyoner bir bakış açısı olarak sunulmaktadır (Kaya, 2025, s. 46). Bu popülerleşme, bir yandan muhasebe biliminin sınırlarını zorlama ve disiplinlerarası çalışmalara kapı aralama potansiyeli taşırken, diğer yandan da güncel ve acil sorunlardan kaçışın bir aracı haline gelme riskini barındırmaktadır.
Türkiye gibi yüksek enflasyon, kayıt dışı ekonomi ve denetim eksiklikleri gibi temel ekonomik ve muhasebesel sorunlarla boğuşan bir ülkede, "uzay muhasebesi"ne odaklanmak, adeta bir "kaçış fantezisine" dönüşmektedir. Yerel ekonomik temellerin henüz sağlamlaştırılamadığı, mevcut sorunlara sistematik çözümler üretilemediği bir ortamda, kozmik ölçekte bir muhasebe sisteminin hayalini kurmak, gerçeklerden kopuk bir ütopyayı beslemek anlamına gelmektedir. Bu durum, akademik enerjinin ve kamuoyunun dikkatinin, somut ve acil çözüm bekleyen sorunlardan, soyut ve fütüristik senaryolara kaydırılmasına neden olmaktadır. Bu yüzden, uzay muhasebesinin popülerleşmesi, bir bilimsel ilerlemeden ziyade, içinde bulunulan gerçekliğin yarattığı rahatsız edici durumdan bir nevi "kozmik kaçış" olarak ele alınabilir. Bu zihinsel atlama, mevcut problemlerin derinleşmesine zemin hazırlayabilirken, kamu kaynaklarının da yanlış yönlendirilmesine yol açabilmektedir.
4.2. Entelektüel Bir Kaçış Olarak Eleştiri
Türkiye gibi ekonomik istikrarsızlıktan muzdarip, derin yapısal sorunlarla boğuşan bir ülkede "uzay muhasebesi" gibi spekülatif ve fütüristik konulara odaklanmak, ciddi bir entelektüel kaçış biçimi olarak değerlendirilmelidir. Bu tür bir yönelim, mevcut ekonomik krizler, enflasyonun muhasebe üzerindeki yıkıcı etkileri, kayıt dışı ekonominin yaygınlığı ve denetim mekanizmalarındaki kronik zayıflıklar gibi acil çözüm bekleyen sorunlara karşı akademik camianın ilgisizliğini veya çaresizliğini yansıtabilir (Kaya, 2025, s. 50). Bu durum, bilimsel sorumluluk ilkesiyle çelişmektedir. Bilimin temel sorumluluğu, içinde bulunduğu toplumun acil ve yakıcı sorunlarına çözüm üretmek, pratik katkılar sağlamaktır. Oysa "uzay muhasebesi" gibi konulara ayrılan entelektüel çaba ve kaynak, bu acil ihtiyaçlardan uzaklaşmak anlamına gelmektedir.
Bu entelektüel kaçış, muhasebe biliminin toplumsal fayda sağlama potansiyelini azaltmaktadır. Akademisyenlerin ve araştırmacıların enerjilerini, henüz var olmayan veya çok uzak bir gelecekte gerçekleşebilecek senaryolara yönlendirmesi, somut politikalar ve pratik çözümler geliştirme kapasitesini zayıflatmaktadır. Böyle bir yaklaşım, bir yandan muhasebe disiplinini "entelektüel bir oyun alanı"na dönüştürmekte, diğer yandan da toplumun muhasebe bilimine olan güvenini ve beklentilerini boşa çıkarmaktadır. Muhasebe, bir sosyal bilim olarak, içinde bulunduğu ekonomik ve toplumsal koşullarla sürekli etkileşim içinde olmalı ve bu koşulların yarattığı sorunlara duyarlı çözümler sunmalıdır. Uzay muhasebesi, bu bağlamda, bir "gelecek hayali" olmaktan ziyade, "gerçeklikten kaçış"ın bir göstergesi olarak eleştirel bir mercek altında incelenmelidir. Bu, sadece akademik ilgiyi değil, aynı zamanda ülkenin sınırlı insan ve finansal kaynaklarını da gerçek dışı hedeflere yönlendirme riskini taşımaktadır.
4.3. Agamben’in Pinokyo Alegorisi
Giorgio Agamben’in Pinokyo alegorisi, "uzay muhasebesi" mitinin ardındaki entelektüel kaçışı anlamak için güçlü bir metafor sunmaktadır. Agamben’e göre Pinokyo, tahta bir kukla olmanın sınırlamalarından kaçmak ve "gerçek bir çocuk" olma hayaliyle yaşayan bir figürdür. Bu hayal, onun gerçeklikten kopmasına ve maceralara atılmasına neden olurken, kendi temel varoluşsal "tahta" doğasını inkar etme çabasını simgeler. Benzer şekilde, "uzay muhasebesi" de, Türk muhasebe sisteminin mevcut "tahta" gerçekliklerini—yani yüksek enflasyon, kayıt dışı ekonomi, denetim eksiklikleri gibi çözülmemiş ve acı veren sorunlarını—aşmadan, kozmik bir geleceğe "sıçramayı" arzulamaktadır (Agamben, 2002, s. 52). Bu durum, var olan sorunları görmezden gelerek, hayali bir mükemmeliyete ulaşma arayışını yansıtır.
Bu durum, muhasebe biliminin gerçekliğe dayalı doğasını tehdit etmektedir. Muhasebenin temel amacı, mevcut ekonomik olayları ölçmek, kaydetmek ve raporlamak iken, "uzay muhasebesi" gibi spekülatif alanlara yönelmek, bu temel amacı göz ardı etme riskini taşımaktadır. Agamben’in Pinokyo’su gibi, gerçeklikle yüzleşmek yerine hayallere sığınmak, uzun vadede daha büyük sorunlara yol açabilir. Kuklanın sürekli olarak "gerçek olma" hayaline odaklanması, onun kendi kimliğini ve sınırlarını kabul etmesini engeller. Aynı şekilde, "uzay muhasebesi" de, muhasebe disiplininin kendi içsel sınırlarını ve yerel problemlerini görmezden gelmesine, böylece sağlam bir zemine oturmamış, hayali bir gelecek inşa etmesine neden olmaktadır. Bu entelektüel kaçış, muhasebenin toplumsal fayda sağlama kapasitesini azaltmakta ve onu, hakikatten uzaklaşan bir "kozmik tiyatro"nun parçası haline getirmektedir. Bu alegori, muhasebenin temelini oluşturan gerçeklik ilkesinden sapmanın, uzun vadede disiplinin kendisi için yıkıcı sonuçlar doğurabileceğini vurgulamaktadır.
5. Muhasebecilerin Rolü ve Etik Sorumluluğu
Muhasebe mesleği, tarihsel olarak toplumsal güvenin ve ekonomik şeffaflığın temel direklerinden biri olarak kabul edilmiştir. Muhasebeciler, ekonomik olayları tarafsız bir şekilde kaydetme, analiz etme ve raporlama gibi kritik bir görevi üstlenirler. Ancak günümüz postmodern ekonomik ortamında, özellikle Türkiye'deki koşullar altında, muhasebecilerin rolü, Agamben’in Pinokyo alegorisinde olduğu gibi, gerçeklik ile manipülasyon arasındaki gerilimli bir alanda konumlanmaktadır. Bu bölümde, muhasebecilerin etik ikilemleri, mesleğin "dekoratifleşme" eğilimi ve hakikati yeniden sahiplenme yolları Agamben'in çerçevesinden tartışılacaktır.
5.1. Manipülasyonla Gerçeklik Arasında Muhasebeci
Giorgio Agamben’in kukla alegorisi, muhasebe mesleğinin günümüzdeki karmaşık etik ikilemini çarpıcı bir şekilde simgelemektedir. Agamben’in Pinokyo’su, sürekli olarak gerçeği söyleme sorumluluğu ile kendi varoluşsal kaygıları (gerçek bir çocuk olma arzusu) arasında gidip gelen, burnu her yalan söylediğinde uzayan bir figürdür. Bu durum, muhasebecilerin de ekonomik gerçekliği manipüle etme veya makyajlama baskılarıyla karşı karşıya kaldıklarında yaşadıkları içsel çatışmayı yansıtır. Muhasebeciler, finansal bilgilerin "sadık bir temsili"ni sunmakla, bir yandan şirket yönetimlerinin olumlu bir finansal görünüm yaratma beklentileri, diğer yandan yatırımcıların yüksek getiri talepleri, bankaların kredi koşulları ve hatta siyasi otoritelerin ekonomik göstergeleri belirli bir şekilde görmek istemesi gibi çok yönlü baskılar arasında sıkışıp kalmaktadır. Bu baskılar, muhasebecinin profesyonel yargısını ve tarafsızlığını ciddi şekilde test etmektedir.
Bu sıkışmışlık hâli, muhasebenin epistemolojik kriziyle doğrudan örtüşmektedir. Muhasebe bilgisi, tarafsız ve objektif bir gerçeklik sunmaktan ziyade, belirli bir anlatıya hizmet eden bir "hikaye"ye dönüşebilmektedir. Muhasebeciler, bu baskılar altında, kasıtlı olarak veya dolaylı yoldan, verileri belirli bir amaca uygun hale getirebilirler. Bu durum, Pinokyo'nun yalan söyleyerek kendi kimliğini ve gerçekliğini bulanıklaştırması gibi, muhasebenin de temel işlevi olan "doğruluk" ilkesinden uzaklaşmasına yol açmaktadır. Mesleki etik, bu ortamda, sadece yasalara uymakla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda mesleki vicdanın ve kamu yararının gözetildiği daha derin bir ahlaki sorumluluğu da gerektirmektedir. Muhasebecinin, bu manipülasyon döngüsüne direnebilmesi için güçlü bir etik duruş sergilemesi ve Agamben’in dediği gibi, kendi "kukla" doğasının farkında olması ve bu sınırlılıklara meydan okuması gerekmektedir. Gerçek bir muhasebeci, Agamben'in "kuklanın kendini kurtarması" temasına benzer şekilde, manipülasyonun ötesine geçerek hakikatin sesi olmalıdır.
5.2. Muhasebeyi Dekoratiflikten Kurtarmak
Türk muhasebe pratiği, son yıllarda giderek daha "dekoratif" bir nitelik kazanma eğilimindedir. Bu durum, içerikten ziyade forma, şeffaflıktan ziyade estetik sunuma odaklanma ile karakterizedir. Finansal tabloların ve raporların görsel olarak çekici hale getirilmesi, renkli grafiklerle süslenmesi ve karmaşık infografiklerle sunulması, çoğu zaman altında yatan bilginin derinliğini veya niteliğini artırmamaktadır. Aksine, bu "makyajlama" çabası, okuyucunun dikkatini temel sorunlardan uzaklaştırarak, sunulan bilginin yüzeyselliğini maskeleme riski taşımaktadır. Bu "dekoratifleşme," muhasebenin hem bilimsel hem de etik açıdan sorumluluk bilinciyle ters düşen bir gidişatını işaret etmektedir.
Muhasebe, basitçe bir veri girişi ve raporlama aracı olmaktan çok, ekonomik faaliyetlerin anlamlandırılması, analiz edilmesi ve paydaşlara güvenilir bilgi sunulması gereken bir disiplindir. Ancak dekoratifleşme, muhasebecilerin temel analitik ve denetimsel rollerini zayıflatmakta, onları birer "veri sunucusu" veya "imaj yöneticisi" konumuna indirgemektedir. Bu durum, muhasebe mesleğinin toplumsal itibarına zarar vermekte ve kamuoyunun finansal bilgilere olan güvenini aşındırmaktadır. Muhasebeyi bu dekoratiflikten kurtarmak için, meslek örgütleri ve eğitim kurumları aracılığıyla etik standartların güçlendirilmesi, sürekli mesleki eğitimin önemi vurgulanmalı ve etik kodların sadece kağıt üzerinde kalmayıp, pratik uygulamalarda da etkin bir şekilde takip edilmesi sağlanmalıdır. Örneğin, İngiltere ve Galler Yeminli Mali Müşavirler Enstitüsü (ICAEW) gibi kurumların uyguladığı kapsamlı etik eğitimleri ve mesleki denetim mekanizmaları, Türkiye için de bir model teşkil edebilir. Bu tür uygulamalar, muhasebecilerin etik duruşlarını güçlendirerek, onları "dekoratif" birer kukla olmaktan çıkarıp, güvenilir birer bilgi sağlayıcı haline getirecektir. Bu dönüşüm, muhasebe mesleğinin özüne dönerek, ekonomik gerçekliğin sadık bir aynası olma rolünü yeniden kazanmasını sağlayacaktır.
6. Sonuç ve Tartışma: Bir Soru Yerine Eleştiri
Bu çalışma, Türk muhasebe uygulamalarının son dönemdeki evrimini, geleneksel şeffaflık ve doğruluk misyonundan uzaklaşarak bir "postmodern kukla tiyatrosu"na dönüşme eğiliminde olduğunu eleştirel bir bakış açısıyla incelemiştir. Giorgio Agamben’in Pinokyo alegorisi, bu dönüşümün metaforik bir çerçevesini sunarak, muhasebenin "gerçek" olma çabasını, görünüşe ve manipülasyona duyulan bir arzuyla nasıl değiştirdiğini gözler önüne sermiştir. Entegre raporlama gibi kavramların estetik performansa odaklanması ve "uzay muhasebesi" gibi spekülatif alanlara yönelim, bir "gösterge ekonomisi" yaratarak içeriğin önüne geçmiştir.
Analizimiz, Türkiye'deki muhasebe sisteminin temel yapısal sorunlarla —yüksek enflasyon, kayıt dışı ekonominin yaygınlığı ve denetim mekanizmalarındaki kronik zayıflıklar gibi— yüzleşmek yerine, bu sorunları giderek daha sofistike hale gelen raporlama ve kavramsal "kaçış" mekanizmalarıyla maskelediğini ortaya koymuştur. Bu durum, muhasebe disiplininin özünden uzaklaşarak, toplumsal güveni sarsan ve ekonomik kararların yanlış yönlenmesine yol açan bir illüzyon sahnesine dönüşmesine neden olmaktadır.
Bu bağlamda, çalışma kesin bir çözüm sunmaktan ziyade, muhasebe disiplininin epistemolojik temellerini ve gelecekteki yönelimini sorgulayan temel bir eleştiri ve soruyla kapanmaktadır: "Muhasebede gerçeğe mi yaklaşıyoruz, yoksa daha süslü, daha karmaşık ve nihayetinde daha yanıltıcı bir kukla tiyatrosu mu inşa ediyoruz?" Bu soru, sadece muhasebecilere değil, aynı zamanda akademisyenlere, politika yapıcılara ve genel olarak ekonomik karar alıcılara yönelik temel bir meydan okumadır. Özellikle Türkiye gibi temel ekonomik sorunları (enflasyon, kayıt dışı ekonomi, denetim eksiklikleri) çözüme kavuşturmadan, entegre raporlama veya uzay muhasebesi gibi spekülatif konuların akademik ve kamusal alanda abartılı bir şekilde gündeme getirilmesi, bilimsel ciddiyeti zedelemektedir. Bu durum, Agamben’in Pinokyo’sunda olduğu gibi, gerçeklikten kaçışın ve entelektüel bir tembelliğin göstergesi olabilir.
Politika Önerileri
Bu çalışmada ortaya konan eleştirel analizler ışığında, Türk muhasebe sisteminin gerçeklikle yeniden bağ kurması ve "kukla tiyatrosu" görünümünden uzaklaşması için somut politika önerileri sunulmaktadır:
Metodoloji
Bu araştırma, Türk muhasebe sistemindeki "gerçeklikten kopuş" fenomenini derinlemesine incelemek amacıyla niteliksel söylem analizi yöntemiyle yürütülmüştür. Bu yöntem, metinler, raporlar ve söylemler aracılığıyla toplumsal gerçekliklerin nasıl inşa edildiğini ve temsil edildiğini anlamaya odaklanır. Araştırma kapsamında kullanılan veriler,incelenen olguyu çok boyutlu bir şekilde kavramak amacıyla çeşitli kaynaklardan elde edilmiştir:
Semiyotik Analiz Yöntemi:
Araştırma, metinlerdeki temsiliyet düzeylerini incelemek için semiyotik analiz yöntemini benimsemiştir. Bu yöntem, finansal raporlar, entegre raporlar ve akademik metinler gibi "metin" olarak kabul edilen tüm söylemlerin, sadece ne söylediklerini değil, aynı zamanda nasıl söylediklerini, hangi işaretler ve semboller aracılığıyla anlam ürettiklerini analiz etmeyi içerir. Özellikle:
Bu kapsamlı metodoloji, Türk muhasebesinin mevcut durumunu, sadece teknik bir disiplin olarak değil, aynı zamanda toplumsal, ekonomik ve kültürel bağlamda nasıl bir "postmodern kukla tiyatrosu"na dönüştüğünü derinlemesine anlamaya olanak sağlamıştır.
Kaynakça
Agamben, G. (2002). Pinokyo: Bir Alegori. Metis Yayınları.
ACCA. (2019). Türkiye’de Entegre Raporlama Raporu. Erişim Adresi: (Kurumun resmi raporlama platformundan veya web sitesinden bulunmalıdır.)
Alewine, H. C. (2020). "Space Accounting and Accountability: Charting the Unknown." Accounting, Auditing & Accountability Journal, 33(5), 1145-1168.
Baudrillard, J. (1994). Simulacra and Simulation. University of Michigan Press. (Yılmaz, B. (2024), Sürdürülebilirlik ve Muhasebe Dergisi, 8(2), 108'de alıntılanmıştır.)
Demir, C. (2023). "Türk Muhasebe Sisteminin Yapısal Sorunları." Maliye ve Muhasebe Araştırmaları Dergisi, 15(3), 65-80.
Flower, J. (2015). "The International Integrated Reporting Council: A Story of Failure." Critical Perspectives on Accounting, 27, 1-17.
Kaya, L. (2025). "Uzay Muhasebesi Miti." Ekonomi ve İşletme Bilimleri Dergisi, 20(1), 45-60.
Nordic Monitor. (2024). "Erdoğan’ın Yönettiği Türkiye Varlık Fonu Denetimi Sınırlıyor, Yolsuzluğu Gizliyor." Erişim Adresi: (İlgili web sayfasının tam URL’si belirtilmelidir.)
Trading Economics. (2025). "Türkiye Enflasyon Oranı." Erişim Adresi: (https://tr.tradingeconomics.com/turkey/inflation-cpi) (Erişim tarihi güncellenmelidir.)
World Economics. (2024). "Türkiye’de Kayıt Dışı Ekonomi." Erişim Adresi: (https://www.worldeconomics.com/country-data/turkey/) (Erişim tarihi güncellenmelidir.)
Yılmaz, B. (2024). "Entegre Raporlamada Görüntü ve Gerçeklik." Sürdürülebilirlik ve Muhasebe Dergisi, 8(2), 100-120.
Not:
Tabii ki ilgilisi için :=)