DPUPortal - Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Bilgi Portalı
Orhan Elmacı

Prof. Dr. Orhan Elmacı

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

  • Profil
  • Kişisel
  • Eğitim Bilgileri
  • Görevler / İş Deneyimi
  • ÜAK Temel Alan
  • Dersler
  • Projeler
  • Yönetilen Tezler
  • Yayınlar
  • Tasarım/ Patent/ Ödül
  • Sanatsal Faaliyetler
  • Bilgi Paylaşımlarım
  • Galeri
  • İletişim

Finansal Raporlar, Geçiş Planları ve Sürdürülebilirlik: Gerçek Entegrasyon Mu, Yeşil Simülasyon Mu? “Grow The Pie” Perspektifinden Bir Değerlendirme Geri

Prof. Dr. Orhan Elmacı  -  06 Temmuz 2025


Finansal Raporlar, Geçiş Planları ve Sürdürülebilirlik: Gerçek Entegrasyon mu, Yeşil Simülasyon mu?“Grow the Pie” Perspektifinden Bir Değerlendirme

Pastayı Büyütmek: Gerçek Sürdürülebilirlik İçin Bir Çağrı

Finansal Raporlar, Geçiş Planları ve Yeşil Yıkama Arasındaki Köprü

Günümüz iş dünyasında sürdürülebilirlik, şirketlerin kurumsal kimliğinin ayrılmaz bir parçası haline geldi. Web sitelerinden yıllık raporlara kadar her yerde karşımıza çıkan bu kavramın ardında yatan gerçek ne? Bu belgelerde yazılanlar, şirketlerin operasyonlarında ve kültürlerinde köklü bir dönüşümün habercisi mi, yoksa sadece ustaca hazırlanmış bir halkla ilişkiler (PR) senaryosu mu? Bu temel soru, kurumsal sürdürülebilirlik söylemlerinin altında yatan gerçeği sorgulamak adına kritik önem taşıyor.

Son dönemde yürürlüğe giren yeni finansal raporlama standartları – özellikle IFRS S2 – sürdürülebilirliğin finansal raporlamaya entegrasyonu konusunda bir dönüm noktası olma iddiasında. Bu standartlar, sürdürülebilirlik bilgilerinin finansal tablolarla birlikte sunulmasını ve yatırımcılar için daha şeffaf bir görünüm sağlamayı hedefliyor. Ancak yakından bakıldığında, karşımıza çıkan manzara bazen sürdürülebilirliğin gerçekliği değil, sürdürülebilirliğin "PR'ı" oluyor. Şirketler, yeşil bir imaj çizerek kamuoyunun ve yatırımcıların gözünde itibar kazanmaya çalışırken, asıl mesele olan çevresel ve sosyal etki çoğu zaman arka planda kalıyor.

1. Sürdürülebilirlik: Gerçek Entegrasyon mu, Yeşil Yıkama mı?

Sürdürülebilirlik, son on yılda kurumsal dünyanın en popüler terimlerinden biri oldu. Şirketler, iklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı ve sosyal eşitsizlik gibi küresel sorunlara yanıt olarak çeşitli taahhütlerde bulunuyor. Ne yazık ki, bu taahhütlerin çoğu, operasyonel düzeyde somut bir değişim yaratmaktan ziyade, halkla ilişkiler kampanyalarının bir uzantısı gibi görünüyor. Örneğin, büyük petrol şirketlerinin karbon nötrlüğünü hedeflediklerini ilan ederken, aynı dönemde fosil yakıt projelerine milyarlarca dolar yatırım yapmaya devam etmesi, sürdürülebilirliğin bir PR aracı olarak kullanıldığının açık bir göstergesi.

IFRS S2 gibi standartlar, şeffaflık vaat etse de, uygulamada şirketlerin çevresel etkileri finansal getirilerle ilişkilendirmedikçe ihmal ettiği görülüyor. Bu noktada, Alex Edmans'ın "Grow the Pie" yaklaşımı devreye giriyor. Edmans, şirketlerin yalnızca hissedar değerine odaklanmak yerine, tüm paydaşlar için değer yaratması gerektiğini savunur. Bu perspektif, sürdürülebilirliğin sadece bir maliyet unsuru değil, uzun vadeli kârlılığı artıran bir strateji olduğunu öne sürer. Ne yazık ki, mevcut raporlama pratikleri bu vizyonu tam anlamıyla yansıtmıyor; çoğu şirket, yeşil imajını güçlendirmek için yüzeysel adımlarla yetiniyor ve "yeşil yıkama" riski taşıyor. Gerçek entegrasyon, sürdürülebilirlik ilkelerinin şirketin temel stratejilerine ve operasyonlarına kök salmasını gerektirir, yüzeysel beyanları değil.

2. Finansal Önemlilik: Kimin Önceliği?

Sürdürülebilirlik raporlamasında kilit kavramlardan biri olan finansal önemlilik (materiality), ne yazık ki hâlâ büyük ölçüde yatırımcı merkezli bir bakış açısıyla tanımlanıyor. Yani, çevresel veya sosyal bir risk ya da fırsat, eğer doğrudan yatırımcının cebini, şirketin kârlılığını veya piyasa değerini etkilemiyorsa "önemsiz" sayılabiliyor.

Bu yaklaşım, bizi kritik bir çıkmaza sürüklüyor: gezegensel sınırlar alarm verici seviyelerde aşılırken bile, bu "finansal önemsizlik" merceğinden bakıldığında birçok kritik veri "önemsiz" olarak işaretlenebiliyor. Oysa bugünün sorunları sadece finansal değildir; onlar varoluşsaldır. İklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı ve sosyal eşitsizlikler gibi meseleler, sadece yatırımcıların portföylerini değil, tüm insanlığın ve gezegenin geleceğini tehdit etmektedir. Bu tek boyutlu bakış açısı, şirketleri ve paydaşları gerçek sorunlarla yüzleşmek yerine, geçici çözümler ve yüzeysel taahhütlerle oyalamaktadır.

Edmans, bu durumu “pastayı paylaşma” zihniyetine bağlar. Geleneksel modelde, şirketler kaynakları sınırlı bir pasta gibi görür ve en büyük payı almaya çalışır. Ancak "Grow the Pie" felsefesi, pastanın büyütülebileceğini ve bu büyümenin tüm paydaşlara fayda sağlayabileceğini savunur. Finansal önemliliğin yeniden tanımlanması, çevresel ve sosyal etkilerin uzun vadeli değer yaratma potansiyelini de içermelidir. Bu, şirketleri sadece bugünün kârına değil, yarının refahına odaklanmaya teşvik eder. Ne yazık ki, mevcut raporlama çerçeveleri bu dönüşümü destekleyecek esnekliğe henüz sahip değil. Şirketlerin, finansal önemliliğin tanımını genişleterek, çevresel ve sosyal maliyetlerin uzun vadede finansal risklere dönüşebileceği gerçeğini kabul etmeleri kritik önem taşıyor.

3. Bağlantılılık: Stratejik Uyum mu, Yüzeysel Bağlantı mı?

Finansal raporlarla ESG açıklamaları arasındaki "bağlantılılık (connectivity)", son yıllarda raporlama standartlarının temel taşlarından biri haline geldi. Bu kavram, sürdürülebilirlik verilerinin finansal performansla tutarlı bir şekilde sunulmasını amaçlıyor. Ancak pratikte, bağlantılılık çoğu zaman metin içi geçişlerle veya grafiklerle sağlanan bir illüzyona dönüşüyor. Gerçek bağlantılılık, şirketin stratejik kararlarının sürdürülebilirlik hedefleriyle organik bir bütünlük taşımasını gerektirir. Örneğin, bir şirketin karbon ayak izini azaltma taahhüdü, tedarik zincirindeki yenilenebilir enerji kullanımını artırmadan veya operasyonel verimlilik iyileştirmeleri yapmadan anlamlı değildir. Sürdürülebilirlik hedeflerinin, şirketin Ar-Ge yatırımlarından ürün tasarımına, tedarikçi seçiminden pazarlama stratejilerine kadar tüm iş süreçlerine entegre edilmesi gerekir.

Edmans’ın “çarpma etkisi” ilkesi, bu bağlamda önemli bir rehber sunar. Şirketlerin çalışanlarına, müşterilerine ve topluma yaptığı yatırımlar, yalnızca sosyal sermayeyi artırmakla kalmaz, aynı zamanda uzun vadeli finansal performansı da katlar. Ancak bu etki, bağlantılılığın samimi bir çabadan kaynaklanmasıyla mümkündür. Eğer bir şirket, ESG hedeflerini finansal raporlara entegre ederken operasyonlarında çelişkili adımlar atıyorsa —örneğin, çevre dostu bir imaj çizerken yüksek karbon salımlı projelere yatırım yapıyorsa— bu, yüzeysel bir gösteriden ibaret kalır. Bağlantılılığın başarısı, şirket kültürünün ve yönetim anlayışının bu bütünlüğü desteklemesine bağlıdır. Şirketlerin, sürdürülebilirlik raporlamasını sadece bir uyumluluk gerekliliği olarak değil, stratejik bir fırsat olarak görmesi gerekiyor.

4. Geçiş Planları: Geleceğe Köprü mü, Zaman Kazanma Taktikleri mi?

Net sıfır taahhütleri, 2050 vizyonları ve yeşil geçiş planları, şirket raporlarının en dikkat çekici bölümlerinden biri. Ancak bu planların çoğu, “taahhüt ediyoruz” gibi muğlak ifadelerle doludur ve somut adımlardan, ölçülebilir hedeflerden ve net yol haritalarından yoksundur. Örneğin, bir şirket 2030’a kadar karbon emisyonlarını %50 azaltmayı hedefleyebilir, ancak bu hedefe ulaşmak için bugünden itibaren hangi yatırımları yapacağı veya hangi operasyonel değişiklikleri uygulayacağı belirsiz kalır. Bu tür planlar, regülasyon baskısını savuşturmak ve kamuoyu algısını yönetmek için bir sis perdesine dönüşebiliyor. Şirketlerin bu planları sadece PR materyali olarak kullanması, hem güvenilirliklerini zedeleyebilir hem de gerçek değişimi geciktirebilir.

Edmans’ın “Grow the Pie” yaklaşımı, geçiş planlarını farklı bir perspektiften ele alır. Ona göre, şirketler sadece zarar vermemeyi değil, aktif olarak fayda yaratmayı hedeflemelidir. Bu, geçiş planlarının regülasyon odaklı bir zorunluluktan çıkıp, toplumsal değer üretiminin stratejik bir parçası olmasına olanak tanır. Somut adımlar—örneğin, yenilenebilir enerjiye yatırım, döngüsel ekonomi modellerine geçiş veya çalışan refahını artırma programları—bu vizyonu destekler. Ancak mevcut planlar, genellikle uzun vadeli taahhütlerle bugünkü eylemsizliği maskeliyor. Gerçek bir geçiş, bugünden başlayarak ölçülebilir ve şeffaf adımlar gerektirir ve bu adımların finansal planlarla entegre olması zorunludur.

5. Dijital Araçlar: Teknolojik Devrim mi, Yeşil Yıkama Aracı mı?

ESG raporlamasını kolaylaştıran dijital platformlar, yapay zekâ destekli analiz araçları ve otomatik veri bildirimi sistemleri, sürdürülebilirlik süreçlerini hızlandırmada devrim yaratıyor. Bu teknolojiler, karmaşık verileri işleyerek şirketlerin çevresel ve sosyal performansını ölçmeyi mümkün kılıyor. Örneğin, bir şirketin karbon ayak izini gerçek zamanlı olarak takip eden bir yazılım, stratejik karar alma süreçlerini güçlendirebilir ve iyileştirme alanlarını hızlıca belirleyebilir. Ancak bu araçların etkinliği, nasıl kullanıldığına bağlıdır.

Eğer algoritmalar, yalnızca olumlu verileri öne çıkarmak veya olumsuz etkileri göz ardı etmek için programlanmışsa, dijital araçlar yeşil yıkama stratejilerine hizmet edebilir. Şeffaflık ve hesap verebilirlik yerine, parlak bir imaj yaratma odaklı raporlar ortaya çıkabilir. Edmans’ın perspektifinden, teknoloji ancak değer yaratma misyonunu desteklediğinde anlamlıdır. Bu bağlamda, dijital araçların sürdürülebilirliği bir “form doldurma” meselesinden çıkarıp, stratejik bir anlam katması gerekir. Gerçek fayda, bu sistemlerin tüm paydaşların çıkarlarını gözeten, şeffaf ve doğrulanabilir bir çerçeve sunmasına bağlıdır. Bu araçların potansiyelini tam olarak kullanmak için şirketlerin, verileri yalnızca raporlama amacıyla değil, performanslarını gerçekten iyileştirmek için kullanmaları gerekiyor.

6. Temel Soru: Sürdürülebilirlik mi Satılıyor, Gezegen mi Korunuyor?

Tüm bu raporlama standartları, geçiş planları ve dijital araçlar, nihayetinde birer araçtır. Önemli olan, bu araçların kimin elinde ve hangi amaçla kullanıldığıdır. Eğer şirketlerin amacı, kapitalizmin yüzünü yenileyerek kamuoyu nezdinde itibar kazanmaksa, bu çabalar yalnızca bir pazarlama makyajına dönüşür. Yeşil yıkama, şirketlerin çevresel ve sosyal sorunları ciddiye aldığı algısını yaratırken, gerçek değişimi engelleyebilir ve bu konuda oluşan toplumsal güveni sarsabilir. Bu durum, uzun vadede şirketlerin itibarını ve değerini de olumsuz etkileyebilir.

Edmans’ın “Grow the Pie” felsefesi, bu noktada alternatif bir yol sunar. Şirketlerin misyonu, yalnızca hissedar değerini artırmak değil, çalışanlardan müşterilere, toplumdan çevreye kadar tüm paydaşlar için ortak bir refah yaratmaktır. Bu yaklaşım, pastayı bölmek için rekabet eden bir zihniyetten, pastayı büyütmek için işbirliği yapan bir modele geçişi teşvik eder. Ancak bu dönüşüm, şirketlerin niyetlerinde köklü bir değişim, yönetim kurulu düzeyinden operasyonel birimlere kadar her seviyede bir zihniyet dönüşümü gerektirir. Mevcut uygulamalar, bu vizyonu tam anlamıyla yansıtmaktan uzak. Şirketlerin, kısa vadeli kazançlar yerine uzun vadeli değer yaratmaya odaklanmaları, hem finansal başarı hem de toplumsal fayda için hayati önem taşır.

Sonuç: Simülasyondan Gerçeğe Geçiş Mümkün mü?

Sürdürülebilirlik, raporların kalınlığı veya grafiklerin estetiğiyle değil, niyetin samimiyetiyle ölçülür. Bu, bir etik tercihtir ve sadece yatırımcıları memnun etmeyi değil, gelecek nesillere karşı sorumluluğu da içerir. Bugün elimizde IFRS standartları, ESG çerçeveleri ve sayısız dijital araç var. Ancak asıl ihtiyaç, şirketlerin "neden varız?" sorusuna verilen cevaptır. Edmans’ın felsefesi, şirketleri finansal performansla değil, toplumsal katkılarıyla tanımlamaya çağırır.

Gerçek bir dönüşüm, yeşil simülasyonun ötesine geçmeyi gerektirir. Şirketler, pastayı büyütmek için işbirliği yaparsa, bu hem gezegeni korur hem de tüm paydaşlar için doyurucu, sürdürülebilir bir gelecek sunar. Aksi halde, vitrindeki süs pastalarla avunmaya devam ederiz. 6 Temmuz 2025 itibarıyla, bu tercih, iş dünyasının önünde duran en büyük sınavdır.

Sizce şirketler, gerçek sürdürülebilirlik entegrasyonu için hangi somut adımları atmalıdır? Yoksa "yeşil yıkama" giderek daha da yaygınlaşacak bir trend mi olacak?

BU MAKALEYİ İLK OYLAYAN SİZ OLUN! Makaleyi oylamak için oturum açınız.

Prof. Dr. Orhan Elmacı

Tweet

06 Temmuz 2025 - 62 defa görüntülendi

Geri
DPU

T.C. Kütahya Dumlupınar Üniversitesi

DPUPortal Platformu

DPUPortal Nedir?

DPUPortal, Üniversitemiz ailesine mensup akademik ve idari tüm personelimizin kişisel bilgilerinin yer aldığı bir sistemidir.

Ayrıca değerli akademisyenlerimizin alanları ile ilgili güncel akademik yazılarına ulaşabileceğiniz önemli bir akademik kaynaktır.

Hızlı Erişimler

  • Kütahya Dumlupınar Üniversitesi
  • Merkez Kütüphane
  • Öğrenci Bilgi Sistemi
  • Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı
  • Bilgi İşlem Daire Başkanlığı

Uygulamalar

DPUMobil uygulamasını telefonunuza kurarak üniversitemiz hakkındaki herşeye cep telefonunuzdan ulaşabilirsiniz.

AppStore Android
© 2024 T.C. Kütahya Dumlupınar Üniversitesi - Dijital Dönüşüm ve Yazılım Ofisi Koordinatörlüğü , Tüm hakları saklıdır.
  • Kullanım Koşulları