5,0
12.11.2012 10:00:32
A+ A-
Küresel oyun kuruculara (Yedi Düvele) karşı Türkiye'nin Bitmeyen Var Oluş (Bekâ) Mücadelesi
İlksöz: Dualarımız Türk Milleti‘nin ve Türkiye Cumhuriyeti‘nin Bekası İçin!.."Sürüklenirsek hiçiz, dayanırsak varız"
Bu coğrafya da mertlik, bazıları icin; çocuksu ve aydınlık bir hayal olageldi hep.
Kalleşlik ise bazı küresel oyun kurucuların vazgeçemediği karanlık bir alışkanlık.....
korkaklığın ve kalleşliğin bu kadar olağanlaştığı ortamda yüreği
yanıyor mu gerçekten herkesin ?
Yürekler yansa, Ateşi ocağında, göz yaşını yanağında hissetse
yürekler gerçekten yanar mıydı?...
Acıyı bal eyler miydi?
Bu örgütleri ülkemizin ve milletimizin üzerine saldırtanlara mesajımız :
Başaramayacaksınız!
Türkiye’de ezanları susturmaya, bayrağı indirmeye, vatanımızı bölmeye,
milletimizi parçalamaya, bu eli kanlı örgütlerin ve arkalarındaki güçlerin,
nefesi de takati de yetmeyecektir.
Kaybettiğimiz her canın, şehit edilen kardeşlerimizin de
hesabının sorulacağından, kanlarının yerde bırakılmayacağından
hiç kimsenin şüphesi yok.
Bu "bir böl, parçala yut oyunu".
Balkanlarda, kafkasyada,Hocalı'da,Karabağ'da,
Doğu Türkistan'da Türklere yapılan katliamların müsebbibi kim ?...
Türkiye'yi karıştırmak için nakış nakış dokunan tarihsel bir süreç ....
Her şey göründüğünden daha karmaşık ve planlı...
Göründüğünden çok tehlikeli
Tarihsel süreç incelendiğinde;çok yakın zamana kadar
Ortadoğu aslında öyle tekrarlandığının aksine çok karışık bir kıta değil.
Osmanlı Suriyesi’nin adı Suriye değil. Çünkü tarihte
Suriye diye bir coğrafi bir birlik ve kimlik yok.
Aynı şey Irak için de geçerli. Irak ve Suriye,
Sir Mark Sykes’in temsil ettiği Britanya
ve Georges-Picot Fransası’nın çizdiği çıkar bölgeleriydi (Sykes-Picot Anlaşması).
Çölün üstünde cetvelle hat çizmek suni bir dünya
yaratmaya çalışmak.
Suni bir siyasal birlik kolonyalizmin çıktığı hiçbir yerde kolay yaratılmadı.
Hindistan alt kıtasında milyonlarca insan birbirini karşılıklı olarak kesti,
Pakistan ve Hindistan ortaya çıktı, derken
Batı Pakistan ve Doğu Pakistan da birbiriyle çatışarak ayrıldı.
Dünyanın en büyük demokrasisi denen
Hindistan’da ise sistem yürüyor ama huzur o kadar kolay sağlanmıyor.
Afrika’daki çizimler gerçeğe uymuyor,
Ortadoğu’daki Gertrude Bell çizgilerinin de yaşaması mümkün değil.
En büyük sorun küresel oyun kurucular tarafından
kurdurulup her türtlü lojistik desteğin verildiği
Uluslararası mafya örgütünün Akdeniz’e doğru yayılma isteği.
Aslına bakarsanız 1918’ten ve bilhassa Hitler’in
Avrupa’da yarattığı dehşetten sonra
Yahudiler buraya sığınmaya başlayınca dengeler değişiti.
Küresel oyun kurcusunun /kurucullarının
bu topraklarda kurmayı planladığı
Büyük İsrail projesi ortaya çıktı..
ABD’nin Ortadoğu düşkünlüğü, jeopolitik çıkarların
ya da daha şimdiden alternatif enerji kaynaklarıyla
ikame edilme yolundaki petrolün ötesinde spiritüel bir tutku.
Bu tutkunun ne olduğunu bilmezsek,
Amerika Birleşik Devletleri’nin niye bu kadar ısrarla ve
kayıtsız şartsız İsrail’i desteklediğini anlayamayız.
ABD’nin Irak’ta, Orta Doğu’da, hatta Kara Afrika’da
ne yapmak istediğini de doğru okuyamayız.”
Bu önemli not şimdilik burda dursun...
Küresel oyun kurucu kimdir ve nasıl oyun kurucudur?
diyenlere …
İngiltere/ABD/Fransa/Almanya ve diğerleri.…
(Son Hakikat" dedikleri dünya görüşlerini gezegenin
bütününe tebliğ etmekle yükümlü olan
"Yüce Pir" başta olmak üzere ;
vasıl,
salik,
mürid ve talipler den oluşuyor).
Küresel oyun kurucuların bu coğrafya da işi ne ?
yanıtı ise;
Küresel oyun kurucuların refahlarını sürdürülebilmek .....
kendi halklarının refahını artırmak için enerji kaynaklarını
kendi hegomanya savaşları...
Ortadoğu da "cambaza bak" ülkesi yapılırken "
onlar aslında başka yerlerde ..
Küresel şiddet Küresel oyun kurucuların
kültürüne derinden yerleşmiş bir olgu
Amerka’nın Avrupalı kurucuları iki yüz yıl boyunca
yerleşik halka soy kırım uyguladı
ve derin bir köle ekonomisi kurdular.
Küresel oyun kurucuların geçmişi ırkçılık,etnik
şovenizm ve kitlesel şiddete başvurma gerçeği ile dolu.
Küresel oyun kurucular bu savaşta Uluslararası arenada
hak ve hukukun tamamen ortadan kaldırıldığı bu ortamda
ülkeler arası münasebetlerde iş şirazesinden çıkmış.
Sözde medeniyetin temsilcisi diye tanımlanan âlemde
sergilenmek istenen tüm bu rezaletlerin yeni modası,
vesayet savaşları.
Artık mertliği ortadan kaldıran delikli demiri bile, asıl düşman kullanmıyor.
Yeni dünya konseptinde düşman belli
ve adı İslamiyet, İslam ülkeleri ve Müslümanlar.
Bunlarla yapılan ve yapılacak olan vesayet savaşları
ekonomik temelli olup, bu da küresel oyun kurucular tarafından
kurulan ve yönetilen uluslararası mafya örgütleri marifetiyle yapılmakta.
Bu oyun kurucular geçmişte Türklere Karşı oynadıkları
oyunlardan bazılarını saymakla bitmez...
Kitaplarda yazanların bazılarını ve özellikle
Alev Alatlı hocanın tesbitlerini kısaca özetliyelim...
Birlikte okuyalım:
‘İslamafobi’ bir proje değil, strateji. Asıl proje, yeryüzünün
‘Goyim’den temizlenmesi.
‘Goyim’ kim?
Goyim, meğerki Yahudilere hizmet ediyor olsunlar,
‘yeryüzünde onlara yer olmayanlar.’
Tanımı yapan Hahambaşı Ovadia Yosef (1918-2013).
Kısaca ‘Shas’ olarak bilinen Tevrad’ın Sefarad
Askerleri isimli aşırı radikal siyasi partinin kurucusu
ve ruhani lideri.
1984 yılında kurduğu SHAS, o gün bugün koalisyonun
küçük ortağı olarak İsrail hükümetlerinde yer alır.
İster sol eğilimli İşçi Partisi, ister milliyetçi/ muhafazakâr
LİKUD çoğunlukta olsun, fark etmez.
Sanmayın ki Ovadia Yosef’in Goyim tanımı,
iktidara talip bir siyasinin popülist hamasetinden ibarettir.
Farklı içtihatlar olmakla birlikte Yahudi akaidinde
‘Goyim’, ‘sadece bize / Yahudilere/ hizmet için’ doğanlar anlamındadır.
Müslüman, Hristiyan, Budist, pagan fark etmez,
‘Çalışacaklar, saban sürecekler, hasat biçecekler.
Biz / Yahudiler/ bir efendi gibi oturup yiyeceğiz.
Yahudi olmayanlar işte bu yüzden yaratıldı’
şeklindeki binlerce yıllık dünya görüşünün aksiyomlarından biri..
Yahudi ve Goyim ayrımının, firavun-köle, sömürgeci-köle,
derebeyi-serf, kapitalist-proleter ikiliğinin Eski Ahit’in tanrısı
Rab Yahova’nın onay, emir
ve kutsamasıyla oluştuğunu idrak etmelisiniz.
Zaman içinde “haves and have nots” yani
zenginler-yoksullar ikilemine de mesnet teşkil eden
bu dünya görüşünün, “İsa’nın hakkını İsa’ya,
Kayzer’in hakkını Kayzer’e” teslim etmek suretiyle
dünya işlerine karışmamayı tercih eden
Hristiyanlar tarafından yadırganmadığına dikkat edin.
Nitekim yüzyıllar süren devasa köle ticareti böyle mümkün olabilmiştir.
Halen de öyle..
Öte yandan, 1900’lü yılların başlarından itibaren
Eski Ahit-Yeni Ahit, yani Musevi ve İsevi yakınlaşması söz konusudur.
Günümüze, Yahudi-Hristiyan füzyonu olarak yansıyan
bu yakınlaşma, çalışkan, alçak gönüllü, yardımsever,
cömert ilk İsevilerin saf dışı edilmeleri, yerlerini Yahova’nın Şahitleri,
Yedinci Gün Adventistleri vb. Rab Yahova köktencisi,
nevzuhur tarikatlara bırakmalarıyla sonuçlanır.
Gelinen noktada İbrahimi dinlerin kadim silsilesi bozulmuş,
tedavüldeki Hristiyanlık, Rab Yahova’nın himaye
ve önderliğinde Yahudileşmeye durmuştur.
Vatikan dâhil kalelerin birer birer teslim bayrağı çektiği
bu süreçte, İslam’ın Kitaplı dinlerdeki yeri yok edilmeye çalışılır.
-Siyasete gelince, Amerika’da neşvünema Neo-Con hareketi,
Yahudi-Hristiyan füzyonunun politik tezahürüdür. ABD’de,
Paleo-Con dedikleri muhafazakâr Hristiyan hareketinde galebe çalan
Neo-Con hareketi, Yahudi-Hristiyan füzyonunu
İsrail-ABD birlikteliğine taşıyan harekettir.
Yeni Dünya Düzeni’nde “Goyim”in yerini,
bu iki devletin başını çektiği finans kapitale
“hizmet için doğan” toplumlar alır.
Bir söyleşide boylanabilecek konular olmayıp, hele de
Türkiye’den baktığımızda görünmeyen bir buzdağıdır karşımızdaki.
Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu büyük resme,
buradan girdiğini söyleyip bitireyim.
İslam, Yahudi-Hristiyan füzyonu ve revaç verdiği
ekonomik modelin önündeki en büyük örgütlü engel olduğu sürece,
başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere unutturulmak istenen
kadim insani değerleri ısrarla hatırlatan,
savunan önderlerden nefret edeceklerdir.
- Yahudilik ve Hristiyanlık hakkındaki bilgilerimiz,
İlahiyat Fakültelerinde bile Kur’an’daki referanslardan öteye gitmiyor.
Pratiğini, güncel uygulamalarını, siyasete evrilme biçimlerini
hiç bilmiyoruz.
Kaba bir anti-semitist hezeyan dışında bilgimiz
ve ilgimiz yok. Keza, Hristiyanlığa ilişkin bilgilerimiz,
görkemli kilise düğünlerine duyduğumuz hayranlıkla sınırlıdır.
Oysa daha 2002 seçimlerinin akabinde, ortada fol yok yumurta yokken,
Türkiye'ye yöneticileri üzerinden saldırılar başlamış.
Daily Telegraph mesela, karalama kampanyalarının
başını çeken gazetedir. Sekiz yıl önce, Eylül 2010’da,
“İran’ın AK Parti’ye 25 milyon dolarlık bağışta bulunduğu”
şeklindeki yalan haberi nedeniyle 25 bin sterlin
tazminat ödemeye mahkûm oldu ama bu onları durdurmadı,
çünkü genel stratejinin küçük kalemlerinden biri sayıldı.
Bakın, Neo-Con hareketinin “Godfather”ı olarak tanınan
bu kamuoyu önderi gazeteci Irving Kristol’ü tanımaz,
bağlantılarını merak dahi etmezseniz.
Daily Telegraph’ın Türkiye'yi üst kademede ki
Yöneticilerle ne alıp veremediği
bir muamma olarak kalacaktır.
Oysa adamın 2006’da bir demeci var:
“Soğuk Savaş bittiğine göre, Amerika’nın gerçekten
ihtiyacı olduğu şey tevil götürmeyecek kadar aşikâr
bir ideolojik ve tehditkâr düşmandır.
Bu düşman/ karşı koymaya değecek, bütün
Amerikalıları direnişte birleştirecek bir düşman” olmalıdır.
Ardından bir de aşağılık espri patlatmıştı,
“Amerika’nın düşmana en çok ihtiyaç duyduğu
bir zamanda, nerede bu uzaylı işgalciler?”
Diyeceğim, ne İslamafobi bir günde oluştu ne de
Türkiye'ye olan nefret. Baksaydık, bakabilseydik,
Daily Telegraph’ın “Down Jones gazeteleri” diye bilinen
ve aralarında The Wall Street Journal, New York Post,
Daily Mail ve The Independent’ın da olduğu on dört gazeteden
birisi olduğunu görürdük.
Kim bilir belki patronlarının kimliğini araştırmak yoluna
bile giderdik.
Bunu yapsaydık, karşımıza FOX TV’nin sahibi,
“Neo-Con’ların medarı iftiharı” Rupert Murdoch adındaki
ünlü Forbes zengini- Yahudi militanı çıkardı.
Irak Savaşı’nı, sahibi olduğu medya yığışımına ait
14’ü uydu üzerinden yayın yapan 50’yi aşkın
küresel televizyon kanalı ile aklayan adamın
Türkiye Cumhuriyeti'nin üst kademe yöneticilerine
adil davranmasını beklemez,
niye diye sormazdık.”
Özetlıyecek olursak:
i-Yahudiler ve diğer Avrupa güçleriyle birlikte
Osmanlı’nın durdurulmasında aktif rol üstlenmeleri
ii-200 yıllık küresel güç olmanın(hegemonyalarının)temellinde
”Şark Meselesi ”olarak adlandırılan uzun vadeli stratejileri
Bu stratejinin iki kritik noktası:
- Osmanlı’nın Avrupa’dan uzaklaştırılması
- Müslüman toplumun islâm’ dan uzaklaştırılması…
i-Küresel sisteme itaraz etmiyecek,dini,bireysel inanç
meselesine indirgeyen,mutasyona uğratılmış hormonlu
kitleler oluşturmak…
İslamın protestanlaştırılması, sekülerleştirilmesi,içinin boşaltılması…
ii- İslam dünyasını tam ortadan ikiye ayırmak…
Yapay sunni-şii çatışması …
Ve lokal çatışmaların, etnik kimlikler ön plana çıkartarak,
Müslüman toplumların,siyasi,sosyal,kültürel ve ekonomik
kaosun eşiğine sürüklemek…
Ortadoğu'da alevlenen mezhep kavgası..
Ermeni meselesi de bunun bir uzantısı…
iii-Kapitalizm İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeni bir küreselleşme
aşamasından geçmekte. Amerikan ekonomisinin
hegemonik gücü altındaki bu yeni küreselleşme
bir yandan teknolojide yepyeni atılımlar gerçekleştirirken
diğer yandan da ülkelerin siyasi, kültürel
ve sosyal ilişkilerinde yepyeni dönüşümler gerçekleştirmekte
“İdeolojilerin Sonu”,
“Medeniyetler Çatışması”
“alt kimlik - üst kimlik” gibi
kavramlar, iktisat dünyasının teknik terimlerinin
yanında yer almaya başlaması.
iv-20. yüzyılın son küreselleşme dalgası ile birlikte sertleşen
rekabet koşulları çokuluslu şirketleri artık daha ucuza işçi
çalıştırabileceği yeni üretim merkezleri aramaya itmiş olması
belki de en kritik nokta.
Böylece Dünyanın fabrikaları giderek dünyanın
ucuz emek cennetlerine,
Çin’e, Hindistan’a ve Latin Amerika ülkelerine kayması….
Bu süreçte 19. yüzyılın İngiltere odaklı kapitalizminin
ayırt edici unsuru olan sanayi işçisi, yerini artık taşeronlaştırılmış,
marjinalleşmiş ve çoğunlukla da çocuk işçiliğine dayalı
“enformel/ esnek” üretim biçimlerine bırakması.
Böylece Batılı sanayileşmiş ülkelerde işsizlik giderek
daha büyük bir toplumsal sorun haline dönüşmüş,
azgelişmiş ülkelerde asgari geçimlik düzeyinde çalıştırılan
ve her an işini kaybetme korkusu yaşayan milyonlarca
yeni iş merkezleri yaratılması…
Küresel şiddet Küresel oyun kurucuların kültürüne
derinden yerleşmiş bir olgu Amerka’nın Avrupalı kurucuları
iki yüz yıl boyunca yerleşik halka soy kırım uyguladı
ve derin bir köle ekonomisi kurdular.Küresel oyun kurucuların
geçmişi ırkçılık,etnik şovenizm
ve kitlesel şiddete başvurma gerçeği ile doludur.
Bu dönemeçte artık yeni söylevler geliştirmek gerekti…
Amaç her anlamda Dünya tarihini,insanlık tarihini
kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etme,
kendi yaptıkları insanlık suçlarını unutturma
ve dünya halklarını afazileştirme….
kendi kanlı ellerini başkalarının üzerinde temizlemek
için bu afazilleştirme stratejisi uyguluyor…..
Küresel oyun kurucullar bilgiyi, düşünceyi hatta
inançları dogmalaştırarak beyinlerde egemenlik kurmak istiyor…
Ekonomi alanında neoliberal olarak nitelendirilen
politika emperyalizmin oluşturduğu dogma.
Beyinler çizilen çerçeve içinde düşünüyor,
önerileri, savları önsel, apriori olarak doğru kabul ederek
olayları yorumluyor, beklentilere ona göre yön veriyor.
Dogmatizm, dogmacılık kuşkuyu, eleştiriyi irdelemeyi
ortadan kaldırıyor, bağnazlık, düşünce körlüğü yaratmak istiyor…
"Amaca Ulaşmak İçin Her Yol Mübah" olan
Pragmatist / Makyavelist / Oportünist Düşünce Sistemini
yaygınlaştırarak tüm Dünya Halklarını afazileştirmek
kendi hegomanyası altına almak istiyor...
Ve başarıyor da....
Artık birileri mağdur rolü oynuyor…
Ötekilerde cani olarak ötekeleştiriyor....
İşin garibi bu tarihsel olayları da kendilerinin kurguladığını.
Bu işin asıl sorumluları kendilerinin olduğunu hiç gündeme getirmeden…
Osmanlı Balkanlarda can veriyor, kan veriyor,
Osmanlı Sarıkamış’ta can veriyor.
Osmanlı toprak kaybediyor ve bu sırada Osmanlı’nın
sadık teba diye bağrına bastığı Ermeni vatandaşlar
Ruslarla bir olup Türk’ü Osmanlıyı sırtından vuruyor.
İşte Osmanlı, o zaman sen vatanın o yöresinde
muzurluk ediyorsun, seni vatanın başka
bir yöresine göç ettiriyorum.
Tehcir bu demek ve açın Osmanlı arşivlerini
açtığımız zaman her kafileye doktor verilsin,
her hamile kadına süt verilsin döndükleri zaman
borçları ertelenmiş olsun.
Eğer Osmanlı bir soykırım yapmaya niyetlenseydi
ne sütüyle, ne doktoruyla ne de borcuyla ilgilenmezdi.
"Ruslara diyorlar ki
‘Türklere takviye gelmedi çekilmeyin’
Bu bile başlı başına bu ihanet ...
Van faciası Van yakılmış, yüzlerce binlerce insanımız
gerçekten hunharca öldürülmüş.
Sadece Van değil
Erzurum, Erzincan her yerde maalesef o acıları okumak mümkün.
Esas yok edilmeye çalışanlar öz yurtlarında Türkler...
Ermenilerin ilk Başbakanı Kaçaznuni diyor ki;
‘Biz ihanet ettik. Osmanlı tehcirde haklıydı.
Çünkü biz ihanet ettik.
Bir Ermeni devlet adamı ve tarihçisi olan Karinyan,
Ermeni milliyetçiliğinin tarihini
"emperyalizm ile işbirliği tarihi” diye özetliyor
(A. B. Karinyan, Ermeni Milliyetçi Akımları, Kaynak Yayınları,
çeviren: Arif Acaloğlu)..
İşin garip tarafı Almanlarında bu oyunda yer alma istekleri.
Savaş filmlerinde görürsünüz...
Almanya’da Nazilerden kaçmaya çalışan
Yahudiler çoğunlukla Alman halkının ihbarları ile ele geçirilir.
Toplama kamplarına gönderilir.
Alman halkının en az yarısı Yahudi avına katılmıştır.
Savaş sürecinde 6 milyon Yahudi öldürülür.
Ama savaş sonunda Nürnberg’de sadece
19 sanık cezaya çarptırılır (12 idam, 3 müebbet,
dört 10 - 20 yıl hapis).
Hesap görülmüştür.
Defter kapatılmıştır!.
Yahudi avcısı Almanların pek çoğu hayattadır.
Ancak kitaplarda, filmlerde, törenlerde Alman halkı suçlanmaz,
“Nazi”ler suçlanır.Türk halkı ise tehciri desteklememiş,
on binlerce Ermeni’yi tehcirden kurtarmış, saklamış,
kaçırmıştır.
Üstelik bugünkü neslin dünkü trajediyle hiç ilgisi yoktur.
Ancak bugün hedefte olan ve suçu kabule zorlanan
“Türk halkı”dır.
İkiyüzlülük nasıl da sırıtıyor.
Tehcirin arkasında Enver ve Tâlât Paşaları da görüyoruz ama
Enver’in arkasında duran Hans Humann
ve Hans Freiherr von Wangenheim gibi
Alman diplomatlar var...
Fritz Fischer adlı bir tarihçi Birinci Dünya Savaşı’nın
çıkmasının baş sorumlusunun Almanya olduğunu yazmış...
Burada ekonomik çıkarlar önemli ...
O zamanlar Osmanlı topraklarında bunları
organize eden politikacı ve askerlerin arkasında
Deutsche Bank,
Krupp,
Erhardt ya da Bağdat Hattı’nda çalışan
Holzmann gibi belli şirketler var.
Hatta bir inşaat şirketi olan Holzmann o dönemde
Ermeni ve Rumları zorla çalıştırıyor.
Yani daha sonra İkinci Dünya Savaşı’ndaki
uygulama önce orada deneniyor....
Belki tehciri örgütleyenler bu boyutta bir soykırım düşünmediler
ama savaş koşullarıyla birlikte herşey kontrolden çıkıyor.
O zaman da bu savaşı kimin çıkardığı sorusu ortaya çıkıyor.
Çünkü savaş soykırımın başlamasını tetikleyen bir olay.
Osmanlı’yı savaşa kim soktu, bu suçu kim işledi?
O suç şimdilik pek tartışılmıyor.
Fakat mesela Türkiye’deki darbeler silsilesinin açılışı olan
Bab-ı Ali Baskını’nın örgütlenmesinde
Alman Askeri Ataşesi Walter von Strempel’in
belirleyici bir rolü, suç ortaklığı var.
Zaten Ermeni Soykırımı’na karşı çıkan
Osmanlı milletvekilleri İsviçre’de
Ermeni siyasetçilerle buluştuğunda onları
izleyen casuslar da Alman.
Artık alt yapı hazır…
“Yeni Dünya Düzeni Tarikatının" kötünün ötesinde ki
tarihsel özgün suçlarını yayıp paylaşmak,
ortak yapma çabaları....
Kendi dünya görüşlerini Gezegenin bütününe
yayma çabaları ....
Tarihsel süreç, çok da fazla geriye gitmeden
analiz edildiğnde bazı kilometre taşlarının bize
ışık tutup yol göstereceği kesin.
1063 yılında Selçuklu tahtına geçen
Alparslan’ın Anadolu dediğimiz
Coğrafyadaki ilk zaferi 16 Ağustos
1064.Pakraduni Ermeni Krallığı’nın Bizanslılara
teslim olmuş başkenti Ani’yi (bugünkü Kars yakınlarında)
şehiri zaptetmesi ile başlıyor.Anadolu kapılarının ,
Türklere açılması.Bizans ordusunun ana gövdesini
Ermeniler ve Greklerle paralı asker olarak hizmet veren
Normanlar, Kumanlar, Bulgarlar, Cermenler,
Peçenekler, Suriyeliler, Uzlar (Oğuzlar)
ve Ruslar oluşturuyor.
Kısacası ‘kozmopolit’ yapıda.
ve iki yüz bin kişi, Türk ordusu ise elli dört bin kişi.
Türkler, savaş için gerekli tüm hazırlıkları tamamlıyor.
Tarih, 26 Ağustos 1071 Cuma günü.Alparslan
o gün baştan aşağı beyazlar giyiniyor,
eski Türk geleneğine uygun olarak atının kuyruğunu
bağlıyor, ordusuna Cuma namazını kıldırıyor.
Öldüğü yere gömülmeyi vasiyet ediyor.
Manzikert (bugün Muş’a bağlı Malazgirt) ‘de tarihin
en büyük meydan savaşı
Cuma günü öğleden sonra başlıyor.
Savaş akşam üzeri sona eriyor
ve Türk ordusu kesin galibiyeti elde ediyor…
Romanos Diogenes esir alınıyor,
kendisine bir konuk gibi davranılıyor!
Alparslan’ın bu zaferden kazancı 1,5 milyon altın fidye,
Yıl da 360 bin altın vergi,Müslümanlara ait kimi beldelerin
Selçuklulara devri ve Oğlu ile Romanos’un kızının evlenmesi.
Malazgirt Savaşının amacı aslında sadece Karahanlılar ve Fatımilerden
gelecek saldırılara karşı Selçuklu devletinin arkasını
sağlama almak.
Savaşın esas sonucu,
Romanos’un tahtını VII. Mihail’e kaptırması !...
Sultan Alparslan'ın adaletli, merhametli
ve hoşgörülü yönetim anlayışıyla Anadolu'nun
bereketli topraklarında yeşermeye başlayan şuur,
kadim medeniyetimizin dayandığı sağlam temellerini oluşturmuş,
bu topraklarda farklı inanç, dil, köken
ve kültürler yüzyıllarca barış ve huzur içinde
bir arada yaşamış
1071'de Malazgirt'te kazanılan büyük zafer,
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna uzanan yolun ilk kilometre taşı.
Bu kutlu olayın sürekliliğini yok etmek isteyenler!..
Türkler'i Avrupa'dan ve Ön Asya'dan silmek için
yüzyıllarca uğraşanlar, tam bu işi başardıklarını sandıklarında,
tarih tekerrürden ibarettir derler ya!..
Birden bire Anadolu kapılarının Türklere açılışının
849 'uncu yıldönümünde "Anadolu İhtilâli" gerçekleşiyor.
Kurtuluş Savaşı o ihtilâlin içinde,
ikisi beraber.
Türkiye bir taraftan onu yok etmek isteyen Batı'ya karşı
çok ciddî bir savunma gösteriyor, ama öbür taraftan da
o kendisini yıkmakta ortak olan yerli işbirlikçilerine karşı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kaderini etkileyecek olan
ve hemen hemen aynı tarihlere denk gelen Rus ihtilâli.
Ruslar da Batı'ya karşı tavır takınıyor,1917 ihtilâlini yapıyorlar.
Yukarıda bir sosyalist ihtilâl,
aşağıda bir demokratik ihtilâl.
Bu iki ihtilâl birbiriyle sınırdaş ve onunla da kalmıyor.
Beraber; en kısa zamanda ikisi birbiriyle anlaşıyorlar.
Bu anlaşma doğrudan doğruya Batı'ya karşı bir anlaşma
ve bu İngiltere'nin ondan sonrası için olan planlarını
en az İkinci Cihan Harbi'nin sonrasına kadar perişan ediyor.
İngiltere bu yüzden çok zor durumda kalıyor.
Çünkü, Türkiye Sevr Muahedesiyle dağılacağını sanıyor,
evdeki hesap çarşıya uymuyor .
Hiç hesapta olmayan bir mukavemet başlıyor.
Bu mukavemet başlamakla kalmıyor,
Türkiye ile Rusya'nın arasını bölen Kafkas seddini yıkarlar
ikisi beraber.
Beyaz Ordular yenilir,
küresel oyun kurucuların destek verdiği Yunanlılarda
artık yenilgileri kaçınılmazdır.
O tarihlerde İngiltere stratejisini gelişen olaylar karşısında
revize etmek zorunda kalır.
Strateji değişince taktikte değişir.
Taktik olarak "Türkiye'nin kurtuluşunu Ruslar'a karşı Kullanmak"
Bu taktik büyük önderin ölümünden sonra da kullanmaya devam eder.
Fakat o zamana kadar,
Dünyanın tarihinde ilk defa olarak Avrasya
bölgesinde iki büyük devlet emperyalizme karşı
çok net tavır alır ve çok net olarak halkları ayaklanır..
Şanlı Anadolu ihtilali; kapitalizm temeli üzerine oturan
emperyalizme karşı görkemli bir yenginin,
tarihsel bir destanı.
"Mazlum" uluslar hesabına yazılan
"kutsal" bir isyan.
"Misakı Milli (Ulusal Ant)" ilkesinde birleşen;
soyu, din ve mezhebi ne olursa olsun
"Küçük Asya'yı" Anayurt edinerek kendilerini
ulus kabul edenler, canları pahasına
bağımsızlık savaşını kazanır..
Bu zaferin ardından TBMM'ce 1920 yılında yayımlanmış olan
bu ilk bildiriyi asker ve sivil, hepimiz yeniden okuması gerekir....
çünkü bu mücadelenin ve devlet olmanın
genetik kodları bu bildiride saklı..
"-TBMM, milletin hayat ve istikbaline suikast eden emperyalist
ve kapitalist düşmanların saldırılarına karşı savunma
ve amaca aykırı hareket edenleri cezalandırma amacıyla
kurulan bir orduya sahiptir.
Emir ve komuta yetkisi
TBMM'nin manevi kişiliğindendir."
Kurtuluş Savaşı'nda ordu,
bir avuç ulusal kurtuluşçu subay
ve "Kuva-yı Milliye" adı verilen sivil örgütlerce oluşturulmuş.
Kuva.
Arapça'dan geldiğini yazıyor kitapalar..;
"kuvvetler" demek...
Kuvayı Milliye, "Milli Kuvvetler" anlamında...
Bizim tarihimizde Kuvayı Milliye bir ruh;
mücadele etme azminin sembolü..
Direnerek vatanı emperyalist boyunduruğundan
kurtarmak demek...
Kuvayı Milliye, gerçek bir halk destanı.
Büyük Önder ve arkadaşlarının ülküsünden giden
büyük halk mücadelesinin simgesi...
Kurtuluş Savaşı,
"asker,
sivil,
aydın halk"
üçlüsü ile örgütlenmiş
ve kazanılmış.
Kurtuluş Savaşı, birçoklarının sandığı gibi kökeninde
"asker cumhuriyeti"
değil, sivil örgütlenme biçimi olan
"Kuva-yı Milliye" örgütleri
ve 1921 Anayasası'nda yer alan
"Vilayet ve Nahiye şurâları" yer almış.
Ordu, TBMM'nin emrindedir. Ordunun da
TBMM'nin de o günlerdeki amaçları aynı.
-Emperyalist ve kapitalist düşmanlara karşı savaşmak...
Silahlı Kuvvetler, Kurtuluş Savaşı'nda TBMM'nin emrinde
hem dünyanın o tarihteki en güçlü emperyalist
ordularına karşı savaşı, hem iç ayaklanmaları bastırması.
"Kuva-yı Milliye" ve silahlı kuvvetler,
o yıllarda kaç ayaklanmayı bastırdı?
Trabzon ve çevresinde Pontus...
1919 Mayısı'nda Nusaybin'de Ali Batı...
Bozkır...
Şeyh Eşref...
1919 Kasımı'nda Anzavur...
1920 Nisanı'nda Düzce, aynı yılın Mayıs ayında
Yozgat'ta Çapanoğlu...
ve yine aynı yılın Haziran başında
Zile ve Ekim ayında Konya'da Zeynelabidin
Aralık ayında da Çerkez Etem ayaklanmaları baş gösterir.
1921 Temmuzu'nda da Koçkiri ayaklanması başlar.
1924 Nasturi... 1925 Şeyh Sait... 1925 Raçkotan...
1925 ? 1937 Sason... 1926 1.Ağrı... 1926 Koçuşağı...
1927 Mutki... 1927 2. Ağrı... 1927 Bicar... 1929 Asi Resul...
1929 Tendürük... 1930 Savur... 1930 Zeylan... 1930 Oramar...
1930 3. Ağrı... 1930 Pülümür... 1930 Menemen...
1937 ? 38 Dersim ayaklanmaları yaşanır.
TBMM ve silahlı kuvvetler, bir yandan emperyalist
ve kapitalist düşmanlarla savaşırken,
bir yandan da bu iç ayaklanmaları bastırır.
Kurtuluş Savaşı, bir soylu ayaklanma,
"Kuva-yı Milliye",
köklü bir sivil direniş
ve 30 Ağustos da görkemli bir askeri utkudur."
Savaşı kazanan ve cumhuriyeti kuran,
o çilekeş
o özverili Anadolu halkıdır,
her cephede kan akıtan, can veren Mehmetçiktir,
"tam bağımsızlık" inancı ile Anadolu'ya geçen
ve emperyalist ordulara karşı savaşan
ve ayaklanmaları bastıran yurtsever subaylardır;
Mustafa Kemal gibi
İsmet Paşa, Fevzi Paşa, Karabekir Paşa,
Refet Paşa, Fahrettin Paşa,
Ali Fuat ve Kazım Özalp Paşalar gibi paşalardır.."
Dünya uluslarına; günümüzün moda deyimi ile
"Baharları" vaat eden küresel aktörlerin yandaşları
ve yerli işbirlikçileri o zamanda çoktu.
Bugün de çok!..
Bu perspektif den baktığınız zaman büyük önder
Mustafa Kemal daha çok daha büyüyor.
“Misakı Milli (Ulusal Ant)” ilkesinde birleşen;
soyu, din ve mezhebi ne olursa olsun
“Küçük Asya’yı” anayurt edinerek kendilerini
ulus kabul edenler, canları pahasına bağımsızlık
kazandılar.
Dünya uluslarına; günümüzün moda deyimi ile
“Baharları” vaat eden küresel aktörlerin yandaşları
ve yerli işbirlikçileri o zamanda çoktu.
Bugünde çok!..
Bu perspektiften baktığınız
zaman büyük önder Mustafa Kemal daha çok daha büyüyor.
Son zamanlarda; kurtuluş savaşı olmadı;
yani düveli muazzama değil,
Türk-Yunan savaşı diyenler çıkıyor ya!..
Amaç Türk toplumunu hafızasını
silmek , afazi hale getirmek için yapılan manipülasyonlar!..
.Kurgu dışardan, içerdekiler sadece sözcü!..
Mustafa Kemal Paşa aslında İngiltere'yle savaşıyor,
Fransa'yla savaşıyor ve hepsini
birbirine karşı kullanıyor ve zafere o gün için ulaşılıyor.
"Bir taraftan oturup terörle mücadeleyi konuşuyoruz,
öbür taraftan şu anda bu terör örgütünün yanında yer alıyorsunuz.
Küresel oyun kurucu kalkıyor Irak üzerinden 30 bin TIR silah gönderiyor
ve şu anda bu silahlarla terör örgütü bize karşı kullanıyor"
Bugün Türk Devletinin bekası, sürekliliğine karşı
Oynan Küresel oyunlar bitmedi.
Bugün ,
Türkiye sadece Küresel Mafya
örgütü ile mücadelesini sürdürmüyor!..
Dün yedi düvel!..
Bugün küresel aktörler!..
Küresel oyun kurucular
ve yerli işbirlikçileri !...
15 Temmuz 2016 Türkiye'yi darbeyle işgal teşebbüsünü hiç unutmadan...
Son söz:
"Elimizden geleni değil, yapılması gerekeni yapmak gerek,
dünyaya bir de benim pencerelerimden bakın.
İstemediklerinizi kapatın, yenilerini açın..
İstihkâmlarınızı güçlendirime, zor zamanları fırsata çevirme zamanı.
Benim yaşıma geldiğinizde, benim hiç olamadığım kadar
hakîm, fehim, müstakim, emin, mekin ve metin olun.
Aziz ülkemize gelince; ille bir şeye benzetecekseniz,
her budağından sürgün atan salkım saçak bir böğürtlen çalısına benzeteceksiniz
Türkiye’yi. Bir sürgünü çiçeğe dururken, diğerinin kurumakta,
ötekisinin meyve vermekte olduğunu görün.
Tek bir sürgüne takılıp kalmayın, bütüne bakmayı âdet edinin.
Unutmayın ki, düz akılla anlaşılmaz, pergele, cetvele gelmez,
kendine has bir kimliği vardır
"Türkiye Batmaz. Batarsa, okyanuslar taşar.”
"Tarihte Atatürk’e düşman olup da Türk’e dost olan çıkmamıştır! Atatürk, Türk Milletinin mavi gözlü bozkurtudur."
"HakIıdan yana değiI, güçIüden yana oIanIar
korkak ve kaypak oIurIar..
Güç merkezi değiştikçe dönerIer; fırıIdak oIurIar."
" İnsan büyür beşikte
Mezarda yatmak için.
Ve...........................
Kahramanlar can verir
Yurdu yaşatmak için..."
Saygılarımla.
Sağlıcakla kalın!
Günleriniz hep aydınlık olsun!
Yüreğinizde sevgi daim olsun!
Yüreği "Berkehan" ve "Bilgehan Deniz "kadar temiz olanların!
*************************
Sinemanın mucitlerinden lumière kardeşlerin, Fransızlara dünyanın dört bir yanındaki sömürgelerinden görüntüler izletmek için çektikleri filmden bir kısım. Fransız kadın, Çinhindi'nde yerli çocuklara yem verir gibi pirinç atıyor..https://www.youtube.com/watch?v=WTsMSltvxLI
(**)NATO bünyesinde 2016’da hazırlanan bir dergide Küresel Oyun kurucunun ,bugün Suriye'de;Irak'ta özel sektör birliklerine yönelik Türkiye'nin yaptığı Operasyonun haklılğını teyit eden ifadeleri ibretle okumanızı öneririm. İngilizce bilmeyenler google translate kullanabilirler:.Erişim linki https://bit.ly/2hu4W1H
------------------------
Not::1
Gagavuz Türk‘ü, Hıristiyan’dır. Yunanistan’daki Karaman Türk’ü de, Hıristiyan’dır...
Karaim ya da Hazar Türk’ü, Yahudi‘dir…
Altaylar, Tengrici’dir...
Saha-Yakut Türkleri Şaman‘dır...
Uygur Türk‘ünün kimi Budist’tir...
Azerbaycan Türk’ü ya da İran’ın Azeri Türk’ü Şii‘dir...
Anadolu Türkmen‘i Alevi’dir...
Dünyada ilk “Türk Derneği”, Macaristan-Budapeşte’de 1908 yılında açıldı.
Üniversitelerde ilk Türkoloji kürsüsü 1870 yılında Budapeşte’de kuruldu...
Macar Türklerini bilir misin?...
Turan fikrinin nereden doğduğunu sanıyorsun?...
Bugün...
Gabor Vona‘yı da bileceksin!...
Hâlâ Necip Fazıl mı okuyorsun?...
Oysa Attila Jozsef‘i okumalısın!...
Hadi Yusuf Akçura’yı, Sultan Galiyev’i bildiğini düşüneyim; Turar Rıskulov‘u ya da Ethem Nejat‘ı bilir misin?...
Sahiden “sağ” nedir, “sol” nedir hiç kafa yordunuz mu?...
Tarihindeki Türk milliyetçi hareketler sömürgeciliğe karşı çıkarken, senin neoliberalizme/ vahşi kapatilizme karşı neden hiç sesin çıkmıyor?...
Evet sen kardeşim!...
Bak sana bir Türk efsanesini hatırlatayım...
Cengiz Aytmatov’u bilirsin. Kırgız Türk’ü...
Türk birliğinin yılmaz savunucusu. Dünya edebiyatına armağan ettiğimiz Lenin ödüllü usta bir kalem...
1980 yılında yazdığı bir romanı var: “Gün Olur Asra Bedel”.
Okudun mu?...
Kişinin, öz köküne yabancılaşmasını anlatır. Bunu Türk “Mankurt Efsanesi”ne dayandırır.
Efsaneyi birlikte okuyalım:
Juan-Juan adlı barbar bir toplum, tutsak ettiği kişileri işe yarar köleler haline getirmek için belleklerini silerek “mankurt” haline getirirmiş !...
Bir insanı “mankurt” yapmak istediklerinde bak ne yaparlar:
- Tutsak kişinin saçları iyice kazınır,
- Kafasına devenin boyun derisi gerdirilerek geçirilir,
- Tutsak başını yerlere vurmasın diye bir kütüğe bağlanır,
- Yürek parçalayan çığlıkları duyulmasın diye elleri ayakları bağlı olarak ıssız bir yerde sıcak güneş altında dört beş gün aç susuz bırakılır,
- Sıcağın etkisiyle deve derisi büzülür ve bir mengene gibi kafayı sıkıştırır,
- Deve derisinin artık kafa derisiyle bütünleşmeye başlamasıyla kazınan saçlar yeniden uzamaya başlar,
- Fakat, deri kafaya o kadar yapışır ki, zaten sert olan deve derisi sıcağın etkisiyle iyice sertleşir ve uzayan saçlar deriyi delip uzamasına devam edemez,
- Bu nedenle saçlar kafanın dışı yönünde değil, içine doğru uzamaya başlar,
- Sıcaktan büzüşen deve derisinin kafatasına yaptığı baskı ve kafanın içinde ters yönde uzayan saçların kafatasını delip, beyne doğru ilerlemesiyle tutsak kişi büyük acılar çeker,
- Beşinci günün sonunda tutsakların çoğu ölür,
- Sağ kalan tutsak ise zamanla kendine gelir; yiyip içerek gücünü toparlar.
- Ama o artık bir insan değildir; ölünceye kadar geçmişini hatırlamayan “mankurt” olmuştur.
Artık hafızası yoktur...
Kim olduğunu, hangi soydan geldiğini, anasını, babasını ve çocukluğunu bilmez hale gelir.
Artık düşünemez...
İnsan olduğunun farkında değildir. Ağzı vardır, dili yoktur. Kaçmayı dahi düşünmeyen,
hiçbir tehlike arz etmeyen bir köledir sadece. Bilinci, benliği olmadığı için, sadece efendisine boyun eğen bir köle...
Evet... Mankurt, için önemli olan tek şey efendisinin emirlerini yerine getirmektir...
Akıl yoksunluğunu ifade eden “mankurtlaşma” artık bir kavram olarak kullanılmaktadır...
Anadolu’da “mankafa” derler !...
Kimbilir... Belki de Cengiz Aytmatov “Bozkurtları” uyarmak istemektedir...
Anlayana...
Bilmeyenler için :
Türk tarihinde ‘Bozkurt’ bir semboldür, idoldür. Öyle sadece bir partinin, grubun sembolü değildir. Biz çöl takımından değiliz, steplerden gelen bir milletiz. O yüzden kurt bizim için mühim ve manalı bir semboldür. Ecnebiler de Atatürk’e ‘Mavi gözlü Bozkurt’ diye hitap ederlerdi .
Bu minvalde bir kelam daha ekleyeyim :
"Tarihte Atatürk'e düşman olup da Türk'e dost olan çıkmamıştır! Atatürk, Türk Milletinin mavi gözlü bozkurtudur."
Not:2-.
Şırnak'ın Uludere ilçesi Gülyazı köyünde,
askerleri taşıyan minibüs şarampole yuvarlandı.
Kazada 9 asker ve 1 korucu şehit oldu,
çok sayıda asker yaralandı. İlk yardım Gülyazı köyünde yaşayanlarından geldi.Türk Milletinin birliğini ve beraberliğini istemeyen
bu Küresel Güçlerin ve Küresel Mafya Örgütünün istemediği bir görüntüydü.
İşin ilginç yanı Ortasu Muhtarı Haşim Encü Bombardımanda ölen köylülerden 8’ine akraba
olmasına rağmen, dün kazada yaptığı yardım için eleştiride bulunanlara ,Encü'nün verdiği yanıt manidar ve herkese ders olacak nitelikte, “Niye ilginç bulmuşlar ki! Bu asker de bu vatanın evladıdır, biz de... Bizim 34 insanımızın ölmesiyle bu askerlerin yaralanmasının ne ilgisi var? Ne yapacaktık? Elimizi kolumuzu bağlayıp oturacak mıydık? İlginç bir şey değil insani bir görevdir” diye konuşması. Ayrıca ,Irak sınırındaki operasyonda ölen 34 kişi arasında oğlu da bulunan Emine Ürek kaza ile ilgili yaşadıklarını anlattı. Ürek, “Ana yüreği benimkisi, aynı acıyı hissettim .Yaralı bir askerin başını, yardım gelene kadar dizime koydum. Yerde yaşamını yitiren askerleri görünce oğlum aklıma geldi" dedi.
Etle tırnak gibi olan bu halkın sağduyusu ile emperyalistlerin ve onların uzantılarının oyunu herzaman olduğu gibi bozuldu. Mübarek Ramazan bayramında da Gaziantepde'de sergilenen acı oyunda olduğu gibi:Çoluk çocuk demeden ;kutsal gün demeden saldıran gözüdönmüş bu canilerin;
O kadar silahlı baskıya,
O kadar tehdite rağmen !..
Türk Milleti bu oyuna gelmedi!...
Gelmiyecekte!...
Bu toplumu bölmeyi
başaramayacaksınız!..
Başaramadınızda!...
Bu olay bize , bugün doğum gününü
kutladığımız ve kendisini saygıyla
andığımız Uğur Mumcu'nun
sözlerini hatırlattı!..
Uğur Mumcu Türkiye’nin aydınlık yüzüydü,
Dünya da ender rastlanan toplumu
aydınlatmaya, bilinçli hale getirmeye, afazilikten
kurtarmaya çalışan yazarlardan biriydi.
Atatürkçü ve onurlu kişiliği ile ışık tuttu.
Onun kitapları ile büyüdük.
Bizden sonra gelen kuşaklarda
onu asla unutmayacak.
Unutturmayacağız çünkü!
Uğur Mumcu düşüncesiyle,
yazılarıyla hep bizimle
yaşıyor ve yaşayacak.
Milyonlarca kişi
aynı düşüncededir diye umut ediyorum!...
Uğur Mumcu 19 Ağustos 1981'de
"Bir ulus, ne kadar okuma-yazma, öğrenme,
araştırma eğiliminde ise, o kadar sağlam,
o kadar hoşgörülü ve demokrat yapıda olur''
demişti. Yani tam 31 yıl önceki bu sözleri halen
gerçekliğini koruyor.
Ama bu geçen 31 yıl içerisinde ne kadar demokrat
olduk bilemiyorum!..
Ama Uğur Mumcu demokrasinin
güneşi olduğu bir gerçek!
Yazdıkları ve söyledikleri hala geçerliliğini koruyor!
Bakınız 22 yıl önceki şu sözlerini bugünlerde daha iyi anlıyoruz!..
"Bugün Türkiye'de Türkü Kürde, Kürdü Türk’e; Alevi’yi Sünni’ye,
Sünni’yi Alevi’ye; Müslüman’ı Laiklere, Laikleri de Müslümanlara
düşman eden bir siyaset izleniyor. Ve bu Siyaset Kürt Terörizmi
ve İslamcı Terör ile destekleniyor. Günümüzün Uğursuz Siyaseti
ve Kanlı Stratejisi de budur!"
(Uğur Mumcu, 27 Mart 1990)
"Kürtler üzerinde "Amerikan mandacılığı" hazırlığına kimse
"sosyalizm","Marksistlik" ya da "devrimcilik" etiketi yapıştırmamalıdır.
ABD emperyalizmi, gerçekten "emperyalizm" ise Kürt sorunun
bu kadar canlı tutulmasında da bu emperyalist siyasetin
güttüğü amaç niçin göz ardı ediliyor?"
(Uğur Mumcu, 5 Aralık 1989)
Uğur Mumcu ;
Atatürk Milliyetçilik kimliğinin bayrağıydı!
Tüm yaşantısında
Hırsızlarla,
Üç kâğıtçılarla,
halkı soyanlarla
kimsenin sesini çıkaramadığı ve herkesin
kalemini bir yerlere sattığı anda yazılmayacak çok şey yazdı.
Bir gün bir bedel ödeyeceğini biliyordu, ama bile bile yazdı.
Bugün olsa yine yazardı!
O Toplum için yazdı, yüzünü güneşe çeviren insanların
umudu için yazdı! Ve ömrü boyunca mücadele etti,
gelecek nesillere bir tutam ışık, namus ve özgürlük
bırakabilmek için!...
Türkiye böyle bir kalem görmedi,
böyle cesur bir yiğit hala gelmedi!
"Her parçamdan benim gibiler, beni aşacaklar çıkacaktır!"
diyordu. Gerçekten de öyle olacağına ilişkin umudumu hiç yitirmedim.
Birileri, Uğuru geçmişte de susturamadı,
bugünlerde de onun gibi düşünenleri
susturamayacaklar!
Sonsöz:Vatan , Şehitlerimizin bize emanetidir. Vatan,
Sultan Alparslan'dır. Vatan, Sultan Mehmet Han'dır. Vatan, Mustafa Kemal Atatürk'tür...