"Bakmak ile Görmek"
"Sherlock Holmes ile Dr. Watson kampa giderler. Güzel bir yemek yiyip bir şişe de şarabı devirdikten sonra uykuya dalarlar. Birkaç saat sonra Holmes uyanır ve arkadaşını dürtükler.
-"Watson, yukarıya bak ve bana ne gördüğünü söyle".
- Watson cevap verir: "Milyonlarca yıldız görüyorum."
- Holmes sorar: "Bu sana neyi gösteriyor?"
- Watson bir an düşünür ve yanıtlar: " Astronomik olarak milyonlarca galaksinin ve dolayısıyla milyarlarca gezegenin varlığını görüyorum. Yıldızların konumuna bakarak saatin 3'üçeyrek geçtiğini çıkarıyorum. Teolojik olarak tanrının kudretini ve kendi acizliğimizi görüyorum. Meteorolojik açıdan da bugün havanın çok güzel olacağını tahmin ediyorum. Neden sordun? Sana ne gösteriyor? " Holmes arkadaşını sabırla dinlemiştir ama artık dayanamaz:
- "Çadırımızı araklamışlar!"
bu kısa anekdot dan sonra;
Tmes2016|35. İkinci gününde(28.05.2016 saat:21.00) Sunay Akın'ın bir söyleşisine katıldım. Stand-up havasında geçen söyleşinin aslında başlığı içeriği ile aynı değildi... Ya da ben olsam başlığı "Bilgi Toplumu ve Türkler" koyardım. Çünkü ,dürüst olmak gerekirse, çağrılı konuşmacı olarak davet edilen Sunay Akın geneliyle Bilgi Toplumu, Türkiye, Türklerin Bilgi Toplumuna geçişi, ya da geçemeyişi üzerinde durdu söyleşisinde. Bazen sorularına yanıt veren profösörlere de sataşmadan duramadı bir türlü nedense. Tarihsel örnekler verdi, tarihimizde aslında çok önemli olan ama zapt-ı rabt (kayıt ) altına alınmadığı için hepimizin bi haber olduğu,bilgi dağırcığında ki bir kaç olayı anlattı bizlere. Gelin öncelikle sizlere bu anlatılanları aktarayım biraz.
Ülkelerin bayraklarının, bayraklarındaki anlamları tek tek anlattı. Fransa bayrağının, Meksika bayrağının hikayelerinden bahsetti biraz. Kardeşlik, barış, eşitlik gibi anlamları taşıdığı söylenen Fransa bayrağının zamanında kayıt altına alındığı için araştırdığı ve nasıl oluştuğunu anlattı bizlere. Temsil ettiği değerlerden ziyade hikaye aslında şöyle:
Zamanında Fransa kralına karşı bir isyan olur ülke çapında, kralın gücünü ve otoritesini sağlayan değerler tartışmaya açılır eskilerde. Kralı otoritelerini kaybedeceklerini düşünen Parisli asiller ise desteklerler. O zamanlar Paris'i simgeleyen mavi ve kırmızı renklerin arasına da kralı simgeleyen beyazı koyarak, bu yeni bayrağı kullanmaya başlarlar kendileri için. Sonrasında ne mi olur, gün gelir Parisli asilzadelerin bu bayrağı milli bayrak olur.
Aynı şekilde İtalya ve Meksika bayraklarının da hikayesi var ama uzatmamak adına anlatmayacağım burada. Peki ya Türk bayrağının hikayesi nedir? Şehitlerin kanı üzerine düşen ay ve yıldızdan bahsedilir orta öğretim kurumlarında, değil mi? Peki sizce bu ne kadar doğrudur, ya da ne kadar mantıklıdır konusu üzerinde durdu Sunay Akın ve bayrağın gerçek hikayesini paylaştı bizlerle:
Bayrağımızın köklerinin Abdülmecid zamanına kadar dayandığını anlattı.Osmanlı İmparatorluğu’nun bayrağı üç hilalden oluştuğunu, III. Selim zamanında bayraktaki iki hilal çıkarılıp, zafer anlamına gelen sekiz köşeli yıldız koyduğunu söyledi.. Sekiz köşeli yıldız, Osmanlı ve Selçuklu’nun simgesi ve birçok yerde, madalyalarda ve mimaride kullanıldığını belirtti.
Türk bayrağında ise, 5 köşeli yıldız bulunduğunu ve 1838’li yıllarda Sultan Abdülmecit tarafından gök yüzünde kutsanmış zaferi temsil eden 8 köşeli yıldız yerine ellerini ve ayaklarını açmış bilime (aya) yöneltmiş insanı betimleyen 5 köşeli yıldıza geçildiğini hatırlattı.
Hilalin, ayı simgelerken, yıldızın güneş veya venüs'ü ifade ettiği belirti. Tarihi ve arkeolojik çalışmalar, hilal ve yıldız sembolünün kullanımını bir tarafta sümerlerin inanışları vasıtasıyla orta asya şamanizmine ve Türklerin atalarına, diğer tarafta ise Amerika yerlilerinin şamanizmine dayandığını söyledi.
Bugün Türk bayrağında yer alan hilal ve yıldız motiflerinin binlerce yıllık bir yolculukla bugüne kadar geldiğini ve orijininin Türk'lerinde ataları olan kadim dönemlerde yaşamış uygarlıklara dayandığını anlattı. Sonuç olarak, tüm dünyanın bugün islam dininin sembolleri olarak kabul ettiği hilal ve yıldızı; aslında biz Türklerin islama bir sembol olarak kazandırdığını, bayrağımızın al renginin tanrısal kutsal bir renk; üzerindeki hilal ve yıldızın da binlerce yılın gizeminden gelen astrolojik objeler olduğunu belirtti.ve sözlerine binlerce yıl bayrağında bu sembolleri taşımış böyle bir millete de elbette özgün bir görev verilmiş olmalıdır diye de düşünmemiz gerektiğini söyledi.
Konuşmasında daha ayrıntılı detaylara da değindi...Onları yazmadım...O kadarı da bize özel kalsın, söyleşiye katılmanın bir ödülü olsun..Bayrağımızın hikayesinide bir de benden okuyun:
Türk Bayrağının anlamını bilmeyenlere yanıtımdır!...Bilindiği gibi genellikle Hristiyan milletler
bayraklarında Haç şeklinde semboller yer almaktadır. Müslüman milletlerde ise Hilal görünmektedir.
Haç'ın anlamı;...Hazreti İsa'nın çarmıha gerilerek haç şeklinde şehit edildiğine inandıkları için onu sembol olarak alırlar. Peki ya Hilal?Müslümanlarca sembol olarak kabul Edilmiş bir sembol !..
İyi de bu sembolikdeğeri nereden gelmektedir? Dolunay(Bedir)Ayın ondördüncü gecesindeki haliyle daha parlak olmasına karşın niçin ayın en az ışık verdiği yay şeklindeki zayıf şekil
sembol almıştır? İşte Hilal'in gücü burda çıkmaktadır. Çünkü Hilal Haç gibi doğrudan şekil
olarak alınsaydı Dolunay kullanmak daha uygun olurdu. Halbuki “Hilal”şekli dolayısıyla değil ismi dolayısıyla sembol olmuştur. Bu anlamı da “Allah (c.c.)” isminden almıştır.
Bilindiği gibi Arapça aslında Hilal kelimesinde; 1 “He” 1 “Lam” 1 “Elif” ve yine 1 “Lam” harfleri bulumaktadır. Yani 1 “He” 1 “Elif” ve 2 tane “Lam” bulunmaktadır. Bu Harflerin Ebced Hesabıyla Rakam Değeri de He • “Lam” • “Elif” • “Lam” Toplam Olarak =99 ALLAH (c.c.) kelimeside yine bir Elif
iki Lam ve bir He ile yazılmaktadır. Bu harflerin de değeri yine ebced hesabıyla toplandığında yine 99 rakamını verir.Her iki kelimede harfler değişmediği İçin rakam değerleri de değişmiyor.
Yani Hilal yazarken ALLAH (c.c.) isminin Harfleri kullanılıyor.. 99'da Esmaul Hüsna'yı temsil etmekte. Öyleyse bu iki kelimeyi bilhassa sembolik olarak birbirinin yerine kullanmak mümkün. O halde Bayrak üzerine ALLAH (c.c.) yazacak yerde aynı ismin eş değerlisi olan Hilal'i koymak hem anlamlı
hem inançlarımıza daha uygundur. Çünkü inancımıza göre “ALLAH (c.c.)”ısembol olarak bile ifade etmek mümkün değil. Aksi halde put perestlerin düştüğü hatayı tekrarlamış olunur.Bu sakıncadan dolayı “ALLAH (c.c.)” ınzatı ve ismi tenzih edilerek o ismin harf ve ebcedi bakımından eş değerlisi olan Hilal” sembol yapılmıştır. Madem ki sembolik anlam taşıyacaktır o halde Hilal yazmaktansa Hilalin şeklini yapmak arasında hiç fark yok. Aksine sembol olarak Hilal şekli daha uygun daha anlamlı. Böylece Hilal'in sembol olarak seçilmesinde şu mantık silsilesi görülmekte: ALLAH (c.c.) à Hilal (isim) à Hilal (şekil) ALLAH(c.c.)'ın birliği (Tevhid) inancı ve bu inancın La ilahe İllallah (ALLAH
(c.c.) tan başka Tanrı yoktur) formülüyle ifade edilen manası böylece Hilal şeklinin içinde sembol olarak ifadesini bulmuştur.Bilindiği gibi bazı İslam ülkeleri bayrağında özellikle Suudi Arabistan doğrudan doğruya Kelime-i Tevhid'i yazarak sembole gidilmeden bayrağına koymuştur.Ancak birtakım manaların sembol ile ifadesi sözle ifadesinden daha derin ve anlamlıdır. Hilal'in kucağındaki
Yıldız Hilalde olduğunun aksine doğrudan doğruya şeklinden alınmıştır. Ancak bu şekil yine Arapça Muhammed yazısının şeklidir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimizin ismi yazıldığı zaman birinci mim in başı ha harfinin dirseği ikinci mim in kıvrımı ve dal harfinin alt ve üst kanadı beş tane çıkıntı meydana getirir ve tam bir yıldız şeklini alır. Zaten İslam'ın şartları da beş tanedir. Hilal ALLAH (c.c.) inancını yıldız Peygamber'e bağlılığı dile getirir.ALLAH (c.c.) inancı amentü ile bildirilen
iman şartlarının temeli olduğu için iman esaslarının hepsi bu sembolle ifadesini bulmuş olur. O zaman Hilal iman şartlarını yıldız da İslam'ın şartlarını remz (sembol) olarak dile getirir ki bayraktaki bu iki sembolle ay ile yıldızla İslam dini bütün yönleriyle ifade edilmiş olur. Claude Farrere dilimize Türklerin Manevi Gücü adıyla çevrilen eserinde (s.36) Hilal şekli üzerinde durarak bu şeklin
Türklerin hayatında nasıl bir önem taşıdığını anlatmaya çalışır En mükemmel gemiler yarım ay şeklinde Amiral gemisinin etrafına sıralanmıştı. Evet yarım ay şeklinde. Ve hilal şekli gerçekten müslüman gerçekten Türk olan herkesi heyecandan titretmeye yeter!...” diyerek Türk toplumunun hayatında örf ve geleneklerin ne kadar köklü bir yeri olduğunu anlatır. İstiklâl marşımızda Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal Kahraman ırkıma bir gül ne bu şiddet bu celâl mısralarında
bayrağın ve hilalin şahsına dile gelen hitap aslında doğrudan doğruya ALLAH (c.c.)'a niyazdır.
ALLAH (c.c.)'dan artık bu millete rahmet ve merhametiyle nazar etmesi istenmektedir.
Zaten Ruhumun senden ilâhî şudur ancak emeli;”mısrasında bu dilek daha açık bir dille ortaya
konmaktadır. Hilal sadece bayrağımızda değil kandil geceleri yapılıp dağıtılan ay çöreğindede görülür. Camide ve kışladaki ders nizamı da Mehter Takımının nöbet vurma sırasında aldığı şekil de hep Hilal şeklidir.işgal yıllarında düzenlenen sultanahmet mitinginde Halide Edip Adıvarın da aralarında bulunduğu konuşmacıların kullandığı kürsünün onüne asılan Türk bayrakları siyah tülle örtülmüştür. Geçmiş de karanlık günlerde bugünlerin ifadesi olarak siyah Türk Bayrağı kullanılmış
Siyah Türk bayrağıTürk Milletinin;matemini;acısını,derin üzüntüsünü,şehitlere duyduğu saygıyı,
vatanın işgal altında olduğununTarih boyunca simgesi olmuş...
Bir de benden dinlediniz şanli Türk bayrağımızın anlamını...Tekrar Sunay Akın'ın söyleşine birlikte geri dönelim..
İşte Sunay Akın bu noktada bilgi toplumu olma yolunda olan Türkiye'nin ataları zamanında doğru kayıtları tutabilselerdi bazı şeylerin şimdi daha farklı olabileceğini savunuyor. Yeni hikayelerle durumu biraz daha genişletiyor.
Taksim Meydanında yapılan heykelin komik hikayesini anlatıyor dinleyicilere. Hani şu Taksim Meydanında olan meşhur Taksim Heykeli var ya, aslında onun orjinal adı Cumhuriyet Heykeliymiş. Cumhuriyet döneminde yaptırılması kararı alınıyor heykelin. Hemen bir yarışma tertip ediliyor ve İtalyan bir sanatçının gönderdiği tasarım beğeniliyor. İtalyan sanatçı Taksimin anlamını soruyor yetkililere ve su kanallarının taksim edileceğini düşünen İtalyan ortasında bugünkü heykeli barındıran ama etrafı havuz olan bir eser tasarlıyor ve yapmaya başlıyor. Daha önce Taksime gitme fırsatım oldu ama ne yalan söyleyeyim hiç dikkatle incelemedim bu eseri. Velhasıl bu eserin şu anki halinde aslında akması gereken bir çeşme varmış ama çalışmazmış, zaten etrafında da havuz yok. Neden biliyor musunuz, 6 taksitle ödenen sanatçının parası ödenemediği için eser tamamlanmamış, bunu kaçımız biliyoruz, bilenler el kaldırsın.
Anlatmaya devam ediyor Akın, Türkiyedeki müze sayının azlığından, kültürel değerlerimize ne kadar az sahip çıktığımızdan bahsediyor ve asıl kültürel hafızanın bu müzeler olduğunu belirtip, ABDdeki müze sayısının 17.000'den fazla olduğunu belirtiyor. Hani o yüz yıllık tarihi olan ABDnin sadece Anadoluda 1071'den bu yana bulunan Türklerden daha fazla müzesi olduğunu belirtiyor. Kaydetmediğimiz için unutuyoruz, sonra da tarihe dayalı olaylarda kendimizi savunamıyoruz diyor. Tarihçiler ve Sunay Akın'ın da aralarında bulunduğu bazı yazarlarımız Çanakkale döneminde düşman askerler tarafından Türklerle ilgili yazılan mektupları derliyorlarmış, bu mektuplarla açmayı planladıkları müze ile 1915 yılında yapıldığı iddia edilen soykırımın çürütülebileceğini vurguluyor. Bu müzeyi gezmek için sabırsızlanıyorum.
Hatta bu mektuplardan birisini paylaşayım sizlerle. İngiliz bir subay yazmış bir yakınına bu mektubu. Savaş esnasında Türkler beyaz bir bayrak sallamışlar bir an, buluşmuş iki komutan, bizim komutanımız özür dilemiş İngiliz subaydan, siz yokuş aşağı konuşlanmışsınız, bizim ise arkamız düzlük. İstemeden, farkında olmadan sizin sıhhiye katırınızı vurduk, yaralılarınızı taşımakta eminim zorlanıyorsunuzdur. Lütfen bizim katırımızı alınız ve yaralılarınızı bu katır ile taşıyınız diyor. Bu mektupların çoğunda Türklerin iyi niyetinden, savaştaki mertliklerinden bahsediliyormuş. Bu mektuplarla kuracakları müzeyle yalan bir soykırımdan bahseden Ermenileri çürütmekmiş asıl ve asil amaçları. Soruyor Sümer Akın, o dönemde değil 1 milyon Ermeniyi kesmek, 1 milyon kurban kesecek techizatı olmayan Türk ordusunun böylesine bir soykırımı gerçekleştirmesi nasıl mümkündür? Düşmanları tarafından aynı dönemde mertlikleri ve insani değerleri mektuplara dökülen atalarımıza yapılan saygısızlığa sessiz kalmamamız gerektiğini söylüyor. Neyse dönelim konumuza.
İşte bilginin, bilgi toplumu olmanın önemini vurguluyor. Kaydedilen bilginin bugüne değil, aslında geleceğe ışık tuttuğunu vurguluyor. Bilim ile taçlandırmayan, mantıksal açıklaması bilimsel olarak yapılamayan hiç bir bilginin doğru olamayacağını belirtiyor.
Diğer anlatılanlar ise şöyle;
Acaba kaçımız daha 1930'lu yıllarda, hem de Taksim Meydanında ilk Çocuk Hakları Bildirgesinin Türk bir öğretmen tarafından yazıldığını ve okunduğunu biliyor.
Peki ya kaçımız, bundan 500 sene öncesinde Osmanlı döneminde defterdar olan Nazlı Mahmut Efendinin İstanbulda yaptırdığı caminin minaresine o zamanın bilim simgesi okka ve kalem koydurttuğunu biliyor. Bu arada bu camii Dünyada tekmiş, hatta bütün dini mekanlar arasında tek olarak değerlendirilmesi gerekiyormuş.
Artık günümüzde bilginin önemi aşikardır. Doğru, bozulmamış bilginin stratejik kararlar alınması noktasındaki değerinden dolayı -hatta bu bilginin hızlı ve doğruca iletilmesinin daha önemli olduğunu düşünüyorum ben- çağımıza Bilgi Çağı denilmektedir bir sürü bilim adamı ve aydın tarafından.
Günümüzde doğru bilginin, doğru bir şekilde iletilmesi noktasından Bilişim Teknolojileri sektöründe faaliyet gösteren herkesin bir nebze sorumluluk duyması gerektiğini, buna sadece günümüz gereksinmeleri için değil, geleceği aydınlatma noktasında gelecek kuşaklarımıza doğru miras bırakabilmemiz konusundaki önemini de dinleyicilerle paylaşıyor.
Sağlıcakla Kalın!...
Yüreği "Berkehan ve Bilgehan Deniz" Kadar temiz tüm insanların, günleri hep aydınlık olsun!...