İlksöz:
"Düzene karşı olan iç ve dış tehditler ancak insanlar onlara karşı koyacak cesarete sahip oldukları zaman caydırılabilirler."
“Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları”…
https://www.youtube.com/watch?v=L7EX4ttMm6g
Küresel Oyun Kurucuların Dünya Halklarını Formatlama! (Afazi Hale Getirme) ve Algı Operasyonu /Psikolojik Manipülasyonda aktif rol üstlenen Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşları deşifre olmaya devam ediyor..Manipülasyon, TDK sözlüğünde "hileli yönlendirme" ve "Varlıkları yapıcı, açıklayıcı ve yararlı bir biçimde kullanma işi" olarak yer almakta..... Terimin birinci anlamına katılmak mümkünken ikinci anlamdaki olumlu ifadeye katılmak pek mümkün olmadığı, aslında "vurgunculuk" olarak çevrilmesi gereken terimin spekülasyon değil "manipülasyon" olduğu ekomi uzmanları tarafından önemle altı çizilerek dile getiriliyor...
Günümüzde dünyada kredi derecelendirmesi yapan 150 civarında reyting kurumu olduğu, ancak dünyadaki bütün borçlanmanın yüzde 95’ini üç büyüklerin derecelendirdiğini yazıyor kitaplar.... Moody’s ve S&P yüzde 40’ar piyasaya sahipken, Fitch, müşteri piyasasının yüzde 15’ini elinde tutuğu belirtiliyor... Fitch, daha çok, Moody’s ve S&P’nin notları uyuşmadığında devreye girdiği, Kredi bulma itibarı açısından, şirketlerin ve devletlerin, Fitch, Moody’s veya S&P’den en az birini tercihen ise üçünün de notunu yanlarına almaları gerektğine vurgu yapılıyor.
‘Üç büyükler’ 1960’da kredi işine ‘şike’ bulaşıncaya kadar bu görevlerini kendi çıkarları açısından doğru yaptıkları, bu dönüm noktasından sonra, bu kredi derecelendirme kuruluşları artık sadece kredi verenden para almdığı, kredi almak için bono ve tahvil yayınlayandan da para almaya başladığını yazıyor kitaplar.. ...
Profesör Lawrence J. White; aşağıda ki linkte yer alan makalesinde , bu kararın oluşmasında pek de dikkat etmediğimiz bir faktöre dikkat çekiyor; Fotokopi makinesi… Fotokopinin icadıyla, kredi derecelendirme kuruluşu, müşterilerinin, hazırladıkları reyting raporlarını üçüncü kişilere ya da ilgili şirketlerle de bedavaya paylaşabileceklerinden korkmaya başladıklarını....Borç isteyenden de kendi paralarını kendileri toplamaya karar verdiklerini ve artık onlara raporlarını para ile satmaya başladıklarına vurgu yapıyor. http://lamfin.arizona.edu/fixi/creditmod/papers/White2010.pdf
Sistemin ne kadar büyük yozlaşmaya yüz tuttuğu ise ancak son 10 yılda anlaşılabilmiş. 2000’lerin başında Amerikan enerji devi Enron’un iflas etmek üzere olduğunu bile bile görmezden gelmişler ve piyasayı yanıltmışlar. Mortgage kredilerinin gruplandırılmasıyla oluşan RMBS ve borçların birleştirilerek yatırımcılara satıldığı borç iştiraklerine yani CDO’lara AAA kredi notu vererek, bankaların, fonların, devlet kurumlarının bu son derece riskli varlıklara yatırım yapmasına zemin hazırlamışlar. Tabii ki bunu hayır olsun diye yapmamışlar. Moody’s şirketinin bu riskli varlıkların derecelendirilmesinden doğan gelirleri 2002’de 61 milyon dolardan 2006 yılında 260 milyon dolara ulaşmış. S&P’nin CDO’larden geliri aynı 4 yılda 64 milyondolardan 265 milyon dolara ve RMBS’lerden geliri de 184 milyon dolardan 561 milyon dolara fırlamış.
Bir S&P yöneticisinin çalışma arkadaşlarına 2006 yılında gönderdiği e mailde , ‘’Umut edelim ki bu kağıt kartlardan ev yıkılmadan önce hepimizi emekli olmuş ve müreffeh bir hayat standardına kavuşmuş olalım’’ sözleri Amerikan Senatosu raporuna bile girmiş. Piyasayı riskli yatırımlarla şişiren kredi derecelendirme kuruluşları, balonun patlamak üzere olduğunu görünce, 30 Ocak 2008 günü bütün bu riskli yatırımların kredi notlarını bir günde düşürerek ABD’deki mortgage krizinin başlamasını ve küresel ekonomik krize dönüşmesini tetiklemişler. O gün sadece S&P, 6 bin 300 ayrı kurumun reytingini düşürmüş
Son yüzyılda birkaç büyük krizden geçen Amerika, ekonomisini korusun kollasın diye oluşturduğu güçlerin aslında ekonomik krizlerin de kaynağı olduğu gerçeği ile böylece yüzleşmiş…
19’ncu yüzyılın demiryolu dünyasında, kısıtlı bilgi gereksinimini karşılamak amacıyla ihdas edilmiş kredi derecelendirme kuruluşlarının varlığı, bugünün endüstri 4.0 dünyasında gerek olup olmadığı artık daha çok tartışılır hale gelmiş durumda. Son yıllarda, kısa sürelerle birbiri ile çelişkili karne notları belki de kendi sonlarının hazılamakta. 1980’lerden itibaren borç piyasasının hızla küreselleşmesi nedeniyle belki daha bir süre finans dünyasının yer alabilecekler. Günümüz de önemli olan konu ise, bu kuruluşların daha şeffaf ve daha hesap sorulabilir hale dönüştürülmesinin aciliyeti…
Algı Operasyonu/ Manipülasyonda aktif rol üstlenen ve deşifre olan Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşlarına rağmen uluslararası şirketlerin yaptığı “Türkiye güveniyoruz. Yatırımlara devam edeceğiz” Abraaj Türkiye Fonu 526 milyon dolarla kapattı....
Yabancı şirketlerin Türkiye mesajı http://www.ntv.com.tr/…/yabanci-sirketlerden-turkiye-mesaji… …
Algı Operasyonu/ Manipülasyonda aktif rol üstlenen ve deşifre olan Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşları uluslararası şirketlerin yaptığı “Türkiye güveniyoruz. Yatırımlara devam edeceğiz” açıklamalarından sonra...
Moody's in Duyurusu burada:
https://www.moodys.com/research/Moodys-review-of-Turkeys-Baa3-rating-remains-ongoing--PR_353143
Küresel oyun kurucu kimdir ve nasıl oyun kurucudur? diyenlere yanıt…
İngiliz/ABD/Fransız/Alman. ve diğerleri.…(Son Hakikat" dedikleri dünya görüşlerini gezegenin bütününe tebliğ etmekle yükümlüd olan "Yüce Pir" başta olmak üzere ;vasıl, salik, mürid ve talipler den oluşuyor.).Bu oyun kurucular geçmişte Türklere Karşı oynadıkları oyunlardan bazıları nelerdir derseniz...Bunlar saymakla bitmez...
Kitaplarda yazanların bazılarını ve özellikle Alev Alatlı hocanın tesbitlerini kısaca özetliyelim...
Birlikte okuyalım:
‘İslamafobi’ bir proje değil, strateji. Asıl proje, yeryüzünün ‘Goyim’den temizlenmesi. ‘Goyim’ kim? Goyim, meğerki Yahudilere hizmet ediyor olsunlar, ‘yeryüzünde onlara yer olmayanlar.’ Tanımı yapan Hahambaşı Ovadia Yosef (1918-2013). Kısaca ‘Shas’ olarak bilinen Tevrad’ın Sefarad Askerleri isimli aşırı radikal siyasi partinin kurucusu ve ruhani lideriydi. 1984 yılında kurduğu SHAS, o gün bugün koalisyonun küçük ortağı olarak İsrail hükümetlerinde yer alır. İster sol eğilimli İşçi Partisi, ister milliyetçi/ muhafazakâr LİKUD çoğunlukta olsun, fark etmez.
Sanmayın ki Ovadia Yosef’in Goyim tanımı, iktidara talip bir siyasinin popülist hamasetinden ibarettir. Farklı içtihatlar olmakla birlikte Yahudi akaidinde ‘Goyim’, ‘sadece bize /Yahudilere/ hizmet için’ doğanlar anlamındadır. Müslüman, Hristiyan, Budist, pagan fark etmez, ‘Çalışacaklar, saban sürecekler, hasat biçecekler. Biz /Yahudiler/ bir efendi gibi oturup yiyeceğiz. Yahudi olmayanlar işte bu yüzden yaratıldı’ şeklindeki binlerce yıllık dünya görüşünün aksiyomlarından biri..
Yahudi ve Goyim ayrımının, firavun-köle, sömürgeci-köle, derebeyi-serf, kapitalist-proleter ikiliğinin Eski Ahit’in tanrısı Rab Yahova’nın onay, emir ve kutsamasıyla oluştuğunu idrak etmelisiniz. Zaman içinde “haves and have nots” yani zenginler-yoksullar ikilemine de mesnet teşkil eden bu dünya görüşünün, “İsa’nın hakkını İsa’ya, Kayzer’in hakkını Kayzer’e” teslim etmek suretiyle dünya işlerine karışmamayı tercih eden Hristiyanlar tarafından yadırganmadığına dikkat edin. Nitekim yüzyıllar süren devasa köle ticareti böyle mümkün olabilmiştir. Halen de öyle..
Öte yandan, 1900’lü yılların başlarından itibaren Eski Ahit-Yeni Ahit, yani Musevi ve İsevi yakınlaşması söz konusudur. Günümüze, Yahudi-Hristiyan füzyonu olarak yansıyan bu yakınlaşma, çalışkan, alçak gönüllü, yardımsever, cömert ilk İsevilerin saf dışı edilmeleri, yerlerini Yahova’nın Şahitleri, Yedinci Gün Adventistleri vb. Rab Yahova köktencisi, nevzuhur tarikatlara bırakmalarıyla sonuçlanır. Gelinen noktada İbrahimi dinlerin kadim silsilesi bozulmuş, tedavüldeki Hristiyanlık, Rab Yahova’nın himaye ve önderliğinde Yahudileşmeye durmuştur. Vatikan dâhil kalelerin birer birer teslim bayrağı çektiği bu süreçte, İslam’ın Kitaplı dinlerdeki yeri yok edilmeye çalışılır.
-Siyasete gelince, Amerika’da neşvünema Neo-Con hareketi, Yahudi-Hristiyan füzyonunun politik tezahürüdür. ABD’de, Paleo-Con dedikleri muhafazakâr Hristiyan hareketinde galebe çalan Neo-Con hareketi, Yahudi-Hristiyan füzyonunu İsrail-ABD birlikteliğine taşıyan harekettir.
Yeni Dünya Düzeni’nde “Goyim”in yerini, bu iki devletin başını çektiği finans kapitale “hizmet için doğan” toplumlar alır. Bir söyleşide boylanabilecek konular olmayıp, hele de Türkiye’den baktığımızda görünmeyen bir buzdağıdır karşımızdaki. Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu büyük resme, buradan girdiğini söyleyip bitireyim. İslam, Yahudi-Hristiyan füzyonu ve revaç verdiği ekonomik modelin önündeki en büyük örgütlü engel olduğu sürece, başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere unutturulmak istenen kadim insani değerleri ısrarla hatırlatan, savunan önderlerden nefret edeceklerdir.
- Yahudilik ve Hristiyanlık hakkındaki bilgilerimiz, İlahiyat Fakültelerinde bile Kur’an’daki referanslardan öteye gitmiyor. Pratiğini, güncel uygulamalarını, siyasete evrilme biçimlerini hiç bilmiyoruz. Kaba bir anti-semitist hezeyan dışında bilgimiz ve ilgimiz yok. Keza, Hristiyanlığa ilişkin bilgilerimiz, görkemli kilise düğünlerine duyduğumuz hayranlıkla sınırlıdır. Oysa daha 2002 seçimlerinin akabinde, ortada fol yok yumurta yokken, Cumhurbaşkanımıza saldırılar başlamıştı.
Daily Telegraph mesela, karalama kampanyalarının başını çeken gazetedir. Sekiz yıl önce, Eylül 2010’da, “İran’ın AK Parti’ye 25 milyon dolarlık bağışta bulunduğu” şeklindeki yalan haberi nedeniyle 25 bin sterlin tazminat ödemeye mahkûm oldu ama bu onları durdurmadı, çünkü genel stratejinin küçük kalemlerinden biri sayıldı. Bakın, Neo-Con hareketinin “Godfather”ı olarak tanınan bu kamuoyu önderi gazeteci Irving Kristol’ü tanımaz, bağlantılarını merak dahi etmezseniz. Daily Telegraph’ın Türkiye Başbakanıyla ne alıp veremediği bir muamma olarak kalacaktır. Oysa adamın 2006’da bir demeci vardır: “Soğuk Savaş bittiğine göre, Amerika’nın gerçekten ihtiyacı olduğu şey tevil götürmeyecek kadar aşikâr bir ideolojik ve tehditkâr düşmandır. Bu düşman/ karşı koymaya değecek, bütün Amerikalıları direnişte birleştirecek bir düşman” olmalıdır. Ardından bir de aşağılık espri patlatmıştı, “Amerika’nın düşmana en çok ihtiyaç duyduğu bir zamanda, nerede bu uzaylı işgalciler?”
Diyeceğim, ne İslamafobi bir günde oluştu ne de Cumhurbaşkanımıza olan nefret. Baksaydık, bakabilseydik, Daily Telegraph’ın “Down Jones gazeteleri” diye bilinen ve aralarında The Wall Street Journal, New York Post, Daily Mail ve The Independent’ın da olduğu on dört gazeteden birisi olduğunu görürdük. Kim bilir belki patronlarının kimliğini araştırmak yoluna bile giderdik. Bunu yapsaydık, karşımıza FOX TV’nin sahibi, “Neo-Con’ların medarı iftiharı” Rupert Murdoch adındaki ünlü Forbes zengini- Yahudi militanı çıkardı. Irak Savaşı’nı, sahibi olduğu medya yığışımına ait 14’ü uydu üzerinden yayın yapan 50’yi aşkın küresel televizyon kanalı ile aklayan adamın Başkan Erdoğan’a adil davranmasını beklemez, niye diye sormazdık.” Özetlıyecek olursak:
· ♦Yahudiler ve diğer Avrupa güçleriyle birlikte Osmanlı’nın durdurulmasında aktif rol üstlenmeleri
· ♦ 200 yıllık küresel güç olmanın(hegemonyalarının)temellinde ”Şark Meselesi ”olarak adlandırılan uzun vadeli stratejileri …
Bu stratejinin iki kritik noktası:
- Osmanlı’nın Avrupa’dan uzaklaştırılması
- Müslüman toplumun islâm’ dan uzaklaştırılması…
· ♦Küresel sisteme itaraz etmiyecek,dini,bireysel inanç meselesine indirgeyen,mutasyona uğratılmış hormonlu kitleler oluşturmak… İslamın protestanlaştırılması, sekülerleştirilmesi,içinin boşaltılması…
· ♦İslam dünyasını tam ortadan ikiye ayırmak…Yapay sunni-şii çatışması …ve lokal çatışmaların, etnik kimlikler m ön plana çıkartarak,Müslüman toplumların,siyasi,sosyal,kültürel ve ekonomik kaosun eşiğine sürüklemek…Ortadoğu'da alevlenen mezhep kavgası.. Ermeni meselesi de bunun bir uzantısı…
Kapitalizm İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeni bir küreselleşme aşamasından geçmekte. Amerikan ekonomisinin hegemonik gücü altındaki bu yeni küreselleşme bir yandan teknolojide yepyeni atılımlar gerçekleştirirken diğer yandan da ülkelerin siyasi, kültürel ve sosyal ilişkilerinde yepyeni dönüşümler gerçekleştirmekte“İdeolojilerin Sonu”, “Medeniyetler Çatışması” “alt kimlik - üst kimlik” gibi kavramlar, iktisat dünyasının teknik terimlerinin yanında yer almaya başlaması.
20. yüzyılın son küreselleşme dalgası ile birlikte sertleşen rekabet koşulları çokuluslu şirketleri artık daha ucuza işçi çalıştırabileceği yeni üretim merkezleri aramaya itmiş olması belki de en kritik nokta.Böylece Dünyanın fabrikaları giderek dünyanın ucuz emek cennetlerine, Çin’e, Hindistan’a ve Latin Amerika ülkelerine kayması…. Bu süreçte 19. yüzyılın İngiltere odaklı kapitalizminin ayırt edici unsuru olan sanayi işçisi, yerini artık taşeronlaştırılmış, marjinalleşmiş ve çoğunlukla da çocuk işçiliğine dayalı “enformel/ esnek” üretim biçimlerine bırakması. Böylece Batılı sanayileşmiş ülkelerde işsizlik giderek daha büyük bir toplumsal sorun haline dönüşmüş, azgelişmiş ülkelerde asgari geçimlik düzeyinde çalıştırılan ve her an işini kaybetme korkusu yaşayan milyonlarca yeni iş merkezleri yaratılması…Bu dönemeçte artık yeni söylevler geliştirmek gerekti… Amaç her anlamda Dünya tarihini,insanlık tarihini kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etme,kendi yaptıkları insanlık suçlarını unutturma ve dünya halklarını afazileştirme….kendi kanlı ellerini başkalarının üzerinde temizlemek için bu afazilleştirme stratejisi uyguluyor….. Küresel oyun kurucullar bilgiyi, düşünceyi hatta inançları dogmalaştırarak beyinlerde egemenlik kurmak istiyor…Ekonomi alanında neoliberal olarak nitelendirilen politika emperyalizmin oluşturduğu dogma. Beyinler çizilen çerçeve içinde düşünüyor, önerileri, savları önsel, apriori olarak doğru kabul ederek olayları yorumluyor, beklentilere ona göre yön veriyor. Dogmatizm, dogmacılık kuşkuyu, eleştiriyi irdelemeyi ortadan kaldırıyor, bağnazlık, düşünce körlüğü yaratmak istiyor…"Amaca Ulaşmak İçin Her Yol Mübah" olan Pragmatist / Makyavelist / Oportünist Düşünce Sistemini yaygınlaştırarak tüm Dünya Halklarını afazileştirmek kendi hegomanyası altına almak istiyor...Ve başarıyor da.... Artık birileri mağdur rolü oynuyor…Ötekilerde cani olarak ötekeleştiriyor....İşin garibi bu tarihsel olayları da kendilerinin kurguladığını. Bu işin asıl sorumluları kendilerinin olduğunu hiç gündeme getirmeden…
Son söz:
Döviz kuru seviyesi üzerinden piyasaya 'felaket' algısı pompalamak, 'iyi niyetli' bir yaklaşım değil.
Kanımca, tartışmanın döviz kurları üzerinden yürümesinde ciddi bir kurgu hatası var. Tartışılması gereken konu kur değil, 'risk algısı' olmalı. Bu savımıza destek : http://portal.dpu.edu.tr/orhan.elmaci/makale_oku/350/ekonomide-ki-algi-operasyonu-psikolojik-manipulasyon-ve-turkiye
İlgilenenler okusun diye :
http://portal.dpu.edu.tr/orhan.elmaci/makale_oku/280/kuresel-gucler-ve-yerli-isbirlikcilerihttp://portal.dpu.edu.tr/orhan.elmaci/makale_oku/326/algi-operasyonu-psikolojik-manipulasyon2