Kripto Varlıkların Muhasebeleştirilmesinde IASB’nin Paradoksu – Şirket Kapitalizmi ve Gezegensel Sınırlar Perspektifinden Bir Eleştiri
Abstract
This article aims to critically examine the approach of the International Accounting Standards Board (IASB) to the accounting of crypto-assets, from the perspectives of corporate capitalism and planetary boundaries. As of 2025, the IASB has not issued a dedicated standard for crypto-assets. Instead, the existing IFRS framework (e.g., IAS 38, IAS 2) fails to adequately address the unique characteristics of these assets, such as volatility, decentralization, and energy consumption. This gap has led to inconsistencies and challenges in international comparability. The profit-driven nature of corporate capitalism prevents the environmental and social costs (e.g., the carbon footprint of crypto mining) from being reflected in financial statements. The speculative nature of crypto-assets and their association with illicit activities further increase the need for regulation and standard development. In Türkiye, Law No. 7518 and MASAK regulations represent a significant milestone in promoting transparency and combating crime.
Keywords: Cryptocurrency • Accounting • IASB • Paradox • Corporate Capitalism • Planetary Boundaries • Sustainability • Financial Reporting • Digital Economy • Environmental Impact • Corporate Social Responsibility • Regulatory Policies
Öz
Bu makale, kripto varlıkların muhasebeleştirilmesi bağlamında Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu’nun (IASB) yaklaşımını, şirket kapitalizmi ve gezegensel sınırlar perspektifinden eleştirel bir şekilde inceleyi amaçlamaktadır. 2025 itibarıyla, IASB’nin kripto varlıklar için özel bir standardı bulunmamakta, mevcut UFRS çerçevesi (örn. IAS 38, IAS 2) bu varlıkların volatilite, merkeziyetsiz yapı ve enerji tüketimi gibi özelliklerini yeterince ele alamamaktadır. Bu durum, tutarsızlıklara ve uluslararası karşılaştırılabilirlik sorunlarına yol açmaktadır. Şirket kapitalizminin kâr odaklı yapısı, çevresel ve sosyal maliyetlerin (örn. kripto madenciliğinin karbon ayak izi) finansal tablolara yansıtılmasını engellemektedir.. Kripto varlıkların spekülatif doğası ve gayrimeşru faaliyetlerle ilişkilendirilmesi, düzenleme ve standart geliştirme gereksinimini artımaktadır. Türkiye’de 7518 Sayılı Kanun ve MASAK düzenlemeleri, şeffaflık ve suçla mücadele önerisi önemli bir kilometre taşıdır.
Anahtar kelimeler: Kripto Varlıklar • Muhasebeleştirme • IASB • Paradoks • Şirket Kapitalizmi • Gezegensel Sınırlar • Sürdürülebilirlik • Finansal Raporlama • Dijital Ekonomi • Çevresel Etki • Kurumsal Sosyal Sorumluluk • Düzenleyici Politikalar
GİRİŞ
Küresel finansal piyasalar, son yıllarda dijitalleşmenin ivme kazanması ve finansal araçların giderek karmaşık hale gelmesiyle önemli bir dönüşüm sürecine girmiştir. Bu dönüşüm, yalnızca yatırımcı davranışlarını ve finansal sistemin işleyişini değil, aynı zamanda muhasebe standartlarını belirleyen küresel kurumların da konumunu ve işlevini sorgulatır hale getirmiştir. Bu bağlamda, muhasebe alanındaki en yetkin uluslararası kurum olarak kabul edilen Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu (IASB), yeni nesil dijital varlıkların, özellikle de kripto varlıkların finansal raporlama sistemine entegrasyonunda ciddi zorluklarla karşı karşıyadır.
Kripto varlıklar; yüksek volatiliteye sahip olmaları, merkeziyetsiz yapılarıyla klasik mülkiyet ve kontrol kavramlarını sarsmaları ve bazı türlerinin aşırı enerji tüketimine dayalı olması gibi nedenlerle mevcut finansal raporlama çerçevelerine doğrudan meydan okumaktadır. Bu özellikler, geleneksel varlık sınıflandırmalarının ötesine geçen yeni bir varlık paradigmasını işaret etmekte ve dolayısıyla muhasebe standartlarının yalnızca teknik değil, aynı zamanda etik ve politik boyutlarını da gündeme getirmektedir. IASB tarafından yayımlanan Uluslararası Finansal Raporlama Standartları (UFRS) her ne kadar yatırımcılar için şeffaflık, karşılaştırılabilirlik ve güvenilirlik hedefleri doğrultusunda şekillendirilmiş olsa da (Deloitte, 2023, s. 12), bu standartlar çoğu zaman daha derin sistemsel sorunlara, özellikle de şirket kapitalizminin kâr maksimizasyonuna dayalı yapısına ve gezegensel sınırların ihlal edilmesinden doğan ekolojik kırılganlıklara yanıt verememektedir.
Bu çalışmanın temel amacı, kripto varlıkların muhasebeleştirilmesine yönelik IASB’nin yaklaşımını, yalnızca teknik bir çerçevede değil, aynı zamanda şirket kapitalizminin hegemonik yapısı ve giderek daha görünür hale gelen ekososyal krizler ekseninde eleştirel bir perspektifle değerlendirmektir. Muhasebe, artık yalnızca finansal bilgiyi düzenleyen nötr bir araç değil; aynı zamanda toplumsal, çevresel ve siyasal etkileri olan bir bilgi üretim pratiği olarak ele alınmalıdır. Bu noktada Elmacı’nın (2023) “Küresel Para İllüzyonu: Her Balon Sönmeye Mahkûm” metaforu, bu çalışmanın kuramsal zeminini şekillendirmektedir. Bahsi geçen metafor, yalnızca finansal balonların kaçınılmaz çöküşüne değil, aynı zamanda muhasebe pratiklerinin doğanın ve toplumun gerçek maliyetlerini ne denli görmezden geldiğine işaret etmektedir. Kripto varlıklar gibi yeni finansal olguların muhasebeleştirilmesinde, bu illüzyonun bir kez daha devreye girdiği, risklerin kurumsal raporlama yoluyla perde arkasına itildiği gözlenmektedir.
Bu makalede yalnızca IASB’nin teknik yaklaşımları değil, aynı zamanda bu yaklaşımların politik ekonomisi, epistemolojik sınırları ve gezegenin sürdürülebilirliğiyle çatışan boyutları da sorgulanacaktır. Zira muhasebe, yalnızca geçmişin kaydını tutmakla değil, aynı zamanda geleceğin şekillendirilmesinde ideolojik bir araç olarak da rol oynamaktadır. Kripto varlıkların muhasebeleştirilmesi meselesini, finansal sistemin yüzeyindeki bir teknik mesele olarak değil; muhasebenin ideolojik işlevlerini, gezegensel krizlerle olan ilgisizliğini ve şirket kapitalizminin epistemik hakimiyetini görünür kılacak şekilde bütüncül bir eleştiri çerçevesine oturtmaktadır. Kripto varlıklar bu bağlamda, sadece yeni finansal araçlar değil; muhasebenin hakikatle, etikle ve doğayla olan ilişkisinin turnusolü olarak değerlendirilecektir.
1. Kavramsal/Kuramsal Çerçeve (Gerekçeler ve Bağlantılı Konular)
Kripto varlıkların muhasebeleştirilmesine ilişkin literatür, ağırlıklı olarak teknik sınıflandırmalar, değerleme yöntemleri ve denetim zorlukları etrafında şekillenmiştir. Özellikle Uluslararası Finansal Raporlama Standartları (UFRS) bağlamında yapılan çalışmalar, bu yeni dijital varlıkların ne ölçüde finansal tablo kullanıcılarına güvenilir ve karşılaştırılabilir bilgi sunduğunu incelemiştir (PwC, 2022, s. 9; EY, 2023, s. 15). Bununla birlikte, mevcut literatürün büyük bir bölümü, kripto varlıkların muhasebeleştirilmesinde kurumsal ve ideolojik bağlamı göz ardı etme eğilimindedir. Bu eksiklik, muhasebenin sadece bir bilgi sistemi değil, aynı zamanda değerlerin ve iktidar ilişkilerinin yeniden üretildiği bir alan olduğunu görmezden gelmek anlamına gelir.
Özellikle IASB’nin kripto varlıkları “stok”, “maddi olmayan duran varlık” veya “yatırım amaçlı varlık” gibi mevcut kategorilere sıkıştırmaya çalışması, literatürde yoğun tartışmalara neden olmuştur (Deloitte, 2023, s. 14). Bu çerçeve, varlıkların teknolojik niteliğini değil, onları raporlanabilir hale getiren finansal anlatıyı öncelemektedir. Başka bir ifadeyle, kripto varlıkların muhasebeleştirilmesinde esas mesele, ekonomik gerçeklikten çok, finansal temsiliyetin ideolojik doğasıdır. Burada Jean Baudrillard’ın simülasyon kuramı (Baudrillard, 1981, s. 167) ve David Harvey’nin zaman-mekân sıkışması (Harvey, 1989, s. 240) gibi teorik yaklaşımlar, dijital varlıkların “gerçek” değerle ilişkisini sorgulamada güçlü bir zemin sunar.
Literatürde giderek daha fazla öne çıkan bir diğer boyut, muhasebe pratiklerinin gezegensel sınırlarla kurduğu sorunlu ilişkidir. Kripto varlıkların enerji tüketimi, karbon ayak izi ve sürdürülebilirlik bağlamındaki etkileri, yalnızca çevresel değil, aynı zamanda epistemolojik bir meseledir. Zira mevcut muhasebe sistemleri, doğaya verilen zararları görünmez kılmakta, çevresel maliyetleri “dışsallık” olarak konumlandırarak bilanço dışı bırakmaktadır (Khan, Serafeim & Yoon, 2016, s. 5). Bu bağlamda, muhasebe yalnızca ölçen ve raporlayan değil, aynı zamanda gizleyen ve çerçeveleyen bir ideolojik aygıta dönüşmektedir.
Kimi eleştirel muhasebe araştırmacıları, bu durumu şirket kapitalizminin hegemonik yapısıyla ilişkilendirmektedir. Özellikle Gray, Dillard, Tinker ve Cooper gibi öncüler, muhasebenin sermayenin çıkarlarını merkeze alan bir araç haline geldiğini, kamusal sorumluluk ve toplumsal fayda perspektiflerinin sistematik biçimde ihmal edildiğini savunmaktadır (Gray, Owen & Adams, 2009, s. 42; Dillard & Vinnari, 2019, s. 15). Bu düşünce çizgisi, kripto varlıkların muhasebeleştirilmesini de bu hegemonya bağlamında ele almaktadır. Dijitalleşmenin ve blockchain teknolojilerinin sunduğu şeffaflık iddiası, çoğu zaman yeni bir denetim fetişizmine ve dijital otoriterliğe evrilmektedir (Zuboff, 2019, s. 184).
Bu teorik sorgulamalar, Elmacı’nın (2023) “Küresel Para İllüzyonu: Her Balon Sönmeye Mahkûm” metaforuyla bütünleşmektedir. Elmacı, finansal piyasaların simülasyonel doğasını, bu piyasaları düzenleyen muhasebe sistemlerinin gerçeklikle olan bağlarını sorgulayan bir perspektifle irdelemekte; kripto varlıkların spekülatif değerlerinin, muhasebe aracılığıyla meşrulaştırıldığını ve sistemin sürdürülemezliğinin maskelendiğini ileri sürmektedir (Elmacı, 2023, s. 27). Bu yaklaşım, çalışmanın teorik omurgasını oluşturmakta ve muhasebenin yalnızca hesap tutan değil, hakikati kuran bir dilsel iktidar olduğunu ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak, literatürdeki teknik tartışmaları, şirket kapitalizminin sistemsel dinamikleri ve gezegensel sınırların aşılmasıyla oluşan ekolojik kriz bağlamında yeniden düşünmek elzemdir. Muhasebe artık sadece geçmişin bir kaydı değil; geleceğin inşasında rol alan ideolojik bir araç, hakikat rejimi ve kimi zaman suskunluk stratejisidir. Bu çalışma, işte tam da bu suskunluğun diline kulak vermeye çalışacaktır.
Yöntem
Bu çalışma, nitel araştırma paradigması çerçevesinde şekillendirilmiş olup, eleştirel kuram temelli bir analiz yaklaşımını benimsemektedir. Araştırmanın temel yöntemi, eleştirel içerik analizi olarak belirlenmiştir. Bu bağlamda hem IASB tarafından yayımlanan kripto varlıklara ilişkin raporlar ve teknik belgeler hem de bu belgeler etrafında şekillenen akademik literatür, şirket kapitalizmi, epistemik otorite ve gezegensel sınırlar ekseninde yorumlayıcı ve eleştirel bir perspektifle incelenmiştir (Fairclough, 2013, s. 234; Kincheloe & McLaren, 2011, s. 288).
Araştırmanın çıkış noktası, muhasebenin teknik bir araç değil, toplumsal gerçekliği kuran bir iktidar dili olduğu varsayımıdır. Bu bağlamda muhasebe standartları yalnızca finansal düzenlemeler değil; aynı zamanda şirket kapitalizminin dünya görüşünü, meşruluk kodlarını ve görünürlük stratejilerini içinde barındıran ideolojik metinler olarak ele alınmıştır (Tinker, 1985, s. 74; Cooper, 2015, s. 164). Özellikle kripto varlıkların sınıflandırılmasına dair yapılan öneriler, hangi ekonomik değerlerin “gerçek”, hangilerinin “şüpheli” kabul edildiğini gösteren bir epistemolojik filtre olarak analiz edilmiştir.
Çalışma, Eleştirel Muhasebe Yaklaşımı (Critical Accounting) ekseninde konumlandırılmış olup, bu perspektif doğrultusunda yalnızca teknik sınıflandırmaların yeterliliği değil, aynı zamanda bu sınıflandırmaların ardında yatan politik-iktisadi çıkarlar, etik ihlaller ve çevresel körlük de sorgulanmıştır (Gray, Owen & Adams, 2009, s. 45). Ele alınan belgeler, muhasebenin söylemsel çerçevesi içerisinde yer alan “değer”, “şeffaflık”, “güvenilirlik” gibi kavramların nasıl tanımlandığına, bu kavramların kimin çıkarına işler hâle getirildiğine odaklanan eleştirel söylem analizi ile değerlendirilmiştir (Chiapello, 2017, s. 151).
Araştırmanın temel sınırlılığı, kripto varlıkların hızla evrilen yapısal ve teknolojik özelliklerinin mevcut kuramsal çerçevelerle tam olarak kavranamaması riskidir. Ancak bu sınırlılık aynı zamanda çalışmanın gücünü oluşturmaktadır; zira bu metin, teknik çözümler önermekten çok, sorgulama kültürünü diri tutmayı ve muhasebeyi şirket kapitalizminin sessiz hizmetkârı olmaktan çıkarmayı amaçlamaktadır. Bu nedenle yöntem, yalnızca mevcut olanı anlamak değil, gizlenenin izini sürmek, suskunlukları deşifre etmek ve finansal düzenin arka planında yatan anlam rejimlerini görünür kılmak üzerine kurulmuştur (Elmacı, 2023, s. 31).
Bulgular ve Tartışma
Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu’nun (IASB) kripto varlıklara ilişkin mevcut yaklaşımı, büyük ölçüde bu varlıkların maddi olmayan duran varlık (IAS 38) ya da stok (IAS 2) gibi mevcut standartlara göre sınıflandırılmasına dayanmaktadır (IASB, 2022, s. 4). Ancak 2025 itibarıyla, bu konuda henüz özel ve kapsamlı bir standart oluşturulmamıştır. Bu durum, hem uygulamada tutarsızlıklara hem de uluslararası karşılaştırılabilirlik sorunlarına yol açmaktadır. Örneğin ABD’de FASB’nin 2023’te yayımladığı ASU 2023-08, kripto varlıkların adil değerden ölçülmesini zorunlu kılarken (FASB, 2023), IASB'nin hâlâ somut bir adım atmaması, UFRS ile GAAP arasında önemli bir uyumsuzluk doğurmuştur (KPMG, 2024).
IASB’nin bu pasif tutumu, sadece teknik bir eksiklik değil, aynı zamanda şirket kapitalizminin şeffaflık fetişizmini ele veren bir sistematik suskunluktur. ICAEW'nin de belirttiği gibi, IASB’nin “UFRS literatüründe boşluk yoktur” iddiası, kripto varlıkların muhasebeleştirilmesinde epistemolojik bir direnci ve statükonun korunmasına dönük bir eğilimi göstermektedir (ICAEW, 2024).
Gezegensel sınırlar, insanlığın doğal sistemlerle uyumlu biçimde yaşayabileceği biyofiziksel limitleri tanımlar (Rockström vd., 2009, s. 32). Ancak kripto madenciliği, özellikle Proof-of-Work algoritmalarını kullanan Bitcoin gibi kripto paralar, yüksek enerji tüketimiyle bu sınırları zorlamaktadır. Mora ve arkadaşlarının (2018, s. 931) çalışmasına göre, Bitcoin madenciliğinin yıllık karbon emisyonları, bazı küçük ülkelerin toplam emisyonlarına eşdeğerdir.
Muhasebe standartları ise bu çevresel maliyetleri finansal tablolara yansıtamamaktadır; doğal sermaye tüketimi, bilanço dışında kalmakta ve “dışsallık” olarak ele alınmaktadır (Lélé & Norgaard, 1996, s. 195). Bu durum, muhasebenin şirket kapitalizminin kâr odaklı paradigmaları ile gezegensel sürdürülebilirlik hedefleri arasındaki çelişkiyi net biçimde ortaya koyar. IASB’nin mevcut standartları, bu çevresel etkileri göz ardı ederek, kripto varlıkların çevresel ayak izini finansal raporlama süreçlerinden soyutlamaktadır (Emerald Insight, 2021).
Bu bağlamda kripto varlıkların spekülatif doğası, sadece finansal değil; aynı zamanda çevresel ve sosyo-politik bir risk alanı oluşturmaktadır. Özellikle Proof-of-Work tabanlı sistemlerde madencilik süreçlerinin yüksek enerji tüketimi ve karbon emisyonları, gezegensel sınırları tehdit eden bir faktör haline gelmiştir (Mora vd., 2018, s. 104). Ancak IASB’nin mevcut standartları, bu çevresel maliyetleri finansal tablolara entegre etmez; bu maliyetler hâlâ “dışsallık” olarak kabul edilir (Emerald Insight, 2021). Bu da şirket kapitalizminin sürdürülebilirlik söylemi ile fiilî uygulamaları arasındaki çelişkinin muhasebe yoluyla görünmez kılındığını gösterir.
Burada Elmacı’nın (2023) “her balon sönmeye mahkûmdur” metaforu, bu analizde kurucu bir rol üstlenir. Kripto varlıkların değerleri, piyasa psikolojisi ve spekülatif beklentilerle şişirilirken; muhasebe bu balon ekonomisinin teknik meşrulaştırıcısı hâline gelmektedir (Elmacı, 2023, s. 30). Muhasebe bu bağlamda, yalnızca ölçüm aracı değil, aynı zamanda meşruiyet üreten simgesel bir dil olarak işlemektedir.
Gezegensel sınırlar yaklaşımı da bu bağlamda önemli bir kavramsal çerçeve sunar. Rockström vd. (2009, s. 32) tarafından ortaya konan bu model, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanım sınırlarını tanımlar. Ancak geleneksel muhasebe sistemleri bu sınırların aşılmasını görmezden gelerek, doğal sermayeyi (hava, su, biyoçeşitlilik) görünmezleştirmektedir (Lélé & Norgaard, 1996, s. 360). IASB'nin karbon ayak izi, enerji kullanımı veya ekosistem bozulmaları gibi göstergeleri finansal raporlamaya entegre edememesi, bu yetersizliğin kurumsal boyutunu ortaya koyar.
FASB’nin ASU 2023-08 girişimi, adil değer ölçümü yönünden bir ilerleme sayılabilir (CPA Journal, 2024); ancak çevresel-sosyal etkilerin görünürlüğü açısından hâlâ yetersizdir. Bu, Zuboff’un (2019, s. 266) “görünürlük üretiminden kontrol üretimine geçiş” şeklinde tanımladığı dijital denetim paradigmasının, muhasebede de hâkimiyet kurmaya başladığını gösterir.
Kripto varlıkların bir diğer tartışmalı yönü ise gayrimeşru kullanım potansiyelidir. Chainalysis (2024) verilerine göre kripto paraların önemli bir kısmı kara para aklama ve yasa dışı ticaretle ilişkilidir. IASB’nin bu gerçekliği yok sayması mümkün olmasa da, bu durumun muhasebeleştirme süreçlerine nasıl entegre edileceği henüz net değildir. Türkiye'de 7518 Sayılı Kanun ve MASAK düzenlemeleri, kripto varlık hizmet sağlayıcılarına yönelik denetim ve KYC zorunlulukları getirse de, bu önlemler küresel uyum eksikliği nedeniyle kısıtlı etki yaratmaktadır (FATF, 2022).
Bütün bu bulgular ışığında, IASB’nin kripto varlıkları kapsayan yeni bir muhasebe standardı geliştirmesi artık teknik değil ahlaki bir zorunluluk hâline gelmiştir. Bu standart, yalnızca ölçüm mantığını değil; aynı zamanda etki temelli bir muhasebe vizyonunu içermelidir. Önerilen dönüşüm adımları şunları kapsamalıdır:
Bu dönüşüm, muhasebenin sadece rakamları değil, gezegenin ve toplumun geleceğini de hesaba katmasını sağlayacak, gerçek anlamda bir gezegensel sorumluluk muhasebesi yaratacaktır.
Bu bağlamda, IASB'nin mevcut yaklaşımı sadece bir eksiklik değil, kurumsal sorumluluk ve sürdürülebilirlik açısından ciddi bir zaaf alanıdır. Kripto varlıklar, hem sistemsel açmazların hem de dönüştürücü potansiyelin simgesidir. Bu yüzden, onları muhasebeye entegre etmenin yolu, sadece tanım ve sınıflandırmadan değil; değer, etik ve ekolojiyle yeniden bağ kurmaktan geçer.
Sonuç
Kripto varlıklar, yalnızca dijital çağın yeni yatırım araçları değil; aynı zamanda muhasebenin bilgi üretme biçimini, değer kavramını ve gerçeklik algısını kökten sorgulayan yapısal bir dönüşümün simgesidir. Ancak Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu’nun (IASB) bu dönüşüme verdiği karşılık, teknik muhafazakârlık ile şekillenmiş, çevresel ve toplumsal etkileri görmezden gelen minimalist bir tutumdur.
Mevcut muhasebe çerçevesi, kripto varlıkları “maddi olmayan duran varlık” ya da “stok” gibi klasik kalıplara sıkıştırmakta; onların merkeziyetsiz yapısını, spekülatif doğasını ve gezegensel etkilerini finansal tablolardan dışlamaktadır. Bu yaklaşım, şirket kapitalizminin kısa vadeli kâr maksimizasyonu hedefleriyle uyumlu olsa da, muhasebenin sosyal sorumluluk, etik duyarlılık ve gezegensel farkındalık gibi yeni normatif yükümlülüklerine yanıt verememektedir (Gray vd., 2009, s. 58; Elmacı, 2023, s. 30).
IASB’nin bu suskunluğu, yalnızca regülasyon eksikliği değil, aynı zamanda epistemolojik bir duruş, hatta bir ideolojik tercihtir. Muhasebe, yalnızca olanı değil, olması isteneni görünür kılar; bu yönüyle kripto varlıkların doğasında yer alan spekülasyon, enerji tüketimi ve etik sorunlar görmezden gelinmekte, “ölçülemeyen” otomatik olarak “önemsiz” sayılmaktadır.
Bu çalışmanın bulguları, IASB’nin mevcut yaklaşımının hem uluslararası karşılaştırılabilirlik hem de çevresel meşruiyet açısından yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır. Kripto varlıklar üzerinden şekillenen yeni finansal ekosistem, ancak şu dönüşüm adımlarıyla sağlıklı biçimde muhasebeleştirilebilir:
Muhasebe artık sadece rakamları değil, riskleri, etkileri ve etik yükümlülükleri raporlamalıdır. Kripto varlıklar, bu dönüşüm için bir test değil; bir fırsattır. Fırsat kaçırılırsa, muhasebe sadece geçmişin değil, geleceğin de hesap verilemeyen karanlığına hizmet etmiş olur.
Kripto varlıkların muhasebeleştirilmesi, IASB’nin UFRS çerçevesinin şirket kapitalizmi ve gezegensel sınırlar karşısındaki yetersizliklerini ortaya koymaktadır. Mevcut standartlar, kısa vadeli finansal performansa odaklanırken, kripto madenciliğinin enerji tüketimi ve doğal sermaye tükenimi gibi maliyetleri göz ardı eder. Elmacı’nın (2023) “balon” metaforu, finansal sistemin ekolojik ve sosyal kırılganlıkları beslediğini vurgular. Kripto paraların gayrimeşru kullanımı, düzenleme ve muhasebe standartlarının şeffaflığı artırma ve suçla mücadele etme hedefini güçlendirir. IASB’nin, doğal sermayeyi içselleştiren, çevresel ve sosyal etkileri finansal tablolara yansıtan ve gezegensel sınırları maliyetlendiren standartlar geliştirmesi, finansal ve ekolojik sürdürülebilirlik için zorunludur.
Kaynakça
20 Aralık 2017 tarihli blog yazım. "Küresel Para İllüzyonu / Her Balon Sönmeye Mahkum" https://tinyurl.com/5n64f5w5