Tüm Bilgi Paylaşımlarım

Tasavvuf Felefesi ve Ekolleri Açısından, Modern Türk Eğitim Sisteminin Problem ve Çözüm Analizi

Sorun analizinde, hem Osmanlı hem de Batı düşünce tarihinin somut bulgularından ve bunların objektif değerlendirildiği muteber çalışmalardan yararlanıldı. Çözüm kabilinde sunulan varlık ve bilgi anlayışı, Kur’ânı Kerîm ve hadîs-i şerifler başta olmak üzere İslam düşüncesinin temel kaynakları içinde arandı. Bu kaynaklarda görülen bilgi tanımından hareketle, İslam düşünce tarihindeki temel eserlerden istifade edildi. Cuneyd-i Bağdadi, Gazali, Sühreverdi, İbn Arabi, Sadreddin-i Konevi, İsmail Hakkı Bursevi, Abdülgani Nablusi gibi âlimlerin savundukları varlık düşüncesi, akıl ile vahiy arasında kurulan dengenin de portresini sunduğu için, söz konusu kaynaklar klasik metinlerin tekrarı değil, günümüze sunduğu çözümleri açısından ele alındı. Konuların günümüze bakan yönü, Batı düşüncesinden çıkıp post modern çağda yaygınlık kazanmış “bireysellik,” “toplumsallık,” “özgürlük” gibi bazı kelimeler üzerinden değerlendirilirken, bunların Batı dünya görüşü ile İslam dünya görüşü içinde kazandığı manalar, mukayeseli olarak incelendi. Kavramların İslam dünya görüşüne göre kazandığı manalar, İslam düşüncesinin tanımladığı çerçevedeki bir varlık anlayışından beslendiği için; kelam, felsefe ve tasavvuf bilimlerinden birisini diğerlerine tercih ederek, söz konusu mana sisteminin çerçevesini çizmemiz gerekti. Kendi içinde tutarlı olabilmesi ve evrensel bir eğitim felsefesi sunabilmesi bakımından gerekli olan bu tercihimiz, tasavvuf biliminin ortaya koyduğu anlayıştan yana oldu. Bu tercihin arka planındaki analiz, Modern Bilimlerin İhyası (İhyâ-iUlûmu’d- dünya)” külliyatımızın mukaddemesi niyetiyle neşrettiğimiz “Sufism in the Context of Modernism” içinde yapıldığından burada tekrar edilmedi. Külliyatın birinci risalesi olan bu çalışmada ise çözüm olarak önerilen tasavvufi varlık anlayışı, sufi terminoloji içinde tecrübe edilen derinlikte değil, muhataplarının genel manada kanaat sahibi olabilecekleri bir seviyede ele alındı. Muhyiddin-i İbn Arabi ve onun düşünce ekolüne dayanan bu varlık anlayışı, insan idraki ile eşyanın var oluşunu, gözlemlenebilir düzeyden başlayan (altıncı taayyün), bir dereceden sonra ikisinin birlendiği (üçüncü taayyün) varlık mertebelerini esas almaktadır.