Tüm Bilgi Paylaşımlarım

“Öğretmenler! Yeni Nesil Sizin Eseriniz Olacaktır.“

  Her zaman öğrenci olarak kalan, Öğretmenliğin kıdemli bir öğrencilik olduğunu hep hatırda tutan, Mustafa Kemal Atatürk'ü kendine rehber kılmış, aydınlık Türkiye'nin mimarlarını yetiştiren tüm öğretmenlerin, Öğretmenler günü kutlu olsun.... "Radikal Blog"da ki 23.11.2012 tarihli deneme yazılarımdan...... ” Öğretmenler! Yeni Nesil Sizin Eseriniz Olacaktır." İksöz:  Öğretmenimiz bellidir. Minnetle.  Büyük önderin,  günümüze ışık tutan sözleri çok manidar. Birlikte okuyalım:   "En büyük savaş, cahilliğe karşı yapılan savaştır." "Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder." “Öğretmek için öğrenmek gerek. Ve gönlünüzde bir sevda yok ise öğrencilik zor gelir. Öğretmenlik yapar ama öğretmen olamazsınız." “Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin”  "Öğretmenler! Yeni nesli, cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle orantılı bulunacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister! Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir… Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır."  "Şimdiye kadar uygulanan eğitim ve öğretim yöntemlerinin milletimizin geri kalmasında en önemli etken olduğu kanısındayım.  Hala hak ettiği değeri göremeyen, hala hak ettiği hayata kavuşamamış öğretmenlerimiz var. Onun için bir milli eğitim programından söz ederken, eski devrin boş inançlarından ve yaratılışımızla hiç ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelebilen bütün etkilerden tamamen uzak, milli karakterimiz ve milli tarihimizle uyumlu bir kültür kastediyorum. Çünkü milli dehamızın gelişmesi ancak böyle bir kültür ile sağlanabilir."    "Türkiye’nin birkaç seneye sığdırdığı askerî, siyasî, idarî inkılâplar çok büyük, çok mühimdir. Bu inkılâplar, sayın öğretmenler, sizin; toplumsal ve fikrî inkılâptaki muvaffakiyetlerinizle desteklenecektir. Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet,sizden “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller ister!     "Öğretmenlik ömür boyu sürecek bir öğrenciliktir."      "Cahillik yok edilmedikçe, yerimizdeyiz… Yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor, demektir. Bir taraftan genel olan cahilliği yok etmeye çalışmakla beraber, diğer taraftan toplumsal yaşamda bizzat faal ve faydalı, verimli elemanlar yetiştirmek lazımdır. Bu da ilk ve orta öğretimin uygulamalı bir şekilde olmasıyla mümkündür. Ancak bu sayede toplumlar iş adamlarına, sanatkarlarına sahip olur. Elbette milli dehamızı geliştirmek, hislerimizi layık olduğu dereceye çıkarmak için yüksek meslek sahiplerini de yetiştireceğiz. Çocuklarımızı da ayni öğretim derecelerinden geçirerek yetiştireceğiz." "Gözlerimizi kapayıp tek başımıza yaşadığımızı düşünemeyiz. Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile olan bağlarımızı kopartamayız. Aksine yükselmiş, ilerlemiş, çağdaş bir millet olarak medeniyet düzeyinin de üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fen ile olur. İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ulus ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur." "Eserinin üzerinde imzası olmayan yegane sanatkar öğretmendir." (Mustafa Kemal Atatürk)  “24 Kasım Öğretmenler Günü” münasebetiyle  yayımlanan mesajın(*) özellikle şu satırları çok önemsiyorum. Birlikte okuyalım:   " Bizler “beşikten mezara kadar ilim tahsil etmeyi” emreden, kalemin kılıçtan üstün olduğu bir medeniyetin mensupları olarak, tarih boyunca olduğu gibi bugün de öğretmenlerimize büyük değer veriyoruz. Zira öğretmen, sadece öğreten, bilgiyi nakleden insan değildir. Öğretmen, öğrettiğinden ziyade, yetiştiren, eğiten, terbiye eden; öğrencisinin içindeki cevheri sabırla açığa çıkaran ve işleyen kişidir. Öğretmenlik, bilgi, tecrübe ve irfanla çocuklarımızı, gençlerimizi geleceğe hazırlama mesleğidir. Bu yönüyle öğretmenler, eğitim öğretim sistemimizin temel yapı taşları, istikbalimizin de mimarlarıdır. Öğretmenlerine hak ettikleri değeri vermeyen, onların fedakârlıkları karşısında ahde vefa göstermeyen hiçbir toplumun geleceği yoktur." Bu gün ne zaman, niçin konmuş diye sorarsanız? Herkes yanıtını bilse bile; affınıza sığınarak , yine de anlatayım!.... UNESCO-İLO, öğretmenleri onurlandırmak için, 1994 yılında “5 Ekim “ gününü tüm Dünya’da “Öğretmenler Günü” olarak kabul etmiş.. Her ülkenin; kültürel , tarihi özelliklerinin ve okul tatil günlerinin farklı olması nedeniyle, farklı tarihlerde “Öğretmenler Günü “nü kutlamaya başlanmış.  Türkiye’de her yıl 24 Kasım, “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmakta. Neden 24 kasım derseniz?... 24 Kasım 1928, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün "Millet Mektepleri’nin Başöğretmenliği"ni kabul ettiği gün. Böyle yazıyor kitaplar!... Hep söylenir öğretmenlik en kutsal meslektir diye ve biz kalıplaşmış bu cümlelerden oluşan bir kutsallık payesi içinde aslında çok fark etmeyiz üzerimizdeki etkilerini.  Yıllar boyunca insan denen varlığın mimarı, mühendisi, ustası, kalfası, ağır işçisi ve eğiticisidir onlar.  Ailemizden sonra üzerimizde en fazla emeği olan sevgili öğretmenlerimiz. Hakları nasıl ödenir ki? Nasıl öderiz bize harf harf dokuyarak öğrettikleri bilginin, emeğin, şefkatin, anneliklerinin, babalıklarının hakkını? Ödeyebilir miyiz? Öğretmen annedir, öğretmen babadır, öğretmen sırdaştır, arkadaştır, ara bulucudur ve aslında öğretmen eğiticidir.  Biz klasik anlamda öğretmen diyerek kalıplaşmış bir kelimeye sığdırıyoruz belki tüm bir ömrü ve emeği ama öğretmen dediğimiz kişi bir eğitmendir.  Eğitmenle öğretmen farklı şeylerdir aslında.  Öğretmen öğreten insan, eğitmen eğiten insan demektir.  Herkes bir başkasına sahip olduğu bir bilgiyi öğretebilir.  Öğretmek bir bilginin başkasıyla paylaşılması, başkasına anlatılması ve öğretilmesi iken eğitmek, çok başka bir şeydir. Eğitmek bir süreçtir, eğitmek bir bütünü kavramak ve bireyi bütün olarak görebilmek demektir. “Eğitim öğrenilen bilgiler unutulduktan sonra geriye kalan şeydir.” diyor dünyanın en büyük dahisi. Öğrendiklerimiz, bütün o kitabi bilgiler yıllar geçip unutulduktan sonra bize güzel ve değerli bir şeyler kazandırmış sa, bizi törpülemişse, insan gibi insan olabilmişsek eğitilmişiz demektir. Eğitimin her düzeyinde, her kademesin de!... Öğretmen öğretendir... Bir çocuk okula başladığı günden itibaren en çok öğretmeniyle birliktedir. Çocuklar için örnek insan, öğretmenidir. Öğretmen hep saygı duyulan itaat edilen kişidir; Çünkü, o hep verir.  O alış-veriş yapmaz. Öğrencileriyle veriş-alış’tır arasındaki ilişki... Öğretir, hep öğretir. Öğrencisini yetiştirmek, bilgilendirmek onu gururlandırır... Kolay mı bir insan yetiştirip bu acımasız dünyaya salıvermek?.. Yüreği hep kıpır kıpırdır öğretmenin... Boşuna mı söylenmiş Hz. Ali’den beri “bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” diye... Örnekleri çoğaltmak mümkün; ancak, ben size bu örneklerden sadece bir tanesini aktarmak istiyorum ki öğretmenin değerini anlamak için... “Beyaz atına binmiş, ordusunun önünde giden Fatih Sultan Mehmet, yanında onu yetiştiren Akşemsettin, Molla Hüsrev ve Molla Gürani ile İstanbul’a giriyor. Türk Ordusu’nu karşılayan şehir halkı yol boyunca dizilmiş, ellerindeki çiçek demetlerini padişaha sunmak için yaklaşıyor. Şehir ahalisi, beyaz sakalıyla, ağır duruşuyla Akşemsettin’i padişah sanıp çiçekleri ona sunmaya çalışıyorlar. Akşemsettin atını geri çekip göz ucuyla Fatih’i göstererek : “Sultan Mehmet odur, çiçekleri ona veriniz” demek istiyor. Fatih Sultan Mehmet çiçeklerle kendisine doğru yürüyenlere hocası Akşemsettin’i göstererek, “gidiniz, çiçekleri ona veriniz. Sultan Mehmet benim ama, o benim hocamdır” diyor. Son Söz:    Bizim bu cumhuriyete borcumuz var!" Bu borcu ödemek günü de bu gündür! Laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin ÜNİTER yapısının devamı için her Türk vadesi gelen borcunu ödemek zorundadır! Çünkü şunun çok iyi farkına varmak zorundayız ki; bu coğrafyada üniter Türkiye Cumhuriyeti emperyalistlerin en büyük korkusudur! Milleti ve tüm kurumları ile ayakta olan bir Türkiye Cumhuriyeti sadece kendi vatandaşları için değil tüm Türk Dünyası için..."Tarihte Atatürk’e düşman olup da Türk’e dost olan çıkmamıştır! Atatürk, Türk Milletinin mavi gözlü bozkurtudur." bu da böyle biline... İyi insan demek vatanını seven, vatanı için doğruları ve yanlışları tarafsız ve objektif bir şekilde insanlarına anlatan demektir. Güneş hep ışık saçar..Özüne daima sadık, adıyla daima müsemmadır. Ne mutlu Güneş gibi olup hep ışık saçana..   Dünya üniversitesi olma ülküsüne yönelik olarak "Türk Ulusunu” çağdaş uygarlığın en ön safhasına geçirme,bilimde, teknikte özgür ve bağımsız olarak hareket edebilme,dünyanın en gelişmiş ülkesi olarak diğer ülkelere liderlik edebilme ve sürekli ilerlemenin bir düşünce-nesnesi olarak somut çıktılar elde edebilmek için Ulusal irade seslenişi yeteneğini, diğer bir deyişle kolektif ruh/irade varlığını çağdaş bilim ve akılcılıkla geliştirmek.Bu bağlamda; beşeri sermayemizin, aydınlık yarınlarımızın umudu olan gençlerimizi ;Fikri, Vicdanı ve İrfanı Hür olarak Kadim değerlere (İnancına, Tarihine , Kültürüne )bağlı analitik düşünen, tartışan , üreten bireyler olarak yetiştirmek.:   "Üniversite sadece bilim için değildir, aynı zamanda Hak, Hukuk, Adalet ve Cumhuriyet içinde üniversite gereklidir.Üniversite Cumhuriyet'in sahipliğindedir." Kelimeler gördüklerimizi kavrayamıyorsa ya da gördüklerimiz kelimelere sığmıyorsa konuşmak ne işe yarar?    Duvarımda ve masamda her zaman resmini eksik etmediğim Büyük Önder ; ben de koltuğumda büyük adam gibi oturan torunlarım da sana minnettar. İnşallah onların çocukları da seni saygıyla ,sevgiyle ve minnetle anacaklar. Ululaştırarak ve masal kahramanı haline getirerek değil, kalpten severek ve teşekkür ederek, Atatürk diyecekler... Öğretmenlik kutsal bir meslek.   Öğrenmek ve öğretmek bir sevda işi… İşte bu nedenledir ki “bir başkadır” öğretmenlik… Sadece bir meslek değil, aynı zaman da bir görevdir ifa ettiğimiz… Her dokunduğumuz öğrencimiz evlattır bizim için; dersliğimiz evimizdir. O yüzden okula “eğitim yuvası” deriz biz… İşte tam da bu nedenle herkes işe giderken, biz "yuvamıza "geliriz…   Her zaman bir öğretmen olmaktan gurur duydum. 42 yıldır akademik hayatıma ilham kaynağım olan, içimi geleceğe dair umutla dolduran tüm öğrencilerimi sevgi ve minnettarlık duygularıyla kucaklıyorum… Büyük Önderin hedeflerini aklında ve gönlünde tutarak onun yolunda yürüyecek, kıymet bilir ve sadakatli insanlar yetiştiren geleceğimizin şekillenmesinde büyük özveriyle ter dökmüş, ömrünü  gerçekten eğitime adamış tüm öğretmenlerimize saygı ve minnetle… Öğretmenler Günü kutlu olsun”. Sağlıcakla kalın... Yüreği "Berkehan ve Bilgehan Deniz" kadar temiz tüm insanların,  günleri hep aydınlık olsun! Yüreklerindeki sevgi daim olsun! (Büyük Önderin kaleme aldığı Geometri kitabını  aşağıdaki alan bağlantıdan indirebilirsiniz.) https://lnkd.in/gUj-VX7   (Büyük Önderin Askeri Ökulların müfredatına konulmasını ve  okutulmasını zorunlu Kıldığı kitap, Grigory Petrov::Beyaz Zambaklar Ülkesinde, ) https://bit.ly/2CvpoXH Prof. Dr. İlber Ortaylı, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü anlatıyor Yayın linki: https://youtu.be/nvAk6qUc7to Orhan ELMACI - 23 Kasım 2012 http://blog.radikal.com.tr/egitim/ogretmenler-yeni-nesil-sizin-eseriniz-olacaktir-mkemal-ataturk-6240 (*)24 Kasım Öğretmenler Günü” münasebetiyle 23.11.2017 tarihinde yayımlanan  mesaj http://bit.ly/2B9QbXj  İlgilenenler için...... Büyük Nutkun 10 adet video ile anlatımı ..  http://feritgezgil.com/SesliNutuk/1.mp4 http://feritgezgil.com/SesliNutuk/2.mp4 http://feritgezgil.com/SesliNutuk/3.mp4 http://feritgezgil.com/SesliNutuk/4.mp4 http://feritgezgil.com/SesliNutuk/5.mp4 http://feritgezgil.com/SesliNutuk/6.mp4 http://feritgezgil.com/SesliNutuk/7.mp4 http://feritgezgil.com/SesliNutuk/8.mp4 http://feritgezgil.com/SesliNutuk/9.mp4 http://feritgezgil.com/SesliNutuk/10.mp4

TEV Yüksek Öğrenim Bursları...

Kütahya Temsilcisi Olmaktan gurur duyduğumuz Türk Eğitim Vakfı (TEV) Eğitim (Yüksek Öğrenim) Bursları https://www.tev.org.tr/anasayfa/tr# Öğretmenlerinizin Öğretmenler Günü'nü TEV Bağış Kartları ile kutlayın, gelecek kuşakların fikri hür irfanı hür vicdanı hür özgürce eğitim yapabilmelerini desteklemiş olun! Bağış kartlarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz https://bagis.tev.org.tr/kart-sertifika

İlgilenenler Okusun Diye Kitaplarım...

İlk söz: İyi kitabı, çok iyi okumalı... Bir belgesel için kişisel kitaplığını tanıtan bir filozof, şöyle diyor: "Buradaki kitapların hepsini okumadım... Belki üç dört tanesini. Ama o dört tanesini çok çok iyi okudum." "Bir konu çalışırken yeni bağlantıların ve başka konuların izini sürmenin verdiği keyif çok hoş... Yine dünyaya gelsem yine bu işi yaparım." "Bu iş benim hayattaki en büyük lüksüm, bana hiç çalışmıyorum gibi geliyor..." Kitaplarımız hayallerimizdir... Okyanusa ulaşma yolculuğunda belki bir küçük farkındalık katmak ve bir katre olabilmek için.. Bazı yolların bitimsiz olması bir lütuf. Ne mutlu öyle bir yolda olana... Ne herhangi bir göz görmüştür güneşi, güneş gibi olmadıkça; ne de güzeli görebilir bir ruh, güzel olmadıkça. Güneş hep ışık saçar.. Özüne daima sadık, adıyla daima müsemma. Yağmur sözcüğü ne kadar isabetli. Hem yağarak kendi oluyor hem kendi olduğu için yağıyor. "Yağmur". Çok isabetli...   Gülün niçini yoktur, açar açtığı için; Kendine önem atfetmez, sormaz beni gördün mü diye. Okuma birikimi, eleştirel düşünme ve sentez yapabilme becerisi şart. Temel sağlam değilse bina eğreti durur. Hatta durmaz... Ne mutlu Güneş gibi olup hep ışık saçana.. Yazmak dokumak gibi. İlmek ilmek bir metin ortaya çıkarmak... Latincede "textus" örgü, kumaş, örüntü demek. Yazmak dokumaktır.   "Bir alemi görmek kum tanesinde, Ve cenneti yaban çiçeğinde, Tutmak sonsuzluğu avucunun içinde, Ve ebediyeti tek bir vakit içinde." Dünya üniversitesi olma ülküsüne yönelik olarak "Türk Ulusunu” çağdaş uygarlığın en ön safhasına geçirme,bilimde, teknikte özgür ve bağımsız olarak hareket edebilme,dünyanın en gelişmiş ülkesi olarak diğer ülkelere liderlik edebilme ve sürekli ilerlemenin bir düşünce-nesnesi olarak somut çıktılar elde edebilmek için Ulusal irade seslenişi yeteneğini, diğer bir deyişle kolektif ruh/irade varlığını çağdaş bilim ve akılcılıkla geliştirmek.Bu bağlamda; beşeri sermayemizin, aydınlık yarınlarımızın umudu olan gençlerimizi ;Fikri, Vicdanı ve İrfanı Hür olarak Kadim değerlere (İnancına, Tarihine , Kültürüne )bağlı analitik düşünen, tartışan , üreten bireyler olarak yetiştirmek..."Üniversite sadece bilim için değildir, aynı zamanda Hak, Hukuk, Adalet ve Cumhuriyet içinde üniversite gereklidir.Üniversite Cumhuriyet'in sahipliğinde" https://www.gazikitabevi.com.tr/urun/maliyet-muhasebesi-uygulamalari https://www.gazikitabevi.com.tr/Maliyet-Muhasebesi,PR-186610.html http://www.gazikitabevi.com.tr/Kaynak-Tuketim-Muhasebesi-Modeli,PR-62433.html http://www.gazikitabevi.com.tr/Maliyet-Muhasebesi,PR-186610.html http://www.gazikitabevi.com.tr/Yonetim-Muhasebesi,PR-184243.html https://www.gazikitabevi.com.tr/urun/surdurulebilirlik-acisindan-maliyet-azaltiminin-stratejik-yol-haritasi  

İki Şehrin Hikayesi

İki Şehrin Hikayesi “Hiçbiri liyakat sahibi değildi, fakat hepsi de rezilce öyleymiş taklidi yapıyordu…” “Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı hem aptallık, hem inanç devriydi hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana. Her iki ülkede de halkın açlığı pahasına karnı doyan soyluların her şeyin ilelebet böyle güllük gülistanlık devam edeceğine dair bir inancı tamdı …” İlgilisi için link…

Yüksek Öğrenimde Sermaye: Sektörün Politik Ekonomisinin Eleştirisi 

Krystian Szadkowski tarafından kaleme alınmış Capital in Higher Education: A Critique of the Political Economy of the Sector kitabı hala okumadıysanız çok şey kaybediyor olabilirsiniz :=)   ÖZ Szadkowski'nin "Yüksek Öğrenimde Sermaye: Sektörün Politik Ekonomisinin Eleştirisi" adlı kitabı, ekonomik güçler ile akademi arasındaki karmaşık ilişkiyi araştırıyor. Öğrenci borç yüklerinden küresel sıralamalarla yönlendirilen kurumsal prestij arayışına kadar sermayenin yüksek öğrenim üzerindeki etkisini inceliyor. Szadkowski, yüksek öğrenim içindeki kapitalist üretimi analiz etmek için Marksist teoriyi kullanıyor ve akademik emeğin özerkliğini, akademik iletişimin niceliğini ve akademik yayıncılık oligopolilerinin hakimiyetini analiz ediyor. Bu Marksist çerçeve, akademi içindeki karşıt ilişkileri aydınlatıyor ve karşılaştığı sistemik zorlukları anlamak için bir yol haritası oluşturuyor. Kitabın gücü, kapsamlı araştırmasında ve karmaşık ekonomik kavramları geniş bir kitleye erişilebilir kılan net sunumunda yatıyor. Szadkowski, çeşitli bakış açılarını sentezleyerek ve sağlam kanıtlar sunarak, geleneksel varsayımlara meydan okuyan ve daha derin bir anlayışı teşvik eden ilgi çekici bir anlatı oluşturuyor. Ancak, kitabın içeriğinde gezinmek, Marksist kavramlara ve terminolojiye aşina olmayan okuyucular için çok önemli bir zorluk. İçkin eleştiri ve artı değer gibi kavramlar dikkatli bir değerlendirme gerektirir ve bu da bazı okuyucuların Szadkowski'nin argümanlarının derinliğini tam olarak kavramasınnda en önemli handikap. Ancak Szadkowski'nin çalışması, yüksek öğrenimin politik ekonomisi üzerine olan söyleme önemli ölçüde katkıda bulunmakta. Akademideki kapitalizmin yaygın etkisine dair eleştirel düşünceyi teşvik etmekte ve okuyucuları sektörün geleceği için alternatif çerçeveler ve eleştirel düşünmeye sürüklemekte. Sonuç olarak, "Yüksek Öğrenimde Sermaye", yüksek öğrenimin manzarasını şekillendiren ekonomik güçlerin karmaşıklıklarına ışık tutan düşündürücü bir inceleme. Szadkowski'nin "Yüksek Öğrenimde Sermaye Bu çalışma, ekonomik güçler ve akademi arasındaki karmaşık ilişkiyi tüm çıplaklığı ile ortaya koyup gün yüzüne çıkaran bir kitap.. Öğrenci borç yüklerinden küresel sıralamalarla yönlendirilen kurumsal prestij arayışına kadar sermayenin yüksek öğrenim üzerindeki etkisi analitik olarak ortaya koymakta. Szadkowski, yüksek öğrenim içindeki kapitalist üretimi analiz etmek için Marksist teori perspektifinden akademik emeğin özerkliğini, akademik iletişimin niceliğini ve akademik yayıncılık oligopolilerinin hakimiyetini Prospektif bir yaklaşımla inceliyor. Bu Marksist çerçeve, akademi içindeki antagonistik ilişkileri aydınlatırken aynı zamanda karşı karşıya olduğu sistemik handikapları anlamak için bir yol haritası oluşturuyor. Kitabın gücü, kapsamlı araştırmasında , net sunumunda ve karmaşık ekonomik kavramları geniş bir kitleye erişilebilir kılmasında aramak gerekiyor. Yazarın bakış açısını destekleyen sağlam kanıtlarla geleneksel varsayımlara meydan okuyan ve daha derin bir anlayışı teşvik eden eleştirel düşünmeye yönelik stratejik bir anlatı.. . Ancak, kitabın içeriğini ve argümanlarının derinliğini tam olarak anlamak için, İçkin eleştiri ve artı değer gibi Marksist kavram ve terminolojiye aşina olmak gerekiyor. Çalışma her hâlükârda yüksek öğrenimin politik ekonomisi üzerine söyleme önemli ölçüde katkıda bulunmakta. Kapitalizmin akademide yaygın etkisi üzerine eleştirel düşünceyi teşvik etmekte ve okuyucuları sektörün geleceği için alternatif çerçeveleri düşünmeye davet eder. Sonuç olarak, "Yüksek Öğrenimde Sermaye", yüksek öğrenimin manzarasını şekillendiren ekonomik güçlerin karmaşıklıklarına ışık tutan düşündürücü bir araştırma. Bu kitap, ekonomik faktörler ile akademi arasındaki karmaşık ilişkileri gün yüzüne çıkarması açısından çok değerli bir yapıt. Ekonomik güçlerin yüksek öğrenim kurumlarındaki stratejik kararları veya politikaları etkilemedeki merkezi rolünü göstermesi açısından da çok ilginç bir eser. Yüksek öğrenimin mevcut durum tesbitini yaparken, öğrencilerin kitlesel borca ​​olan yoğun bağımlılığını, değişken bir ekonomik iklimde üniversite yönetiminin zorluklarını ve sıralama sisteminin yönlendirdiği paradoksal verimlilik vurgusunu açığa çıkarıyor. Anlatı, akademik yayıncılık oligopolü biçiminde ki finansal sermayenin akademisyenlerin günlük yaşamları üzerindeki etkisini ortaya koyması kitabın en ilgin ve bir o kadr da altı kalın çizgilerle çizilecek bir tesbit. Başka bir deyişle, yazar akademik emeğin sermayeyle küresel iç içe geçmesini vurgu yapması belki de kitabın en can en vurgulayıcı kısmı.Yazarın analizi üç derin varsayıma dayanmakta: i-akademik emeğin özerk doğası, ii-akademik iletişimin nicelleştirilmesi ve iii-büyük yayın şirketleri tarafından sermayenin akademik yapı zerinde ki  akademi üzerinde hegemonik yapısı. Bu teorik perspektifler, okuyucuların sermaye ve yüksek öğrenim arasındaki karmaşık etkileşimleri analizi için bir mercek oluşturması açısından çok kritik. Yazar, Marx'ın yükseköğretimdeki kapitalist üretimi anlamak için çerçevesinin önemini savunuyor ve sistemde var olan antagonistik ilişkileri çözmede Marksist metodolojisi ve retrospektifi ile her biri sermayenin akademik emeği yutması ana temasına katkıda bulunan tutarlı anlatı katmanları içersinde tutarlı bir hipotez sunuyor. Bu perspektifde Yükseköğretimin politik ekonomisine dair kapsamlı bir eleştiri sunan yazar, kişisel deneyimleri, teorik perspektifleri ve ampirik araştırmaları ustalıkla bir araya getirerek okuyucuya çağdaş üniversite ortamında akademik emek ile sermaye arasındaki yakın bağların derinlemesine bir incelemesini sunmakta. Kitap, yazarın argümanlarının sermayenin mevcut zorunluluklarının ötesine işaret eden teorik bir çerçeveye sentezlenmesiyle sona ermekte. Yükseköğretimin geleceği için paylaşılan alternatif bir vizyonu tanımlıyarak ve sektörü mevcut kapitalist sınırlarının ötesine dönüştürmek için düşündürücü bir öneri sunuyor. Yüksek Öğrenim Dinamiklerinin Etkileyici Hikayeleri Kitabın ilk sayfalarında yazar, hikayenin merkezindeki doktora öğrencisi olan ana karakter Mary'yi tanıtımıyla giriş yapar. Yazar, Mary'nin üniversite ortamındaki deneyiminin iniş çıkışlarını , üniversite hayatının karmaşıklığı arasında akademik yeterliliğini geliştirmek için bir öğrenci olarak verdiği çeşitli mücadeleleri ayrıntılı olarak anlatır. Kampüs politikalarındaki dinamik değişikliklerin hem Mary figürü üzerinden öğrencilerde ki olumsuz psikolojik değişikliklere hem de temizlik işçilerin haklı taleplerine uzanan tartışma üniversitenin prestijli küresel sıralamalara ulaşma hırsı ile içinden çıkılmaz hale gelişi akıcı bir uslupla okuyucuyla buluşur. Birçok kişi üniversite yönetimini, mevcut öğrenciler ve personel üzerindeki yıkıcı etkisini hesaba katmadan, üniversitenin prestijli hale gelmek için popüler potansiyel adayları çekme çabalarını temel neden olduğu ve bu nedenle üniversite yönetimini suçlar. Bu içinden çıkılmaz kısır döngü artık yüksek öğrenim yönetiminin bir paradoksudur. Bu bağlamda, akademik emek ile sermaye arasındaki yakın bağlantıyı görüyoruz. Üniversitelerdeki günlük koşullar, finansal zorluklar, sıralamaları koruma baskısı ve iç çatışmalar, sermayenin üniversite hayatına nasıl gözle görülür şekilde nüfuz ettiğine dair güçlü bir resim çiziyor. Öğretim görevlileri ile öğrenciler arasındaki günlük zorluklar ve anlaşmazlıklar, yüksek öğrenim sistemindeki akademik çalışanlar ile sermaye yapıları arasındaki ilişki hakkında temel soruları gündeme getiriyor. Yazar, Mary'nin günlük yaşam deneyimlerini kitap uzunluğundaki anlatı için bir çerçeve olarak kullanıyor. Günlük zorluklar, iç çatışmalar ve dış baskılar, kapitalizmin dinamikleriyle doymuş bir yüksek öğrenim manzarasını ayrıntılı olarak anlatıyor ve akademik emek ile sermaye arasındaki ilişkinin yalnızca soyut olmadığını, aynı zamanda pratikte üniversite ortamının günlük gerçekliğini nasıl şekillendirdiğini gösteriyor. İki önemli faktör, Çoğu öğrencinin çalışmalarını garanti altına almak için krediye ​​aşırı bağımlılığı ve küresel üniversite sıralamalarının önemli etkisi, yüksek öğrenimin manzarasını karakterize eder ve Mary'nin hayatıyla iç içe geçer. İlk faktör, özellikle İngiltere ve ABD'de olmak üzere Atlantik'in her iki yakasında ortaya çıkan öğrenci borç bağımlılığı fenomenini yansıtır. Bu manzara, hem lisans hem de lisansüstü öğrencilerin eğitimlerini finanse etmek için nasıl muazzam mali borç yükleri altına girdiklerini vurgular. Bilgiyi kalkınmanın itici gücü olarak teşvik etmek yerine, yüksek öğrenim koridorlarında yaşayanlar için önemli bir borç tetikleyicisi ve borç yükü haline gelmiştir. Öte yandan, anlatı, küresel üniversite sıralamalarının yüksek öğrenimin dinamiklerini ve yönelimini şekillendirmedeki güçlü etkisini anlamayı içerir. Her iki süper güçteki üniversiteler, potansiyel öğrencileri ve yatırımı çekmek için sıralamalarını iyileştirme çabalarına sıklıkla karışırlar. Paradoks, verimliliği artırma ve belirli kriterleri elde etme eğiliminin üniversite yönetiminin ana odağı olması durumunda ortaya çıkar, özellikle de küresel sıralamalarını korumak veya iyileştirmek için, bu sıralamaların önemi, yüksek öğrenimde genellikle mevcut öğrenci ve personelin değerleri veya gerçek ihtiyaçlarıyla çelişen politikaları ve uygulamaları benimseme hırsını besleyecektir. Bu çerçevede, üniversite yönetimi genellikle kurumsal prestij elde etmek adına öğrencilerin ve personelin günlük gereksinmelerini ihmal eder veya feda eder. Yazar bu iki yönü vurgulayarak, öğrenci borcunun ve küresel üniversite sıralamalarının son yüksek öğrenim dinamiklerini şekillendirmedeki kritik rolünü gözden geçiriyor. Her ikisi de kurumsal düzeyde politikayı ve uygulamayı etkiliyor ve rahatsız edici gerginlikler ve paradokslar yaratıyor,Çağdaş yükseköğretim sisteminin yönü ve değeri hakkında derin sorular ortaya atıyor. Yazarın Başlıca Argümanları Bu kitap, yükseköğretimde sermayeleştirme kavramını ve eğitim sektörünün politik ekonomisi üzerinde, kaynak tahsisi, akademik öncelikler ve eğitimin genel kalitesi gibi üniversite yönetim kararlarını şekillendirmede önemli bir rol oynadığına dair araştırma soruları ve hipotezlerin doğru biçimde kurgulanmış bir tez sunuyor. Bu benzersiz bakış açısı, sermaye ve akademi arasındaki karmaşık ilişkiyi ele alıyor ve bu alandaki gelişen tartışmalara Marksist ve Marksist temelli bir teorik çerçeve aracılığıyla yeni bakış açıları sağlıyor. Yazar, yüksek öğrenimdeki sermaye kavramını Marksist teorik bir çerçeveye bağlayarak bir yenilik sunmaya çalışıyor. Bu yaklaşımla yazar, özellikle faiz getiren krediler aracılığıyla finansal sermayenin akademik politika kararlarını ve yönlerini nasıl etkilediğini araştırıyor. Ayrıca kitap, zorlu bir Marksist bakış açısı sunarak yüksek öğrenim çalışmalarındaki ortak görüşlerin sınırlamalarını aşmaya çalışıyor. Yazar, Marksist kavramların akademide kapitalizmin nüfuzunu anlamaya nasıl yardımcı olabileceğini gösteriyor. Sadece liberal düşünceyi veya klasik Marksist görüşleri içermiyor; bunun yerine, mevcut çalışma yöntemlerinin sınırlarının ötesine geçen mantıksal bir analiz çerçevesi sağlamaya çalışıyor. Ayrıca kitap, akademik tartışmaların gelişimini ve akademik çalışmanın zaman içinde ölçülmesini sunarak önemli bir tarihsel bölüm sağlıyor. Tarihsel hikayeleri güncel koşullarla ilişkilendirerek, okuyucular bilgiye yaklaşımlardaki paradigma değişimini ve bunun yüksek öğrenimdeki kapitalizmin dinamiklerine yansımasını kavrayabilirler. Yazarın Marksist teorik yaklaşımı okuyucuları ayrıca kapitalizmin sermaye ile akademik emek arasındaki ilişkiyi nasıl değiştirdiğine dair eleştirel düşüşünceye yönlendiriyor. Özellikle neoliberalizm altında yükseköğretim sistemindeki küresel değişikliklerin akademik çalışanların refahını nasıl etkilediğini ve kapitalizmin hem özel hem de kamusal eğitim kurumlarının katma değerinden nasıl yararlandığını Marksist teorik bir temelde ayrıntılı olarak örneklerle ayrıntılı açıklıyarak benzersiz bir katkı sağlıyarak eğitim sektöründeki farklı politik-ekonomik ilişkileri değerlendirmeye itiyor. Kitabın Önemi Yazar, ekonomik faktörler ile akademi arasındaki karmaşık ilişkinin keşfi yoluyla, yüksek öğrenimin politik ekonomisine ilişkin güçlü kanıtlarla ve titiz bir argümantasyonla desteklenen derin bir o kadar da ikna edici referanslarla etkili bir analiz sunmakta. Argümanlarını güçlendirmek için yazarın her iddiayı sağlam temellerle destekleme konusundaki kararlılığını yansıtan bir dizi önemli kanıt bulunmakta. Kitapta derinlemesine vaka çalışmaları, ilgili istatistiksel veriler, araştırmalardan ve anlatılardan önemli alıntılar yer alımakta. Yazarın derinlemesine vaka çalışmaları, yüksek öğrenim bağlamında ekonomik teorilerin uygulanmasına dair keskin farkındalık sunuyor. Yüksek öğrenim harcamalarındaki eğilimleri veya akademik ve finansal gereksinmeler için ayrılan fonlar arasındaki karşılaştırmayı içerebilen ilgili istatistiksel veriler, öne sürülen hipotezler için ampirik bir temel de oluşturuyor. Bu yaklaşımla yazar, argümanlarını yalnızca teorik kavramlar üzerine inşa etmekle kalmıyor, aynı zamanda bunları somut gerçekler ve verilerle kanıtlıyor. Bu, yalnızca argümanlarının gücünü ve güvenilirliğini artırmakla kalmıyor, aynı zamanda kitabın yüksek öğrenim kurumlarının karşılaştığı pratik gerçeklerle olan ilişkisini de artırıyor. Bu yaklaşım, karmaşık ekonomik kavramları geniş bir okuyucu kitlesi için anlaşılır hale getirerek kitabın alakalılığını ve yararlılığını artırır. Bu önemli kanıtlar sunusu kitabın bir referans kaynağı olarak değerini kesinlikle zenginleştirmekte ve yüksek öğrenim sektöründeki politik ekonominin karmaşıklıklarını derinlemesine anlamakla ilgilenen okuyucular için anlamlı bir araç haline geldiğini belirtmek gerekiyor. Açık ve anlaşılır açıklamaları, farklı düşünce kalıplarına sahip kitleler için bile karmaşık ekonomik kavramlara erişim kapısını aralıyor. Konunun anlaşılır bir şekilde iletme becerisi, kitabı akademisyenlerden yüksek öğrenim konularıyla ilgilenen genel okuyuculara kadar çeşitli okuyucular için alakalı ve bir o kadar da özümsenebilir kılıyor. Ek olarak, kitap mevcut literatüre önemli bir katkıda bulunuyor. Yazar, yalnızca yüksek öğrenimin politik ekonomisinin incelenmesinde yeni açıları keşfetmekle kalmıyor, aynı zamanda çeşitli bilgi kaynaklarını sentezlemeyi de yapıyor. Çeşitli bakış açılarını birleştirerek, kitap daha derin tartışmalar ve bu karmaşık alan hakkında daha kapsamlı bir anlayış için bir alan açtığını yeni perspektifler ve alternatif yaklaşımlar getimesi, geleneksel düşünceye yenilikçi katkılarda bulunduğunu söylemek gerekiyor. Kitap, güncel teorileri ve araştırmaları eleştirel bir gözle detaylandırarak, kapitalizmin yüksek öğrenimi nasıl etkilediğine dair anlayışımıza değerli bir katkıda bulunmakta ve sektördeki farklı politik-ekonomik ilişkiler hakkında düşünmek için alan açmaktadır Sonuç olarak, bu kitap yalnızca ikna edici ve alakalı bir bilgi kaynağı değil, aynı zamanda yüksek öğrenimin politik ekonomisi alanında anlayışın gelişimini teşvik eden çok önemli çalışma.