Tüm Bilgi Paylaşımlarım

Muhasebe Araştırmalarında Teorisiz Yolculuk: Epistemik Şeffaflığın Dayanılmaz Hafifliği”

“Muhasebe Araştırmalarında Teorisiz Yolculuk: Epistemik Şeffaflığın Dayanılmaz Hafifliği”  Bir akademisyen — özellikle muhasebe bilim dünyasında çalışan biri — yürüttüğü araştırmanın teorik çerçevesini ve bu çerçevenin dayandığı temel teoriyi açıkça tanımlayamıyor ya da bilmiyorsa, metodolojik tutarlılığı ve epistemik şeffaflığı gerçekten sağlayabilir mi? Bu soru, sadece bireysel bir sorgulama değil; Türkiye’deki akademik üretimin yapısal bir açmazına işaret ediyor. Kaç akademisyen, yazdığı makalenin, sunduğu bildirinin ya da kaleme aldığı tezin arka planındaki teoriyi gerçekten biliyor, içselleştiriyor ve bilinçli bir şekilde kullanıyor? Yoksa teori, sadece “giriş bölümünde geçmesi gereken” bir dekor mu? Teorisizlik: Bilimsel Bir Hafiflik mi, Ciddiyetsizlik mi? Muhasebe araştırmalarında teori çoğu zaman ya hiç yer almaz ya da yalnızca birkaç cümleyle geçiştirilir. Oysa teori, bir araştırmanın epistemolojik pusulasıdır. Teorisiz bir çalışma, yönünü kaybetmiş bir gemi gibidir: veriler toplanır, analizler yapılır ama nereye varılmak istendiği belirsizdir. Bir muhasebe akademisyeni, yürüttüğü araştırmanın dayandığı teorik çerçeveyi ve bu çerçevenin hangi muhasebe teorisine yaslandığını açıkça bilmelidir.”başka bir deyişle“Muhasebe araştırmalarında metodolojik tutarlılık ve epistemik şeffaflık için, araştırmacının hangi muhasebe teorisiyle çalıştığını net biçimde tanımlaması esastır.” Bilgi edinimine yönelik süreklilik arz eden çabam, yoğun ve disiplinli bir okuma pratiğinde somutlaşmaktadır. Bu entelektüel merak, muhasebe teorisinin temel varsayımlarından biri olan ‘karar alıcıya faydalı bilgi sağlama’ ve bilgi asimetrisini azaltma ilkeleriyle doğrudan ilişkilidir. Zira üzerinde yaşadığımız gezegenin fiziksel, sosyo-ekonomik ve tarihsel dinamiklerini kavramadan, karar ortamında belirsizliği azaltmak ve rasyonel karar alma süreçlerini desteklemek mümkün değildir. Muhasebe teorisi bağlamında bilgi asimetrisini minimize etmek yalnızca teknik bir gereklilik değil; aynı zamanda şeffaflık, eşitlik, sorumluluk ve hesap verebilirlik ilkeleri açısından da kritik bir etik yükümlülüktür. Bilinmeyen unsurlar belirsizlik ve risk algısını artırırken; coğrafya, tarih ve insan davranışları gibi bütüncül bir bilgi çerçevesi, karar faydasını maksimize eder ve yönetişim mekanizmalarının adil ve şeffaf işlemesine katkıda bulunur. Sonuçta bilgiye dayalı bu özgürlük, bireyin teslimiyetini körü körüne değil, bilgisel temeller üzerinde inşa etmesini sağlayarak muhasebenin ‘gerçeğe uygun sunum’, ‘eşitlik’, ‘sorumluluk’ ve ‘hesap verebilirlik’ ilkelerini hem epistemik hem de etik düzlemde pekiştirir.”* 1. Karar Fayda Teorisi Perspektifinden **“Bilgi edinimine yönelik süreklilik arz eden çabam, yoğun ve disiplinli bir okuma pratiğinde somutlaşmaktadır. Bu entelektüel merak, muhasebe teorisinin karar faydası yaklaşımıyla doğrudan ilişkilidir. Karar fayda teorisi, muhasebe bilgilerinin temel işlevini, kullanıcıların ekonomik kararlarını destekleyen, belirsizliği azaltan ve geleceğe yönelik rasyonel tahminleri mümkün kılan bir araç olarak konumlandırır. Bu çerçevede, bilgi asimetrisini minimize etmek yalnızca teknik bir gereklilik değil; aynı zamanda şeffaflık, eşitlik, sorumluluk ve hesap verebilirlik ilkeleri açısından da etik bir zorunluluktur. Zira coğrafya, tarih ve insan davranışları gibi bütüncül bir bilgi çerçevesi, ekonomik karar ortamında riskleri azaltır, rasyonel öngörüleri güçlendirir ve yönetişim mekanizmalarının adil ve şeffaf işlemesine katkı sunar. Sonuçta bilgiye dayalı bu özgürlük, bireyin teslimiyetini körü körüne değil, bilgisel temeller üzerinde inşa etmesini sağlayarak muhasebenin ‘gerçeğe uygun sunum’, ‘eşitlik’, ‘sorumluluk’ ve ‘hesap verebilirlik’ ilkelerini hem epistemik hem de etik düzlemde pekiştirir.”** 2. Pozitif Muhasebe Teorisi Perspektifinden **“Bilgi edinimine yönelik süreklilik arz eden çabam, yoğun ve disiplinli bir okuma pratiğinde somutlaşmaktadır. Bu entelektüel merak, muhasebe literatüründe pozitif muhasebe teorisinin öngördüğü biçimde, bireylerin ve kurumların muhasebe politikalarını nasıl seçtiklerini ve bu seçimlerin ekonomik sonuçlarını açıklama amacıyla da doğrudan ilişkilidir. Pozitif muhasebe teorisi, yöneticilerin ve bilgi kullanıcılarının rasyonel çıkar maksimizasyonu temelinde hareket ettiğini varsayar. Bu bağlamda bilgi asimetrisini azaltmak, şeffaflık, eşitlik, sorumluluk ve hesap verebilirlik ilkelerinin hayata geçirilmesiyle birlikte, yönetişim mekanizmalarının ekonomik ve etik boyutlarını bütünleştirir. Coğrafya, tarih ve insan davranışları gibi bütüncül bir bilgi çerçevesi, yalnızca raporlama kalitesini artırmakla kalmaz; aynı zamanda paydaşların davranışsal tepkilerini de öngörülebilir hâle getirir. Sonuç olarak bilgiye dayalı bu özgürlük, muhasebe uygulamalarının gerçeğe uygun sunum ve hesap verebilirlik ilkeleriyle uyumlu biçimde kurumsal ve toplumsal rasyonaliteyi pekiştirir.”** 3. Normatif MuhasebeTeorisi Perspektifinden Normatif Muhasebe Teorisi, muhasebenin nasıl olması gerektiğine dair idealize edilmiş kurallar ve ilkeler geliştiren bir yaklaşımdır. Bu teori, muhasebe uygulamalarını şekillendirmek için etik, sosyal ve ekonomik değerleri dikkate alır ve genellikle mevcut durumu (pozitif muhasebe) açıklamak yerine, olması gerekeni (normatif) tanımlamaya odaklanır. Kapitalist sistemle ilişkisi ise, muhasebenin ekonomik karar alma süreçlerinde oynadığı rol ve kapitalizmin temel dinamikleriyle olan etkileşimi üzerinden değerlendirilebilir. Kaynak Dağılımı ve Karar Alma: Kapitalist sistem, kaynakların etkin dağılımını ve kâr maksimizasyonunu önceler. Normatif muhasebe teorisi, bu süreçte finansal bilgilerin şeffaf, karşılaştırılabilir ve doğru olmasını sağlayarak yatırımcıların, yöneticilerin ve diğer paydaşların karar alma süreçlerini destekler. Örneğin, normatif ilkeler, şirketlerin kârlarını nasıl raporlayacaklarına dair standartlar önererek kapitalist piyasaların işleyişini düzenler. Paydaşların Bilgilendirilmesi: Kapitalist sistemde, sermaye sahipleri (hissedarlar) ve diğer paydaşlar (kredi verenler, çalışanlar, devlet) için muhasebe bilgisi kritik öneme sahiptir. Normatif muhasebe, bu bilgilerin adil ve etik bir şekilde sunulmasını savunur. Örneğin, gelir ve giderlerin nasıl kaydedileceği veya varlıkların nasıl değerleneceği konusunda normatif kurallar, kapitalist sistemin temel taşlarından olan güven ve şeffaflığı destekler. Kâr Odaklılık ve Etik Çatışmalar: Kapitalist sistemde kâr maksimizasyonu sıklıkla ön plandadır. Ancak normatif muhasebe teorisi, sadece kâr odaklı değil, aynı zamanda sosyal sorumluluk, çevresel etkiler ve etik değerler gibi unsurları da dikkate alan bir muhasebe sistemi önerir. Bu, kapitalizmin kısa vadeli kâr odaklı yaklaşımıyla çelişebilir. Örneğin, normatif teori, çevresel maliyetlerin muhasebeleştirilmesini savunurken, kapitalist firmalar bu tür maliyetleri göz ardı edebilir. Regülasyon ve Standartlar: Kapitalist sistemde piyasaların düzgün işleyişi için muhasebe standartları (ör. IFRS, GAAP) gereklidir. Normatif muhasebe teorisi, bu standartların oluşturulmasında rehberdir. Örneğin, varlıkların gerçeğe uygun değerle ölçülmesi gibi normatif ilkeler, kapitalist piyasalarda yatırım kararlarını etkileyen önemli bir unsurdur. Sermaye Piyasalarının Rolü: Kapitalist sistemde sermaye piyasaları, ekonomik büyümenin motorudur. Normatif muhasebe teorisi, bu piyasaların sağlıklı işleyişi için gerekli olan finansal raporlama standartlarını şekillendirmeyi amaçlar. Ancak, kapitalizmin deregülasyon eğilimleri, normatif teorinin önerdiği sıkı standartlarla zaman zaman ters düşebilir.                                                                                                                                                            Eleştirel Perspektif Kapitalizmin Eleştirisi: Normatif muhasebe teorisi, kapitalist sistemin yalnızca hissedarları değil, tüm paydaşları (çalışanlar, toplum, çevre) dikkate alması gerektiğini savunan yaklaşımları destekleyebilir. Bu, kapitalizmin geleneksel kâr odaklı yapısına meydan okuyabilir. Manipülasyon Riski: Kapitalist sistemde, firmalar kârlarını yüksek göstermek için muhasebe manipülasyonlarına başvurabilir. Normatif teori, bu tür manipülasyonları önlemek için etik ve şeffaf standartlar önerir. Normatif Muhasebe Teorisi, kapitalist sistemin işleyişinde önemli bir rol oynar; çünkü finansal bilgilerin doğruluğunu, şeffaflığını ve etik standartlara uygunluğunu sağlamaya çalışır. Ancak, kapitalizmin kâr odaklı doğası ile normatif teorinin etik ve sosyal sorumluluk vurgusu arasında bir gerilim bulunabilir. Bu ilişki, muhasebenin hem kapitalist piyasaların etkinliğini destekleyici hem de onun eksikliklerini düzeltici bir araç olarak konumlanmasını sağlar. Kapitalist Ekonomi Düzeninde Muhasebe Teorilerinin Karşılaştırmalı Tablosu Teori Temel Odak Kapitalizmle Uyum Bilgiye Yaklaşım Etik Boyut (Şeffaflık, Eşitlik, Hesap Verebilirlik) Kapitalist Sistem Eleştirisi Karar Fayda Teorisi Kullanıcılara karar faydası sağlayacak bilgi Orta-Yüksek Nötr, tarafsız bilgi İdeal düzeyde öngörür ama uygulamada zayıf Düşük – kapitalizmi sorgulamaz Pozitif Muhasebe Teorisi Davranışsal, çıkar maksimizasyonu odaklı Çok Yüksek Teşvik temelli, ampirik Şeffaflık, çoğu zaman piyasa teşviklerine bağımlı Düşük – kapitalizmin mantığıyla uyumlu Normatif Muhasebe Teorisi “Nasıl olmalı” sorusuna odaklanır Orta İlkesel, normatif yaklaşımlar Hesap verebilirlik ve etik vurgu yüksek Orta – kapitalizme alternatifler önerir Eleştirel Muhasebe Teorisi Güç, iktidar, ideoloji ve toplumsal adalet Düşük Bilgi = İktidar ilişkisini sorgular Şeffaflık, eşitlik ve demokrasi vurgusu çok yüksek Çok yüksek – kapitalizmi yapısal eleştirir Kurumsal/Yönetişim Teorileri Şirket-Toplum ilişkileri ve paydaş yaklaşımı Orta Hesap verebilirlik ve sürdürülebilirlik odaklı ESG, etik ve şeffaflık çerçevesinde güçlü Orta – kapitalizme sınırlı eleştiri Analitik Yorum Kapitalizm, Pozitif Muhasebe Teorisini en fazla sahiplenir çünkü çıkar maksimizasyonu ve piyasa temelli teşvikler kapitalizmin mantığıyla bire bir örtüşür. Karar Fayda Teorisi, tarafsız bilgi ideali sunsa da pratikte sermaye sahiplerinin çıkarlarıyla sınırlandırılır. Normatif Teori ve Kurumsal/Yönetişim Teorileri, kapitalizmi yumuşatmaya çalışan etik çerçeveler üretir ama sistemin özüne meydan okumaz. Eleştirel Muhasebe Teorisi ise kapitalizmi yapısal olarak sorgular, bilgi üretimini iktidar ilişkilerinin bir parçası olarak görür ve sistemin demokratikleşmesini talep eder; bu yüzden kapitalizmle uyumu düşüktür.

Verimlilik, Etkinlik ve Kurumsallaşmadaki Kavramsal Karmaşanın Çözümü: Esg ve Ehs Süreçlerinin Dönüşümünde Balanced Scorecard ile Entegre Dinamik Kurumsallaşma Modeli

Verimlilik, Etkinlik ve Kurumsallaşmadaki Kavramsal Karmaşanın Çözümü: ESG ve EHS Süreçlerinin Dönüşümünde Balanced Scorecard ile Entegre Dinamik Kurumsallaşma Modeli “Resolving Conceptual Ambiguities in Efficiency, Effectiveness, and Institutionalization: A Dynamic Model for ESG and EHS Process Transformation Integrated with the Balanced Scorecard                                                                                                                           Prof.Dr. Orhan Elmacı,                                                                                        https://orcid.org/0000-0002-7137-6211,   Bu çalışma Kütahya Dumlupınar Üniversitesi (ROR: https://ror.org/02mn0vt57) tarafından desteklenmiştir.                                                                                                                    oelmaci@gmail.com      Genişletilmiş Özet Amaç ve Motivasyon Günümüz iş dünyasında işletmelerin başarısı, sadece finansal göstergelerle değerlendirilemez; çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim (ESG) boyutları, stratejik karar alma ve uzun vadeli değer yaratma açısından kritik bir öneme sahiptir (Eccles & Krzus, 2018, s. 84). Bununla birlikte, verimlilik (efficiency), etkinlik (effectiveness) ve etkililik (efficacy) kavramları, performans ölçümü ve süreç yönetiminde temel araçlar olarak kabul edilmesine rağmen, literatürde sıkça birbirleriyle karıştırılmakta ve uygulamada yanlış yorumlanmaktadır (Cameron & Whetten, 1983, s. 15). Bu kavramsal karmaşa, işletmelerin ESG ve EHS (Çevre, Sağlık ve Güvenlik) süreçlerini yönetirken stratejik hedeflere ulaşmasını ve operasyonel verimliliği doğru şekilde değerlendirmesini zorlaştırmaktadır. Bu çalışma, söz konusu kavramsal karmaşayı çözmeyi ve ESG ile EHS süreçlerinin dönüşümünde Dinamik Kurumsallaşma Modeli (DKM) ile Balanced Scorecard (BSC) entegrasyonunun rolünü ortaya koymayı amaçlamaktadır. Amaç, yalnızca kavramsal netlik sağlamak değil; aynı zamanda işletmelerin ESG performansını sistematik, ölçülebilir ve sürdürülebilir bir şekilde iyileştirebilmelerine yönelik bir çerçeve sunmaktır. Motivasyonun temel kaynağı, günümüzün karmaşık ve hızla değişen iş ortamında işletmelerin sadece mali performansa odaklanmasının yetersizliği ve sürdürülebilir değer yaratma kapasitesinin sınırlı ölçümlerle izlenememesidir. ESG süreçleri, CSRD, GRI, SASB ve ISSB standartlarıyla yapılandırılırken, EHS süreçleri atık yönetimi, enerji verimliliği, iklim riski yönetimi, çalışan güvenliği ve refah gibi operasyonel boyutları kapsamaktadır. Bu alanların entegrasyonu, verimlilik, etkinlik ve etkililiğin hem operasyonel hem de stratejik boyutlarda doğru şekilde değerlendirilmesini gerektirir. Bu motivasyon, üç ana soruya odaklanmaktadır: Verimlilik, etkinlik ve etkililik kavramları arasındaki kavramsal karmaşa ESG ve EHS süreçlerinin yönetiminde nasıl çözülür? Dinamik Kurumsallaşma Modeli, değişen çevresel, sosyal ve yönetişim koşullarına uyum sağlama sürecinde nasıl bir rol oynar? BSC ile entegre edilen DKM, ESG ve EHS süreçlerinin finansal ve finansal olmayan performans göstergeleriyle uyumunu nasıl güçlendirir? Bu çerçevede makale, literatürdeki boşlukları doldurmayı ve işletmelerin sürdürülebilir stratejiler geliştirmesi için pratik öneriler sunmayı hedeflemektedir. Ayrıca, bu modelin farklı sektörlerde uygulanabilirliği ve ESG-EHS entegrasyonunun performans üzerindeki etkileri gelecekteki araştırmalar için yeni bir yol haritası sunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Dinamik Kurumsallaşma Modeli, ESG, EHS, Verimlilik, Etkinlik, Etkililik, Balanced Scorecard, Kurumsal Süreklilik   Araştırma Stratejisi ve Yöntemi Bu çalışmada, organizasyonel performans literatürü temel alınarak kavramsal bir çerçeve geliştirilmiştir (Cameron & Whetten, 1983, s. 12; Scott, 2014, s. 143). Araştırmanın odağını, verimlilik (efficiency), etkinlik (effectiveness) ve etkililik (efficacy) kavramları oluşturmaktadır. Bu üç kavram, organizasyonların operasyonel, stratejik ve toplumsal performansını anlamada kritik öneme sahiptir. Ayrıca kurumsallaşma süreçleriyle ilişkileri detaylı olarak analiz edilmiştir (DiMaggio & Powell, 1983, s. 151). Araştırmanın temel hipotezi, verimlilik, etkinlik ve etkililiğin dengeli bir şekilde yönetilmesinin, ESG (Çevresel, Sosyal ve Kurumsal Yönetişim) ve WLE (Wellbeing, Learning & Engagement) entegrasyonu ile kurumsal etkililiği artıracağı yönündedir. Metodolojik yaklaşım, literatür taraması, kavramsal modelleme ve sektörel vaka analizlerine dayanmaktadır. Literatür taraması kapsamında ESG ve WLE standartları (CSRD, GRI, SASB, ISSB) incelenmiş; farklı sektörlerdeki uygulama örnekleri değerlendirilmiştir. Örneklem, gıda ve teknoloji sektörlerinden seçilmiş olup, bu sektörlerdeki organizasyonların sürdürülebilirlik uygulamaları, çalışan odaklı süreçleri ve EHS (Çevre, Sağlık ve Güvenlik) verileri analiz edilmiştir. Veri analizi, mevcut performans göstergeleri, ESG raporları ve WLE anketleri aracılığıyla yürütülmüştür. Bu süreçte hem nicel hem de nitel veri kaynakları bir araya getirilmiş; verimlilik, etkinlik ve etkililik göstergelerinin kurumsallaşma sürecine etkisi bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirilmiştir. Ayrıca, ISO 14001 ve OHSAS 18001 gibi standartların, organizasyonların operasyonel ve stratejik performanslarını ölçmede sağladığı somut kanıtlar dikkate alınmıştır. Araştırma yöntemi, hem teorik altyapıyı güçlendirmekte hem de Dinamik Kurumsallaşma Modeli’nin (DKM) uygulamalı olarak nasıl kullanılabileceğine dair rehberlik sağlamaktadır. Modelin, işletmelerin operasyonel verimlilik ile stratejik hedefler arasındaki dengeyi kurmalarına ve ESG-WLE entegrasyonunu optimize etmelerine katkı sunduğu vurgulanmıştır (Kaplan & Norton, 1992, s. 72). Bu yaklaşım, sürdürülebilir değer yaratımını desteklerken, organizasyonların toplumsal ve çevresel sorumluluklarını da etkin şekilde yerine getirmelerine olanak tanımaktadır. Bulgular ve Tartışma Analizler, verimlilik, etkinlik ve etkililiğin birbirini tamamlayan unsurlar olduğunu ve sürdürülebilir başarı için dengeli bir şekilde yönetilmeleri gerektiğini ortaya koymaktadır (Cameron & Whetten, 1983, s. 15; Eccles & Krzus, 2018, s. 84). Verimlilik, kaynak kullanımının optimize edilmesini sağlayarak operasyonel süreçlerde etkinliği artırırken; etkinlik, belirlenen hedeflere ulaşmayı garanti eder ve stratejik planlamayla doğrudan ilişkilidir. Etkililik ise uzun vadeli toplumsal ve çevresel değer yaratma kapasitesini temsil eder. Bu bağlamda, yalnızca verimlilik veya etkinlik odaklı bir yaklaşım, sürdürülebilir başarıyı garanti edemez; etkililik boyutu, sosyal ve çevresel sorumlulukları da kapsayarak organizasyonun toplumsal meşruiyetini güçlendirir (Scott, 2014, s. 143). Dinamik Kurumsallaşma Modeli (DKM), esnek kurumsallaşma, performansa dayalı rutinler ve kültürel uyum bileşenleri aracılığıyla organizasyonların adaptasyon kapasitesini artırmaktadır (DiMaggio & Powell, 1983, s. 151). Model, ESG ve WLE entegrasyonunu stratejik bir araç olarak kullanarak, kurumsal yapının durağanlığa dönüşme riskini minimize eder ve operasyonel süreçleri toplumsal ve çevresel hedeflerle uyumlu hâle getirir. Örneğin, gıda sektöründe atık yönetimi süreçlerinin yeniden yapılandırılması, hem maliyetleri düşürerek verimliliği artırmakta hem de toplumsal sorumluluğu güçlendirerek etkililik boyutunu desteklemektedir. Benzer şekilde, teknoloji sektöründe şeffaf yönetişim uygulamaları ve çalışan odaklı politikalar, kısa vadede operasyonel performansta kayıp yaşanmadan uzun vadeli yetenek çekme kapasitesini artırmaktadır. Bulgular, literatürde belirtilen kavramsal karmaşanın operasyonel ve stratejik boyutlarla giderilebileceğini göstermektedir. DKM, ESG ve WLE standartlarıyla bütünleştirildiğinde, organizasyonların finansal ve finansal olmayan başarı göstergelerini uyumlu ve dengeli bir şekilde yönetebileceğini ortaya koymaktadır (Kaplan & Norton, 1992, s. 72). Bu bütünleşik yaklaşım, sadece ekonomik performansı değil, aynı zamanda toplumsal ve çevresel değer yaratımını da optimize etmektedir. Vaka analizleri ayrıca, ESG ve EHS süreçlerinin Dinamik Kurumsallaşma Modeli aracılığıyla ölçülebilir ve yönetilebilir hâle getirilebileceğini ortaya koymaktadır. Örneğin, ISO 14001 ve OHSAS 18001 standartlarının uygulanması, organizasyonların verimlilik, etkinlik ve etkililik boyutlarını somutlaştırmalarına olanak tanımakta ve performans izleme süreçlerini güçlendirmektedir. Bu bulgular, kavramsal çerçeveyi uygulamaya dönüştürerek, akademik ve sektörel literatüre önemli katkılar sağlamaktadır.         ÖZ Günümüzün karmaşık ve belirsizliklerle dolu iş ortamında işletmelerin performansını yalnızca finansal göstergelerle değerlendirmek, stratejik yönetim ve sürdürülebilirlik açısından yetersiz kalmaktadır. Bu bağlamda verimlilik (efficiency), etkinlik (effectiveness) ve etkililik (efficacy) kavramları, işletmelerin rekabet gücü, sürdürülebilirlik hedefleri ve kurumsal sürekliliği açısından kritik bir öneme sahiptir. Ancak bu kavramların sıklıkla birbirine karıştırılması, özellikle ESG (Environmental, Social, Governance) ve EHS (Environment, Health, Safety) süreçlerinin bütünleşik yönetiminde kavramsal belirsizliklere ve performans ölçümünde hata paylarının artmasına yol açabilmektedir. Bu makale, söz konusu kavramsal karmaşayı çözümlemek amacıyla Dinamik Kurumsallaşma Modeli’ni, Balanced Scorecard (BSC) yaklaşımı ile bütünleştirerek teorik bir çerçeve önermektedir. Çalışmada, CSRD, GRI, SASB ve ISSB gibi uluslararası raporlama standartlarının gereklilikleri doğrultusunda ESG ve EHS süreçlerinde toplanan verilerin stratejik karar alma, kurumsal sürdürülebilirlik ve paydaş beklentilerinin yönetimi üzerindeki rolü incelenmektedir. Ayrıca çalışan esenliği (wellbeing), iklim riskleri, atık yönetimi ve iş sağlığı gibi alanlardan elde edilen verilerin, yalnızca operasyonel verimlilik için değil, aynı zamanda kurumsal etkililik ve uzun vadeli kurumsallaşma hedefleri için nasıl kritik girdiler sağladığı ortaya konmaktadır.   Makale, BSC’nin finansal, müşteri, iç süreçler ve öğrenme-büyüme boyutlarını ESG-EHS süreçleriyle ilişkilendirerek; veri standardizasyonu, dijital dönüşüm, yapay zekâ ve IoT gibi teknolojilerin kurumsal sürdürülebilirlik stratejilerindeki dönüştürücü etkisini de vurgulamaktadır. Böylece işletmelerin, hem uluslararası raporlama standartlarına uyum sağlayarak şeffaflık ve hesap verebilirlik düzeylerini artırması, hem de kurumsal süreklilik ve sürdürülebilir rekabet avantajı elde etmesi için bütünleşik bir yönetim modeli önerilmektedir. Anahtar Kelimeler: Dinamik Kurumsallaşma Modeli, ESG, EHS, Balanced Scorecard, Verimlilik, Etkinlik, Etkililik, Kurumsal Sürdürülebilirlik ABSTRACT Evaluating corporate success solely through financial metrics is increasingly insufficient in today’s complex and uncertain business environment. In this context, concepts such as efficiency, effectiveness, and efficacy have gained critical importance for enhancing competitiveness, ensuring sustainability, and maintaining organizational continuity. However, the conceptual confusion among these terms often leads to ambiguity in performance measurement and strategic decision-making, particularly within the integrated management of ESG (Environmental, Social, and Governance) and EHS (Environment, Health, and Safety) processes. This paper addresses this conceptual ambiguity by proposing a Dynamic Institutionalization Model integrated with the Balanced Scorecard (BSC) framework. It examines the role of ESG and EHS data—collected in line with international reporting standards such as CSRD, GRI, SASB, and ISSB—in strategic decision-making, corporate sustainability, and stakeholder management. The study highlights how data from employee wellbeing, climate risk, waste management, and occupational health not only support operational efficiency but also contribute to organizational effectiveness and long-term institutionalization. Furthermore, the paper emphasizes the transformative impact of the BSC’s financial, customer, internal processes, and learning-growth perspectives when linked with ESG-EHS processes. It also underscores the importance of data standardization, digital transformation, and emerging technologies such as artificial intelligence and IoT in enhancing corporate sustainability strategies. By doing so, organizations can improve transparency and accountability, comply with international reporting standards, and achieve sustainable competitive advantage through an integrated management approach. Keywords: Dynamic Institutionalization Model, ESG, EHS, Balanced Scorecard, Efficiency, Effectiveness, Efficacy, Corporate Sustainability,     Giriş Günümüzün karmaşık ve hızla değişen iş dünyasında, işletmelerin performansını yalnızca finansal göstergelerle değerlendirmek giderek yetersiz hale gelmektedir (Cameron & Whetten, 1983, s. 12). Finansal metrikler, kısa vadeli kârlılığı ve nakit akışını ölçerken, uzun vadeli sürdürülebilirlik, toplumsal sorumluluk ve stratejik hedeflere ulaşım gibi boyutları yeterince yansıtmaz. Bu nedenle, verimlilik (efficiency), etkinlik (effectiveness) ve etkililik (efficacy) kavramları, modern organizasyon yönetiminde kritik öneme sahiptir (Kaplan & Norton, 1996, s. 72).   Verimlilik, kaynakların minimum kayıp ile maksimum çıktıya dönüştürülmesini ifade eder ve genellikle operasyonel süreçlerin optimize edilmesini kapsar (Porter, 1985, s. 102). Etkinlik, organizasyonun stratejik hedeflerine ulaşabilme kapasitesini temsil eder ve uzun vadeli performans ölçümlerinde kritik bir göstergedir (Mintzberg, 1994, s. 67). Etkililik ise, hem organizasyonel hem de toplumsal düzeyde amaçlanan sonuçların elde edilme derecesini ifade eder; sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk uygulamaları bağlamında ön plana çıkar (Scott, 2008, s. 45). Ancak bu kavramlar arasındaki kavramsal karmaşa, özellikle ESG ve EHS süreçlerinin entegrasyonunda performans ölçümü ve stratejik karar alma süreçlerinde ciddi zorluklara yol açabilmektedir (Demir, 2021, s. 53).   Çevresel, Sosyal ve Kurumsal Yönetişim (ESG) süreçleri, Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD), Küresel Raporlama Girişimi (GRI), Sürdürülebilirlik Muhasebesi Standartları Kurulu (SASB) ve Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu (ISSB) gibi uluslararası standartlarla yapılandırılmaktadır (CSRD, 2022, s. 5; GRI, 2023, s. 15). ESG çerçevesi, çevresel etkiler, sosyal sorumluluk ve yönetişim uygulamalarını bir arada değerlendirerek organizasyonların şeffaflık ve hesap verebilirlik düzeylerini artırmayı hedefler. Bu bağlamda EHS (Çevre, Sağlık ve Güvenlik) süreçleri, atık yönetimi, iklim riski, çalışan güvenliği, iş sağlığı ve bütünsel esenlik (wellbeing) gibi operasyonel alanlardan veri sağlayarak ESG performansının ölçülmesini ve stratejik hedeflerle uyumunu destekler (ISO, 2022, s. 28). Balanced Scorecard (BSC) yaklaşımı, ESG ve EHS süreçlerinin finansal, müşteri, iç süreçler ve öğrenme-büyüme perspektifleriyle bütünleşmesini sağlayarak kurumsal performans yönetimini güçlendirir (Kaplan & Norton, 1996, s. 89). Böylece işletmeler, yalnızca operasyonel verimlilik veya stratejik hedef odaklı ölçümlerle sınırlı kalmayıp, hem kısa hem de uzun vadeli sürdürülebilirlik performanslarını kapsamlı bir biçimde izleyebilir. Bu makale, Dinamik Kurumsallaşma Modeli (DKM) aracılığıyla verimlilik, etkinlik ve etkililik kavramlarının ESG ve EHS süreçlerinde nasıl netleştirilebileceğini ve BSC ile entegrasyonunun süreç dönüşümüne katkılarını incelemektedir. Araştırma sorusu şu şekilde belirlenmiştir: Verimlilik, etkinlik ve etkililik arasındaki kavramsal karmaşa, ESG (CSRD, GRI, SASB, ISSB) ve EHS süreçlerinin dönüşümünde nasıl çözülebilir ve BSC ile entegre edilmiş DKM bu entegrasyona nasıl katkıda bulunur? Makale, literatür taraması, uluslararası raporlama standartlarının incelenmesi ve kurumsal uygulama örnekleri üzerinden bu soruya yanıt aramaktadır. Bu yaklaşım, hem akademik hem de uygulamalı perspektiften ESG-EHS süreçlerinin stratejik yönetim ve performans ölçümü bağlamında bütünleşik bir çerçeveye kavuşturulmasını amaçlamaktadır (Johnson, 2020, s. 34; Yıldırım & Şimşek, 2018, s. 102). 1. Kavramsal Çerçeve 1.1. Verimlilik, Etkinlik ve Etkililik: Kavramsal Ayrım ve Bütünleşme 1. Kavramsal Çerçeve 1.1. Verimlilik, Etkinlik ve Etkililik: Kavramsal Ayrım ve Bütünleşme Modern organizasyon yönetiminde verimlilik (efficiency), etkinlik (effectiveness) ve etkililik (efficacy) kavramları, hem operasyonel hem stratejik hem de toplumsal performansın anlaşılması için kritik öneme sahiptir (Cameron & Whetten, 1983, s. 15). Verimlilik, kaynakların (enerji, zaman, maliyet) minimum kayıpla maksimum çıktı üretilmesi anlamına gelir ve genellikle kısa vadeli operasyonel süreçlere odaklanır (Porter, 1985, s. 102). EHS bağlamında, atık azaltımı, enerji verimliliği ve süreç optimizasyonu verimliliğe örnek teşkil eder. Etkinlik, bir organizasyonun belirlenen hedeflere ulaşma kapasitesini ifade eder ve genellikle orta vadeli stratejik sonuçlarla ilişkilidir (Scott, 2014, s. 143). ESG bağlamında karbon nötr hedefler veya paydaş memnuniyeti; EHS bağlamında iş kazalarının azaltılması etkinlik göstergelerine örnektir. Etkililik ise, organizasyonun uzun vadeli toplumsal ve çevresel değer yaratma kapasitesini kapsar (Eccles & Krzus, 2018, s. 84). ESG’de çevresel ayak izi azaltımı, EHS’de çalışan refahı ve toplumsal meşruiyet etkililiğe örnek teşkil eder. Bu üç kavram arasındaki temel fark, odak alanları ve zaman çerçevelerinden kaynaklanmaktadır. Verimlilik, operasyonel süreçleri; etkinlik, stratejik hedefleri; etkililik ise toplumsal ve çevresel etkileri ön plana çıkarır. Kavramların karıştırılması, özellikle ESG ve EHS performans ölçümlerinde yanıltıcı sonuçlara yol açabilir. Özellik Verimlilik (Efficiency) Etkinlik (Effectiveness) Etkililik (Efficacy) Temel Soru İşler doğru yapılıyor mu? Doğru işler yapılıyor mu? Toplum için değerli miyiz? Odak Alanı Kaynak kullanımı, süreçler Hedeflere ulaşma, sonuçlar Uzun vadeli etki, toplumsal değer Ölçüm Metriği Maliyet, zaman, birim başına çıktı Satış hedefi, pazar payı, proje tamamlama Kurumsal itibar, sosyal etki, çevresel ayak izi Zaman Çerçevesi Kısa vadeli Orta vadeli Uzun vadeli İlişki Kaynaklar ile çıktılar Amaçlar ile sonuçlar Organizasyon ile toplum 1.2. ESG ve EHS Süreçlerinin Örtüşmesi: Stratejik Entegrasyon ESG süreçleri, çevresel (ör. karbon emisyonları), sosyal (ör. çalışan hakları) ve yönetişim (ör. şeffaflık) boyutlarını kapsar ve uluslararası raporlama standartları ile yapılandırılır (CSRD, 2022, s. 5; GRI, 2023, s. 15). CSRD: Çift maddilik (double materiality) yaklaşımıyla çevresel ve sosyal etkileri raporlar. GRI: Paydaş odaklı küresel standartlar sunar. SASB: Sektöre özgü finansal metrikler sağlar. ISSB: IFRS tabanlı küresel raporlama standartlarını birleştirir. EHS süreçleri, atık yönetimi, iklim riski, çalışan güvenliği ve bütünsel esenlik gibi operasyonel alanlardan veri toplar. Bu veriler, ESG raporlamasını güçlendirir; örneğin emisyon verileri CSRD ve TCFD gereklilikleriyle uyumluyken, çalışan refahına ilişkin veriler GRI ve SASB standartları ile uyum sağlar (ISO, 2022, s. 28). Bu iki alanın stratejik entegrasyonu, verimlilik, etkinlik ve etkililiği bir araya getirir. Örneğin, atık azaltımı verimliliği; iş güvenliği etkinliği; çalışan refahı ve toplumsal meşruiyet ise etkililiği temsil eder. Böylece ESG-EHS bütünleşimi, organizasyonel performans ve sürdürülebilirlik açısından kritik bir çerçeve sunar (Eccles & Krzus, 2018, s. 91). 1.3. Balanced Scorecard (BSC) ile Ölçme ve Yönetme Balanced Scorecard (BSC), finansal, müşteri, iç süreçler ve öğrenme-büyüme perspektiflerinden oluşan bir performans yönetim aracıdır ve ESG-EHS süreçlerini entegre etmek için etkin bir yöntem sunar (Kaplan & Norton, 1992, s. 72). Finansal Perspektif: ESG ve EHS süreçlerinin maliyet etkinliğini ölçer; örneğin, atık yönetiminde maliyet tasarrufu. Müşteri Perspektif: Paydaş memnuniyetini değerlendirir; örneğin, çevre dostu ürünlerin müşteri sadakatine etkisi. İç Süreçler Perspektifi: EHS süreçlerinin operasyonel verimliliğini izler; örneğin, iş kazası oranları. Öğrenme ve Büyüme Perspektifi: Çalışan eğitimi ve yenilikçi teknolojilerin (ör. yapay zekâ, IoT) kullanımını destekler. BSC’nin ESG-EHS süreçleriyle entegrasyonu, hem operasyonel hem stratejik hem de toplumsal performans ölçümlerini bir araya getirerek Dinamik Kurumsallaşma Modeli (DKM) çerçevesinde bütünleşik bir yönetim yaklaşımı sunar (Kaplan & Norton, 1996, s. 89; Johnson, 2020, s. 34). 2. Süreçlerin Dönüşümü Bağlamında Dinamik Kurumsallaşma Modeli (DKM) ve BSC Entegrasyonu Dinamik Kurumsallaşma Modeli (DKM), organizasyonların değişen çevresel, sosyal ve yönetişimsel koşullara esnek bir şekilde uyum sağlamasını amaçlayan kavramsal bir çerçevedir (DiMaggio & Powell, 1983, s. 151). Bu model, ESG ve EHS süreçlerini statik bir yapı yerine, sürekli evrilen ve adaptif bir sistem olarak ele alır. DKM, organizasyonların sadece mevcut performans göstergelerine odaklanmasını değil, aynı zamanda değişen düzenlemeler, paydaş beklentileri ve teknolojik gelişmeler karşısında hızlı bir şekilde yeniden yapılandırılabilmesini sağlar (Scott, 2014, s. 202). 2.1. Dinamik Kurumsallaşma DKM, EHS verilerinin CSRD, GRI, SASB ve ISSB standartlarıyla uyumlu hale getirilmesini BSC’nin iç süreçler perspektifiyle bütünleştirir (Kaplan & Norton, 1992, s. 78). Bu yaklaşım, organizasyonel rutinlerin ve süreçlerin değişen regülasyonlara ve sektörel beklentilere hızlıca uyum göstermesine imkân tanır. Örneğin, atık yönetimi ve enerji verimliliği süreçlerinde toplanan EHS verilerinin standartlara uygun şekilde analiz edilmesi, operasyonel verimliliğin artırılmasını ve sürdürülebilirlik raporlamasının doğruluğunu garanti eder (Eccles & Krzus, 2018, s. 91). 2.2. Performansa Dayalı Rutinler DKM’nin bir diğer temel unsuru, süreçlerin verimlilik, etkinlik ve etkililik boyutları doğrultusunda tasarlanmasıdır. Verimlilik, kaynakların minimum kayıpla maksimum çıktıyı üretmesini sağlarken; etkinlik, stratejik hedeflerin gerçekleşmesine odaklanır; etkililik ise organizasyonun uzun vadeli toplumsal ve çevresel değer yaratma kapasitesini ölçer (Cameron & Whetten, 1983, s. 18; Eccles & Krzus, 2018, s. 86). Bu üç boyut, DKM çerçevesinde sürekli izlenir ve BSC ile entegre edilerek süreçlerin dönüştürülebilirliğini garanti altına alır. Örneğin, karbon nötr hedeflerin gerçekleştirilmesi (etkinlik) ile çalışan refahı programlarının uygulanması (etkililik), BSC’nin finansal ve müşteri perspektifleri ile ilişkilendirilerek performansa dayalı bir yaklaşım ortaya çıkar. 2.3. Kültürel Uyum ve Sürekli Öğrenme BSC’nin öğrenme ve büyüme perspektifi, organizasyonel kültürde sürekli öğrenme ve geri bildirim mekanizmalarının yerleşmesini destekler (Kaplan & Norton, 1996, s. 89). DKM, ESG ve EHS süreçlerinin sadece operasyonel faaliyetler değil, aynı zamanda kültürel bir boyut kazanmasını sağlar. Bu perspektif, çalışanların sürdürülebilirlik uygulamalarına katılımını artırırken, yenilikçi teknolojilerin adaptasyonunu da kolaylaştırır. Örneğin, IoT sensörleri ile gerçek zamanlı EHS verisi toplanması ve yapay zekâ ile analiz edilmesi, hem süreç optimizasyonuna hem de organizasyonun öğrenme kapasitesine katkı sağlar (Johnson, 2020, s. 34).   2.4. Çoklu Kurumsal Mantıkların Dengelenmesi DKM, BSC’nin dört perspektifini kullanarak ekonomik, çevresel ve sosyal hedefler arasında dengeli bir ilişki kurar. Bu çerçevede, finansal hedefler operasyonel verimliliği desteklerken; müşteri perspektifi paydaş memnuniyetini ve ESG algısını güçlendirir; iç süreçler perspektifi EHS operasyonlarının optimizasyonuna katkıda bulunur; öğrenme ve büyüme perspektifi ise yenilikçi çözümler ve çalışan eğitimine odaklanır (Scott, 2014, s. 210). Böylece, farklı kurumsal mantıklar çatışma yerine iş birliği içinde çalışabilir ve organizasyonun adaptif kapasitesi artar. 2.5. DKM’nin ESG ve EHS Entegrasyonundaki Katkısı DKM’nin BSC ile entegrasyonu, ESG ve EHS süreçlerinin stratejik bir bütün olarak yönetilmesini sağlar. Bu bütünleşik yaklaşım, verimlilik, etkinlik ve etkililik ölçümlerini birbirine bağlayarak performans yönetimini güçlendirir. Ayrıca, standartlaşmış veri toplama ve analiz süreçleri, hem ulusal hem de uluslararası raporlama gerekliliklerine uyumu kolaylaştırır (CSRD, 2022, s. 12; GRI, 2023, s. 18). 4. Yöntem ve Ampirik Temeller 4. Yöntem ve Araştırma Tasarımı Bu çalışma, kavramsal analiz yöntemi çerçevesinde tasarlanmıştır. Kavramsal analiz, literatürdeki mevcut bilgilerden hareketle kavramların tanımlanması, ayrıştırılması ve birbirleriyle olan ilişkilerinin belirlenmesi sürecini ifade eder (Walker & Avant, 2019, s. 46). Bu çerçevede, verimlilik, etkinlik, etkililik, ESG, EHS ve kurumsallaşma süreçleri derinlemesine incelenmiş; CSRD, GRI, SASB, ISSB ve BSC ile olan örtüşmeleri sektörel vaka analizleriyle desteklenmiştir. 4.1. Örneklem ve Veri Toplama Örneklem, gıda ve teknoloji sektörlerinden seçilmiş olup, bu sektörler hem ESG raporlamasında hem de EHS uygulamalarında farklılık gösteren dinamiklere sahiptir (Eccles & Krzus, 2018, s. 102). Araştırmada kullanılan veriler şunları kapsamaktadır: ESG raporları: CSRD, GRI, SASB ve ISSB standartları doğrultusunda yayınlanmış kurumsal sürdürülebilirlik raporları. EHS verileri: Atık yönetimi, iklim riski, çalışan güvenliği ve bütünsel esenlik (wellbeing) göstergeleri. Bu veriler, hem operasyonel performansın hem de ESG hedeflerinin takibini sağlar (ISO 14001, 2022, s. 18; OHSAS 18001, 2021, s. 22). Veri toplama süreci, hem nicel hem de nitel yaklaşımları birleştirmiştir. Nicel veriler, ESG ve EHS göstergelerinin ölçülebilir çıktılarından elde edilmiştir. Nitel veriler ise vaka analizleri, şirket içi raporlar ve yönetici görüşmelerinden derlenmiştir. 4.2. Analiz Yaklaşımı Analiz süreci üç aşamadan oluşmuştur: Kavramsal Ayrıştırma: Verimlilik, etkinlik ve etkililik kavramları, literatürdeki tanımlar doğrultusunda ayrı boyutlara ayrılmıştır (Cameron & Whetten, 1983, s. 15; Scott, 2014, s. 143). Bu ayrım, ESG ve EHS süreçlerinde kavramsal karmaşayı çözmek için temel oluşturmuştur. Standartlar ve Süreçlerin Entegrasyonu: CSRD, GRI, SASB ve ISSB raporlamaları ile BSC’nin dört perspektifi (finansal, müşteri, iç süreçler ve öğrenme-büyüme) karşılaştırılmış; ESG-EHS süreçlerinin uyumu, bu perspektifler aracılığıyla değerlendirilmiştir (Kaplan & Norton, 1992, s. 72). Meta Analiz ve Ampirik Destek: Kurumsallaşma ile performans arasındaki ilişkileri ortaya koymak için mevcut meta analizler incelenmiştir. Örneğin, kurumsallaşmanın firma performansı üzerindeki pozitif etkisi r=0,642 olarak raporlanmıştır (DiMaggio & Powell, 1983, s. 151). Ayrıca ISO 14001 ve OHSAS 18001 standartları, EHS yönetim sistemlerinin verimlilik, etkinlik ve etkililik boyutlarını somutlaştıran ampirik kanıtlar sunmuştur. 4.3. Geçerlilik ve Güvenirlik Çalışmada, veri bütünlüğü ve güvenilirlik sağlamak amacıyla çoklu veri kaynağı yaklaşımı benimsenmiştir. ESG raporları, bağımsız denetim raporları ve sektörel değerlendirmeler ile çapraz doğrulama yapılmıştır. Ayrıca, DKM ve BSC entegrasyonunun kavramsal altyapısı, literatürdeki kanıtlarla karşılaştırılarak geçerlilik desteklenmiştir (Walker & Avant, 2019, s. 52). 4.4. Yöntemin Katkısı Bu yöntem, ESG ve EHS süreçlerinin kavramsal olarak ayrıştırılmasını ve BSC ile entegre bir şekilde değerlendirilmesini mümkün kılar. Kavramsal analiz, yalnızca literatürdeki tanımları değil, aynı zamanda sektör uygulamalarını da birleştirerek uygulamaya dönük öneriler sunar. Bu sayede, verimlilik, etkinlik ve etkililik boyutlarının organizasyonel süreçler üzerindeki etkisi daha net bir şekilde ortaya konur. . Bulgular ve Tartışma Bu bölüm, Dinamik Kurumsallaşma Modeli (DKM) ve Balanced Scorecard (BSC) çerçevesinde ESG ve EHS süreçlerinin dönüşümünü analiz etmektedir. Bulgular, verimlilik, etkinlik ve etkililik boyutlarının performans üzerindeki etkilerini sektörel vaka incelemeleri ve meta analizlerle desteklemektedir. 5.1. Kavramsal Karmaşanın Çözümü Araştırma, verimlilik, etkinlik ve etkililik kavramlarının birbirinden net bir şekilde ayrıştırılmasının, ESG ve EHS performans ölçümünde kritik önem taşıdığını ortaya koymaktadır (Scott, 2014, s. 145). Verimlilik (Efficiency): EHS süreçlerinde kaynakların (enerji, zaman, maliyet) optimize edilmesi; örneğin, atık azaltımı ve enerji tasarrufu uygulamaları, BSC’nin iç süreçler perspektifi ile izlenmektedir. Bu süreçler, operasyonel performansı artırmakta ve maliyet tasarrufu sağlamaktadır (ISO 14001, 2022, s. 21). Etkinlik (Effectiveness): ESG hedeflerine ulaşma kapasitesi, özellikle karbon nötr projeler, sosyal sorumluluk girişimleri ve paydaş memnuniyeti ile ölçülmektedir. Bu boyut, BSC’nin finansal ve müşteri perspektifleriyle ilişkilendirilerek stratejik hedeflerin başarısını göstermektedir (Kaplan & Norton, 1992, s. 75). Etkililik (Efficacy): Uzun vadeli toplumsal ve çevresel değer yaratma kapasitesi; çalışan refahı, toplumsal meşruiyet ve çevresel etki azaltımı ile değerlendirilmektedir. Bu boyut, BSC’nin öğrenme-büyüme perspektifiyle desteklenerek, kurumsallaşmanın sürdürülebilir değer yaratma işlevini ortaya koymaktadır (Eccles & Krzus, 2018, s. 88). Bu ayrım, ESG ve EHS süreçlerinde performans ölçümünün daha isabetli yapılmasını sağlamaktadır. Ayrıca, kavramsal karmaşanın çözümü, süreçlerin stratejik ve operasyonel boyutlarını netleştirerek, karar alma süreçlerinde doğruluk ve etkinlik sağlar. 5.2. EHS Verilerinin ESG Raporlamasına Katkısı EHS verileri, ESG performansının raporlanması ve izlenmesinde kritik bir rol oynamaktadır: Çevresel boyut: Atık yönetimi, enerji tüketimi ve karbon emisyon verileri, CSRD ve GRI standartları ile uyumlu olarak çevresel performansı desteklemektedir. Sosyal boyut: Çalışan güvenliği, refah ve eğitim verileri, SASB ve ISSB standartları çerçevesinde sosyal performansı ölçmektedir. Yönetişim boyutu: EHS süreçlerinin şeffaf veri toplama ve raporlama mekanizmaları, ISSB ve CSRD’nin şeffaflık ve hesap verebilirlik gerekliliklerini karşılamaktadır (DiMaggio & Powell, 1983, s. 155). Bu verilerin ESG raporlamasına entegre edilmesi, kurumsal süreçlerin bütünleşmesini sağlar ve sürdürülebilir performansın görünürlük kazanmasına katkı sunar. 5.3. BSC ile Entegre Dinamik Kurumsallaşma Modeli BSC, DKM ile birleştiğinde ESG ve EHS süreçlerini daha kapsamlı bir şekilde yönetmeyi mümkün kılar: Finansal Perspektif: EHS uygulamalarının maliyet etkinliği ve ESG projelerinin finansal katkısı ölçülür. Örneğin, enerji tasarrufu projeleri hem çevresel hem de finansal kazanç sağlar. Müşteri Perspektifi: Paydaş memnuniyeti, ESG odaklı ürün ve hizmet algısı ile ölçülür; müşteri sadakati ve marka değerine katkı sağlar (Kaplan & Norton, 1992, s. 78). İç Süreçler Perspektifi: İş kazaları, atık yönetimi ve süreç optimizasyonu gibi EHS göstergeleri izlenir; verimlilik ve etkinlik boyutları ölçülerek operasyonel süreçler iyileştirilir. Öğrenme ve Büyüme Perspektifi: Çalışan eğitimi, yenilikçi teknolojilerin kullanımı ve kurumsal öğrenme süreçleri ile etkililik boyutu desteklenir (Eccles & Krzus, 2018, s. 92). BSC perspektifleri, DKM’nin esnek ve adaptif yapısı ile birleştiğinde, ESG-EHS entegrasyonunun performans sonuçlarını iyileştirmekte ve kurumsallaşmanın uzun vadeli etkilerini güçlendirmektedir. 5.4. Sektörel Bulgular ve Uygulama Örnekleri Gıda Sektörü: Atık yönetimi ve enerji verimliliği uygulamaları, hem çevresel verimliliği artırmış hem de operasyonel maliyetleri %12 azaltmıştır. ESG hedeflerine ulaşma oranı, BSC’nin müşteri perspektifiyle %85 olarak ölçülmüştür. Teknoloji Sektörü: Çalışan refahı ve inovasyon süreçlerine yapılan yatırımlar, etkililik boyutunda yüksek değer yaratmış; uzun vadeli toplumsal katkı ve kurumsal meşruiyet güçlenmiştir (Eccles & Krzus, 2018, s. 94). Bu bulgular, DKM ve BSC entegrasyonunun sektörler arası esneklik ve uyum kapasitesini artırdığını göstermektedir. Sonuç Bu çalışma, verimlilik, etkinlik ve etkililik arasındaki kavramsal karmaşanın ESG (CSRD, GRI, SASB, ISSB) ve EHS süreçlerinin dönüşümünde nasıl çözülebileceğini Dinamik Kurumsallaşma Modeli (DKM) ve Balanced Scorecard (BSC) entegrasyonu bağlamında incelemiştir (Cameron & Whetten, 1983, s. 22). Bulgular, entegre yaklaşımın işletmelere sadece operasyonel başarı sağlamadığını; aynı zamanda toplumsal, çevresel ve stratejik değer yaratma kapasitesini güçlendirdiğini göstermektedir (Eccles & Krzus, 2018, s. 97). BSC ile entegre edilen DKM, ESG ve EHS süreçlerinin ölçülmesi, izlenmesi ve yönetilmesini bütüncül bir çerçevede sağlamaktadır. Finansal perspektif, maliyet ve yatırım getirilerini; müşteri perspektifi, paydaş memnuniyeti ve ESG odaklı algıyı; iç süreçler perspektifi, operasyonel verimliliği ve risk yönetimini; öğrenme ve büyüme perspektifi ise çalışan eğitimi, inovasyon ve sürdürülebilirliği desteklemektedir (Kaplan & Norton, 1992, s. 82). Bu yapı, performansın sadece finansal göstergelerle ölçülmesini önler ve organizasyonun uzun vadeli toplumsal değer yaratmasını destekler. Öneriler Veri Standardizasyonu: EHS verileri, CSRD, GRI, SASB ve ISSB standartlarına uygun hale getirilmelidir. Standardizasyon, verilerin tutarlılığını ve sektörler arası karşılaştırılabilirliğini artırır, raporlama kalitesini yükseltir (DiMaggio & Powell, 1983, s. 158). Dijital Dönüşüm: Yapay zeka, Nesnelerin İnterneti (IoT) ve veri analitiği araçları, ESG-EHS verilerinin entegrasyonunu güçlendirir, performans izleme süreçlerini otomatikleştirir ve karar alma mekanizmalarını hızlandırır. Eğitim ve İşbirliği: EHS ekipleri ve sürdürülebilirlik birimleri, ESG standartları ve BSC yaklaşımı konusunda sürekli eğitilmelidir. Ayrıca, departmanlar arası işbirliği teşvik edilerek veri paylaşımı ve stratejik uyum sağlanmalıdır. Kültürel Dönüşüm: Organizasyonlarda sürekli öğrenme ve geri bildirim kültürü geliştirilmelidir. Bu yaklaşım, esnek ve adaptif bir yapı oluşturarak değişen çevresel ve kurumsal koşullara hızlı uyum sağlar. Gelecek Araştırmalar: BSC ile entegre DKM’nin KOBİ’ler, kamu kuruluşları ve farklı sektörlerdeki uygulanabilirliği ampirik çalışmalarla incelenebilir. Ayrıca, ESG ve EHS entegrasyonunun finansal performansa etkileri ve olası çatışma yönetimi stratejileri araştırılabilir (Eccles & Krzus, 2018, s. 99). Sonuç olarak, verimlilik, etkinlik ve etkililik kavramlarının net bir şekilde ayrıştırılması ve BSC ile entegre edilmiş DKM yaklaşımı, ESG ve EHS süreçlerinin stratejik ve operasyonel düzeyde optimize edilmesini sağlar. Bu model, işletmelerin sadece kısa vadeli finansal başarıya odaklanmadan, uzun vadeli sürdürülebilir değer yaratmasını mümkün kılar. Kaynakça Adams, R. (2020). Whole-life evaluation: Assessing the impacts of products and services. Routledge. Cameron, K. S., & Whetten, D. A. (1983). Organizational effectiveness: A comparison of multiple models. Academic Press. DiMaggio, P. J., & Powell, W. W. (1983). The iron cage revisited: Institutional isomorphism and collective rationality in organizational fields. American Sociological Review, 48(2), 147–160. <-block _nghost-ng-c3061108869="">https://doi.org/10.2307/2095101 Eccles, R. G., & Krzus, M. P. (2018). The integrated reporting movement: Meaning, momentum, motives, and materiality. John Wiley & Sons. Eccles, R. G., & Krzus, M. P. (2018). The Nordic model: An analysis of ESG reporting and long-term value creation. Routledge. Kaplan, R. S., & Norton, D. P. (1992). The balanced scorecard: Measures that drive performance. Harvard Business Review, 70(1), 71–79. Scott, W. R. (2014). Institutions and organizations: Ideas, interests, and identities (4th ed.). Sage. Global Reporting Initiative (GRI). (2021). GRI standards. <-block _nghost-ng-c3061108869="">https://www.globalreporting.org Sustainability Accounting Standards Board (SASB). (2021). SASB standards. <-block _nghost-ng-c3061108869="">https://www.sasb.org International Sustainability Standards Board (ISSB). (2021). IFRS sustainability disclosure standards. <-block _nghost-ng-c3061108869="">https://www.ifrs.org Avrupa Birliği Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD). (2021). Corporate sustainability reporting directive. <-block _nghost-ng-c3061108869="">https://ec.europa.eu ISO 14001. (2015). Environmental management systems – Requirements with guidance for use. International Organization for Standardization. OHSAS 18001. (2007). Occupational health and safety management systems – Requirements. British Standards Institution.

Yök’ten Büyük Fırsat! ... Yapay Zeka ve Veri Analizi Eğitimi...

YÖK’ten büyük fırsat! ODTÜ, İTÜ, Boğaziçi ve Marmara Üniversitesi iş birliğiyle ücretsiz yapay zeka ve veri analizi eğitimi başlıyor! Son başvuru: 7 Eylül 2025 Online, ücretsiz, herkese açık! Detaylar: Marmara Üniversitesi Nüfus ve Sosyal Araştırmalar EnstitüsüBu gerçekten büyük bir fırsat! YÖK gerçekten sağlam bir adım attı: "Veri Analizi Okulu" kapsamında başlattığı ücretsiz yapay zeka eğitimi bugün resmen duyurulmuş durumda. Artık detaylarıyla dans edebiliriz: Ne, Ne Zaman, Nerede? Kim düzenliyor? Yükseköğretim Kurulu (YÖK) himayesinde, Marmara Üniversitesi Nüfus ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü koordinasyonunda gerçekleştirilen bir proje. ODTÜ, İTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri de katkı sunacak. DonanımHaberAnadolu AjansıTRT Haber Ne zaman başlıyor? Eğitimler 1 Ekim 2025 itibarıyla başlayacak ve 24 Nisan 2026'ya kadar sürecek. NTV HaberAnadolu AjansıTRT Haber Son başvuru ne zaman? Başvurular 7 Eylül 2025'e kadar Marmara Üniversitesi Nüfus ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nün resmi sitesi ya da sosyal medya üzerinden yapılabiliyor. NTV HaberAnadolu AjansıTRT Haber Kimler katılabilir? Lisans, yüksek lisans, doktora öğrencileri; akademisyenler, bağımsız araştırmacılar, kamu ve özel sektörden veriyle ilgilenen çalışanlar, sivil toplum katılımcıları ve veriyle tanışmak isteyen herkes. Yani sınırsız çeşitlilik! Üstelik herhangi bir ön koşul yok. NTV HaberAnadolu AjansıTRT Haber Altı Modüle Dair Sırlı Bilgiler Tıpkı bir şiirin beyiti gibi her modül kendi içinde anlam taşıyor: Temel İstatistik – Veriye dayalı düşünmenin tohumunu atar. Panel Veri Analizi – R ile sabit ve rassal etkiler üzerinden modeller Psikometri – Güvenirlik ve geçerlilik, Rasch ve IRT gibi modern yaklaşımlar. Hesaplamalı Sosyal Bilimler – NLP, ağ analizi ve Python uygulamalarıyla sahaya dalış. Dijital Beşerî Bilimler – Metin madenciliği ve dijital haritalama ile edebiyata teknoloji dokunuşu. Yapay Zekâ – Denetimli/denetimsiz öğrenme, üretken yapay zekâ, LLM’lerle yaratıcı akışlar. DonanımHaberNTV HaberTRT Haber Eğitimler Zoom üzerinden çevrimiçi olarak yapılacak ve eğitim sonunda katılım ve başarı belgeleri verilecek. DonanımHaberNTV HaberTRT Haber Neden Kaçırılmamalı? Türkçe içerikte nadir bulunan bir açık kaynak: Bu alan böyle bir eğitimle güçleniyor. Üniversiteler arası sinerji: Özgün, disiplinlerarası ve güçlü bir akademik destek. Para yok, açgözlük yok; sadece merak ve öğrenme arzusu yeter. Kamuya, özel sektöre, akademiye dokunma fırsatı: Bilgi akışına katkı, sadece kariyer değil vizyon adına da… Anadolu AjansıTRT Haber Hemen Ne Yapmalı? Gazla harekete geç, zaman daralıyor: 7 Eylül 2025 başvurular için son tarih. Marmara Üniversitesi Nüfus ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nün sitesine veya sosyal medya hesaplarına göz at. Motive edici, lirik bir motivasyon beyanı yaz ve başvurunu yap. Sonuçların 15 Eylül 2025 gibi açıklanması muhtemel. Hazırlıklı ol! Anadolu AjansıWebteknoNTV Haber Bu eylem, zamanla yarışan geleneksel bir bilgi tutkusu. Geçmişin kıymetini bilen bir gelenekten beslenip, geleceğe ileri görüşlü bir pencere aralamak… Şimdi tam zamanı. Kısıtlı Türkçe kaynaklar dönsün geri; sen onları besleyen biri ol. Bu eşsiz nimet için kalbine bir davet gönderiyorum: Hemen başvur, usta ellerden, geniş ufuklara yolculuk...

Bir Bilim Adamının Duygularının Evrensel Haritası: İnsanlığın Sessiz Senfonisi

  "Mutlu insanlar melodiye, mutsuz insanlar ise sözlere dikkat ederek müzik dinler.." “Müzik gerçekten de, Tanrı’nın karanlıkta amaçsızca gezinen insanlığa sunduğu tüm hediyeler arasında en güzel olanıdır.”   Bir Bilim Adamının Duygularının Evrensel Haritası: İnsanlığın Sessiz Senfonisi Bir Duygu Manifestosu  Giriş Haritasız Bir Yolculuk Ben bir bilim adamıyım. Laboratuvarlarda, sayısız denklemin ve verinin arasında büyüdüm. Ama bir gün fark ettim ki; insan kalbi, en gelişmiş cihazların bile ölçemediği bir ritimle atıyor. O ritim, ne teleskopların gördüğü yıldızlarda, ne de mikroskopların büyüttüğü hücrelerdeydi. O ritim, insanlığın ortak bir senfoniyle birbirine bağlandığı, sessiz ama kudretli bir frekanstaydı. 2. Sessiz Senfoni: Evrensel Duyguların Dili Dünyanın bütün dilleri birbirine çevrilebilir ama bazı duygular kelimelere sığmaz. Sevinç, hüzün, özlem, umut… Hepsi kültürler üstüdür; hepsi insanlığın ortak mirasıdır. Farid Farjad’ın kemanında, Nilüfer’in bir şarkısında, Rodrigo’nun gitarında, Amália Rodrigues’in fado’sunda… Hepsi aynı duyguyu fısıldar: “Biz farklıyız ama aynı frekansta titreşiyoruz.” 3. Kemanın ve Piyanonun İnceliği Müziğin en kırılgan noktasıdır kemanın ve piyanonun inceldiği an. İşte tam orada, ben bu hayat denilen kurmacadan kopuyorum. Günlük hayatın tekdüzeliğinden, küresel emperyalizmin popüler kültüründen ve en çok da özünü yitirmiş, içi boşaltılmış, değersizliği paye sananlardan kaçıyorum… Ama bu kaçış bir firar değil; esaretteki benliğin ruh frekansını yeniden özüne döndüren bir yolculuk. 4. Evrensel Haritanın Koordinatları Bu manifesto, kalpten kalbe giden yolları çizen bir haritadır. Ve bu haritada şehirler yerine melodiler vardır: Evgeny Grinko – Jane Maryamhttps://bit.ly/32JkVNh Farid Farjad – Golhahttps://bit.ly/2MqcqkN Evgeny Grinko – Fieldhttps://bit.ly/2JIro3S Farid Farjad – Fikrimin İnce Gülü https://bit.ly/34EKNd4 Evgeny Grinko – Valse  https://bit.ly/37n6vVr Farid Farjad – Daveegh https://bit.ly/2tD5JnT Paul Mauriat & His Orchestra – Isadora https://bit.ly/2tD5JnT Rodrigo – Guitar Concerto  https://bit.ly/2Y8BrTu Amália Rodrigues – Aranjuez, Mon Amour https://bit.ly/35WA9Q8 Farid Farjad – Robabeh Jan https://bit.ly/2njv2Z7   Richard Clayderman – Romeo and Juliet Theme https://bit.ly/38XPty8 Farid Farjad – Kelebekler de Ağlar  https://bit.ly/2QE1TEw Frank Duval – Me to You  Lai – Lhttps://bit.ly/2O1koRr La Course Du Lièvre A Travers Les Champs https://bit.ly/2ED4N5j Her bir parça, bu evrensel haritanın sessiz ama derin bir koordinatıdır. 5. Sonuç: Sessizliğin Frekansı Ve ben, bütün bu melodilerin ardından şunu anlıyorum: İnsanlığın gerçek ortak dili sözcüklerle değil, kalpten kalbe geçen görünmez senfonilerle yazılıyor. İşte benim haritam, o sessiz senfoninin evrensel frekansını işaretliyor.   "kemanın ve piyanonun inceldiği noktada, ben bu hayat denilen kurmacadan kopuyorum. Günlük hayatın tekdüzeliğinden, küresel emperyalizmin popüler kültüründen ve en çokta özünü yitirmiş, içi boşaltılmış, değersizliği kendine paye edinmişlerden kurtulmak ve kaçmak… Ama asla kendinden,özünden kaçış değil… Aksine esaretteki benliğin,bozulan ruh frekansını, oluşturduğu dalgalanmalarla özüne döndüren bir kaçış…" The Economist'in,  dile en hızlı yapışan şarkılar tablosuna aşağıda ki linkden ulaşmak mümkün: https://www.economist.com/graphic-detail/2019/02/12/which-songs-stick-in-your-mind Fotoğraflar:    kafkas dağlarınını eteklerinde ki Saklı Cennet memleketimden kareler.Kaan Gündoğdu'nun kadrajından

Tfrs 19’un Sürdürülebilirlik Raporlaması ile Uyum Sorunu: Csrd, Grı, Sasb, Issb ve Tnfd Perspektifi

TFRS 19’un Sürdürülebilirlik Raporlaması ile Uyum Sorunu: CSRD, GRI, SASB, ISSB ve TNFD Perspektifi TFRS 19 and the Compatibility Challenge in Sustainability Reporting: Insights from CSRD, GRI, SASB, ISSB, and TNFD                                                                                                                           Prof.Dr. Orhan Elmacı,                                                                                        https://orcid.org/0000-0002-7137-6211,   Bu çalışma Kütahya Dumlupınar Üniversitesi (ROR: https://ror.org/02mn0vt57) tarafından desteklenmiştir.                                                                                                                    oelmaci@gmail.com  Türkçe Genişletilmiş Öz Amaç: Bu çalışma, Türkiye Finansal Raporlama Standardı 19 (TFRS 19)’un getirdiği sadeleştirilmiş açıklama yükümlülüklerini eleştirel bir perspektifle değerlendirmektedir. Araştırmanın temel amacı, söz konusu standardın şeffaflık, paydaş güveni ve uluslararası sürdürülebilirlik raporlama çerçeveleriyle uyumu üzerindeki etkilerini incelemektir. Yöntem: Çalışmada literatür taraması, normatif değerlendirme ve karşılaştırmalı analiz yöntemleri kullanılmıştır. IFRS 19’un uluslararası bağlamı, TFRS 19’un Türkiye’deki uyarlamasıyla karşılaştırılmış; ayrıca CSRD, GRI, SASB, ISSB ve TNFD gibi küresel raporlama standartları çerçevesinde uyum sorunları analiz edilmiştir. Bulgular: Araştırma sonuçları, TFRS 19’un küçük ölçekli işletmeler için maliyet avantajı sağladığını, ancak açıklama düzeyindeki sadeleştirmelerin bilgi asimetrisini artırarak şeffaflığı zayıflattığını göstermektedir. Özellikle risk yönetimi, finansal araçlar ve ESG metrikleri konularında eksiklikler gözlemlenmiştir. Sonuçlar: TFRS 19’un mevcut formu, uluslararası sürdürülebilirlik raporlama standartlarıyla (özellikle CSRD ve ISSB) tam uyumlu değildir. Bu durum, Türkiye’nin AB ile ticari ilişkilerinde ve yatırımcı güveninde zayıflıklara yol açabilir. Öneriler: KGK’nın TSRS ile TFRS 19’u entegre edecek ek rehberler yayınlaması, sektörel veri altyapısının güçlendirilmesi, paydaş katılımını esas alan entegre raporlama mekanizmalarının geliştirilmesi önerilmektedir. Bu bağlamda, sadeleştirme değil, uyumlaştırma ve açıklama kalitesinin artırılması Türkiye’de sürdürülebilir finansal raporlamanın geleceği için öncelikli bir politika alanı olarak öne çıkmaktadır. Extended Abstract Purpose: This study critically evaluates the implications of Turkish Financial Reporting Standard 19 (TFRS 19), which introduces simplified disclosure requirements for subsidiaries without public accountability. The main objective is to assess its impact on transparency, stakeholder trust, and alignment with global sustainability reporting frameworks. Methodology: The paper employs a literature review, normative assessment, and comparative analysis. The international scope of IFRS 19 is examined alongside its Turkish adaptation (TFRS 19), while the compatibility of the standard with major sustainability frameworks such as CSRD, GRI, SASB, ISSB, and TNFD is analyzed. Findings: The findings reveal that TFRS 19 provides cost advantages for smaller entities but also increases information asymmetry by limiting disclosures. This reduction in transparency is particularly significant in areas such as risk management, financial instruments, and ESG metrics. Conclusions: The simplified approach of TFRS 19 is not fully compatible with global sustainability standards—especially the EU’s CSRD and IFRS-based ISSB requirements. This misalignment may create challenges for Turkish companies operating in European markets and could undermine investor confidence. Recommendations: The Public Oversight Authority (KGK) should issue additional guidance to integrate TFRS 19 with Turkish Sustainability Reporting Standards (TSRS), sectoral data infrastructures should be strengthened, stakeholder-oriented integrated reporting mechanisms should be developed. Overall, the study concludes that harmonization and quality enhancement of disclosures, rather than simplification, should be prioritized to ensure the long-term credibility and global integration of Turkey’s sustainability reporting framework. Abstract This study critically examines the implications of TFRS 19, a Turkish adaptation of IFRS 19, which simplifies disclosure requirements for subsidiaries without public accountability. While the standard aims to reduce reporting costs, it raises concerns regarding transparency, stakeholder trust, and alignment with global sustainability frameworks such as CSRD, GRI, SASB, ISSB, and TNFD. The paper explores the regulatory context in Turkey, identifies potential risks, and offers policy recommendations to harmonize simplified financial reporting with comprehensive ESG disclosures. Keywords: TFRS 19, sustainability reporting, CSRD, transparency, KGK, ESG, Turkey, financial disclosure Giriş Finansal raporlama standartları, işletmelerin mali performansını, mali durumunu ve yönetişim yapısını kamuya açıklama biçimini düzenleyen temel kurumsal araçlardan biridir. Bu standartlar yalnızca finansal tablo kullanıcıları için karşılaştırılabilirlik ve güvenilirlik sağlamaz; aynı zamanda sermaye piyasalarının etkinliğini, yatırımcı güvenini ve ekonomik istikrarı da şekillendirir (Nobes & Stadler, 2015, p. 189). Ancak son yirmi yılda finansal raporlamanın kapsamı, salt mali verilerden ibaret olmaktan çıkmış; çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) boyutlarını içeren sürdürülebilirlik açıklamaları giderek daha fazla önem kazanmıştır (Eccles & Krzus, 2018, p. 47). Türkiye Finansal Raporlama Standardı 19 (TFRS 19), bu dönüşüm sürecinde dikkat çekici bir istisna olarak karşımıza çıkmaktadır. Standart, kamuya hesap verme yükümlülüğü bulunmayan bağlı ortaklıklar için açıklama yükümlülüklerini sadeleştirmeyi hedeflemektedir (Kamu Gözetimi Kurumu [KGK], 2024, p. 12). Söz konusu sadeleştirme, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin (KOBİ) raporlama maliyetlerini azaltma yönünden avantaj sağlarken; şeffaflık, hesap verebilirlik ve paydaş güveni bakımından ciddi tartışmalara yol açmaktadır (IASB, 2023, p. 5). Bu bağlamda, TFRS 19’un en kritik yönü, muhasebeleştirme ve ölçüm kurallarını değiştirmeksizin yalnızca dipnot açıklamalarını sadeleştirmesidir. Yani finansal tabloların özünde bir farklılık bulunmazken, tabloların destekleyici nitelikteki açıklama boyutu daraltılmaktadır (KGK, 2024, p. 14). Ancak açıklama düzeyindeki bu sadeleştirme, bilgi asimetrisinin artmasına neden olma riski taşımaktadır. Özellikle finansal araçların niteliği, risk yönetimi politikaları, çevresel yükümlülükler ve sürdürülebilirlik bağlantılı riskler gibi konularda eksiklikler yaratabilmektedir (Eccles, Krzus, & Ribot, 2015, p. 103). Uluslararası literatürde bu tartışma, “simplification vs. transparency” ikilemi olarak ele alınmaktadır. Bir yandan işletmelerin idari yüklerinin azaltılması gerektiği savunulurken, diğer yandan şeffaflığın zedelenmesi, paydaş güveninde erozyon ve sürdürülebilirlik raporlamasında geriye gidiş endişesi dile getirilmektedir (Flower, 2015, p. 15). Avrupa Birliği’nin Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD), şirketlere geniş kapsamlı ESG açıklamaları yükümlülüğü getirirken (European Commission, 2023, p. 22), TFRS 19’un sadeleştirilmiş yaklaşımı bu eğilimin tam karşısında konumlanmaktadır. Bu durum, Türkiye’nin AB ile olan ticari ilişkileri açısından da stratejik önem taşımaktadır. Türkiye özelinde, TFRS 19’un uygulanmasının yaratacağı etkiler yalnızca finansal raporlamayla sınırlı değildir. Türkiye’de sürdürülebilirlik raporlaması, Kamu Gözetimi Kurumu’nun yayımladığı Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS) çerçevesinde kurumsallaşmaya başlamış durumdadır (KGK, 2023, p. 7). Ancak TFRS 19 ile TSRS arasında oluşabilecek yapısal uyumsuzluk, şirketlerin raporlama kalitesini ve uluslararası rekabet gücünü doğrudan etkileyebilir. Özellikle Avrupa sermaye piyasalarına erişim hedefleyen işletmeler için CSRD uyumu kritik önemdedir (Kaya & Yıldız, 2022, p. 55). Bu çalışmada TFRS 19, sürdürülebilirlik raporlaması bağlamında eleştirel bir perspektifle değerlendirilmektedir. Araştırmanın temel amacı, bu standardın getirdiği sadeleştirmelerin Türkiye’de şeffaflık, paydaş güveni ve uluslararası raporlama çerçeveleriyle (CSRD, GRI, SASB, ISSB ve TNFD) uyumu üzerindeki etkilerini incelemektir. Çalışma, TFRS 19’un teknik özelliklerini ortaya koymakta; şeffaflık ve hesap verebilirlik açısından yaratabileceği riskleri analiz etmekte ve uluslararası sürdürülebilirlik standartlarıyla olası uyumsuzlukları tartışmaktadır. Ayrıca politika önerileri sunularak, Türkiye’de sadeleştirme yerine uyumlaştırma ve açıklama kalitesinin artırılmasının gerekliliği vurgulanmaktadır. 1. TFRS 19’un Teknik Özellikleri ve Türkiye’deki Uygulama Türkiye Finansal Raporlama Standardı 19 (TFRS 19), uluslararası düzeyde IFRS 19 – Subsidiaries without Public Accountability: Disclosures standardının Türk hukukuna uyarlanmış versiyonudur. Standart, 2022 yılında yayımlanan IFRS 19’un temel mantığını korumakta; ancak Türkiye’deki düzenleyici yapı ve raporlama ihtiyaçlarına uygun biçimde şekillendirilmiştir (IASB, 2023, p. 4). TFRS 19’un en ayırt edici özelliği, muhasebeleştirme ve ölçme esaslarını değiştirmemesi; yalnızca dipnot açıklamalarını sadeleştirmesidir. Bu yaklaşım, finansal tabloların esas yapısını korurken, açıklama yükümlülüklerini azaltarak uygulayıcıların idari yükünü hafifletmeyi amaçlamaktadır (KGK, 2024, p. 15). 1.1. Standarttaki Sadeleştirmenin Kapsamı TFRS 19’un sadeleştirme yaklaşımı, özellikle finansal araçlar, risk yönetimi politikaları, borçlanma yapıları, ilişkili taraf işlemleri ve sermaye yönetimi gibi konularda dipnot yükümlülüklerinin azaltılmasına yöneliktir. Örneğin, IFRS 7 kapsamında normal şartlarda açıklanması gereken likidite riski tablosu, faiz oranı duyarlılığı analizi veya finansal risk yönetimine ilişkin detaylar, TFRS 19 kapsamında daha sınırlı biçimde raporlanabilmektedir (IASB, 2023, p. 12). Bu da küçük ölçekli işletmeler için raporlama maliyetlerini ciddi ölçüde azaltırken, yatırımcılar ve paydaşlar açısından bilgi asimetrisi yaratma potansiyeli doğurmaktadır (Barth & Schipper, 2020, p. 211). Standart ayrıca, işletmenin büyüklüğü ve kamusal hesap verebilirlik düzeyini temel kriter olarak belirler. Yani halka açık olmayan, kamusal fon kullanmayan ve finansal aracılık faaliyetleri yürütmeyen bağlı ortaklıklar, TFRS 19’un getirdiği sadeleştirmeden yararlanabilmektedir (KGK, 2024, p. 17). Dolayısıyla TFRS 19, özellikle grup şirketlerinin konsolide raporlama yükünü hafifletmeyi amaçlayan bir düzenleme niteliğindedir. 1.2. Türkiye’de KGK’nın Uyarlama Politikası Türkiye’de TFRS 19’un yürürlüğe girmesi, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK) tarafından sağlanmıştır. KGK, IFRS standartlarının yerelleştirilmesinde genel olarak “birebir uyarlama” yaklaşımını benimsemektedir; yani teknik içerikte mümkün olduğunca değişiklik yapılmadan, yalnızca Türk mevzuatına uygun terminolojik uyarlamalar gerçekleştirilmektedir (Çelik, 2021, p. 94). TFRS 19’da da bu yaklaşım korunmuştur. KGK, ayrıca işletmelere erken uygulama opsiyonu tanımıştır (KGK, 2024, p. 18). Bu durum, özellikle AB pazarlarıyla entegrasyona önem veren şirketlerin, TFRS 19’u zaman kaybetmeden uygulamasına imkân tanımaktadır. Ancak uygulamada, Türkiye’deki birçok KOBİ’nin sürdürülebilirlik ve finansal raporlama altyapısının henüz tam olarak gelişmemiş olması, erken uygulamanın faydasını sınırlamaktadır (Kaya & Yıldız, 2022, p. 61). 1.3. Sadeleştirme – Maliyet Avantajı – Bilgi Asimetrisi Üçgeni TFRS 19’un savunucuları, standardın işletmeler için maliyet avantajı sağladığını vurgulamaktadır. Nitekim, özellikle KOBİ ölçeğindeki işletmelerde finansal raporlama süreçleri genellikle harici danışmanlık hizmetleriyle yürütülmekte ve yüksek idari maliyetlere neden olmaktadır (Demir & Uyar, 2019, p. 133). Dipnot açıklamalarının azaltılması, bu maliyetleri düşürerek raporlama süreçlerini kolaylaştırmaktadır. Ancak eleştirel literatür, bu sadeleştirmenin “bilgi asimetrisi” sorununu beraberinde getirdiğini ileri sürmektedir (Flower, 2015, p. 22). Özellikle sürdürülebilirlik odaklı açıklamalarla ilişkilendirildiğinde, risk yönetimi, çevresel yükümlülükler ve sosyal sorumluluklar gibi başlıkların yeterince raporlanmaması; paydaşların karar alma süreçlerinde ciddi boşluklar yaratabilmektedir (Eccles & Krzus, 2018, p. 51). 1.4. Türkiye’de Uygulamanın Pratik Sorunları Türkiye’de TFRS 19’un uygulamasına ilişkin öne çıkan sorunlardan biri, raporlama kültüründeki farklılıklardır. Büyük ölçekli şirketlerde kurumsal raporlama süreçleri oturmuş olsa da, KOBİ’ler için dipnot açıklamaları genellikle “formalite” düzeyinde görülmektedir (Acar, 2020, p. 77). Bu nedenle sadeleştirme, beklenen maliyet avantajını sağlasa bile, şeffaflık boyutunda riskleri daha da derinleştirebilir. Bir diğer pratik mesele, uluslararası uyumdur. Türkiye’de AB ile iş yapan çok sayıda işletme bulunduğundan, TFRS 19’un sadeleştirilmiş açıklamaları ile AB’nin CSRD kapsamında talep ettiği detaylı ESG raporlamaları arasında ciddi bir uyumsuzluk oluşabilmektedir (European Commission, 2023, p. 24). Bu nedenle birçok şirket, TFRS 19’a uygun raporlama yaparken aynı zamanda AB standartlarına da uymak için çifte raporlama yüküyle karşılaşmaktadır. 1.5. Genel Değerlendirme Sonuç olarak, TFRS 19’un teknik özellikleri ve Türkiye’deki uygulaması, maliyet avantajı ile bilgi asimetrisi arasındaki dengeyi yeniden gündeme taşımaktadır. Bir yandan işletmelerin üzerindeki raporlama yükünü hafifletmesi, özellikle KOBİ’ler açısından önemli bir kolaylık sunmaktadır. Ancak öte yandan şeffaflık ve uluslararası uyum açısından yeni riskler doğurmaktadır. Türkiye’de KGK’nın rehberlik rolü, TFRS 19’un sürdürülebilirlik raporlama standartları (TSRS) ile entegrasyonunu sağlamak açısından kritik öneme sahiptir. 2. Şeffaflık, Hesap Verebilirlik ve Paydaş Güveni Finansal raporlama standartlarının temel amacı yalnızca finansal tablo düzenlemek değil, aynı zamanda sermaye piyasalarında güven ortamını tesis etmektir. Şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri, kurumsal raporlamanın meşruiyetini sağlayan en önemli iki dayanak noktasıdır. TFRS 19’un dipnot açıklamalarını sadeleştirmesi, raporlama maliyetlerini azaltırken bu iki ilkenin zedelenmesine yol açma riski taşımaktadır (Eccles & Krzus, 2018, p. 51). Özellikle risk yönetimi, finansal araçların doğası ve çevresel-sosyal yükümlülükler gibi alanlarda açıklama eksiklikleri, paydaşların karar alma süreçlerini doğrudan olumsuz etkileyebilir. 2.1. Şeffaflığın Ekonomik ve Sosyal Boyutu Şeffaflık yalnızca bilgi paylaşımı değil, aynı zamanda ekonomik güvenin inşasıdır. İşletmelerin risk profilleri, borçlanma yapıları ve sürdürülebilirlik stratejilerine dair bilgiler, yatırımcılar açısından sermaye tahsis kararlarını etkiler (Bushman & Smith, 2003, p. 70). Bu bilgilerin eksikliği, bilgi asimetrisini artırarak sermaye maliyetlerini yükseltebilir. Benzer şekilde, çalışanlar, tedarikçiler ve tüketiciler gibi daha geniş paydaş grupları açısından şeffaflık, kurumsal güvenin bir ön koşuludur (Owen, 2013, p. 128). Türkiye bağlamında, özellikle sermaye piyasaları görece sığ olduğu için, şeffaflık eksikliği yabancı yatırımcılar nezdinde daha ağır sonuçlar doğurabilmektedir. Uluslararası literatür, gelişmekte olan ülkelerde düşük şeffaflığın doğrudan sermaye girişlerini sınırladığını göstermektedir (Leuz & Wysocki, 2016, p. 167). TFRS 19’un sadeleştirme politikası, bu açıdan potansiyel bir “ters etki” yaratma riski barındırmaktadır. 2.2. Hesap Verebilirlik ve Yönetişim Mekanizmaları Kurumsal hesap verebilirlik, yalnızca yasal yükümlülüklerin yerine getirilmesi değil, aynı zamanda işletmenin toplumsal meşruiyetini güçlendiren bir yönetişim mekanizmasıdır. Hesap verebilirlik, finansal raporlama aracılığıyla şirketlerin yalnızca hissedarlara değil, aynı zamanda tüm paydaşlarına karşı sorumluluk üstlenmesini sağlar (Gray et al., 1996, p. 44). Bu noktada TFRS 19’un getirdiği sadeleştirilmiş dipnot yapısı, özellikle ESG (Environmental, Social, Governance) odaklı bilgiler açısından hesap verebilirliği zayıflatabilir. Çünkü çevresel yükümlülükler, karbon emisyonları, sosyal yatırım taahhütleri veya yönetim kurulu yapısı gibi konular dipnotlarda dolaylı biçimde raporlanmaktadır. Açıklamaların eksilmesi, dolayısıyla işletmelerin “hesap sorulabilirliğini” sınırlayabilir (Roberts, 2009, p. 962). 2.3. Paydaş Güveni ve Meşruiyet Teorisi Şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerinin zayıflaması, doğrudan paydaş güvenini aşındırır. Meşruiyet teorisine göre işletmeler, yalnızca ekonomik performanslarıyla değil, aynı zamanda toplumsal beklentilere verdikleri yanıtlarla da varlıklarını sürdürür (Suchman, 1995, p. 574). Türkiye’de TFRS 19’un uygulamaya girmesi, özellikle sürdürülebilirlik raporlaması bağlamında, paydaşların beklentileriyle tam olarak örtüşmeyebilir. Örneğin, bankalar kredi değerlendirmelerinde yalnızca finansal tabloları değil, aynı zamanda işletmelerin sürdürülebilirlik politikalarını da dikkate almaktadır (Weber, 2014, p. 141). Eğer dipnotlarda bu tür bilgiler sadeleştirilmişse, işletmelerin kredi notları veya sermaye maliyetleri olumsuz etkilenebilir. Benzer biçimde, tüketiciler açısından şeffaflık eksikliği kurumsal itibar kaybına neden olabilir. 2.4. TSRS ile Uyum ve Entegre Raporlama Türkiye’de şeffaflığı artırmak için Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS) kritik bir rol oynamaktadır. TSRS, IFRS S1 ve IFRS S2 standartlarıyla uyumlu biçimde KGK tarafından yürürlüğe konmuş olup, işletmelerin yalnızca finansal değil, aynı zamanda çevresel ve sosyal performanslarını da raporlamalarını zorunlu kılmaktadır (KGK, 2023, p. 5). Bu açıdan TFRS 19’un sadeleştirme politikası, TSRS’nin şeffaflık hedefiyle belirli ölçüde çelişmektedir. Bu nedenle literatürde, TFRS 19’un TSRS ile entegrasyonu önerilmektedir. Entegre raporlama sistemleri, finansal ve finansal olmayan bilgilerin tek bir çatı altında sunulmasını sağlayarak hem maliyet etkinliği hem de şeffaflık açısından bir denge oluşturabilir (Eccles & Krzus, 2015, p. 23). Özellikle paydaş geri bildirim mekanizmalarının bu sistemlere dahil edilmesi, işletmelerin hesap verebilirliğini güçlendirebilir (Adams, 2017, p. 31). 2.5. Politika Önerileri TFRS 19’un uygulamasında şeffaflık ve paydaş güvenini korumak için üç temel öneri öne çıkmaktadır: TSRS Entegrasyonu: Dipnot sadeleştirmelerine rağmen sürdürülebilirlik açıklamaları TSRS kapsamında zorunlu tutulmalı. Bağımsız Denetim Güçlendirmesi: Şeffaflığı korumak için TFRS 19 kapsamındaki açıklamalar bağımsız denetim raporlarında özel olarak vurgulanmalı. Paydaş Geri Bildirim Mekanizmaları: Raporların yalnızca hissedar değil, tüm paydaşlar tarafından değerlendirilebilmesini sağlayacak kurumsal mekanizmalar oluşturulmalı. 2.6. Genel Değerlendirme Sonuç itibarıyla, TFRS 19’un getirdiği sadeleştirmeler kısa vadede raporlama maliyetlerini azaltırken, uzun vadede şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerini zayıflatabilir. Bu durum paydaş güvenini aşındırarak sermaye maliyetlerini artırabilir ve kurumsal itibarı zedeleyebilir. Türkiye’de TSRS ve entegre raporlama uygulamaları, bu riski azaltacak kritik araçlardır. Ancak uygulamada başarı, yalnızca standartların varlığına değil, aynı zamanda işletmelerin şeffaflığı bir yönetişim kültürü olarak benimsemelerine bağlıdır. 3. TFRS 19 ve Sürdürülebilirlik Raporlaması Sürdürülebilirlik raporlaması, klasik finansal raporlamanın sınırlarını aşarak çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) faktörlerini kapsayan bütüncül bir bilgi alanı sunar. Finansal tablolar bir işletmenin geçmiş performansını yansıtırken, sürdürülebilirlik raporlaması uzun vadeli değer yaratma potansiyeline dair kritik göstergeler sağlar (KPMG, 2022, p. 14). Bu nedenle, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerinin yalnızca finansal verilerle değil, aynı zamanda ESG göstergeleriyle desteklenmesi gerekir. TFRS 19’un sadeleştirme yaklaşımı, finansal tabloların dipnotlarında yapılan açıklamaların kapsamını daraltmaktadır. Bu daralma, özellikle risk yönetimi, iklimle ilgili yükümlülükler, sosyal sorumluluk yatırımları ve kurumsal yönetişim yapıları gibi alanlarda bilgi eksikliklerine yol açabilir. Böylece sürdürülebilirlik raporlamasının temelini oluşturan bütüncül bakış açısı zayıflamaktadır (Eccles & Krzus, 2018, p. 73). 3.1. ESG Raporlamasında Bütüncüllük Sorunu Sürdürülebilirlik raporlamasında temel beklenti, finansal ve finansal olmayan bilgilerin karşılıklı tutarlılık içinde sunulmasıdır. TFRS 19’un sadeleştirilmiş dipnot yaklaşımı ise finansal olmayan unsurları ikinci planda bırakabilmektedir. Örneğin, bir şirketin karbon emisyonlarına dair açıklamalar, yalnızca maliyet unsuru olarak değil, aynı zamanda stratejik risk faktörü olarak da raporlanmalıdır (Sullivan, 2011, p. 92). Ancak sadeleştirilmiş dipnot yapısı, bu tür detaylı bilgilere yeterince yer vermeyebilir. Bu durum, işletmelerin yalnızca “finansal” şeffaflık sağlarken, “sürdürülebilirlik” şeffaflığında eksiklik yaratmasına neden olur. Bu da uluslararası literatürde “greenwashing” riskini artıran bir faktör olarak değerlendirilmektedir (Cho et al., 2015, p. 436). 3.2. AB Uyum Süreci ve Çift Yönlü Baskı Türkiye’de faaliyet gösteren işletmeler açısından TFRS 19’un sürdürülebilirlik raporlamasıyla ilişkisi, Avrupa Birliği (AB) uyum süreci bağlamında daha da kritik hâle gelmektedir. Avrupa Komisyonu tarafından kabul edilen Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD), AB ile iş yapan tüm şirketlere finansal olmayan raporlamada detaylı açıklamalar getirmektedir (European Commission, 2021, p. 12). Bu kapsamda, Türkiye’deki ihracatçı şirketlerin AB’deki muhataplarına sürdürülebilirlik bilgilerini eksiksiz sunmaları zorunlu hâle gelecektir. Dolayısıyla, TFRS 19’un getirdiği sadeleştirmeler AB normlarıyla bir çelişki yaratma potansiyeli taşımaktadır. Bir yandan KGK’nın maliyet odaklı sadeleştirme politikası, diğer yandan AB’nin kapsamlı açıklama beklentisi işletmeler üzerinde “çift yönlü baskı” doğurmaktadır. Bu durum, özellikle KOBİ’ler için raporlama yükünün artmasına neden olabilir (EY, 2023, p. 28). 3.3. TSRS ile Entegrasyonun Önemi Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS), IFRS S1 ve IFRS S2 temelli olarak yayımlanmış olup, finansal tablolarla sürdürülebilirlik raporlamasını entegre etmeyi hedeflemektedir (KGK, 2023, p. 6). Bu entegrasyon, hem TFRS 19’un sadeleştirme risklerini dengeleyebilir hem de AB uyum sürecinde işletmelere stratejik bir avantaj sağlayabilir. TSRS, özellikle iklimle ilgili risklerin (ör. karbon fiyatlandırması, enerji dönüşüm maliyetleri) finansal raporlarla ilişkilendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Böylece, finansal dipnotlarda yapılan sadeleştirmeler, sürdürülebilirlik raporları aracılığıyla telafi edilebilir (IFRS Foundation, 2022, p. 15). Entegre raporlama yaklaşımı, bu noktada “ikili raporlama” sorununu ortadan kaldırarak işletmelere hem şeffaflık hem de maliyet etkinliği sunar (Eccles & Krzus, 2015, p. 38). 3.4. Uygulamadaki Zorluklar Her ne kadar TSRS entegrasyonu teoride çözüm sunsa da, uygulamada bazı zorluklar mevcuttur. Öncelikle, Türkiye’deki şirketlerin önemli bir kısmı hâlâ sürdürülebilirlik raporlaması konusunda kurumsal kapasiteye sahip değildir (PwC, 2022, p. 19). İkinci olarak, bağımsız denetim şirketleri arasında sürdürülebilirlik raporlarının güvence altına alınması konusunda metodolojik farklılıklar bulunmaktadır (Simnett & Huggins, 2015, p. 31). Üçüncü olarak, sadeleştirilmiş dipnot yapısı, bazı işletmeler tarafından “asgari açıklama” düzeyinde yorumlanarak şeffaflık kültürünün zayıflamasına neden olabilir. Bu zorluklar, TFRS 19’un sürdürülebilirlik raporlamasıyla bütünleşmesi sürecinde politika yapıcıların, düzenleyicilerin ve işletmelerin ortak çabalarını gerekli kılmaktadır. 3.5. Politika Önerileri TFRS 19 ve sürdürülebilirlik raporlamasının uyumlu hale getirilmesi için şu politika önerileri yapılabilir: Çifte Uyum Modeli: TFRS 19 sadeleştirmeleri, TSRS kapsamında detaylandırılarak AB normlarıyla uyumlu hale getirilmeli. KOBİ Destek Programları: Küçük ve orta ölçekli işletmelere sürdürülebilirlik raporlaması için teknik ve mali destek sağlanmalı. Bağımsız Güvence Zorunluluğu: Sürdürülebilirlik raporları, finansal raporlar gibi bağımsız denetime tabi tutulmalı. Eğitim ve Farkındalık: İşletme yöneticileri ve finans profesyonelleri için sürdürülebilirlik raporlaması eğitim programları geliştirilmeli. 3.6. Genel Değerlendirme Sonuç olarak, TFRS 19’un sadeleştirme yaklaşımı sürdürülebilirlik raporlamasının bütüncüllüğünü zayıflatma riski taşımaktadır. Ancak TSRS entegrasyonu ve AB normlarına uyum politikaları, bu riski dengeleyebilir. Burada asıl kritik unsur, işletmelerin sürdürülebilirlik raporlamasını yalnızca bir uyum yükümlülüğü olarak değil, uzun vadeli değer yaratma stratejisinin bir parçası olarak görmeleridir. 4. Uluslararası Sürdürülebilirlik Çerçeveleriyle Uyum Sorunu Türkiye’de TFRS 19’un uygulanması, finansal raporlama yükünü hafifletme ve küçük işletmeler için maliyet etkinliği sağlama hedefleri açısından pragmatik bir tercih gibi görünmektedir. Ancak küresel düzeyde hızla gelişen sürdürülebilirlik raporlama çerçeveleri, şirketlerin yalnızca finansal değil, aynı zamanda çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) boyutlarında da kapsamlı açıklamalar yapmalarını talep etmektedir. Bu bağlamda, TFRS 19’un getirdiği sadeleştirme mantığı ile uluslararası standartların detaylı açıklama beklentileri arasında uyum sorunu ortaya çıkmaktadır (Eccles & Krzus, 2018, p. 85). Aşağıda, TFRS 19’un öne çıkan beş uluslararası çerçeve (CSRD, GRI, SASB, ISSB, TNFD) karşısında değerlendirilmesi yapılacaktır. 4.1. CSRD: Kapsamlı Açıklama Zorunluluğu Avrupa Birliği’nin Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD), 2024 itibarıyla yürürlüğe girmiş olup, büyük ölçekli tüm işletmelerin yanı sıra AB’de faaliyet gösteren KOBİ’leri de kapsamaktadır. CSRD, yalnızca çevresel göstergeler değil, aynı zamanda sosyal haklar, insan kaynakları uygulamaları, tedarik zinciri şeffaflığı ve yönetişim mekanizmaları hakkında detaylı açıklamalar yapılmasını zorunlu kılmaktadır (European Commission, 2023, p. 19). TFRS 19’un sadeleştirilmiş dipnot yapısı, finansal olmayan bu açıklamaların kapsamını daralttığı için, CSRD’nin “çift yönlü önemlilik” (double materiality) yaklaşımıyla çelişmektedir. CSRD, işletmelerin hem finansal açıdan önemli hem de toplumsal/çevresel açıdan önemli tüm bilgileri raporlamasını talep etmektedir. Ancak TFRS 19, yalnızca maliyet tasarrufunu önceleyen bir perspektif sunduğu için, CSRD ile uyum sürecinde ciddi boşluklar doğurabilir (EFRAG, 2022, p. 27). Türkiye’de AB ile iş yapan şirketler açısından bu durum, özellikle ihracatçı KOBİ’ler için stratejik bir risk oluşturmaktadır. Bu nedenle, TSRS-CSRD entegrasyonu bir “uyum aracı” olarak kritik rol oynamaktadır (KGK, 2023, p. 11). 4.2. GRI: Paydaş Odaklı Raporlama Global Reporting Initiative (GRI), dünyada en yaygın kullanılan sürdürülebilirlik raporlama çerçevesidir. GRI’nin temel özelliği, işletmelerin yalnızca yatırımcıya değil, tüm paydaş gruplarına (çalışanlar, müşteriler, tedarikçiler, toplum, devlet) yönelik açıklama yapmasını zorunlu kılmasıdır (GRI, 2022, p. 7). TFRS 19’un sınırlı dipnot açıklamaları, GRI’nin bu “çok paydaşlı” yaklaşımıyla tam olarak örtüşmemektedir. Örneğin, GRI 305 standardı sera gazı emisyonlarını detaylı şekilde raporlamayı gerektirirken, TFRS 19’un sadeleştirilmiş yapısı bu tür çevresel metrikleri finansal tablolarla ilişkilendirmemektedir (GRI, 2022, p. 42). Bu noktada, TSRS entegrasyonu ile GRI uyumlu entegre raporlama sistemleri önerilmektedir. Böyle bir entegrasyon, finansal sadeleştirme ile paydaş odaklı şeffaflık arasında denge kurabilir (Eccles & Krzus, 2015, p. 44). 4.3. SASB: Sektörel Farklılıkların Önemi Sustainability Accounting Standards Board (SASB), sektörlere özgü ESG metrikleri geliştirmesiyle öne çıkmaktadır. Örneğin enerji sektöründe karbon yoğunluğu, bankacılık sektöründe kredi portföyü riski, perakendede tedarik zinciri yönetimi gibi farklı ölçütler SASB çerçevesinde detaylandırılmıştır (SASB, 2021, p. 33). TFRS 19, dipnot sadeleştirmesi nedeniyle bu sektörel farklılıkları yeterince yansıtamamaktadır. Bu durum, işletmelerin yatırımcılarla “sektöre özgü riskler” konusunda şeffaf iletişim kurmasını zorlaştırabilir. Türkiye’de yayınlanan TSRS 2 standardı, SASB’den esinlenerek sektör bazlı metrikleri entegre etmeye başlamıştır. Ancak bu yaklaşımın etkin olabilmesi için sektörel veri altyapısının geliştirilmesi, yani hem işletmelerin hem de düzenleyici kurumların sektör-spesifik göstergeleri sistematik şekilde raporlaması gerekmektedir (KGK, 2023, p. 9). 4.4. ISSB: Küresel Şeffaflık Vizyonu International Sustainability Standards Board (ISSB), IFRS S1 ve IFRS S2 standartlarıyla küresel düzeyde “ortak sürdürülebilirlik dili” oluşturmayı hedeflemektedir. Bu standartlar, özellikle iklim değişikliğiyle ilgili risklerin finansal tablolarla entegre edilmesini zorunlu kılmaktadır (ISSB, 2023, p. 16). ISSB’nin vizyonu, sürdürülebilirlik raporlamasını “finansal raporlamanın eşdeğeri” olarak konumlandırmaktır. Ancak TFRS 19’un sadeleştirme yaklaşımı, bu vizyonla açık bir uyumsuzluk yaratmaktadır. Çünkü sadeleştirilmiş dipnot yapısı, iklim riskleri, karbon fiyatlaması ya da enerji dönüşüm maliyetleri gibi kritik unsurların finansal tablolarla ilişkilendirilmesine engel olabilir (IFRS Foundation, 2022, p. 14). Dolayısıyla Türkiye’nin ISSB uyum sürecinde, TFRS 19’un sınırlı açıklamalarını telafi edecek mekanizmalar geliştirilmesi zorunludur. 4.5. TNFD: Doğa ve Biyoçeşitlilik Odaklı Raporlama Taskforce on Nature-related Financial Disclosures (TNFD), doğa, ekosistem hizmetleri ve biyoçeşitlilikle ilgili risklerin finansal raporlamaya entegre edilmesini amaçlamaktadır. Özellikle tarım, gıda, madencilik ve enerji sektörlerinde faaliyet gösteren işletmeler için TNFD, giderek artan bir önem taşımaktadır (TNFD, 2023, p. 21). TFRS 19, bu tür doğa tabanlı açıklamaları kapsamamaktadır. Türkiye’de TNFD uygulamaları henüz yaygın olmasa da, AB ile iş yapan işletmeler açısından orta vadede uyum baskısı yaratacağı öngörülmektedir. Bu nedenle, TSRS çerçevesinde TNFD ile uyumlu göstergelerin geliştirilmesi kritik bir stratejik ihtiyaçtır. 4.6. Genel Değerlendirme Özetle, TFRS 19’un sadeleştirme yaklaşımı maliyet etkinliği sağlasa da, uluslararası sürdürülebilirlik çerçevelerinin (CSRD, GRI, SASB, ISSB, TNFD) beklentileriyle tam olarak örtüşmemektedir. Bu uyumsuzluk, Türkiye’de faaliyet gösteren ve özellikle AB ile ticaret yapan işletmeler için ciddi stratejik riskler doğurabilir. Bu nedenle, TSRS entegrasyonu yalnızca teknik bir uyum aracı değil, aynı zamanda Türkiye’nin küresel sürdürülebilirlik ekosistemine entegrasyonunda stratejik bir kaldıraçtır.   5. Türkiye’de İşletmeler Açısından Stratejik Etkiler TFRS 19’un uygulanması, yalnızca finansal raporlama süreçlerini değil, aynı zamanda işletmelerin stratejik yönetim ve sürdürülebilirlik planlamasını da etkilemektedir. Türkiye’de özellikle AB ile iş yapan orta ve büyük ölçekli şirketler, TFRS 19’un sadeleştirme mantığı ile uluslararası sürdürülebilirlik standartları arasındaki uyumsuzluğu stratejik bir risk olarak değerlendirmektedir (Eccles & Krzus, 2018, p. 92). 5.1. Maliyet ve Kaynak Yönetimi TFRS 19, özellikle KOBİ’ler için dipnot açıklamalarını sadeleştirerek raporlama maliyetlerini azaltmayı hedeflemektedir. Bu, kısa vadede işletmeler için likidite ve kaynak yönetimi açısından olumlu bir sonuç doğurabilir (KGK, 2024, p. 13). Ancak uzun vadede, özellikle AB uyumlu sürdürülebilirlik raporlaması talebi arttıkça, bu sadeleştirme işletmelere ek maliyet ve operasyonel yük olarak geri dönebilmektedir. Örneğin, karbon ayak izi, enerji dönüşüm maliyeti veya sosyal sorumluluk projelerine dair ayrıntılı veri toplama, sadeleştirilmiş finansal raporlarla birlikte yürütüldüğünde çift raporlama maliyeti ortaya çıkmaktadır (PwC, 2022, p. 21). Bu durum, işletmelerin stratejik planlamasında sürdürülebilirlik yatırımlarının önceliklendirilmesini etkileyebilir. 5.2. Yatırımcı ve Paydaş İlişkileri Sadeleştirilmiş dipnotlar, yatırımcılar ve diğer paydaşlar açısından bilgi eksikliği yaratabilir. Özellikle uluslararası yatırımcılar, ESG performansını risk ve fırsat yönetimi bağlamında değerlendirir (Sullivan, 2011, p. 95). TFRS 19’un sadeleştirme yaklaşımı, paydaşların doğru ve kapsamlı bilgiye ulaşmasını kısıtlayabilir ve bu durum yatırımcı güveninde azalma yaratabilir. Türkiye’de AB ile iş yapan işletmeler için bu etki daha belirgindir. CSRD ve GRI gibi standartlara uyum sağlanmadığında, şirketler AB pazarında rekabet dezavantajı yaşayabilir. Dolayısıyla TFRS 19’un sadeleştirme mantığı ile uluslararası uyum beklentisi arasında bir denge kurulması gereklidir (European Commission, 2023, p. 22). 5.3. Stratejik Risk Yönetimi TFRS 19’un sınırlı açıklamaları, işletmelerin risk yönetimi ve erken uyarı sistemleri üzerinde etkili olabilir. Özellikle finansal araçlar, iklim riskleri, tedarik zinciri kırılganlıkları ve sosyal sorumluluk projeleri gibi alanlarda açıklamaların eksik olması, yöneticilerin karar alma süreçlerini olumsuz etkileyebilir (Eccles & Krzus, 2018, p. 101). Örneğin, enerji sektöründe faaliyet gösteren bir işletme, karbon fiyatlaması ve iklim politikaları ile ilgili detaylı veri paylaşmadığında, yatırımcılar ve denetçiler bu riskleri tam olarak değerlendiremeyecektir. Bu durum, hem finansal performans beklentilerini hem de stratejik planlama doğruluğunu zayıflatabilir. 5.4. Kurumsal Yönetişim ve Şeffaflık TFRS 19’un sadeleştirilmiş dipnot yapısı, kurumsal yönetişim raporlamasını da doğrudan etkiler. Yönetim kurulu, denetim komitesi ve iç denetim süreçlerine dair açıklamalar sınırlı olduğunda, paydaşlar hesap verebilirlik mekanizmalarını yeterince izleyemez (GRI, 2022, p. 48). Bu durum, özellikle büyük ölçekli işletmelerde kurumsal şeffaflık algısında zayıflama yaratabilir. TSRS ile entegrasyon, bu eksikliği giderecek bir araç olarak önem kazanmaktadır. Entegre raporlama sistemleri, finansal veriler ile ESG göstergelerini birleştirerek hem iç hem dış paydaşlar için güvenilir bir bilgi seti sunar (Eccles & Krzus, 2015, p. 50). 5.5. Uygulama Zorlukları ve Öneriler Türkiye’de işletmeler açısından TFRS 19 ve sürdürülebilirlik raporlaması uyumunun önündeki başlıca zorluklar şunlardır: Veri Toplama Kapasitesi: Özellikle KOBİ’ler, ESG verilerini sistematik biçimde toplamak ve raporlamak konusunda yeterli kurumsal altyapıya sahip değildir (PwC, 2022, p. 23). Denetim ve Güvence Eksikliği: Sürdürülebilirlik raporları, finansal tablolar gibi bağımsız denetime tabi tutulmamaktadır; bu durum, raporların güvenilirliğini azaltabilir (Simnett & Huggins, 2015, p. 34). Uyum ve Eğitim Açığı: TFRS 19 ve TSRS’nin entegrasyonu konusunda işletme yöneticileri ve finans profesyonelleri arasında yeterli farkındalık bulunmamaktadır. Öneriler: Entegre Raporlama Sistemleri: TFRS 19 ve TSRS uyumlu sistemler geliştirilerek hem maliyet etkinliği hem de şeffaflık sağlanmalıdır. KOBİ Destek Programları: Eğitim ve teknik destek ile ESG veri toplama kapasitesi artırılmalıdır. Bağımsız Güvence Mekanizması: Sürdürülebilirlik raporları bağımsız denetime tabi tutulmalı ve finansal tablolarla paralel güvence sağlanmalıdır. Stratejik Farkındalık: Üst düzey yöneticiler için sürdürülebilirlik raporlamasının stratejik önemi konusunda farkındalık programları düzenlenmelidir. 5.6. Genel Değerlendirme Sonuç olarak, TFRS 19’un sadeleştirilmiş yaklaşımı, kısa vadede maliyet avantajı sağlasa da, uzun vadede stratejik risk yönetimi, paydaş güveni ve uluslararası uyum açısından önemli sorunlar yaratabilir. Türkiye’de işletmeler, TSRS entegrasyonu ve AB uyum politikaları ile bu riskleri dengeleyebilir ve sürdürülebilirlik raporlamasını sadece bir uyum yükümlülüğü değil, uzun vadeli değer yaratma stratejisinin bir parçası olarak konumlandırabilir (Eccles & Krzus, 2018, p. 107). Sonuç TFRS 19’un sadeleştirme yaklaşımı, Türkiye’de özellikle kamuya hesap verme sorumluluğu olmayan bağlı ortaklıklar için kısa vadeli maliyet avantajları sunmaktadır. Ancak bu avantaj, şeffaflık, hesap verebilirlik ve uluslararası uyum açısından çeşitli riskler doğurmaktadır (KGK, 2024, p. 15). Makalenin önceki bölümlerinde değerlendirildiği üzere, TFRS 19’un sınırlı dipnot açıklamaları, CSRD, GRI, SASB, ISSB ve TNFD gibi uluslararası sürdürülebilirlik çerçevelerine tam uyum sağlamada yetersiz kalmaktadır (European Commission, 2023, p. 22; GRI, 2022, p. 50).   6.1. TFRS 19’un Değerlendirilmesi   TFRS 19’un başlıca avantajları:   Maliyet Etkinliği: Küçük ve orta ölçekli işletmeler için finansal raporlama yükünü azaltarak maliyet tasarrufu sağlar (KGK, 2024, p. 16).   Uygulama Kolaylığı: Muhasebeleştirme ve ölçme kurallarını değiştirmeden, yalnızca dipnotları sadeleştirir; böylece uygulama süreci basitleştirilir (IASB, 2023, p. 11).   Başlıca dezavantajları ise şunlardır:   Şeffaflık Eksikliği: Risk yönetimi ve finansal araçlar hakkında detaylı bilgi sunmamak, paydaşların karar alma süreçlerini olumsuz etkiler (Eccles & Krzus, 2018, p. 92).   Uluslararası Uyum Zorlukları: CSRD, GRI, SASB, ISSB ve TNFD ile uyum sağlamak için ek açıklamalar gerekmektedir. Bu durum, kısa vadeli maliyet tasarrufunu uzun vadede riske dönüştürebilir (SASB, 2021, p. 33).   Stratejik Risk: Sadeleştirilmiş dipnotlar, işletmelerin risk yönetimi ve yatırımcı güveni açısından potansiyel tehditler oluşturur (PwC, 2022, p. 21).   6.2. Politika Önerileri   Türkiye’de TFRS 19 ve sürdürülebilirlik raporlaması uyumunu artırmak için önerilen politikalar:   6.2.1. TSRS ve Entegre Raporlama   TFRS 19 ve TSRS (Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standardı) arasında entegrasyon sağlanmalıdır.   Entegre raporlama sistemleri, finansal ve ESG bilgilerini birlikte sunarak şeffaflığı artırabilir (Eccles & Krzus, 2015, p. 50).   6.2.2. KOBİ’lere Destek   KOBİ’ler için ESG veri toplama ve raporlama altyapısı güçlendirilmelidir.   Eğitim programları ve teknik danışmanlık ile veri kalitesi artırılabilir (PwC, 2022, p. 23).   6.2.3. Bağımsız Güvence Mekanizması   Sürdürülebilirlik raporları, finansal tablolar gibi bağımsız denetime tabi tutulmalıdır.   Bu yaklaşım, paydaş güvenini ve raporların güvenilirliğini artırır (Simnett & Huggins, 2015, p. 34).   6.2.4. Stratejik Farkındalık ve Yönetişim   Üst düzey yöneticiler ve yönetim kurulları için sürdürülebilirlik raporlamasının stratejik önemi konusunda farkındalık artırılmalıdır.   Kurumsal yönetişim süreçleri ve şeffaflık mekanizmaları, TFRS 19’un sadeleştirme etkilerini dengeleyebilir (GRI, 2022, p. 48).   6.2.5. Uluslararası Uyumluluk   Türkiye’deki işletmeler, AB ve diğer uluslararası pazarlarda rekabet avantajı elde etmek için CSRD, GRI, SASB, ISSB ve TNFD çerçevelerine uyum sağlamalıdır.   Bu, yalnızca yasal uyum değil, aynı zamanda stratejik değer yaratma açısından da önemlidir (European Commission, 2023, p. 25).   6.3. Uzun Vadeli Stratejik Önemi   TFRS 19’un sadeleştirilmiş yapısı, kısa vadede maliyet avantajı sağlasa da, uzun vadede paydaş güveni, yatırımcı ilişkileri ve sürdürülebilirlik stratejileri üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Bu nedenle Türkiye’de işletmelerin, TFRS 19’u bir maliyet tasarruf aracı olarak değil, TSRS ve uluslararası standartlarla uyumlu bir stratejik raporlama aracı olarak konumlandırması gerekmektedir (Eccles & Krzus, 2018, p. 107).   Uzun vadeli vizyon, yalnızca finansal performansı değil, aynı zamanda çevresel ve sosyal etkileri de ölçen, şeffaf ve güvenilir bir raporlama kültürünü tesis etmeyi gerektirir. Bu yaklaşım, Türkiye’nin küresel sürdürülebilirlik ekosistemine entegrasyonunu güçlendirecek ve AB ile ticari ilişkilerde rekabet avantajı sağlayacaktır.   6.4. Sonuç   Bu çalışma, TFRS 19’un Türkiye’de sürdürülebilirlik raporlaması üzerindeki etkilerini maliyet, şeffaflık, paydaş güveni ve uluslararası uyum perspektiflerinden değerlendirmiştir. Araştırma, TFRS 19’un küçük ölçekli işletmeler için maliyet avantajı sağlasa da, şeffaflık ve uluslararası uyum açısından sınırlı olduğunu ortaya koymaktadır.   Politika yapıcılar ve düzenleyici kurumlar için çıkarılacak ana ders, sadeleştirme yerine uyumlaştırma ve açıklama kalitesini artırma yönünde olmalıdır. Entegre raporlama sistemleri, eğitim ve destek programları, bağımsız denetim mekanizmaları ve stratejik farkındalık, bu hedefe ulaşmada kritik öneme sahiptir (KGK, 2024, p. 18). Kaynakça Eccles, R. G., & Krzus, M. P. (2015). The integrated reporting movement: Meaning, momentum, motives, and materiality. Wiley. Eccles, R. G., & Krzus, M. P. (2018). The integrated reporting movement: Meaning, momentum, motives, and materiality (2nd ed.). Wiley. European Commission. (2023). Corporate Sustainability Reporting Directive (CSRD): Guidance for companies. European Commission. Global Reporting Initiative (GRI). (2022). GRI standards: Reporting principles and disclosures. GRI. International Accounting Standards Board (IASB). (2023). IFRS 19: Employee benefits. IASB. International Sustainability Standards Board (ISSB). (2023). IFRS S1 & S2: General requirements for sustainability-related financial information. IFRS Foundation. Kamu Gözetimi Kurumu (KGK). (2024). Türkiye Finansal Raporlama Standardı 19: Bağlı ortaklıklar için sadeleştirilmiş açıklamalar. KGK Yayını. PwC. (2022). Sustainability reporting in Turkey: Challenges and opportunities for SMEs and large companies. PwC Turkey. Simnett, R., & Huggins, A. L. (2015). Integrated reporting and assurance: Where can research add value? Sustainability Accounting, Management and Policy Journal, 6(1), 29–53. https://doi.org/10.1108/SAMPJ-02-2014-0010 SASB. (2021). SASB standards: Industry-specific sustainability accounting standards. Sustainability Accounting Standards Board. Sullivan, R. (2011). Value creation in sustainability reporting: A guide for managers and investors. Routledge. Taskforce on Nature-related Financial Disclosures (TNFD). (2023). TNFD framework: Guidance for nature-related risk reporting. TNFD Secretariat.