Tüm Bilgi Paylaşımlarım

Beşerilikten İnsanlığa Evrilmedeki Ayak İzi!

Oturum Başkanı olarak görev aldığım, Muhasebe Öğretim Üyeleri Vakfı'nın(MÖDAV) düzenlediği (28 Ağustos-1 Eylül 2013) tarihlerinde gerçekleştirilen "Hesap Verebilirlik- Kurumsal Kültür ve Etik" Konulu 4. Muhasebe Düşünce Kampında(4th Accounting Dialectical Camp- Beyşehir/Konya,Anamas Hotel)  4. Muhasebe Düşünce Kampında; kendisini tanımaktan büyük mutluluk duyduğum, Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof Dr. Rahmi Karakuş'un "Etiğe Felsefi Bakış" başlığı altında yaptığı , zevkle dinlediğim ve bilgilendiğim konuşmalarından çıkarsamalarımızdan bir başkası: "Beşer" ve "insan" arasındaki ayırım nedir? Rahmi hoca  şöyle anlatıyor:  "Beşer" beşer bazı kültürlerde sadece zahirî nitelikleriyle ele alınan bir varlık. Bugün de her çeşit fraksiyonuyla Batı kültür ve medeniyeti nin  temsil ettiği  bu  anlayış, insanı hayvanlardan bir hayvan ve yeme, içme, uyuma ve cinsel ilişkiden ibaret bir varlık olarak değerlendirmesi. Ademoğulları ikiye ayrılır; Beşerler ve insanlar. Her insan beşerdir ama her beşer insan değildir. Beşer dürtüleriyle  (avlanma, çiftleşme, öfke, kabile, sürü) hareket eder. İnsan anlam, değer ve kurallara (akıl, vicdan, ahlak, adalet, emek) göre davranır İnsan ; beşerin 'kâmil' hali. Yani "erdeme"ulaşmış hali..insanın beşeriyet yanı "unutkanlığının, nankörlüğünün, aceleciliğinin, haklı-haksız tartışmayı pek sevmesinin, bilgisizliğinin, zalimliğinin ve zayıflığının, diğer insanları alay alma ,dalga geçme, ihtirasın, ikiyüzlülüğün, nankörlüğün, benciliğin, cimriliğin, hep ben egosunun, menfaatçiliğin sembolü" Bu bağlamda; Dünyada her canlı varlığın, kendine özgü bir özelliği var.  Kuşu kuş yapan özelliği, uçabilmesi. Balığın özelliği yüzebilmesi, maymunun özelliği yolda yürürcesine bir rahatlıkla daldan dala atlayabilmesi, panterin özelliği hızlı koşabilmesi.  Söylemeye gerek yok, insanı insan yapan kendine özgü özelliği ise, düşünebilmesi ve erdeme ulaşabilmesi. Yani beşer olmaktan çıkabilmesi..  İnsan, düşünebildiği denli insan. Düşünmeyen ve yaşamını düşüncesi doğrultusunda düzenlemeyen insanın, uçmayan kuştan, yüzmeyen balıktan, daldan dala atlamayan maymundan, koşmayan panterden farkı yok. İnsan, kendini tüm varlıklardan üstün kılan düşünce özelliğini, beynini kullanarak uygulaması ve erdem ulşması. Diğer bir deyişle "İnsani değerlere, kadim değerlere sahip çıkması.  Beyin, bir üretim aracı; düşünce üretmekte. Düşünce her halukarda"erdeme" ulaştığı sürece beşer insan olabilmekte.  Her üretim aracının olduğu denli, beynin de hammaddeye gereksinimi var. Beynin ana hammaddesi bilgi; yan hammaddesi karşı görüş. Bu iki hammaddeyi insan, kendi yargı değerine göre saptadığı oranlarda birbiriyle bütünleştirip (özümseyip) ve bir ürüne dönüştürdüğü an insanlık yönünde bir adım attığının resmi.. İnsanı insan yapan düşünce özelliği, işte bu olgu.  Kendinden başka hiçbir canlı varlıkta bulunmayan düşünce özelliğine sahip olabilmesi için insanın, öncelikle insan olabilmesi gerekmekte. İnsanın insan olabilmesi için de, öncelikle, düşünce özelliğini kullanabilmesi gerekmekte.  Düşünce özelliğini kullanmak, yalnızca düşünmek demek değil. Düşündüğünü açıklamak, yaşamını düşündüğü doğrultuda yönlendirebilmek de "düşünen varlık insan"ın olmazsa olmaz yükümlülüğü.  Beynin ürettiği düşünceyi açıklamaktan korkan, yaşamını beyninin ürettiği düşünce doğrultusunda sürdüremeyen insan, yüzeysel bir bakışla ne denli insan görünümünde olursa olsun, yüzmeyen bir balıktan, uçmayan bir kuştan, yaşamı boyunca bir kez olsun bir daldan bir dala atlamayıp, ömrü boyunca bir ağacın gölgesinde pinekleyen hareketsiz maymundan farksız. İnsan, ya beynini kullanacak ve yaşamını, insan kimliğine ve onuruna sahip çıkarak insanca yaşayacak. Ya da beynini başka bir kişiye kullandırarak yaşamını, eli sopalı çobanının isteği doğrultusunda sürdürmeyi kabullenen bir koyunun mutluluğunu duyumsayacak, nefes alıp, verdiği ve yaşadığını sandığı sürece. Yüce Yaradan; beşerin 'kâmil' halini, "erdeme" ulaşmış kullarından olmayı nasip etsin Sağlıcakla kalın! Günleriniz hep aydınlık olsun! Yüreklerindeki sevgi daim olsun! Yüreği "Berkehan" Kadar temiz olan tüm insanların! OE -03.09.2013   

Dipsiz Karanlık,katışıksız Kötülük : Srebrenitsa...lanet Olsun!...

Tarihte bugün Srebrenitsa'da Dipsiz Karanlık,katışıksız Kötülük : Srebrenitsa...Özgün Suçlarını Yayıp Paylaşacak Tarihlerine Ortak Arayanlar “Srebrenista” karşısında sessiz…"Kim kötü bir işe aracılık ederse onun da kötü işten bir payı olur." (Nisa/ 85) Bu kötülükler karşısında susan, "Dilsiz Şeytandır". Bu kötülükler karşısında susanlar dilsiz, "Şeytandır". Bu kötülükler karşısında sessiz kalanlara, bu kötülüğü yapanlara lanet olsun...https://bit.ly/38M9rvQ Boğazımızda düğümlenen bir hıçkırık "Srebrenista "   "Bugün, 11 Temmuz 1995 yılında, Birleşmiş Milletler'in "güvenli bölge" ilan ettiği Srebrenitsa'da BM Koruma Gücü askerlerinin ve tüm Dünyanın gözlerinin önünde yaşanan ve tarihin en utanç verici trajedilerinden biri olan Srebrenitsa katliamı, Srebrenitsa Katliamı'nın  yıldönümünü, büyük bir üzüntü ve acıyla yad ediyoruz. Bu vesileyle, son dönem insanlık tarihinin en utanç verici hadiselerinden biri olan bu katliamda hayatını kaybeden aziz şehitlerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm Bosna halkına sabr-ı cemil diliyorum. kötünün de ötesinde...... Başın sağolsun Bosna-Hersek !.... Bir kitapta “yeryüzünde kötülüğün timsalinin , ruhlarında kötülük olduğundan emin olduğu kimselerle ... ahitleşir “diye yazıyor… Dipsiz karanlık. ... Katışıksız kötülük.... Soykırım suçunun korkunç yüzünü insanlığa bir kez daha hatırlatmakta... Bu soykırımı, yapanları, destek olanları, göz yumanları, izleyenleri unutmadık ve unutmayacağız. Böylesi ağır bir insanlık suçunun tekrarlanmaması için uluslararası toplumun üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi şart. Dünyayı sömürenin canı cehenneme. Yüreği yalnız kendileri ile dolu olan ülkelerin Duvarları ancak çarpınca görenlerin Canı cehenneme başka ülkelerinin  yangınıyla Ülkelerini  refahını artıranların Boynunda ölüm çanıyla oturan güçlerin Ey bu coğrafyada ki yaşayanların gözyaşıyla ruhunu yıkayanların.. Ey zulümle yükselen başarı Ölü sayısına endeksli refah sürdürenlere... Lanet Olsun!                

Üzülürüm Don Kişotlara! Üzülürüm Don Kişotları Don Kişot Yapanlara!..

İlk söz;"İnsanın olduğu yerde hiçbir şeye şaşma! "..   Dün fakültemizde düzenlenen; “21. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi”nin çalıştayına katıldım. (*) Bu çalıştayda aklıma nedense “Don kişot” geldi… Nereden geldiyse, nereden çağrışım yaptıysa!.. “Don Kişot”un günümüz yöneticilerine önerilebilecek eserlerden biri. Belli makamlara gelindiğinde çevremizi saranların söz ve davranışlarına karşı temkinli olmamızı yoksa bir kartalın avını yakalayıp yüksek bir uçurumdan aşağıya atarak parçalanmasını seyretmesi ve sonrasında ise oturup afiyetle yemesi gibi insanların bizi nereye kadar ve ne amaçla yükselteceklerinin bilinmediğini ifade etmekte. Kişi kendisini bilmez ise bu kaçınılmaz. Bu eseri muhakkak biliyorsunuzdur ama  yine de bir kere de benden dinleyin: Jorge Juıs Borges'in "Bir Sorun"isimli hikayesinin yıldızıdır.Hikaye Miguel Cervantes'in romanına adın bahşeden Don Quijote (Don Kişot) üzerinedir. Don Kişot efsanevi bir kahraman olduğu ve sevgilisi Dulcinea del Toboso'yu kurtarmak için devlerle savaştığı hayali bir  dünya kurar kendisine. Gerçekte kırsalda yaşayan ve hemen hemen tüm vaktini şövalye romanları okumakla geçiren, şövalye maceralarına tutkun  yaşlı bir köylü.  Don Quijote,adı da Senyör Kesada 'dır. Asıl sevgilisi Dulcinea yakındaki kasabada yaşayan,görmemiş çirkin bir köylü kızı, kahraman şövelyenin savaştığı devlerse yeldeğermenleridir. Kapıldığı hayallerle gezici şövalye olmaya karar verir, dededen kalma eski, küflenmiş, paslı zırhını temizleyerek şövalyeler gibi maceralara atılmak için köyünü terk eder. Yolculuğunun ilk gününde akşama doğru uzakta oldukça güzel manzaralı bir han görür. Ancak hayalleri ile yaşayan Don Kişot gördüğü hanı saraya benzetir ve doğruca hana gider. Kapıda bekleyen iki kıza selam verdikten sonra “Korkmayın soylu matmazeller, iyi yürekli bir şövalyeden korkmayın, düşmanlarınız varsa onlarla savaşmaya geldim” deyince iki kız bir kahkaha koparırlar. Ancak kurnaz hancı nasıl biriyle karşı karşıya bulunduğunu anlar. Aklını kaçırmış adamların pek damarına basılmayacağını bilir. Bu yüzden Don Kişot’u yerden selamlayarak “Sayın şövalye hoş geldiniz” der. Don Kişot daha yolculuğunun ilk gününde şövalye olarak karşılanmasına ve kabul görmesine sevinir. Ancak çok önemli bir eksik vardır. Hancının kendisinin şövalye olduğunu anlaması üzerine, hancıdan insanlığın yararına olacak, barış adına, iyilikler adına, kendisini şövalye ilan etmesi için bir tören düzenlenmesini talep eder. Hancı, düzenbaz ve kurnaz biri olunca bu fırsatı değerlendirerek Don Kişot’u şövalye ilan eder. Artık şövalyelik için her şey tamamdır. Son bir gereksinimi daha vardır. Yanına alacağı bir yardımcı. Ve köylüsü Sanço`ya kendisi ile gelmesini teklif eder ve ikna etmek için “Sanço dostum iyi düşün” der. ‘‘Bir şövalye geniş topraklar, şatolar, adalar fetheder. Ve fethettiğimiz eyaletlerden, adalardan birini sana veririm ” diyerek ekler. “Toprakla uğraşmaya değer mi? Bir adayı, eyaleti idare etmek daha kolay” deyince, Sanço hemen razı olur. Çünkü Sanço`nun en büyük hayali köylülükten kurtulup zengin olup bir adayı idare etmektir. Bir yerde sadece kendi hayal dünyasında yaşayan Don Kişot, diğer yanda ise eyalet, ada yönetiminin tarla sürmekten çok daha kolay olduğuna inanan zır cahil Sanço. Don Kişot`un yol arkadaşı elbette ki kendisine benzeyecekti. Ve birlikte çıktıkları yolculuklarında başlarına gelecekleri tahmin etmek hiçte zor olmasa gerek. Ancak burada dikkat çekmek istediğimiz konu, kendilerini bilmez bu kişilerin maceralarından ziyade, bunlarla karşılaşan kişilerin kendilerine göstermiş oldukları alaycı, yapmacık ve menfaat kaynaklı tavırlar hepsinden önemli. Keza karşılaştıkları kişiler onlardaki anormalliği (ruh sağlıklarındaki durumu) anlamış ancak hiçbiri bu durumu fark ettirmeyerek onlara iltifatlarda bulunmuşlar, istedikleri saygıyı göstermişlerdir. Tabi ki bu sayede Don Kişot`ların sahip oldukları her şeye el koyabilmişlerdir. Aynı zamanda Don Kişot`ların kendilerine duydukları güveni kötüye kullanarak onları istedikleri şekilde yönlendirmişler ve kullanmışlardır. Dünya var olduğundan beri Don Kişot`lar var olmuş ve olmaya devam etmekte.  Büyük şairden  dinleyelim Don Kişot'u! “Ölümsüz gençliğin şövalyesi, ellisinde uydu yüreğinde çarpan aklına, bir temmuz sabahı fethine çıktı güzelin, doğrunun ve haklının: önünde mağrur, aptal devleriyle dünya, altında mahzun, fakat kahraman rosinant'ı. bilirim, hele bir düşmeye gör hasretin hâlisine, hele bir de tam okka dört yüz dirhemse yürek, yolu yok, don kişot'um benim, yolu yok, yel değirmenleriyle dövüşülecek. haklısın, elbette senin dülsinya'ndır en güzel kadını yeryüzünün, sen, elbette bezirgânların suratına haykıracaksın bunu, alaşağı edecekler seni bir temiz pataklayacaklar. fakat sen, yenilmez şövalyesi susuzluğumuzun, sen, bir alev gibi yanmakta devam edeceksin ağır, demir kabuğunun içinde ve dülsinya bir kat daha güzelleşecek...” İyi de bu roman kahramanının gerçek hayattaki karşılığı ne?!  Webster, İngilizce Quixotic (Kişot'ca, Kişotluk) sıfatı için "idealist ve tamamen gayri pratik" diyor. Oxford sözlüğü "yüce bir coşku ile hayali idealler kovalamak" olarak tanımlıyor. Don Kişot'luğu... Larousse ise Don Kişot'ça davranmanın komikliği kadar idealizmini de vurguluyor. Fakat TDK'nın 1988 baskısı sözlüğünde, bakın ne deniyor,  "Gereği yokken kahramanlık göstermeye kalkışma durumu." MEB'in Türkçe Sözlük’ünde ise "Gereksiz ve yersiz yiğitlik göstermeye kalkışma hali" denmiş. Kaldı ki, gündelik hayatta da bu anlamda kullanıldığını yazıyor kitaplar, söylüyor konunun uzmanları! İnsanlar bazen birbirine "Don Kişot'luk yapma" deyip durmakta. Bu anlamda, Batı'nın paradigmasıyla bizim paradigmamız arasında uçurumlar  kadar fark olduğundan hiç şüphe yok. Neden onlar Don Kişot'ta bütün gülünçlüklerine rağmen saf bir idealizm; coşkulu bir dava adamlığı görürken biz "gereksiz kahraman" lığına takılmışız? Bu farkı yaratan ne? Acaba bu farkı yaratan şey romanı ve kahramanını üstünkörü bilmemiz mi? Ya da öyle olduğunu sanmak mı? Yoksa yeni bir paradigma mı?! Her olayda, her olguda, attığı her adım da , Ortaklaşa bir çalışmada, "tek muzaffer benim" edası takınan ve bunu kendini inandırmak nasıl bir duygu! Nasıl bir ruh hali hep düşünmüşümdür. Kendini olmadığın bir yerlere taşımak… Donkişotluğun gerçek ruhunu, bakış açısını anlamadan  “Donkişot Yiğitliği” gibi ortaya çıkmak. Yanlış anlaşılmasın Donkişotlukla yiğitliği bilerek beraber kullandım! Ancak; bizim kültürümüzde yiğitlik, farklı bir anlamı olan bir kavram. Yiğitlik, insanların yüreğine yerleşmek, hafızalarında sürekli büyüyebilme yeteneği. Üstelik bu yerleşme, makam, mevki, para, iktidar vb. güçlere sahip olduğumuz zaman asla anlaşılması mümkün değil. Değil! Çünkü bugün karşınızda el pençe divan durup, eğilip bükülenler, etrafınızda fırıldak gibi dönenler, günü geldiğinde size herkesten önce ihanet edeceğinden ve terkedeceğinden  hiç kuşkunuz olmasın. Yıllarca yaptığımız yöneticilik deneyimlerimizle sabit! Bu vefasızlıklar, iki yüzlülükler tüm insani değerleri, kadim değerleri kirletmekte. Bu iyi yöneticinin de kötü yöneticinin de değişmeyen kaderi. Önemli olan Donkişot yiğitliği yapmadan, onuruyla, kişiliğiyle toplumun içinde yer alabilmek. Yönetimde vefasızlık, vefasızlıkların en acımasızı. İnsanın yüreğini alev gibi yakar, kahreder! Tüm yaşam alanlarında birilerinin selam verip, hatırını sormasını beklersin, bu özlemle yanıp tutuşursun hep. Geçmişte elinden tuttukların ekmek verdiklerin,  seni görmezlikten gelince yıkılacağından, kahrolacağından emin olabilirsin. Bütün makamlardan, mevkilerden, güçlerden, otoriteden ayrılıp, "sıradan bir insan" olduğunuzda ; insanların gözlerinin içine gözlerimizi kırpmadan bakabilecek bir geçmişe, inkar edilemez bir birikime, bizi başkalarının gözünde ve gönlünde meşrulaştıracak etkin, verimli ve düzgün bir ömre sahip olmaktır gerçek yiğitlik. Toplumların birikimleri belli eşiklere ulaştığında, Yeter ki zamanın ruhu olay ve olgular gerektiği gibi yoğunlaşsın, toplumun birikimleri "kritik eşiğe" ulaşılabilsin. Bugün insanlığı zorlayan "hâkimiyetçi rekabet anlayışının" temel düsturunu hepimiz  yaşayarak öğreniyoruz-bilimsel olarak “öğrenen Organizasyon”-: "Rakibinin bütün hatlarına saldır; bütün potansiyellerini yok et... Yok edemiyorsan ortak ol!" Gücü elinde bulunduranların güçlerini aşırı değerlendirmek, her zaman sonun başlangıcı olmuş. Güçleri frenlemenin temel aracı "ilkeli tutum". Gücü dizginlemenin en etkin yolu da bize gerçeği söyleyebilecek, "kral çıplak" diye haykırabilecek dostlar edinmek. Bize gerçeği söyleyenleri çevremizden uzaklaştırmamak; sorgusuz alkışlayan bir müritler ordusu yaratmamak... Yetmezliğin itişi, ihtirasın çekişiyle hiçbir ilkeyi, kuralı önemsemeyen, müritlerin sesinden başka ses tanımayanların; kendi yalanlarına inanması, akıl gözlerini kör etmeleri kaçınılmaz. Hani derler ya! "Şeyh uçmaz, müritleri uçurur!" diye! Eğer " Dil insanın aynası" sözünün anlamını yaşam biçimi haline getiremiyorsak... Yunus'un öğütleri önünde saygıyla eğilmeyi denemeliyiz... Büyük gönül adamı Yunus bize diyecektir ki: “Söz var kılar gönülü şad Söz var kılar bilişi yad...” Sözü pişirmeden söylemenin; yaşadığımız coğrafyanın, ortaklaşa yarattığımız kadim kültürün ve tarihimiz derinliklerinde olup bitenleri kavramadığımızı ve anlamadığımızı kanıtlar. “Söz ola kese savaşı Söz ola bitire başı Söz ola ağulu aşı” Bize yabancı olduğunu söyleyerek, benimsemekte zorluk çektiğimiz evrensel değerleri, beklentileri ve davranışları kendi kültürümüz derinliklerinde de bulabileceğimizden kuşkunuz olmasın. Önemli olan "niyet etmek" ve alıcı bir ruhla kendimize bir çeki düzen verme kararlılığını göstermek. Önemli olan kendimize kadim değerlerde bir değişiklik yapmadan, çevreye uyum sağlayacak yeni paradigmalar, stratejiler, taktikler ve yol haritaları oluşturmak. Saygı uyandıran ve ilham veren bir insan olarak, bu kubbede bir "hoş seda bırakma" sevdasının peşine düşmek; "Esas olan, Sadece yaşamak değil, İnsana yakışır şekilde ve Onurlu yaşamaktır. Teslim olmadan, Boyun eğmeden, Sürünmeden, El etek öpmeden yaşamaktır..." gerisi inanın ki “laf-ı güzaf !.. Berkehan’ın dediği gibi “Ne dersiniz?!” Son Söz:Kendilerini, makam verilince,Zübde*i âlem sanan… Kendini o kurum için bir şans olarak gören… Hesaptaki parası kendini satın alan,... Erke selam edip, kula ram olan, Nafakası, Nifak olan… Bir ben varım deme, yoksan da olur... Sağlıcakla kalın! Günleriniz hep aydınlık olsun! Yüreklerindeki sevgi daim olsun! Yüreği "Berkehan ve Bilgehan Deniz" Kadar temiz olan tüm insanların! OE -05.02.2013 http://blog.radikal.com.tr/yasam/uzulurum-don-kisotlara--uzulurum--don-kisotlari-don-kisot-yapanlara-13307 (*)Dumlupınar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi tarafından organize edilen, 21. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi “30 Mayıs-1 Haziran 2013” tarihleri arasında Kütahya’da yapılacaktır. -------------------------------------------- Radikal Blog‘ da ki Denemelerimden (7)“kurumsal Dalkavukluk ve Toplumsal Afazilik“ https://bit.ly/35LX0ib Dalkavukluk, yalakalık sadece siyasete mi özgü sanıyorsunuz. Akademik camiaya gelin, her gün çeşit çeşit örneklerini görürsünüz ...Hem de ne örnekler!..vallahî hafızalanız almaz...Sadece "Şeyh uçmaz, müridi uçurur"derler ya!...Bizim mürit bir üst 'level (* )'a geçmiş haberi yok..Adam yalakalığın/dalkavukluğun son aşamasında.Kendi uçmuş...Ama ne uçuş! Nirvana!.. "yalakalığın sonu ayakçılık" haberi yok!...Alın size tanık olduğum yalaka hikayesi , ama nirvanalık anlamında en çarpıcısı...... Kurucu Rektörümüz  ile birlikte; Dumlupınar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı ve aynı zamanda Tavşanlı Meslek Yüksekokul Kurucu müdürü olarak Gediz’ de bir açılış törenine katılmıştım. Açılış töreninde teşrifatçılık görevini üstlenmiş (cazgır); Rektöre , Arapça, Farsça ,Türkçe karışık methiyeler düzüyordu…Ama ne methiyeler…Protokolde Yanımda oturan hem yönetici hem de Öğretim Üyesi bir arkadaş yüksek sesle sunuculuk yapan Zat-ı muhtereme “Oldu olacak bir de “Vahdet-i vücûdumuzun hikmeti de sensin" diye söyle de tam olsun” dedi. Tüm protokol de olanlar gülmekten kendilerini alamadı….Rektör kürsüye geldiğinde Zat-ı muhtereme "yalakalığın sonu ayakçılık" mealinde satır aralarında göndermeler yaptı. Zatı_ı muhterem o uçuş sonrasında, Rektörün kendisine yönelik O Kinayeli konuşmasından ders almış mıdır hep merak ederim... (* )Bu kelime özellikle İngilizce yazılmıştır. Hani sözüm ona!... Çok bilimsel olduğunu belirtmek için, Türkçe kelimelerin arasına, İngilizce kelimeleri serpiştirerek konuşan, "kerameti kendinden menkul" akademisyenler için...(16 ocak 2014) Son Söz:Gerçekten büyük olmayan “büyük adamlar” çevrelerini küçük adamlarla doldururlar.

Ülkemizde Organik Tarım(ekolojik Tarım)’ın Maliyeti ve Ülke Ekonomisi İçin Stratejik Önemi

  Ülkemizde Organik Tarım(Ekolojik Tarım)’ın Maliyeti ve Ülke Ekonomisi İçin Stratejik önemi 23 Haziran 2011, 12:29  Ülkemizde Organik Tarım(Ekolojik Tarım)’ın Maliyeti ve Ülke Ekonomisi İçin Stratejik önemi Organik Tarım(Ekolojik Tarım) kimyasal(gübre, ilaç, hormon) maddelerin ve GDOların kullanımını yasaklayan ve ürünlerin üretiminden tüketimine kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalıolarak üretilen tamamen doğal üretim yöntemleriyle yapılan tarım sistemidir.Organik tarımın amacı; toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden, çevre, bitki,hayvan ve insan sağlığını korumaktır. Organik tarımın geçmişi 20.yüzyıla dayanmaktadır. Zira çevre bilinci ve ozon tabakasındaki incelme ve dünya geleceğinin tehlikeye girmesi gibi konular gündeme gelmiştir.Önceleri çok çeşitli yöntemler ve teoriler geliştirilmiş, Geliştirilen tüm yöntem veekolleri incelendiğinde görülen temel öğe; ekolojik dengenin korunarak,bitkisel ve hayvansal üretimin birlikte aile işletmeciliği şeklinde yapılması,dolayısıyla üretimden tüketime kısa devrelerin kurularak kendi kendineyeterliliğin sağlanmasıdır.  Bu özelliği nedeni ile 1. ve 2. Dünya savaşları arasında popüler olan organik tarım 1950 yılından sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin Marshall yardımı ileönemini yitirmiş, sağlanan ekonomik katkılar ve aşırı desteklemeler sonucu entansif tarım süratle yayılmış, makineleşme, kimyasal ilaç ve gübreler ile kimyasal katkı maddeleri kullanılmaya başlanılmıştır. 60’lı yılların sonunda Avrupa Topluluğu’nun uyguladığı tarımsal destekleme politikaları, 1970 de pestisitlerin ve kimyasal gübrenin keşfi de bu gelişmeye katkıda bulunmuştur.Ancak“Yeşil Devrim” olarak adlandırılan bu tarımsal üretim artışının dünyadaki açlık sorununa bir çözüm getirmediğini, aksine doğal dengeyi ve insan sağlığını süratle bozduğunu gören kişi ve gruplar bu konuda araştırmalara başlamışlardır.Bu araştırmaların sonucunda bilim çevreleri ve sivil toplum örgütlerinin baskısıyla 1979 yılından itibaren DDT grubu pestisitlerin kullanımı A.B.D.’den başlayarak tüm dünyada yasaklanmıştır. Bu durumda organik tarım tekrar gündeme gelmiş, 1980 yılından sonrada tüketicilerin baskısıyla aile işletmeciliği şeklinden çıkarak ticari bir boyut kazanmıştır. ABD’de 0-2 yaş grubu çocuk mamalarının imalinde organik ürünlerin kullanılmasını zorunlu tutan yasanın da bu ticari boyuta katkısını belirtmek gerekir.Organik ürünler ticarete konu olunca beraberinde kontrol ve sertifikasyona ilişkin yasal düzenlemeler gündeme gelmiştir. Avrupa’da önceleri her ülke kendine göre bazı düzenlemeler yapmış, daha sonra 24 Haziran 1991 tarihinde Avrupa Topluluğu içinde organik tarım faaliyetlerini düzenleyen 2092/91 sayılı yönetmelik yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. FAO ve Avrupa Birliği tarafından konvansiyonel tarıma alternatif olarak da kabul edilen bu üretim şekli değişik ülkelerde farklı isimlerle anılmaktadır. Almanca ve Kuzey Avrupa dillerinde Ekolojik Tarım, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolcada Biyolojik Tarım, İngilizcede Organik Tarım Türkiyedeise "Ekolojik veya Organik Tarım" eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Organik Tarımın amacı ise yanlış uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik insan ve çevreye dost üretim sistemlerini içermektedir. Bu da tarımsal üretimde kullanılan suni gübrelerin, tarım savaş ilaçlarının ve hormonların hiç kullanılmaması ya da mümkün olduğu kadar az kullanılmasınıbunların yerine organik gübrelerin ve biyolojik savaş yöntemlerinin kullanılmasını amaçlamaktır. Bunun neticesinde başta toprak olmak üzere su, hava, çevre ve doğada yaşayan canlıların sağlığını ve yaşam ortamının zarar görmemesi sağlanmaktadır. Hemen aklımıza gelen soru ise organik tarımda kimyasal girdiler kullanmadan verim artışının nasıl sağlanacağıdır. Buda 6 milyarlık Dünyamızın gerekli besin gereksinimini karşılayabilir mi sorununu doğurmaktadır.Organik tarımı geleneksel tarımsal uygulamaları arasında değinilmesi gereken birkaç kritik  noktayı aşağıdaki şekilde belirtmek mümkün: İ· Uzun dönemde yoğun organik tarım ve alışılmadık yöntemler artan nüfus ve eksilen tarım arazileri çerçevesinde gelecek için umut olabilir. Ucuz fosil yataklar tarihe karıştığında, yoğun organik yöntemlerin, yapay gübre ağırlıklı sistemlerin yerini alması kaçınılmaz bir sonun adı olacaktır. İİ· Uzun dönemli çalışmalar organik tarımın enerji etkinliğini ve ekonomik kârlılığını artıracaktır. İİİ· Organik tarımı doğal tarımla da karıştırmamak gerekiyor. Organik tarım, ister doğal koşullarda isterseniz mekanik etkilerle ya da sulama, gübreleme gibi geleneksel teknikleri kullanarak toprak yapısını bozmadan, toprağın kendini yeniden üretmesine özen göstererek üretim yapılması anlamına geliyor. Organik tarım uygulamaları, toprağın doğurganlığını koruma esasına dayanıyor; toprağın kendi kendini yeniden üretmesini güven altına alma disiplini gerektiriyor. İV· Araştırmalar, organik tarımda bitki veriminin belirli bir düşme yaratmadığını kanıtlıyor. V· Organik tarımla endüstriyel tarım kavramlarının bileşenlerinin farklı içerikler taşıdığını bilmeliyiz. Organik tarım ile geleneksel tarım anlayışı arasındaki farkı netleştirmeden tarım politikalarını ve teşvik sistemlerini net olarak betimleyemeyiz. Vİ· Hükümetler, geleneksel tarım ve hayvancılığı destekliyor; piyasada hızla artan organik tarım ve hayvancılık ürünleri talebi karşılanamadığı halde, bu alanda özendirici ve kararlı politikalar ortaya konamıyor. Vİİ· Organik tarım, doğanın binlerce yıl geliştirdiği bir metot olarak algılanıyor; gelensel tarımla yıpranmış toprakların ıslahına çalışırken, bu konuda toprakları göreceli olarak temiz ülkelerin potansiyellerine dikkatetmek gerekiyor. Vİİİ· Organik tarım ve hayvancılık konusunda " kirli bilgi" en büyük engeli oluşturuyor… Belli otorite merkezlerinin organik tarım ve hayvancılıkla ilgili bilimsel verileri kitlelere ulaştırması  gerekiyor. İX· Türkiye organik tarımda potansiyelleri olan bir ülke, konunun yaygın biçimde tartışılması, eksik bilgilerimizin tamamlanması, yanlışların düzeltilmesi gerekiyor…. Organik tarımda zincirin en zayıf  halkası maksimumürün verimine izin vermeyişidir. Organik tarım üründe kaliteyi, çevreye ve canlılara zarar vermeyen sistemi amaçlamaktadır. Ayrıca organik tarımın riskleri diğer tarım sistemlerine göre oldukça fazladır. Bu da organik ürünlerin fiyatını diğer ürünlere göre artırmaktadır. Son yıllarda gerek tarımsal ilaçların, gerekse gübrelerin bilinçsizce kullanımı bitkisel üretimde artışın yanında kalitesiz ve insan sağlığını tehdit edecek ürünlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Toprağın derinlerine sızan fosfor ve nitrat tatlı su kaynaklarına ulaşmakta bu da insan, evcil hayvan ve yaban hayatı açısından ciddi sorunlara yol açmaktadır. Örnek olarak ilaçlama ile çevredeki bir göl ve paralel olarak o gölde yaşayan canlılar zarar görebilir. O gölün suyunu kullanan insanların zarar görebileceği gibi, gölden avlandığı bir balığı yiyen kuş bambaşka bölgelere hastalık taşıyabilir. Ayrıca kimyasal tarım ilaçları toprakta birikmekte, bitki sağlığını olumsuz yönde etkileyerek ekolojik dengeyi bozmaktadır. Konvansiyonel tarımda verim artışı sağlanırken, üretimde çevre dengesi bozulmuş, iyi tarım toprakları elden çıkmış ve toprağın canlı kısmı ölmüştür.Topraktan kaybolan bu maddelerin tekrar telafisi çok pahalıya mal olmaya başlamış ve bazen de olanaksız hale gelmiştir. Dünya nüfusunun artması ve entansif tarımın yaygınlaştırılması, birim başına düşen verimin ve dolayısı ile üretimin artırılması için sağlanan teşvikler ve aşırı destekler sonucu ve 1970'de pestisitlerin ve kimyasal gübrenin keşfi ile "Yeşil Devrim" olarak adlandırılan tarımsal üretimin artırılma çabalarının dünyadaki açlık sorununa çözüm olmadığı, aksine doğal dengeyi ve insan sağlığını sürekli bozduğunu gören gelişmiş ülkeler organik tarım, sürdürülebilir tarım ve değişik tarım alternatifleri konusunda çalışmalara başlamışlardır.Bunun sonucunda Dünya'da Organik tarıma yönelim başlamıştır. Türkiyedeki Yeri Ülkemizde organik tarıma yönelik faaliyetler, Avrupalı ithalatçıların özellikle kuru üzüm ve kuru incir talepleri üzerine 198485 yıllarında Ege Bölgesinde başlamıştır. O yıllarda ülkemizdeki organik tarım Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu (IFOAM) kurallarına göre yürütülmüştür. Hukukî ve kurumsal düzenlemeler bağlamında, Türkiyede organik tarım sektörünü üç ayrı dönemde incelemek mümkündür. Birinci dönemde (1984 1993) herhangi bir ulusal hukuki düzenleme bulunmamaktadır. İkinci dönemde (19942002), yönetmelik düzeyinde bir takımyasal düzenlemeler yapılmış ve organik tarım faaliyetleri bir takım komiteler vasıtasıyla yürütülmüştür. Üçüncü dönemde ise (2003), organik tarım sektöründeki faaliyetlerin tam bir yasal dayanağa kavuşturulması amacıyla 03Aralık 2004'de Organik Tarım Kanunu yayımlanmış ve bunu takiben, 2092/91 sayılı Organik Tarım AB Konsey Tüzüğü ile büyük oranda uyumlu olan Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik 10 Haziran 2005de yürürlüğe girmiştir. Ayrıca üçüncü dönemin başlangıcında, organik tarıma yönelik tüm faaliyetler, Tarım ve Köy işleri Bakanlığı (TKB) Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü (TÜGEM) bünyesinde kurulan teknik bir daire başkanlığına devredilmiş ve halen Alternatif Tarımsal Üretim Teknikleri Daire Başkanlığı olarak isimlendirilen bu birim tarafından yürütülmektedir.Şu an gelinen durum itibarıyla, ülkemizde organik tarım faaliyetleri 3 Aralık 2004 tarih ve 25659 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 'Organik Tarım Kanunu'' ile bu kanun gereğince 10.06.2005 tarih ve 25841 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 'Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik'' hükümlerine göre yürütülmektedir. Organik tarım kanunu ile sektörde meydana gelebilecek ihlallere karşı cezai yaptırımlar ile kontrol ve sertifikasyon hizmetleri yasal zemine oturtulmuştur. 10.06.2005 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin YönetmelikleAvrupa Birliği komisyonunun sürekli güncellediği 2092/91 sayılı yönetmeliği en son şekli ile güncellenmiş ve organik tarım faaliyetleri AB ile uyumlu bir şekle kavuşturulmuştur.Dış pazarlarda istenen çeşitlerin, talep edilen miktarlarda ihraç edilerek pazarlanması yayımlanan bu yönetmelikle mümkün olmuştur. Bunu takiben, AB ilgili mevzuatında gelişen ilave değişikliklerin içselleştirilmesini teminen 17 Ekim 2006 tarih ve 26322 sayılı Resmi Gazete de yayınlanan Organik Tarımın Esasları ve Uygulanması Yönetmeliğinin çeşitli maddelerinde değişiklik getiren Yönetmelik Değişiklik Yönetmeliği yürürlüğe geçirilmiştir. Bitkisel Üretim Ülkemizde organik üretim yapan üretici sayısı, üretim miktarı, üretim alanları ve ürün çeşitliliği yıllar içinde artış göstermiştir. 1996 yılında 1.947 olan organik ve geçiş sürecindeki üretici sayısı 2006 yılında 14.256ya ulaşmıştır. Buna göre on yıldan beri üretici sayısında 7 kat artış gerçekleşmiştir Üretim alanları itibarı ile 1996 yılında 6.789 ha olan üretim alanı 2006 yılında 192.789 ha olarak gerçekleşmiştir. Alanlar üzerinden bir kıyaslama yapıldığında 2006 yılı itibarı ile 1996 yılına göre alandaki artış miktarı 28 kat olmuştur.Lakin son yıllarda üretim alanlarında düşme gözlenmiştir bu nispi düşüşün nedeni, doğal toplama alanlarındaki azalıştır. Ancak, kültür üretimi yapılan alan miktarında ise artış söz konusudur. Toplam ürün çeşidi 1996 yılında 26 iken 2006 yılında 203 ürüne çıkmıştır. Genel olarak organik tarım artış göstermektedir. Ancak, son birkaç yıldır üretim alanında fazla bir değişimin gerçekleşmemesinin nedeni  ise yapılan çalışma ve denetimler neticesinde sistemde faaliyeti olmayan atıl haldeki üreticilerin veri tabanından çıkarılmasından kaynaklanmaktadır. Türkiyede hayvancılıgın durumuna iliskin olarak söylenenlerin en çarpıcı olanı  hayvancılık konusunda uzun vadeli belirgin bir politikanın olmayışıdır.Daha sonra hayvancılığın genel yapısı ele alınmıstır. Bu çerçevede, hayvancılıgın Türkiyede genelde geleneksel, kendi kendine yeterliligi benimseyen, karma ve kapalı sistem bir üretim modeli benimsedigi belirtilmis ve kanatlı yetistiriciliginde tamamen entansif üretim yapıldıgıvurgulanmıstır. Yine bu kongrede organik hayvancılıkta doğal otlatma alanlarının büyük önem taşıdığı ve bu bağlamda Türkiyenin toplam alanının %17sini çayır mera alanlarının oluşturduğu vurgulanmıstır. Türkiyede düsük verimli olan çayır meraların veriminin arttırılması için gerekli önlemler sıralanmıstır .Bunun akabinde; arıcılık, koyun ve keçi yetistiriciligi, sığırcılık ve tavukçuluk alanlarında organik üretimin düsük oldugu ancak organik üretim potansiyelinin yüksek olduğu ifade edilmistir.İhracat Ülkemiz Organik ürün ihracatında birçok kaynakta ortalama 35 milyon dolar olduğu yazılmaktadır fakat Tarım ve Köy işleri Bakanlığının kontrol-sertifikasyon kuruluşlarından sağlıklı ve düzenli veri temini konusunda yaşadığı sorunlar nedeniyle yıllık 30 milyon dolarlık kısmı ihracat kayıtlarda görülebilen, ancak yıllık 130-150 milyon dolar düzeyine ulaştığı tahmin edilmektedir.Organik tarımın Dünyadaki Pazar hacmi 40 milyar dolar seviyesindedir.Bu pazarda Türkiyenin ihracatı yaklaşık 150 milyon dolar olup iç Pazar seviyesi ise 5 milyon dolar seviyesindedir. Türk organik ürün sektörü ihracatının, 2012 yılında 1 milyar dolara ulaştırılması ve halen toplam ekili alanlar içinde binde 8 civarında olan organik ürün sahalarının 2012 yılında yüzde 3'e çıkarılması ayrıca, 5 milyon dolar civarında olduğu tahmin edilen iç pazar hacminin aynı sürede 50 milyon dolara çıkarılması hedeflenmektedir. Referanslar:  1-Türkiyede ve ABde Organik Tarım mevzuatının son durumu(http://organik.bahcesehir.edu.tr)  2-Organik Tarım Türkiye 1.Kongresi Raporu(http://organik.bahcesehir.edu.tr/UserFiles/File/rapor/turkcetoplu.pdf)  3-Organik Tarım (http://www.ankara-tarim.gov.tr ), Fotoğraf::Kafkas Dağlarının eteklerinde saklı cennet /Memleketim

Yağmacı Dergi (Beall / Predatory) Listesi ve TÜBİTAK Türkiye Adresli Uluslararası Bilimsel Yayınları Teşvik (Ubyt) Programı’ Dergi Listesi

[Önemli duyuru:https://bit.ly/3G2luo3 (25 Ocak 2022) Yükseköğretim Genel Kurulu’nun 30 Aralık 2021 tarih ve 2021.18 nolu oturumunda Yağmacı/Şaibeli Dergiler hakkında alınan 2021.18.643 sayılı karar aşağıdaki gibidir. A- Yağmacı/şaibeli sayılmayan dergiler: WEB of Science’de Q1, Q2, Q3 sınıfında yer alan dergiler (Editöryal ve/veya basım süreçlerinde ücret talep eden veya etmeyen), WEB of Science’de Q4 sınıfında yer alıp editöryal (editorial processing charge) ve/veya basım sürecinde (article processing charge) ücret talep etmeyen dergiler, WEB of Science’de Q4 sınıfında yer alıp editöryal ve/veya basım süreçlerinde ücret talep etmekle birlikte sadece ilgili bilim alanı mensuplarının üye olabildiği bir branş derneğinin, üniversitenin, enstitünün veya bilimsel bir kurumun yayın organı olan ve 2010 yılı öncesinden itibaren basılmakta/yayınlanmakta olup abone usulü olarak çalışan ulusal/uluslararası dergiler,           B-Yağmacı/Şaibeli dergiler:        Yukarıdaki kriterlere uymayan Q4 dergiler Yükseköğretim Kurulu’nun 07.03.2019 tarihli Genel Kurulunda alınan karar gereği, 07.03.2019 sonrası yayımlanmış makaleler için geçerli olmak üzere; makale kabulünden sonra yayımlanması için yazardan ücret veya ek ücret talep eden dergiler (yağmacı / şaibeli dergiler), bu ilişkinin bir çıkar çatışması içermesi nedeniyle doçentlik başvurularında (beyannamede) kullanılamaz. Bu karar Doçentlik Yönetmeliği’nin ilgili maddesi uyarınca 2022 Mart başvuru döneminden başlamak üzere uygulanacaktır. İlgililere Duyurulur ÜNİVERSİTELERARASI KURUL BAŞKANLIĞ    https://bit.ly/3G2luo3 ] Yağmacı dergiler konusunda ÜAK tarafından yapılan açıklamaya binaen Q4 dergilere ilişkin bir incelemeyi sizlerle paylaşmak istiyorum:  ÜAK tarafından yapılan açıklamaya göre, Q1, Q2 ve Q3 dergilerde sorun yok. Q4 dergilerde ise üniversite, üniversite fakülteleri, meslek odaları, muhasebe dernekleri, meslek örgütleri vb. kuruluşlar tarafından yayınlananlarda da sorun gözükmüyor. Bunların dışında kalıp ÜCRETLİ olan Q4 dergileri ise Yağmacı olarak nitelendiriyor. Bu bilgileri dikkate alarak  https://www.scimagojr.com/journalrank.php category=1402&type=j&page=3&total_size=150 adresinden Q1, Q2, Q3 ve Q4 dergilere ilişkin inceleme yapabilirsiniz.   İlksöz: Deontoloji, bir mesleği uygularken mutlaka uyulması gereken ahlaki değer ve etik kuralları inceleyen bilim dalıdır.Bir meslek icra edilirken uyulması gereken etik kurallar bütünü... İnsanın belirli ödevleri olduğunu varsayan ahlak öğretilerini temel alır ve bu öğretilerden kaynaklanan görev ve kuralların çeşitli mesleklerdeki somut izdüşümlerini inceler.  Şüpheli/korsan/yağmacı/istismarcı (predatory) dergilerle, bu tip dergi, kitap, konferans, kongre, sempozyum, kurultay kapsamında yapılan yayınların ve üstlenilen editörlük, editör yardımcılığı, yayın kurulu üyeliği, konferans düzenleme ve bildiri sunma gibi görevlerin, akademik kadrolarda yapılacak olan atama, yükseltme ve görev uzatmalarında hiçbir şekilde değerlendirilmemesi ve lisansüstü programlarda yerine getirmek zorunluluğu olan yayın şartları için kullanılmamalıdır. - Editörler kurulu ile ilgili doğru olmayan bilgiler yer alabilmektedir. - Genellikle bilinmeyen veya uydurma etki faktörü ile kabul görmemiş indekslerce tarandığı ifade edilmekle birlikte bazıları bilinen indekslere girebilmektedir. - Yazar ve katılımcı başka bir deyişle "müşteri" sayısını artırmak amacıyla dergi, kitap ve etkinliklerin ilgi alanı ve kapsamı çok geniş olabilmektedir. - Dergi, kitap ve etkinliğin ismi birden fazla bilim alanını kapsayan jenerik bir isim olabilmekte ve/veya “International” “European”, “Science” gibi tanıdık dergi izlenimi veren sözcükleri içerebilmektedir. - Bir sayıda, aynı yazarın birden fazla makalesi ve olağandan çok sayıda makale yer alabilmektedir. - Dergi ve kitaplarda yayımlanan makalelerde, ciddi bir hakem denetiminden geçmediklerinin delili olabilecek, bilgi, imla ve ifade hataları yer alabilmektedir. - Dergiye makale gönderilmesini sağlamak için rahatsız edici "ticari" taktikler uygulanmaktadır.  Tüm bu ve benzeri etik ihlalleri için  ilgili yetkili kurumlarca  somut önleyici önlemler bir an önce  ortaya konmak zorundadır. Aksi taktirde Yükseköğretimde kapanması derin yaralar açılacaktır. Bu bağlamda hangi dergiler Doçentlik Başvuru Şartlarında( Beyannamede) kullanılamaz? https://bit.ly/33H0XTk Yanıt: Yükseköğretim Kurulu’nun 07.03.2019 tarihli Genel Kurulunda alınan karar gereği, 07.03.2019 sonrası yayımlanmış makaleler için geçerli olmak üzere; Makale kabulünden sonra yayımlanması için yazardan ücret veya ek ücret talep eden dergiler (Yağmacı/Şaibeli Dergiler), bu ilişkinin bir çıkar çatışması içermesi nedeniyle doçentlik başvuru şartlarında (beyannamede) kullanılamaz. Ancak özgeçmiş ve eserler listesine eklenmelidir. Bu bağlamda aşağıdaki dergiler doçentlik başvuru şartlarında (beyannamede) kullanılabilir:  Makale başvurusu sırasında -kabul/red şartına bağlı olmaksızın- ücret alan dergiler,  Abonelik usulü ile çalıştığı halde ilgili makaleyi açık erişimli yapmak için ücret talep eden dergiler,  Makale basımı sürecinde yazarlardan herhangi bir ücret talep etmeyen dergiler Başvuruda beyan edilen makalenin yayımlandığı dergi, şeklen yukarıda belirtilen “beyannamede kullanılamaz dergiler” nitelemesine uymakla birlikte, ilgili derginin bu kapsamda değerlendirilmemesi gerektiğini iddia eden adaylar gerekçesini belirterek ilgili makaleyi beyan edebilir.   https://beallslist.weebly.com/   https://bit.ly/39DBW1h     Makale sayımız artıyor. 2013’te 26 bin iken 2016’da 36 bini aştı. Ama çoğu etki düzeyi düşük dergilerde yayımlanıyor ve atıf almıyor. Her bilim alanında etki değeri en yüksek olan ilk yüzde 25’lik dilime giren dergilerde yayımlanan makalelerin dünya ortalaması yüzde 44 iken, Türkiye kaynaklı makalelerde bu oran yüzde 21. En düşük dilime giren makalelerin dünya ortalaması yüzde 20’nin altında iken bu rakam Türkiye için yüzde 34. Türkiye üniversitelerinden çıkan makalelerin çoğu en alt dilimdeki dergilerde yayımlanıyor.“https://goo.gl/mubz4D / https://goo.gl/y8bfWH / https://goo.gl/LRfUJd Yağmacı (predatory) dergi tanımını literatüre Jeffrey Beall kazandırmış (Deprez ve Chen, 2017). Yağmacı tanımı bu çeşit dergilerde özellikle bilerek kasıtlı bir kandırmaca söz konusu olduğu için kullanılmış.. Tanımı hatalı bulan bazı araştırmacılar bu kelimenin yerine korsan (hijacked-illegitimate) dergi tanımını kullanmayı daha doğru görmüşler.. Söz konusu tanım kapsamında düşük yayın kalitesine sahip dergiler değerlendirilmiş (Shamseer ve Moher, 2017). Böyle dergiler kabul edilmiş yayın standartları ve kurallarına uygun olmadıkları için biçimsel açıdan “dergi” olarak dahi kabul edilmemektedir. Bunlar daha çok yayın hayatına yeni başlamış dergiler.. Anderson ise (2015a; 2015b) yağmacı terimi yerine “kötü niyetli” (bad faith) ve “yanıltıcı” (deceptive) terimlerinin kullanılmasının daha yerinde olduğunu savunmuş..      “Journal of Informetrics”te Kasım 2018’de yayımlanan "Predatory journals: Who publishes in them and why?" başlıklı okunması gereken çarpıcı bir makale ,Türkiye’den akademik unvan taşıyanların bu tür uyduruk dergilerde makale yayımlama yarışında dünyada üçüncü olduğunu belirtiyor. Araştırmaya göre bu tür 832 dergide 2017’de toplam 24.840 yayın (araştırma makalesi!) yer almış, tam 146 ülkeden! Başı çeken ülkeler: 1. Hindistan (Sahte dergi tüccarlığının da cenneti) 2. Nijerya 3. Türkiye Ayrıca bu tür dergilerin “editör” kadroları en çok hangi ülkelerde var diye bakıldığında Türkiye ikinci sırada! Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (International Consortium of Investigative Journalists - ICIJ) 2013 yılından bu yana dünyada 400 binden fazla bilim insanının yazmış olduğu 175 bin makalenin bu tür sadece 5 dergide yayımlandığını göstermiş.. Türkiye’de şimdi bu akademik tüccarlığın önü kesiliyor. Bilimsel yayın kalitesinin arttırılması ancak araştırma ve yayın süreçlerinin bilimsel ilkelere ve etik normlara uygun olması ile mümkündür. 9 Mart 2019 tarihli YÖK kararında da belirtildiği üzere, son yıllarda üniversiteler ve saygın yayınevleri dışındaki bir kısım kuruluşlar tarafından yayınlanan yağmacı (predatory/korsan/istismarcı/şüpheli) dergilerin sayısındaki artış, dikkat çekici boyutlara ulaşmıştır. Bu nitelikteki dergilerin yaygın olarak görülen özellikleri aşağıda belirtilmiştir: i)    Bu dergilerdeki yazıların tümü PDF formatında ve DOI (Digital Object Identifier) numarasıyla “online” olarak yayınlanmaktadır. ii)    İlgili dergilerin web sayfalarında "uluslararası" kriterlerin sağlandığı ve endekslerde tarandıkları belirtilmektedir. Oysa genellikle, bilinmeyen veya (uydurma etki faktörü ile) kendi firmalarının/yandaş firmaların kurduğu endeksleri referans gösterebilmektedirler. Türkiye’de yayınlanan yağmacı dergilerin hiçbiri, ulusal veri tabanı olan ULAKBİM'de taranacak standartlara sahip değildir. iii)    Bu dergilerin tümü ticarî maksatla yayınlanmaktadır. Ayrıca dergiye yazı gönderilmesini sağlamak için rahatsız edici ticarî taktikler de uygulanabilmektedir. iv)    Bu dergilerde Editörler Kurulu ile ilgili eksik ya da doğru olmayan bilgiler yer almaktadır. v)    Bir sayıda aynı yazarın birden fazla yazısı yayınlanabilmekte ve olağanın çok üstünde sayıda yazı aynı sayıda yer alabilmektedir. vi)    Dergilerin hiçbirinde yazılar belli bir uzmanlık alanı ile sınırlanmamaktadır. Birbirinden çok farklı alanlardaki yazılar aynı sayıda yayınlanmaktadır. vii)    Yayınlanacak yazının ön hazırlık sürecini kısaltmak için, "açık hakemlik sistemi" diye adlandırılan bir yöntem kullanılacağı, yazının bizzat yazarı tarafından önerilen hakeme gönderileceği bildirilmektedir. viii)    Yazıların özgün olup olmadığı denetlenmemekte, hatta özgünlüğünün gerekli olmadığı belirtilmektedir. Yazılar daha çok derleme niteliğinde ya da ikincil kaynaklardan alıntı biçimindedir. ix)    Dergilerde yayınlanan yazıların çoğu bilimsel ifade ve yazım kurallarına uygun değildir. Yayınlanan yazıların hem Türkçe ve hem de diğer dillerdeki ifadelerinde önemli hatalar söz konusudur. Bu yazılarda kullanılan görseller/tablolar izin alınıp alınmadığına bakılmaksızın, kaynak belirtilmeksizin yayınlanmaktadır. Kaynakça/bibliyografya belli bir yazım kuralına göre düzenlenmemektedir.  YÖK ya da Üniversite Senatoları, nitelikli bilimsel üretimi engelleyen,  genç araştırmacıların akademik kariyerlerine sabotaj niteliği taşıyan ve haksız kazanca yol açan bu tür yağmacı dergi, kitap, konferans/kongre/sempozyum kapsamında yapılan yayınların ve üstlenilen editörlük, editör yardımcılığı, yayın kurulu üyeliği, düzenleme kurulu üyeliği gibi görevlerin,   Akademik kadrolarda yapılacak olan atama, yükseltme ve görev süresi uzatmalarında Lisansüstü programlardaki yayın şartlarının sağlanmasında BAP’a sunulabilecek yayınlar kapsamında Akademik teşvik başvurularında kullanılamayacağına oybirliği ile karar vermesi.ülkemizin bilimselik düzeyinin yükseltilmesinde önemli kilometre taşı olacaktır. Not: i-TÜBİTAK 2020 UBYT Programı ve Dergi Listesi İlan Edildi  https://bit.ly/2JaZQ9v    ii-ÜAK 'ın kabul ettiği TR Dizin'de Dizinlenen Dergi Listesi - Cahit Arf Bilgi Merkezi - Ulakbim https://bit.ly/3ouedFO iii--Makalenin yayımlandığı derginin hangi çeyrekte (Q1 veya Q2) yer aldığının önemi yok.  iv-2020 yılı UBYT Uygulama Usul ve Esaslarında yeni düzenlemeler yapılmış ve UBYT Programı’nda kaynakların en nitelikli yayınların teşviki yönünde kullanılması amacıyla belirli eşik değerinin üzerindeki dergiler dergi listelerine alınmış. Bu amaçla 2020 Yılı UBYT dergi listesinde SCIE ve SSCI için farklı MEP eşik değerleri belirlenmiştir. Türkiye adresli olmayan uluslararası bilimsel SCIE dergileri için asgari MEP değeri (MEPe) 0,5 , SSCI dergileri için asgari MEP değeri (MEPe) 0.25 olarak belirlenmiş. UBYT Uygulama Usul ve Esasları MADDE 5 – (1) gereği uluslararası bilimsel dergiler, ilgili yıla ait Journal Citation Reports'dan alınan Makale Etki Puanına göre sıralanmaktadır. v-Predatory – yağmacı dergileri listeleyen ve ayrıca yayın yapmaya uygun bilimsel akademik dergilerin değerlendirmesini sunan Cabells veritabanı  Erişim Adresi: https://www2.cabells.com// Türkçe Sunum: Yağmacı Yayınları Belirleme İngilizce Sunum :  Identifying Predatory Publications Cabells bir dergi keşif kaynağıdır ve makale göndermek için dergi seçme konusunda yardımcı olacak iki veritabanı sunar: Journal Blacklist: Hızla artan predatory – yağmacı dergiler araştırmacıların kaliteli bilimsel dergilere erişimini ve oralarda yayın yapmalarını zorlaştırmaktadır. Journal Blacklist yağmacı, aldatıcı ve sahte dergilerin taranabilir tek veritabanıdır. Uzmanlar 65’ten fazla göstergeye göre olası istismarcı ve yalancı uygulamaları belirler ve analiz ederler. Her bir kayıt, derginin gerçek bilgilerini ve değerlendirmede ortaya çıkan her bir hatalı davranışı ayrıntılı olarak rapor eder. 12.000'den fazla yağmacı dergi listelenmektedir.  Journal Whitelist: Doğrulanmış ve saygın akademik dergiler hakkında kritik bilgiler içeren, taranabilir bir veritabanıdır. 18 disiplinde 11.000’den fazla akademik derginin verilerini içerir. Bu ürün akademi için dergiler hakkında bir merkez ve dergi kalitesi için bir standart olarak hizmet eder. Tanıtım ve ayrıntılı bilgiler için kaynaklar:  https://blog.cabells.com/resources/ Cabells tanıtım broşürü için tıklayınız… Son Söz: “İnsan denen varlıkta değerleri ele geçirme içgüdüsü vardır. Ne var ki bilim, altın gibi elden ele geçebilen, elden ele geçtikçe de değerini yitirmeyen bir şey değildir. Bilim onu hak etmeyenlerin ellerinde kısa bir süre içinde değerini yitirir ve yok olup gider.” Akademide intihal (fikir hırsızlığı) karanlık tarafa giden yoldur. "Özgünlükte başarısız olmak, taklitte başarılı olmaktan daha iyidir" (Herman Melville,1850).. Güven asimetriktir. Kazanması zor, kaybetmesi kolaydır.  Siz siz olun bu yola tevessül etmeyin.Günün birinde birisi çıkar araştırır ve utanırsınız, itibarınızı kaybedersiniz. Başkalarının yaptığı akademik dürüstlük ve yayın etiği ihlallerinin sizi üzmesine ve akademik şevkinizi kırmasına izin vermeyin. Aksine değerinizi hatırlayın. Üniversitelerde akademik dürüstlük kültürünü sizler oluşturacağınızdan şüpheniz olmasın.Yükseköğretimin fırtınalı sularında  sürekli değişen atama kriterlerine rağmen   paraşütsüz, dolambaçsız, numarasız, akademik ölçütleri sağlayarak doğrudan öğretim elemanı olabilmiş olanlara selam olsun.... -------------------------- Referans:  Demir,Selçuk Beşir.(November 2018),"Predatory journals: Who publishes in them and why?"Journal of Informetrics,Volume 12, Issue 4, November 2018, Pages 1296-1311. https://doi.org/10.1016/j.joi.2018.10.008 Anderson, R. (2015a, 11 Mayıs). Should we retire the term “predatory publishing”? . https://scholarlykitchen.sspnet.org/2015/05/11/should-we-retire-the-term-predatory-publishing/ Anderson, R. (2015b, 17 Ağustos). Deceptive publishing: Why we need a blacklist, and some suggestions on how to do it right. https://scholarlykitchen.sspnet.org/2015/08/17/deceptive-publishing-why-we-need-a-blacklist-and-some-suggestions-on-how-to-do-it-right/ Anderson, R. (2017a, 25 Temmuz). Cabell’s new predatory journal blacklist: A review. https://scholarlykitchen.sspnet.org/2017/07/25/cabells-new-predatory-journal-blacklist-review/ Deprez, E. E. and Chen, C. (2017, August 29). Medical journals have a fake news problem. Bloomberg Businessweek. https://www.bloomberg.com/news/features/2017-08-29/medical-journals-have-a-fake-news-problem Shamseer, L., Moher, D., Maduekwe, O., Turner, L., Barbour, V., Burch, R. ve Shea, B. J. (2017). Potential predatory and legitimate biomedical journals: can you tell the difference? A cross- sectional comparison. BMC medicine, 15(1), 1-14.https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5353955/, https://bit.ly/33RIoyJ   ------------------------------------------------------------------------------------------------------ https://cabim.ulakbim.gov.tr/ubyt/ 2019 Yılı UBYT Programı Dergi Listesi İlan edildi. TÜBİTAK Türkiye Adresli Uluslararası Bilimsel Yayınları Teşvik (UBYT) Programı 2019 yılı dergi listesi ilan edilmiştir. UBYT Uygulama Usul ve Esaslarında yapılan düzenlemeler,  yayın kalitesini teşvik edici birçok yeni uygulamayı içermektedir. Dergilerin Makale Etki Puanı (MEP)’i temel alan yönteme göre teşvik miktarları belirlenmiştir. 2019 Yılı UBYT Programı Dergi Listesi (Yeni) 2019 UBYT Programı Uygulama Usul ve Esasları (Yeni) 2019 Yılı UBYT Ödeme Parametreleri Nedir? (Yeni) ----------------------------------------- Not: (1)İnternet devriminin en büyük yalanı: “Her şey internette zaten var.” Burada, “şey” denilen şey, veri/bilgi. Bu, çeyrek doğru. Çünkü eğer bunları internete yüklersen, gerçekten varlar. Ama internette “her şey” yok. Çünkü çok sayıda kurum/kuruluş, veri/ bilgiyi oraya yüklemiyor. Örneğin, binlerce bilimsel derginin yayıncıları, yayınladıkları bilimsel makaleleri parayla sattıkları için bunları internete koymaz. İlle okumak isteyen, para öder, satın alır. İnternette “açık erişim” sayesinde ulaşılan bilimsel makaleler de var. Ama hem sayıca daha az, hem henüz “kapalılar” kadar prestij kazanmadılar, çünkü onlar çok eskiden beri var. Sanki yokmuş gibi davranılan bu durum kaç yüzyıldır sürüyor: Bilimsel dergilerin abone ücretleri astronomik. Üniversite kütüphaneleri her yıl abone ücreti olarak pek yüksek rakamlar ödemek zorunda. Kişisel abonelik düşünmek hayal. Bilimsel dergi yayıncılığını tekeline alan sayılı yayınevi düzenden memnun. (Para karşılığı her türlü “bilimsel” (!) yazıyı basan sahte dergiler ise apayrı bir skandal, ama konumuz o değil). Yeni yayınlanan PayWall adlı bir saatlik belgeselde, bu tekellerin kârının yüzde 35-40 dolayında olduğunu, görüş belirten 60’ı aşkın bilimci, kütüphaneci, uzman dile getirdi. Yoksul ülkelerin üniversiteleri bu çok pahalı abone ücretlerini ödeyemediği gibi, varlıklı ülkelerde dahi bu ödemede güçlük çeken okullar çoğalıyor. Avrupa Birliği’nde 11 ülkenin bilim ve teknoloji siyasetini belirleyen devlet kurumları, kamu fonlarından desteklenen bilimsel araştırma sonuçlarının, parayla satılan bilimsel dergilerde “yayınlanmamasını” kararlaştırdı.     AB Komisyonu Araştırma, İnovasyon ve Bilim Bakanı Máire Geoghegan-Quinn: “Avrupalı vergi mükellefi, bilimsel araştırma yayını için iki kez ücret ödememeli”. Yani, vatandaşın devlete ödediği vergiden Ar-Ge payı kesilecek, ama sonra bir de bilimsel makaleyi okumak için tekrar ücret ödemesin.     Buna göre, 2020’den itibaren Avusturya, Fransa, İrlanda, Benelüks, Norveç (AB üyesi değil, ama bağlantılı), Slovenya, İngiltere, İtalya, Polonya, İsveç’te devletten Ar-Ge fonu alan bilimciler, yayınlarını okura ücretsiz yayınlayan “açık platformlarda” (open access) yayınlamak zorunda kalacaklar. Bu girişimin adı Plan-S (Buradaki S harfi Science=Bilim anlamına, ama “Speed=Hız”, “Solution= Çözüm”, “Shock=Şok” anlamını yükleyenler de var). Çoğunun geçmişi geçen yüzyıllara dayanan “prestijli” ama pek pahalı bilimsel dergilerin buna tepkisi acaba ne olacak? İlk ücretli bilimsel dergi yayınını 1665’te Londra’da Kraliyet Bilim Derneği (Royal Society) “Philosophical Transactions” adlı dergisiyle başlatmıştı.     Bugün Nature Springer (Üç bin bilimsel dergi yayınlıyor!), Elsevier (İki bin 500 dergi!, yılda 430 bin makale), Wiley, Taylor & Francis, Sage başta, geleneksel akademik yayıncıların yüzde 85’i abone sistemiyle çalışıyor. Açık Sistem Yayıncılığında ise dergi, yazarından ücret alır ama okurdan almaz. Dijitalleşme sayesinde bazı bilimsel dergilerin, doğrudan internetten yayınlanması da çağımıza özgü yeni bir durum. Kağıt baskısı olmayan bu dergilere yayın sunma süreleri kısa, ücretleri az, dünyaya dağılımı saniye işi. AB adına durumu araştıran Science-Matrix bulgularına göre 2004 -2011 döneminde bilimsel makale yayınlarının yüzde 40’ı açık erişimde yayınlandı. 2008 - 2011 döneminde ise açık erişimde en çok yayın yapan ülke Brezilya (yüzde 63), sonra Hollanda, Portekiz. Açık erişimde en çok biyo-tıp, matematik, istatistik dalları göze çarpıyor. Sosyal - beşeri bilimler, uygulamalı bilimler, mühendislik, teknoloji daha geride.    Elsevier’in kapalı yayın politikasını benimsemeyen Lingua adlı dilbilim dergisinin 30 editörü, sessiz sedasız bir örgütlenmeyle dergilerini Elsevier’den 2015’te çekiverdiler. Ve aynı dergiyi Glossa adıyla kurdular, açık erişime açtılar. Kazakistan’lı bilimci Alexandra Elbakyan, Sci- Hub sitesiyle, erişime kapalı 64 milyon makaleyi korsan erişime açarak bilimcilerin sevgilisi oldu. (2)SOSYAL BİLİMLER AKADEMİK YAYINCILIK ÇALIŞTAYI – III (26 ARALIK 2020) KARARLARI Sosyal Bilimler Akademik Yayıncılık Çalıştayı - III, 26 Aralık 2020 tarihinde çevrim içi olarak Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ile Sivas Cumhuriyet Üniversitesi iş birliğinde düzenlenmiştir. Çalıştayda, hakemli dergi yayıncılığın sorun ve ihtiyaçları ile bunların çözümüne yönelik konular ele alınmıştır. Bu kapsamda ilk oturumunda “Teknik, Hukuki ve Akademik Açıdan İdeal Dergi”, ikinci oturumunda “Akademik Yayınların Üst Veri Yapısı ve Uluslararası Entegrasyonu”, üçüncü oturumda ise “İndekslere Kabul Şartları ve İndekslerin Kaliteli Dergi Yayıncılığına Etkisi” görüşülmüştür. Çalıştayda yapılan değerlendirmeler sonunda, aşağıda sunulan 25 karar kabul edilmiştir. Mevzuat Düzenlemesi İhtiyacına Dair Alınan Kararlar 1. Hakemli dergiler, bilimsel araştırma sonuçlarının kamuoyuna ulaştırılmasında ve üretilen bilginin yaygınlaştırılmasında önemli bir görev ifa etmektedir. Ayrıca bu dergilerde yayımlanan makaleler akademik görevlendirme, kadro ve bilimsel teşvik işlemlerinde de dikkate alınmaktadır. Bu açıdan; çoğu, bir üniversite veya fakülte adına yayın yapan hakemli dergilerin akademik yayıncılık standartlarına uygun yayın yapmaları önem taşımaktadır. Bununla birlikte Türkiye’de üniversite yayını olan akademik dergilerin tabi olduğu Yükseköğretim Kurulu’nun 1984 yılında çıkarttığı “Üniversitelerde Ders Aracı Olarak Kullanılan Kitaplar, Teksirler ve Yardımcı Ders Kitapları Dışındaki Yayınlarla İlgili Yönetmelik”, ihtiyaca cevap verememektedir. Bu yönetmeliğinin “akademik süreli yayıncılığa dair ulusal standartları” içerecek şekilde güncellenmesine ihtiyaç duyulduğuna1, 2. 14/05/2018 tarihli Akademik Teşvik Yönetmeliği ile akademik faaliyet listesinden çıkarılan hakemlik görevinin yeniden yönetmeliğe eklenmesinin, akademik dergi yayıncılığının desteklenmesi açısından gerekli olduğuna, 3. Hakemli dergilerinde makalelerin süreç takibinde görev alan editör yardımcıları ve alan editörlerinin Akademik Teşvik Yönetmeliği kapsamında puan alabilmesine dair çalışma yapılmasının önerilmesine, 4. Doçentlik başvuru şartlarında Filoloji, Hukuk ve İlahiyat gibi bazı bilim alanları için uluslararası makale kategorisinde yer alan “uluslararası alan indekslerinin” hangileri olduğunun belirlenmemiş olmasının doçent adayları, değerlendirme jüri üyeleri ve editörleri tereddütte bıraktığına ve bu konudaki belirsizliği gidermeye yönelik bir düzenleme yapılmasının gerekli olduğuna, 5. Süreli akademik dergilerde yapılan editörlük görevinin, doçentlik başvurusunda puan değerinin olmasına dair düzenleme yapılmasının önerilmesine, karar verildi. Araştırma ve Yayın Etiğine Dair Alınan Kararlar 6. YÖK bünyesinde araştırma ve yayın etiğine dair ihlal başvurularının yapılabileceği ve değerlendirildiği merkezi bir birim kurulmasının önerilmesine, 7. İntihal ve çifte yayın gibi etik ihlallerin, yazarların akademik yazım ve araştırma etiğine dair bilgi ve farkındalıklarının artırılması ile azaltılabileceğine, bunun için lisans döneminden itibaren öğrencilerin hazırladıkları seminer ve ödevlerde akademik araştırma ve yazım etiğine uygunluğun aranması gerektiğinin vurgulanmasına, 1 Yönetmelik Taslağı: https://bit.ly/3ixmeY4 Sosyal Bilimler Akademik Yayıncılık Çalıştayı – III (26 Aralık 2020) Kararları   https://sba.ayk.gov.tr/  8. Dergilere gönderilen makalelerin ön inceleme, intihal taraması, yayın etiği incelemesi aşamalarından sonra hakem değerlendirmesine gönderilmesine, intihal tarama sonucunda tespit edilen benzerlik oranının - dipnot ve kaynakça hariç, atıf ve alıntı ilkelerine uyulması şartı ile - en fazla %20 olmasına ve yazarınca benzerlik oranı düşürülmeyen bir çalışmanın hakem sürecinin başlatılmamasına, 9. Yükseköğretim Kurumları Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Yönergesi’nde, aktif katkısı olmayan kişilerin yazarlar arasına dâhil edilmesi ile aktif katkısı olmadığı halde nüfuzunu kullanarak ismini yazarlar arasına dâhil ettirmenin “haksız yazarlık [haksız editörlük]” başlığı altında yayın etiğine aykırı eylemler arasında sayılması nedeni ile dergilerde aktif olarak görev üstlenmeyen kişilerin dergilerin editöryal ekibine dâhil edilmemesinin yayın etiğinin bir gereği olduğunun duyurulmasına karar verildi. Editöryal Yapıya Dair Alınan Kararlar 10. Sosyal bilimler alanında yayın yapan dergilerin büyük kısmının yayıncısının üniversiteler olduğu ve mevcut Yayın Komisyonlarının dergi yayıncılığında yeterince etkin olmadığı göz önünde bulundurularak, Üniversitelerde “Akademik Yayıncılık Birimi”nin kurulmasının önerilmesine, 11. Dergilerde Yayın Kurulunun etkin olarak işletilmesinin önemli olduğuna, dergiye ulaşan makalelerin değerlendirme sürecine alınmadan önce konusuna göre kurulda yer alan uzman üye veya üyelere incelenmek üzere sunulmasının gerekli olduğuna, 12. Dergilerde editörlerin görev değişimi sürecinde yeni sayı yayımı, indekslere başvuru ve veri iletim işlemlerinde aksamalar olabildiği dikkate alınarak, bu tür aksaklıkların engellenmesi amacıyla görev devirlerinde derginin mevcut durumunu gösterir rapor ile dergiye ait kullanıcı şifrelerinin yazılı olarak devredilmesinin bir usûl olarak belirlenmesi ve uygulanmasının dergi yayıncılarına önerilmesine, 13. Editörlük süresinin üç (3) yıl olarak uygulanmasının ve editörlük süresinin sonuna gelen tecrübeli editörlerin Yayın Kurulu üyesi olarak ilgili dergilerde göreve devam etmelerinin önerilmesine karar verildi Matbu ve Elektronik Dergi Yayıncılığına Dair Alınan Kararlar 14. Matbu dergiler gibi elektronik dergilerin de yayınladıkları her sayı için sayı jenerik sayfası oluşturmalarının gerekli olduğuna, jenerik sayfalarında ISSN/e-ISSN, cilt, sayı, yayın tarihi, yayıncı, yazı işleri müdürü, editör, alan editörleri/editör yardımcıları, yayın kurulu, danışma kurulu, tarandığı indeksler ve dergi iletişim bilgisi gibi dergiye dair temel bilgilerin yer alması gerektiğine, 15. Yayımlanan her yeni matbu sayının Derleme Kanunu’nda belirtilen ilgili kurumlara gönderilmesine ve online dergilerin sayı verisinin ise Milli Kütüphane Elektronik Yayın Derleme Sistemi EYDeS’e yüklenmesinin Derleme Kanunu gereği yasal bir zorunluluk olduğunun duyurulmasına, 16. Dergilerin, dergiye özel bir kaynak gösterim biçimi usulü yerine APA, Chicago ve İSNAD gibi uluslararası kaynak gösterme sistemlerinden birini tercih edip kullanmalarının hem 'temiz kaynakça verisi' hem de atıf ve etki değeri hesaplamaları için önemli olduğunun vurgulanmasına, 17. Sosyal ve beşerî bilimler alanında hazırlanan çalışmalarda kullanılmak üzere Türkiye merkezli olarak geliştirilen, Türkçe, İngilizce, Farsça ve Arapça versiyonları da bulunan Sosyal Bilimler Akademik Yayıncılık Çalıştayı – III (26 Aralık 2020) Kararları https://sba.ayk.gov.tr/ akademik yazım, atıf ve kaynak gösterme sistemi İSNAD’ın (www.isnadsistemi.org) dergiler tarafından kullanılmasının Yayın Kurullarına önerilmesine karar verildi. DergiPark Hizmetine Dair Alınan Kararlar 18. TÜBİTAK ULAKBİM’in akademik dergiler için ücretsiz olarak sunduğu elektronik ortamda barındırma, editöryal süreç yönetimi ve DOI hizmetlerini içeren DergiPark’ın, hizmet sunduğu dergi sayısına uygun proje ekip sayısı ile güçlendirilmesinin önemli olduğuna ve DergiPark’a iletilen aksaklıkların giderilmesinde geçen sürenin dergilerin işleyişini olumsuz etkilediğinin belirtilmesine, 19. Bazı yazarların, aynı çalışmasını birden fazla dergiye göndermesi sorunu ile karşılaşılabildiği dikkate alınarak yayın etiğine aykırı bu tür teşebbüslerin engellenmesi amacı ile DergiPark üzerinden yeni makale gönderildiğinde, o yazarın DergiPark bünyesindeki dergilerde işlemde olan makalelerinin ilgili editör tarafından görülebilmesine imkân sağlayan teknik bir düzenlemenin bir ihtiyaç olduğuna, 20. DergiPark ile intihal yazılımları arasında, sisteme yüklenen çalışmaların ön kontrol aşamasında benzerlik raporunun doğrudan alınabileceği bir yazılım entegrasyonunun yapılmasının bir ihtiyaç olduğuna, 21. DergiPark üzerinden ‘Hakemlik Belgesi’ oluşturulabilmesi için bir çalışma yapılmasının gerekliliğine, 22. DergiPark'ın Azerice ve Kırgızca gibi Türk dilleri ile Arnavutça, Boşnakça ve Bulgarca dillerinde de hizmet sunabilmesine yönelik geliştirme çalışması yapılmasının önerilmesine karar verildi. İndekslere Dair Alınan Kararlar 23. Akademik indekslerin, dergileri belli kriterler çerçevesinde değerlendirdikten sonra kabul veya reddeden bir değerlendirme süreci yürüttüklerine ve “ulusal”, “alan”, “uluslararası” olmak üzere kategorileri bulunduğuna; kendilerine başvuru yapan tüm dergilerin makale verisini herhangi bir incelemeden geçirmeden doğrudan kabul eden ve yayınlayan online platformların indeks niteliği taşımadığına ve sadece “veri tabanı” olduğuna; bu nedenle dergi web sayfaları ile sayı jenerik sayfalarında derginin tarandığı indeksler ile veri tabanlarının ayrı listeler halinde “İndeksler/Indexes” ve “Dijital Platformlar/Platforms” şeklinde yayınlamasının gerekli olduğunun duyurulmasına, 24. Ulusal ve uluslararası indekslere yapılan başvuruların teknik eksiklikler sebebiyle olumsuz neticelenmemesi için dergilerin ISSN kayıtlarındaki ve web sayfalarındaki Türkçe ve İngilizce bilgiler ile matbu sayıların jenerik sayfalarındaki bilgilerin güncel ve aynı olması gerektiğinin duyurulmasına, 25. Dergilerin web sayfaları ile yayınlanan sayıların jenerik sayfalarında, dergilerin tarandığı indekslerin tam isimleri ile indekslere kabul tarihlerinin de yazılmasının gerekli olduğuna karar verildi. (***)i-Tum arastirmacilarin bakmasi gereken bir site: http://ueam.metu.edu.tr/intihal      ii- Özensiz araştırma – Prof.Dr..Ersin Yurtsever   https://bit.ly/2NRUoum iii-Bilimin Ahlakı Üzerine..]https://bit.ly/3geOY7L iv- Predatory journals: Who publishes in them and why?              https://bit.ly/30FW659 v-Scientists in the third world           https://bit.ly/3GloXOs vi-Sahte akademik dergilerde en çok makale basılan ilk üç ülke: Hindistan, Nijerya, Türkiye"Predatory journals: Who publishes in them and why" https://bit.ly/385gBPQ