Tüm Bilgi Paylaşımlarım

İlim, Hakikati Bilmek...

"Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir." Orda bir köy var uzakta......". İlkokul sonrası okula gönderilmemiş Afife Hanım'ın, akıcı dilinden hayranlıkla izlediğim ve anılara daldığım bir yaşam öyküsü.../İyi ve güzel olmak... Kadim düşüncenin özü bu sanırım.. https://youtu.be/H5bNjVDsGNo Kula kulluk edenlere ve "Dağdaki çobanla benim oyum bir olur mu?" diyenlere ithaf olunur https://www.facebook.com/posof.kaymakamligi?fref=ts http://www.yenisafak.com/…/dagdaki-cobanla-benim-oyum-bir-o…  

Tek Bayrak, Tek Millet, Tek Vatan, Tek Devlet

“Küresel Güçlere/küresel Oyun Kuruculara Karşı Tek Bayrak, Tek Millet, Tek Vatan, Tek Devlet”   Türk milletinin tarihinin binlerce yıllık geçmişe dayandığını, sadece Cumhurbaşkanlığı Forsu’nda temsil edilen 16 Türk devletinin 2 bin 200 yılı aşkın bir geçmişe sahip olduğunu belirterek, Türk devletlerinin Avrupa’dan Rusya’ya ve Orta Asya’ya, Moğolistan’a, Çin’e, Hindistan’a, Pakistan’a, Afganistan’a, İran’a, Ortadoğu’ya, Kuzey Afrika’ya kadar geniş bir coğrafyada hüküm sürdüğünü kaydetti.  19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı törenindeki açılış konuşmasından önemli satırbaşları  birlikte okuyalım: :   "Gazi Mustafa Kemal’in, bir asır önce bugün Samsun’a herhangi bir kişi olarak değil Osmanlı’nın en parlak, en gelecek vadeden subaylarından biri olarak ayak bastığını vurgulayarak, “Bizim geleneğimizde devletin ismi ve yöneticileri değişir ama ona ebet müddetlik vasfı veren anlayış hep baki kalır. Devleti ebet müddet milletin bizatihi kendisidir. Dolayısıyla aslında ismi, bayrağı, coğrafyası değişmiş olsa da bizim devletimiz hep tektir. Cumhurbaşkanlığı Forsu, işte bu kadim tek devlet anlayışının remzidir” https://bit.ly/2JBjmef 'Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet' sloganı, son dönemde birliğimizin ve bütünlüğümüzün teminatıdır. . Bu veciz ifade, mevcut anayasamızın aynen muhafaza edilmesi gereken 3. maddesindeki, 'Türkiye Devleti, ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bir bütündür' ibaresinin değişik şekilde ilân edilmesidir. Tarihte 16'sı büyük, 113 devlet kurmuş, sadece bu coğrafyada bin yıldan fazla bir zamandan beri egemen devletler kuran Türk Milleti'ne, Türkiye Cumhuriyeti Devleti lâyık görülmemiş; bazen 'Osmanlı' gibi bir üst kimlik icat edilmeye çalışılırken, bazen de 'Türkiyelilik' şeklinde uydurma kimlikler ortaya atılmıştır. Bazı hainler 'Anadolu Cumhuriyeti' gibi yeni devlet isimleri uydurmuşlardır.     'Türkiye' kelimesinin anlamı  : 'Türkiye. 1. Türklerin ülkesi, Türkili, Türkistan. 2. Türkiye devletinin ülkesi, Anadolu ve Trakya'dan meydana gelen ülke. 3. Osmanlı ülkesi'. Türk Dil Kurumu'nun (TDK) 'Türkçe Sözlük' isimli eserde ise, 1924 ve 1982 Anayasalarına uygun, daha kapsayıcı bir tanımlama yapılmış ve 'Türk' kelimesi dar ve geniş anlamda iki şekilde açıklanmıştır: 'Türk. 1. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan halk ve bu halktan olan kimse. 2. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan, Türkçenin değişik lehçelerini konuşan soy ve bu soydan olan kimse'. Doğan'ın 'Türk' tanımının üçüncü anlamı da 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı'dır. Türkiye'de yaşayan bütün insanlar bizim milletimizi meydana getirir. 'Tek Millet' olan 'Türk Milleti', bir etnik aidiyeti değil siyasî kimliğimizi ifade eder. Türk Milletine mensup her fert, etnik kimliği, dini, mezhebi ne olursa olsun 'Türk Vatandaşı'dır. 'Tek Bayrak' 'Türk Bayrağı'dır; 'Tek Vatan', Türk Milleti'nin yaşadığı coğrafya olan 'Türkiye'dir. 'Tek Devlet' de 'Türk Devleti', yani 'Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir. Türkiye, ilelebet pâyidar olacaktır ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ismini değiştirmeye hiçbir küresel güç  muvaffak olamayacaktır. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün  ilk kez 10. Yıl Nutkunda söylediği gibi; "Ne mutlu Türküm diyene!..." Sağlıcakla kalın... Yüreğinizdeki sevgi daim olsun! Yüreği "Berkehan ve Bilgehan Deniz" kadar temiz tüm insanların,  günleri hep aydınlık olsun!

Algı Operasyonunda Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşların Rolü....

  İlksöz: "Düzene karşı olan iç ve dış tehditler ancak insanlar onlara karşı koyacak cesarete sahip oldukları zaman caydırılabilirler."  “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları”… https://www.youtube.com/watch?v=L7EX4ttMm6g     Küresel Oyun Kurucuların Dünya Halklarını Formatlama! (Afazi Hale Getirme) ve Algı Operasyonu /Psikolojik Manipülasyonda aktif rol üstlenen Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşları deşifre olmaya devam ediyor..Manipülasyon, TDK sözlüğünde "hileli yönlendirme" ve "Varlıkları yapıcı, açıklayıcı ve yararlı bir biçimde kullanma işi" olarak yer almakta..... Terimin birinci anlamına katılmak mümkünken ikinci anlamdaki olumlu ifadeye katılmak pek mümkün olmadığı, aslında "vurgunculuk" olarak çevrilmesi gereken terimin spekülasyon değil "manipülasyon" olduğu ekomi uzmanları tarafından önemle altı çizilerek dile getiriliyor...    Günümüzde dünyada kredi derecelendirmesi yapan 150 civarında reyting kurumu olduğu,  ancak dünyadaki bütün borçlanmanın yüzde 95’ini üç büyüklerin derecelendirdiğini yazıyor kitaplar.... Moody’s ve S&P yüzde 40’ar piyasaya sahipken, Fitch, müşteri piyasasının yüzde 15’ini elinde tutuğu belirtiliyor... Fitch, daha çok, Moody’s ve S&P’nin notları uyuşmadığında devreye girdiği, Kredi bulma itibarı açısından, şirketlerin ve devletlerin, Fitch, Moody’s veya S&P’den en az birini tercihen ise üçünün de notunu yanlarına almaları gerektğine vurgu yapılıyor.    ‘Üç büyükler’  1960’da  kredi işine ‘şike’ bulaşıncaya kadar bu görevlerini  kendi çıkarları açısından doğru yaptıkları,  bu dönüm noktasından sonra, bu  kredi derecelendirme kuruluşları artık sadece kredi verenden para almdığı, kredi almak için bono ve tahvil yayınlayandan da para almaya başladığını yazıyor kitaplar.. ...    Profesör Lawrence J. White; aşağıda ki linkte yer alan makalesinde , bu kararın oluşmasında pek de dikkat etmediğimiz bir faktöre dikkat çekiyor; Fotokopi makinesi… Fotokopinin icadıyla, kredi derecelendirme kuruluşu, müşterilerinin, hazırladıkları reyting raporlarını üçüncü kişilere ya da ilgili şirketlerle de bedavaya paylaşabileceklerinden korkmaya başladıklarını....Borç isteyenden de kendi paralarını kendileri toplamaya karar verdiklerini ve artık onlara raporlarını para ile satmaya başladıklarına vurgu yapıyor.     http://lamfin.arizona.edu/fixi/creditmod/papers/White2010.pdf    Sistemin ne kadar büyük yozlaşmaya yüz tuttuğu ise ancak son 10 yılda anlaşılabilmiş. 2000’lerin başında Amerikan enerji devi Enron’un iflas etmek üzere olduğunu bile bile görmezden gelmişler ve piyasayı yanıltmışlar. Mortgage kredilerinin gruplandırılmasıyla oluşan RMBS ve borçların birleştirilerek yatırımcılara satıldığı borç iştiraklerine yani CDO’lara AAA kredi notu vererek, bankaların, fonların, devlet kurumlarının bu son derece riskli varlıklara yatırım yapmasına zemin hazırlamışlar. Tabii ki bunu hayır olsun diye yapmamışlar. Moody’s şirketinin bu riskli varlıkların derecelendirilmesinden doğan gelirleri 2002’de 61 milyon dolardan 2006 yılında 260 milyon dolara ulaşmış. S&P’nin CDO’larden geliri aynı 4 yılda 64 milyondolardan 265 milyon dolara ve RMBS’lerden geliri de 184 milyon dolardan 561 milyon dolara fırlamış.      Bir S&P yöneticisinin çalışma arkadaşlarına 2006 yılında gönderdiği e mailde , ‘’Umut edelim ki bu kağıt kartlardan ev yıkılmadan önce hepimizi emekli olmuş ve müreffeh bir hayat standardına kavuşmuş olalım’’ sözleri Amerikan Senatosu raporuna bile girmiş. Piyasayı riskli yatırımlarla şişiren kredi derecelendirme kuruluşları, balonun patlamak üzere olduğunu görünce, 30 Ocak 2008 günü bütün bu riskli yatırımların kredi notlarını bir günde düşürerek ABD’deki mortgage krizinin başlamasını ve küresel ekonomik krize dönüşmesini tetiklemişler. O gün sadece S&P, 6 bin 300 ayrı kurumun reytingini düşürmüş    Son yüzyılda birkaç büyük krizden geçen Amerika, ekonomisini korusun kollasın diye oluşturduğu güçlerin aslında ekonomik krizlerin de kaynağı olduğu gerçeği ile böylece yüzleşmiş…    19’ncu yüzyılın demiryolu dünyasında, kısıtlı bilgi  gereksinimini karşılamak amacıyla ihdas edilmiş kredi derecelendirme kuruluşlarının varlığı, bugünün endüstri 4.0 dünyasında  gerek olup olmadığı artık daha çok tartışılır hale gelmiş durumda. Son yıllarda, kısa sürelerle birbiri ile çelişkili karne notları belki de kendi sonlarının hazılamakta.  1980’lerden itibaren borç piyasasının hızla küreselleşmesi nedeniyle belki daha bir süre finans dünyasının yer alabilecekler. Günümüz de önemli olan konu ise, bu kuruluşların daha şeffaf ve daha hesap sorulabilir hale dönüştürülmesinin aciliyeti…     Algı Operasyonu/ Manipülasyonda aktif rol üstlenen ve deşifre olan Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşlarına rağmen uluslararası şirketlerin yaptığı “Türkiye güveniyoruz. Yatırımlara devam edeceğiz” Abraaj Türkiye Fonu 526 milyon dolarla kapattı.... Yabancı şirketlerin Türkiye mesajı   http://www.ntv.com.tr/…/yabanci-sirketlerden-turkiye-mesaji… …    Algı Operasyonu/ Manipülasyonda aktif rol üstlenen ve deşifre olan Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşları uluslararası şirketlerin yaptığı “Türkiye güveniyoruz. Yatırımlara devam edeceğiz” açıklamalarından sonra... Moody's in Duyurusu burada: https://www.moodys.com/research/Moodys-review-of-Turkeys-Baa3-rating-remains-ongoing--PR_353143   Küresel oyun kurucu kimdir ve nasıl oyun kurucudur? diyenlere yanıt…     İngiliz/ABD/Fransız/Alman. ve diğerleri.…(Son Hakikat" dedikleri dünya görüşlerini gezegenin bütününe tebliğ etmekle yükümlüd olan "Yüce Pir" başta olmak üzere ;vasıl, salik, mürid ve talipler den oluşuyor.).Bu oyun kurucular geçmişte Türklere Karşı oynadıkları oyunlardan bazıları nelerdir derseniz...Bunlar saymakla bitmez... Kitaplarda yazanların bazılarını ve özellikle Alev Alatlı hocanın tesbitlerini kısaca özetliyelim... Birlikte okuyalım:  ‘İslamafobi’ bir proje değil, strateji. Asıl proje, yeryüzünün ‘Goyim’den temizlenmesi. ‘Goyim’ kim? Goyim, meğerki Yahudilere hizmet ediyor olsunlar, ‘yeryüzünde onlara yer olmayanlar.’ Tanımı yapan Hahambaşı Ovadia Yosef (1918-2013). Kısaca ‘Shas’ olarak bilinen Tevrad’ın Sefarad Askerleri isimli aşırı radikal siyasi partinin kurucusu ve ruhani lideriydi. 1984 yılında kurduğu SHAS, o gün bugün koalisyonun küçük ortağı olarak İsrail hükümetlerinde yer alır. İster sol eğilimli İşçi Partisi, ister milliyetçi/ muhafazakâr LİKUD çoğunlukta olsun, fark etmez. Sanmayın ki Ovadia Yosef’in Goyim tanımı, iktidara talip bir siyasinin popülist hamasetinden ibarettir. Farklı içtihatlar olmakla birlikte Yahudi akaidinde ‘Goyim’, ‘sadece bize /Yahudilere/ hizmet için’ doğanlar anlamındadır. Müslüman, Hristiyan, Budist, pagan fark etmez, ‘Çalışacaklar, saban sürecekler, hasat biçecekler. Biz /Yahudiler/ bir efendi gibi oturup yiyeceğiz. Yahudi olmayanlar işte bu yüzden yaratıldı’ şeklindeki binlerce yıllık dünya görüşünün aksiyomlarından biri.. Yahudi ve Goyim ayrımının, firavun-köle, sömürgeci-köle, derebeyi-serf, kapitalist-proleter ikiliğinin Eski Ahit’in tanrısı Rab Yahova’nın onay, emir ve kutsamasıyla oluştuğunu idrak etmelisiniz. Zaman içinde “haves and have nots” yani zenginler-yoksullar ikilemine de mesnet teşkil eden bu dünya görüşünün, “İsa’nın hakkını İsa’ya, Kayzer’in hakkını Kayzer’e” teslim etmek suretiyle dünya işlerine karışmamayı tercih eden Hristiyanlar tarafından yadırganmadığına dikkat edin. Nitekim yüzyıllar süren devasa köle ticareti böyle mümkün olabilmiştir. Halen de öyle.. Öte yandan, 1900’lü yılların başlarından itibaren Eski Ahit-Yeni Ahit, yani Musevi ve İsevi yakınlaşması söz konusudur. Günümüze, Yahudi-Hristiyan füzyonu olarak yansıyan bu yakınlaşma, çalışkan, alçak gönüllü, yardımsever, cömert ilk İsevilerin saf dışı edilmeleri, yerlerini Yahova’nın Şahitleri, Yedinci Gün Adventistleri vb. Rab Yahova köktencisi, nevzuhur tarikatlara bırakmalarıyla sonuçlanır. Gelinen noktada İbrahimi dinlerin kadim silsilesi bozulmuş, tedavüldeki Hristiyanlık, Rab Yahova’nın himaye ve önderliğinde Yahudileşmeye durmuştur. Vatikan dâhil kalelerin birer birer teslim bayrağı çektiği bu süreçte, İslam’ın Kitaplı dinlerdeki yeri yok edilmeye çalışılır. -Siyasete gelince, Amerika’da neşvünema Neo-Con hareketi, Yahudi-Hristiyan füzyonunun politik tezahürüdür. ABD’de, Paleo-Con dedikleri muhafazakâr Hristiyan hareketinde galebe çalan Neo-Con hareketi, Yahudi-Hristiyan füzyonunu İsrail-ABD birlikteliğine taşıyan harekettir. Yeni Dünya Düzeni’nde “Goyim”in yerini, bu iki devletin başını çektiği finans kapitale “hizmet için doğan” toplumlar alır. Bir söyleşide boylanabilecek konular olmayıp, hele de Türkiye’den baktığımızda görünmeyen bir buzdağıdır karşımızdaki. Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu büyük resme, buradan girdiğini söyleyip bitireyim. İslam, Yahudi-Hristiyan füzyonu ve revaç verdiği ekonomik modelin önündeki en büyük örgütlü engel olduğu sürece, başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere unutturulmak istenen kadim insani değerleri ısrarla hatırlatan, savunan önderlerden nefret edeceklerdir. - Yahudilik ve Hristiyanlık hakkındaki bilgilerimiz, İlahiyat Fakültelerinde bile Kur’an’daki referanslardan öteye gitmiyor. Pratiğini, güncel uygulamalarını, siyasete evrilme biçimlerini hiç bilmiyoruz. Kaba bir anti-semitist hezeyan dışında bilgimiz ve ilgimiz yok. Keza, Hristiyanlığa ilişkin bilgilerimiz, görkemli kilise düğünlerine duyduğumuz hayranlıkla sınırlıdır. Oysa daha 2002 seçimlerinin akabinde, ortada fol yok yumurta yokken, Cumhurbaşkanımıza  saldırılar başlamıştı. Daily Telegraph mesela, karalama kampanyalarının başını çeken gazetedir. Sekiz yıl önce, Eylül 2010’da, “İran’ın AK Parti’ye 25 milyon dolarlık bağışta bulunduğu” şeklindeki yalan haberi nedeniyle 25 bin sterlin tazminat ödemeye mahkûm oldu ama bu onları durdurmadı, çünkü genel stratejinin küçük kalemlerinden biri sayıldı. Bakın, Neo-Con hareketinin “Godfather”ı olarak tanınan bu kamuoyu önderi gazeteci Irving Kristol’ü tanımaz, bağlantılarını merak dahi etmezseniz. Daily Telegraph’ın Türkiye Başbakanıyla ne alıp veremediği bir muamma olarak kalacaktır. Oysa adamın 2006’da bir demeci vardır: “Soğuk Savaş bittiğine göre, Amerika’nın gerçekten ihtiyacı olduğu şey tevil götürmeyecek kadar aşikâr bir ideolojik ve tehditkâr düşmandır. Bu düşman/ karşı koymaya değecek, bütün Amerikalıları direnişte birleştirecek bir düşman” olmalıdır. Ardından bir de aşağılık espri patlatmıştı, “Amerika’nın düşmana en çok ihtiyaç duyduğu bir zamanda, nerede bu uzaylı işgalciler?” Diyeceğim, ne İslamafobi bir günde oluştu ne de Cumhurbaşkanımıza olan nefret. Baksaydık, bakabilseydik, Daily Telegraph’ın “Down Jones gazeteleri” diye bilinen ve aralarında The Wall Street Journal, New York Post, Daily Mail ve The Independent’ın da olduğu on dört gazeteden birisi olduğunu görürdük. Kim bilir belki patronlarının kimliğini araştırmak yoluna bile giderdik. Bunu yapsaydık, karşımıza FOX TV’nin sahibi, “Neo-Con’ların medarı iftiharı” Rupert Murdoch adındaki ünlü Forbes zengini- Yahudi militanı çıkardı. Irak Savaşı’nı, sahibi olduğu medya yığışımına ait 14’ü uydu üzerinden yayın yapan 50’yi aşkın küresel televizyon kanalı ile aklayan adamın Başkan Erdoğan’a adil davranmasını beklemez, niye diye sormazdık.” Özetlıyecek olursak:   ·        ♦Yahudiler ve diğer Avrupa güçleriyle birlikte Osmanlı’nın durdurulmasında aktif rol üstlenmeleri ·       ♦ 200 yıllık küresel güç olmanın(hegemonyalarının)temellinde ”Şark Meselesi ”olarak adlandırılan uzun vadeli stratejileri … Bu stratejinin iki kritik noktası: -  Osmanlı’nın Avrupa’dan uzaklaştırılması - Müslüman toplumun islâm’ dan uzaklaştırılması… ·       ♦Küresel sisteme itaraz etmiyecek,dini,bireysel inanç meselesine indirgeyen,mutasyona uğratılmış hormonlu kitleler oluşturmak… İslamın protestanlaştırılması, sekülerleştirilmesi,içinin boşaltılması… ·        ♦İslam dünyasını tam ortadan ikiye ayırmak…Yapay sunni-şii çatışması …ve lokal çatışmaların,  etnik kimlikler m ön plana çıkartarak,Müslüman toplumların,siyasi,sosyal,kültürel ve ekonomik kaosun eşiğine sürüklemek…Ortadoğu'da alevlenen mezhep kavgası.. Ermeni meselesi de bunun bir uzantısı…          Kapitalizm İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeni bir küreselleşme aşamasından geçmekte. Amerikan ekonomisinin hegemonik gücü altındaki bu yeni küreselleşme bir yandan teknolojide yepyeni atılımlar gerçekleştirirken diğer yandan da ülkelerin siyasi, kültürel ve sosyal ilişkilerinde yepyeni dönüşümler gerçekleştirmekte“İdeolojilerin Sonu”, “Medeniyetler Çatışması” “alt kimlik - üst kimlik” gibi kavramlar, iktisat dünyasının teknik terimlerinin yanında yer almaya başlaması.        20. yüzyılın son küreselleşme dalgası ile birlikte sertleşen rekabet koşulları çokuluslu şirketleri artık daha ucuza işçi çalıştırabileceği yeni üretim merkezleri aramaya itmiş olması belki de en kritik nokta.Böylece  Dünyanın fabrikaları giderek dünyanın ucuz emek cennetlerine, Çin’e, Hindistan’a ve Latin Amerika ülkelerine kayması…. Bu süreçte 19. yüzyılın İngiltere odaklı kapitalizminin ayırt edici unsuru olan sanayi işçisi, yerini artık taşeronlaştırılmış, marjinalleşmiş ve çoğunlukla da çocuk işçiliğine dayalı “enformel/ esnek” üretim biçimlerine bırakması. Böylece Batılı sanayileşmiş ülkelerde işsizlik giderek daha büyük bir toplumsal sorun haline dönüşmüş, azgelişmiş ülkelerde asgari geçimlik düzeyinde çalıştırılan ve her an işini kaybetme korkusu yaşayan milyonlarca yeni iş merkezleri yaratılması…Bu dönemeçte artık yeni söylevler geliştirmek gerekti… Amaç her anlamda Dünya tarihini,insanlık tarihini kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etme,kendi yaptıkları insanlık suçlarını unutturma ve dünya halklarını afazileştirme….kendi kanlı ellerini başkalarının üzerinde temizlemek için bu afazilleştirme stratejisi uyguluyor….. Küresel oyun kurucullar bilgiyi, düşünceyi hatta inançları dogmalaştırarak beyinlerde egemenlik kurmak istiyor…Ekonomi alanında neoliberal olarak nitelendirilen politika emperyalizmin oluşturduğu dogma. Beyinler çizilen çerçeve içinde düşünüyor, önerileri, savları önsel, apriori olarak doğru kabul ederek olayları yorumluyor, beklentilere ona göre yön veriyor. Dogmatizm, dogmacılık kuşkuyu, eleştiriyi irdelemeyi ortadan kaldırıyor, bağnazlık, düşünce körlüğü yaratmak istiyor…"Amaca Ulaşmak İçin Her Yol Mübah"  olan Pragmatist / Makyavelist / Oportünist Düşünce Sistemini yaygınlaştırarak tüm Dünya Halklarını afazileştirmek kendi hegomanyası altına almak istiyor...Ve  başarıyor da.... Artık birileri mağdur rolü oynuyor…Ötekilerde cani  olarak ötekeleştiriyor....İşin garibi bu tarihsel olayları da kendilerinin kurguladığını. Bu işin asıl sorumluları kendilerinin olduğunu hiç gündeme getirmeden…   Son söz:     Döviz kuru seviyesi üzerinden piyasaya 'felaket' algısı pompalamak, 'iyi niyetli' bir yaklaşım değil. Kanımca, tartışmanın döviz kurları üzerinden yürümesinde ciddi bir kurgu hatası var. Tartışılması gereken konu kur değil, 'risk algısı' olmalı. Bu savımıza destek  :  http://portal.dpu.edu.tr/orhan.elmaci/makale_oku/350/ekonomide-ki-algi-operasyonu-psikolojik-manipulasyon-ve-turkiye İlgilenenler okusun diye  : http://portal.dpu.edu.tr/orhan.elmaci/makale_oku/280/kuresel-gucler-ve-yerli-isbirlikcilerihttp://portal.dpu.edu.tr/orhan.elmaci/makale_oku/326/algi-operasyonu-psikolojik-manipulasyon2 http://portal.dpu.edu.tr/orhan.elmaci/makale_oku/232/ozgun-suclarini-yayip-paylasacak-tarihlerine-ortaklar-arayanlar-1  

Atlas Programı / Tercih Sihirbazı ve Mezun Atlası

Emeği geçenlere teşekkürler.... Çok güzel bir çalışma olmuş: "Yükseköğretim Program Atlası" https://yokatlas.yok.gov.tr/lisans-anasayfa.php …   YÖK Atlas programına “YÖK Tercih Sihirbazı” ve “YÖK Mezun Atlası” adlı iki yeni modül eklenmiş.... "YÖK Atlas" ve "YÖK Akademik"arasında yapılan entegrasyon ile ilgilendiğiniz programlardaki akademisyenlere ait detaylı bilgilere erişim sağlayabilirsiniz. Emeği geçenlere teşekkürler.... Çok güzel bir çalışma olmuş.  https://yokatlas.yok.gov.tr/…

Başın Sağolsun Türkiye..

   Lanet olsun! Vatanı Bölmek, Ezanı susturmak, Bayrağı indirmek isteyenlere... Başın Sağolsun Türkiye..Dualarımız Türk Milleti'nin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Bekası İçin.....Kafirin bile haram aylarda saldırı yapmadığı zamanlardan,"Allahu Ekber" li gösterilerin yapıldığı münafık zamanlara geldik. Orhan   ELMACI Mansur@orhanelmaciorhanelmaci Malazgirt'den Büyük Taarruza : Türk Varlığının Sürdürülebilme(Bekası) Mücadelesi! POLİTİKA 5,0 16.11.2012 00:17:53 A+ A-        Bugünler, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın neden yapıldığını, Kurtuluş Savaşı önder kadrosunun neyi amaçladığını, "Kuva-yı Milliye"nin ne olduğunu, hangi ayaklanmaların yaşandığını, bütün bu olaylar içinde silahlı kuvvetlerin ne gibi konum ve işleve sahip olduğunu yeniden anlamanın ve anlatmanın zamanı..Hem de tarihin derinliklerine giderek...Çünkü, tarihini bilmeyen uluslar her zaman kaybetmeye mahkum...Tarih bilinci önemli., Çünkü kanıtlanmıştır ki tarihini unutan, tarihten ders almayan, yani "tarih bilinci" olmayan milletler büyük felaketlere uğramış. Hatta bazıları dağılmış, yok olmuşl...Böyle yazıyor kitaplar... Türk tarihi çok eski tarihlere dayanmakla birlikte, Türk kelimesinin yazılı olarak kullanılması ilk defa MÖ 1328 yılında Çin tarihide "Tu-Kiu" şeklinde görülmekte... Türk adının tarih sahnesine çıkışı MS VI yy'da kurulan Göktürk İmparatorluğu ile olmuştur. Orhun kitabelerinde yer alan "Türk" adı daha çok "Türük" şeklinde gösterilmektedir. Bundan dolayı Türk kelimesini Türk Devlet'inin ilk defa resmi olarak kullanılan siyasi teşekkülün Göktürk İmparatorluğu olduğu bilinmekte.. Göktürklerin ilk dönemlerinde Türk sözü bir devlet adı olarak kullanılmışken, sonrada Türk milletini ifade etmek için kullanılmaya başlanmış.Türklere Anadolu''nun kapılarının açılışı "Malazgirt zaferi "ile olduğunu ,kitaplar altını  kalın çizgilerle çizerek tarihi bir not olarak düşüyor... .     1063 yılında Selçuklu tahtına geçen Alparslan'ın Anadolu dediğimiz coğrafyada ki ilk zaferi 16 Ağustos 1064.. Pakraduni Ermeni Krallığı'nın Bizanslılara teslim olmuş başkenti Ani'yi (bugünkü Kars yakınlarında) şehiri zaptetmesi ile başlıyor Anadolu kapılarının,Türklere açılması. Bizans ordusunun ana gövdesini Ermeniler ve Greklerle paralı asker olarak hizmet veren Normanlar, Kumanlar, Bulgarlar, Cermenler, Peçenekler, Suriyeliler, Uzlar (Oğuzlar) ve Ruslar oluşturuyor. Kısacası 'kozmopolit' yapıda ve iki yüz bin kişi, Türk ordusu ise elli dört bin kişi. Türkler, savaş için gerekli tüm hazırlıkları tamamlıyor.   Tarih, 26 Ağustos 1071 Cuma günü. Alparslan o gün baştan aşağı beyazlar giyiniyor, eski Türk geleneğine uygun olarak atının kuyruğunu bağlıyor, ordusuna Cuma namazını kıldırıyor. Öldüğü yere gömülmeyi vasiyet ediyor. Manzikert'de (bugün Muş'a bağlı Malazgirt) tarihin en büyük meydan savaşı Cuma günü öğleden sonra başlıyor. Savaş akşam üzeri sona eriyor ve Türk ordusu kesin galibiyeti elde ediyor... Romanos Diogenes esir alınıyor. Kendisine bir konuk gibi davranılıyor!    Alparslan'ın bu zaferden kazancının 1,5 milyon altın fidye, yılda 360 bin altın vergi, Müslümanlara ait kimi beldelerin Selçuklulara devri ve Oğlu ile Romanos'un kızının evlenmesi. Malazgirt Savaşı aslın da sadece Karahanlılar ve Fatımilerden gelecek saldırılara karşı Selçuklu devletinin arkasını sağlama almak olduğunu yazıyor kitaplar....   Savaşın esas sonucu, Romanos'un tahtını VII. Mihail'e kaptırması !...   Anadolu kapılarının tam olarak; Türklere açılışı, 10 yıl sonra? Malazgirt Savaşı/ Zaferi "Anadolu'nun kapısının Türklere kesin olarak açılmasına neden olan", "Anadolu'yu Türklere ikinci bir vatan yapan" kutlu bir olay !...   Sultan Alparslan'ın adaletli, merhametli ve hoşgörülü yönetim anlayışıyla Anadolu'nun bereketli topraklarında yeşermeye başlayan şuur, kadim medeniyetimizin dayandığı sağlam temellerini oluşturmuş, bu topraklarda farklı inanç, dil, köken ve kültürler yüzyıllarca barış ve huzur içinde bir arada yaşamıştır. 1071'de Malazgirt'te kazanılan büyük zafer, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna uzanan yolun ilk kilometre taşı    Bu kutlu olayın sürekliliğini yok etmek isteyenler!..   Türkler'i Avrupa'dan ve Ön Asya'dan silmek için yüzyıllarca uğraşanlar, tam bu işi başardıklarını sandıklarında, tarih tekerrürden ibarettir derler ya!.. Birden bire Anadolu kapılarının Türklere açılışının 849 'uncu yıldönümünde "Anadolu İhtilâli" gerçekleşiyor. Kurtuluş Savaşı o ihtilâlin içinde, ikisi beraber. Türkiye bir taraftan onu yok etmek isteyen Batı'ya karşı çok ciddî bir savunma gösteriyor, ama öbür taraftan da o kendisini yıkmakta ortak olan yerli işbirlikçilerine karşı. Türkiye Cumhuriyeti'nin kaderini etkileyecek olan ve hemen hemen aynı tarihlere denk gelen Rus ihtilâli. Ruslar da Batı'ya karşı tavır takınmışlar,1917 ihtilâlini yapmışlar. Yukarıda bir sosyalist ihtilâl, aşağıda bir demokratik ihtilâl. Bu iki ihtilâl birbiriyle sınırdaş ve onunla da kalmıyor. Beraber; en kısa zamanda ikisi birbiriyle anlaşıyorlar. Bu anlaşma doğrudan doğruya Batı'ya karşı bir anlaşma ve bu İngiltere'nin ondan sonrası için olan planlarını en az İkinci Cihan Harbi'nin sonrasına kadar perişan ediyor. İngiltere bu yüzden çok zor durumda kalıyor. Çünkü, Türkiye Sevr Muahedesiyle dağılacağını sanıyor, evdeki hesap çarşıya uymuyor . Hiç hesapta olmayan bir mukavemet başlıyor. Bu mukavemet başlamakla kalmıyor, Türkiye ile Rusya'nın arasını bölen Kafkas seddini yıkarlar ikisi beraber. Beyaz Ordular yenilir, küresel oyun kurucuların destek verdiği Yunanlılarda artık yenilgileri kaçınılmazdır     O tarihlerde İngiltere stratejisini gelişen olaylar karşısında revize etmek zorunda kalır.Strateji değişince taktikte değişir. Taktik olarak  "Türkiye'nin kurtuluşunu Ruslar'a karşı Kullanmak" Bu taktik büyük önderin ölümünden sonra da kullanmaya devam eder. Fakat o zamana kadar, dünyanın tarihinde ilk defa olarak Avrasya bölgesinde iki büyük devlet emperyalizme karşı çok net tavır alır ve çok net olarak halkları  ayaklanır.. Şanlı Anadolu ihtilali; kapitalizm temeli üzerine oturan emperyalizme karşı görkemli bir yenginin, tarihsel bir destanı. "Mazlum" uluslar hesabına yazılan "kutsal" bir isyan. "Misakı Milli (Ulusal Ant)" ilkesinde birleşen; soyu, din ve mezhebi ne olursa olsun "Küçük Asya'yı" Anayurt edinerek kendilerini ulus kabul edenler, canları pahasına bağımsızlık savaşını kazanır.. Bu zaferin ardından TBMM'ce 1920 yılında yayımlanmış olan  bu ilk bildiriyi asker ve sivil, hepimiz yeniden okuması gerekir....çünkü bu mücadelenin ve devlet olmanın genetik kodları bu bildiride saklı.. "-TBMM, milletin hayat ve istikbaline suikast eden emperyalist ve kapitalist düşmanların saldırılarına karşı savunma ve amaca aykırı hareket edenleri cezalandırma amacıyla kurulan bir orduya sahiptir. Emir ve komuta yetkisi TBMM'nin manevi kişiliğindendir." Kurtuluş Savaşı'nda ordu, bir avuç ulusal kurtuluşçu subay ve "Kuva-yı Milliye" adı verilen sivil örgütlerce oluşturulmuş. Kuva. Arapça'dan geldiğini yazıyor kitapalar..; "kuvvetler" demek... Kuvayı Milliye, "Milli Kuvvetler" anlamında... Bizim tarihimizde Kuvayı Milliye bir ruh; mücadele etme azminin sembolü.. Direnerek vatanı emperyalist boyunduruğundan kurtarmak demek... Kuvayı Milliye, gerçek bir halk destanı. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının ülküsünden giden büyük halk mücadelesinin simgesi... Kurtluş Savaşı, "asker ? sivil ? aydın halk" üçlüsü ile örgütlenmiş ve kazanılmış. Kurtuluş Savaşı, birçoklarının sandığı gibi kökeninde "asker cumhuriyeti" değil, sivil örgütlenme biçimi olan "Kuva-yı Milliye" örgütleri ve 1921 Anayasası'nda yer alan "Vilayet ve Nahiye şurâları" yer alır. Ordu, TBMM'nin emrindedir. Ordunun da TBMM'nin de o günlerdeki amaçları aynı. -Emperyalist ve kapitalist düşmanlara karşı savaşmak... Silahlı Kuvvetler, Kurtuluş Savaşı'nda TBMM'nin emrinde hem dünyanın o tarihteki en güçlü emperyalist ordularına karşı savaştı, hem iç ayaklanmaları bastırdı. "Kuva-yı Milliye" ve silahlı kuvvetler, o yıllarda kaç ayaklanmayı bastırdı? Trabzon ve çevresinde Pontus... 1919 Mayısı'nda Nusaybin'de Ali Batı... Bozkır... Şeyh Eşref... 1919 Kasımı'nda Anzavur... 1920 Nisanı'nda Düzce, aynı yılın Mayıs ayında Yozgat'ta Çapanoğlu... ve yine aynı yılın Haziran başında Zile ve Ekim ayında Konya'da Zeynelabidin Aralık ayında da Çerkez Etem ayaklanmaları baş gösterir. 1921 Temmuzu'nda da Koçkiri ayaklanması başlar. 1924 Nasturi... 1925 Şeyh Sait... 1925 Raçkotan... 1925 ? 1937 Sason... 1926 1.Ağrı... 1926 Koçuşağı... 1927 Mutki... 1927 2. Ağrı... 1927 Bicar... 1929 Asi Resul... 1929 Tendürük... 1930 Savur... 1930 Zeylan... 1930 Oramar... 1930 3. Ağrı... 1930 Pülümür... 1930 Menemen... 1937 ? 38 Dersim ayaklanmaları yaşanır. TBMM ve silahlı kuvvetler, bir yandan emperyalist ve kapitalist düşmanlarla savaşırken, bir yandan da bu iç ayaklanmaları bastırır.   Kurtuluş Savaşı, bir soylu ayaklanma, "Kuva-yı Milliye", köklü bir sivil direniş ve 30 Ağustos da görkemli bir askeri utkudur."     Savaşı kazanan ve cumhuriyeti kuran, o çilekeş o özverili Anadolu halkıdır, her cephede kan akıtan, can veren Mehmetçiktir, "tam bağımsızlık" inancı ile Anadolu'ya geçen ve emperyalist ordulara karşı savaşan ve ayaklanmaları bastıran yurtsever subaylardır; Mustafa Kemal gibi İsmet Paşa, Fevzi Paşa, Karabekir Paşa, Refet Paşa, Fahrettin Paşa, Ali Fuat ve Kazım Özalp Paşalar gibi paşalardır.."       Dünya uluslarına; günümüzün moda deyimi ile "Baharları" vaat eden küresel aktörlerin yandaşları ve yerli işbirlikçileri o zamanda çoktu. Bugün de çok!.. Bu perspektif den baktığınız zaman büyük önder Mustafa Kemal daha çok daha büyüyor. Son zamanlarda; kurtuluş savaşı olmadı! Yani düveli muazzama değil, Türk-Yunan savaşı diyenler çıkıyor ya!.. Amaç Türk toplumunu hafızasını silmek, afazi hale getirmek için yapılan manipülasyonlar!... Kurgu dışardan, içerdekiler sadece sözcü!.. Mustafa Kemal Paşa aslında İngiltere'yle savaşıyor, Fransa'yla savaşıyor ve hepsini birbirine karşı kullanıyor ve zafere o gün için ulaşılıyor. Bugün Türk Devletinin bekası, sürekliliğine karşı oynanan Küresel oyunlar bitmedi. Bugün, Türkiye sadece Küresel Mafya örgütü ile mücadelesini sürdürmüyor!.. Dün yedi düvel!.. Bugün küresel aktörler!.. Küresel oyun kurucular!. ve küresel oyun kurucular tarafından; Kandil ve Suriye  merkezli kurdurulmuş  örgütler!..      30 Ağustos sadece Afyon'daki Başkumandanlık Meydan Muharebesi'nin değil Malazgirt ve Mohaç gibi önemli zaferlerle dolu bir ayın ifadesidir...        30 Ağustos, Başkumandanlık Muharebesi'nin kazanıldığı, Yunan Orduları'nın askeri ve stratejik anlamda dağınık olarak ricata başladığı gündür...        Herşeyden önemlisi Türkiye'nin kaderini tayin eden büyük günlerden biri bugün.       30 Ağustos, "emperyalizme ve kapitalizme karşı" Türk Ulusu'nun ordusu eliyle kazandığı büyük utku...       Bu utku hepinize kutlu olsun!     Sağlıcakla kalın! Günleriniz hep aydınlık olsun! Yüreğinizde sevgi daim olsun! Yüreği "Berkehan" kadar temiz olan tüm insanların! Orhan Elmacı 27 Ağustos 2012