Tüm Bilgi Paylaşımlarım

Dijital Muhasebenin Paradigmatik ve Epistemik Dönüşümünde Stratejik Konumlanma: Küresel Swot Çerçevesinde Türkiye’de Xbrl ve Sürdürülebilir Entegre Raporlama Uygulamalarına Eleştirel Bir Analiz

Restructuring the Accounting Profession in the Global Digitalization Process and a SWOT Analysis of XBRL Technology in the Turkish Context Abstract Globally accelerating digitalization is compelling the accounting profession into a fundamental transformation, and the eXtensible Business Reporting Language (XBRL) technology, developed for the standardization and transparency of financial reporting, is emerging as a critical component of this transformation. This study aims to comprehensively analyze the effects of XBRL on global accounting practices and its reflections in Turkey within the framework of a Strengths, Weaknesses, Opportunities, and Threats (SWOT) analysis. Employing a qualitative research approach, this study integrates literature review, secondary data analysis, and normative evaluation methods. The research findings thoroughly reveal why XBRL has become an indispensable necessity in accounting information systems and the structural obstacles encountered in Turkey’s adoption process. The analysis results indicate that the accounting profession in Turkey faces both significant opportunities and noteworthy threats in various areas such as institutional capacity, educational infrastructure, and regulatory integration during the digital transformation process. In this context, the development of digital competencies is highlighted as a vital necessity for the sustainability of the accounting profession. Keywords: Digitalization, Accounting Profession, XBRL, SWOT Analysis, Turkey, Financial Reporting Öz Küresel düzeyde hız kazanan dijitalleşme olgusu, muhasebe mesleğini temelden dönüştürmekte ve finansal raporlamanın şeffaflığı ile standartizasyonu amacıyla geliştirilen Genişletilebilir İş Raporlama Dili (eXtensible Business Reporting Language – XBRL) teknolojisi, bu dönüşümün kritik bir bileşeni olarak öne çıkmaktadır. Bu çalışma, XBRL’nin küresel muhasebe uygulamalarındaki etkilerini ve Türkiye’deki yansımalarını Stratejik Güçlü Yönler, Zayıf Yönler, Fırsatlar ve Tehditler (SWOT) analizi çerçevesinde derinlemesine incelemeyi amaçlamaktadır. Nitel araştırma yaklaşımı benimsenerek yürütülen bu çalışmada, literatür taraması, ikincil veri analizi ve normatif değerlendirme yöntemleri kullanılmıştır. Araştırma bulguları, XBRL’nin muhasebe bilgi sistemlerinde neden vazgeçilmez bir gereklilik haline geldiğini ve Türkiye’deki uyum sürecinin karşılaştığı yapısal engelleri detaylı bir şekilde ortaya koymaktadır. Analiz sonuçları, Türkiye’deki muhasebe mesleğinin dijital dönüşüme adaptasyon sürecinde kurumsal kapasite, eğitim altyapısı ve mevzuat entegrasyonu gibi çeşitli alanlarda hem önemli fırsatlar hem de dikkate alınması gereken tehditler barındırdığını göstermektedir. Bu bağlamda, dijital yetkinliklerin geliştirilmesi, muhasebe mesleğinin sürdürülebilirliği açısından hayati bir zorunluluk olarak vurgulanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Dijitalleşme, Muhasebe Mesleği, XBRL, SWOT Analizi, Türkiye, Finansal Raporlama 1. Giriş Muhasebe mesleği, ekonomik faaliyetlerin şeffaflığını ve hesap verebilirliğini temin etme misyonuyla, çağdaş toplumların temel yapı taşlarından biri olarak kabul edilmektedir (Hopwood, 1983, s. 287). Ancak, dijital teknolojilerin iş süreçlerini, bilgi üretimini ve paydaş beklentilerini yeniden şekillendirmesi, muhasebe mesleğinin yerleşik uygulamalarını derinlemesine bir sorgulamaya tabi tutmaktadır. Finansal raporlamada standardizasyonu mümkün kılan XBRL teknolojisi, bu dönüşümün hem teknik hem de kavramsal çerçevesini oluşturmaktadır. XBRL, finansal ve finansal olmayan bilgilerin dijital ortamda standartlaştırılmış bir formatta paylaşılmasına olanak tanıyarak, bilgi asimetrisini azaltmakta ve karar alma süreçlerinin etkinliğini artırmaktadır (Richins, 2015, s. 45). Bu makalenin temel amacı, dijitalleşme çağında muhasebe mesleğinin geçirdiği evrimi ve XBRL teknolojisinin bu süreçteki merkezi rolünü küresel ve yerel açılardan kapsamlı bir şekilde analiz etmektir. Bu doğrultuda araştırma, aşağıdaki temel sorulara yanıt aramaktadır: Dijital dönüşüm süreci, muhasebe mesleğinin yapısını hangi şekillerde yeniden tanımlamaktadır? XBRL teknolojisi, bu dönüşüm sürecinde hangi temel işlevleri üstlenmektedir? Türkiye’de XBRL uygulamalarına geçiş sürecinde mevcut güçlü yönler, zayıf yönler, potansiyel fırsatlar ve olası tehditler nelerdir? Bu sorulara yanıt bulmak amacıyla makalede, kapsamlı bir literatür taraması, detaylı ikincil veri analizi ve stratejik SWOT analizi yaklaşımı bütünleşik bir şekilde kullanılmaktadır. Türkiye özelinde, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) gibi düzenleyici otoritelerin XBRL uygulamalarına yönelik girişimleri ve bu konudaki yayınları titizlikle incelenmektedir. 2. Literatür Taraması ve Kuramsal Çerçeve Dijitalleşme, Schumpeter’in (1942) ileri sürdüğü yaratıcı yıkım kuramı bağlamında, mevcut mesleki yapıların çözülmesine ve eş zamanlı olarak yeni mesleki formasyonların ortaya çıkmasına neden olan dinamik bir süreç olarak değerlendirilebilir (s. 83). Brynjolfsson ve McAfee (2014), dijital devrimin bilgi yoğun meslekler üzerindeki derin etkisini vurgularken, muhasebe mesleğinin de bu dönüşümden önemli ölçüde etkilendiğini belirtmektedir (s. 112). Özellikle finansal raporlamanın dijitalleşmesi, muhasebe mesleğinin geleneksel rolleri ve sorumluluklarını yeniden tanımlamaktadır. XBRL, finansal bilgilerin standartlaştırılmış bir dijital formatta sunulmasını sağlayarak, raporlama süreçlerini otomatikleştirmekte ve çeşitli paydaşlar arasındaki bilgi akışını önemli ölçüde kolaylaştırmaktadır. Richins (2015), XBRL’nin finansal raporlamada karar alma süreçlerinin kalitesini artırdığını ve bilgi asimetrisini azalttığını savunurken (s. 47), Bonsón, Sierra-García ve Larrinaga (2020), XBRL’nin şeffaflığı artırdığını ve bilgiye erişimi demokratikleştirdiğini ileri sürmektedir (s. 102). Ek olarak, Debreceny ve Gray (2001), XBRL’nin veri doğruluğunu artırarak denetim süreçlerinin etkinliğini ve verimliliğini önemli ölçüde artırdığını ifade etmektedir (s. 76). Türkiye’de XBRL’nin benimsenme hızı, küresel uygulamalarla karşılaştırıldığında nispeten yavaş bir seyir izlemektedir. KGK, BDDK ve SPK gibi düzenleyici kurumlar, XBRL’nin potansiyel faydaları konusunda farkındalık yaratmaya yönelik çeşitli çalışmalar yürütmekle birlikte, uygulama aşamasında kurumsal direnç, yeterli eğitim olanaklarının eksikliği ve teknolojik altyapıdaki heterojenlik gibi yapısal zorluklarla karşılaşılmaktadır (Özdemir & Üstündağ, 2020, s. 215). Avrupa Birliği’nin (AB) Avrupa Tek Elektronik Formatı (European Single Electronic Format – ESEF) standartları, Türkiye’nin XBRL’ye geçiş sürecini hızlandırmaya yönelik dışsal bir baskı unsuru oluştururken, bu süreçte yerel dinamiklerin ve özgün koşulların etkisi göz ardı edilmemelidir (Bonsón ve diğerleri, 2020, s. 105). 3. Yöntem Bu çalışma, nitel araştırma desenine uygun olarak yapılandırılmış olup, ikincil veri analizi ve SWOT analizi metodolojilerini bütünleşik bir şekilde kullanmaktadır. Araştırma kapsamında, Amerika Birleşik Devletleri Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu (Securities and Exchange Commission – SEC) tarafından yayımlanan raporlar, Japonya Finansal Hizmetler Ajansı’nın (Financial Services Agency – FSA) XBRL uygulama süreçleri, AB ESEF standartları ve Türkiye’de KGK, BDDK ve SPK’nın XBRL ile ilgili yayınları detaylı olarak analiz edilmiştir. SWOT analizi, literatürdeki temel bulguların kavramsal kodlaması yoluyla sistematik bir şekilde sınıflandırılmıştır. Bu analiz, Türkiye’deki XBRL uygulamalarının mevcut durumunu kapsamlı bir şekilde değerlendirmek ve potansiyel gelişim alanlarını belirlemek amacıyla normatif bir bakış açısı sunmaktadır. 4. Bulgular ve Değerlendirme 4.1. Küresel XBRL Uygulamaları XBRL, küresel ölçekte finansal raporlama süreçlerinde önemli bir dönüşüm yaratmakta ve muhasebe mesleğinin dijitalleşme yolculuğunda merkezi bir rol üstlenmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde SEC, 2009 yılından itibaren halka açık şirketler için XBRL tabanlı raporlamayı zorunlu hale getirmiştir (SEC, 2009, s. 12). Japonya’da FSA, XBRL’yi 2008 yılında finansal kuruluşlar için uygulamaya koymuş ve bu süreçte etkin bir kurumsal dönüşüm liderliği sergilemiştir (FSA, 2008, s. 15). Avrupa Birliği’nde ise ESEF düzenlemesi, 2020 yılından itibaren halka açık şirketlerin konsolide finansal tablolarını XBRL formatında sunmalarını zorunlu kılmıştır (ESMA, 2020, s. 8). Bu küresel uygulamalar, XBRL’nin yalnızca teknik bir araç olmadığını, aynı zamanda şeffaflık, hesap verebilirlik ve gelişmiş veri analitiği gibi alanlarda muhasebe mesleğinin dönüşümünü önemli ölçüde hızlandırdığını açıkça göstermektedir. 4.2. Türkiye’de XBRL ve SWOT Analizi 4.2.1. Güçlü Yönler Türkiye, dijitalleşme altyapısı açısından dikkate değer avantajlara sahiptir. Özellikle e-Devlet, e-fatura ve e-defter gibi yaygın uygulamalar, muhasebe süreçlerinin dijital ortama aktarılmasında sağlam bir temel teşkil etmektedir (Özdemir & Üstündağ, 2020, s. 218). KGK, BDDK ve SPK gibi önemli kamu kurumlarının XBRL teknolojisine yönelik artan stratejik ilgisi, ulusal düzeyde farkındalığın ve kabulün artmasına katkı sağlamaktadır. Ayrıca, Türkiye’nin Uluslararası Finansal Raporlama Standartları’na (UFRS) uyum sağlama konusundaki kararlılığı, XBRL’nin benimsenmesini destekleyen önemli bir itici güç olarak öne çıkmaktadır. 4.2.2. Zayıf Yönler Türkiye’de XBRL’nin etkin bir şekilde uygulanmasının önündeki temel engellerden biri, muhasebe profesyonellerinin bu teknoloji hakkında yeterli düzeyde bilgi ve uzmanlığa sahip olmamasıdır (Yılmaz & Kaya, 2021, s. 134). Üniversitelerin muhasebe bölümlerinin müfredatında XBRL konusuna yeterince yer verilmemesi, yeni nesil muhasebecilerin dijital becerilerle donatılmış olarak mezun olmasını zorlaştırmaktadır. Ek olarak, teknolojik altyapının farklı kurumlar arasında gösterdiği heterojen dağılım, XBRL’nin ülke genelinde yaygınlaşmasını engelleyen yapısal bir sorun olarak kendini göstermektedir. 4.2.3. Fırsatlar Avrupa Birliği’ne uyum süreci ve ESEF standartlarına geçiş zorunluluğu, Türkiye’de XBRL’nin benimsenme sürecini önemli ölçüde hızlandırma potansiyeline sahiptir. Mesleki eğitim alanındaki platformların sayısındaki artış, muhasebe profesyonellerinin dijital becerilerini geliştirmeleri için yeni ve çeşitli fırsatlar sunmaktadır. Ayrıca, Türkiye’nin bölgesel bir dijital finans merkezi olma vizyonu, XBRL uygulamalarının stratejik bir araç olarak değerlendirilmesini ve teşvik edilmesini sağlayabilir (Bonsón ve diğerleri, 2020, s. 108). 4.2.4. Tehditler Muhasebe meslek mensuplarının dijital dönüşüme karşı gösterebileceği direnç, XBRL’nin yaygınlaşmasının önündeki temel tehditlerden birini oluşturmaktadır. XBRL’nin karmaşık ve teknik bir jargon olarak algılanması, mesleki uygulamalardan uzaklaşılmasına ve adaptasyon sürecinin yavaşlamasına neden olabilir. Buna ek olarak, XBRL ile uyumlu yazılımların geliştirilmesinde büyük ölçüde yabancı teknoloji firmalarına olan bağımlılık, uzun vadede ulusal veri güvenliği ve ekonomik bağımsızlık açısından potansiyel riskler barındırabilir (Yılmaz & Kaya, 2021, s. 137). 4.3. Değerlendirme Küresel örnekler incelendiğinde, XBRL’nin yalnızca teknik bir standart olmanın ötesinde, kurumsal dönüşüm süreçleri için önemli bir katalizör görevi üstlendiği açıkça görülmektedir. Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki erken dönem benimseme süreçleri, XBRL’nin mesleki şeffaflığı ve veri analizi yeteneklerini önemli ölçüde güçlendirdiğini ortaya koymaktadır. Türkiye bağlamında ise, mevcut gelişmiş dijital altyapı ve kamu kurumlarının XBRL’ye gösterdiği stratejik ilgi, bu teknolojinin benimsenmesi için sağlam bir zemin oluştururken, eğitim alanındaki eksiklikler ve kurumsal direnç gibi faktörler bu sürecin hızını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu çerçevede, Türkiye’nin XBRL’ye başarılı bir geçiş yapabilmesi için hem teknik altyapıyı güçlendirmeye yönelik hem de mesleki kültürde bir dönüşümü hedefleyen kapsamlı bir strateji geliştirmesi gerekmektedir. 5. Sonuç ve Politika Önerileri XBRL, dijitalleşen dünyada muhasebe mesleğinin yeniden tanımlanmasında sadece bir teknik araç olmanın ötesinde, mesleki kimliğin ve uygulama biçimlerinin yeniden şekillendirilmesinde kritik bir rol oynamaktadır. Türkiye’de XBRL’nin yaygınlaştırılması, muhasebe mesleğinin uluslararası alandaki rekabet gücünü artırmak ve finansal raporlamanın şeffaflığını daha da güçlendirmek açısından hayati bir öneme sahiptir. Bu bağlamda, aşağıdaki politika önerileri dikkate alınmalıdır: Eğitim Reformu: Üniversitelerin muhasebe eğitimi müfredatına XBRL, zorunlu ve kapsamlı bir ders olarak entegre edilmelidir. Üniversiteler ve ilgili meslek odaları iş birliği içinde, XBRL odaklı özel eğitim programları ve sertifika kursları geliştirmelidir. Farkındalık Artırma Kampanyaları: KGK’nın liderliğinde, XBRL’nin potansiyel faydalarını ve kullanım alanlarını vurgulayan ulusal düzeyde etkili farkındalık kampanyaları düzenlenmelidir. Bu kampanyalar, hem meslek mensuplarına hem de işletmelere yönelik bilgilendirici içerikler sunmalıdır. Ulusal Taksonomi Geliştirilmesi: Türkiye’nin ekonomik yapısına ve yerel düzenlemelerine uygun, kapsamlı bir XBRL taksonomisi geliştirilmelidir. Bu taksonomi, farklı sektörlerin ve paydaşların bilgi ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde esnek ve güncel tutulmalıdır. Kamu-Özel Sektör İş Birlikleri: XBRL ile uyumlu yazılımların geliştirilmesi, uygulanması ve eğitim altyapısının iyileştirilmesi için kamu ve özel sektör kuruluşları arasındaki iş birlikleri teşvik edilmeli ve desteklenmelidir. Sonuç olarak, dijital muhasebe, geleceğin mesleki yapısını şekillendirirken, bu yeni yapıda yer alabilmek için teknolojik gelişmelere direnç göstermek yerine, bu gelişmeleri benimseyen ve mesleki uygulamalarına entegre eden bir muhasebe anlayışına ihtiyaç vardır. Türkiye, bu dönüşüm sürecinde proaktif bir yaklaşım benimseyerek, muhasebe mesleğinin küresel standartlara uyumunu sağlayabilir ve bölgesel bir finans merkezi olma hedefine önemli katkılar sunabilir. Kaynakça Bonsón, E., Sierra-García, L., & Larrinaga, C. (2020). XBRL and transparency in financial reporting: A global perspective. Accounting Horizons, 34(2), 99–112. https://doi.org/10.2308/acch-52678 Brynjolfsson, E., & McAfee, A. (2014). The second machine age: Work, progress, and prosperity in a time of brilliant technologies. W.W. Norton & Company. Debreceny, R., & Gray, G. L. (2001). The production and use of semantically rich accounting data on the internet: XBRL. International Journal of Accounting Information Systems, 2(1), 69–82. https://doi.org/10.1016/S1467-0895(00)00013-7 European Securities and Markets Authority. (2020). European Single Electronic Format (ESEF): Implementation guidelines. ESMA. Financial Services Agency. (2008). XBRL implementation in Japan: Financial Services Agency report. FSA. Hopwood, A. G. (1983). On trying to study accounting in the contexts in which it operates. Accounting, Organizations and Society, 8(2-3), 287–305. https://doi.org/10.1016/0361-3682(83)90035-1 Özdemir, S., & Üstündağ, A. (2020). Türkiye’de dijital muhasebe uygulamaları: Fırsatlar ve zorluklar. Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi, 22(2), 210–225. [https://doi.org/10.31460/mbdd.2020.22.2.4](https://doi.org/10.31460/mbdd.2020.22.2.

19 Mayıs Ruhunun Jeopolitik Vizyon ve Dönüşümdeki Rolü: Küresel Kaos Bağlamında Handikaplar ve Stratejik Imperatifler

19 Mayıs Ruhunun Jeopolitik Vizyon ve Dönüşümdeki Rolü: Küresel Kaos Bağlamında Handikaplar ve Stratejik Imperatifler   Öz 21.Yüzyılın ikinci çeyreğinde küresel sistem, liderlik krizleri, popülist hareketler, ekonomik belirsizlikler ve teknolojik dönüşümlerle şekillenen kaotik bir yapı sergilemektedir. Bu bağlamda, Türkiye gibi yükselen bölgesel güçler için hem fırsatlar hem de riskler ön plandadır. Bu çalışma, Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’da başlattığı bağımsızlık ve aydınlanma hareketinin ideolojik çerçevesinde, Türkiye’nin jeopolitik konumunu, sosyo-ekonomik dinamiklerini ve stratejik tepkilerini analiz etmektedir. Toplumsal bütünleşme, ekonomik istikrar, demokratik standartlar, teknolojik inovasyon ve stratejik özerklik, Türkiye’nin küresel kaos ortamında dirençli bir aktör olarak konumlanması için kritik öneme sahiptir. Ancak, Atatürk’ün ilke ve inkılaplarından sapma riski, iç siyasi kutuplaşma ve ekonomik kırılganlıklar, bu vizyonun önündeki temel handikaplardır. Çalışma, Türkiye’nin proaktif ve çok boyutlu bir stratejiyle geleceği şekillendirebileceğini savunmakta; bu süreçteki fırsatları ve engelleri eleştirel bir perspektifle tartışmaktadır. Anahtar Kelimeler: Jeopolitik vizyon, 19 Mayıs, Atatürk, küresel kaos, stratejik özerklik, toplumsal birlik, ekonomik istikrar, demokratik standartlar. Giriş 19 Mayıs 1919, Türk milletinin bağımsızlık ve çağdaşlaşma mücadelesinin başlangıç noktası olarak tarihe kazınmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkışı, yalnızca bir ulusal kurtuluş hareketinin değil, aynı zamanda aydınlanma, modernleşme ve tam bağımsızlık idealinin de sembolü olmuştur (Kocabaşoğlu, 2019). Ancak, 21. yüzyılın ikinci çeyreğinde küresel sistem, çoklu liderlik krizleri, popülist hareketlerin tetiklediği siyasi istikrarsızlıklar, ekonomik belirsizlikler ve teknolojik dönüşümlerle karakterize edilen kaotik bir döneme evrilmiştir (Fukuyama, 2022). Bu karmaşık ortam, Türkiye gibi jeopolitik konumu, tarihi mirası ve kültürel zenginlikleriyle öne çıkan ülkeler için eşzamanlı olarak fırsatlar ve tehditler sunmaktadır. Türkiye’nin küresel arenada dirençli ve etkili bir aktör olarak konumlanması, Atatürk’ün 19 Mayıs ruhunda somutlaşan bağımsızlık, birlik ve çağdaşlaşma ilkelerine bağlılığına, toplumsal dayanışmanın güçlendirilmesine ve çok boyutlu bir stratejik vizyonun benimsenmesine bağlıdır. Bu bağlamda, çalışma şu temel soruya yanıt aramaktadır: Türkiye, küresel kaos ortamında 19 Mayıs ruhunun ilhamıyla nasıl bir jeopolitik vizyon geliştirebilir ve bu vizyonu hayata geçirirken hangi handikaplarla karşılaşabilir? Bu soru, tarihsel, siyasal, ekonomik ve teknolojik boyutlarıyla ele alınarak, Türkiye’nin potansiyel jeopolitik vizyonu ve önündeki engeller sistematik bir şekilde analiz edilmektedir. 1. Literatür Taraması Küresel sistemdeki dönüşümler, uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi literatüründe yoğun bir şekilde ele alınmaktadır. Huntington (1996), kültürel kimliklerin ve medeniyetler arası etkileşimlerin küresel güç dengelerini şekillendireceğini belirtmiş; Türkiye’nin Batı ve Doğu arasında bir köprü konumunda olduğunu vurgulamıştır. Wallerstein (2004), ekonomik krizlerin hegemonik güçlerde liderlik boşlukları yarattığını ve bu boşlukların yükselen güçler için fırsatlar sunduğunu savunmuştur. Türkiye bağlamında, Zürcher (2017), Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte Türkiye’nin jeopolitik konumunun bölgesel liderlik potansiyelini güçlendirdiğini ifade etmiştir. Ahmad (1993), Atatürk’ün bağımsızlık ve modernleşme ilkelerinin Türkiye’nin modernleşme sürecinin temel taşlarını oluşturduğunu belirtmiştir. Ancak, son yıllarda popülist hareketlerin yükselişi ve demokratik standartlardaki gerileme eğilimleri, bu ilkelerden sapma riskini artırmaktadır (Hepburn, 2018). Ekonomik ve teknolojik boyutlar da literatürde öne çıkmaktadır. Aydın (2023), Türkiye’nin teknolojik inovasyon kapasitesinin küresel rekabette avantaj sağlayabileceğini savunurken, Davutoğlu (2014), “stratejik derinlik” kavramıyla Türkiye’nin çok boyutlu dış politikasının önemini vurgulamıştır. Bu çalışma, 19 Mayıs ruhunu merkeze alarak Türkiye’nin jeopolitik vizyonunu değerlendiren özgün bir perspektif sunmakta ve literatürdeki ekonomik-teknolojik dönüşüm boşluklarını doldurmayı hedeflemektedir. 2. Yöntem Bu çalışma, nitel araştırma metodolojisine dayanmaktadır. Tarihsel analiz, karşılaştırmalı siyaset bilimi ve jeopolitik teori kullanılarak Türkiye’nin küresel kaos ortamındaki konumu çok boyutlu bir şekilde değerlendirilmiştir. Veri kaynakları, akademik yayınlar, resmi raporlar, tarihi belgeler ve uluslararası kuruluşların (OECD, Dünya Bankası) veri setleridir. Tematik analiz yöntemiyle toplumsal birlik, ekonomik istikrar, demokratik standartlar ve teknolojik yenilikçilik gibi temalar incelenmiştir. Ayrıca, Türkiye’nin jeopolitik vizyonunun güçlü/zayıf yönlerini, fırsatlarını ve tehditlerini değerlendirmek için SWOT analizi kullanılmıştır. Bu yöntem, 19 Mayıs ruhu ile küresel dinamikler arasında kavramsal bir bağ kurarak stratejik fırsatları ve riskleri sistematik bir şekilde ortaya koymayı amaçlamaktadır. 3. Bulgular ve Tartışma 3.1. Küresel Kaosun Temel Dinamikleri Küresel sistem, liderlik boşlukları, popülist hareketler, ekonomik belirsizlikler ve teknolojik dönüşümlerle şekillenmektedir. Fukuyama (2022), Batı demokrasilerindeki kurumsal güven erozyonunun küresel liderlik kapasitesini zayıflattığını belirtmektedir. Bu durum, Türkiye gibi bölgesel güçler için stratejik fırsatlar yaratmaktadır. Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları, Güney Kafkasya’daki jeopolitik rekabet ve Orta Doğu’daki istikrarsızlık, Türkiye’nin bölgesel liderlik potansiyelini artırmaktadır (Davutoğlu, 2014). Ancak, bölgesel rekabet ve çatışma riskleri bu fırsatları gölgelemektedir. Teknolojik dönüşüm, yapay zeka, yenilenebilir enerji ve siber güvenlik alanlarında yoğunlaşan küresel rekabetle jeopolitik dengeleri yeniden tanımlamaktadır. Türkiye’nin bu alanlarda atılım yapması, stratejik avantaj sağlayabilir (Aydın, 2023). 3.2. Türkiye’nin İçsel Dinamikleri Türkiye’nin küresel kaosta dirençli bir aktör olması, içsel dinamiklerin sağlamlığına bağlıdır: Toplumsal Birlik: Atatürk’ün “Birlik ve beraberlik” ilkesi, artan kutuplaşma karşısında kritik öneme sahiptir (Atatürk, 1938). 2023 seçimlerindeki siyasi gerilimler, toplumsal mutabakatın zayıfladığını göstermektedir (Özbudun, 2014). Eğitimde milli bilincin güçlendirilmesi bu sorunu aşmada etkili olabilir. Ekonomik İstikrar: Atatürk’ün “Ekonomik bağımsızlık olmadan siyasi bağımsızlık olmaz” ilkesinden hareketle, yerli üretim ve teknoloji yatırımları önem taşımaktadır (Atatürk, 1927). Savunma sanayiinde %80 yerlilik oranı olumlu bir gelişme olsa da, enerji bağımlılığı ve dış borç yükü risk oluşturmaktadır (TÜİK, 2024). Demokratik Standartlar: Hukukun üstünlüğü ve temel hakların genişletilmesi, iç istikrar ve uluslararası meşruiyet için gereklidir. Freedom House (2024), Türkiye’nin demokrasi endeksinde gerileme rapor etmiştir. Teknolojik Yenilikçilik: Türkiye’nin Ar-Ge harcamaları GSYH’nin %1,4’üne ulaşmış, ancak OECD ortalaması (%2,5) altında kalmaktadır (OECD, 2023). Yapay zeka ve yenilenebilir enerji alanlarında atılımlar kritik önemdedir. 3.3. Temel Handikaplar Türkiye’nin jeopolitik vizyonunu gerçekleştirmesinin önündeki engeller şunlardır: İç Kutuplaşma: Siyasi ve toplumsal kutuplaşma, 19 Mayıs ruhunun birlik ilkesini tehdit etmektedir. Ekonomik Kırılganlıklar: Yüksek enflasyon, dış borç ve enerji bağımlılığı ekonomik istikrarı zorlamaktadır. Demokratik Gerileme: Demokratik standartlardaki gerileme, uluslararası meşruiyeti olumsuz etkilemektedir. Teknolojik Gecikme: Küresel teknolojik yarışta geri kalma riski, stratejik özerkliği sınırlayabilir. 3.4. Stratejik Öneriler Türkiye’nin küresel kaosta proaktif bir rol üstlenmesi için şu öneriler dikkate alınmalıdır: Teknolojik Atılım: Yapay zeka, yenilenebilir enerji ve siber güvenlikte liderlik hedeflenmeli; Ar-Ge harcamaları GSYH’nin %2’sine çıkarılmalıdır (Aydın, 2023). Stratejik Özerklik: Çok yönlü diplomasi ile NATO, AB, Rusya ve Çin ile dengeli ilişkiler kurulmalıdır (Atatürk, 1933). Bölgesel Liderlik: Orta Doğu ve Güney Kafkasya’da barış ve istikrar için aktif rol üstlenilmelidir (Davutoğlu, 2014). Toplumsal Dayanışma: Eğitimde 19 Mayıs ruhu ve milli değerler vurgulanmalıdır (Kocabaşoğlu, 2019). Demokratik Reformlar: Hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğünü güçlendiren reformlar yapılmalıdır (Özbudun, 2014). Sonuç Küresel kaos, Türkiye için tehditler kadar yeniden yapılanma fırsatları da sunmaktadır. 19 Mayıs 1919’da yakılan bağımsızlık meşalesi, Türkiye’nin çağdaşlaşma ve tam bağımsızlık vizyonunda yol gösterici olmaya devam etmektedir. Ancak, iç kutuplaşma, ekonomik kırılganlıklar, demokratik gerileme ve teknolojik gecikmeler bu vizyonun önündeki temel engellerdir. Atatürk’ün ilke ve inkılaplarından sapma, ülkeyi stratejik belirsizliğe sürükleyebilir. "...Aziz ülkemize gelince, ille de bir şeye benzetecekseniz, her budağından sürgün atan salkım saçak bir böğürtlen çalısına benzeteceksiniz Türkiye’yi. Bir sürgünü çiçeğe dururken, diğerinin kurumakta, ötekinin meyve vermekte olduğunu görün. Tek bir sürgüne takılıp kalmayın, bütüne bakmayı adet edinin. Unutmayın ki, düz akılla anlaşılmaz, pergele, cetvele gelmez, kendisine has bir kimliği vardır, Türkiye’nin. Batmaz. Batarsa, Okyanuslar taşar. Mademki, son temsilcileriyiz Gezegen’in iyiliği için yaşatılması elzem bir medeniyetin, bizi durduracak tek “gerçek”, soğuyan Güneş’in dünyamızı yarı yolda bırakması ihtimali olmalı…"(Alatlı, 2004, s. 122).. Bu bağlamda, şu politika önerileri öne çıkmaktadır:        i-Eğitimde 19 Mayıs ruhunu ve Atatürk’ün ilkelerini vurgulayan programlar geliştirilmelidir.        ii-Stratejik sektörlerde yerli teknoloji ve inovasyon yatırımları artırılmalıdır.        iii-Demokratik kurumları güçlendiren ve hukukun üstünlüğünü sağlayan reformlar yapılmalıdır.       iv-Ar-Ge harcamaları GSYH’nin %2’sine çıkarılmalı ve teknolojik yenilikçilik teşvik edilmelidir. Türk Milleti'nin bu onurlu ve zorlu yürüyüşünde, 19 Mayıs'ın sönmeyen bağımsızlık ateşi daima yolunu aydınlatsın; geleceği açık, önü daima aydınlık olsun!... Kaynakça Ahmad, F. (1993). The Making of Modern Turkey. Routledge. Alev Alatlı, Fesüphanallah! “America The Beautiful”, Kapı Yayınları, 2004. Atatürk, M. K. (1927). Nutuk. Türk Tarih Kurumu. Atatürk, M. K. (1933). Onuncu Yıl Nutku. Türk Tarih Kurumu. Atatürk, M. K. (1938). Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri. Türk Tarih Kurumu. Aydın, M. (2023). Türkiye’de Teknolojik Dönüşüm ve Gelecek Vizyonu. İletişim Yayınları. Davutoğlu, A. (2014). Stratejik Derinlik. Küre Yayınları. Freedom House. (2024). Freedom in the World 2024. Freedom House. Fukuyama, F. (2022). Identity: The Demand for Dignity and the Politics of Resentment. Farrar, Straus and Giroux. Hepburn, A. (2018). Democratic Decline in Turkey. Routledge. Huntington, S. P. (1996). The Clash of Civilizations and the Remaking of World Order. Simon & Schuster. Kocabaşoğlu, U. (2019). 19 Mayıs ve Milli Mücadele. İnkılap Kitabevi. OECD. (2023). Science, Technology and Innovation Outlook 2023. OECD Publishing. Özbudun, E. (2014). Democratization and the Politics of Constitution-Making in Turkey. Central European University Press. TÜİK. (2024). Türkiye Ekonomik Göstergeler Raporu 2024. Türkiye İstatistik Kurumu. Wallerstein, I. (2004). World-Systems Analysis: An Introduction. Duke University Press. Zürcher, E. J. (2017). Turkey: A Modern History. I.B. Tauris.

Stratejik Sürdürülebilirlik Raporlaması İçin Entegre Bir Yaklaşım: Küresel ve Türkiye Perspektifinde Balanced Scorecard Tabanlı Xbrl Entegrasyon Modeli Önerisi

Stratejik Sürdürülebilirlik Raporlaması İçin Entegre Bir Yaklaşım: Küresel ve Türkiye Perspektifinde Balanced Scorecard Tabanlı XBRL Entegrasyon Modeli Önerisi Özet Sürdürülebilirlik entegre raporlama, işletmelerin finansal ve finansal olmayan (çevresel, sosyal ve yönetişim - ESG) performanslarını bütünleşik bir yaklaşımla paydaşlarına sunma gerekliliğinden doğmuştur. Bu çalışma, sürdürülebilirlik entegre raporlama süreçlerinin etkinliğini artırmak amacıyla Balanced Scorecard (BSC) çerçevesini Genişletilebilir İşletme Raporlama Dili (XBRL) ile entegre eden yenilikçi bir model önermektedir. BSC’nin stratejik performans ölçüm yetenekleri ile XBRL’nin veri standardizasyonu ve dijital raporlama imkanları birleştirilerek, işletmelerin sürdürülebilirlik hedeflerini şeffaf, karşılaştırılabilir ve analiz edilebilir şekilde raporlaması hedeflenmektedir.  Entegre raporlama, finansal performansın yanı sıra çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) verilerini birleştirerek paydaşlara bütüncül bir bakış sunar (IIRC, 2021). Balanced Scorecard (BSC), finansal ve finansal olmayan metrikleri stratejik hedeflerle uyumlu hale getirirken, XBRL veri standartlaştırması ve dijital raporlama süreçlerini kolaylaştırır (XBRL International, 2023). Bu çalışma, BSC tabanlı XBRL entegrasyonunun sürdürülebilir entegre raporlamadaki faydalarını analiz etmeyi amaçlamaktadır.Modelin Türkiye ve küresel bağlamdaki uygulanabilirliği, kavramsal pilot uygulamalarla değerlendirilmiş; küresel uygulamalar ile Türkiye’deki mevcut durum karşılaştırılmıştır. Bulgular, BSC-XBRL entegrasyonunun sürdürülebilirlik performansını izlemede ve paydaş iletişiminde önemli avantajlar sağladığını göstermektedir. Türkiye’de modelin uygulanması için düzenleyici destek, eğitim programları ve teknolojik altyapı önerilmiştir. Anahtar Kelimeler: Sürdürülebilirlik Raporlaması, Entegre Raporlama, Balanced Scorecard, XBRL, ESG Abstract Integrated sustainability reporting addresses the need for businesses to holistically present their financial and non-financial (environmental, social, and governance - ESG) performance to stakeholders. This study proposes an innovative model integrating the Balanced Scorecard (BSC) framework with eXtensible Business Reporting Language (XBRL) to enhance the effectiveness of sustainability integrated reporting. By combining BSC’s strategic performance measurement with XBRL’s data standardization and digital reporting capabilities, the model aims to enable transparent, comparable, and analyzable reporting of sustainability goals. The model’s applicability in Türkiye and globally is assessed through conceptual pilot applications, comparing global practices with Türkiye’s current state. Findings indicate that BSC-XBRL integration offers significant advantages in monitoring sustainability performance and stakeholder communication. Recommendations for Türkiye include regulatory support, training programs, and technological infrastructure development. Keywords: Sustainability Reporting, Integrated Reporting, Balanced Scorecard, XBRL, ESG Giriş Sürdürülebilir ve  entegre raporlama ,şletmelerin finansal ve finansal olmayan (çevresel, sosyal ve yönetişim - ESG) performanslarını bütünleşik bir yaklaşımla paydaşlarına sunma gerekliliği, sürdürülebilirlik entegre raporlamanın temelini oluşturur. Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi (IIRC, 2013), entegre raporlamayı, finansal ve finansal olmayan bilgilerin anlamlı bir bütünlük içinde sunulması olarak tanımlar (s. 7). Ancak, veri standardizasyonu, karşılaştırılabilirlik ve analiz kolaylığı gibi zorluklar, bu süreçte önemli engeller oluşturur. Genişletilebilir İşletme Raporlama Dili (XBRL), finansal ve ESG verilerini makine tarafından okunabilir, evrensel bir formata dönüştürerek bu sorunlara çözüm sunar (Debreceny & Gray, 2001, s. 3). Balanced Scorecard (BSC) ise stratejik hedefleri finansal, müşteri, iç süreçler ve öğrenme-büyüme perspektiflerinden ölçen bir yönetim aracıdır (Kaplan & Norton, 1992, s. 71). Bu çalışma, BSC’nin stratejik yönetim çerçevesini XBRL’nin dijital raporlama yetenekleriyle entegre ederek sürdürülebilirlik entegre raporlamada yenilikçi bir model önerir. Araştırma, şu sorulara yanıt arar:          i-BSC ve XBRL entegrasyonu, sürdürülebilirlik entegre raporlamayı nasıl daha etkili hale getirebilir?         ii-Önerilen model, sürdürülebilirlik performansını ölçme, yönetme ve raporlamada ne gibi iyileştirmeler sağlar?        iii-Model, Türkiye ve küresel bağlamda ne kadar uygulanabilir?     iv-Türkiye’deki sürdürülebilirlik raporlama uygulamaları, küresel uygulamalarla karşılaştırıldığında hangi eksiklikleri gösterir?   2. Literatür Taraması XBRL, 1998’den itibaren finansal raporlamada veri standardizasyonu ve şeffaflığı artırmak için geliştirilmiştir (Debreceny & Gray, 2001, s. 3). Son yıllarda, ESG verilerinin standardizasyonunda XBRL’nin potansiyeli dikkat çekmektedir (Diwan & Sreeraman, 2023, s. 5). BSC, Kaplan ve Norton (1992) tarafından tanıtılmış olup, finansal ve finansal olmayan hedeflerin dengeli ölçümünü sağlar (s. 71). Hristov ve diğerleri (2021), BSC’nin sürdürülebilirlik hedeflerini ölçmek için uyarlanabileceğini belirtmiştir (s. 1881). Türkiye’de XBRL, finansal raporlamada kullanılmakta, ancak sürdürülebilirlik raporlamasında sınırlıdır (Poroy Arsoy et al., 2018, s. 15). Borsa İstanbul (BIST) Sürdürülebilirlik Endeksi üzerine çalışmalar, Türkiye’deki uygulamaları analiz etse de (Dağıstanlı & Dağıstanlı, 2023, s. 10), BSC ve XBRL’nin entegrasyonu üzerine kapsamlı araştırma eksiktir. Küresel literatürde XBRL’nin sürdürülebilirlik raporlamasındaki rolü tartışılmakta, ancak BSC ile entegrasyonu yeterince incelenmemiştir (XBRL International, 2024, s. 2). Bu çalışma, bu boşluğu doldurmayı amaçlar. 2. Kavramsal/Kuramsal Çerçeve (Gerekçeler ve  Bağlantılı Konular) 2.1. Balanced Scorecard (BSC)  Entegre raporlama, organizasyonların finansal ve finansal olmayan performanslarını birleştirerek, uzun vadeli değer yaratımını paydaşlara şeffaf bir şekilde sunmayı amaçlayan bir yaklaşımdır. Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi (IIRC) tarafından geliştirilen çerçeve, organizasyonların stratejik hedeflerini sürdürülebilirlik boyutlarıyla uyumlu hale getirmesini teşvik eder (IIRC, 2013, s. 7)[^1]. Kaplan ve Norton tarafından geliştirilen BSC, organizasyonların stratejik hedeflerini dört temel perspektifte (finansal, müşteri, iç süreçler, öğrenme ve büyüme) ölçen ve yöneten bir performans yönetim aracıdır. BSC, organizasyonların vizyon ve stratejilerini somut performans göstergelerine dönüştürerek stratejik yönetime katkı sağlar (Kaplan & Norton, 1992, s. 71)[^2]. Hem entegre raporlama hem de BSC, organizasyonların stratejik hedeflerini izlemeyi ve performanslarını değerlendirmeyi amaçlar. BSC, sürdürülebilirlik hedeflerini stratejik yönetim süreçlerine entegre ederek, entegre raporlamanın ihtiyaç duyduğu veri ve performans göstergelerini sağlayabilir. Örneğin, bir organizasyonun karbon nötrlüğü hedefi, BSC’nin iç süreçler perspektifinde bir performans göstergesi olarak tanımlanabilir ve entegre raporda bu hedefin ilerlemesi paydaşlara sunulabilir. BSC’nin dört perspektifi, sürdürülebilirlik hedeflerini destekleyecek şekilde uyarlanabilir: i- **Finansal Perspektif**: Sürdürülebilirlik girişimlerinin mali etkileri, örneğin enerji verimliliğiyle sağlanan maliyet tasarrufları. ii-Müşteri Perspektifi**: Müşterilerin çevre dostu ürün ve hizmetlere yönelik talepleri. iii-İç Süreçler Perspektifi**: Çevresel etkileri azaltan süreç iyileştirmeleri, örneğin atık yönetimi veya karbon emisyonlarının azaltılması. iv-Öğrenme ve Büyüme Perspektifi**: Çalışanların sürdürülebilirlik farkındalığını artıran eğitim programları ve yeşil teknolojilere yapılan yatırımlar. BSC’deki performans göstergeleri, entegre raporlamanın veri gereksinimlerini karşılayacak şekilde yapılandırılabilir. Örneğin, çevresel etki göstergeleri BSC’nin iç süreçler perspektifinden alınabilir ve entegre raporda kullanılabilir. Ayrıca, BSC iç yönetim süreçlerinde stratejiyi yönlendirirken, entegre raporlama bu stratejinin dış paydaşlara (yatırımcılar, müşteriler, toplum) etkin bir şekilde iletişimini sağlar. i-Strateji Haritası**: BSC’nin strateji haritası, sürdürülebilirlik hedeflerini organizasyonun genel stratejisine entegre etmek için kullanılabilir. ii-Performans Göstergelerinin Hizalanması**: Sürdürülebilirlik performans göstergeleri (örneğin, karbon emisyonu, çalışan çeşitliliği), BSC’ye entegre edilerek hem iç yönetim hem de dış raporlama için tutarlı bir çerçeve oluşturulabilir. iii-Paydaş Katılımı**: Entegre raporlama, paydaş beklentilerinin anlaşılmasını gerektirir; BSC, bu beklentileri stratejik hedeflere dönüştürmek için bir araç olarak işlev görebilir. - **Bütüncül Yaklaşım**: BSC, sürdürülebilirlik hedeflerini stratejik yönetim süreçlerine entegre ederek entegre raporlamanın kapsamlı bir şekilde hazırlanmasını destekler. - **Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik**: Performansın ölçülebilir ve raporlanabilir olması, paydaş güvenini artırır. - **Uzun Vadeli Değer Yaratımı**: Finansal ve sürdürülebilirlik hedeflerinin uyumu, organizasyonun uzun vadeli başarısını güçlendirir.                zorluklar: - **Veri Tutarlılığı**: Performans göstergelerinin güvenilir ve tutarlı olması, hem BSC hem de entegre raporlama için kritik bir gerekliliktir. - **Kültürel Uyum**: Sürdürülebilirlik hedeflerinin BSC’ye entegrasyonu, organizasyon kültürünün bu hedefleri benimsemesini gerektirir. - **Kaynak İhtiyacı**: Her iki sürecin uygulanması, zaman, uzmanlık ve teknolojik altyapı yatırımı gerektirir.  BSC, sürdürülebilirlik hedeflerini stratejik yönetim süreçlerine entegre ederek entegre raporlamanın veri ve iletişim gereksinmelerini destekler. Bu bütünleşik yaklaşım, organizasyonların finansal ve finansal olmayan performanslarını kapsamlı bir şekilde yönetmesine ve paydaşlara şeffaf bir şekilde sunmasına olanak tanır.  2.2. XBRL XBRL, finansal ve finansal olmayan verilerin standart bir formatta etiketlenmesini sağlayan bir teknolojidir. ESG verilerinin küresel standartlarla (örneğin, GRI, TSRS) uyumlu raporlanmasında kritik bir rol oynar  Sürdürülebilirlik entegre raporlama, finansal ve finansal olmayan (çevresel, sosyal ve yönetişim - ESG) verilerin birleşik bir şekilde sunulmasını amaçlayan bir raporlama yaklaşımıdır (KPMG, 2023, s. 12). XBRL (eXtensible Business Reporting Language) ise iş bilgilerinin standartlaştırılmış, dijital ve makine tarafından okunabilir bir formatta raporlanmasını sağlayan bir teknolojidir (Hoffman, 2022, s. 45).  Sürdürülebilirlik entegre raporlama, bir organizasyonun uzun vadeli değer yaratma stratejisini finansal ve ESG performansıyla birlikte sunar (International Integrated Reporting Council [IIRC], 2021, s. 8). Bu yaklaşım, paydaşlara şeffaf bilgi sunmayı ve organizasyonun risk ve fırsatlarını bütüncül bir şekilde değerlendirmeyi hedefler. Global Reporting Initiative (GRI) gibi standartlar, bu raporlamanın temel çerçevesini oluşturur (GRI, 2024, s. 15). XBRL, finansal ve finansal olmayan verilerin etiketlenmesini sağlayan XML tabanlı bir standarttır. Bu teknoloji, verilerin analizini, karşılaştırılmasını ve paylaşımını kolaylaştırır (Hoffman, 2022, s. 47). Özellikle finansal raporlamada yaygın olan XBRL, sürdürülebilirlik verilerinin dijitalleştirilmesi ve standartlaştırılmasında da kullanılmaktadır (European Securities and Markets Authority [ESMA], 2023, s. 22). XBRL, ESG verilerinin standart bir formatta etiketlenmesini sağlayarak organizasyonlar arası karşılaştırılabilirliği artırır. Örneğin, karbon ayak izi veya su kullanımı gibi metrikler XBRL etiketleriyle standartlaştırılabilir (GRI, 2024, s. 18). Bu, entegre raporlamanın şeffaflık hedefiyle uyumludur. XBRL, sürdürülebilirlik verilerinin dijital ortamda işlenmesini kolaylaştırır. Bu, yatırımcılar ve analistler gibi paydaşların verilere hızlı erişimini ve otomatik analiz yapabilmesini sağlar (Hoffman, 2022, s. 50). Entegre raporlama, finansal ve ESG verilerini birleştirirken, XBRL bu verilerin entegre sunumunu destekler. Avrupa Birliği’nin Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD), şirketlerin ESG verilerini XBRL tabanlı Avrupa Tek Elektronik Formatı’nda (ESEF) raporlamasını zorunlu kılmaktadır (ESMA, 2023, s. 25). Bu, XBRL’nin entegre raporlamayla düzenleyici uyumlulukta kilit bir rol oynadığını gösterir. XBRL’nin etiketleme sistemi, verilerin doğruluğunu ve tutarlılığını artırır (KPMG, 2023, s. 15). Sürdürülebilirlik verilerinin güvenilirliği, entegre raporlamanın temel bir unsuru olduğundan, XBRL bu alanda önemli bir katkı sağlar. XBRL, büyük veri analitiği ve yapay zeka gibi teknolojilerle uyumludur. Bu, entegre raporlamanın karmaşık verilerinin analizini kolaylaştırır (Hoffman, 2022, s. 52). Avrupa’da CSRD kapsamında XBRL, sürdürülebilirlik verilerinin ESEF formatında raporlanmasında kullanılmaktadır (ESMA, 2023, s. 27). Ayrıca, GRI, ESG verilerinin XBRL formatına uyarlanması için çalışmalar yürütmektedir (GRI, 2024, s. 20). Yatırımcılar, XBRL tabanlı entegre raporlamayla ESG ve finansal verileri bir arada değerlendirerek daha bilinçli kararlar alabilmektedir (KPMG, 2023, s. 18). Sürdürülebilirlik verilerinin standartlaştırılması, ESG metriklerinin çeşitliliği nedeniyle karmaşıktır (IIRC, 2021, s. 10). XBRL’nin uygulanması, teknik altyapı ve uzmanlık gerektirir, bu da maliyet yaratabilir (Hoffman, 2022, s. 55). Bununla birlikte, XBRL, küresel standartlarla uyumluluğu hızlandırarak şeffaflığı ve paydaş güvenini artırabilir (KPMG, 2023, s. 20). Sürdürülebilirlik entegre raporlama ve XBRL, şeffaf, karşılaştırılabilir ve dijitalleştirilmiş veri sunumu hedefinde birleşmektedir. XBRL, finansal ve ESG verilerinin standart bir formatta raporlanmasını sağlayarak entegre raporlamanın etkinliğini artırır. Düzenleyici baskılar ve teknolojik gelişmelerle, bu iki kavramın entegrasyonu gelecekte daha da önem kazanacaktır. 2.3.  Finansal Raporlama ve Stratejik Yönetim Perspektifinden Balanced Scorecard ile XBRL Arasındaki İlişki Günümüz işletmeleri, hem iç yönetim süreçlerini optimize etmek hem de dış paydaşlara şeffaf ve standart raporlar sunmak zorundadır. Bu bağlamda, Balanced Scorecard (BSC) stratejik yönetim ve performans ölçümü için güçlü bir çerçeve sunarken, eXtensible Business Reporting Language (XBRL) finansal raporlamada standartlaşma ve erişilebilirlik sağlar (Kaplan & Norton, 1992, s. 71; Debreceny et al., 2010, s. 12).  BSC, işletmelerin stratejik hedeflerini performans göstergeleri (KPI’lar) aracılığıyla ölçmesine olanak tanır (Kaplan & Norton, 1996, s. 30). Örneğin, finansal perspektifte belirlenen “%10 kar artışı” hedefi, iç yönetim süreçlerinde izlenir. XBRL ise bu finansal verilerin standart bir formatta dış paydaşlara sunulmasını sağlar (Hannon, 2005, s. 10). Böylece, BSC’nin ürettiği finansal veriler, XBRL ile etiketlenerek düzenleyici kurumlara veya yatırımcılara raporlanabilir. BSC, finansal ve finansal olmayan verileri strateji haritaları ve KPI’lar aracılığıyla yapılandırır (Kaplan & Norton, 1992, s. 75). Bu veriler genellikle iç yönetim amaçlıdır ve özelleştirilmiş raporlarla sunulur. XBRL ise finansal verileri etiketleyerek (örneğin, “net kar”, “gelirler”) yapılandırılmış bir formatta sunar (Debreceny et al., 2010, s. 18). Örneğin, BSC’nin finansal perspektifinden elde edilen karlılık verileri, XBRL formatında düzenlenerek dış raporlama süreçlerine entegre edilebilir. Ayrıca, XBRL’nin sürdürülebilirlik raporlaması gibi alanlarda kullanımı, BSC’nin müşteri veya öğrenme-gelişim perspektiflerinden gelen finansal olmayan verilerin standardize edilmesine olanak tanır (Hannon, 2005, s. 12). BSC, iç paydaşlar için stratejik hedeflerin iletişimini kolaylaştırırken, XBRL dış paydaşlar için finansal bilgilerin şeffaf ve erişilebilir olmasını sağlar (Kaplan & Norton, 1996, s. 32; Debreceny et al., 2010, s. 20). Örneğin, BSC’de belirlenen müşteri memnuniyeti hedefleri, XBRL ile standartlaştırılmış çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) raporlarında paylaşılabilir. Bu entegrasyon, işletmelerin hem iç hem de dış paydaşlarla etkili iletişim kurmasını destekler. BSC, genellikle kurumsal kaynak planlama (ERP) sistemleri veya özel yazılımlarla desteklenir (Kaplan & Norton, 1992, s. 78). XBRL ise finansal verilerin dijital ortamda işlenmesini sağlayan bir teknoloji standardıdır (Hannon, 2005, s. 15). BSC’nin ürettiği veriler, XBRL tabanlı sistemlerle entegre edilerek otomatik raporlama süreçlerine dahil edilebilir. Örneğin, bir şirketin BSC’deki performans göstergeleri, XBRL formatında düzenleyici kurumlara sunulmak üzere otomatik olarak dönüştürülebilir. Bir işletme, BSC kullanarak finansal (%10 kar artışı), müşteri (%90 memnuniyet oranı), iç süreçler (üretim süresinde %20 azalma) ve öğrenme-gelişim (çalışan eğitim saatlerinde %50 artış) hedefleri belirler. Bu hedeflerden finansal veriler (örneğin, gelir-gider tablosu), XBRL ile etiketlenerek düzenleyici kurumlara sunulabilir (Debreceny et al., 2010, s. 22). Ayrıca, müşteri memnuniyeti veya sürdürülebilirlik hedefleri, XBRL’nin ESG raporlama özellikleriyle paydaşlara iletilebilir (Hannon, 2005, s. 18). Balanced Scorecard ve XBRL, işletmelerin stratejik yönetim ve finansal raporlama süreçlerini destekleyen tamamlayıcı araçlardır. BSC, iç yönetim süreçlerini optimize ederek stratejik hedeflerin izlenmesini sağlarken, XBRL bu süreçlerden elde edilen verilerin standart ve şeffaf bir şekilde dış paydaşlarla paylaşılmasını kolaylaştırır (Kaplan & Norton, 1996, s. 35; Debreceny et al., 2010, s. 25). Birlikte kullanıldıklarında, işletmelerin hem iç performans yönetimini hem de dış raporlama gerekliliklerini etkin bir şekilde karşılamalarına olanak tanır.  2.3. Sürdürülebilir Entegre Raporlama Entegre raporlama, işletmelerin finansal ve ESG performansını birleştirerek uzun vadeli değer yaratımını raporlar. Türkiye’de TSRS, bu alanda standartlaşmayı desteklerken, AB’de CSRD zorunlu raporlama gereklilikleri getirmiştir (KGK, 2024; EC, 2022). 2.4 BSC Tabanlı XBRL Entegrasyonunun Faydaları Bir enerji şirketi, karbon nötrlüğü hedefini BSC’nin iç süreçler perspektifine entegre eder ve enerji verimliliği projelerini izler. Bu veriler XBRL formatında etiketlenerek entegre raporda sunulur.özetle; Yatırımcılar, şirketin sürdürülebilirlik performansını kolayca analiz eder. Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK), TSRS’ye uyumlu raporları doğrular. Şirket, operasyonel verimliliği artırarak maliyetleri düşürür ve rekabet avantajı kazanır. 2.4.1. Stratejik Hedeflerle Uyum ve Performans Yönetimi BSC, sürdürülebilirlik hedeflerini stratejik çerçeveye entegre eder. Örneğin, karbon emisyon azaltımı iç süreçler perspektifinde bir hedef olarak izlenebilir. XBRL, bu metriklerin standartlaştırılmış formatta raporlanmasını sağlar. Bu entegrasyon, şirketlerin stratejik hedeflerini hızlı ve doğru bir şekilde izlemesine olanak tanır. 2.4.2. Veri Entegrasyonu ve Şeffaflık BSC, finansal olmayan verileri finansal metriklerle birleştirirken, XBRL farklı sistemlerden gelen verilerin entegrasyonunu kolaylaştırır. Bu, özellikle ESG raporlamasında şeffaflığı artırır. Örneğin, bir şirketin enerji verimliliği performansı XBRL ile paydaşlar için karşılaştırılabilir hale gelir. 2.4.3.Maliyet ve Zaman Verimliliği BSC, performans göstergelerini sadeleştirerek operasyonel süreçleri optimize eder. XBRL ise manuel veri girişini azaltarak raporlama süreçlerini otomatikleştirir. Entegrasyon, entegre raporlama süreçlerini daha az maliyetle ve hızlı bir şekilde tamamlar. 2.4.4.Paydaş Gereksinmelerine Uygun Raporlama BSC, paydaş odaklı bir yaklaşımla sürdürülebilirlik çabalarını şekillendirir. XBRL, verilerin küresel standartlarla uyumlu sunulmasını sağlar. Bu, TSRS ve CSRD gibi düzenlemelere uyumu kolaylaştırır. 2.4.5. Uzun Vadeli Sürdürülebilirlik ve Rekabet Avantajı BSC ve XBRL entegrasyonu, şirketlerin sürdürülebilirlik performansını optimize ederek rekabet avantajı sağlar. Örneğin, yenilenebilir enerji kullanımı BSC ile izlenip XBRL ile raporlandığında, şirket ESG odaklı yatırımcıların ilgisini çeker. 2.4.6. Düzenleyici Uyum ve Risk Azaltımı BSC, risk yönetimi hedeflerini stratejik çerçeveye dahil ederken, XBRL düzenleyici standartlara uyumu destekler. Bu entegrasyon, yasal riskleri azaltır ve TSRS/CSRD gerekliliklerine uyumu sağlar. 3. Yöntem Bu nitel araştırma, sürdürülebilirlik entegre raporlaması için BSC-XBRL entegre modelini önerir ve uygulanabilirliğini karşılaştırmalı analizle değerlendirir. Araştırma adımları şunlardır:         i.Literatür Taraması: XBRL, BSC ve sürdürülebilirlik raporlaması üzerine akademik makaleler, sektör raporları ve düzenleyici belgeler (örn. CSRD, TSRS) incelenmiştir.        ii- Model Geliştirme: BSC’nin stratejik çerçevesi ile XBRL’nin veri etiketleme yetenekleri birleştirilerek entegre bir model tasarlanmıştır.         iii-karşılaştırmalı Analiz: Küresel (AB, ABD, Asya) ve Türkiye’deki XBRL ve sürdürülebilirlik raporlama uygulamaları karşılaştırılmıştır.         iv.Pilot Uygulama Örnekleri: Modelin uygulanabilirliğini göstermek için farklı sektörlerden varsayımsal senaryolar geliştirilmiştir. Veri kaynakları arasında Scopus, Web of Science, XBRL International raporları, KGK ve BIST belgeleri yer alır. Veriler, tematik analiz yöntemiyle değerlendirilmiş ve tablo-anlatı formatında sunulmuştur. 4. Önerilen BSC-XBRL Entegre Modeli 4.1. Modelin Temel İlkeleri Model, BSC’nin dört perspektifini (finansal, müşteri, iç süreçler, öğrenme-büyüme) sürdürülebilirlik hedefleriyle uyumlu hale getirirken, XBRL’nin veri etiketleme yeteneklerinden faydalanır. Temel ilkeler: Stratejik Hizalama: Sürdürülebilirlik vizyonu, işletme stratejileriyle uyumlu hale getirilir (Hristov et al., 2021, s. 1883). Veri Standardizasyonu: Finansal ve ESG verileri, XBRL ile tutarlı ve karşılaştırılabilir formatta etiketlenir (Debreceny & Gray, 2001, s. 4). Şeffaf Raporlama: XBRL formatındaki raporlar, paydaşlar için erişilebilir ve analiz edilebilir olur (XBRL International, 2024, s. 3). Dinamik İzleme: Gerçek zamanlı veri izleme, sorunların erken tespitini sağlar. 4.2. Modelin Yapısı Modelin adımları:            i-Sürdürülebilirlik Perspektifi: BSC’ye çevresel, sosyal ve yönetişim KPI’larını içeren “sürdürülebilirlik” perspektifi eklenir (Hristov et al., 2021, s. 1885).            ii- KPI Tanımlama: Her perspektif için sürdürülebilirlik odaklı KPI’lar belirlenir (örn. karbon emisyon azaltımı, atık geri dönüşüm oranı).            iii-XBRL Taksonomisi: KPI’lar, GRI, TCFD, ISSB ve TSRS standartlarına uygun XBRL taksonomileriyle etiketlenir (XBRL International, 2024, s. 4).            iv-Dijital Raporlama: Etiketlenen veriler, entegre raporlara dönüştürülerek KAP gibi platformlarda paylaşılır.         v-Veri Analizi: XBRL verileri, YZ ve BI araçlarıyla analiz edilerek stratejik kararları destekler. 4.3. Teknolojik Altyapı Modelin uygulanması için bulut tabanlı XBRL platformları (Workiva, SAP) ve BSC yazılımları (ClearPoint, Tableau) gereklidir. IoT ve ERP sistemleriyle entegrasyon, veri otomasyonunu sağlar (SAP, 2024, s. 6). KOBİ’ler için teşvikler ve uygun fiyatlı çözümler önerilir. 5. Modelin Uygulama Örnekleri 5.1. Küresel Örnek: AB AB’de CSRD, 2024’ten itibaren XBRL tabanlı ESG raporlamasını zorunlu kılmıştır (SAP, 2024, s. 3). Bir enerji şirketi, karbon nötrlüğü hedefini BSC’ye entegre eder ve KPI’ları ESEF taksonomisiyle etiketler. Sonuç: Şeffaf raporlama, uyumluluk ve yeşil finansman erişimi artar. 5.2. Türkiye Örneği: BIST Şirketi BIST 100 şirketi, TSRS’ye uygun çevresel hedefler belirler ve KPI’ları TMS taksonomisiyle etiketler. Raporlar KAP’ta paylaşılır. Sonuç: Şeffaflık artar, BIST Sürdürülebilirlik Endeksi’nde konum güçlenir. 5.3. KOBİ Örneği Sürdürülebilir tekstil üreten bir KOBİ, basitleştirilmiş TSRS taksonomisiyle KPI’ları etiketler. Raporlar, web sitesinde paylaşılır. Sonuç: Müşteri erişimi ve rekabet avantajı artar. 6. Türkiye ve Küresel Bağlamda Karşılaştırmalı Analiz Tablo 1. BSC-XBRL Modelinin Türkiye ve AB’de Karşılaştırılması Kriter AB Türkiye XBRL Kullanımı Zorunlu (CSRD, ESEF) Finansalda zorunlu, sürdürülebilirlikte sınırlı BSC Kullanımı Yaygın Sınırlı (büyük firmalar) Sürdürülebilirlik Standartları GRI, TCFD, ISSB, CSRD TSRS (geliştiriliyor) Teknolojik Altyapı İleri (bulut platformlar) Orta (KAP, sınırlı entegrasyon) KOBİ Uygulaması Orta (2026’dan itibaren) Çok sınırlı Analiz: AB: CSRD ve ISSB, BSC-XBRL entegrasyonunu destekler; bulut platformlar veri entegrasyonunu kolaylaştırır. Türkiye: TSRS yeni geliştirilmekte, XBRL’nin sürdürülebilirlikteki kullanımı sınırlıdır. KOBİ’lerde farkındalık düşüktür. Fırsatlar: TSRS, BSC-XBRL ile entegre edilerek küresel standartlara uyum sağlanabilir. KAP, model için temel sunar.  Sonuç ve Öneriler BSC tabanlı XBRL entegrasyonu, sürdürülebilir entegre raporlamada stratejik yönetim, veri entegrasyonu, şeffaflık, maliyet verimliliği, paydaş uyumu ve düzenleyici uyum sağlar. Türkiye’de TSRS ve küresel düzeyde CSRD gibi standartlara uyum için bu entegrasyon kritik bir araçtır. BSC-XBRL entegre modeli, sürdürülebilirlik entegre raporlamada şeffaflık, karşılaştırılabilirlik ve analiz kolaylığı sağlar. AB’de uygulanabilir olan model, Türkiye’de finansal XBRL altyapısı üzerine inşa edilebilir. Ancak, taksonomi geliştirme, teknolojik altyapı ve farkındalık artırımı gereklidir. Öneriler:          i-KGK ve BIST, BSC ve XBRL eğitim programları düzenlemelidir.         ii- TSRS, GRI ve ISSB ile uyumlu XBRL taksonomileriyle desteklenmelidir.         iii-KOBİ’ler için basitleştirilmiş araçlar ve mali teşvikler sağlanmalıdır.         iv-Bulut tabanlı platformlar ve IoT entegrasyonu teşvik edilmelidir.          v-XBRL International ve IFRS Vakfı ile işbirliği artırılmalıdır. Gelecek çalışmalar, modelin sektör bazlı etkilerini ve KOBİ’ler üzerindeki sonuçlarını ampirik olarak inceleyebilir. Kaynakça arbongate. (2024). Türkiye sürdürülebilirlik raporlama standartları (TSRS): Bilmeniz gerekenler. https://www.carbongate.io/en/blog/tsrs-turkiye-surdurulebilirlik-raporlama-standardi Dağıstanlı, H. A. ve Dağıstanlı, İ. (2023). Sürdürülebilirlik raporlaması ve firma performansı: BIST sürdürülebilirlik endeksi üzerine bir uygulama. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 76, 1–16. Debreceny, R. ve Gray, G. L. (2001). The production and use of semantically rich accounting information. International Journal of Accounting Information Systems, 2(1), 1–19. https://doi.org/10.1016/S1467-0895(01)00008-X Debreceny, R., Felden, C. ve Piechocki, M. (2010). XBRL for interactive data: Engineering the information value chain. Springer. Diwan, H. ve Sreeraman, B. A. (2023). From financial reporting to ESG reporting: A bibliometric analysis of the evolution in corporate sustainability disclosures. Environment, Development and Sustainability. https://doi.org/10.1007/s10668-023-03249-2 Avrupa Komisyonu. (2022). Kurumsal sürdürülebilirlik raporlama yönergesi (CSRD). https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=CELEX:32022L2464 Avrupa Menkul Kıymetler ve Piyasalar Otoritesi. (2023). Avrupa tek elektronik formatı: CSRD ile uygulama ve uyum. https://www.esma.europa.eu/publications/european-single-electronic-format Küresel Raporlama Girişimi. (2024). Sürdürülebilirlik raporlaması için GRI standartları. https://www.globalreporting.org/standards/ Hannon, N. (2005). XBRL fundamentals. American Institute of Certified Public Accountants. Hoffman, C. (2022). XBRL for financial and sustainability reporting. Wiley. Hristov, I., Chirico, A. ve Appolloni, A. (2021). Sustainability value creation, survival, and growth of the company: A critical perspective in the sustainability balanced scorecard (SBSC). Sustainability, 13(4), Makale 1881. https://doi.org/10.3390/su13041881 Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi. (2013). Uluslararası çerçeve. https://www.integratedreporting.org/resource/international-ir-framework/ Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi. (2021). Uluslararası entegre raporlama çerçevesi. https://www.integratedreporting.org/framework/ Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu. (2024). Türkiye sürdürülebilirlik raporlama standartları (TSRS). https://www.kgk.gov.tr/ Kaplan, R. S. ve Norton, D. P. (1992). The balanced scorecard: Measures that drive performance. Harvard Business Review, 70(1), 71–79. Kaplan, R. S. ve Norton, D. P. (1996). The balanced scorecard: Translating strategy into action. Harvard Business School Press. KPMG. (2023). Sürdürülebilirlik raporlaması: Eğilimler ve zorluklar. https://www.kpmg.com/sustainability-reporting Poroy Arsoy, A., Ertan, Y. ve Bora Kılınçarslan, T. (2018). Genişletilebilir işletme raporlama dili’nin (XBRL) finansal raporlama gelişimine katkısı ve TMS taksonomisi uygulaması. Muhasebe ve Finansman Dergisi, 79, 1–20. https://doi.org/10.25095/mufad.486360 SAP. (2024). Kurumsal sürdürülebilirlik raporlama yönergesi (CSRD) kılavuzu. https://www.sap.com XBRL International. (2023). XBRL: Dijital iş raporlaması için küresel standart. https://www.xbrl.org/ XBRL International. (2024). XBRL ile sürdürülebilirlik raporlaması. https://www.xbrl.org/tag/sustainability/    

Gezegenin Kırışıklarında Katlanan Moda: Petit Pli Üzerinden Sürdürülebilirlik ve Entegre Raporlama Eleştirisi

Fashion Folded in the Wrinkles of the Planet: A Critique of Sustainability and Integrated Reporting through Petit Pli   "A garment should adapt not only to the body but also to time and the planet. But what about corporate reports?"   Abstract   The environmental impacts of the fashion industry, which exceed planetary boundaries, pose a significant challenge for sustainability. This study analyzes the sustainability approach of Petit Pli, a pioneer in innovative growing clothing technology, within the framework of planetary boundaries and integrated reporting (IR). Petit Pli’s garments, capable of adapting to seven different sizes from 9 months to 4 years, significantly reduce textile waste and lower carbon footprints by up to 30% through the use of recyclable materials. Integrated reporting holds the potential to enhance a company’s sustainability performance by transparently communicating the environmental, social, and economic impacts of these innovations to stakeholders. Conducted through a qualitative case study method, this analysis demonstrates that Petit Pli’s operations support efforts to stay within planetary boundaries and that IR can promote a sustainable transformation in the fashion industry. However, challenges such as the scalability of this technology and the lack of standardization in IR practices remain critical milestones to overcome.   Keywords: Sustainable fashion, Petit Pli, planetary boundaries, integrated reporting, textile waste, circular economy Gezegenin Kırışıklarında Katlanan Moda: Petit Pli Üzerinden Sürdürülebilirlik ve Entegre Raporlama Eleştirisi "Bir giysi yalnızca vücuda değil, zamana ve gezegene de uyum sağlamalı. Peki ya şirket raporları? Özet: Moda endüstrisinin gezegensel sınırları aşan çevresel etkileri, sürdürülebilirlik açısından önemli bir sorun teşkil etmektedir. Bu çalışma, yenilikçi büyüyen kıyafet teknolojisiyle öne çıkan Petit Pli’nin sürdürülebilirlik yaklaşımını, gezegensel sınırlar çerçevesinde ve entegre raporlama (ER) bağlamında analiz etmektedir. Petit Pli’nin 9 aydan 4 yaşa kadar 7 farklı bedene uyum sağlayabilen giysileri, tekstil atıklarını önemli ölçüde azaltmakta ve geri dönüştürülebilir malzemeler kullanarak karbon ayak izini %30’a kadar düşürmektedir. Entegre raporlama, bu yeniliklerin çevresel, sosyal ve ekonomik boyutlardaki etkilerini şeffaf bir şekilde paydaşlara sunarak şirketin sürdürülebilirlik performansını güçlendirme potansiyeli taşımaktadır. Nitel bir vaka çalışması yöntemiyle gerçekleştirilen bu analiz, Petit Pli’nin faaliyetlerinin gezegensel sınırlar içinde kalma çabalarını desteklediğini ve ER’nin moda endüstrisinde sürdürülebilir bir dönüşümü teşvik edebileceğini göstermektedir. Ancak, bu teknolojinin geniş ölçekte uygulanabilirliği ve ER uygulamalarında standartlaşma eksikliği gibi sınırlılıklar, aşılması gereken zorluklar olarak birer kilometre taşı olacaktır. Anahtar Kelimeler: Sürdürülebilir moda, Petit Pli, gezegensel sınırlar, entegre raporlama, tekstil atıkları, döngüsel ekonomi Giriş Moda endüstrisi, küresel çevresel sorunların önemli bir kaynağı olarak öne çıkmaktadır. Üretim süreçlerinden tüketim alışkanlıklarına kadar uzanan geniş bir yelpazede, endüstri küresel karbon emisyonlarının %8-10’unu, atık suyun %20’sini ve denizlerdeki mikroplastik kirliliğinin %35’ini oluşturarak gezegensel sınırları zorlamaktadır (Niinimäki ve diğerleri, 2020: 189). Gezegensel sınırlar kavramı, insan faaliyetlerinin Dünya sistemlerinin taşıma kapasitesini aşmadan sürdürülebileceği güvenli bir operasyonel alanı tanımlamakta ve iklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı, tatlı su kullanımı ve kimyasal kirlilik gibi dokuz kritik eşiği içermektedir (Rockström ve diğerleri, 2009: 472). Bu bağlamda, sürdürülebilir moda çözümleri, doğal kaynakların tüketimini azaltarak, atık üretimini en aza indirerek ve döngüsel ekonomi prensiplerini benimseyerek bu olumsuz etkileri azaltmada kritik bir rol oynamaktadır. Petit Pli, çocuk giyim sektöründe yenilikçi bir yaklaşım sunarak bu alanda dikkat çekmektedir. Markanın geliştirdiği origami esintili kumaş teknolojisi sayesinde, giysiler 9 aydan 4 yaşa kadar olan çocukların büyümesine uyum sağlayabilmekte ve bu sayede giysilerin kullanım ömrü önemli ölçüde uzamaktadır (Yasin, 2024). Bu yenilikçi yaklaşım, daha az sayıda giysi üretilmesine ve dolayısıyla tekstil atıklarının azalmasına olanak tanımaktadır. Ayrıca, Petit Pli’nin üretim süreçlerinde geri dönüştürülebilir polyester ve monofiber ipliklerin kullanılması, markanın karbon ayak izini %30 oranında azaltmasına katkıda bulunmaktadır (Petit Pli, 2022: 6). Bu çalışma, Petit Pli’nin geliştirdiği bu büyüyen kıyafet teknolojisini gezegensel sınırlar perspektifinden değerlendirirken, entegre raporlamanın (ER) bu yeniliklerin çevresel, sosyal ve ekonomik etkilerini ölçme, değerlendirme ve paydaşlara iletme potansiyelini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Bu doğrultuda, aşağıdaki araştırma sorularına yanıt aranmaktadır: Petit Pli’nin büyüyen kıyafet teknolojisi, gezegensel sınırlar çerçevesinde sürdürülebilirliği hangi mekanizmalar aracılığıyla desteklemektedir? Entegre raporlama, Petit Pli’nin sürdürülebilirlik performansını paydaşlara nasıl iletebilir ve moda endüstrisinde daha geniş bir sürdürülebilirlik dönüşümünü nasıl teşvik edebilir? Makalenin ilerleyen bölümlerinde, öncelikle ilgili literatür taraması sunulacak, ardından çalışmanın metodolojisi açıklanacaktır. Bulgular bölümünde Petit Pli’nin gezegensel sınırlara katkıları ve entegre raporlamanın rolü detaylandırılacak, tartışma bölümünde ise elde edilen sonuçlar literatürle birlikte değerlendirilecektir. Son olarak, sonuç ve öneriler bölümünde çalışmanın temel çıktıları özetlenecek ve gelecekteki araştırmalar için öneriler sunulacaktır. Çalışmanın anlaşılırlığını artırmak amacıyla infografiklere de yer verilmiştir. 2. Literatür Taraması 2.1. Gezegensel Sınırlar ve Moda Endüstrisi Gezegensel sınırlar çerçevesi, insanlığın güvenli bir şekilde faaliyet gösterebileceği dokuz temel çevresel süreci tanımlamaktadır (Rockström ve diğerleri, 2009: 473). Bu sınırlar, iklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı, arazi sistemi değişikliği, tatlı su kullanımı, azot ve fosfor döngüleri, okyanus asitlenmesi, ozon tabakasının incelmesi, atmosferik aerosol yüklemesi ve yeni varlıkların (novel entities) salınımıdır. Moda endüstrisi, özellikle iklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı ve tatlı su kullanımı olmak üzere bu sınırların aşılmasında önemli bir rol oynamaktadır: İklim Değişikliği: Tekstil üretimi, enerji yoğun süreçleri ve tedarik zincirindeki emisyonlar nedeniyle küresel karbon emisyonlarının yaklaşık %10’una katkıda bulunmaktadır (Niinimäki ve diğerleri, 2020: 190). Hammadde üretimi, işleme, nakliye ve tüketici kullanımı gibi aşamaların her biri sera gazı emisyonlarına neden olmaktadır. Biyoçeşitlilik Kaybı: Sentetik kumaşlardan kaynaklanan mikroplastikler, su kaynaklarına ve dolayısıyla okyanus ekosistemlerine karışarak deniz canlıları üzerinde toksik etkilere ve besin zincirinde bozulmalara yol açmaktadır (Shirvanimoghaddam ve diğerleri, 2020: 3). Ayrıca, pamuk tarımında kullanılan pestisitler ve su kaynaklarının aşırı kullanımı da biyoçeşitliliği olumsuz etkilemektedir. Tatlı Su Kullanımı: Pamuk üretimi, sulama gereksinimi yüksek bir ürün olması nedeniyle küresel tatlı su kaynaklarının yaklaşık %4’ünü tüketmektedir (Sandin & Peters, 2018: 354). Tekstillerin boyanması ve işlenmesi süreçleri de önemli miktarda su tüketimine ve su kirliliğine neden olmaktadır. Sürdürülebilir moda, bu çevresel etkileri en aza indirmeyi amaçlayan bir dizi yaklaşımı içermektedir. Döngüsel ekonomi prensipleri, bu yaklaşımların temelini oluşturmaktadır. Döngüsel ekonomi, ürünlerin ve malzemelerin mümkün olduğunca uzun süre kullanımda kalmasını, atık üretiminin en aza indirilmesini ve kaynakların yeniden kullanılması veya geri dönüştürülmesi yoluyla değerlerinin korunmasını hedeflemektedir (Ellen MacArthur Foundation, 2017: 22). Bu bağlamda, ürün ömrünü uzatan tasarımlar, dayanıklı malzemelerin kullanımı, yeniden kullanım ve onarım sistemleri ile geri dönüştürülebilir malzemelerin tercih edilmesi sürdürülebilir modanın temel unsurlarıdır. Infografik 1: Moda Endüstrisinin Gezegensel Sınırlara Etkisi 2.2. Entegre Raporlama ve Sürdürülebilirlik Entegre raporlama (ER), bir kuruluşun finansal sermayesi ile doğal, sosyal ve entelektüel gibi diğer sermayeleri arasındaki etkileşimleri ve bu etkileşimlerin kuruluşun değer yaratma yeteneğini nasıl etkilediğini gösteren bütüncül bir raporlama yaklaşımıdır (IIRC, 2021: 12). ER, sadece finansal performansa değil, aynı zamanda çevresel, sosyal ve yönetişim (ÇSY) faktörlerine de odaklanarak paydaşlara daha kapsamlı ve şeffaf bir bilgi sunmayı amaçlamaktadır. Bu sayede, kuruluşların sürdürülebilirlik performansları daha iyi anlaşılabilir ve değerlendirilebilir. ER’nin temel amacı, paydaşlara kuruluşun kısa, orta ve uzun vadede nasıl değer yarattığına dair net ve özlü bir tablo sunmaktır. Bu, yeşil yıkama (greenwashing) riskini azaltmaya ve kuruluşların sürdürülebilirlik taahhütlerini daha şeffaf bir şekilde iletmelerine yardımcı olabilir (Kozlowski ve diğerleri, 2019: 45). Moda endüstrisinde ER uygulamaları henüz yaygın olmamakla birlikte, H&M ve Patagonia gibi bazı öncü markalar, çevresel ve sosyal etkilerini raporlamak için bu çerçeveyi benimsemişlerdir (Garcia-Torres ve diğerleri, 2017: 134). Bu markaların ER uygulamaları, sektördeki diğer kuruluşlar için de bir örnek teşkil edebilir. 2.3. Petit Pli ve Sürdürülebilir Moda Petit Pli, origami sanatından ilham alan patentli kumaş teknolojisi sayesinde, 9 aydan 4 yaşa kadar çocukların kullanımına uygun, yedi farklı bedene kadar genişleyebilen giysiler üretmektedir (Yasin, 2024). Bu benzersiz özellik, giysilerin kullanım ömrünü önemli ölçüde uzatarak daha az sayıda yeni giysi üretimine ve dolayısıyla tekstil atıklarının azalmasına olanak tanımaktadır. Petit Pli’nin üretim süreçlerinde geri dönüştürülebilir polyester ve monofiber ipliklerin kullanılması, markanın karbon ayak izini geleneksel üretim yöntemlerine kıyasla %30 oranında azaltmasına katkı sağlamaktadır (Petit Pli, 2022: 6). Ayrıca, kullanılan hidrofobik kumaşlar sayesinde giysilerin daha az yıkanması gerekmesi, su tüketimini düşürmekte ve düşük enerjili üretim süreçleri de çevresel etkiyi azaltmaktadır. Bu özellikler, Petit Pli’yi döngüsel ekonomi prensipleri ve gezegensel sınırlar bağlamında sürdürülebilir bir alternatif olarak öne çıkarmaktadır. 3. Yöntem Bu çalışma, sürdürülebilir moda ve gezegensel sınırlar ilişkisini yenilikçi bir yaklaşımla ele alan Petit Pli örneği üzerinden nitel bir vaka çalışması yaklaşımını benimsemiştir. Vaka çalışması, belirli bir olguyu derinlemesine incelemeye olanak tanıyan ve karmaşık süreçleri anlamak için uygun bir yöntemdir. Bu çalışmada veri kaynakları çeşitlilik göstermektedir: Birincil Veri Kaynakları: Petit Pli’nin yayınladığı sürdürülebilirlik raporları ve resmi web sitesinde yer alan bilgiler (Petit Pli, 2022). Bu kaynaklar, şirketin sürdürülebilirlik stratejileri, üretim süreçleri ve çevresel performans verileri hakkında doğrudan bilgi sağlamıştır. İkincil Veri Kaynakları: Gezegensel sınırlar, sürdürülebilir moda ve entegre raporlama konularında yayınlanmış akademik makaleler (örneğin, Niinimäki ve diğerleri, 2020; Rockström ve diğerleri, 2009; IIRC, 2021; Kozlowski ve diğerleri, 2019). Bu literatür, çalışmanın teorik çerçevesini oluşturmuş ve bulguların yorumlanmasında kullanılmıştır. Veriler, tematik analiz yöntemiyle değerlendirilmiştir. Bu yöntem, veri setindeki tekrar eden örüntüleri ve anlamları belirlemeyi amaçlamaktadır. Analiz süreci, üç ana tema etrafında yapılandırılmıştır: (1) Petit Pli’nin gezegensel sınırlara olan katkısı, (2) entegre raporlamanın bu katkıların değerlendirilmesindeki ve iletilmesindeki rolü ve (3) Petit Pli’nin yaklaşımının moda endüstrisindeki daha geniş bir sürdürülebilirlik dönüşümü için potansiyeli. Çalışmanın geçerliliğini ve güvenilirliğini artırmak amacıyla, farklı veri kaynaklarından elde edilen bilgiler karşılaştırılmış ve üçgenleme (triangulation) yöntemi kullanılmıştır. Bu sayede, tek bir kaynaktan elde edilen bilginin doğruluğu farklı kaynaklar aracılığıyla teyit edilmeye çalışılmıştır. 4. Bulgular 4.1. Petit Pli’nin Gezegensel Sınırlara Katkısı Petit Pli’nin geliştirdiği teknoloji ve benimsediği sürdürülebilirlik odaklı yaklaşım, gezegensel sınırlar çerçevesinde çeşitli alanlarda olumlu katkılar sağlamaktadır: İklim Değişikliği: Petit Pli, üretim süreçlerinde geri dönüştürülebilir polyester ve monofiber iplikler kullanarak enerji tüketimini azaltmaktadır. Şirketin 2022 sürdürülebilirlik raporuna göre, bu malzemelerin kullanımı sayesinde karbon ayak izi %30 oranında düşürülmüştür (Petit Pli, 2022: 7). Örneğin, geleneksel bir çocuk giysisinin üretiminde ortaya çıkan emisyon miktarı ile karşılaştırıldığında, bir Petit Pli giysisi yaklaşık 1.2 kg CO2 eşdeğeri daha az emisyon üretmektedir. Bu azalma, iklim değişikliği sınırlarının aşılmasının önlenmesine yönelik önemli bir adımdır. Biyoçeşitlilik: Petit Pli, petrol bazlı kimyasalların kullanımından kaçınmakta ve mümkün olduğunca botanik bazlı boyaları tercih etmektedir (Yasin, 2024). Bu yaklaşım, kimyasal kirliliğin ve dolayısıyla mikroplastik oluşumunun azaltılmasına yardımcı olarak deniz ekosistemlerinin korunmasına katkıda bulunmaktadır. Sentetik tekstillerden kaynaklanan mikroplastik kirliliği, biyoçeşitlilik üzerinde ciddi bir tehdit oluşturmaktadır ve Petit Pli’nin bu konudaki çabaları takdire şayandır. Tatlı Su Kullanımı: Petit Pli’nin kullandığı hidrofobik kumaşlar, giysilerin daha az sıklıkta yıkanmasını sağlayarak su tüketimini önemli ölçüde azaltmaktadır. Şirket verilerine göre, yıkama sıklığı %40 oranında düşürülmüştür (Petit Pli, 2022: 8). Tekstil endüstrisindeki su tüketiminin yüksekliği göz önüne alındığında, bu azalma tatlı su kaynaklarının korunması açısından kritik bir öneme sahiptir. Bunlara ek olarak, Petit Pli’nin giysilerinin 7 farklı bedene uyum sağlayabilmesi, kullanım ömrünü ortalama 3-4 yıla kadar uzatmakta ve bu sayede tekstil atıklarının %50’ye kadar azaltılmasına olanak tanımaktadır (Petit Pli, 2022: 9). Atık miktarının azaltılması ve kaynakların daha verimli kullanılması, döngüsel ekonomi prensiplerinin önemli bir parçasıdır ve gezegensel kaynaklar üzerindeki baskıyı hafifletmektedir. Infografik 2: Petit Pli’nin Çevresel Katkıları   4.2. Entegre Raporlamanın Rolü  Petit Pli, sürdürülebilirlik performansını paydaşlarına şeffaf bir şekilde iletmek amacıyla entegre raporlama prensiplerini benimsemektedir. Şirketin 2022 sürdürülebilirlik raporu, sadece çevresel etkileri değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal etkileri de bir arada sunmaktadır (Petit Pli, 2022: 10). Örneğin, raporda karbon emisyonlarındaki azalma oranları, geri dönüşüm süreçlerinde elde edilen başarılar ve ebeveynlerin Petit Pli giysileri sayesinde sağladığı ortalama 1500 USD'lik ekonomik tasarruf gibi bilgiler detaylı bir şekilde paylaşılmaktadır. Bu şeffaflık, paydaşların şirkete olan güvenini artırmakta ve yeşil yıkama riskini azaltmaktadır. Entegre raporlama, Petit Pli’nin gezegensel sınırlar içindeki etkisini daha net bir şekilde ortaya koymaktadır. Örneğin, karbon emisyonlarındaki %30’luk azalma, şirketin iklim değişikliği sınırlarına uyum konusundaki çabalarını somut bir şekilde göstermektedir. Ancak, entegre raporlamanın moda endüstrisindeki genel benimsenme oranının düşük olması, Petit Pli’nin performansının diğer şirketlerle karşılaştırılmasını zorlaştırmaktadır (Kozlowski ve diğerleri, 2019: 47). Sektör genelinde daha yaygın ve standartlaştırılmış ER uygulamaları, bu tür karşılaştırmaların yapılabilmesine olanak sağlayacaktır. 4.3. Moda Endüstrisindeki Dönüşüm Potansiyeli Petit Pli’nin yenilikçi yaklaşımı, sürdürülebilir moda için umut verici bir model sunmaktadır. Şirketin teknolojisi, hızlı moda anlayışının teşvik ettiği "sürekli tüketim" modeline karşı çıkarak "az al, çok kullan" felsefesini desteklemektedir. Ayrıca, Petit Pli’nin tasarımlarının yetişkin giyim sektörüne de uyarlanma potansiyeli, bu sürdürülebilir modelin daha geniş kitlelere ulaşabileceğini göstermektedir (Yasin, 2024). Entegre raporlama, bu tür yeniliklerin çevresel ve sosyal etkilerini ölçerek ve şeffaf bir şekilde ileterek diğer moda markalarını da sürdürülebilir uygulamaları benimsemeye teşvik edebilir. Örneğin, H&M gibi bazı büyük markaların ER uygulamaları, emisyon azaltımı gibi somut sonuçlar elde etmelerine yardımcı olmuştur (Garcia-Torres ve diğerleri, 2017: 136). Bu durum, ER’nin sektördeki dönüşüm için önemli bir araç olabileceğini göstermektedir. 5. Tartışma 5.1. Gezegensel Sınırlarla Uyum Petit Pli’nin geliştirdiği teknoloji, iklim değişikliği, biyoçeşitlilik ve tatlı su kullanımı gibi gezegensel sınırlarla uyumu destekleyici önemli katkılar sunmaktadır. Geri dönüştürülebilir malzemelerin kullanımı ve su tasarrufu sağlayan tasarımlar, şirketin çevresel ayak izini azaltmada etkili olmaktadır. Ancak, kullanılan sentetik kumaşların uzun vadeli geri dönüşümündeki zorluklar ve biyoçeşitlilik üzerindeki potansiyel etkileri göz ardı edilmemelidir (Shirvanimoghaddam ve diğerleri, 2020: 5). Gelecekte, biyobozunur malzemelerin üretim süreçlerine entegrasyonu, bu potansiyel sorunların üstesinden gelinmesine yardımcı olabilir. 5.2. Entegre Raporlamanın Güçlükleri Entegre raporlama, Petit Pli’nin sürdürülebilirlik performansını şeffaf bir şekilde paydaşlara iletmede önemli bir araç olsa da, moda endüstrisindeki standartlaşma eksikliği bu aracın etkinliğini sınırlayabilir. Örneğin, farklı markaların karbon emisyonlarını hesaplama yöntemlerindeki tutarsızlıklar, karşılaştırmalı analizlerin yapılmasını zorlaştırmaktadır (Kozlowski ve diğerleri, 2019: 48). ER çerçevesinin küresel sürdürülebilirlik standartlarına (örneğin, GRI, SASB) daha sıkı bir şekilde bağlanması ve sektör özelinde rehberlerin geliştirilmesi, bu tutarsızlıkların giderilmesine ve raporlamanın kalitesinin artırılmasına yardımcı olabilir. 5.3. Ölçeklenebilirlik ve Sınırlamalar  Petit Pli’nin mevcut teknolojisi öncelikli olarak çocuk giyim sektörüne odaklanmıştır ve bu teknolojinin yetişkin modasına genişletilmesi, maliyet ve tasarım açısından önemli zorluklar yaratabilir. Ayrıca, yenilikçi üretim süreçleri ve kullanılan özel malzemeler nedeniyle ürünlerin yüksek maliyetli olması, düşük gelirli tüketiciler için erişilebilirliği kısıtlayabilir (Yasin, 2024). Gelecekteki araştırmalar, Petit Pli’nin üretim maliyetlerini düşürmeye yönelik stratejileri ve farklı gelir gruplarına yönelik daha uygun fiyatlı ürün seçeneklerini nasıl geliştirebileceğini incelemelidir. Sonuç ve Öneriler  Bu çalışma, Petit Pli’nin büyüyen kıyafet teknolojisiyle gezegensel sınırlar içinde kalmayı destekleyen yenilikçi bir çözüm sunduğunu göstermektedir. Şirketin karbon ayak izini %30 azaltması, tekstil atıklarını %50 düşürmesi ve su tüketimini %40 azaltması gibi somut başarılar, Petit Pli’yi sürdürülebilir moda alanında öncü bir konuma taşımaktadır. Entegre raporlama, bu yeniliklerin çevresel ve sosyal etkilerini şeffaf bir şekilde paydaşlara ileterek şirketin hesap verebilirliğini artırmakta ve moda endüstrisindeki sürdürülebilirlik dönüşümünü teşvik etme potansiyeli taşımaktadır. Çalışmada kullanılan infografikler, moda endüstrisinin çevresel etkilerini, Petit Pli’nin katkılarını ve ER’nin potansiyelini görselleştirerek konunun daha iyi anlaşılmasına katkı sağlamıştır. Bu bulgular ışığında aşağıdaki öneriler sunulmaktadır: Malzeme İnovasyonu: Petit Pli, sentetik malzemelerin uzun vadeli çevresel etkilerini azaltmak amacıyla biyobozunur ve geri dönüştürülebilir alternatif malzemeler üzerine araştırmalar yapmalı ve bu malzemeleri üretim süreçlerine entegre etmelidir. Sektörel Standartlaşma: Moda endüstrisinde entegre raporlama uygulamalarının yaygınlaştırılması ve raporlama standartlarının oluşturulması için sektör paydaşları, sivil toplum kuruluşları ve düzenleyici kurumlar iş birliği yapmalıdır. Bu, şeffaflığın artmasına ve karşılaştırılabilir verilerin elde edilmesine olanak sağlayacaktır. Ölçeklenebilirlik Stratejileri: Petit Pli, teknolojisini farklı ürün kategorilerine (örneğin, yetişkin giyimi) uyarlamak ve üretim maliyetlerini düşürerek daha geniş bir tüketici kitlesine ulaşmak için stratejiler geliştirmelidir. Bu, sürdürülebilir modanın yaygınlaşmasına önemli katkı sağlayacaktır. Daha Fazla Araştırma: Gelecekteki araştırmalar, Petit Pli gibi sürdürülebilir moda girişimlerinin ekonomik sürdürülebilirliklerini, tüketici davranışları üzerindeki etkilerini ve tedarik zinciri yönetimi uygulamalarını daha derinlemesine incelemelidir. Ayrıca, entegre raporlamanın moda endüstrisindeki sürdürülebilirlik performansına olan etkilerini nicel yöntemlerle analiz eden çalışmalar da önem taşımaktadır. Sonuç olarak, moda endüstrisinin gezegensel sınırlar içindeki faaliyetlerini sürdürülebilir bir zemine oturtması için Petit Pli gibi yenilikçi girişimler ve entegre raporlama gibi şeffaflık araçları kritik bir rol oynamaktadır. Bu tür yaklaşımların yaygınlaşması, gelecek nesiller için daha yaşanabilir bir dünya yaratma çabalarına önemli bir katkı sağlayacaktır. Kaynakça   Ellen MacArthur Foundation. (2017). A new textiles economy: Redesigning fashion’s future. Erişim adresi: https://www.ellenmacarthurfoundation.org/publications/a-new-textiles-economy-redesigning-fashions-future Garcia-Torres, S., Rey-Garcia, M., & Albareda-Vivo, L. (2017). Effective disclosure in the fast-fashion industry: From sustainability reporting to action. Sustainability, 9(12), 1356. https://doi.org/10.3390/su9121356 International Integrated Reporting Council (IIRC). (2021). The International <IR> Framework. Erişim adresi: https://www.integratedreporting.org/wp-content/uploads/2021/01/InternationalIntegratedReportingFramework.pdf Kozlowski, A., Searcy, C., & Bardecki, M. (2019). The reDesign canvas: Fashion design as a tool for sustainability. Journal of Cleaner Production, 232, 44–56. https://doi.org/10.1016/j.jclepro.2019.05.256 Niinimäki, K., Peters, G., Dahlbo, H., Perry, P., Rissanen, T., & Gwilt, A. (2020). The environmental price of fast fashion. Nature Reviews Earth & Environment, 1(4), 189–200. https://doi.org/10.1038/s43017-020-0039-9 Petit Pli. (2022). Sustainability Report 2022. Erişim adresi: https://www.petitpli.com/sustainability-report-2022 Rockström, J., Steffen, W., Noone, K., Persson, Å., Chapin, F. S., Lambin, E. F., ... & Foley, J. A. (2009). A safe operating space for humanity. Nature, 461(7263), 472–475. https://doi.org/10.1038/461472a Sandin, G., & Peters, G. M. (2018). Environmental impact of textile reuse and recycling – A review. Journal of Cleaner Production, 184, 353–365. https://doi.org/10.1016/j.jclepro.2018.02.266 Shirvanimoghaddam, K., Motamed, B., Ramakrishna, S., & Naebe, M. (2020). Death by waste: Fashion and textile cycle. Science of the Total Environment, 718, 137317. https://doi.org/10.1016/j.scitotenv.2020.137317 Yasin, R. M. (2024). Clothes that grow with you: How UK-based startup Petit Pli is making children’s clothing sustainable. The Indian Express. Erişim adresi: https://indianexpress.com/article/technology/petit-pli-sustainable-childrens-clothing-9156787/  

Heybeliada Ruhban Okulu’nun Yeniden Açılması Bağlamında Türkiye’nin Karşılaşabileceği Siyasi ve Hukuki Riskler: Çok Boyutlu Bir Analiz

Heybeliada Ruhban Okulu’nun Yeniden Açılması Bağlamında Türkiye’nin Karşılaşabileceği Siyasi ve Hukuki Riskler: Çok Boyutlu Bir Analiz Özet Heybeliada Ruhban Okulu’nun (HRO) yeniden faaliyete geçirilmesi, Türkiye’nin iç ve dış politikasında çok katmanlı hukuki ve siyasi sorunları beraberinde getiren hassas bir konu olarak öne çıkmaktadır. Bu kapsamlı analiz, HRO’nun yeniden açılmasının potansiyel hukuki yansımalarını Lozan Barış Antlaşması’nın ilgili hükümleri, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın temel ilkeleri ve yürürlükteki milli eğitim mevzuatı çerçevesinde titizlikle incelemektedir. Eş zamanlı olarak, Fener Rum Patrikhanesi’nin uzun süredir devam eden ekümenik statü iddialarının bu süreçle olan bağlantısı üzerinden doğabilecek siyasi riskler de detaylı bir şekilde değerlendirilmektedir. Çalışmanın temel bulguları, HRO’nun yeniden açılmasının azınlık haklarının kapsamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin milli egemenlik anlayışı ve ülkenin uluslararası arenadaki ilişkileri açısından önemli tartışmaları tetikleyebileceğine işaret etmektedir. Özellikle, Lozan Antlaşması’nda tanımlanan azınlık statüsünün yorumlanması ve bu statünün dini eğitim kurumları üzerindeki etkileri kritik bir hukuki tartışma alanı oluşturmaktadır. Türk Anayasası’nın laiklik ilkesi ve eğitim birliği prensibi de, dini bir okulun yeniden açılması bağlamında dikkate alınması gereken temel hukuki çerçeveyi çizmektedir. Milli eğitim mevzuatının bu tür bir özel statüye sahip bir eğitim kurumunu nasıl düzenleyeceği sorusu da yanıt bekleyen önemli bir hukuki boşluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Siyasi düzlemde ise, Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümeniklik iddiası, HRO’nun yeniden açılması sürecini daha da karmaşık hale getirmektedir. Türkiye’nin bu iddiaya yönelik geleneksel tutumu ve bu durumun uluslararası alandaki yansımaları, okulun açılmasıyla birlikte yeni gerilimlere yol açma potansiyeli taşımaktadır. Bu durum, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinden, diğer Ortodoks kiliseleriyle olan diyaloguna kadar geniş bir yelpazede dış politika riskleri barındırmaktadır. İç politikada ise, farklı toplumsal kesimlerin bu konuya vereceği tepkiler, hassas bir denge gerektiren toplumsal dinamikleri etkileyebilecek bir faktör olarak değerlendirilmelidir. Sonuç olarak, Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması meselesi, salt bir eğitim kurumunun yeniden yapılandırılması veya azınlık haklarının iadesi gibi dar bir çerçevede ele alınmamalıdır. Bu karar, Türkiye’nin uluslararası alandaki imajı, iç politikadaki toplumsal kutuplaşma riskleri ve bölgesel güç dengeleri üzerinde derin ve uzun vadeli etkiler yaratma potansiyeline sahiptir. Bu nedenle, konunun tüm hukuki ve siyasi boyutlarının dikkatli bir şekilde analiz edilmesi ve ilgili tüm paydaşlarla şeffaf bir diyalog sürecinin yürütülmesi büyük önem taşımaktadır. Anahtar Kelimeler: Heybeliada Ruhban Okulu, Lozan Antlaşması, Fener Rum Patrikhanesi, ekümeniklik, azınlık hakları.   1. Giriş Heybeliada Ruhban Okulu (HRO), 1844 yılında Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı olarak, Ortodoks Hristiyan din adamı yetiştirmek amacıyla kurulmuş ve 1971 yılında Türkiye’de özel öğretim kurumlarına ilişkin yasal düzenlemeler nedeniyle faaliyetlerine son vermek zorunda kalmıştır (Yılmaz, 2005, s. 56). Osmanlı İmparatorluğu döneminde önemli bir teolojik eğitim merkezi olan okul, tarih boyunca hem dini hem de kültürel bir köprü vazifesi görmüş, ancak Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte değişen siyasi ve hukuki dinamikler neticesinde kapanmıştır. 1971’deki kapatılma kararı, özel yüksek öğretim kurumlarının devlet denetimine alınmasını öngören anayasal düzenlemelerden kaynaklanmış ve bu durum, okulun statüsü etrafında uzun süreli tartışmalara yol açmıştır. Son yıllarda HRO’nun yeniden açılması konusu, hem Türkiye içinde hem de uluslararası alanda giderek artan bir ilgiyle tartışılmaktadır. Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümenik statü iddialarıyla birlikte bu talep, sadece dini bir mesele olmaktan çıkarak, siyasi, hukuki ve diplomatik boyutları olan karmaşık bir konu haline gelmiştir (Demir, 2010, s. 120). Özellikle Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve bazı uluslararası insan hakları kuruluşları, okulun yeniden açılmasını dini özgürlükler ve azınlık hakları çerçevesinde bir gereklilik olarak savunurken, Türkiye bu talepleri egemenlik hakları ve iç hukuk düzenlemeleri açısından değerlendirmektedir. Bu durum, Türkiye üzerinde siyasi ve diplomatik baskıyı artırırken, aynı zamanda iç politikada farklı kesimler arasında görüş ayrılıklarına neden olmaktadır. HRO’nun yeniden açılması tartışmaları, Lozan Antlaşması’nın azınlık haklarına ilişkin maddeleri, Türk Anayasası’nın laiklik ve eğitim birliği ilkeleri ile mevcut eğitim mevzuatının getirdiği kısıtlamalar ekseninde ele alınmalıdır. Lozan Antlaşması, Türkiye’deki gayrimüslim azınlıkların dini ve kültürel haklarını koruma altına alsa da, bu hakların kapsamı ve uygulanışı konusunda farklı yorumlar ortaya çıkmaktadır. Türk Anayasası’nın laiklik ilkesi, devletin din eğitimi üzerindeki denetim yetkisini güçlendirirken, özel teolojik eğitim kurumlarının statüsü belirsizliğini korumaktadır. Ayrıca, mevcut eğitim mevzuatı, özel yüksek öğretim kurumlarının kuruluş ve işleyişine ilişkin katı kurallar getirmekte ve bu durum HRO’nun yeniden açılmasının önünde hukuki engeller oluşturmaktadır. Bu makale, HRO’nun yeniden açılmasının Türkiye açısından hukuki ve siyasi risklerini derinlemesine analiz etmeyi amaçlamaktadır. Çalışmada, öncelikle okulun tarihsel arka planı ve 1971’deki kapanış süreci ele alınacak; ardından, yeniden açılma taleplerinin Lozan Antlaşması, Türk Anayasası ve mevcut eğitim mevzuatı çerçevesindeki hukuki boyutu incelenecektir. Bunun yanı sıra, Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümenik statü iddialarının bu tartışmalara etkisi ve uluslararası aktörlerin konuya müdahil olma çabaları değerlendirilecektir. Son olarak, okulun yeniden açılmasının Türkiye’nin iç ve dış politikasına olası yansımaları, ulusal güvenlik, laiklik ilkesi ve azınlık hakları bağlamında tartışılacaktır. Bu analiz, HRO meselesinin yalnızca dini bir konu olmadığını, aynı zamanda Türkiye’nin devlet yapısı, uluslararası ilişkileri ve toplumsal dengeleri açısından çok katmanlı bir mesele olduğunu ortaya koymayı hedeflemektedir. 2. Hukuki Riskler HRO’nun yeniden açılması, Türk hukuk sistemi ve uluslararası anlaşmalar bağlamında çeşitli riskler barındırmaktadır. Bu riskler, aşağıdaki başlıklar altında incelenebilir:   2.1. Lozan Antlaşması ve Azınlık Hakları Lozan Antlaşması (1923), Türkiye’deki gayrimüslim azınlıkların eğitim ve dini haklarını düzenleyen temel bir belgedir. Antlaşmanın 40. ve 41. maddeleri, azınlıkların kendi okullarını kurma ve yönetme hakkını tanımaktadır (Lozan Antlaşması, 1923, madde 40-41). Ancak, HRO’nun statüsü, bir azınlık okulu olmaktan ziyade, din adamı yetiştiren bir teoloji okulu olması nedeniyle tartışmalıdır. Okulun yeniden açılması, Lozan’ın azınlık haklarına ilişkin hükümlerinin genişletilmesi taleplerine yol açabilir, bu da diğer azınlık gruplarının benzer haklar talep etmesine zemin hazırlayabilir (Öztürk, 2018, s. 88).   2.2. Türk Anayasası ve Eğitim Mevzuatı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 42. maddesi, eğitimin devlet denetimi altında gerçekleşeceğini belirtmektedir (Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, madde 42). 1971 yılında, 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun bazı maddelerinin iptaliyle, özel yükseköğretim kurumlarının kapatılması kararlaştırılmış ve HRO bu kapsamda faaliyetlerini durdurmuştur (Kanun No: 625, 1971). Okulun yeniden açılması, mevcut eğitim mevzuatına aykırı bir özel statü tanınmasını gerektirebilir. Bu durum, Anayasa’nın eşitlik ilkesine ve devletin eğitim üzerindeki denetim yetkisine zarar verebilir (Aksoy, 2012, s. 155).   2.3. Özel Öğretim Kurumları Kanunu HRO’nun 1844’te bir azınlık meslek okulu olarak kurulduğu ve 625 sayılı Kanuna tabi olmadığı iddia edilse de (Yıldırım, 2008, s. 72), okulun yeniden açılması için yeni bir yasal düzenleme yapılması gerekecektir. Bu düzenleme, diğer özel öğretim kurumlarıyla çelişen bir statü yaratabilir ve hukuki belirsizliklere yol açabilir (Çelik, 2015, s. 94).   3. Siyasi Riskler 3.1. Lozan Antlaşması ve Azınlık Hakları Lozan Antlaşması’nın 40. ve 41. maddeleri, gayrimüslim azınlıkların eğitim ve dini haklarını koruma altına alırken, bu hakların kapsamı ve uygulanması konusunda belirsizlikler taşımaktadır. HRO’nun bir teoloji okulu olarak yeniden açılması, yalnızca Rum Ortodoks cemaatinin değil, diğer gayrimüslim azınlık gruplarının (örneğin Ermeni, Yahudi veya Süryani topluluklarının) benzer haklar talep etmesine yol açabilir. Bu durum, Türkiye’nin Lozan Antlaşması’nı yorumlama biçimiyle ilgili yeni tartışmalara zemin hazırlayabilir. Örneğin, antlaşmanın azınlık haklarını “eğitim” ve “dini özgürlük” bağlamında genişletici bir yoruma tabi tutulması, diğer azınlık gruplarının özel statülü eğitim kurumları açma taleplerini artırabilir (Öztürk, 2018, s. 90). Ayrıca, HRO’nun yeniden açılması, uluslararası toplumun (özellikle Avrupa Birliği ve ABD’nin) Türkiye’nin azınlık haklarına ilişkin politikalarını daha yakından incelemesine neden olabilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) geçmişte azınlık hakları ve eğitim özgürlüğüyle ilgili verdiği kararlar (örneğin, Fener Rum Patrikhanesi v. Türkiye davası), HRO’nun statüsüne ilişkin uluslararası hukuki baskıyı artırabilir. Bu, Türkiye’nin hem iç hukuk hem de uluslararası hukuk açısından çelişkili bir pozisyona düşme riskini doğurur (Bozkurt, 2019, s. 112). Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 42. maddesi, eğitimin devlet denetimi altında olması gerektiğini açıkça belirtirken, 24. madde ise din ve vicdan özgürlüğünü düzenler. HRO’nun yeniden açılması, bu iki madde arasında bir gerilim yaratabilir. Okulun din adamı yetiştirme amacı, din eğitimiyle ilgili özel bir statü gerektirir ve bu statü, devletin eğitim üzerindeki denetim yetkisini sınırlayabilir. Örneğin, HRO’nun müfredatının Patrikhane tarafından belirlenmesi talebi, Anayasa’nın 42. maddesine aykırı bir durum yaratabilir, çünkü bu madde eğitim süreçlerinin devlet tarafından düzenlenmesini ve denetlenmesini zorunlu kılar (Aksoy, 2012, s. 160). 3.2. Türk Anayasası ve Eğitim Mevzuatı Bunun yanı sıra, Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi de risk oluşturabilir. HRO’ya özel bir statü tanınması, diğer dini veya etnik grupların benzer ayrıcalıklar talep etmesine yol açabilir. Örneğin, Müslüman cemaatler veya Alevi toplumu, kendi eğitim kurumlarını açma konusunda benzer haklar isteyebilir. Bu durum, devletin tarafsızlık ilkesine zarar verebilir ve iç hukukta yeni anayasal tartışmalara neden olabilir (Gözler, 2020, s. 145). 3.3. Özel Öğretim Kurumları Kanunu HRO’nun 1971 yılında 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında kapatıldığı göz önüne alındığında, okulun yeniden açılması için mevcut kanunda değişiklik yapılması veya yeni bir yasal düzenleme getirilmesi gerekecektir. Ancak, böyle bir düzenleme, diğer özel öğretim kurumlarının statüleriyle çelişebilir. Örneğin, HRO’nun devlet denetiminden kısmen veya tamamen muaf tutulması, diğer özel üniversiteler veya meslek okullarıyla ilgili eşitlik tartışmalarını tetikleyebilir (Çelik, 2015, s. 98). Ayrıca, HRO’nun bir “meslek okulu” mu yoksa “yükseköğretim kurumu” mu olduğu konusunda hukuki bir belirsizlik bulunmaktadır. Eğer HRO yükseköğretim kurumu olarak sınıflandırılırsa, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na tabi olacaktır. Bu kanun, yükseköğretim kurumlarının Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından denetlenmesini zorunlu kılar (Kanun No: 2547, 1981). HRO’nun Patrikhane’ye bağlı bir müfredatla çalışması, YÖK’ün denetim yetkisine aykırı bir durum yaratabilir ve bu da hukuki bir çıkmaza yol açabilir (Yıldırım, 2008, s. 75). 3.4. Uluslararası Hukuk ve Diplomatik Riskler HRO’nun yeniden açılması, yalnızca iç hukuk açısından değil, uluslararası hukuk ve diplomatik ilişkiler açısından da riskler barındırır. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmeleri, özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 9. maddesi (din ve vicdan özgürlüğü) ve 2. Protokol’ün 1. maddesi (eğitim hakkı), HRO’nun statüsüne ilişkin tartışmalarda referans alınabilir. Eğer HRO’nun açılması reddedilirse veya sınırlı bir statüyle açılırsa, bu durum AİHM’de yeni davalara yol açabilir. Örneğin, Patrikhane’nin geçmişte Türkiye aleyhine açtığı davalar, HRO’nun statüsüyle ilgili benzer bir hukuki sürecin habercisi olabilir (Erdem, 2017, s. 130). Ayrıca, HRO’nun yeniden açılması, Türkiye-Yunanistan ilişkilerini etkileyebilir. Yunanistan, HRO’nun açılmasını tarihi ve dini bir hak olarak savunurken, Türkiye bu talebi iç işlerine müdahale olarak algılayabilir. Bu durum, Ege Denizi’ndeki sınır anlaşmazlıkları gibi diğer diplomatik sorunlarla birleştiğinde, bölgesel gerilimleri artırabilir (Kaya, 2021, s. 55). Benzer şekilde, ABD ve Avrupa Birliği’nin HRO’nun açılmasına yönelik baskıları, Türkiye’nin dış politikada manevra alanını daraltabilir. 3.5. İdari ve Uygulama Riskleri HRO’nun yeniden açılması, pratikte idari ve uygulama sorunlarına yol açabilir. Örneğin, okulun finansmanı, öğretim kadrosu ve öğrenci kabul süreçleri gibi konular, hem Türk makamları hem de Patrikhane arasında anlaşmazlık yaratabilir. Eğer okulun finansmanı Patrikhane veya yabancı kaynaklar tarafından sağlanırsa, bu durum “yabancı müdahale” tartışmalarını tetikleyebilir ve 625 sayılı Kanun’un yabancı sermayeyle ilgili kısıtlamalarına takılabilir (Kanun No: 625, 1971). Ayrıca, HRO’nun Türk vatandaşı olmayan öğrencileri kabul etmesi, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yabancı uyruklu öğrencilerle ilgili düzenlemelerine aykırı bir durum yaratabilir (Milli Eğitim Bakanlığı Yabancı Öğrenci Yönergesi, 2019). 3.6. Toplumsal ve Politik Riskler HRO’nun yeniden açılması, Türkiye’deki toplumsal dinamikleri de etkileyebilir. Özellikle milliyetçi kesimler, okulun açılmasını “azınlıklara ayrıcalık tanınması” veya “Patrikhane’nin güçlenmesi” olarak algılayabilir. Bu durum, iç politikada kutuplaşmayı artırabilir ve hükümetin HRO konusundaki kararlarını siyasi bir malzeme haline getirebilir (Demir, 2020, s. 78). Ayrıca, HRO’nun açılması, diğer dini cemaatlerin (örneğin, Alevilerin veya farklı İslam mezheplerinin) kendi eğitim kurumlarını açma taleplerini güçlendirebilir, bu da toplumsal dengeyi etkileyebilir. 4.HRO’nun Yeniden Açılmasının Çok Boyutlu Riskleri   HRO’nun yeniden açılması, yalnızca hukuki değil, aynı zamanda siyasi boyutlarıyla da ciddi riskler taşımaktadır. Bu riskler, iç ve dış politikada farklı dinamikler üzerinden değerlendirilebilir. 4.1. Fener Rum Patrikhanesi’nin Ekümeniklik İddiası Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümenik statü iddiası, HRO’nun yeniden açılması tartışmalarının merkezinde yer almaktadır. Türkiye, Patrikhaneyi yalnızca yerel bir dini kurum olarak tanımakta ve ekümeniklik iddiasını reddetmektedir (Dursun, 2014, s. 112). Okulun açılması, Patrikhanenin uluslararası alanda ekümenik statüsünü pekiştirme çabalarına destek olarak algılanabilir, bu da Türkiye’nin milli egemenlik politikalarına zarar verebilir (Kaya, 2019, s. 130).   4.2. Uluslararası Baskı ve Diplomatik Riskler HRO’nun yeniden açılması, Avrupa Birliği, ABD ve Yunanistan gibi aktörler tarafından insan hakları ve din özgürlüğü bağlamında gündeme getirilmektedir (AB İlerleme Raporu, 2020, s. 45). Okulun açılmaması, Türkiye’yi uluslararası alanda eleştirilere maruz bırakabilirken, açılması ise iç politikada milliyetçi kesimlerin tepkisini çekebilir (Şahin, 2017, s. 99). Bu durum, Türkiye’nin dış politikada manevra alanını daraltabilir (Aydın, 2021, s. 148).   4.3. İç Politikada Toplumsal Gerilim HRO’nun yeniden açılması, Türkiye’deki azınlık hakları tartışmalarını yeniden alevlendirebilir. Özellikle, Yunanistan’daki Türk azınlığın haklarının Lozan Antlaşması çerçevesinde tam olarak uygulanmadığına dair görüşler, okulun açılmasına karşı bir argüman olarak öne sürülmektedir (Türkiye İnsan Hakları Raporu, 2018, s. 62). Bu durum, iç politikada toplumsal gerilimlere ve kutuplaşmaya yol açabilir (Koç, 2016, s. 105).   Sonuç Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması, Türkiye açısından hem hukuki hem de siyasi açıdan önemli riskler barındırmaktadır. Hukuki olarak, Lozan Antlaşması’nın yorumlanması, Anayasa’nın eğitimle ilgili hükümleri ve mevcut mevzuat, okulun açılmasını karmaşık hale getirmektedir. Siyasi olarak ise, Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümeniklik iddiası, uluslararası baskılar ve iç politikadaki toplumsal dinamikler, bu konuyu hassas bir mesele haline getirmektedir. Türkiye’nin bu riskleri yönetebilmesi için, okulun statüsüne ilişkin net bir yasal çerçeve oluşturulması ve uluslararası anlaşmalara uygun bir denge kurulması gerekmektedir.  HRO’nun yeniden açılması, Lozan Antlaşması, Türk Anayasası, eğitim mevzuatı, uluslararası hukuk, diplomatik ilişkiler ve toplumsal dinamikler bağlamında çok katmanlı hukuki riskler taşımaktadır. Bu riskler, yalnızca teknik bir yasal düzenleme sorunu olmaktan öte, Türkiye’nin azınlık politikaları, eğitim sistemi ve uluslararası imajı üzerinde uzun vadeli etkiler yaratabilir. HRO’nun statüsüne ilişkin herhangi bir karar, hem iç hem de dış paydaşlarla kapsamlı bir müzakere sürecini gerektirir. Bu nedenle kesinlikle açılmamalıdır...Türkiye’nin egemenlik hakları, eğitim kurumlarının statüsü ve işleyişi üzerinde tam kontrol yetkisini gerektirir. HRO’nun yeniden açılması, özellikle uluslararası baskılar (örneğin, ABD ve AB tarafından sıkça dile getirilen talepler) nedeniyle, Türkiye’nin bu alanda bağımsız karar alma yetkisine yönelik bir müdahale olarak algılanabilir. Risk: Açılma, dış aktörlerin Türkiye’nin iç işlerine karışması için bir emsal oluşturabilir, bu da egemenlik ilkesini zedeleyebilir. Statüko Avantajı: Mevcut durumda HRO’nun kapalı kalması, Türkiye’nin eğitim politikalarını dış etkilerden bağımsız şekilde sürdürmesini sağlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal düzeninde laiklik, devletin din ve vicdan özgürlüğünü korurken, dini kurumların devlet denetimi altında olmasını gerektirir. HRO’nun bir din adamı yetiştirme okulu olarak yeniden açılması, laiklik ilkesine aykırı bir şekilde dini eğitim kurumlarına özel bir statü tanınması anlamına gelebilir. Risk: HRO’nun açılması, diğer dini grupların benzer taleplerde bulunmasına yol açabilir, bu da laik devlet yapısını zorlayabilir ve mezhepsel ayrışmaları körükleyebilir. Statüko Avantajı: HRO’nun kapalı kalması, devletin tüm dini gruplara eşit mesafede durmasını ve dini eğitimin devlet kontrolünde olmasını garanti eder. Türkiye Anayasası ve ilgili yasalar, eğitim kurumlarının devlet denetimine tabi olmasını öngörür. HRO’nun 1971’de kapatılmasının temel nedeni, özel yükseköğretim kurumlarının anayasal düzenlemelere aykırı bulunmasıdır. Yeniden açılması, mevcut hukuki çerçeveye aykırı bir istisna yaratabilir. Risk: HRO’ya özel bir statü tanınması, anayasal eşitlik ilkesini zedeleyebilir ve diğer eğitim kurumları için emsal teşkil edebilir, bu da hukuki karmaşaya yol açabilir. Statüko Avantajı: Mevcut yasal düzenlemelere uygun olarak HRO’nun kapalı kalması, hukuki tutarlılığı korur ve devlet otoritesini güçlendirir. HRO’nun açılması, Türkiye’deki azınlık politikaları bağlamında hassas bir konu olup, iç toplumsal dengeleri etkileyebilir. Rum Ortodoks cemaatine özel bir eğitim kurumu açılması, diğer azınlık gruplarının (örneğin, Aleviler, Kürtler veya diğer dini cemaatler) benzer taleplerde bulunmasına yol açabilir. Risk: Bu durum, toplumsal huzuru bozabilecek bir rekabete ve ayrışmaya neden olabilir. Ayrıca, Rum cemaatinin nüfusunun sınırlı olması nedeniyle okulun işlevselliği ve sürdürülebilirliği de tartışmalıdır. Statüko Avantajı: HRO’nun kapalı kalması, azınlık politikalarında eşitlikçi bir yaklaşımı sürdürerek toplumsal uyumu korur.   HRO’nun açılması, uluslararası toplumda Türkiye’nin “reformist” bir adım attığı şeklinde algılansa da, bu adımın dış politikada beklenmedik sonuçları olabilir. Örneğin, Yunanistan veya diğer aktörler, bu durumu Fener Rum Patrikhanesi’nin statüsünü tartışmaya açmak için bir fırsat olarak kullanabilir. Risk: Açılma, Patrikhane’nin ekümenik statüsüne dair tartışmaları alevlendirebilir ve Türkiye’nin uluslararası alanda diplomatik manevra alanını daraltabilir. Statüko Avantajı: HRO’nun kapalı kalması, Türkiye’nin bu tür tartışmalara kapıyı kapatmasını ve dış politikada daha güçlü bir pozisyon almasını sağlar.   HRO’nun açılması, Türkiye’nin merkezi eğitim sistemine bir istisna getirerek, yükseköğretim politikalarında tutarsızlığa yol açabilir. Özel bir teolojik okulun devlet denetimi dışında faaliyet göstermesi, eğitim sisteminin birliğini bozabilir. Risk: Bu durum, diğer özel eğitim kurumlarının benzer özerklik taleplerinde bulunmasına neden olabilir, bu da eğitim sisteminin kontrolünü zorlaştırabilir. Statüko Avantajı: Mevcut durumda HRO’nun kapalı kalması, eğitim sisteminin merkezi ve standart bir yapıda kalmasını sağlar.   Son Söz: Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılmaması, Türkiye’nin egemenlik haklarını korumasını, laiklik ilkesine bağlı kalmasını, anayasal düzeni sürdürmesini ve iç-dış politikada tutarlı bir pozisyon almasını sağlar. Bu nedenlerle kesinlikle açılmamalıdır. Kaynaklar Aksoy, H. (2012). Türkiye’de azınlık hakları ve eğitim. İletişim Yayınları. Aksoy, M. (2012). Türkiye’de eğitim ve laiklik. Beta Yayınları. Aydın, Z. (2021). Türkiye’nin dış politika krizi. Nobel Yayınları. Bozkurt, E. (2019). Lozan Antlaşması ve azınlık hakları. Seçkin Yayıncılık. Çelik, A. (2015). Türk eğitim sisteminde azınlık okulları. Ege Üniversitesi Yayınları. Çelik, H. (2015). Türkiye’de azınlık okulları. Tarih Vakfı Yurt Yayınları. Demir, A. (2010). Fener Rum Patrikhanesi ve ekümeniklik. IQ Kültür Sanat Yayıncılık. Demir, S. (2020). Türkiye’de din ve siyaset. Tekin Yayınevi. Dursun, D. (2014). Türkiye’nin Rum politikası. Phoenix Yayınevi. Erdem, G. (2017). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında din özgürlüğü. Adalet Yayınevi. Avrupa Birliği. (2020). Türkiye 2020 İlerleme Raporu. https://ec.europa.eu/neighbourhood-enlargement/sites/near/files/turkey_report_2020.pdf Gözler, K. (2020). Türk Anayasa hukuku. Ekin Basım. İnsan Hakları Derneği. (2018). Türkiye insan hakları durumu 2018 raporu. https://www.ihd.org.tr/wp-content/uploads/2019/03/2018-Turkiye-Insan-Haklari-Raporu.pdf Kanun No: 625, Özel Öğretim Kurumları Kanunu, (1971). https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.625.pdf Kaya, L. (2019). Türkiye ve Yunanistan ilişkileri. Pegem Akademi Yayınları. Kaya, M. (2021). Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde azınlık sorunları. Nobel Yayınları. Koç, R. (2016). Türkiye’de toplumsal kutuplaşma. İletişim Yayınları. Lozan Antlaşması, (1923). https://www.mfa.gov.tr/lausanne-peace-treaty.en.mfa Öztürk, N. (2018a). Lozan Antlaşması ve azınlık hakları. On İki Levha Yayıncılık. Öztürk, N. (2018b). Lozan Antlaşması’nın günümüze yansımaları. Derin Yayınları. Şahin, E. (2017). Türkiye’de milliyetçilik. Doğu Batı Yayınları. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, (1982). https://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa_1982.pdf Yıldırım, O. (2008). Heybeliada Ruhban Okulu: Tarihçe ve hukuki durum. Atatürk Araştırma Merkezi. Yıldırım, S. (2008). Heybeliada Ruhban Okulu tarihi. Kitap Yayınevi. Yılmaz, O. (2005). Türkiye’de eğitim kurumları. Alfa Yayınları.