Tüm Bilgi Paylaşımlarım

Yeni Akademik Yılının Vatanımıza, Milletimize Hayırlara Vesile Olması Dileği İle....

                                                                                             “Büyük senfoniler, büyük orkestralarla                                                                                               ve en önemlisi ‘büyük şefler’ ile çalınır.                                                                                              iyi orkestra iyi enstrüman çalanlarla  kurulur                                                                                                  Üniversiteler de” ..... o.e   Dünya üniversitesi olma ülküsüne yönelik olarak "Türk Ulusunu” çağdaş uygarlığın en ön safhasına geçirme,bilimde, teknikte özgür ve bağımsız olarak hareket edebilme,dünyanın en gelişmiş ülkesi olarak diğer ülkelere liderlik edebilme ve sürekli ilerlemenin bir düşünce-nesnesi olarak somut çıktılar elde edebilmek için Ulusal irade seslenişi yeteneğini, diğer bir deyişle kolektif ruh/irade varlığını çağdaş bilim ve akılcılıkla geliştirmek.Bu bağlamda; beşeri sermayemizin, aydınlık yarınlarımızın umudu olan gençlerimizi ;Fikri, Vicdanı ve İrfanı Hür olarak Kadim değerlere (İnancına, Tarihine , Kültürüne )bağlı analitik düşünen, tartışan , üreten bireyler olarak yetiştirmek....    Kadim değerlere bağlı, çalışan, üreten, hak eden, mensubu olmaktan gurur duyduğumuz üniversitemizi şerefle temsil edebilen bireyler olabilmek için, Yeni Eğitim Öğretim yılının, ülkemizin küresel güçler ve yerli işbirlikçilerinin 15 Temmuz işgal  girişimiine ve  tüm olumsuzluklara  inat 2023-2071 hedeflerine ulaşmada aydınlık ve çağdaş bir yıl olması dileği ile…   Dünya Üniversitesi Yaratmada Vizyon Arayışları: Yeni Zihin Haritası  Prof. Dr. Orhan Elmacı  -  23 Eylül 2013Resim Ekle Düzenle Sil   ilk söz: "Üniversite sadece bilim için değildir, aynı zamanda Hak, Hukuk, Adalet ve Cumhuriyet içinde üniversite gereklidir.Üniversite Cumhuriyet'in sahipliğindedir."Memleket işlerinde, millet işlerinde, gerçek işlerde, duyguya, hatıra, kardeşliğe ve dostluğa bakılmaz. "   Üniversite rektör adaylarının sadece öğretim üyelerinin katıldığı seçim sistemi ile  belirlenmesi yanlıştı. Kalkması çok iyi oldu. Üniversitede kısır,seviyesiz bir rektörlük seçim kampanya kulislerinin önünü kapattı. Bunun demokrasi ile de alakası yoktu. Mevcut sistem 12 eylülün ürünü bambaşka bir seçimdi..Sadece öğretim üyelerinin  (Yard.Doçent./Doçent ve profesör) oy kullandığı  bir seçim sistemi ...    Bunun "çalışanı" vardı.... "öğrencisi" vardı...Araştırma Görevlisi vardı...Okutmanı vardı...Uzmanı vardı.....        Dünyanın yaşadığı değişim ve dönüşüm sürecinde serbest piyasa ekonomisi dışında sahneye konan ekonomik modeller, rekabetçi ve yenilikçi iç dinamikten yoksun olmasından dolayı ya kısmen ya da tamamen serbest piyasa ekonomisine dönüşmüşler ve dönüşmeye devam etmektedirler. Küresel oyun kurucularından ve dolayısıyla oyunun kurallarını belirleyen güçlerden bir tanesi AB’dir. Küresel entegrasyonda Türkiye, AB’ye üye olma sürecini bir strateji olarak benimsemiş. Bu strateji; aynı zamanda, Türkiye ekonomisinin istikrar arayışını beraberinde getirmiştir. Bu strateji kapsamında, başlamış olan değişimin, üretim yapısının faktör ve sektörel bileşenleri ile bölgesel dağılımı ve kurumsal çerçevesine de genişlemesi gerekliliği realitesini ortaya çıkarmıştır. Bu ise; gerçekleştirilen ve 2013 tarihinde tamamen yürürlüğe giren yasal değişikliklerle beraber artık, sektör ve firma düzeyinde yapılacak düzenlemelerle gerekli kılmakta. Özellikle, fiyat dışındaki rekabet gücü unsurları, sektörel bazda rekabet avantaj ve dezavantajları, ileri teknoloji ürünlerinin üretiminde sağlanacak performans, sektörel kümeler, KOBİ’ler için strateji geliştirilmesi, hizmetler sektörü ihracatının rekabet gücünün artırılması, imalat sanayinde inovasyon modelleri, verimlilik artışı için izlenmesi gereken politikalar, yenilikçilik ve girişimciliğin önünü açacak politikalar gibi alternatifler üzerinde yapılacak çalışmalar ile, Türkiye’yi uluslararası piyasalarda rekabet yarışında öne çıkartacak bir ekonomik yapının yolunu açacaktır.        Dünya genelinde yaşanan ekonomik gelişmeler mikro boyuttaki yansımaları işletmelerin genetik kodları (müşteri, teknoloji, mamul, üretim süreçleri/teknolojisi, insan kaynakları, yönetim tarzları, işletme içi iklim koşulları, işletmenin kurumsal kültürü vb.) üzerinde olmuştur. Bu yansımalar zamanla ekolojik değerleri de içine alarak ekolojik açıdan sürdürülebilir gelişmeye (EASG) dönüşmek zorunda kalmıştır. EASG kapsam açısından küresel bir olgudur ve çokuluslu işletmeler bu perspektifi benimsemişlerdir. Bu bağlamda; bir anlamda ulusal/uluslararası ve küresel işletmelerin gereksinim duyduğu elemanları yetiştirmek misyonuna sahip üniversitelerin yapması gereken hareket tarzı (strateji) yerel davranıp küresel düşünme olmak zorunda. Bu yönde strateji geliştirmenin yolu şebeke ve koalisyon biçimdeki güçleri yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası platformlarda ya da düzlemlerde bir araya getirmek ve “düşük maliyet rekabet stratejisi” yerine “bilgi yoğun sektör aracılığı ile katma değer yaratma” olmak zorunda.      Avrupa komisyonu, Partnership a New Organisation of Work, Green Paper (Yeni bir çalışma örgütlenmesi için partnerlik) başlıklı yeşil raporda, çalışma örgütlenmesine ilişkin gelecek için yaşamsal önem taşıyan bir Avrupa yaklaşımı belirledi. Bu yaklaşım bütün üye devletlerce uygulanmakta olan yeni istihdam politikasının ana çerçevesini oluşturmuştur. Bu çerçevede; işletmelerin kendi içlerinde, birbirleriyle ve eğitim kurumlarıyla yeni ilişkiler geliştirmeye gereksinmeleri var. Avrupa iş ve teknoloji konsorsiyumu başarılı pratiklere dayalı yeni bir politika kuşağı geliştirmek üzere partnerleriyle bir araya gelip bir dizi ulusal araştırma kurumu üzerinde çalışmaları başlattı. İstihdam sorunlarına bu nitelikli işgücü istihdamı ve eğitimi kritik bir öncelik olarak bu politika içinde önemli yer tutuyor. Diğer yandan; dünya küresel piyasa ekonomilerine doğru gitmekte ve yatırımlar ve faaliyetler her zamankinden daha büyük boyutta sınırları aşmaktadır. İşletmeler ve diğer kuruluşlar, hiç olmadığı kadar karmaşık düzenlemeler ve faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Risk yönetimi daha önemli hale gelmektedir. Bilgi teknolojileri hızla ilerlemeye devam etmekte ve Internet küresel iletişimi tümüyle değiştirmekte.     İşletmelerin / üniversitelerin faaliyetlerini etkin ve verimli olarak sürdürebilmeleri değişen koşullara uyum sağlamalarına ve doğru kararlar almalarına bağlı. Bu bağlamda; kurum / kuruluşların temel yeteneklerinin sürekliliği, kurum / kuruluşların; değişen koşullara uyum sağlamalarına ve doğru kararlar almalarına bağlıdır. Doğru kararlar da işletmelerde doğru ve özlü bilgi akışı ile mümkün. Daha açık bir deyişle etkin, etkili kurum / kuruluşların bilgi sistemi ile mümkün. Bu bağlamda; üniversite mezunlarından, sadece yatırımcılar ve kreditörlerin gereksinimlerine değil aynı zamanda diğer finansal ve finans dışı bilgi kullanıcılarının bilgi gereksinmelerini de hizmet etmeleri beklenmekte. Üniversite mezunlarının, bu hizmetleri yerine getirebilmeleri de iyi bir üniversite eğitimi ile mümkün. Bu da üniversite eğitimin de yeni paradigmaların ortaya konmasını zorunlu kılmakta.“Yükseköğretimin Fırtınalı Sularında” ;Üniversitelerde kurumsallaşma ve dünya üniversitesi olma ülküsüne yönelik çabalar… Bu ülkü ile “Türk Ulusu' nu çağdaş uygarlığın en ön safhasına geçirme, bilimde, teknikte özgür ve bağımsız olarak hareket edebilme, dünyanın en gelişmiş ülkesi olarak diğer ülkelere liderlik edebilme ve sürekli ilerlemenin bir düşünce-nesnesi olarak somut çıktılar elde etme çabalarına bağlıdır…… Başka bir deyişle;ülkenin sosyal, politik ve ekonomik gelişmelere önderlik etme isteği, bir yandan Ulusal irade seslenişi yeteneğini, diğer yandan kolektif ruh / irade varlığını bağlıdır. çağdaş bilim ve akılcılıkla geliştirme çabaları ve bu çabaların elli yıllık panoroması… Sonra ...Sonrası malum!…      'Academic Ranking of World Universities'' in her sene belirlemiş olduğu sıralamda ilk 500 içersinde yer alan üniversiteler “Dünya çapında üniversite” yaratma vizyonunu nasıl  gerçekleştirmiştir? Bu soruyu yanıtlayabilmek için;''Academic Ranking of World Universities''in her sene belirlemiş olduğu sıralamada ilk 500 içerisinde yer alan üniversitelerin genetik kodlarını deşifre etmek gerekir. Bu üniversitelerin ülke bazında dağılımı; 7 tanesi Avusturya, 45 tanesi Almanya, 2 tanesi Polonya ve 2 tanesi de Macaristan Üniversiteleri yer almakta. Dünya çapında en iyi 500 Üniversitesinin sıralamasında; en başarılı dünya üniversitelerinin ortak paydası, temelde üç genel başlıkla altında toplamak mümkün:   i. Yüksek nitelikli insan kaynağı (yüksek orandan uluslararası öğretim üyesi ve öğrenci);  ii. kamu ve kamu dışı mali kaynak aktarımında tam destek;  iii. Olumlu ve özerk yönetişim.  Bu bağlamda;  i-Bir dünya üniversitesi kurmak için gerekli olan yüksek malî harcamayı göze alabilecek devlet desteği; ii-Hükümet ve üniversite yanında belediye, özel sektör, enstitü gibi başka fon yaratıcı güçlü kurumların varlığı; iii-Kamu bütçelendirmelerinde eşitlikçilik önyargısının ortadan kaldırılmış olması; iv-Hukukî ve malî özerklik; v-Akademik özgürlük; vi-Etkili ve profesyonel yapı, vii-Üniversite içi ve dışından üyelerle oluşturulmuş  yönetim kurulu; viii-Yönetim kurulunun etkin ve etkili olarak faaliyeti,  İx-Güçlü liderlik ve cesur vizyon; x-Vakıf kurma, xi-Mülk edinme, xii- Bütçe oluşturup geliştirme, xiii-Maaş belirleme, xiv-Akademik ve idari görevlilerle sözleşme imzalayıp, feshetme hakkı; xv-Stratejik plan; Güçlü olunan alanların belirlenmesi, kalite güvencesi, rekabet kültürü ve akreditasyon (dış değerlendirme); xvi- Sürekli iyileşme ve değişime açık olma; xvii-Gerektiğinde kurum kültürünü değiştirerek krizleri aşabilme; xviii--Akademi dışındakileri dinleme alışkanlığı ve kurumun gittiği yönle ilgili stratejik öngörü sahibi olma; xix-Yönetim vizyonunun gerekirse değişen yerel kalkınma fırsatlarına uygun şekillendirilerek yenilikçi müfredatlar oluşturulması; xx-Yönetim kurulunun rektör, rektörün dekan seçiminde kurum öğretim üyelerinin de görüşünü alarak, atama mekanizmasını bağımsız kararlar ve uzmanlığa dayandırması; xxi-Başarı ve mükemmeliyet felsefesi olan, güven verici, kararlı tavır sahibi, yönetim yeteneği ve başarılı bir araştırma kariyeri olan sorumluluk alan kalıcı liderler; xxii- Eleştirel düşünme, yenilikçilik, özgünlük ve yaratıcılığın teşvik edilmesi; xxiii-Yönetimin hem iç hem de dış-paydaşlardan özerk olabilmesi; xxiv-Yönetimin akran değerlendirmesine  önem vermesi; xxv-Liderlerin, vizyonun belirlediği misyon ve amaçların uygulamaya konulması hedefiyle kurum içi çalışan muhalefetine rağmen gereken önlemleri alabilmesi; xxvi-Üniversite giriş puanları gibi ayrıntılara odaklanmak yerine stratejik mahiyette ileriye dönük yenilikçi vizyon geliştirme; Uluslararası sıralamaları belirleyen araştırma görünürlüğünün aynı zamanda kuruma kabuldeki öğrenci rekabetini de etkilediği gerçeğini vizyonunun parçası kılma; xxvii-Statükoya meydan okuyabilen, mükemmeliyet vizyonuna sahip öğretim üyeleri; “Seçkin” sözcüğünü olumsuz algılamayan ve sanayi ile işbirliğini küçük görmeyen bir akademik ortam; xxviii-Performansa dayalı, başarının cezalandırıldığı değil, ödüllendirildiği bir finansman anlayışı; xxix-Bağışçıların ve üniversiteden hizmet alanların malî katkılarının yüksekliği; xxx-Öğretim üyesi ve akademik yönetici maaşlarının yüksekliği; xxxi-İdari personelin maaş ve çalışma ortamı memnuniyeti; xxxii-Öğretim üyesi ve öğrenci seçiminde pozitif ayrımcılık ve diğer kısıtlayıcı kabul politikalarının olmaması; xxxiii-Endogami ve nepotizmin (mezunların aynı kurumda öğretim üyesi olması ve kayırmacılık) önlenmesi; Araştırmanın her düzeyde entegre edilmiş olması; xxxiv-Eğitimde nitelikli öğretim donanım ve etkinlikleri, yenilikçi müfredatlar, farklı görüşlere açıklık ve pedagojik yöntemler; xxxv-Uluslararasılaşmaya verilen özel önem doğrultusunda ülke dışı en iyi üniversitelerle verimli ortaklıklar; xxxvi-Farklı şehir ve ülkelerdeki kurumlardan gelen/giden öğretim üyesi ve öğrencilerin yüksek oranı; xxxvii-Donanımlı alt yapı ve tesisler; xxxviii-Öğrenci sayılarının gereğinden fazla olmaması; xxxix- Özenle seçilmiş lisans üstü öğrenciler; XL-Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora öğrenci burs miktarlarının yüksekliği; XLİ-Sınırlı bürokrasi; XLİİ-Çok uluslu şirketlerden sağlanan  araştırmalar ve araştırma gelirleri; XLİİİ-Kendini çeviren araştırma bütçeleri ile proje maliyet masraflarının (overhead) yeni hibeler sağlamak için kullanılmasıyla sağlanan süreklilik.      Batı’da Rönesans sonrasında ve takip eden Aydınlama Çağı’nda bulgu ve buluşların üniversite dışında gerçekleştirilmesiyle ortadan kalkan bilgi monopolü üniversiteyi hızlı bir intibak sürecine girmeye zorlamış. Üniversite artık yönetici elitin değil, bilgi talep eden toplumun beklentilerine göre şekillenmekte. İşinin gereğini yapma yerine, “herkesin abisi” olma yolunu tercih edenlerin bilgisizliği, ilkesizliği, kuralsızlığı, ölçüsüzlüğü ile onlara alkış tutanların bolluğu , ülkemizin çok şeyleri yitmesine yol açtı; yol açmaya da devam ediyor.Toplumsal bir rol kazanıp bürokratik, teknokratik veya meslek elitizmi yaratmanın dışına taşan üniversitenin artık çok çetrefilleşen yönetiminin bilimsel kriterlere göre şekillenmesi gerekmekte. Dünya çapında bilgi üreten ve yayan kurumlar amatör ligi çok önceden terk etmiş durumda. Bugün profesyonel yöntemlerle yönetilen bu üniversiteler, disiplinler arası araştırma, aynı zamanda nitelikli öğretim ve topluma hizmet odaklı; uluslararası, kozmopolit, dış dünya ve piyasaya açık yapılarıyla “multiversite” olarak adlandırılmakta. Üzülerek belirtmek gerekir ki; Türkiye’de, sosyal grup ve sınıflar üniversiteyi çekip çevirme anlamında hâlâ ayrıcalıklı bir konum iddiasında bulunabilmekteler. Üniversite her zaman kendisi dışındaki dünyayı eleştirerek onun değişmesi gerektiğini düşünen pozitif anlamda bir lokomotif olması gerekmekte. Eş zamanlı olarak yerel ve küresel işletme beklentileri çerçevesinde üniversite eğitimi sisteminin stratejik master planının geliştirilmesi ve bu plana iş çevrelerinin desteğinin sağlanması en önemli bir kilometre taşı olacağı kesin. Bu stratejik master plan 2023 / 2071 yılına kadar uygulandığında gelecek için yaşamsal önem taşıyan yeni Avrupa istihdam politikasının ana çerçevesine uyum sağlanmasını ve dolayısıyla nitelikli elemanlarının yetiştirilebilmesi sağlanabilecektir. 2023 /2071 yılı Türkiyesi’nin gereksinimlerini karşılayacak bu yapılanmada en önemli görev üniversitelere düşmekte. Fizikteki birleşik kaplar kuralı gereği toplumun hemen her kesiminde düzeyin giderek düştüğünü gözlemlemek mümkün.....İşinin gereğini yapma yerine, “herkesin abisi” olma yolunu tercih edenlerin bilgisizliği, ilkesizliği, kuralsızlığı, ölçüsüzlüğü ile onlara alkış tutanların bolluğu , ülkemizin çok şeyleri yitmesine yol açtı; yol açmaya da devam ediyor..."Yükseköğretimin Fırtınalı Sularında" Kurumsal yönetimle ilgili  dört temel ilkeyi benimsemek(Adillik, Şeffaflık, Hesap verebilirlik ve Sorumluluk).Üniversitelerde kurumsallaşma ve dünya üniversitesi olma ülküsüne yönelik çabaları ve bu ülkü ile "Türk Ulusu' nu çağdaş uygarlığın en ön safhasına geçirme, bilimde, teknikte özgür ve bağımsız olarak hareket edebilme, dünyanın en gelişmiş ülkesi olarak diğer ülkelere liderlik edebilme ve sürekli ilerlemenin bir düşünce-nesnesi olarak somut çıktılar elde etme inancı olmalı  Belki ülkenin sosyal, politik ve ekonomik gelişmelere önderlik etme, bir yandan Ulusal irade seslenişi yeteneğini, diğer bir deyişle kolektif ruh/irade varlığını çağdaş bilim ve akılcılıkla geliştirmek Üniversitelerde rektör seçimi, adaylar kadar oy verenlerin demokrasi algılarının  bir göstergesi. Dün olduğu gibi bugün de tüm kurum ve kuruluşlar da temel parametre zamana uyum kapasitesi. Diğer bir deyişle, Sürdürülebilir yetenekleri geliştirebilme kapasitesi. Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’ne İlişkin Projelerimin özeti (*): Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi kapsamında, yükseköğretim kurumlarının sürdürülebilirlik konusunda yaptıkları çalışmalar ve imzaladıkları deklarasyonlar incelendiğinde, Türkiye’deki üniversitelerin yaptıkları çalışmaların henüz başlangıç aşamasında olduğu görülmektedir. Kütahya Dumlupınar Üniversitesi'nin kurumsal sürdürülebilirlik stratejisinin odağında öncelikli olarak yer alması gereken konular bağlamında projelerimiz aşağıda özetlenmiştir. 1. Sivil Toplum Destekli Girişimci Üniversite Modelini Hayata Geçirmek Üniversite, Üniversite Vakıfı ve Üniversite Mezunlar Derneği; kemale ermiş, para kazanmış mümtaz, toplumda  saygıdeğer konumlarda bulunan kimselerin temsil edildiği bir yer olacak. Dernek ise tüm mezunların eşit temsil edildiği, eşit katkıda bulunduğu, mezunlar arası dayanışmayı ve üniversiteyle özdeşleşmeyi teşvik eden bir kurum olacak. "Sivil toplum destekli girişimci üniversite" modeli ana hatlarıyla bu çerçevede örgütlenmesiyle kurulacak ve Kütahya ile sağlam temelli ilişkiler kurularak kentsel politikaların üretilmesi ve uygulanması noktasında etkin bir akademik/bilgi desteği sağlanacak. Kütahya Dumlupınar üniversitesi; eğitim, kültür, sanat, sağlık, spor, sosyal hizmetler vb. gibi hizmet alanlarında kentin yerel dinamiklerine ve/ya yerel yönetimlere etkin bir akademik destek vermesi planlanmakta. Bunun etkin mecralarını (iş birliği protokolleri vd.) var etmek suretiyle kent ile üniversitenin bütünleşik biçimde bir değer üretmesi amaçlanmakta. Bu destek, etkin ve verimli bir kentsel hizmet anlayışı doğrultusunda gerekli olan bilgisel ve kültürel katkıyı da temin edecek. Kütahya Dumlupınar Üniversitesi, kendine özgü tarihi ve kültürel dokusu ile sosyolojik yapısı olan Kütahya’nın marka değerine farklı bir boyuttan katkı sağlamak. Araştırma ve/veya eğitim-öğretim kapasiteleri açısından markalaşacak Kütahya Dumlupınar Üniversitesi, yerleşik bulunduğu Kütahya’nın global ölçekte erişilebilirliğine ve uluslararası tanınırlığına anlamlı bir değer katacak. Toplumsal sorumlulukları doğrultusunda Kütahya Dumlupınar Üniversitesi, kentin, tarihi, doğası ve kültürel varlığını keşfedici bir işlev üstlenecek. Çevre ve enerji ilişkisi ve doğal kaynakların verimli kullanımı gibi konulardaki sosyal ve kültürel sorumluluk projeleri ile kentte yaşam kalitesini artırmaya yönelik bir misyon icra edecek. Bu misyonu gerçekleştirme konusundaki akademik öncülük, kent toplumunda yaygın bir toplumsal bilinçlilik düzeyi var edecek. Girişimci Üniversite Modeli; hemen akla piyasa çağrışımı getirdiği için. Ben bu tanımı o anlamda kullanmıyorum. Üniversite de girişimcilik çok başka. Çünkü üniversite yatay bir organizasyon. Herkesin söz sahibi olma, sorgulama hakkı var. Dolayısıyla çok farklı piyasa girişimciliğinden. Türkiye’de herkes hiyerarşik bir yönetime alışmış. Herkes birbirine şüpheyle bakıyor. Ben ise Kapalıçarşı modeline bakıyorum. Esnafa gidiyorsun, cebinden para çıkmıyorsa ‘’yarın gelir verirsin’’ diyor. İşte bu sistemi izleyerek, beraber çalışarak, yanındakine güvenerek, şeffaf olarak aslında çok güzel işler yapabilirsin. Benim DPÜ’deki yimibeş yıllık yöneticilik tecrübem budur. Hürmet, şeffaflık, birlikte çalışmak ve güven. İnsanlara bunu verdiğiniz zaman inanılmaz işler yapabilirsiniz. Demokrasi sözü bana çok popülist geliyor. Hürmet, şeffaflık, dinleme gibi kavramları kullanmayı tercih ederim. Çok demokrat gibi olup otoriter de olursun. Demokrat olmak çok özgürlükçü biri olduğunuz anlamına gelmez. İnsanları daima kazanmak gerektiği konusundaki ilkem sadece bir eğitimci olarak değil; bir yönetici olarak kurumsal başarıyı oluşturan arka planı daha iyi anlamamızı sağlıyor İkinci aşamada ana strateji olarak üniversitenin kente yönelimi. ‘Kendini yöneten kentine yönelen bir üniversite” sloganıyla hareket etmek. Sürdürülebilir rekabet için evrensel bilgi ve teknolojiler geliştirerek bölgenin gelişmesine ve ülke kalkınmasına katkı sağlayan bir teknoloji üretim merkezi olmak.Bölgemiz ve ülkemizin ihtiyaçları doğrultusunda, ileri bilgi ve teknolojiye dayalı yüksek katma değerli ürünler üretebilmek için ulusal ve uluslararası şirketleri bir araya getirerek üniversite-sanayi işbirliği ile akademisyen, girişimci, şirket ve çalışanlara, yüksek standartta Ar-Ge ve Teknopark hizmeti sunmak. 2. Üniversite Yönetişim Modelini Kurumsallaştırmak Kurumsallaşma (Reorganizasyon) Yönetsel ve Akademik Rotada Değişim: Yeni Yol Haritası. Üniversitenin öncelikle kendini iyi yönetmesi gerekiyor. Kendini yönetemeyen, iç  dinamiklerini harekete geçiremeyen akdeminin dışsal bir fayda sağlaması imkansız. Bu bağlamda stratejik amaçlarımızın başında üniversitemizin teslim aldığı kültürel mirasa sahip çıkma ve geliştirmeye devam ettirme. Bu çerçevede akademik ilke ve değerleri savunarak Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’ni farklı kılan üniversite yönetişim modelini kurumsallaştırmak. Üniversitemizde bilimsel çalışmalarla, akademik programlarla ve yetiştirilen insan gücü ile yaşadığımız toplumun ekonomik refahının yanı sıra sosyal ve kültürel esenliğine katkıda bulunmak. Özgürlük ve medeni ilişkiler çerçevesinde birlikte yaşam. Kütahya Dumlupınar Üniversitesi bir medeniyet ve sulh ortamında söyleyeceğini söyleyebilen çözüm odaklı bir kurum olacak ve bu konumunu gelecekte de muhafaza edecek.  Birbirine hürmet, şeffaflık ve güven. Hayatta en önemli güç bir yönetici için etrafında olan biteni dinlemek, radarlarını hep açık tutarak kazanılır. Bu nasıl olur? İnsanların arasına karışarak, onları dinleyerek sorunları çözme. Ben eğitime yalnız şu kadar matematik, bu kadar fizik diye bakmıyorum. Sorumlu vatandaşlar da yetiştirebilmemiz gerek. Üniversitemizin en büyük ihtiyacı bu. Ben kendime hep şu kuralı koydum: İnsanlar beni bugün alkışlamasın ama 10 sene sonra alkışlasın. Çoğulluk, açıklık ve özgürlük ilkelerini sahiplenerek bilimsel akıl ile sosyal aklı birlikte çoğaltacak çalışmalarla ve etkinliklerle daha demokratik ve kapsayıcı bir gelecek için öğrencilerimize faydalı olmak. Bir kamu üniversitesi olarak farklı toplumsal kesimlere farklı ihtiyaçlarına cevap verebilecek teknolojiler, projeler ve bilimsel eserler üretmek. Ürettiğimiz bilgi ile eğitimin ve bunları üretme yollarımızın kamusal olma özelliğini yitirmemesine özen göstermek. Günümüzün kaotik koşullarında farklı kulvarlarda bu süreçleri birlikte başarıyla götürmek. Bunu yaparken uluslararası sıralamalarda yükselmek, üniversitemize yeni projeler kazandırmak, performans ölçütleri ile uyumlu biçimde sonuca odaklı faaliyetlerde bulunmak. Bununla birlikte yaptığımız işler arasında belki de en önemlisinin yaratıcılığı ön planda tutan, eleştirel düşünceyi ve yeni sorular sorulmasını destekleyecek altyapıyı kurmak. Böylelikle bir yandan akademik anlamda mükemmeliyete ulaşırken bir yandan da toplumsal ve ekolojik anlamda sürdürülebilir bir dünya kurmak için daha demokratik ve kapsayıcı yeni değerler yaratmamız mümkün olacak. Yeni stratejik planımızın oluşumuna katkı sağlayan çok sayıda ve her gruptan üniversite mensubunun, stratejik planda yer alacak faaliyetlerin yürütülmesi, izlenmesi ve değerlendirilmesi konusundaki niyet ve kararlılıklarının planın hayata geçirilmesinin en önemli güvencesi olacağı inancındayım. Akademik, bilimsel ve kültürel faaliyetlerimizle daha iyi bir geleceğin şekillenmesine katkıda bulunmak, Kurumsal değerlerimizi sahiplenen, yaratıcı ve eleştirel düşünen, özgür ve özgürlükçü, etik değerleri önemseyen, doğa ve çevre bilinci gelişmiş, yerele kök salmış, evrensele açık, bilimsel, sosyal ve kültürel formasyonu ve özgüveni ile üstleneceği mesleki ve sosyal sorumlulukları başarıyla yerine getirecek bireyler yetiştirmek; evrensel boyutta düşünce, bilim ve teknoloji üreterek insanlığın hizmetine sunmak ve bilim, sanat ve kültürün toplumda yer bulmasında ve yaygınlık kazanmasında yardımcı ve öncü olmak. Kütahya Dumlupınar Üniversitesi İleri Teknoloji Merkezi  (İLTEM) bünyesinde kurulacak Tarım Ar-Ge Merkezi aracılığı ile özellikle Altıntaş-Aslanapa ovalarında  tohum ıslahı üzerine çalışmalar yapmak. Yerli sermayeli, yerli üretimle piyasada özellikle hastalıklara dayanıklı, verimliliği yüksek ürünler üzerine çalışmak. Dünya Üniversiteler Birliği'ne ve Avrupa Üniversiteler Birliği’ne üye Kadın Araştırmaları ve Uygulamaları Merkezi kurmak. Bu merkez  aracılığı ile Kütahya’ nın el sanat değerleri olan çini işlemeciliği, halıcılık, telkâri vb. geliştirmek. 3. Kütahya Politikalar Merkezi (KPM) Bu merkez üniversite ile ilişkili ama özerk bir kurum olacak. Üniversite’nin bürokrasi ve organizasyon şemasında hiyerarşik olarak yer almayacak, hiçbir fakülteye bağlı olmayacak. Müdürünün doğrudan rektöre ve mütevelli heyetine sorumlu olduğu bir yapı olacak. Bu kurum üniversiteye ancak yeteri kadar yakın olacak, sivil toplum kuruluşları ve diğer üniversiteler ile ağ kurabilmesini sağlamak amacıyla da Kütahya Dumlıpınar Üniversitesi'nin bir iç kuruluşu olmayacak. Şeytanın avukatı olabilecek, ülkenin karşılaştığı sorunlarda veri tabanlı ciddi analizler yapabilecek, ayakları yere basan politika alternatifleri üretebilecek, bunu sağlamak içinde sivil toplum ve bilim dünyası arasında köprü olabilecek bir kurum hedefliyorum. Bu proje benim için Türk sivil toplum ve akademik dünyasına sunulabilecek öncü bir proje KPM sivil toplum ve akademik dünya arasında köprü olmayı, bilgi ve veri bazlı uygulanabilir politikalar (siyasa) geliştirmeyi, kamuoyu ve siyasi karar vericilerin dikkatlerine sunmayı amaçlayacak. Merkez özerkliğini koruyabilmesi için de fonlanmasının projelerden ve diğer kaynaklardan sağlanan imkânlarla yapılması öngörülmekte. KPM’nin yapacağı etkinliklerin hemen hepsi projelerden sağlanan gelirlerle gerçekleştirilecek. .Son Söz: Bir "değer sistemi" olmadan, felsefe olmadan bununla ilgili bir zihniyet modeli oluşturmadan,  üniversite eğitiminin somut tarafının ortaya konulabileceğine hiçbir zaman inanmıyorum, "Bu bir zincir meselesi. Zincir aslında genel bir felsefeyle başlar. Eğitim felsefesiyle devam eder. Buna bağlı bir eğitim teorisi gerekiyor. Yani bir kavram çerçevesi gerekiyor. Kavram çerçevesinden hareketle model kurulması gerekiyor. Modele bağlı strateji koymak, stratejiye bağlı yöntemler, teknikler ve uygulama zincirini kurmamız gerekiyor. Bu kurulmadığında sadece aktivite olur. Sadece birtakım etkinliklerle projelerle yetinmek zorunda kalırız.   "Kalite" insanın ve kurumların  tüm yaptıklarının toplamında ortaya çıkmakta ve sadece yandaşların değil tüm paydaşların mutluluğu; "Ya var ya da yok". "Bunun ortası yok"!... Bugün üniversitenin tespit ettiği olumsuzlukları gidermek adına etkili bir aktör olabilmesi için, toplumdaki değişimi iyi algılayıp; kendini, yeniden yapılandırma zamanı, geldi de çoktan geçiyor bile! Dünya üniversitesi olma ülküsüne yönelik olarak "Türk Ulusunu” çağdaş uygarlığın en ön safhasına geçirme,bilimde, teknikte özgür ve bağımsız olarak hareket edebilme,dünyanın en gelişmiş ülkesi olarak diğer ülkelere liderlik edebilme ve sürekli ilerlemenin bir düşünce-nesnesi olarak somut çıktılar elde edebilmek için Ulusal irade seslenişi yeteneğini, diğer bir deyişle kolektif ruh/irade varlığını çağdaş bilim ve akılcılıkla geliştirmek.Bu bağlamda; beşeri sermayemizin, aydınlık yarınlarımızın umudu olan gençlerimizi ;Fikri, Vicdanı ve İrfanı Hür olarak Kadim değerlere (İnancına, Tarihine , Kültürüne )bağlı analitik düşünen, tartışan , üreten bireyler olarak yetiştirmek.  "Dünyada her şey için, uygarlık için, yaşam için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fen haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, delalettir."   "Elimizden geleni değil, yapılması gerekeni yapmak gerek, dünyaya bir de benim pencerelerimden bakın. İstemediklerinizi kapatın, yenilerini açın.. İstihkâmlarınızı güçlendirime, zor zamanları fırsata çevirme zamanı. Benim yaşıma geldiğinizde, benim hiç olamadığım kadar hakîm, fehim, müstakim, emin, mekin ve metin olun.  Aziz ülkemize gelince; ille bir şeye benzetecekseniz, her budağından sürgün atan salkım saçak bir böğürtlen çalısına benzeteceksiniz Türkiye’yi. Bir sürgünü çiçeğe dururken, diğerinin kurumakta, ötekisinin meyve vermekte olduğunu görün. Tek bir sürgüne takılıp kalmayın, bütüne bakmayı âdet edinin. Unutmayın ki, düz akılla anlaşılmaz, pergele, cetvele gelmez, kendine has bir kimliği vardır Türkiye’nin. Batmaz. Batarsa, okyanuslar taşar.” Günleriniz hep aydınlık olsun! Yüreklerindeki sevgi daim olsun! Yüreği "Berkehan ve Bilgehan Deniz" Kadar temiz olan tüm insanların!  OE -23.09.2013 https://goo.gl/BKk5eh https://goo.gl/pMdMyk ------------------ (*)(*)İlgilenenler için, Cumhurbaşkanlığı Makamı'na ve YÖK'e arz ettiğimiz "Öngörü Proje Raporu" muzun tamamı  100 sh.dır

Akademik Dünyada Liyakat, Özgürlük, Dürüstlük ve Türkiye Bilim Raporu

Akademik Dünyada Liyakat, Özgürlük,  Dürüstlük ve Türkiye Bilim Raporu (*) İlk Söz: ''Liyakatin Yerini Sadakat Alırsa, Toplumsal Çürüme Başlar!'' 'Liyakati çözersek 21. yüzyıl Türklerin yüzyılı olur. Liyakat sorunu Kadim değerlere odaklı Kaliteli eğitimle çözülür." Liyakat gittikçe çok kullanılan ama anlamı da aynı ölçüde kaybolmaya devam eden bir kavram. Nedeni ise liyakatten ne anladığımız noktasında hemfikir olamamamız. Günümüzde liyakat kelimesi o kuruluşta hâkim olan genel görüşe sadık kalma ile özdeşleştirilmiş durumda. Bir nevi “biat” kültürü geçerli. Gençler arasında yapılan anketlerde görülen ümitsizliğin ana nedenlerinden biri iş bulma ve işte ilerleme konusundaki güvensizlik. Gençler sahip oldukları becerilerin ve yetkinliğin işe alımda rol oynayacağına inanmıyor. Türk Dil Kurumu sözlüğünde “işe uygunluk” gibi kuru bir ifade ile tanımlanan liyakat sözcüğü, bundan çok daha derin bir içeriğe sahip. Bilhassa akademik dünyada önemi çok fazla. O kadar ki, Bilim Akademisi’nin kuruluş misyonu üç kelime ile özetleniyor: Liyakat, özgürlük ve dürüstlük. Bu ilkeler bir sacayağının üç bacağı gibi akademinin olmazsa olmazlarıdır. Bu üç ilke birbirini destekliyor, öyle ki birisinin olmaması halinde diğerlerinin anlamı kalmıyor. Aralarında bir öncelik sırası yok ama her biri kendi içerisinde tutarlı ve bir bilim insanının çizgisini beraberce tanımlıyorlar. Bilimin dürüstlüğü konusunda Sarkaç’ta bir dizi yazı bulabilirsiniz. Bilim insanının öncelikle kendine karşı dürüst olması, araştırmasının planlamasından, yürütülmesine, analizine ve sunumuna kadar her aşamasında etik değerlere bağlı kalması beklenir. Bu beklentileri karşılayabilmenin önkoşulu ise özgür bir akademik ortamda çalışmaktan geçiyor. Özgürlük ihlalleri denilince genelde politik baskılar akla gelse de aslında akademik özgürlük bilim insanlarının araştırmalarını kurum içi ve dışı baskılardan bağımsız olarak yürütebilmelerini ve araştırma sonuçlarını özgürce açıklayabilmelerini tanımlar. Liyakat konusu ise çok daha farklı ögeleri içerdiği için ülkemizdeki akademik hayatın belirli aşamalarında ayrı ayrı incelenebilir. Liyakati ancak liyakat sahibi insanlar değerlendirebilir   Her aşamada kritik olan konu karar vericilerin liyakatidir. Liyakati ancak söz konusu alanda liyakat sahibi insanlar değerlendirebilir.  Ancak liyakate sahip kimseler bu değerlendirmeyi kendileri de dahil kimseyi kandırmadan yani dürüstçe yapmak durumundadırlar. Ayrıca değerlendirmeyi yapanların özgürce karar verebilmeleri de bir o kadar önemli. Geleceğin nesillerini yetiştirmek, bilim üretmek ve topluma yaymak gibi kapsamlı bir görev üstlenmesi gereken üniversitelerde liyakat daha da vazgeçilmez bir erdem. Hem de lisansüstü öğrencisinden rektörüne kadar her yaş düzeyinde kesinlikle göz ardı edilmemesi gerekiyor. Akademideki ilk adım lisansüstü bir programa girmekten geçiyor. Bütün dünyada böyle bir programa kabul edilmenin koşulları bellidir: Notlarınız, bazı sınav sonuçları, yaptığınız ve yapmak istediğiniz çalışmaları anlatan bir yazı, referans mektupları vs. Ayrıca pek çok batı ülkesinde adaylarla bir mülakat yapılır. Üniversitenin kurulları bu bilgileri inceleyerek adayları sıralarlar. Bizdeki uygulamalar da benzer olmakla beraber, sisteme ve insanlara güven oluşmadığı için araya hep birtakım yüzeysel kurallar içeren yönetmelikler ve/veya merkezi sınavlar koyarak zapt-ı rapt altına çalışmaya uğraşıyoruz. Neden güven oluşmuyor? Çünkü kararları verecek kişilerin liyakatinden ve dürüstlüğünden şüphe duyuluyor. Örneğin “Tıpta Uzmanlık Sınavı” (TUS) gibi. Bu tür merkezi sınavların gerçek beceriyi ne kadar ölçtüğü sorgulanabileceği gibi, tıp öğrencilerini eğitimlerinin önemli bir bölümünü sınava hazırlanmakla ziyan ettiklerini de görüyoruz. “İçten beslenme” üniversitelerin gelişmesine engel İkinci adım bir üniversitede işe girmektir ve esas fırtına da burada kopar. Öğretim üyesi alımındaki esas nokta üniversitenin ve bölümün ihtiyacının belirlenmesiyle başlar. Hangi ders açıkları vardır, hangi araştırma alanı başlatılacaktır veya hangi alanlara destek gerekir sorularının yanıtına göre bir profil çıkarılır. Başvurular sonunda bu soruların çözümüne en yarayacak kişi işe alınır. Tabii bu olması gereken süreç. Bu aşamada çok sık rastladığımız durum ise, o kurumun kendi yetiştirdikleri öğrencilerini ihtiyaç/liyakat olsun olmasın işe almalarıdır. Halbuki bütün dünyada bilinen ve dilimize de “içten beslenme” diye aldığımız ve kendi yetiştirdikleri ile büyüme diye adlandırılan sistemin ne kadar zararlı olduğunu herkes kabul ediyor. Üniversiteler yeni ve taze kan geldikçe gelişir, ancak başka ortamlarda bulunup iyi uygulamaları yaşayan insanlar girdikleri kurumları daha iyi yerlere getirebilir. Yoksa ustaların çıraklarını toplayarak bilimde ilerleme olamaz. Ama insanların eski öğrencilerine iş bulma çabaları, aralarına kendilerinden iyileri veya yabancıları almak istememeleri, statükoyu koruma hisleri sonucu üniversitelerimiz ciddi bir kısır döngü içerisindeler. Zaten başarılı insanları sürekli yurt dışına kaybettiğimiz bir ortamda, bir de nepotizmin varlığı üniversitelerin ilerleme hamlelerine ciddi bir engel oluşturuyor. Yönetmelikler tek başına çözüm değil İşe girdikten sonra, öğretim üyesini bir engelli koşu bekler. Doçentliğe, profesörlüğe yükseltilme, projeler alma, ödüller alma gibi. Teorik olarak bütün bu hedeflere sadece liyakat ispatlanarak ulaşılır. Burada da başta bahsettiğimiz ikilem karşımıza çıkar. Bu engelleri aşacak olanları belirleyen kişilerin liyakati tanıyan insanlar olması gerekir. Ama bu kişiler geldikleri yere liyakat esasıyla gelmemişlerse, onlar da nepotizmin dayanılmaz hafifliğinden sapmayacaklardır. Onları engellemek için ise üst kurumlar ve onların yönetmelikleri gelir ama temelde sıkıntılar olduğundan bu yönetmeliklerin göstermelik olmanın ötesine geçmesi güçtür. Örneğin doçentlik aşaması. Çok eskilerde üniversiteler kendi doçentlerini seçerken, bu daha sonra (objektiflik açısından) merkezi bir sistem haline getirildi. Üniversitelerarası Kurul da doçentlik esaslarını hazırlama görevini üstlendi. Bu aşamada doçent olabilmek için gerekli koşulları (normalde liyakat düzeyi olması gerekir) belirleme çalışmalarını takip etme fırsatım olmuştu. Üniversitelerarası Kurul üyelerinin beklentileri arasındaki fark beni çok şaşırtmıştı. Almanya’dan ülkemize getirilmiş olan doçentlik sistemi, temelinde bir akademisyenin kendi başına ders verebileceğinin ve araştırma yapabileceğinin ispatına dayalıdır. Araştırma yapabileceğini ise insanlar bilimsel yayınları ile kanıtlar. Geçmişte bu kanıtların belirlendiği makam olan Üniversitelerarası Kuruldaki (ki üyeleri rektörler ve deneyimli öğretim üyelerinden oluşur) tartışmaları hatırlıyorum. Neredeyse doçent olmak için gerekli koşul, ya üniversitede yeterli süreyi geçirmek veya kendi kurumlarında basılıp kimsenin de okumadığı fakülte dergilerindeki yayınları uluslararası araştırma sonuçları yerine saymak olacaktı. Bu bahsettiğim çok da eski olmayan bir geçmiş. Günümüzde doçentlik kıstasları daha iyi düzenlenmiş olmakla beraber sağlam bir akademik liyakat belirlemesinden daha çok uzak. Ayrıca yukarıda belirttiğimiz gibi bu aşamada karar vereceklerin ne kadarı bu yetkinliğe sahiptir sorusu pek çoğumuzun aklını kurcalıyor. Aslında akademik hayattaki aşamalarda bir akademi yöneticiliğe “ulaşmak” gibi bir hedef de vardır, hiç olmazsa bir kesim için. Bu aşama kanımca liyakatin en çok gerekli olduğu noktadır. Bu konuyu ayrı bir yazıda değerlendireceğim.   Kısır döngüyü kırmak, bilim kültürünü oluşturmak zorundayız Şimdi akademik dünyada liyakat kavramının nasıl içinin boşaltıldığını daha rahat görebiliriz. Liyakati anlayacak ve değerlendirecek kişilerin kendilerinin liyakatinin ispatlanmış olması gerekir ki günümüzde bunun her yerde doğru olduğunu söyleyemem. Bugün profesör/doçent/rektör gibi unvanlar almış olmak liyakat sahibi olmak anlamına gelmiyor. Tabii bu durum bir kısır döngüye benziyor çünkü bu kişilerin akademideki “işlere uygun” olarak nitelendirdikleri kişiler  de liyakat sahibi olmuyor.  Bu döngünün bir noktada kırılması gerek. Kişilere güvenmeyip, merkezi bir yöntemle objektifliği sağlamaya çalışmak ise daha kolay gibi gözükse de aslında daha da zor. Temelde sağlam olmayan bir sistemin kontrolünü sağlamak için hangi koşulları öne sürerseniz sürün, onu ihlal edecek yollar bulunacaktır. Etik ihlalleri konusundaki yazıları takip edenler bunu yakından görebilir.. Maalesef çözüm çok uzun vadeli. Bugün bilimin salt inovasyon olduğunu düşünen bir akımın etkisinde yaşıyoruz. Çabuk sonuca varmak isteyen ve temeldeki kısır döngüyü yıkmak yerine yeni yönetmeliklerle bir şeyler çözmeye çalışan bir anlayışla karşı karşıyayız. Halbuki bilim liyakat, özgürlük ve dürüstlükle olur; bunların biri eksilirse yeri doldurulamaz. Bu sacayağını içeren bir bilim kültürünün ülkemizde oluşmasını beklemek, bilime saygıyı kazanmak zorundayız. -------------------------------------- (*)Ersin Yurtsever   (Bilim Akademisi üyesi) https://bit.ly/3pLKZDF   "Bilimsel yayınlarda kalite artışı araştırmacıların çalışma ortamlarının ve haklarının iyileştirilmesi, daha fazla araştırma kaynağı sağlanması, ders yüklerinin makul düzeylerde tutulması yoluyla gerçekleştirilebilir. 2006 yılı sonrası Türkiye’de bilimsel çalışma üretiminde gerileme mevcuttur. Öte taraftan 2000-2006 döneminde yakalanan ivme daha iyi araştırma performansı elde edilebileceğinin bir göstergesidir. ............................................  Bilimsel çalışmaların ekonomik gelişmeye yaptığı önemli katkılar düşünüldüğünde, Türkiye’deki akademik dünyanın eksik taraflarının tespit edilmesi ve bu doğrultuda destekleyici politikalar geliştirilmesi hem ekonomik hem de sosyal açıdan ülkemize büyük kazanımlar sağlayacaktır." https://bit.ly/3pU8TMT  

15 Th International Conference on New Challenges‘ Management and Business

    "konferans Birlikte yürümek, birlikte adım atmak, birlikte mücadele etmek anlamında Latince bileşik bir kelime... Öyle yazıyor kitaplar... 15th NCMConferences: International Conference on New Challenges in Management and Business Referans: konferans web sitesi https://ncmconferences.com/   Lecturers, teachers, MA Students, Ph.D. Candidates, researchers, practitioners, and experts in the field of management and business are cordially invited to submit papers for the 15th NCMConferences: International Conference on New Challenges in Management and Business that will take place in Toronto, Canada in September 2021 The Canadian Institute for Knowledge Development (CIKD) is pleased to announce the call for abstracts for the 15th International NCM Conference on New Challenges in Management and Business in September 2021.   Due to the global situation with COVID-19 the conference will be held online. To submit your abstracts please visit: https://ncmconferences.com/submission-15th-ncm-conference/   The main themes of the conference are focused but not limited to the following: Management Business Economics Marketing Banking and Finance Business Ethics E-commerce Human Resources The accepted papers that are in line with CIKD journals’ aim and scope will be published in the following journals with waivers: International Journal of Organizational Leadership (ISI Thomson Reuters, EBSCO, ProQuest) – 50% waiver Marketing and Branding Research (EconBiz, ProQuest, Copernicus) – full waiver  Management Issues in Healthcare System (Copernicus) – full waiver     Publishing Opportunities: Presented abstracts will be published in the conference proceedings. The authors will be informed about the success of their submission in 7 days. After an article has passed the initial acceptance criteria, it becomes qualified for being presented in the conference and published in the proceedings. The accepted articles are then sent to double-blind peer reviewers in relevant areas of expertise and if approved, they will be offered different opportunities and facilitation, including fast-tracking by CIKD, for publishing in the following journals: International Journal of Organizational Leadership (ISSN 2383-1103, ISI Thomson Reuters, EBSCO, ProQuest) Social Responsibility Journal Marketing and Branding Research (ProQuest) Management Issues in Healthcare System (ProQuest)  International Journal of Educational Management Indian Journal of Economics and Development Lecturas de Economia Journal of Financial Reporting and Accounting Pacific Business Review International Technology Analysis & Strategic Management   Submission of an article to different conferences held by CIKD does not necessarily mean publishing that article in the journals mentioned in the publication opportunity section of the event. However, they can be published based on the aim and scope of the journals and the papers’ quality (design, methodology, analysis, discussion, language, and style).    The abstracts submission will stay open until August 10th, 2021. Late submissions will not be accepted. To submit your abstracts please visit the link below: https://ncmconferences.com/submission-15th-ncm-conference/   Important deadlines: Early Bird Registration: Jun 28th Abstract submission deadline: August 10th Regular registration Payment Deadline: August 16th Deadline for Full Paper Submission: August 31st Day of Conference: September 21st     You can also contact us by: info@ncmconferences.com CIKD is looking forward to many interesting contributions.  

Management and Business Research Quarterly

https://www.eurokd.com/journalpage/jpc/2 Management and Business Research Quarterly is a peer-reviewed open access journal that publishes research within the area of management and business. The journal is a venue for research that demonstrates robust new research methods and which report findings that have significant and clear implications for practitioners. The Journal publishes articles reporting research with a main focus on: International Business and Management, Managerial issues in Business Context, New Challenges in Business, Methods and approaches in Management and Business, Strategic Management in business and management. Submissions should not only be methodologically sound, but also have significant innovative implications for researchers and practitioners. We also encourage researchers to submit original research papers concerning the ongoing issues in management and business. Since 2021 to new sections will be added to the journal as Short communications and Book Review

Covid-19 Pandemi Sürecinin İşletmelerin Finansal Yapıları Üzerindeki Etkileri

                                           3. Uluslararası Yaratıcı ve inovatif Yaklaşımlar Kongresi                   The Effects of the Covid-19 Pandemic Process on the Sustainable                      Financial Structures of Production Enterprises                                                                                                                    Prof. Dr. Orhan ELMACI                                                         Kütahya Dumlupınar Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi                                                                                     oelmaci@gmail.com / orhan elmaci@dpu.edu.tr     The Effects of the Covid-19 Pandemic Process on the Sustainable Financial Structures of Production Enterprises ABSTRACT Businesses have struggled to maintain their activities in a period of approximately 18 months since the first COVID-19 cases were diagnosed (December 1, 2019). It differs from other outbreaks in the 21st century in two respects. The first of these is the spread of the epidemic over a much wider geographical area. The epidemic started to show its effect all over the world in a very short time and therefore daily life was severely restricted. The second has been affected simultaneously by the globalization of the economy, in other words, due to the multilayered and interdependence of supply/value chains. In addition, the negative pictures observed one after another in countries show how unprepared the country's economies are for such a process. It was not only the virus and the health-related damages that were exported from one country to another, but the cessation of the production and transportation of the production and traded goods and intermediate goods became widespread at the same speed and with the same devastating effects. The pandemic continues to threaten businesses that face unmeasurable losses in a complex structure and with its non-linear dynamics. Especially in the production (product and service) sector; It has led to slowdown or stoppage of production, decrease in production quality, deterioration of supply chains and decrease in demand for manufactured goods. In this process, businesses had to develop new strategies to ensure their sustainability, not to disappear just like weak and incapable biological species. They made an effort to adapt to the current conditions and to survive with the least damage. In other words, they had to develop strategies about the lessons they learned from the crisis, what they learned, and what the future 'new normal' would be. Sustainability can only be achieved with success strategies that will be developed against opportunities and threats, especially regarding financial flexibility, which occur in thi process.  In this context, there are 3 different scenarios regarding the spread of the epidemic in our country. These are respectively: optimistic, neutral and pessimistic scenarios. This study aims to descriptively reveal the financial problems of production (service / product) enterprises in the context of sustainability performance, especially in this crisis period. Suggestions were made on how to create an integrated methodology for its solution. The study has been presented in a theoretical framework, and the conditions for its implementation in practice have been left open to discussion. Keywords: Covid19, Manufacturing Sector, Financial Problems in Crisis Period, Performance Measurement, Performance Analysis.